*******************************DİN
FELSEFESİ .8.HAFTA ÇALIŞMALARI*******************************
1-DEİzm
de tanru alem ilişkisi nasıldır?
1-Tanrı
âlemi yaratmıştır ama bu iş olup bitmiştir. Şimdi Tanrı âleme müdahale etmiyor
artık.
2-panteizme
göre tanrı alem ilişkisi nasıldır?
2-Panteizme
göre, zaten âlem yok ki Tanrı onu yaratmış olsun. Bir tek cevher vardır: Âlem
de o dur, Tanrı da
3-pan-enteizme
göre tanrı alem ilişkisi nasıldır?
3-Pan-enteizme
göre ise, ortaklaşa bir yaratma faaliyeti vardır. İnsan Tanrı ile "el ele
vermiş" sürekli oluşum içinde olan âlemde faaliyet göstermektedir.
4-klasik
teizm ,deizme ,panteizme ve pan-enteizme hangi yönlerde itiraz etmiştir?
4-Deizm,
sıfatları atıl duruma uğratıyor panteizm kaldırıyor: pan-enteizm ise, onları
buduyor, sınırlıyor; agnostisizm "gelin konuşmayalım bu konuyu"
derken, ateizm hepsinin üstüne sünger çekiyor.
Bilgilen=Hıristiyanlığın
(anlaşılması güç) teslis inancı bir tarafa bırakılırsa, "semavi" diye
adlandırılan dinlerde monoteizm hâkimdir. Hıristiyanlar, genellikle "üç
görünüm”lü bir Tanrıya inandıklarını söylemektedirler.
5-Gerek
İslam, gerekse Yahudi ve Hıristiyan fikir tarihlerinde tartışma konusu olan
bütün klasik deliller, neye işaret
etmektedir?
5-monoteizme
işaret eder. Kozmolojik delilin ilk yahut Yeter Sebebi, teleolojik delilin
Düzen ve Gaye Koyucusu, ahlak delilinin Ahlaki Hakimi hep Tek'tir.
6-gazzali
Allahın birliğini nasıl anlatmıştır?
6-
Allah‟ın birliğini "zıttı
bulunmayan", "bölünme kabul etmeyen"şeklinde anlatır.
7-allahın
zat ve sıfat arasında ayrım yapmayan ve sıfatları zorunlu gören filozoflar
kimlerdir?
7-farabi
ve ibn sina.
8-
İslam filozof ve kelamcıları ilahi ezeliliği anlatmak iğin –genellikle hangi
terimleri kullanmşlardrı?
8-kıdem…kadim ve
akdem.
9-teizme
göre tanrı –zaman ayrımı nasıl anlatılıyor?
9-
Teiste göre, Tanrı, zaman-mekân dünyasıyla daimi bir ilişki içindedir; ama
O'nun zatı o dünyanın ötesindedir. Tanrı zaman - mekânda var olanların varlık
şartıdır; ama kendisi o şartlardan bağımsız olarak vardır.
Bilgilen=
Beka konusu, kıdem konusuyla kopmaz bir münasebet içindedir. Bu iki terim,
sadece ruhların ölümsüzlüğü konusunda zaman zaman birbirinden ayrılmaktadır.
10-
Düşünce tarihinde "problem" olan ve haklarında bugün bile hararetli
tartışmalara yol açan sıfatlar hangileridri?
10-
ilim, kudret, irade (ve Maturidileri nazar-ı dikkate alırsak) tekvin
sıfatlarıdır.
Bilgilen= "İlim
sıfatı" öteki bütün sıfatların su veya bu şekilde dayandığı temel sıfat
durumundadır. Tanrı'nın dilemesi ve yaratması hep bilgisine göre olur.
İnsan
bilgisinde uç terim vardır. "süje", "obje" ve bu ikisi
arasında "ilişki". Bu söylediklerimiz bütün klasik epistemoloji
teorileri için geçerlidir. Çeşitli şekilleriyle gerçekçi (realist) teoriler
objeye, idealist teoriler ise süjeye ağırlık verirler. Bu ikisinin karışımından
da sayıca oldukça çok bilgi teorileri ortaya çıkar.
11-aristotelese
göre tanrı nasıldır?
11-
Aristoteles'in Tanrısı alemde olup bitenlerin farkında değildir. Böyle bir
Tanrı; elbette ki "muhit" olamaz. Niçin? Çünkü Tanrı Aristoteles'e
göre, maddeden ayrı (mufarık) bir varlıktır. Dolayısıyla, O'na maddi (bedeni)
olmayan zihin aktları atfedilebilir. Bu bakımdan Tanrı, bilme aktında kendi
kendisinin objesi olur: O hem akil, hem akil (akleden), hem de ma'kul
(akledilir)'dur.
Bilgilen=
Farabi, Aristoteles'in bu görüsünü çıkış noktası olarak alır. O, kısaca söyle
der: Allah kendi özünü bilir. Kendi özünü bilmekle de alemi bilir. Tanrı ne
maddidir, ne de maddededir. O, bilfiil var olandır. O'nun varlığında
gerçekleşmeyi bekleyen hiçbir şey bulunamaz. Bu bakımdan O'nun bilgisinde
bilen, bilinen ve bilgi; akil, akleden ve akledilen bir ve aynıdır.
12-gazali
kudret sıfatı ile ilgili olarak açıklamalrında hangi delili hareket noktası
kabul eder<?
12-
nizam ve gaye delilini hareket noktası olarak kabul eder.
Bilgilen=
Kur'an, Tanrı'nın "her şeye kadir olduğunu" söyler (2. Bakara, 109).
Yahudilik ve Hıristiyanlığın kutsal kitaplarında da benzer ifadelere yer
verilmiştir. Buradaki "her şey" ifadesini sağduyu seviyesinde anlamak
gerekir. Acaba Tanrı, istese de, ölebilir mi? Kendisi gibi olan başka bir Tanrı
yaratabilir mi? Dünyayı ceviz yahut yumurta büyüklüğündeki bir şeyin içine
sığdırabilir mi? Zıtları birleştirebilir mi? Bunlar, İbn Hazm'ın "deli
sualleri" dediği türden sorulardır. Tanrı'nın kudreti zıtların
birleşmesine taalluk etmez, çünkü mantıken muhal olanı ortaya koymak bir kudret
işi değildir. Tanrı kendi adaleti, merhameti ve hikmetiyle bağdaşmayan şeyleri
de yaratmaz, çünkü kudret sıfatı öteki sıfatlardan tamamen ayrı olarak değil,
onlarla birlikte fonksiyon icra eder. Çağdaş bir İngiliz düşünürünün dediği
gibi, anlamsız ve çelişkili bir cümle kurup başına Tanrı kelimesini getirmekle
cümle anlam kazanmaz.
13-
kudret sıfatının taalluku konusunda İslam kelamında hangi sorular üzerinde
tartışmalar olmuştur?
13-
Sözgelişi Allah, kulları için en iyi olanı (aslah‟ı)
yaratmaya mecbur mu-dur? Zulüm Allah için mümkün müdür? gibi sualler Mutezile
ve Eşa'ri kelamcıları arasında tartışma konusu olmuştur.
***
Hudus ve imkân delili bir mürid, bir "müreccih" ve
"muhassis"i şart koşar.****
14-farabi
ve ibn sina gibi filozoflar irade sıfatı hakkındaki duruşları nasıldrı?
14-
İslam düşünce tarihinde Farabi ve İbn Sina gibi filozoflar, sudur nazariyesini
kabul ettikleri için irade sıfatı üzeride durmayı gerekli görmemişlerdir. Başta
Gazali olmak üzere birçok İslam düşünürünü en çok rahatsız eden de felasife'nin
bu tutumuydu. Kur'an'ın hemen hemen her sayfasında ilahi iradeyle ilgili bir
veya daha çok atıf bulunmasına rağmen, Farabi'nin iradeyi "kendisinden
sadır olanlar karşısında Allah‟ın muhalefetini
gerektirecek bir şeyin olmaması" şeklinde tarif etmesi, ebetteki
kelamcıları tatmin edemezdi. Felasife'nin irade sıfatına yer veremeyişinin bir
diğer sebebi de, Allah‟ın bilgisi
hakkındaki görüşleri idi. Allah'ın bilmesi "yaratması" demektir. Bu
durumda ayrıca bir irade sıfatına-kudret sıfatına-gerek kalmıyor. Felasife,
irade ve kudret sıfatlarını inkar etmiyor; onları bilgi sıfatı ile uyumlu
olacak şekilde yorumluyor.
15-pasif irade anlayışını savunanlar kimlerdir?
15-gazali.el
ka’bi ve m.ikbal.
16-gazzalinin
irade hakkındaki görüşü nasıldır?
16-
Gazali'nin görüşü ise şudur: Bir şeyi bilmek ayrı, gücün taalluku ayrı, irade
ise daha ayrı bir şeydir. Allah‟ın ilmindeki
şeye önce irade taalluk eder, sonra da kudret taalluk eder ve o şey olur.
(Maturidi'lere göre iradeden sonra bir de tekvin fiili gerekir.)
17-tabii
din diyalogları adlı eser kimindir?
17-david
hume.
18-ateistlerin
fikir planında en büyük dayanakları ne olmuştur?
18-kötülük
problemi.
19-maddenin
her türlü kötülüğün kaynağı oldugu fikri üzerinde ısrar eden kimdir?
19-plotinus.
20-
'Tarınnın adaleti" ve âlemin mevcut durumu, felsefe tarihinde hangi teknik
bir terimle anlatılır?
20-
teodise (theodicy) terimi ile anlatılır. Terim, yunancadaki kelimenin,
"Tanrı" ve "adâlet" kelimelerinin birleşmesinden
oluşmuştur.
21-ibn
sinada iyilik kötülük ayrımı nasıldır?nasıl sözeder.)?
21-
Ona göre, genelde iyiliğin hâkim olduğu bu âlemde kötülük, gül ağacındaki diken
mesabesindedir, kötülük kemâlin yokluğu (ademu'l-kemâl) dur. Onun kendi başına
duran salt bir varlığı yoktur; çünkü kötülükle yakın alâkası olan maddenin
(onun çeşitli formlar almaya, durmadan değişmeye, dağılıp yokolmaya müsait
durumlarının) varlığı, zaten müstakil bir varlık değildir.
22-batı
felsefesinde =teodise=tabirini meşhur eden kimdri?
22-leibniz.
23-leibniz
kötülük problemini nasıl ifade etmektedir?
23- 1-Doğru yolu seçmeyen bir
varlığın ya kudreti ya bilgisi, yahut iyiliği eksik demektir.
2-İçinde kötülüğün bulunduğu bu
âlemi yaratan Tanrı, en iyi yolu seçmemiştir.
3-Öyleyse
O‟nun ya kudreti, ya bilgisi yahut iyiliği
eksiktir.
24-kötülüğü
çözme yolları nelerdri?
24-
Kötülük kavramını hareket noktası olarak seçen yol; Tanrı kavramından hareket
eden yol.
Bilgilen=kötülük
tabiî ve ahlâkî diye ikiye ayrılmakta; birincisi bâzan, tıpkı Farabi'nin
yaptığı gibi, maddenin her kemali kabul edecek durumda olmadığına; ikincisi ise
bizzat insana maledilmektedir.
25-kötülüğü
çözme şekilleri nelerdri?
25-
(1)"kötülüğün, iyiliğin bilinmesi ve takdir edilmesi için
varkilındığını" öne süren görüştür. Bu 'görüşe göre, eğer dünyada her şey
iyi olsaydı, iyi ne bilinir ne de takdir edilirdi. (2)Bir başka görüşe göre
ise, belli oranda varolan kötülük, estetik görünüm ve yapıyı tamamlamaktadır.
Çirkinlik olmadan, insan güzellik kavramını elde edemezdi.(3) Kötülüğün reel
varlığını inkâr etmek,
26-kötülüğü
çözme şekillerine yapılan itirazlar nelerdr?_
26-
Bu çözüm şekillerinin hepsine de itiraz edilmiştir. Kötülüğün reel varlığını
inkâr etmek, problemi çözmek değil, ondan kaçmak anlamına gelir. İyilik bize
aitse, kötülük de bizim dünyamıza aittir. Yağmurun yağması toprak örtüsünün
istediği miktarda ise iyidir. Eğer buradaki "iyilik" sözünün bir
anlamı varsa sel felâketi için de kötü demenin bir anlamı olması gerekir.
İkinci
olarak, iyiliği tanımak ve takdir etmek için "biraz" kötülüğün olması
kafi gelir. Kırmızıyı tanımak için onun kadar veya ondan daha çok sarının
bulunmasına ne gerek var?
Üçüncü
olarak, kötülüğün estetik görünümü tamamladığı da söylenemez. Bir insanın
güzelliğini göstermek için onun yanına hastalıkların perişan ettiği başka bir
insan getiırmeye ihtiyâç olmasa gerektir.
Dördüncü
olarak, bazı insanlann kötülüklerden dolayı Tanrı'nın bir toplumu "ibret
olsun" diye cezalandınnası, veya ben "hâlime şükredeyim diye"
başkasının perişan edilmesi, itirazcıya göre, hiçbir bakımdan savunulamaz.
27-gücü
sınırlı tanrı anlayışı kimin anlayışıdır?
27-david
hume.
Bilgilen=Sınırlı
Tanrı kavrammı savunanlar, genellikle birkaç şeyi birden başarmaya
çalışıyorlar. Onlar, evvelâ, Tanrı kavramını "kaba güçten"
ayıkladıklarına inanıyorlar. Onlara göre, "istediğini asan, istediğini
kesen" bir "despot" Tanrı anlayışı kadar teizmin zararına olan başka
bir anlayış olamaz.
İkinci
olarak, onlar sınırlı Tanrı anlayışıyla insanın ahlâkî sorumluluğuna bir
dinamizm getirdiklerine inanmaktadırlar; "insan, kötülüğün ortadan
kaldırılması için Tanrıyla elele vermektedir". Bu konuya biraz sonra
tekrar dönülecektir.
Üçüncü
olarak, onlar genellikle, sözkonusu sınırı koyanın bizzat Tanrı olduğu, yani
Tanrı kendi kendini sınırlandırdığı için dinî bakımdan bir endişe duymaya gerek
olmadığını söylemektedirler.
**************************DİN
FELSEFESİ.9.HAFTA ÇALIŞMALARI******************************
1-hürriyet
ve determinizm hangi felsefeleri ilgilendiren bir problemdir?
1-Bilim
ve ahlak felsefelerinin ilgilendiren bir problemdir.
2-determinizm
prensibi nedir?
2-Determinizm
prensibi, basit bir ifadeyle söyleyecek olursak, her olayın bir takım yakın ve
uzak sebeplere bağlı, olarak ortaya çıktığını, ortaya çıktıktan sonra da bu kez
bizzat o olayın bir takım başka olaylar için bir sebep olduğunu ve bütün
olup-bitenlerin "kozal bir açıklamasının yapılabileceğini -en azın- dan
teorik bir imkân olarak- kabul eder.
3-kaç
çeşit deteminizm vardrı?
3-"sıkı"
determinizm ve "ılımlı" determinizm. Sıkı determinizme göre,
"insan yaptığından başkasını yapamaz", o halde, "başka türlü de
hareket edebilirdim" inancı bir yanılmadan ibarettir. "Ilımlı" yahut
,yumuşak" determinizme göre, insan, her halükârda bir takım sebeplere
bağlı olarak hareket eder. İnsanın fiillerinde de seçimlerinde de bir
"tesbit ve tayin olunma" sözkonusudur. Başka türlü düşünmemiz mümkün
değildir.
4-tabiat
olayları ile ilgili tahmin edilebilirligin dahi bir sınırının olduğunu dile
getirmekte ve katı determinizmi zayıflatan ilke nedir?
4-"belirlenimsizlik
ilkesi",
5-insan
hürriyeti denildiği zaman ilk akla gelen nedri?
5-İnsan
hurriyeti dendiginde, genellikle,"herhangi bir dış zorlama olmadan hareket
etmek" akla gelmektedir. "başka türlü de davranabilirdim"
şeklindeki ifadeye bağlı olarak tarif edilmektedir. İç zorlamalardan,
sözgelişi, bencilce arzu ve heveslerin zorlamasından uzak bir şekilde hareket
etmenin de hurriyet mefhumunun şumulü içinde olduğunu (s.158) biliyoruz.
6-Tanrı'nın
bilgisi, objesini varkılan bir bilgidir.diyenler kimlerdir?
6-Farabî,
İbn Sına, M.İkbal, Descartes
7-mutezile
mezhebine göre irada hürriyei nasıldrı?
7-İnsan
irade hürriyetine sahiptir ve kendi fiilinin yaratıcısıdır,
8-maturidilik
irade hürrüyeti hakkında ne düşünmektedri?
8-Maturidilik
de orta yolu bulma mücadelesi içindedir; fakat onun da mutezilî tutumdan tam
olarak uzaklaşıp uzaklaşmadığı tartışma konusu edilmektedir.
9-eşarilik
insan hürriyeti hakkında ne düşünür?
9-Eş'arilik,
"kesb" nazariyesi ile orta yolu bulmaya çalışır. Fakat bu çabanın da
cebriyecilikten tam olarak kurtulup kurtulmadığı tartışma konusu olmuştur.
10-katolik
kilisesinin tanrının önbilgisi ve irade hakkında ki düşünceleri nedir?
10-Katolik
Kilisesinin umumî kanaatine göre Tanrı'nın önbilgisi determinizmi gerektirmez.
Luther'e göre ise, iyilik yapan da kötülük yapan da iradesini kullanarak yapar.
Fakat insanın iradesi bir binek hayvanı gibidir. Onu Tanrı da sürer, şeytan da.
Birinciyi seçmek insanın elinde değildir.
11-tanrının
gelecekte olanları bilmesi problemine ilk kim dikkat çekmiştir?
11-Bu
probleme ilk dikkat çeken Aristoteles olmuştur. De Interpretatione
(el-Ibare)nin dokuzuncu bölümünde gelecekte olacak olaylarla, meselâ bir deniz
savaşı ile ilgili hükümlerin mantıkî statüsünü belirlemeye çalışıyor
12-fatalizm
nedri?
12-Felsefede,
bütün olan bitenleri, kaderin önceden tespit ettiğine, bunların değişmeyeceğine
inanan bir görüştür. Fatalizme göre, insanlar olaylara hükmedemezler. Başlarına
gelecek olanları önceden öğrenmiş olsalar bile, bunu değiştirmek ellerinde
değildir. Determinizmin (gerekirciliğin) tersine, fatalizmde insanın geleceği
tamamen olaylara bağlıdır.
13-farabiye
göre dinler ne anlama gelir?
13-filozofa
göre, dinler, hem Allah'ın geleceği bildiğini hem de insanın seçme imkânına
sahip -dolayısıyla sorumlu- olduğunu telkin etmektedir
14-süreç
felsefesi nedri?
14-Süreç
felsefesi, Tanrı'nın "şimdiyi şimdi, "gelecek"i de gelecek
olarak bildiğini söyler. Gelecek, bu akımın temsilcilerine göre, gerçeklik
kazanmamış bir "imkânlar sahası'dır.
Bilgilen=Hartshome
ve öteki birçok süreççi filozof ve ilâhiyatçıya göre, insanın fiillerinin
önceden belirlenmesi -dolayısıyla belirlenmiş olarak bilinmesi- diye bir şey
sözkonusu olmadığı için insan hürriyetinin tehlikeye düşmesi de asla sözkonusu
olamaz.
Bilgilen=Whitehead,
"Tanrı hür varlıkları zorlamaz ikna eder"; Hartshome, "Tanrı
öteki varlıkları baskı altında tutmaz", İkbal "Mutlak Ben; öteki
benleri, onların ferdiyet ve hürriyetlerine zarar vermeksizin kuşatır"
derken hemen hemen aynı fikri öne sürmektedirler.
15-Felsefe
ve ilahiyat eserlerinde yeralan belli baslı Tanrı tasavvurları nelerdri?
15-(i)
Ezeli olan ve sadece kendi özünü bilen varlık: Bu ozelliklere sahip Tanrı anlayışına
en iyi örnek, Aristoteles'in Tanrı tasawurudur.
(ii) Ezeli,
şuurlu ve alemi bilen varlık: Klasik teizmin Tanrı anlayışı budur.
(iii) Ezeli, şuurlu, alemi bilen ve onu ihtiva eden Varlık: Klasik
panteizmin temel görusu budur. Bu Tanrı tasawurunda özellikle
"ihtiva" etme ön plana çikmaktadir.
(iv)
Ezeli Varlık: Burada Tanrı, ezelidir. mutlaktır. Her şey O'ndan sudur eder,
fakat o, kendisinden sudur edenleri ne bilir ne de ihtiva eder.
(v)
Ezeli, şuurlu, bilen, zamanla ilgili bulunan, fakat alemi ihtiva etmeyen
Varlık: Böyle bir Tanrı tasavvuruna yer veren dini anlayisa bazan "zamancı
(temporolist) teizm" adı verilmektedir. Lalius Socinus ve Jules Lequier 'in bu çesit bir Tanrı
tasavvuruna sahip olduklan kabul edilmektedir.
(vi)
v. maddede geçen özelliklerden ayrı olarak bir de "kismen alemi ihtiva
eden Varlık: Bu görüşe "sınırlı panteizm" adı da verilmektedir.
William James'in ve çağdaş Amerikalı filozoflardan E.S. Brightman'ın bu- çesit
bir Tanrı tasavvuruna inandikları kabul edilmektedir:
(vii)
Tarn anlamıyla zamanın içinde olan ve tedricen "ortaya çıkan"
[emergent) Varlık: Bu görüşü, özellikle, çagdaş filozoflardan Samuel
Alexander savunmustur. Fi-lozofun en
onemli eseri, Mekan, Zaman ve Tanrı
başlığı taşımaktadır.
(viii) Ezeli, şuurlu, alemi bilen ve ihata eden, değişebilen Varlık:
işte pan-enteizmin Tanrı tasavvuru bu sonuncusudur. Hartshorn'a göre böyle bir
tasawur, din'in Tanrı anlayışına felsefi açıdan layık olduğu önemi veren yegane
görüştür
16-zamanın
Tanrı açısından geçersiz oldugu inancını reddetmiş ve Tanrı'nın zamanda
gerçekleşen olay ve olguları bildiğini, gelecegin bir imkandan ibaret oldugunu,
ezeli bilgi diye bir şeyin olamayacagını öne sümüştür. Lequier'in bu ve benzeri
görüşleri, biraz sonra temas edecegimiz pan-enteizmin gelişmesinde önemli bir
rol oynamıştır diyen kimdir?
16-Jules
Lequier.
17-deizmin
iki temel anlayışı nedir?
17-Deizm
iki temel anlayıştan yola çıkar: Aleme müdahale etmeyen bir ulühiyet anlayışı;
akla ve bilime gösterilen büyük güven.
18-deizm
ile Tabiî Din fikrini savunanlar hangi noktada birleşiyorlardı?
18-Akıl,
diyordu onlar, Tanrı'nın varolduğunu, iyiyi ve kötüyü bilebilecek durumdadır;
dolayısıyla vahye ihtiyaç yoktur. İşte özellikle bu son anlayıştan dolayı deizm
ile Tabiî Din fikrini savunanlar aynı noktada birleşiyorlardı. Hatta birçok
deist, vahye yer vermeyen Tabiî Diri anlayışını benimsemekteydi.
19-deizm
nedir?
19-"Varlığı
akılla bilinebilen ve âleme müdahale etmeyen Tanrı anlayışı"
20-Hıristiyan
ilâhiyatçılarının deistlere karşı savaş açmalarının temelinde ne vardı?
20-Hıristiyan
ilâhiyatçılarının deistlere karşı savaş açmalarının temelinde de deizmin Hz.
İsa ve onunla ilgili doktrinleri -veya en azından bunların bir kısmını- kabul
etmeyişi idi.
21-deizm
için bir şey söylemek gerekirse.deizmin durumu nasıl açıklanır?
21-dinî
konulara akli metodları uygulayan, buna bağlı olarak da tarihî Hıristiyanlığa,
esrarengiz din anlayışına, dindeki tabiat üstü olaylarla ilgili inanışlara,
kilisenin otoritesine karşı çıkan, bütün bunlardan dolayı da Hıristiyan
âleminde taassubun, baskının kırılmasına yardımcı olan yarı-dini, yarı-felsefî
bir harekettir. Özellikle Batı dünyasında deizmin, peşin hükümlerin, batıl
inanışların yıkılmasında, Hıristiyanlık ve Yahudiliğin dışında kalan dinlere
karşı daha mâkul bir tavrın yerleşmesinde, çok faydalı bir hizmet gördüğü inkâr
edilemez.
22-deizme
yöneltilen eleştiriler nelerdir?
22-a)
Deizmin güçlü yanı da, zayıf yanı da katı bir akılcılığa dayanmasından gelir.
Aklî yaklaşımın dinî konularda yetersizliği ortaya çıktıkça, hem rasyonel
teizm, hem de deizm, çözmekte güçlük çektikleri birtakım problemlerle karşı
karşıya kalmıştır. b) Deizm,
dinin "esrarengiz" yönünü tenkit ederken oldukça ifrata kaçmakta,
meselâ birçok deist, vahyi inkâr etmektedir. c- Dinin aklî bir
çerçeveye oturtulması, vahiy dahil din için önemli birçok konunun bir yana
itlmesi, ateistin işine yaramıştır. d-
Şüphesiz, deizmin en zayıf yanı, dinî hayatın mahiyet ve fonksiyonuna ters
düşen bazı anlayışlara içinde yer vermiş olmasıdır, ötelerin ötesinde olan, ya
da bazılarının şaka yollu kullandığı bir deyimle "emekliye ayrılmış"
bir Tanrı anlayışı, dini duyguyu ve düşünceyi tatmin edemez.
e-
Deizm, birtakım kelâmı problemleri de beraberinde getirmektedir. Meselâ, âlemle
ilgilenmeyen bir Tanrı, acaba âlemi bilmekte midir? Alem üzerinde doğru dürüst
bir tasarrufu olmadığına göre, bu Tanrı güçlü müdür?
23-panteizm
nedir?
23-"panteizm",
Tanrı-âlem ikiliğini kaldıran. Tanrı'nın her şeyi ihtiva ettiğini, hatta O'nun
her şey olduğunu, dolayısyla ne tabiatın rie de insanın müsta-kil varlıklar
gibi görülebileceğini, onlann sadece ilâhı varlığın farklı tarzlardaki
açılımlarından ibaret olduğunu ileri süren dinî ve felsefî bir doktrindir.
24-varlığı
bir tek ilkeye balgama çabasında olanlar kimlerdir?
24-Thales,
Anaıdmanes, Ksenophanesın.
25-Panteizm
kelimesinden hoşlanmayan bazı düşünürler, bazan panteizmi, bazan da panenteizmi
andıran, ama bu arada bazı farklı unsurlara da yer veren düşünce sistemlerini
adlandırırken hangi terimi kullanımşlardır?
25-"içkincilik"
(immanentism).
26-"Tanrı
ile", diyor Spinoza, "mutlak anlamda sonsuz bir varlığı, yani sonsuz
sıfatlara sahip bir cevheri kastetmekteyim," Bu sıfatlar cevher olamaz;
çünkü o takdirde onların da yukandaki tarife uygun birer cevher olmaları
gerekirdi. Tanrıdan başka hiçbir cevher yoktur. Varolan her şey ancak o
Cevherde Vardır. Bu cevhere "Tanrı veya ‟Tabiat",
(Deus siie natura} denmesi bir şeyi değiştirmez; çünkü fiolozofa göre Tabiat
müstakil cevherlerin toplamından meydana gelen organik bir yapı değil, ‟tek ve bölünmez bir
cevher"dir.diyen filozof kimdir?
26-spinoza.
Bilgilen=Maddeci
monizmin ünlü temsilcisi Ernst Haeckel-
Kâinatın Muamması adlı eserinde şöyle der "Panteizm, ateizmin
kibarcasıdır. ...Onun ana tezi, Tanrı ile âlem arasındaki ikiliği kaldırmak ve
âlemin kendibaşma, kendi dahili gücünden dolayı varolduğunu ilân etmektir. Panteist,
Tanrı ile âlemin bir olduğunu söylerken Tanrırı'nın 'işten atıldığını kibarca
haber vermekten başka bir şey yapmıyor”
27-spinozanın
savundugu türden panteizme yöneltilen eleştiriler nelerdri?
27-a)
Panteizm, aşkmlık fikrini reddettiği için ateizme yardımcı olmaktadır.
b) Panteizm "Tanrı her şeydedir" demekle varlık mertebeleri
arasındaki ayınmı kaldırmakta, sözgelişi taşla insanı bir tutmaktadır. c)
Panteizm sonlu ile sonsuz arasındaki bağlantıyı iyice kurarak birliğe ulaşmada
başarılı olmamıştır.
d) Panteizmde aşkın ulûhiyet anlayışı olmadığı için "yaratma"
fikri de yoktur. Teizmin en bariz vasfı, iradesi olan bir hür yaratıcı fikrine
yer vermesidir.
e)
Panteizm, dinî tecrübenin anlaşılmasını da oldukça güç duruma sokmaktadır.
f- Panteizm kötülük problemini de daha karmaşık hale getirmektedir. O,
ya kötülüğü kökten inkâr etmekte yahut kötü ile iyinin farkını' asgariye
indirmektedir. Bu takdirde de gü-nahı, ahlâkı sorumluluğu ve
kötülükle-mücadelenin gereğini açıklayamamaktadır.
28-Panteizm
ile vahdet-i vücud fikrini savunanlar arasındaki en önemli farklar nelerdir?
28-Panteizm,
dinî tecrübenin degil, nazarî düşüncenin öne sürdüğü felsefî bir teoridir; oysa
diğeri, yaşanan bir tecrübedir. Biri hayatın somut veçhesinden kopmuş bir
sistem, öteki ise, birçok mutasavvıfa göre, bu somutluğun, bütün derûnliği
içinde, yaşanmasıdır.
29-pan-enteizm
nedemektir?
29-Klasik
panteizm, kısaca, "her şey Tanrıdır" demektedir; pan-enteizm ise
"her şey Tanrıdadır" demekte, buna rağmen Tanrı ile âlemi bir ve aynı
saymamaktadır. Pan-enteizmi savunanlara göre, deizmin veya bazı şekilleriyle
teizmin aşkınlık anlayışı da, panteizmin içklnlik anlayışı da bir çeşit
indrgemecilik (ircacılık)tir.
30-Pan-enteizm
terimini ondokuzuncu yüzyıl başlarında hangi düşünür kullanmıştır.
30-
Karl Krause adında Alman idealist geleneğine bağlı bir düşünür kullanmıştır.
31-pan-enteizmin
genel tutumu nasıldır?
31-
Tanrı hem değişmeyen, hem de değişendir; hem mutlak hem de izafi; hem zamanın
dışında, hem de içinde; hem-sınırsız hem sınırlıdır.
Bilgilen=
Felsefî kozmolojisiyle süreç anlayışını felsefede ön plana çıkaran Whitehead,
çift kutuplu bir ulûhlyet anlayışı öne sürmektedir. Ona göre Tanrı'nın her
türlü değişmenin ötesinde olan bir veçhesi, bir de değişen, sürecin içinde olan
ve dolayısyla “oluşmakta olan" veçhesi vardır. O, bunlardan ilkini
Tanrı'nın "aslî mâhiyeti", ya da "tabiatı‟",
ikincisini ise "oluşan tabiatı" olarak adlandırır. Tanrı,
"aslî" veçhesiyle âlemdeki düzenin teminatıdır. Nelerin nasıl olduğu
ve "olacağı sorusuna Tanrınm bu veçhesini dikkate almadan cevap veremeyiz.
Tanrı, her şeyden önce âlemdeki "Somutlaşma sürecinin ilkesi"dir.
Oku=
Hartshome Whitehead‟ln izinden
giderek Tanrınm bir ' "Soyut" bir de "Somut” veçhesinin olduğunu
söyler. Soyut veçhesiyle Tanrı, mutlak, etkilenmez ve değişmezdir, Somut
veçhesiyle de değişir ve etkilenir. Her iki veçhesiyle de O, ulaşılamıyacak
ölçüde yetkindir. Bu yetkinlik klasik teizmin yetkinliği değildir. Oradaki
yetkinlik değişmeyen "donmuş" bir yetkinliktir. Oysa buradaki
yetkinlik değişir; ama bu değişme Tanrıca bir değişmedir; yani yetkinliğe doğru
değil, yetkinlik içinde bir değişme.
Hartshome,
Değişen-değişmeyen Tanrı kavramım "ikili Aşkınlık İlkesi" şeklinde
adlandırdığı bir prensibe dayanarak açıklar. Tanrınm Sonlu-Sonsuz,
Değişir-Değişmez, Mutlak- İzafî, Basit-Mürekkeb, Sebep-Sonuç olduğunu en iyi bu
ilke âçıklar.
Bilgilen=
Bu şekilde ifade edilen pan-enteizm, deizmin ve panteizmin tek yanlılığından
tamamen uzaktır. Deizm, Tanrıyı İlk Mutlak Sebep olarak kabul eder; ama O'nu
her türlü etkilenmeden uzak görür; dolayısyla O, her türlü ilgi ve ilişkiden de
uzak olur. Bu görüş, alemi bütünüyle Tanrı'nın dışında tutmak zorundadır.
Panteizm
ise, Tanrıyı bütünüyle âlemin içine getirir. Sıradan sebep ve sonuçlar bile
ilâhî mahiyetin ayrılmaz parçası olur. Burada Tanrı, artık sebep değildir.
Oysa
pan-enteizm, Tanrıyı soyut, mutlak v.s' veçheleriyle âlemin üstünde; somut,
izafi v.s. veçheleriyle de âlemin içinde görür. Alem, bu İki veçhe.açısından
bakıldığında, birine gö-re Tanrıda "mündemiç‟tir;
birine göre de dışındadır.
******************************DİN
FELSEFESİ.10.HAFTA ÇALIŞMALARI***********************************
1-din
literatürümüzde ateizm terimine en yakın terim olarak hangi terim
kullanılmaktadır?
1-ilhad.
2-ateistlik
ile suçlanan filozoflar kimlerdri?
2-fichte..spinoza..hegel..sokrates..
3-paul
tilich hangi düşüncesi nedeniyle ateistlik ile suçlanmıştır?
3-Hıristiyan
ilâhiyatçılarından biri olan Paul Tilich, Tanrı'yı "Varlığın bizzat
kendisi" veya "Var olan her şeyin gerçek temeli" şeklînde tanımladığı
ve O'nu evrenin dışında bulunan tek ve şahsî bir varlık olarak düşünmediği için
ateistlikle suçlanmıştır.
4-sokrates
neden ateistlik ile suçlanmıştır?
4-Yunan
"popüler" tanrılarını reddettiği ve bir tür monoteizme yöneldiği
için, ateistlikle suçlanmıştır.
5-Fichte
neden ateistlikle suçlanmıştır?
5-"bir
insanın gerçek anlamda ateist olabilmesi için hiçbir ahlâkî ideale sahip
olmaması gerektiğini" öne sürdüğü için suçlanmıştır.
6-spinoza
neden ateistlik ile suçlanmıştır?
6-Spinoza‟nın
Tanrı kavramı Yahova'dan daha geniş olduğu için, ateistlikle suçlanmıştır.
7-
ateistlik teriminin çeşitli kullanımlarını içerebilecek bir tanıma ulaşmak
neden mümkün olmamıştır?
7-Tanımlamadaki
güçlük, büyük ölçüde, ortada farklı ve çok sayıda Tanrı kavramlarının, dolayısıyla
buna karşılık çok sayıda ateist anlayışların bulunmasından ileri gelmektedir.
8-ateist
sözü geniş anlamda nasıl kullanılmıştrı?
8-Geniş
anlamda ateist, sadece "teist olmayan", başka bir deyişle Tanrı'yı
hayatına sokma gereğini duymayan kişi, şeklinde tanımlanabilir. Bu anlamda
kullanılan ateizmdeki olumsuzluk takısı "a" tıpkı ''apolitik" ve
"asosyal" kelimelerinde olduğu gibi, nispeten daha nötr bir durumu
ifade eder.buna "negatif ateist" denmektedir.
9-ateist
sözü dar anlamda nasıl tanımlanmıştır?
9-Dâr
anlamda ise ateist, düşünerek ve tartışarak Tanrı'nın var olmadığım öne süren
kişidir. buna"pozitif ateist"denir. Pozitif ateist sadece Tanrı‟nın
varlığına inanmamakla kalmıyor aynı zamanda O'nun yokluğunu kanıtlamaya
çabalıyor.
10-Tanrı'nın
varlığı ya da yokluğu hakkında hiçbir şey bil-mediğini, dolayısıyla bu konuda
hiçbir şey söyleyemeyeceğini öne süren kişiye nedenir?
10-agnostik.
11-agnostizmin
ahklı olması için hangi iddaların gerçek olması gerekir?,
11-(a)
Tanrı'nın hem var hem de yok, olduğunu gösteren bir takım ipuçları vardır;
b) Tanrı'nın var veya yok olduğunu gösteren hiçbir ipucu yoktur.
12-agnostizmi,n
iddalarına karşı ne açıklamalar yapılmıştır?
12-Agnostik
birinci iddiayı kabul edemez; çünkü "orta yerde” (yani teizmle ateizm
arasında) durabilmesi için, leh ve âleyhdeki ipuçlarını tam anlamıyla
denkleştirmek zorundadır. Aksi takdirde ya teizme, ya da ateizme kaymadan
edemez. O, ikinci iddiayı da kabul edemez; çünkü Tanrı'nın varlığı veya yokluğu
hakkında hiçbir ipucu yoksa agnostisizmin dayanacağı bir temel de yok demektir.
13-ateizm
neye karşı tepki olarak dogan bir düşünce hareketidir?
13-ateizm,
evreni yaratan ve onun varlığını devam ettiren, özü itibariyle aşkın fakat
sonsuz gücü, bilgisi, iradesi vesairesi ile evrende içkin olan teist, hâttâ
belki de daha: yerinde bir terimle monoteist Tanrı inancına karşı tepki olarak
doğan bir düşünce hareketidir.
14-ateizm
gıdasını nerden almaktadır?
14-düşünce
tarihinin geleneksel ateizmi, gıdasını büyük ölçüde teizmden, özellikle de
Tanrı'nın varlığını ispat etmeye çalışan felsefî delillerden almaktadır.
15-Tanrı'nın
varlığının aleyhinde öne sürülen klasik tartışmaların başında hangi teoriler
gelmektedir?
15-"kötülük
problemi", maddenin ezeliliği, teizmin delillerinin yetersizliği, hattâ
geçersizliğine ilişkin görüşlerle özellikle günümüzde büyük bir önem kazanan
bazı sosyolojik ve psikolojik teoriler gelmektedir.
16-Teizmin
aleyhinde kullanılan belki de en eski iddia nedir ve hangi sorularla iddia
edilmiştri?
16-dünyadaki
kötülüğün reel varlığından kaynaklanan iddiadır. "Eğer her şeye gücü
yeten, her şeyi bilen ve mutlak anlamda iyilik sahibi olan bir Tanrı varsa, yer
yüzündeki bu kadar kötülük nereden geldi?"
17-Ateist
iddialarının çoğu, hangi düşünce çevresinde dönüp dolaşmaktadır?
17-"dünyada
gereğinden fazla kötülüğün bulunduğu" düşüncesi çevresinde dönüp
dolaşmaktadır.
Bilgilen=Eğer
dünyada kötülük var olduğu için kişinin Tanrı'nın varlığına olan inancı
sarsılsaydı, başta Peygamber Eyûb olmak üzere Hz. İsâ'nın ve Hz. Muhammed'in
inançları sarsılırdı.
Bilgilen=MADDENİN
EZELİLÎĞİ VE KOZMOLOJİK DELİLE YÖNELTİLEN ELEŞTİRİLER
Başka
önemli bir ateist iddia da maddenin ezelîliği ve onun her şeyin kaynağı olduğu
görüşünden hareketle ateizmi temellendirmeye çalışmaktır. Bu iddianın iki
önemli basamağı vardır: ilk basamakta maddenin ezelliğinin apaçık olduğu, hattâ
bunun bilimsel olarak kanıtlandığı ve maddenin, şuur dahil, her şeyin kaynağını
oluşturduğu söylenmekte; ikinci basamakta ise, bu görüşün yaratıcı bir Tanrı
fikrini imkânsız, kıldığı öne sürülmektedir, iddiaya göre, eğer yaratıcı Tanrı,
fikrine yer verirsek madde miktarının ya da kütle-enerjinin sıfır düzeyde
olduğu bir zamanın var olduğu düşüncesini kabul etmemiz gerekir ki, bu, fizik
biliminin vardığı sonuçlar açısından mümkün değildir. Maddenin ezeliliği
görüşünü temel alan bu iddia, aslında kozmolojik delilin ve belli bir yere
kadar da teleolojlk delilin geçersizliğini göstermeye çalışmaktadır. ateist,
maddeci ve indirgemeci bir tutumu benimsediği takdirde, açıklayamadığı bir sürü
soruyla karşı karşıya kalmakta ve buna rağmen ateizminde iddialı olunca"
da irrasyonalizme gitmektedir; Oysa onun teizm karşısında kullanageldiği en
büyük tenkit silahı irrasyonalizm silahıydı. Maddeci ateist, eğer rasyonalist
davrandığını ortaya koyacaksa, şekilsiz bir maddeden bugünkü kâinatın nasıl
meydana geldiğini açıklamak, zorundadır. Bugüne kadar şu konuya tatmin edici,
bir açıklama getiren herhangi bir ateist çıkmadı, öte yandan, ateizm, kâinatın
oluşumunda bir çeşit „yaratıcılık", "istikamet",
"şuur" v.s. gibi şeyler görmeye başladığı takdirde'de ya, bir çeşit
panteizme, yahut âlemde yarı-ilâhî ve içkin bir gücün bulunduğu inancına
gitmektedir. Bu tür anlayışların, "kozmolojik bir açıklama ilkesi"
olarak teizmden daha başarılı olduğunu söylemenin mümkün olmadığını ateistlerin
pek çoğu kabul ve itiraf etmektedir.
18-Emile
Durkheim'in geliştirdiği "sosyolojik teori"ye göre öne sürdüğü şeyler
nelerdir?
18-a-
Tanrı, toplumun farkına varmadan uydurduğu hayal ürünü bir kavramdır.
b-
İnsan, dini bir duyguyla kendisini aşan bir varlık karşısında korku ve ümit
içinde beklerken, aslında, Tanrı adı verilen evrenin ötesindeki bir varlık
karşısında değil, kendisini çepeçevre saran toplum realitesi karşısında
durmaktadır.
c-
Tanrı fikri, toplumun yaptırım güç ve işlevini gösteren bir sembolden başka bir
şey değildir.
19-
Emile Durkheim'in geliştirdiği "sosyolojik teori"ye yöneltilen
eleştiriler nelerdir?
19-
(i) Bu teori, dinî şuurun evrenselliğini açıklayamamaktadır. Sözkonusu şuur,
ferdin içinde yaşadığı toplumun çok daha ötesine gitmekte, evrensel nitelikte
bağlar ve toplumsal birlikler oluşturmaktadır.
(ii)
Sosyolojik teori, bir dinin belli bir toplumda ortaya çıktığı sırada dile
getirdiği Tanrı kavramı ile toplumsal ideallerin çok kere çatıştığını
görmezlikten gelmektedir. Söz gelişi, Kur‟ân'ın
ilk inen sûrelerinde ifadesini bulan Tanrı'nın, Mekke toplumunun, özellikle
Mekke aristokrasisinin ideallerinin yanında değil, karşısında olduğu bilinen
bir gerçektir, İlk müslümanların kafalarına ve gönüllerine yerleştirilen dünya
görüşü, Mekke toplumunun düşünce ve davranışlarının dolayısıyla yaptırım
gücünün sembolik bir ifadesi olmamış, tam tersine bu gücü temelinden sarsan bir
faktör olmuştur.
20- Günümüzdeki
ateist görüşlerin önemli kaynakları nelerdir?
20- Emile
Durkheim tarafından geliştirilen "sosyolojik teori"ye göre Tanrı,
toplumun, (fertlerin düşünce ve davranışlarını kontrol altında tutmak için)
farkına varmadan uydurduğu hayal ürünü bir kavramdır. Bilimsel bir temele
dayandığı öne sürülen ve ifadesini özellikle Freud ve Feurbach'ın yazılarında
bulan ve günümüzde ateizme önemli ölçüde destek sağlayan "Yansıtma Din
Teo-risi" (The Profection Theory of Religion) de sosyolojik teorinin
karşılaştığı güçlüklere benzeyen güçlükler içine düşmektedir, Freudra göre,
Tanrı fikri, çocuktaki baba imajının bir yansı-masıdır. Tanrı fikrinin kaynağı,
insan soyunun, çocukluk döneminde karşı karşıya kaldığı zorluk ve felâketler
karşısında geliştirdiği zihinsel bir savunma mekanizmasıdır.
21- Freud‟a göre, gerek tabiatın insanlaştırılması
gerekse baba imajı, gerçeğe tekabül etmediği ve arzuları tatmin etmeye çalışan
hayalî şeyler olduğu için bir "yanılmadır". İnsan neye dayanarak dini
inançlarını öne sürmektedir?deyip Freud nasıl bir cevap veriyor?
21- Freud, üç hususu bu sorunun
cevabı ile ilgili görüyor "Atalarımız onlara inanmaktaydı."
"Atalarımız onların doğruluklarını ispatladı ve bu ispatlar bize de
intikal etti." "Böyle bir soruyu sormaya dahi kimsenin hakkı
yoktur." Bu gerçeklerden ilk ikisi insanoğlunun kendisini bir türlü
kurtaramadığı kör bir taklitçiliğin, üçüncüsü ise, daha da kör bir
irrasyonalizmin ifadesinden başka bir şey değildir.
22- insanlık büyüyüp
olgunlaştıkça hayalî varlıkların yardımına ihtiyaç duymayacak ve yavaş yavaş
Tanrı fikrinden kurtulacaktır diyenler kimlerdri?
22- Freud ve Feuerbach.
23- Freud ve Feurbach'ın
"Yansıtma Din Teorisi" ile ilgili öne sürdüğü görüşler nelerdri?
23-
a- Tanrı fikri, çocuktaki baba imajının bir yansımasıdır.
b-
Tanrı fikrinin kaynağı, insan soyunun, çocukluk döneminde karşı karşıya kaldığı
zorluk ve felâketler karşısında geliştirdiği zihinsel bir savunma
mekanizmasıdır.
c-
Hayat; dayanılması çok zor sıkıntılarla doludur. Tabiî ve ahlâkî kötülükler,
hastalık ve ölüm, insanı her yerde rahatsız edecek boyuttadır. İşte insan dine
inanarak bütün bunlardan kurtulmanın çarelerini arıyor.
d- Freud‟a
göre, gerek tabiatın insanlaştırılması gerekse baba imajı, gerçeğe tekabül
etmediği ve arzuları tatmin etmeye çalışan hayalî şeyler olduğu için bir
"yanılmadır".
24-yansıtma din teorisine yapılan
eleştiri ve açıklamalar nasıldır?
24-İkinci olarak, dinin arzulan
tatmin ettiği ve rahatlık getirdiği fikri de bir takım açıklamalara gidilmeden
kabul edilemez. Dinin, insanın inanma ihtiyacını tatmin ettiği doğrudur. Fakat
ciddi hiçbir insan, "inanayım da rahat edeyim" diye düşünmez. Üçüncü
olarak, Freud'un tabiatın kişileştirilmesi ve tabiata rüşvet verilmesi ile
ilgili görüşleri de her din için geçerli olabilecek bir eleştiriye çıkış
noktası sağlayacak güçte değil-dir. Freud'un "baba imajı" ile ilgili
söyledikleri de her din için geçerli olmaz. Sözgelişi, İslâm'da Allah bir baba
gibi tasavvur edilmez. Kaldı ki Tanrı'yı "kişi" gibi düşünmeyen
dinler de vardır.
25-feurbach yansıtma teorısındeki
iddiası ve yadüşüncesi nedir?
25- Feuerbach ise, Tanrı
hakkındaki bütün konuşmaları insan hakkındaki konuşmaya, başka bir deyişle
teolojiyi antropolojiye: indirgemektedir. İnsan kendisinde görmek istediği,
fakat bir türlü görmeyi başaramadığı nitelikleri hayalî bir varlığa
yansıtmakta, bunu yaptığı için de kendisini söz konusu varlık karşısında
küçülterek öz benliğinden soğumakta ve yabancılaşmaktadır.
26-feurbach yansıtma teorısınE
NASIL BİR ELEŞTRİ VE YORUM GETİRİLMİŞTİR?
26-Feuerbach'ın yansıtma
teorisine gelince, bunun bazı dinler, meselâ, eski Yunan ve Mısır dinleri için
geçerli olduğu kabul edilse bile, her din için geçerli olduğu söylenemez. Büyük
harfle yazılan insanı bir tarafa bırakıp sıradan bir insanın, söz gelişi
Milâttan sonra 620lerde Mekke‟de yaşayan bir
Arabın ideallerinin yansıması ile Kur'ân'ın Tanrı kavramı arasındaki ilişkiyi
görmek, Feuerbach'ın tezinin zayıflığını ortaya koymak için yeterlidir sanırız.
Bilgilen=Özellikle
Neitzsche ile felsefe sahnesinde ön plana çıkan, Sartre ve Camus gibi ateist
varoluşçularca geliştirilen bir başka önemli ateist görüş de hissî ve ahlâki
bir endişede çıkış noktasını bulmaktadır. Bilindiği gibi Kant, insanın ahlâkı
otonomluğunu koruyabilmek için Tanrı'nın ahlâk alanına sokulmasına, yani
teolojik ahlâka temelden karşıydı.
27-Neitzsche
ve ateist varoluşçuların(Sartre,camus) yıkmak istedikleri Tanrı fikri neydi?
27-Tanrı'nın
varlığını ahlâklılığın ve mutluluğun bir arada bulunması demek olan "en
yüksek iyi"- nin elde edilmesi için zorunlu bir postulat olarak koyuyordu.
Kant‟ın Tanrısı bir Ahlâk Tanrısı idi. İşte
Neitzsche ve ateist varoluşçuların yıkmak istedikleri Tanrı fikri buydu. Onlar
Kant'ın çıkış noktasını benimsemekte, ama onun vardığı sonucu ortadan kaldırmak
istemekteydiler.( Descartes'in "düşünüyorum o halde varım" şeklinde
ifade edilen felsefi çıkış noktası da bu hissî ateizmin güç kazanmasına sebep
olmuştur.)
28-ateist
varoluşçulara yöneltilen eleştiriler nelerdir?
28-a-
Onların ispat etmeye, hatta iknâ etmeye ne vakit ne de sabırları vardır. Onlar,
bir haykırış içindedirler: muhatapları ise, ne teolog, ne de filozoftur, sadece
bunalım içinde olan insandır.
b-
Onlarınki bir bunalım felsefesidir.
c-
Onlar, "Tanrı yoktur" demekten çok "Tanrı var olmamalıdır"
diyorlar.
d-
Onların gösterdiği gerekçeler aşırılıklarla doludur.
29-Neitzsche‟ye ve varoluşçuluğun ateist kanadına
mensup düşünürlere göre insan ve varlık nasıl bişeydir?
29-Neitzsche‟ye
ve varoluşçuluğun ateist kanadına mensup düşünürlere göre, ya insanın önceden
belirlenmiş bir "öz"ü vardır; ya da insan tam anlamıyla karmakarışık
bir, akıntı içindedir; dolayısıyla özünü kendisi oluşturmak zorundadır.
Neitzsche, kısır ve sıkıcı akılcı felsefelerin insanın önceden belirlenmiş bir
özü olduğu görüşüne dayandıklarını söyler. Yine, insan, bu düşünürlere göre, ya
kölece bir bağlılık içindedir; yahut da, Sartre'ın deyimiyle özgürlüğe
mahkûmdur.bilgilen=İmdi eğer Tanrı, yani bir yaratıcı varsa, insanın özü de var
demektir ve bu öz, varlıktan önce gelmek zorundadır. Başka bir deyişle eğer
Tanrı varsa özgürlük yok demektir ve insan, kendi özünü oluşturma imkân ve
gücünden yoksundur. Bu imkân ve gücün olabilmesi için Tanrı‟nın
olmaması gerekir. Acaba Tanrıdan bu derece çabuk kurtulmak kolay iş midir?
Neltzsche, Tanrı'nın ölümünün ne büyük ve endişe verici bir olay olduğunun
farkın-dadır. O şöyle der; Dünyanın bir daha sahip olamayacağı en kutsal ve
güçlü varlık hançerlerimizin altında kana boyandı. Bu, insanlığın
kaçıramayacağı kadar büyük bir olaydır." Buna rağmen Neitzsche'ye göre bu,
yerine getirilmesi gereken bir işti. Eğer insanın gücünün bir değeri olacaksa,
sonsuzca güce sahip olan bir varlığın olmaması gerekirdi. Çünkü sonsuz olanla
sınırlı olan, en yetkinle yetkin olmayan, tamla eksik bir ve aynı dünyada
barınamazdı. Câmus‟un deyimiyle
Sis- yphus baş kaldırmalı ve her türlü tehlikeyi göze alarak özgürlüğünü ilân
etmeliydi.)
Oku===Ne
Neltzsche, ne Sartre, ne de Camus ve ne de onlar gibi düşünenler, yavaş yol
alan, kılı kırk yaran serin kanlı birer düşünür gibi çıkarlar karşımıza.
Onların ispat etmeye, hatta iknâ etmeye ne vakit ne de sabırları vardır. Onlar,
bir haykırış içindedirler: muhatapları ise, ne teolog, ne de filozoftur, sadece
bunalım içinde olan insandır.
Bu
bunalım felsefesi, "Tanrı yoktur" demekten çok "Tanrı var
olmamalıdır" diyor. Bunun için gösterdiği gerekçeler ise,
aşırılıklarla-dopdolu. Öyle ki, bu felsefe bize iki aşırı uçtan birini
seçmemizi söylüyor. Oysa böyle bir zorunluluk yoktur. Şöyle ki: (1) Ya aşırı ve
katı bir rasyonalizmi, ya da irraşyonalizmi seçmek zorunda değiliz. İnsan
zihninin kurduğu kavramsal yapının sun'î, zorlanmış ve gelişi-güzel yönleri
vardır, ama bu yapının bütünüyle kötü ve güvenilmez olduğunu söylemek mümkün
değildir. (2) İnsan söz
konusu olunca, niçin katı ve belirlenmiş bir tür "okült öz" le
başıboş bir akıntı arasında orta bir yer bulunmasın? (3} Kölece boyun eğme ile
şiddete başvurarak sürekli bir direniş içinde bulunma arasında kalınabilecek
hiçbir nokta yok mudur? Sokrates, görüşleriyle içinde yaşadığı toplumun
temellerini sarsmış bir insandı; ama aynı insan, ölüm cezasından kaçıp kurtulma
imkânı bulduğu halde, toplumun yasalarına uymayı -isterseniz buna bir tür
muhafazakârlık da diyebilirsiniz- bir görev bilmişti.
Madem
ki bu aşırılıklardan birini ya da ötekini seçmek zorunda değiliz; "o halde
Tanrı'yı öldürmeye de gerek yoktur." Ahlâkî yücelişin dininin özü olduğunu
söyleyen ve onu hayatının nirengi noktası haline getiren bir varlığı, ahlâk
adına, insanlık adına öldürmek istemek, gerekten büyük bir bunalım içinde
olmanın belirtisi olsa gerektir.
Bilgilen=Yukarıda
söylediğimiz gibi, Sartre Tanrı'yı insanın özünü belirleyen bir kudret olarak
gördüğü için öncelikle reddediyor. Hürriyet, Sartre'a göre, "kendi
imkânlarını vücûda getiren bir seçmedir." İşte teizm, bu seçme imkânını
yok ediyor.
30-kime
göre "zorunlu varlık" kavramı tıpkı "yuvarlak kare" kavramı
gibi, bir zıtlığı içermektedir?
30-findley.
31-Baron
D'Holbach, "Tabiat Sistemi" adlı yazısında tanrının varlıgı hakkında
ne söylemektedir?
31-Eğer
Tanrı var olsaydı, bu derece akıl, bilgi ve hikmet sahibi bir varlık, kendisi
hakkında bize akıl ve mantık dışı mucizlerle değil, daha doğrudan bilgi
ulaştırırdı.
32-Bir
BBC programında Eğer öldükten sonra bir öteki dünya var da bu dünyada
inanmadığınız Tanrı, "Bana niçin inanmadın?" diye sorarsa ne cevap
vereceksiniz?şeklinde soru yöneltilen kimdir ve cevabı ne olmuştur?
32-B.Russell'a
soru yöneltilmiştir ve cevabı: "Tanrım, bana var olduğuna ilişkin niçin
doğru dürüst bir delil göstermedin?"olmuştur.
BİLGİLEN=Gerek
D'Holbach, gerekse Russell ve onlar gibi düşünen birçok kimse Tanrı'nın
varlığına ilişkin tam anlamıyla doğrulanabilir deliller istemektedirler. Oysa
böyle bir tutum, inanmanın özüne ters düşer. Eğer Tanrı‟nın
varlığı, herhangi bir empirik ya da soyut objenin varlığı gibi
kanıtlanabilseydi, dindeki anlamıyla inanma yok olurdu. İnanma, bilerek
düşünerek inanma, bîr özgürlük, bir seçim ve bir karar verme işidir,
Görünmeyene inanmanın, dinî deyimle "gayba imân"ın önemi ve değeri,
buradan gelmektedir. Eğer Tanrı, varlığını önümde duran şu masanın varlığı gibi
bana dıştan empoze ettirseydi, eski bir deyimle Tanrı "bi-lâ hicâb
tecelli" etseydi, o zaman tek alternatif inanmak olurdu. Bu ise, insan
özgürlüğü-nün sonu demektir. Ateistin aynı çizgide yürüyerek "Tanrı
yoktur" diyebilmesi için, tabir yerinde ise, bir "kozmik beyn"e
sahip olması gerekir. Ateistin hücumları, teisti inancından vazgeçirtecek güçte
değildir. Bu hücumlar olsa olsa onu "imâncı" (fîdeist) bir noktaya.
götürür ki, fideizm, yani "inanıyorum, ama kanıtlıyamıyorum" görüşü,
psikolojik hiçbir rahatsızlığa yol açmayan bir durak olabilir.
33-ateizm
konusuyla ilgili olarak kısaca nelerden bahsedilmiştir?
33-(1)
Teizmin klasik delillerinin eleştirisinden güç alan ateist görüşler;
(2) Bazı sosyolojik ve
psikolojik teorilerden kaynaklanan görüşler;
(3) Ahlâki bir ilgi ve endişeden kalkan görüşler; (4}
Bir dizi kavram çözümlemelerinden kalkarak dinî iddiaların anlamsızlığını
ortaya , koymaya çalışan görüşler.
BİLGİLEN=bu
görüşlerin büyük bir kısmı Batı Hıristiyan teizmi geleneği içinde doğmuş ve
gelişmiştir. Hıristiyan teizmindeki Baba-Oğul teriminin önemle yer aldığı
Üçleme (Teslis) düşüncesiyle Freud'un ateizmi; İsâ'nın kişiliği üzerine
kurulduğu öne sürülen Hıristiyan ahlâkının "bir de
yüzünün
öbür yanını çevir” anlayışı ve insanın günahkâr olarak dünyaya geldiği görüşü
ile Nietzsche ve Camus'un "başkaldırı"sı; köleliği ve ırk ayırımım
kaldırmanın, yoksulluktan yakınmanın, Tanrı‟nın
yaratma bilgeliğine ters düştüğünü kabul etmekle Feuerbach, Marx ve Engels‟in
iddiları arasındaki ilişkiyi görmek pek zor bir iş olmasa gerek. Eğer
taklidden, günümüzde çok kullanılan bir deyimle, kültür emperyalizminden
kurtulmanın ve otantik bir kişilik ortaya koymanın bir anlam ve değeri varsa, o
zaman "Tanrı öldü" yargısı karşısında herkesin şu üç soruya cevap
bulması gerekir: Ölen hangi Tanrı'dır? Kim öldürdü onu? Ve niçin öldürdü? Eğer
ölen, günahın, ümitsizliğin, korku ve dehşetin kaynağı olan bir kavram ise,
varsın ölsün. Eğer metafizik, yüzyıllar boyunca kurduğu bir yapıyı, kendi
içinden gelen bir çözülme ve nihilizm ile bugün yıkıyorsa, varsın yıksın. Ama
eğer öldürülmek istenen Tevrat'ın, İncil‟in
ve Kur'an'ın ortaklaşa kullandıkları ifadeyle "İbrahim'in, İsmail'in ve
İshak'ın Rabbi" ise bu güne kadar hiçbir, ateistin bu konuda başarılı
olduğunu söylememiz mümkün değildir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder