19 Mart 2015 Perşembe

DİN FELSEFESİ 8-9-10

*******************************DİN FELSEFESİ .8.HAFTA ÇALIŞMALARI*******************************

1-DEİzm de tanru alem ilişkisi nasıldır?
1-Tanrı âlemi yaratmıştır ama bu iş olup bitmiştir. Şimdi Tanrı âleme müdahale etmiyor artık.
2-panteizme göre tanrı alem ilişkisi nasıldır?
2-Panteizme göre, zaten âlem yok ki Tanrı onu yaratmış olsun. Bir tek cevher vardır: Âlem de o dur, Tanrı da
3-pan-enteizme göre tanrı alem ilişkisi nasıldır?
3-Pan-enteizme göre ise, ortaklaşa bir yaratma faaliyeti vardır. İnsan Tanrı ile "el ele vermiş" sürekli oluşum içinde olan âlemde faaliyet göstermektedir.
4-klasik teizm ,deizme ,panteizme ve pan-enteizme hangi yönlerde itiraz etmiştir?
4-Deizm, sıfatları atıl duruma uğratıyor panteizm kaldırıyor: pan-enteizm ise, onları buduyor, sınırlıyor; agnostisizm "gelin konuşmayalım bu konuyu" derken, ateizm hepsinin üstüne sünger çekiyor.
Bilgilen=Hıristiyanlığın (anlaşılması güç) teslis inancı bir tarafa bırakılırsa, "semavi" diye adlandırılan dinlerde monoteizm hâkimdir. Hıristiyanlar, genellikle "üç görünüm”lü bir Tanrıya inandıklarını söylemektedirler.
5-Gerek İslam, gerekse Yahudi ve Hıristiyan fikir tarihlerinde tartışma konusu olan bütün klasik deliller, neye  işaret etmektedir?
5-monoteizme işaret eder. Kozmolojik delilin ilk yahut Yeter Sebebi, teleolojik delilin Düzen ve Gaye Koyucusu, ahlak delilinin Ahlaki Hakimi hep Tek'tir.
6-gazzali Allahın birliğini nasıl anlatmıştır?
6- Allahın birliğini "zıttı bulunmayan", "bölünme kabul etmeyen"şeklinde anlatır.
7-allahın zat ve sıfat arasında ayrım yapmayan ve sıfatları zorunlu gören filozoflar kimlerdir?
7-farabi ve ibn sina.
8- İslam filozof ve kelamcıları ilahi ezeliliği anlatmak iğin –genellikle hangi terimleri kullanmşlardrı?
8-kıdem…kadim  ve   akdem.
9-teizme göre tanrı –zaman ayrımı nasıl anlatılıyor?
9- Teiste göre, Tanrı, zaman-mekân dünyasıyla daimi bir ilişki içindedir; ama O'nun zatı o dünyanın ötesindedir. Tanrı zaman - mekânda var olanların varlık şartıdır; ama kendisi o şartlardan bağımsız olarak vardır.
Bilgilen= Beka konusu, kıdem konusuyla kopmaz bir münasebet içindedir. Bu iki terim, sadece ruhların ölümsüzlüğü konusunda zaman zaman birbirinden ayrılmaktadır.
10- Düşünce tarihinde "problem" olan ve haklarında bugün bile hararetli tartışmalara yol açan sıfatlar hangileridri?
10- ilim, kudret, irade (ve Maturidileri nazar-ı dikkate alırsak) tekvin sıfatlarıdır.
Bilgilen= "İlim sıfatı" öteki bütün sıfatların su veya bu şekilde dayandığı temel sıfat durumundadır. Tanrı'nın dilemesi ve yaratması hep bilgisine göre olur.
İnsan bilgisinde uç terim vardır. "süje", "obje" ve bu ikisi arasında "ilişki". Bu söylediklerimiz bütün klasik epistemoloji teorileri için geçerlidir. Çeşitli şekilleriyle gerçekçi (realist) teoriler objeye, idealist teoriler ise süjeye ağırlık verirler. Bu ikisinin karışımından da sayıca oldukça çok bilgi teorileri ortaya çıkar.
11-aristotelese göre tanrı nasıldır?
11- Aristoteles'in Tanrısı alemde olup bitenlerin farkında değildir. Böyle bir Tanrı; elbette ki "muhit" olamaz. Niçin? Çünkü Tanrı Aristoteles'e göre, maddeden ayrı (mufarık) bir varlıktır. Dolayısıyla, O'na maddi (bedeni) olmayan zihin aktları atfedilebilir. Bu bakımdan Tanrı, bilme aktında kendi kendisinin objesi olur: O hem akil, hem akil (akleden), hem de ma'kul (akledilir)'dur.
Bilgilen= Farabi, Aristoteles'in bu görüsünü çıkış noktası olarak alır. O, kısaca söyle der: Allah kendi özünü bilir. Kendi özünü bilmekle de alemi bilir. Tanrı ne maddidir, ne de maddededir. O, bilfiil var olandır. O'nun varlığında gerçekleşmeyi bekleyen hiçbir şey bulunamaz. Bu bakımdan O'nun bilgisinde bilen, bilinen ve bilgi; akil, akleden ve akledilen bir ve aynıdır.
12-gazali kudret sıfatı ile ilgili olarak açıklamalrında hangi delili hareket noktası kabul eder<?
12- nizam ve gaye delilini hareket noktası olarak kabul eder.
Bilgilen= Kur'an, Tanrı'nın "her şeye kadir olduğunu" söyler (2. Bakara, 109). Yahudilik ve Hıristiyanlığın kutsal kitaplarında da benzer ifadelere yer verilmiştir. Buradaki "her şey" ifadesini sağduyu seviyesinde anlamak gerekir. Acaba Tanrı, istese de, ölebilir mi? Kendisi gibi olan başka bir Tanrı yaratabilir mi? Dünyayı ceviz yahut yumurta büyüklüğündeki bir şeyin içine sığdırabilir mi? Zıtları birleştirebilir mi? Bunlar, İbn Hazm'ın "deli sualleri" dediği türden sorulardır. Tanrı'nın kudreti zıtların birleşmesine taalluk etmez, çünkü mantıken muhal olanı ortaya koymak bir kudret işi değildir. Tanrı kendi adaleti, merhameti ve hikmetiyle bağdaşmayan şeyleri de yaratmaz, çünkü kudret sıfatı öteki sıfatlardan tamamen ayrı olarak değil, onlarla birlikte fonksiyon icra eder. Çağdaş bir İngiliz düşünürünün dediği gibi, anlamsız ve çelişkili bir cümle kurup başına Tanrı kelimesini getirmekle cümle anlam kazanmaz.
13- kudret sıfatının taalluku konusunda İslam kelamında hangi sorular üzerinde tartışmalar olmuştur?
13- Sözgelişi Allah, kulları için en iyi olanı (aslahı) yaratmaya mecbur mu-dur? Zulüm Allah için mümkün müdür? gibi sualler Mutezile ve Eşa'ri kelamcıları arasında tartışma konusu olmuştur.
*** Hudus ve imkân delili bir mürid, bir "müreccih" ve "muhassis"i şart koşar.****
14-farabi ve ibn sina gibi filozoflar irade sıfatı hakkındaki duruşları nasıldrı?
14- İslam düşünce tarihinde Farabi ve İbn Sina gibi filozoflar, sudur nazariyesini kabul ettikleri için irade sıfatı üzeride durmayı gerekli görmemişlerdir. Başta Gazali olmak üzere birçok İslam düşünürünü en çok rahatsız eden de felasife'nin bu tutumuydu. Kur'an'ın hemen hemen her sayfasında ilahi iradeyle ilgili bir veya daha çok atıf bulunmasına rağmen, Farabi'nin iradeyi "kendisinden sadır olanlar karşısında Allahın muhalefetini gerektirecek bir şeyin olmaması" şeklinde tarif etmesi, ebetteki kelamcıları tatmin edemezdi. Felasife'nin irade sıfatına yer veremeyişinin bir diğer sebebi de, Allahın bilgisi hakkındaki görüşleri idi. Allah'ın bilmesi "yaratması" demektir. Bu durumda ayrıca bir irade sıfatına-kudret sıfatına-gerek kalmıyor. Felasife, irade ve kudret sıfatlarını inkar etmiyor; onları bilgi sıfatı ile uyumlu olacak şekilde yorumluyor.                                                                                                  15-pasif irade anlayışını savunanlar kimlerdir?
15-gazali.el ka’bi ve m.ikbal.
16-gazzalinin irade hakkındaki görüşü nasıldır?
16- Gazali'nin görüşü ise şudur: Bir şeyi bilmek ayrı, gücün taalluku ayrı, irade ise daha ayrı bir şeydir. Allahın ilmindeki şeye önce irade taalluk eder, sonra da kudret taalluk eder ve o şey olur. (Maturidi'lere göre iradeden sonra bir de tekvin fiili gerekir.)
17-tabii din diyalogları adlı eser kimindir?
17-david hume.
18-ateistlerin fikir planında en büyük dayanakları ne olmuştur?
18-kötülük problemi.
19-maddenin her türlü kötülüğün kaynağı oldugu fikri üzerinde ısrar eden kimdir?
19-plotinus.
20- 'Tarınnın adaleti" ve âlemin mevcut durumu, felsefe tarihinde hangi teknik bir terimle anlatılır?
20- teodise (theodicy) terimi ile anlatılır. Terim, yunancadaki kelimenin, "Tanrı" ve "adâlet" kelimelerinin birleşmesinden oluşmuştur.
21-ibn sinada iyilik kötülük ayrımı nasıldır?nasıl sözeder.)?
21- Ona göre, genelde iyiliğin hâkim olduğu bu âlemde kötülük, gül ağacındaki diken mesabesindedir, kötülük kemâlin yokluğu (ademu'l-kemâl) dur. Onun kendi başına duran salt bir varlığı yoktur; çünkü kötülükle yakın alâkası olan maddenin (onun çeşitli formlar almaya, durmadan değişmeye, dağılıp yokolmaya müsait durumlarının) varlığı, zaten müstakil bir varlık değildir.
22-batı felsefesinde =teodise=tabirini meşhur eden kimdri?
22-leibniz.
23-leibniz kötülük problemini nasıl ifade etmektedir?
23- 1-Doğru yolu seçmeyen bir varlığın ya kudreti ya bilgisi, yahut iyiliği eksik demektir.
2-İçinde kötülüğün bulunduğu bu âlemi yaratan Tanrı, en iyi yolu seçmemiştir.
3-Öyleyse Onun ya kudreti, ya bilgisi yahut iyiliği eksiktir.
24-kötülüğü çözme yolları nelerdri?
24- Kötülük kavramını hareket noktası olarak seçen yol; Tanrı kavramından hareket eden yol.
Bilgilen=kötülük tabiî ve ahlâkî diye ikiye ayrılmakta; birincisi bâzan, tıpkı Farabi'nin yaptığı gibi, maddenin her kemali kabul edecek durumda olmadığına; ikincisi ise bizzat insana maledilmektedir.
25-kötülüğü çözme şekilleri nelerdri?
25- (1)"kötülüğün, iyiliğin bilinmesi ve takdir edilmesi için varkilındığını" öne süren görüştür. Bu 'görüşe göre, eğer dünyada her şey iyi olsaydı, iyi ne bilinir ne de takdir edilirdi. (2)Bir başka görüşe göre ise, belli oranda varolan kötülük, estetik görünüm ve yapıyı tamamlamaktadır. Çirkinlik olmadan, insan güzellik kavramını elde edemezdi.(3) Kötülüğün reel varlığını inkâr etmek,
26-kötülüğü çözme şekillerine yapılan itirazlar nelerdr?_
26- Bu çözüm şekillerinin hepsine de itiraz edilmiştir. Kötülüğün reel varlığını inkâr etmek, problemi çözmek değil, ondan kaçmak anlamına gelir. İyilik bize aitse, kötülük de bizim dünyamıza aittir. Yağmurun yağması toprak örtüsünün istediği miktarda ise iyidir. Eğer buradaki "iyilik" sözünün bir anlamı varsa sel felâketi için de kötü demenin bir anlamı olması gerekir.
İkinci olarak, iyiliği tanımak ve takdir etmek için "biraz" kötülüğün olması kafi gelir. Kırmızıyı tanımak için onun kadar veya ondan daha çok sarının bulunmasına ne gerek var?
Üçüncü olarak, kötülüğün estetik görünümü tamamladığı da söylenemez. Bir insanın güzelliğini göstermek için onun yanına hastalıkların perişan ettiği başka bir insan getiırmeye ihtiyâç olmasa gerektir.
Dördüncü olarak, bazı insanlann kötülüklerden dolayı Tanrı'nın bir toplumu "ibret olsun" diye cezalandınnası, veya ben "hâlime şükredeyim diye" başkasının perişan edilmesi, itirazcıya göre, hiçbir bakımdan savunulamaz.
27-gücü sınırlı tanrı anlayışı kimin anlayışıdır?
27-david hume.
Bilgilen=Sınırlı Tanrı kavrammı savunanlar, genellikle birkaç şeyi birden başarmaya çalışıyorlar. Onlar, evvelâ, Tanrı kavramını "kaba güçten" ayıkladıklarına inanıyorlar. Onlara göre, "istediğini asan, istediğini kesen" bir "despot" Tanrı anlayışı kadar teizmin zararına olan başka bir anlayış olamaz.
İkinci olarak, onlar sınırlı Tanrı anlayışıyla insanın ahlâkî sorumluluğuna bir dinamizm getirdiklerine inanmaktadırlar; "insan, kötülüğün ortadan kaldırılması için Tanrıyla elele vermektedir". Bu konuya biraz sonra tekrar dönülecektir.
Üçüncü olarak, onlar genellikle, sözkonusu sınırı koyanın bizzat Tanrı olduğu, yani Tanrı kendi kendini sınırlandırdığı için dinî bakımdan bir endişe duymaya gerek olmadığını söylemektedirler.


             **************************DİN FELSEFESİ.9.HAFTA ÇALIŞMALARI******************************

1-hürriyet ve determinizm hangi felsefeleri ilgilendiren bir problemdir?
1-Bilim ve ahlak felsefelerinin ilgilendiren bir problemdir.
2-determinizm prensibi nedir?
2-Determinizm prensibi, basit bir ifadeyle söyleyecek olursak, her olayın bir takım yakın ve uzak sebeplere bağlı, olarak ortaya çıktığını, ortaya çıktıktan sonra da bu kez bizzat o olayın bir takım başka olaylar için bir sebep olduğunu ve bütün olup-bitenlerin "kozal bir açıklamasının yapılabileceğini -en azın- dan teorik bir imkân olarak- kabul eder.
3-kaç çeşit deteminizm vardrı?
3-"sıkı" determinizm ve "ılımlı" determinizm. Sıkı determinizme göre, "insan yaptığından başkasını yapamaz", o halde, "başka türlü de hareket edebilirdim" inancı bir yanılmadan ibarettir. "Ilımlı" yahut ,yumuşak" determinizme göre, insan, her halükârda bir takım sebeplere bağlı olarak hareket eder. İnsanın fiillerinde de seçimlerinde de bir "tesbit ve tayin olunma" sözkonusudur. Başka türlü düşünmemiz mümkün değildir.
4-tabiat olayları ile ilgili tahmin edilebilirligin dahi bir sınırının olduğunu dile getirmekte ve katı determinizmi zayıflatan ilke nedir?
4-"belirlenimsizlik ilkesi",
5-insan hürriyeti denildiği zaman ilk akla gelen nedri?
5-İnsan hurriyeti dendiginde, genellikle,"herhangi bir dış zorlama olmadan hareket etmek" akla gelmektedir. "başka türlü de davranabilirdim" şeklindeki ifadeye bağlı olarak tarif edilmektedir. İç zorlamalardan, sözgelişi, bencilce arzu ve heveslerin zorlamasından uzak bir şekilde hareket etmenin de hurriyet mefhumunun şumulü içinde olduğunu (s.158) biliyoruz.
6-Tanrı'nın bilgisi, objesini varkılan bir bilgidir.diyenler kimlerdir?
6-Farabî, İbn Sına, M.İkbal, Descartes
7-mutezile mezhebine göre irada hürriyei nasıldrı?
7-İnsan irade hürriyetine sahiptir ve kendi fiilinin yaratıcısıdır,
8-maturidilik irade hürrüyeti hakkında ne düşünmektedri?
8-Maturidilik de orta yolu bulma mücadelesi içindedir; fakat onun da mutezilî tutumdan tam olarak uzaklaşıp uzaklaşmadığı tartışma konusu edilmektedir.
9-eşarilik insan hürriyeti hakkında ne düşünür?
9-Eş'arilik, "kesb" nazariyesi ile orta yolu bulmaya çalışır. Fakat bu çabanın da cebriyecilikten tam olarak kurtulup kurtulmadığı tartışma konusu olmuştur.
10-katolik kilisesinin tanrının önbilgisi ve irade hakkında ki düşünceleri nedir?
10-Katolik Kilisesinin umumî kanaatine göre Tanrı'nın önbilgisi determinizmi gerektirmez. Luther'e göre ise, iyilik yapan da kötülük yapan da iradesini kullanarak yapar. Fakat insanın iradesi bir binek hayvanı gibidir. Onu Tanrı da sürer, şeytan da. Birinciyi seçmek insanın elinde değildir.
11-tanrının gelecekte olanları bilmesi problemine ilk kim dikkat çekmiştir?
11-Bu probleme ilk dikkat çeken Aristoteles olmuştur. De Interpretatione (el-Ibare)nin dokuzuncu bölümünde gelecekte olacak olaylarla, meselâ bir deniz savaşı ile ilgili hükümlerin mantıkî statüsünü belirlemeye çalışıyor
12-fatalizm nedri?
12-Felsefede, bütün olan bitenleri, kaderin önceden tespit ettiğine, bunların değişmeyeceğine inanan bir görüştür. Fatalizme göre, insanlar olaylara hükmedemezler. Başlarına gelecek olanları önceden öğrenmiş olsalar bile, bunu değiştirmek ellerinde değildir. Determinizmin (gerekirciliğin) tersine, fatalizmde insanın geleceği tamamen olaylara bağlıdır.
13-farabiye göre dinler ne anlama gelir?
13-filozofa göre, dinler, hem Allah'ın geleceği bildiğini hem de insanın seçme imkânına sahip -dolayısıyla sorumlu- olduğunu telkin etmektedir
14-süreç felsefesi nedri?
14-Süreç felsefesi, Tanrı'nın "şimdiyi şimdi, "gelecek"i de gelecek olarak bildiğini söyler. Gelecek, bu akımın temsilcilerine göre, gerçeklik kazanmamış bir "imkânlar sahası'dır.
Bilgilen=Hartshome ve öteki birçok süreççi filozof ve ilâhiyatçıya göre, insanın fiillerinin önceden belirlenmesi -dolayısıyla belirlenmiş olarak bilinmesi- diye bir şey sözkonusu olmadığı için insan hürriyetinin tehlikeye düşmesi de asla sözkonusu olamaz.
Bilgilen=Whitehead, "Tanrı hür varlıkları zorlamaz ikna eder"; Hartshome, "Tanrı öteki varlıkları baskı altında tutmaz", İkbal "Mutlak Ben; öteki benleri, onların ferdiyet ve hürriyetlerine zarar vermeksizin kuşatır" derken hemen hemen aynı fikri öne sürmektedirler.
15-Felsefe ve ilahiyat eserlerinde yeralan belli baslı Tanrı tasavvurları nelerdri?
15-(i) Ezeli olan ve sadece kendi özünü bilen varlık: Bu ozelliklere sahip Tanrı anlayışına en iyi örnek, Aristoteles'in Tanrı tasawurudur.                                                                                                                                                                                                                            (ii) Ezeli, şuurlu ve alemi bilen varlık: Klasik teizmin Tanrı anlayışı budur.                                                                                                                    (iii) Ezeli, şuurlu, alemi bilen ve onu ihtiva eden Varlık: Klasik panteizmin temel görusu budur. Bu Tanrı tasawurunda özellikle "ihtiva" etme ön plana çikmaktadir.                                                                                                                                                                                            (iv) Ezeli Varlık: Burada Tanrı, ezelidir. mutlaktır. Her şey O'ndan sudur eder, fakat o, kendisinden sudur edenleri ne bilir ne de ihtiva eder.                                                                                                                                                                                                                                (v) Ezeli, şuurlu, bilen, zamanla ilgili bulunan, fakat alemi ihtiva etmeyen Varlık: Böyle bir Tanrı tasavvuruna yer veren dini anlayisa bazan "zamancı (temporolist) teizm" adı verilmektedir. Lalius Socinus  ve Jules Lequier 'in bu çesit bir Tanrı tasavvuruna sahip olduklan kabul edilmektedir.                                                                                                                                                                                    (vi) v. maddede geçen özelliklerden ayrı olarak bir de "kismen alemi ihtiva eden Varlık: Bu görüşe "sınırlı panteizm" adı da verilmektedir. William James'in ve çağdaş Amerikalı filozoflardan E.S. Brightman'ın bu- çesit bir Tanrı tasavvuruna inandikları kabul edilmektedir:                                                                                                                                                                                                                 (vii) Tarn anlamıyla zamanın içinde olan ve tedricen "ortaya çıkan" [emergent) Varlık: Bu görüşü, özellikle, çagdaş filozoflardan Samuel Alexander  savunmustur. Fi-lozofun en onemli eseri, Mekan, Zaman ve Tanrı  başlığı taşımaktadır.                                                    (viii) Ezeli, şuurlu, alemi bilen ve ihata eden, değişebilen Varlık: işte pan-enteizmin Tanrı tasavvuru bu sonuncusudur. Hartshorn'a göre böyle bir tasawur, din'in Tanrı anlayışına felsefi açıdan layık olduğu önemi veren yegane görüştür
16-zamanın Tanrı açısından geçersiz oldugu inancını reddetmiş ve Tanrı'nın zamanda gerçekleşen olay ve olguları bildiğini, gelecegin bir imkandan ibaret oldugunu, ezeli bilgi diye bir şeyin olamayacagını öne sümüştür. Lequier'in bu ve benzeri görüşleri, biraz sonra temas edecegimiz pan-enteizmin gelişmesinde önemli bir rol oynamıştır diyen kimdir?
16-Jules Lequier.
17-deizmin iki temel anlayışı nedir?
17-Deizm iki temel anlayıştan yola çıkar: Aleme müdahale etmeyen bir ulühiyet anlayışı; akla ve bilime gösterilen büyük güven.
18-deizm ile Tabiî Din fikrini savunanlar hangi noktada birleşiyorlardı?
18-Akıl, diyordu onlar, Tanrı'nın varolduğunu, iyiyi ve kötüyü bilebilecek durumdadır; dolayısıyla vahye ihtiyaç yoktur. İşte özellikle bu son anlayıştan dolayı deizm ile Tabiî Din fikrini savunanlar aynı noktada birleşiyorlardı. Hatta birçok deist, vahye yer vermeyen Tabiî Diri anlayışını benimsemekteydi.
19-deizm nedir?
19-"Varlığı akılla bilinebilen ve âleme müdahale etmeyen Tanrı anlayışı"
20-Hıristiyan ilâhiyatçılarının deistlere karşı savaş açmalarının temelinde ne vardı?
20-Hıristiyan ilâhiyatçılarının deistlere karşı savaş açmalarının temelinde de deizmin Hz. İsa ve onunla ilgili doktrinleri -veya en azından bunların bir kısmını- kabul etmeyişi idi.
21-deizm için bir şey söylemek gerekirse.deizmin durumu nasıl açıklanır?
21-dinî konulara akli metodları uygulayan, buna bağlı olarak da tarihî Hıristiyanlığa, esrarengiz din anlayışına, dindeki tabiat üstü olaylarla ilgili inanışlara, kilisenin otoritesine karşı çıkan, bütün bunlardan dolayı da Hıristiyan âleminde taassubun, baskının kırılmasına yardımcı olan yarı-dini, yarı-felsefî bir harekettir. Özellikle Batı dünyasında deizmin, peşin hükümlerin, batıl inanışların yıkılmasında, Hıristiyanlık ve Yahudiliğin dışında kalan dinlere karşı daha mâkul bir tavrın yerleşmesinde, çok faydalı bir hizmet gördüğü inkâr edilemez.
22-deizme yöneltilen eleştiriler nelerdir?
22-a) Deizmin güçlü yanı da, zayıf yanı da katı bir akılcılığa dayanmasından gelir. Aklî yaklaşımın dinî konularda yetersizliği ortaya çıktıkça, hem rasyonel teizm, hem de deizm, çözmekte güçlük çektikleri birtakım problemlerle karşı karşıya kalmıştır.                                    b) Deizm, dinin "esrarengiz" yönünü tenkit ederken oldukça ifrata kaçmakta, meselâ birçok deist, vahyi inkâr etmektedir.                            c- Dinin aklî bir çerçeveye oturtulması, vahiy dahil din için önemli birçok konunun bir yana itlmesi, ateistin işine yaramıştır.                                    d- Şüphesiz, deizmin en zayıf yanı, dinî hayatın mahiyet ve fonksiyonuna ters düşen bazı anlayışlara içinde yer vermiş olmasıdır, ötelerin ötesinde olan, ya da bazılarının şaka yollu kullandığı bir deyimle "emekliye ayrılmış" bir Tanrı anlayışı, dini duyguyu ve düşünceyi tatmin edemez.                                                                                                                                                                                                      e- Deizm, birtakım kelâmı problemleri de beraberinde getirmektedir. Meselâ, âlemle ilgilenmeyen bir Tanrı, acaba âlemi bilmekte midir? Alem üzerinde doğru dürüst bir tasarrufu olmadığına göre, bu Tanrı güçlü müdür?
23-panteizm nedir?
23-"panteizm", Tanrı-âlem ikiliğini kaldıran. Tanrı'nın her şeyi ihtiva ettiğini, hatta O'nun her şey olduğunu, dolayısyla ne tabiatın rie de insanın müsta-kil varlıklar gibi görülebileceğini, onlann sadece ilâhı varlığın farklı tarzlardaki açılımlarından ibaret olduğunu ileri süren dinî ve felsefî bir doktrindir.
24-varlığı bir tek ilkeye balgama çabasında olanlar kimlerdir?
24-Thales, Anaıdmanes, Ksenophanesın.
25-Panteizm kelimesinden hoşlanmayan bazı düşünürler, bazan panteizmi, bazan da panenteizmi andıran, ama bu arada bazı farklı unsurlara da yer veren düşünce sistemlerini adlandırırken hangi terimi kullanımşlardır?
25-"içkincilik" (immanentism).
26-"Tanrı ile", diyor Spinoza, "mutlak anlamda sonsuz bir varlığı, yani sonsuz sıfatlara sahip bir cevheri kastetmekteyim," Bu sıfatlar cevher olamaz; çünkü o takdirde onların da yukandaki tarife uygun birer cevher olmaları gerekirdi. Tanrıdan başka hiçbir cevher yoktur. Varolan her şey ancak o Cevherde Vardır. Bu cevhere "Tanrı veya Tabiat", (Deus siie natura} denmesi bir şeyi değiştirmez; çünkü fiolozofa göre Tabiat müstakil cevherlerin toplamından meydana gelen organik bir yapı değil, tek ve bölünmez bir cevher"dir.diyen filozof kimdir?
26-spinoza.
Bilgilen=Maddeci monizmin ünlü temsilcisi Ernst Haeckel-  Kâinatın Muamması adlı eserinde şöyle der "Panteizm, ateizmin kibarcasıdır. ...Onun ana tezi, Tanrı ile âlem arasındaki ikiliği kaldırmak ve âlemin kendibaşma, kendi dahili gücünden dolayı varolduğunu ilân etmektir. Panteist, Tanrı ile âlemin bir olduğunu söylerken Tanrırı'nın 'işten atıldığını kibarca haber vermekten başka bir şey yapmıyor”
27-spinozanın savundugu türden panteizme yöneltilen eleştiriler nelerdri?
27-a) Panteizm, aşkmlık fikrini reddettiği için ateizme yardımcı olmaktadır.                                                                                                            b) Panteizm "Tanrı her şeydedir" demekle varlık mertebeleri arasındaki ayınmı kaldırmakta, sözgelişi taşla insanı bir tutmaktadır. c) Panteizm sonlu ile sonsuz arasındaki bağlantıyı iyice kurarak birliğe ulaşmada başarılı olmamıştır.                                                                  d) Panteizmde aşkın ulûhiyet anlayışı olmadığı için "yaratma" fikri de yoktur. Teizmin en bariz vasfı, iradesi olan bir hür yaratıcı fikrine yer vermesidir.                                                                                                                                                                                                                 e) Panteizm, dinî tecrübenin anlaşılmasını da oldukça güç duruma sokmaktadır.                                                                                                           f- Panteizm kötülük problemini de daha karmaşık hale getirmektedir. O, ya kötülüğü kökten inkâr etmekte yahut kötü ile iyinin farkını' asgariye indirmektedir. Bu takdirde de gü-nahı, ahlâkı sorumluluğu ve kötülükle-mücadelenin gereğini açıklayamamaktadır.
28-Panteizm ile vahdet-i vücud fikrini savunanlar arasındaki en önemli farklar nelerdir?
28-Panteizm, dinî tecrübenin degil, nazarî düşüncenin öne sürdüğü felsefî bir teoridir; oysa diğeri, yaşanan bir tecrübedir. Biri hayatın somut veçhesinden kopmuş bir sistem, öteki ise, birçok mutasavvıfa göre, bu somutluğun, bütün derûnliği içinde, yaşanmasıdır.
29-pan-enteizm nedemektir?
29-Klasik panteizm, kısaca, "her şey Tanrıdır" demektedir; pan-enteizm ise "her şey Tanrıdadır" demekte, buna rağmen Tanrı ile âlemi bir ve aynı saymamaktadır. Pan-enteizmi savunanlara göre, deizmin veya bazı şekilleriyle teizmin aşkınlık anlayışı da, panteizmin içklnlik anlayışı da bir çeşit indrgemecilik (ircacılık)tir.
30-Pan-enteizm terimini ondokuzuncu yüzyıl başlarında hangi düşünür kullanmıştır.
30- Karl Krause adında Alman idealist geleneğine bağlı bir düşünür kullanmıştır.
31-pan-enteizmin genel tutumu nasıldır?
31- Tanrı hem değişmeyen, hem de değişendir; hem mutlak hem de izafi; hem zamanın dışında, hem de içinde; hem-sınırsız hem sınırlıdır.
Bilgilen= Felsefî kozmolojisiyle süreç anlayışını felsefede ön plana çıkaran Whitehead, çift kutuplu bir ulûhlyet anlayışı öne sürmektedir. Ona göre Tanrı'nın her türlü değişmenin ötesinde olan bir veçhesi, bir de değişen, sürecin içinde olan ve dolayısyla “oluşmakta olan" veçhesi vardır. O, bunlardan ilkini Tanrı'nın "aslî mâhiyeti", ya da "tabiatı", ikincisini ise "oluşan tabiatı" olarak adlandırır. Tanrı, "aslî" veçhesiyle âlemdeki düzenin teminatıdır. Nelerin nasıl olduğu ve "olacağı sorusuna Tanrınm bu veçhesini dikkate almadan cevap veremeyiz. Tanrı, her şeyden önce âlemdeki "Somutlaşma sürecinin ilkesi"dir.
Oku= Hartshome Whiteheadln izinden giderek Tanrınm bir ' "Soyut" bir de "Somut” veçhesinin olduğunu söyler. Soyut veçhesiyle Tanrı, mutlak, etkilenmez ve değişmezdir, Somut veçhesiyle de değişir ve etkilenir. Her iki veçhesiyle de O, ulaşılamıyacak ölçüde yetkindir. Bu yetkinlik klasik teizmin yetkinliği değildir. Oradaki yetkinlik değişmeyen "donmuş" bir yetkinliktir. Oysa buradaki yetkinlik değişir; ama bu değişme Tanrıca bir değişmedir; yani yetkinliğe doğru değil, yetkinlik içinde bir değişme.
Hartshome, Değişen-değişmeyen Tanrı kavramım "ikili Aşkınlık İlkesi" şeklinde adlandırdığı bir prensibe dayanarak açıklar. Tanrınm Sonlu-Sonsuz, Değişir-Değişmez, Mutlak- İzafî, Basit-Mürekkeb, Sebep-Sonuç olduğunu en iyi bu ilke âçıklar.
Bilgilen= Bu şekilde ifade edilen pan-enteizm, deizmin ve panteizmin tek yanlılığından tamamen uzaktır. Deizm, Tanrıyı İlk Mutlak Sebep olarak kabul eder; ama O'nu her türlü etkilenmeden uzak görür; dolayısyla O, her türlü ilgi ve ilişkiden de uzak olur. Bu görüş, alemi bütünüyle Tanrı'nın dışında tutmak zorundadır.
Panteizm ise, Tanrıyı bütünüyle âlemin içine getirir. Sıradan sebep ve sonuçlar bile ilâhî mahiyetin ayrılmaz parçası olur. Burada Tanrı, artık sebep değildir.
Oysa pan-enteizm, Tanrıyı soyut, mutlak v.s' veçheleriyle âlemin üstünde; somut, izafi v.s. veçheleriyle de âlemin içinde görür. Alem, bu İki veçhe.açısından bakıldığında, birine gö-re Tanrıda "mündemiçtir; birine göre de dışındadır.


******************************DİN FELSEFESİ.10.HAFTA ÇALIŞMALARI***********************************

1-din literatürümüzde ateizm terimine en yakın terim olarak hangi terim kullanılmaktadır?
1-ilhad.
2-ateistlik ile suçlanan filozoflar kimlerdri?
2-fichte..spinoza..hegel..sokrates..
3-paul tilich hangi düşüncesi nedeniyle ateistlik ile suçlanmıştır?
3-Hıristiyan ilâhiyatçılarından biri olan Paul Tilich, Tanrı'yı "Varlığın bizzat kendisi" veya "Var olan her şeyin gerçek temeli" şeklînde tanımladığı ve O'nu evrenin dışında bulunan tek ve şahsî bir varlık olarak düşünmediği için ateistlikle suçlanmıştır.
4-sokrates neden ateistlik ile suçlanmıştır?
4-Yunan "popüler" tanrılarını reddettiği ve bir tür monoteizme yöneldiği için, ateistlikle suçlanmıştır.
5-Fichte neden ateistlikle suçlanmıştır?
5-"bir insanın gerçek anlamda ateist olabilmesi için hiçbir ahlâkî ideale sahip olmaması gerektiğini" öne sürdüğü için suçlanmıştır.
6-spinoza neden ateistlik ile suçlanmıştır?
6-Spinozanın Tanrı kavramı Yahova'dan daha geniş olduğu için, ateistlikle suçlanmıştır.
7- ateistlik teriminin çeşitli kullanımlarını içerebilecek bir tanıma ulaşmak neden mümkün olmamıştır?
7-Tanımlamadaki güçlük, büyük ölçüde, ortada farklı ve çok sayıda Tanrı kavramlarının, dolayısıyla buna karşılık çok sayıda ateist anlayışların bulunmasından ileri gelmektedir.
8-ateist sözü geniş anlamda nasıl kullanılmıştrı?
8-Geniş anlamda ateist, sadece "teist olmayan", başka bir deyişle Tanrı'yı hayatına sokma gereğini duymayan kişi, şeklinde tanımlanabilir. Bu anlamda kullanılan ateizmdeki olumsuzluk takısı "a" tıpkı ''apolitik" ve "asosyal" kelimelerinde olduğu gibi, nispeten daha nötr bir durumu ifade eder.buna "negatif ateist" denmektedir.
9-ateist sözü dar anlamda nasıl tanımlanmıştır?
9-Dâr anlamda ise ateist, düşünerek ve tartışarak Tanrı'nın var olmadığım öne süren kişidir. buna"pozitif ateist"denir. Pozitif ateist sadece Tanrının varlığına inanmamakla kalmıyor aynı zamanda O'nun yokluğunu kanıtlamaya çabalıyor.
10-Tanrı'nın varlığı ya da yokluğu hakkında hiçbir şey bil-mediğini, dolayısıyla bu konuda hiçbir şey söyleyemeyeceğini öne süren kişiye nedenir?
10-agnostik.
11-agnostizmin ahklı olması için hangi iddaların gerçek olması gerekir?,
11-(a) Tanrı'nın hem var hem de yok, olduğunu gösteren bir takım ipuçları vardır;                                                                                                 b) Tanrı'nın var veya yok olduğunu gösteren hiçbir ipucu yoktur.
12-agnostizmi,n iddalarına karşı ne açıklamalar yapılmıştır?
12-Agnostik birinci iddiayı kabul edemez; çünkü "orta yerde” (yani teizmle ateizm arasında) durabilmesi için, leh ve âleyhdeki ipuçlarını tam anlamıyla denkleştirmek zorundadır. Aksi takdirde ya teizme, ya da ateizme kaymadan edemez. O, ikinci iddiayı da kabul edemez; çünkü Tanrı'nın varlığı veya yokluğu hakkında hiçbir ipucu yoksa agnostisizmin dayanacağı bir temel de yok demektir.
13-ateizm neye karşı tepki olarak dogan bir düşünce hareketidir?
13-ateizm, evreni yaratan ve onun varlığını devam ettiren, özü itibariyle aşkın fakat sonsuz gücü, bilgisi, iradesi vesairesi ile evrende içkin olan teist, hâttâ belki de daha: yerinde bir terimle monoteist Tanrı inancına karşı tepki olarak doğan bir düşünce hareketidir.
14-ateizm gıdasını nerden almaktadır?
14-düşünce tarihinin geleneksel ateizmi, gıdasını büyük ölçüde teizmden, özellikle de Tanrı'nın varlığını ispat etmeye çalışan felsefî delillerden almaktadır.
15-Tanrı'nın varlığının aleyhinde öne sürülen klasik tartışmaların başında hangi teoriler gelmektedir?
15-"kötülük problemi", maddenin ezeliliği, teizmin delillerinin yetersizliği, hattâ geçersizliğine ilişkin görüşlerle özellikle günümüzde büyük bir önem kazanan bazı sosyolojik ve psikolojik teoriler gelmektedir.
16-Teizmin aleyhinde kullanılan belki de en eski iddia nedir ve hangi sorularla iddia edilmiştri?
16-dünyadaki kötülüğün reel varlığından kaynaklanan iddiadır. "Eğer her şeye gücü yeten, her şeyi bilen ve mutlak anlamda iyilik sahibi olan bir Tanrı varsa, yer yüzündeki bu kadar kötülük nereden geldi?"
17-Ateist iddialarının çoğu, hangi düşünce çevresinde dönüp dolaşmaktadır?
17-"dünyada gereğinden fazla kötülüğün bulunduğu" düşüncesi çevresinde dönüp dolaşmaktadır.
Bilgilen=Eğer dünyada kötülük var olduğu için kişinin Tanrı'nın varlığına olan inancı sarsılsaydı, başta Peygamber Eyûb olmak üzere Hz. İsâ'nın ve Hz. Muhammed'in inançları sarsılırdı.
Bilgilen=MADDENİN EZELİLÎĞİ VE KOZMOLOJİK DELİLE YÖNELTİLEN ELEŞTİRİLER
Başka önemli bir ateist iddia da maddenin ezelîliği ve onun her şeyin kaynağı olduğu görüşünden hareketle ateizmi temellendirmeye çalışmaktır. Bu iddianın iki önemli basamağı vardır: ilk basamakta maddenin ezelliğinin apaçık olduğu, hattâ bunun bilimsel olarak kanıtlandığı ve maddenin, şuur dahil, her şeyin kaynağını oluşturduğu söylenmekte; ikinci basamakta ise, bu görüşün yaratıcı bir Tanrı fikrini imkânsız, kıldığı öne sürülmektedir, iddiaya göre, eğer yaratıcı Tanrı, fikrine yer verirsek madde miktarının ya da kütle-enerjinin sıfır düzeyde olduğu bir zamanın var olduğu düşüncesini kabul etmemiz gerekir ki, bu, fizik biliminin vardığı sonuçlar açısından mümkün değildir. Maddenin ezeliliği görüşünü temel alan bu iddia, aslında kozmolojik delilin ve belli bir yere kadar da teleolojlk delilin geçersizliğini göstermeye çalışmaktadır. ateist, maddeci ve indirgemeci bir tutumu benimsediği takdirde, açıklayamadığı bir sürü soruyla karşı karşıya kalmakta ve buna rağmen ateizminde iddialı olunca" da irrasyonalizme gitmektedir; Oysa onun teizm karşısında kullanageldiği en büyük tenkit silahı irrasyonalizm silahıydı. Maddeci ateist, eğer rasyonalist davrandığını ortaya koyacaksa, şekilsiz bir maddeden bugünkü kâinatın nasıl meydana geldiğini açıklamak, zorundadır. Bugüne kadar şu konuya tatmin edici, bir açıklama getiren herhangi bir ateist çıkmadı, öte yandan, ateizm, kâinatın oluşumunda bir çeşit „yaratıcılık", "istikamet", "şuur" v.s. gibi şeyler görmeye başladığı takdirde'de ya, bir çeşit panteizme, yahut âlemde yarı-ilâhî ve içkin bir gücün bulunduğu inancına gitmektedir. Bu tür anlayışların, "kozmolojik bir açıklama ilkesi" olarak teizmden daha başarılı olduğunu söylemenin mümkün olmadığını ateistlerin pek çoğu kabul ve itiraf etmektedir.
18-Emile Durkheim'in geliştirdiği "sosyolojik teori"ye göre öne sürdüğü şeyler nelerdir?
18-a- Tanrı, toplumun farkına varmadan uydurduğu hayal ürünü bir kavramdır.
b- İnsan, dini bir duyguyla kendisini aşan bir varlık karşısında korku ve ümit içinde beklerken, aslında, Tanrı adı verilen evrenin ötesindeki bir varlık karşısında değil, kendisini çepeçevre saran toplum realitesi karşısında durmaktadır.
c- Tanrı fikri, toplumun yaptırım güç ve işlevini gösteren bir sembolden başka bir şey değildir.
19- Emile Durkheim'in geliştirdiği "sosyolojik teori"ye yöneltilen eleştiriler nelerdir?
19- (i) Bu teori, dinî şuurun evrenselliğini açıklayamamaktadır. Sözkonusu şuur, ferdin içinde yaşadığı toplumun çok daha ötesine gitmekte, evrensel nitelikte bağlar ve toplumsal birlikler oluşturmaktadır.
(ii) Sosyolojik teori, bir dinin belli bir toplumda ortaya çıktığı sırada dile getirdiği Tanrı kavramı ile toplumsal ideallerin çok kere çatıştığını görmezlikten gelmektedir. Söz gelişi, Kurân'ın ilk inen sûrelerinde ifadesini bulan Tanrı'nın, Mekke toplumunun, özellikle Mekke aristokrasisinin ideallerinin yanında değil, karşısında olduğu bilinen bir gerçektir, İlk müslümanların kafalarına ve gönüllerine yerleştirilen dünya görüşü, Mekke toplumunun düşünce ve davranışlarının dolayısıyla yaptırım gücünün sembolik bir ifadesi olmamış, tam tersine bu gücü temelinden sarsan bir faktör olmuştur.
20- Günümüzdeki ateist görüşlerin önemli kaynakları nelerdir?
20- Emile Durkheim tarafından geliştirilen "sosyolojik teori"ye göre Tanrı, toplumun, (fertlerin düşünce ve davranışlarını kontrol altında tutmak için) farkına varmadan uydurduğu hayal ürünü bir kavramdır. Bilimsel bir temele dayandığı öne sürülen ve ifadesini özellikle Freud ve Feurbach'ın yazılarında bulan ve günümüzde ateizme önemli ölçüde destek sağlayan "Yansıtma Din Teo-risi" (The Profection Theory of Religion) de sosyolojik teorinin karşılaştığı güçlüklere benzeyen güçlükler içine düşmektedir, Freudra göre, Tanrı fikri, çocuktaki baba imajının bir yansı-masıdır. Tanrı fikrinin kaynağı, insan soyunun, çocukluk döneminde karşı karşıya kaldığı zorluk ve felâketler karşısında geliştirdiği zihinsel bir savunma mekanizmasıdır.
21- Freuda göre, gerek tabiatın insanlaştırılması gerekse baba imajı, gerçeğe tekabül etmediği ve arzuları tatmin etmeye çalışan hayalî şeyler olduğu için bir "yanılmadır". İnsan neye dayanarak dini inançlarını öne sürmektedir?deyip Freud nasıl bir cevap veriyor?
21- Freud, üç hususu bu sorunun cevabı ile ilgili görüyor "Atalarımız onlara inanmaktaydı." "Atalarımız onların doğruluklarını ispatladı ve bu ispatlar bize de intikal etti." "Böyle bir soruyu sormaya dahi kimsenin hakkı yoktur." Bu gerçeklerden ilk ikisi insanoğlunun kendisini bir türlü kurtaramadığı kör bir taklitçiliğin, üçüncüsü ise, daha da kör bir irrasyonalizmin ifadesinden başka bir şey değildir.
22- insanlık büyüyüp olgunlaştıkça hayalî varlıkların yardımına ihtiyaç duymayacak ve yavaş yavaş Tanrı fikrinden kurtulacaktır diyenler kimlerdri?
22- Freud ve Feuerbach.
23- Freud ve Feurbach'ın "Yansıtma Din Teorisi" ile ilgili öne sürdüğü görüşler nelerdri?
23- a- Tanrı fikri, çocuktaki baba imajının bir yansımasıdır.
b- Tanrı fikrinin kaynağı, insan soyunun, çocukluk döneminde karşı karşıya kaldığı zorluk ve felâketler karşısında geliştirdiği zihinsel bir savunma mekanizmasıdır.
c- Hayat; dayanılması çok zor sıkıntılarla doludur. Tabiî ve ahlâkî kötülükler, hastalık ve ölüm, insanı her yerde rahatsız edecek boyuttadır. İşte insan dine inanarak bütün bunlardan kurtulmanın çarelerini arıyor.
d- Freuda göre, gerek tabiatın insanlaştırılması gerekse baba imajı, gerçeğe tekabül etmediği ve arzuları tatmin etmeye çalışan hayalî şeyler olduğu için bir "yanılmadır".
24-yansıtma din teorisine yapılan eleştiri ve açıklamalar nasıldır?
24-İkinci olarak, dinin arzulan tatmin ettiği ve rahatlık getirdiği fikri de bir takım açıklamalara gidilmeden kabul edilemez. Dinin, insanın inanma ihtiyacını tatmin ettiği doğrudur. Fakat ciddi hiçbir insan, "inanayım da rahat edeyim" diye düşünmez. Üçüncü olarak, Freud'un tabiatın kişileştirilmesi ve tabiata rüşvet verilmesi ile ilgili görüşleri de her din için geçerli olabilecek bir eleştiriye çıkış noktası sağlayacak güçte değil-dir. Freud'un "baba imajı" ile ilgili söyledikleri de her din için geçerli olmaz. Sözgelişi, İslâm'da Allah bir baba gibi tasavvur edilmez. Kaldı ki Tanrı'yı "kişi" gibi düşünmeyen dinler de vardır.
25-feurbach yansıtma teorısındeki iddiası ve yadüşüncesi nedir?
25- Feuerbach ise, Tanrı hakkındaki bütün konuşmaları insan hakkındaki konuşmaya, başka bir deyişle teolojiyi antropolojiye: indirgemektedir. İnsan kendisinde görmek istediği, fakat bir türlü görmeyi başaramadığı nitelikleri hayalî bir varlığa yansıtmakta, bunu yaptığı için de kendisini söz konusu varlık karşısında küçülterek öz benliğinden soğumakta ve yabancılaşmaktadır.
26-feurbach yansıtma teorısınE NASIL BİR ELEŞTRİ VE YORUM GETİRİLMİŞTİR?
26-Feuerbach'ın yansıtma teorisine gelince, bunun bazı dinler, meselâ, eski Yunan ve Mısır dinleri için geçerli olduğu kabul edilse bile, her din için geçerli olduğu söylenemez. Büyük harfle yazılan insanı bir tarafa bırakıp sıradan bir insanın, söz gelişi Milâttan sonra 620lerde Mekkede yaşayan bir Arabın ideallerinin yansıması ile Kur'ân'ın Tanrı kavramı arasındaki ilişkiyi görmek, Feuerbach'ın tezinin zayıflığını ortaya koymak için yeterlidir sanırız.
Bilgilen=Özellikle Neitzsche ile felsefe sahnesinde ön plana çıkan, Sartre ve Camus gibi ateist varoluşçularca geliştirilen bir başka önemli ateist görüş de hissî ve ahlâki bir endişede çıkış noktasını bulmaktadır. Bilindiği gibi Kant, insanın ahlâkı otonomluğunu koruyabilmek için Tanrı'nın ahlâk alanına sokulmasına, yani teolojik ahlâka temelden karşıydı.
27-Neitzsche ve ateist varoluşçuların(Sartre,camus) yıkmak istedikleri Tanrı fikri neydi?
27-Tanrı'nın varlığını ahlâklılığın ve mutluluğun bir arada bulunması demek olan "en yüksek iyi"- nin elde edilmesi için zorunlu bir postulat olarak koyuyordu. Kantın Tanrısı bir Ahlâk Tanrısı idi. İşte Neitzsche ve ateist varoluşçuların yıkmak istedikleri Tanrı fikri buydu. Onlar Kant'ın çıkış noktasını benimsemekte, ama onun vardığı sonucu ortadan kaldırmak istemekteydiler.( Descartes'in "düşünüyorum o halde varım" şeklinde ifade edilen felsefi çıkış noktası da bu hissî ateizmin güç kazanmasına sebep olmuştur.)
28-ateist varoluşçulara yöneltilen eleştiriler nelerdir?
28-a- Onların ispat etmeye, hatta iknâ etmeye ne vakit ne de sabırları vardır. Onlar, bir haykırış içindedirler: muhatapları ise, ne teolog, ne de filozoftur, sadece bunalım içinde olan insandır.
b- Onlarınki bir bunalım felsefesidir.
c- Onlar, "Tanrı yoktur" demekten çok "Tanrı var olmamalıdır" diyorlar.
d- Onların gösterdiği gerekçeler aşırılıklarla doludur.
29-Neitzscheye ve varoluşçuluğun ateist kanadına mensup düşünürlere göre insan ve varlık nasıl bişeydir?
29-Neitzscheye ve varoluşçuluğun ateist kanadına mensup düşünürlere göre, ya insanın önceden belirlenmiş bir "öz"ü vardır; ya da insan tam anlamıyla karmakarışık bir, akıntı içindedir; dolayısıyla özünü kendisi oluşturmak zorundadır. Neitzsche, kısır ve sıkıcı akılcı felsefelerin insanın önceden belirlenmiş bir özü olduğu görüşüne dayandıklarını söyler. Yine, insan, bu düşünürlere göre, ya kölece bir bağlılık içindedir; yahut da, Sartre'ın deyimiyle özgürlüğe mahkûmdur.bilgilen=İmdi eğer Tanrı, yani bir yaratıcı varsa, insanın özü de var demektir ve bu öz, varlıktan önce gelmek zorundadır. Başka bir deyişle eğer Tanrı varsa özgürlük yok demektir ve insan, kendi özünü oluşturma imkân ve gücünden yoksundur. Bu imkân ve gücün olabilmesi için Tanrının olmaması gerekir. Acaba Tanrıdan bu derece çabuk kurtulmak kolay iş midir? Neltzsche, Tanrı'nın ölümünün ne büyük ve endişe verici bir olay olduğunun farkın-dadır. O şöyle der; Dünyanın bir daha sahip olamayacağı en kutsal ve güçlü varlık hançerlerimizin altında kana boyandı. Bu, insanlığın kaçıramayacağı kadar büyük bir olaydır." Buna rağmen Neitzsche'ye göre bu, yerine getirilmesi gereken bir işti. Eğer insanın gücünün bir değeri olacaksa, sonsuzca güce sahip olan bir varlığın olmaması gerekirdi. Çünkü sonsuz olanla sınırlı olan, en yetkinle yetkin olmayan, tamla eksik bir ve aynı dünyada barınamazdı. Câmusun deyimiyle Sis- yphus baş kaldırmalı ve her türlü tehlikeyi göze alarak özgürlüğünü ilân etmeliydi.)
Oku===Ne Neltzsche, ne Sartre, ne de Camus ve ne de onlar gibi düşünenler, yavaş yol alan, kılı kırk yaran serin kanlı birer düşünür gibi çıkarlar karşımıza. Onların ispat etmeye, hatta iknâ etmeye ne vakit ne de sabırları vardır. Onlar, bir haykırış içindedirler: muhatapları ise, ne teolog, ne de filozoftur, sadece bunalım içinde olan insandır.
Bu bunalım felsefesi, "Tanrı yoktur" demekten çok "Tanrı var olmamalıdır" diyor. Bunun için gösterdiği gerekçeler ise, aşırılıklarla-dopdolu. Öyle ki, bu felsefe bize iki aşırı uçtan birini seçmemizi söylüyor. Oysa böyle bir zorunluluk yoktur. Şöyle ki: (1) Ya aşırı ve katı bir rasyonalizmi, ya da irraşyonalizmi seçmek zorunda değiliz. İnsan zihninin kurduğu kavramsal yapının sun'î, zorlanmış ve gelişi-güzel yönleri vardır, ama bu yapının bütünüyle kötü ve güvenilmez olduğunu söylemek mümkün değildir.                 (2) İnsan söz konusu olunca, niçin katı ve belirlenmiş bir tür "okült öz" le başıboş bir akıntı arasında orta bir yer bulunmasın?                  (3} Kölece boyun eğme ile şiddete başvurarak sürekli bir direniş içinde bulunma arasında kalınabilecek hiçbir nokta yok mudur? Sokrates, görüşleriyle içinde yaşadığı toplumun temellerini sarsmış bir insandı; ama aynı insan, ölüm cezasından kaçıp kurtulma imkânı bulduğu halde, toplumun yasalarına uymayı -isterseniz buna bir tür muhafazakârlık da diyebilirsiniz- bir görev bilmişti.
Madem ki bu aşırılıklardan birini ya da ötekini seçmek zorunda değiliz; "o halde Tanrı'yı öldürmeye de gerek yoktur." Ahlâkî yücelişin dininin özü olduğunu söyleyen ve onu hayatının nirengi noktası haline getiren bir varlığı, ahlâk adına, insanlık adına öldürmek istemek, gerekten büyük bir bunalım içinde olmanın belirtisi olsa gerektir.
Bilgilen=Yukarıda söylediğimiz gibi, Sartre Tanrı'yı insanın özünü belirleyen bir kudret olarak gördüğü için öncelikle reddediyor. Hürriyet, Sartre'a göre, "kendi imkânlarını vücûda getiren bir seçmedir." İşte teizm, bu seçme imkânını yok ediyor.
30-kime göre "zorunlu varlık" kavramı tıpkı "yuvarlak kare" kavramı gibi, bir zıtlığı içermektedir?
30-findley.
31-Baron D'Holbach, "Tabiat Sistemi" adlı yazısında tanrının varlıgı hakkında ne söylemektedir?
31-Eğer Tanrı var olsaydı, bu derece akıl, bilgi ve hikmet sahibi bir varlık, kendisi hakkında bize akıl ve mantık dışı mucizlerle değil, daha doğrudan bilgi ulaştırırdı.
32-Bir BBC programında Eğer öldükten sonra bir öteki dünya var da bu dünyada inanmadığınız Tanrı, "Bana niçin inanmadın?" diye sorarsa ne cevap vereceksiniz?şeklinde soru yöneltilen kimdir ve cevabı ne olmuştur?
32-B.Russell'a soru yöneltilmiştir ve cevabı: "Tanrım, bana var olduğuna ilişkin niçin doğru dürüst bir delil göstermedin?"olmuştur.
BİLGİLEN=Gerek D'Holbach, gerekse Russell ve onlar gibi düşünen birçok kimse Tanrı'nın varlığına ilişkin tam anlamıyla doğrulanabilir deliller istemektedirler. Oysa böyle bir tutum, inanmanın özüne ters düşer. Eğer Tanrının varlığı, herhangi bir empirik ya da soyut objenin varlığı gibi kanıtlanabilseydi, dindeki anlamıyla inanma yok olurdu. İnanma, bilerek düşünerek inanma, bîr özgürlük, bir seçim ve bir karar verme işidir, Görünmeyene inanmanın, dinî deyimle "gayba imân"ın önemi ve değeri, buradan gelmektedir. Eğer Tanrı, varlığını önümde duran şu masanın varlığı gibi bana dıştan empoze ettirseydi, eski bir deyimle Tanrı "bi-lâ hicâb tecelli" etseydi, o zaman tek alternatif inanmak olurdu. Bu ise, insan özgürlüğü-nün sonu demektir. Ateistin aynı çizgide yürüyerek "Tanrı yoktur" diyebilmesi için, tabir yerinde ise, bir "kozmik beyn"e sahip olması gerekir. Ateistin hücumları, teisti inancından vazgeçirtecek güçte değildir. Bu hücumlar olsa olsa onu "imâncı" (fîdeist) bir noktaya. götürür ki, fideizm, yani "inanıyorum, ama kanıtlıyamıyorum" görüşü, psikolojik hiçbir rahatsızlığa yol açmayan bir durak olabilir.
33-ateizm konusuyla ilgili olarak kısaca nelerden bahsedilmiştir?
33-(1) Teizmin klasik delillerinin eleştirisinden güç alan ateist görüşler;                                                                                                                      (2) Bazı sosyolojik ve psikolojik teorilerden kaynaklanan görüşler;                                                                                                                               (3) Ahlâki bir ilgi ve endişeden kalkan görüşler;                                                                                                                                                                (4} Bir dizi kavram çözümlemelerinden kalkarak dinî iddiaların anlamsızlığını ortaya , koymaya çalışan görüşler.
BİLGİLEN=bu görüşlerin büyük bir kısmı Batı Hıristiyan teizmi geleneği içinde doğmuş ve gelişmiştir. Hıristiyan teizmindeki Baba-Oğul teriminin önemle yer aldığı Üçleme (Teslis) düşüncesiyle Freud'un ateizmi; İsâ'nın kişiliği üzerine kurulduğu öne sürülen Hıristiyan ahlâkının "bir de

yüzünün öbür yanını çevir” anlayışı ve insanın günahkâr olarak dünyaya geldiği görüşü ile Nietzsche ve Camus'un "başkaldırı"sı; köleliği ve ırk ayırımım kaldırmanın, yoksulluktan yakınmanın, Tanrının yaratma bilgeliğine ters düştüğünü kabul etmekle Feuerbach, Marx ve Engelsin iddiları arasındaki ilişkiyi görmek pek zor bir iş olmasa gerek. Eğer taklidden, günümüzde çok kullanılan bir deyimle, kültür emperyalizminden kurtulmanın ve otantik bir kişilik ortaya koymanın bir anlam ve değeri varsa, o zaman "Tanrı öldü" yargısı karşısında herkesin şu üç soruya cevap bulması gerekir: Ölen hangi Tanrı'dır? Kim öldürdü onu? Ve niçin öldürdü? Eğer ölen, günahın, ümitsizliğin, korku ve dehşetin kaynağı olan bir kavram ise, varsın ölsün. Eğer metafizik, yüzyıllar boyunca kurduğu bir yapıyı, kendi içinden gelen bir çözülme ve nihilizm ile bugün yıkıyorsa, varsın yıksın. Ama eğer öldürülmek istenen Tevrat'ın, İncilin ve Kur'an'ın ortaklaşa kullandıkları ifadeyle "İbrahim'in, İsmail'in ve İshak'ın Rabbi" ise bu güne kadar hiçbir, ateistin bu konuda başarılı olduğunu söylememiz mümkün değildir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder