19 Mart 2015 Perşembe

HADİS METİNLERİ 13. ÜNİTE SAHİHİ MÜSLİM BİRR VE SILA

HADİS METİNLERİ 13. ÜNİTE  SAHİHİ MÜSLİM BİRR VE SILA
1-soru: sahihi müslimin bir hadis kitabı olarak kullanım kolaylığı sağlayan yönü nedir? Cevap:hadisin muhtelif isnad ve lafız farklılıklarına değindiği-yani farklı yerlerde tekrardan kaçındığı- için kitabından yaralanılması kolaylaşmıştır.
2-İbn Hacer’e göre Muslim’in Buhariden üstün yönleri nelerdir?
 Cevap “Muslim eserini oluştururken lafızlara pek titizlik göstermiş, el-Buhârî gibi bablarda fihhî hükümler çıkarma yoluna gitmediğinden, ki bu husus Buhârî’nin bir hadisi farklı bablarda takti’ ederek vermesine sebebiyet vermiştir, hadisin bütün tariklerini bir yerde toplamış ve mevkuf (sahabe sözü) haberleri almaksızın, sadece merfû (Peygamber sözü) hadislere yer vermiştir.
3-Bazı alimlerin Muslim’i tercih etmelerinin sebepleri nelerdir?
Cevap a) Muslim kitabını kendi beldesinde pek çok hocası (şeyh) hayatta iken telif etmiştir. Lafızlarına özen göstermiş ve siyakını araştırmıştır. el-Buhârî’nin yaptığı gibi bablara ayırmak için hüküm çıkarmaya çalışmamıştır. el-Buhârî, hadisleri konularına göre ayırırken hadisin bölünmesini (takti’) lüzumlu görürken Muslim, bütün tarikleri bir yerde toplamıştır. Müslim, kitabında sadece peş peşe hadislere yer vermiştir. Gerçekte sırf hadis açısından Muslim’in Sahih’i daha üstündür. Çünkü o, el-Buhârî’nin yaptığı gibi hadisleri bölerek kullanmaz (takti’). Aksine hadisin çeşitli tariklerini bir yerde verir. Oysaki el-Buhârî, hadisin bir kısmını bir senedle, diğer kısmını ayrı bir yerde ve ayrı bir senedle verir. Bu da muhaddisin o hadisi çeşitli isnadlarıyla tam olarak bilmesine engel olur. Muslim ise, hadisin bilinmesini kolaylaştırmak için sened ve metinleri bir yerde bütün tarikleriyle toplamıştır. b) Yine söz konusu alimler, Muslim’i el-Buhârî’ye üstün tutarlarken şu gerekçeyi gösterirler: “el-Buhârî, Şam ehli konusunda hatalara düşmüştür. Onların kitaplarını almış ve istifade etmiştir. Bu istifade esnasında onlardan birini bir yerde künyesiyle, diğer bir yerde ismiyle zikretmiştir. Bu da her iki vasıflandırmanın ayrı iki kişi olduğu vehmini vermiştir. Muslim’de bu tür hatalar çok az vuku bulmuştur.
4-Muslim’de mevzu ve tarihî olayların hadis şekline sokulduğunu gösteren rivayetler de mevcuttur. Örnek olarak verilen ‘’Mekke önlerinde bir ordunun yere batacağına ve sadece geriye birkaç kişinin kalacağına dair zikredilen hadisin aslı nedir?
Cevap: Bu hadis aslında Emeviler ile Mekke’yi ele geçiren Abdullah b. Zübeyir arasında Mekke önlerinde vuku bulan savaşı anlatmaktadır.
                                            ÖRNEK HADİSLERİN TERCEMELERİ
(2548) Bİze Kuteybe b. Saîd b. Cemil b. Tarifes-Sakafî ile Zü-heyr b. Harb rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize Cerîr, Umara b. Ka'kaâ'-dan, o da Ebû Zür'a'dan, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivayet etti. Ebû Hüreyre şöyle demiş : Bir adam Resûlüllah (Saliallahü Aleyhi ve Sellem) 'e ge­lerek :
— Benim güzel sohbet etmeme insanların en lâyık olanı kimdir? diye sordu.
«Annendir!» buyurdular.
— Sonra kimdir? dedi. «Sonra annendir!» buyurdu.
— Sonra kimdir? dedi.
«Sonra annendir!» buyurdu.
— Sonra kimdir? dedi. «Sonra babandır!» buyurdu,
Kuteybe'nin hadîsinde : «Benim güzel sohbet etmeme en lâyık kimdir?» cümlesi vardır. İnsanları anmamıştır.

2- (...) Bize Ebû Küreyb Muhammed b. Alâ' El-Hemdânî rivayet etti, (Dedi ki) : Biae tbni Fudayl babasından, o da Umara b. Ka'kaâ'dan, o da Ebû ZtirVdan, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivayet etti. (Şöyle de­miş) : Bir adam:
— Yâ Resûlallah! Benim gü*el sohbet etmeme en lâyık kimdir? diye sordu,
«Annen, sonra annen, sonra annen, sonra babandırl Sonra sana en yakın, en yakın olanlardır!» buyurdular.

(...) Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize mâra ile İbnü Şübrüme'den, onlar da Ebû ZiirVdan, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivayet etti. Ebû Hüreyre : Eir adam Peygamber (SallallahüAleyhiveSellem)Je geldi diyerek Cerîr'in hadîsi gibi rivayet et­miş. Şunu da ziyâde eylemiştir : «Bunun üzerine :
«Evet! Baba hakkı için sana mutlaka haber verilecektir!» buyurdular.»

4- (...) Bana Muhammed b. Hatim rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şebâbe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Muhammed b. Talha rivayet etti. H.
Bana Ahmed b. Hiraş da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Habban riva­yet etti. (Dedi ki) : Bize Vüheyb rivayet etti. Her iki râvi İbni Şübrü-me'ilen bu isnadla rivayette bulunmuşlardır.
Vüheyb'in hadîsinde : «Kime iyilik edeyim.» Muhammed b. Talha'nın hadîsinde ise : «Tarafımdan güzel sohbet edilmeye insanların hangisi en lâyıktır.» cümleleri vardır. Sonra râvi Cerîr'in hadîsi gibi nakletmİştir.
Bu hadîsi Buhârî «Kitâbu'l-Edeb»'de; İbnü Mâce «Ki-tâbu'l-Vasâyâ»'da tahric etmişlerdir,
Hadîsdeki sahabeden murad; sohbet yâni bir kimsenin hizmetinde bulunmaktır.
Bâzıları Peygamber (Sallailahu Aleyhi veSeltem) 'e gelen adamın Mu-âviye b. Hayyide olduğunu söylemişler. «Çünkü Buhârî (El-Edebü'l-Müfred) adlı eserinde onun hadîsini rivayet etmiştir.» demişlerse de, Aynî bu babda birçok hadîsler vârid olduğunu, hepsinin bura­daki rivayete benzediğini, binâenaleyh gelenin Muâviye olduğu ta­yin edilemiyeceğini söylemiştir.
Hadîs-i şerîf akrabaya iyilikte bulunmaya teşvik etmekte, bunların başında annenin geldiğini, sonra baba ve derecelerine göre diğer yakın­ların onu takip ettiğini bildirmektedir. Ulemâ bunun sebebini şöyle izah ederler : Annenin başta gelmesi; çocuğu uğrunda birçok meşakkatlere kat­lanmasından, onu doğururken, emzirirken ve terbiye ederken pek çok yorulmasındandır. «Elmirkat» nâm eserde şöyle deniliyor: «Kur'ân-ı Kerîm» 'de : Annesi onu meşakkatle taşımış, meşakkatle doğurmuştur. Onun ana karnında bulunmasıyle sütten ayrılması müddeti otuz aydır, bu-yurularak annenin bu üç hakkına işaret olunmuştur. Yâni; üç şey muka­bilinde üç şey anneye mahsusdur ki, bunlar da; hamilelik çilesi, doğurma meşakkati ve emzirme mihnetidir. Bundan dolayı Peygamber (Sallailahu Aleyhi ve SeUem) anneye hizmeti üç defa tekrar etmiştir. Muhasibi iyilik ve hizmet hususunda annenin, babadan önce geldiğine ulemânın ic-mâını nakletmİştir. Fakat Kaadî Iyâz'm beyânına göre bu babda ulemâ arasında hilaf vardır. Cumhur annenin üstünlüğüne kail olmuş, ba­zıları iyilik ve hizmet babında anne ile babanın müsavi derecede hak sa­hibi olduklarını söylemişlerdir. Bu kavil İmam Mâlik'e de nisbet edilmiştir. Fakat Nevevî bu sarih hadisler karşısında doğrunun bi­rinci kavil olduğunu söylemektedir. Kaadî Iyâz diyor ki: «İyilik hususunda anne ile babanın haklarının başkalarından daha kuvvetli oldu-
ğuna ulemâ ittifak etmişlerdir.
Bazıları Peygamber (Sallailahu Aleyhi ve Sellem)in:
«Sonra en yakının! En yakının!» buyurmasına bakarak dedelerle kar­deşler arasında tereddüt göstermişlerdir...»
Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in :
«Evet! Baban hakkı için...» sözünden yeminin hakikati kastedilme-miştir. Bu kelime sözü perçinlemek için dile gelivermiştir.
Nitekim evvelce de görmüştük.

5- (2549) Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe ile Züheyr b. Harb rivayet ettiler. (Dediler kî) : Bize Vekî', Süfyân'dan, o da Habîb'den naklen ri­vayet etti, H.
Bize Muhammed b. Müsennâ da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yahya (yâni İbnü Saîd El-Kattân) Süfyân ile Şu'be'den rivayet etti. (Demişler ki) : Bize Habîb, Ebû'l-Abbâs'dan, o da Abdullah b. Amr'dan naklen riva­yet etti. (Şöyle demiş) :
Bir adam Peygamber (Sallallahü A leyhı've Sellem)'e cİhâd için izin is­temeye geldi. Bunun üzerine (ona) :
«Ebeveynin sağ mı?» diye sordu. Adam:
— Evet! dedi.
«O halde onlar hakkında cthâd eî!» buyurdular.

(...) Bize Ubeydullah b. Muâz rivayet etti. (Dedi ki) : Bize babam rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şu'be, Habib'den rivayet etti. (Demiş ki) : Ben Ebû'l-Abbâs'dan dinledim. (Dedi ki) : Ben Abdullah b. Amr b. Âs'ı şöyle derkçn işittim :
Bir adam Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellemj'ç geldi...
Râvi yukarıki hadîsin mislini anlatmıştır.
Müslim der ki : «Ebû'l-Abbâs'm ismi, Sâib b. Ferrûh El-Mekkî'dir.»

6- (...) Bize Ebû Küreyb rivayet etti. (Dedi ki) : Bize tbnü Bişr Mis'ar'dan naklen haber verdi. H.
Bana Muhammed b. Hatim de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Muâviye b. Amr, Ebû İshâk'dan rivayet etti. H.
Bana Kaasim b. Zekeriyyâ dahi rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hüseyn b. Aliy El-Cu'fî Zâide'den rivayet etti. Her iki râvi A'meş'den ve hepsi Habîb'den bu isnadla bu hadîsin mislini rivayet etmişlerdir,

(...) Bize Saîd b. Mansûr rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdullah b. Vehb rivayet etti. (Dedi ki) : Bana Amr b. Haris, Yezîd b. Ebî Habîb'den naklen haber verdi. Ona da Ümmü Seleme'nin âzâdlısı Nâim rivayet et­miş ki, Abdullah b. Amr b. Âs şunu söylemiş :
Nebiyyullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'e fcir adam gelerek:
— Sana hicret ve cihâd şartı ile bey'at ediyorum. Ecri Allah'dan di­lerim; dedi. Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):
«Annenle babandan sağ biri var mı?» diye sordu. Adam :
— Evet! Hattâ ikisi de! cevâbını verdi. «Allah'dan ecir diler misîn?» dedi. Adam:
— Evet! cevâbını verdi,
«O halde hemen annenle babana don! Ve onlara güzel sohbette bu­lun!» buyurdular,
Bu hadîsi Buhârî «Kitâbü'l-Cihâd» ile «Kitâbü'l-Edeb»'de; Ebû Dâvûd, Tirmizî ve Nesâî de «Kitâbü'l-Cihâd»'da muhtelif râvilerden tahrîc etmişlerdir.
Peygamber (SaMlahü Aleyhi ve Sellemj'e gelen zâtın Câhime b. Abbâs b. Mirdâs olması muhtemel görülmüştür.' Çünkü bir hadîsde bu zât :
«Ben cihâd hakkında istişare için Peygamber (SallalSahü Aleyhi ve Sellem)e geldim de (bana) :
«Validen var mı?» diye sordu. Evet! dedim
«Git de ona ikram et!» Zira cennet onun ayaklarının att;ndad;ri» demiştir.
Bu husûsda daha başka hadîsler de vardır. «Öyle ise onlar hakkında
mücahede et!» sözünden zahirî mânâ kastedümemiştir. Çünkü cihâdın za­hiri mânâsı başkasına zarar vermeyi tazamrnun eder. Burada maksad ci­hâdın külfetidir. ki o da rnal sarfetmek ve bedenen yorulmaktır. Binâen­aleyh hadîsin mânâsı. Anne ve babanı razı etmek için malını sarfet ve bedenini yor, demek olur. Hadîs-i şerif, anneye-babaya itaatin şiddetle lü­zumuna, haklarının büyüklüğüne, onlara itâattan dolayı kazanılacak se­vabın çokluğuna delildir. Ulemâdan bazıları bu hadîsle istidlal ederek ana-baba hakkının cihâddan daha üstün olduğunu... Her ikisi veya birisi müslüman olduğu takd'irde, onlardan izinsiz cihâda gitmenin caiz olma­dığını söylemişlerdir. Müşrik olurlarsa izinleri şart değildir. Ancak düş­man müslürnanların karşısına gelir de, onunla çarpışmak zaruret hâlini ahrsa, onlardan izinsiz cihâd etmek caiz olur.
Anneye-babaya isyanın büyük günahlardan sayıldığını iman bahsinde görmüştük.


9- (2551) Bize Şeybân b. Ferruh rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Avâne, Süheyl'den, o da babasından, o da Ebû Hüreyre'den, o da Peygam­ber (SaHallahU Aleyhi ve Sellem)'den naklen rivayet etti:
«Burnu yere sürünsün! Sonra burnu yere sürünsün! Sonra burnu yere sürünsün!» buyurmuşlar.
— Kimin yâ Resûlallah? diye sorulmuş.
«İhtiyarlığı anında annesi ile babasından birine yahut her ikisine yetişip de, onlar sebebiyle cennete giremeyenini» buyurmuşlar.

10- (...) Bize Züheyr b. Harb rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Cerîr, Süheyl'den, o da babasından, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivayet etti. (Şöyle demiş) Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):
«Burnu yere sürünsün! Sonra burnu yere sürünsün! Sonra burnu yere sürünsün!» buyurdular.
— Kimin yâ Kesûlallalı? denildi.
«ihtiyarlığı anında annesi ile babasından birine yahuî her ikisine ye-tişîp de, sonra cennete giremeyenin!» buyurdular.

(...) Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hâlid b. Mahled, Süleyman b. Bilâl'dcn naklen rivayet elti. (Demiş ki) : Bana Süheyl, babasından, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivayet etti. (Şöyle demiş) : Resûlüllah (SaüallahÜ Aleyhi ve Sellem) üç defa:
«Burnu yere sürünsün!» buyurdular.
Sonra râvi yukarki hadîsin mislini rivayet etmiştir.
«Rağime eııfü» tâbiri asıl itibariyle burnu toprağa sürtündü mânâsı­na gelirse de, burada ondan murad zelil ve hakîr oldu, demektir. Bazıları kötü ve kepaze oldu mânâsına geldiğini söylemişlerdir. Hadîs-i şerif ana­ya, babaya itâata teşvik etmekte ve bunun sevabının büyük olduğunu bildirmektedir. Anneye, babaya bilhassa ihtiyarladıkları zaman nafaka­larını vermek ve hizmetlerinde bulunmak gibi İtâatlar cennete girmeye sebepdîr. Bu hususda kusur eden, o nimete nail olamıyacaktır. İşte burnu yere sürünsün tâbirinin mânâsı budur.


11- (2552) Bana Ebû't-Tahîr Ahmcd b. Amr b. Şerh rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdullah b. Vehh haber verdi. (Dedi ki) : Hana Saîd b. Ebî Eyyûb, Vclid b. EM'l-Velid'den, o da Abdullah b. Dinar'dan, o da Ab­dullah b. Ömer'den naklen haber verdi kî, Bedevilerden bir adam, kendi­sine Mekke yolunda rastlamış. Abdullah una sılam vermiş ve kendisini binmekte olduğu bir eşeğe bindirmiş. Basında bulunan bir sarigi da ona vermiş, İbnü Dinar demiş ki: Biz kendisine :
— Allah hay fim versin! Bunlar bedevilerdir; tunlar aza da razı olur-lar, dedik. Bunun üzerine Abdullah sunu söyledi:
__ Bunun bahası Ömer b. Hattab'm dostu idi. Hakikaten ben Resûlüllah (Salîalluhü Aleyhi ve Sellem. 'i :
«Şüphesiz ki, iyiliğin en iyisi, evlâdın baba dostlarını sıiede bulunma­sıdır.» buyururken işittim.

12- (...) "Bana Ebû't-Tâhir rivayet etti. (Dodi ki) : Bize Abdullah b. Vehb haber verdi. (Dedi ki) : Bana îlayve b, Şureyh, İhnü'l-Hâd'dan, o da Abdullah b. Dinar'dan, o da Abdullah b. Ömer'den naklen haber verdi ki : Peygamber (Sallaüahü Aleyhi ve Sellem):
«İyiliğin en iyisi, kişinin baba dostuna sslede bulunmasıdır.» buyurdular.

13- (...) Bize Hasen b. Ali El-Hulvânî rKâyet etti. (Dedi ki) : B.ze Y,'kub b ibrahim b. Sa'd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize babamla Leys b SVd hep birden Yezid b. Abdillah b. Usfime b. Hâd'dan, o da Abdullah b. Dinar'dan, o da İbni Ömer'den naklen rivayet etti ki, kendisinin Vır eşeği varmış. Mekke'ye çıktığında deveye binmekten bıktığı zaman onun üzerinde rahatlanırım*;. Bir de başına sardığı sarığı varmış. Bir gün bu eşeğin üzerinde iken aniden yanından bir bedevi geçmiş. Abdullah (ona) :
— Sen filân oğlu filânın oğlu değil misin? diye sormuş. Bedevi :
— Evet! cevâbını vermiş. Abdullah hemen eşeği ona vermiş. Ve :
— Buna bin! demiş. Sarığı dahi vererek :
— Bunu basma sar! demiş. Bunun üzerine arkadaşlarından biri Ab­dullah'a :
— Allah sana mağfiret buyursun. Bu bedeviye üzerinde rahatlandığın bir eşek verdin. Bİr de sarık verdin ki, onu kendi başına sarıyordun, demiş. Abdullah ;
— Ben Resûlüllah (SaUatlahü Aleyhi ve Sellem) 'i:
«Kişinin babası öldükten sonra baba dosîlanna s:!ede bulunması, iyi­liğin en iyisİndendir.» buyururken işittim. Bunun babası da Ömer'in dostu idi, demiş.
Bu hadîs-i şerif baba dostlarına şilede bulunmanın faziletine delildir.
Şilede bulunmaktan murad; onların ziyaretlerine gitmek, kendilerine ikram ve ihsanda bulunmak, gerekirse yardımlarına koşmaktır. Buna se­bep baba olduğu için, dostuna yapılan her nevi ihsan ve ikram babaya da yapılmış gibi olur. Annelerle dedelerin, hocaların, karı ve kocaların dostlarına yapılan ikram da aynı hükümdedir. Resûlüllah (SaUaUahü Aleyhi ve Seliem}'in Hz. Hatice 'nin dostlarına yaptığı İkramı evvelce gör­müştük.
Hadîs-i şerif baba hakkının pek büyük olduğuna da işaret etmekte­dir. Çünkü babanın dostlarına yapılan ikram ve ihsan, iyiliğin en fazilet­lisi olunca bizzat babaya yapılan ikramın faziletini dille ta'rife imkân kalmaz.


14- (2553) Bana Muhammcd b. Katim b. Meymûn rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İbnii Mehdî, Muâviye b. Sâlih'den, o da Ahdurrahman b. Cü-beyr b. Nüîeyr'den, o da tabasından, o da Nevvâs b. Scm'ân El-Ensârî'den naklen rivayet etti. {Şöyle demiş) : Resûlüllah (Sallailahü Aleyhi vt Sellem)'& iyilik ve günahı sordum da şöyle buyurdular :
«İyilik, ahlâkın güzelliğidir. Günah ise, kalbinde gıcık yapan ve başka­larının muttali olmasından hoşlanmadığın şeydir.»

15- (...) Bana Harun b. Saîd El-Eylî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdullah b. Vehb rivayet etti. (Dedi ki) : Bana Muâviye (yâni İbni Sa­lih) Abdurrahman b. Cübeyr b. Nüfeyr'den, o da babasından, o da Nev­vâs b. Sem'an'dan naklen rivayet etti. (Şöyle demiş) : Uesûlüllah (Sallailahü Aleyhi ve Sellem)'e birlikte Medine'de bir sene kaldım. Suâl sormaktan başka beni hicretten men eden bir şey yoktu. Bizden bîrimiz hicret etti mi,' Resûlüllah (Sallailahü Aleyhi ve SeHem)'c bir şey sormazdı. Ben kendi­sine iyilik ve günahı sordum. Bunun üzerine Resûlüllah (Sallailahü Aleyhi ve Sellem);
«iyilik, ahlâk güzelliğidir. Günah ise, kalbinde gıcık yapan ve başka­larının muttali olmasını istemediğin şeydir.» buyurdular.
Hadîsin metnindeki ensârî tâbiri hakkında Ebû Ali E1 -Ceyyânî : «Bu vehmdir. Doğrusu Ki1âb'î olacaktır. Çünkü Nevvâz meşhur bir Kilâbîdir.» demiştir. Kaadî Iyâz ile Ma'zirî dahi onun Kilâbî adiyle meşhur olduğunu söylemiş­lerdir. İhtimal ensârın müttefiki imişdir.
Ulemânın beyânına göre birr : Sile, lütuf, iyilik, güzel geçinmek ve tâat mânâlarına gelir. Hadisdeki «Ahlâk güzelliği» ifadesi bu mânâların hepsine şâmildir.
Kalbde gıcık yapmaktan murad; şüphe hâsıl etmek ve günah olaca­ğına korku vermektir. Kaadî Iyâz ile başkalarına göre «Suâl sor­maktan başka, beni hicretten inen eden bir şey yoktu.» cümlesinden mu­rad Medîne'de ziyaretçi gibi kalmasıdır. Oraya hicretine mâni olan şey Peygamber (Sallailahü Aleyhi ve Sellem) 'e din hususunda suâl sormak­tır. Çünkü Resûlüllah (Sallailahü Aleyhi ve Sellem) ziyaretçilerin suâl sorma­sına müsaade eder, muhacirlere etmezdi. Muhacirler gelen ziyaretçilerin suâl sormalarından memnun kalırlardı. Çünkü kendileri de bundan isti­fâde ederlerdi. Bu husûsda bedevi vesâir ziyaretçiler ma'zur görülürlerdi.


16- (2554) Bize Kuteybe b. Saîd b. Cemil b. Tarif b. Abdillah Es-Sekafî ile Muhammcd b. Ahbâd rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize Katim (bu zât İbni İsmail'dir), Muâviye'den rivayet etti. Bu zât Benî Hâşim'iıı azatlısı İbnü Ebî Müzerrid'dir. (Demiş ki) : Bana amcam Ebû'l-Hubab Saîd b. Yesâr, Ebû Hüreyre'den rivayet etti. (Şöyle demiş) : Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) buyurdular ki:
«Şüphesiz Allab mahlûkatı yaratmıştır. Onlardan fariğ olduğu vakit rahm ayağa kalkmış : Bu, kat'edilmekîen sığınanın makamıdır, demiş. Te-âlâ Hazretleri : Evet! Sana sile yapana, benim sile yapmama; senden alâ­kayı kesene, benim de alâkayı kesmeme razı değil misîn? buyurmuş. Rahm : Evet, razıyım, demiş. Teâiû Hazretleri de : Bu sana verilmiştir.» buyur­muştur.
Bundan sonra Resûlüllah (Sallailahü Aleyhi ve Sellem):
«İsterseniz : (Siz döner de yeryüzünde fesad çıkarır ve akrabalık alâ kasını keser misiniz? Bunlar öyle kimselerdir ki, Allah kendilerine iânet i etmiş; kulaklarmı sağır, gözlerini kor eylemiştir. Acaba bunlar Kur'âtı'ı te-! debbür mü eimiyorlar. Yoksa kaîbİerin üzerinde kilitleri mİ var!} [1][1] âyet-i karîme'sini oküyuverin!» buyurdular.
Bu hadisi Buhârî «Tevhîd», «Edeb» ve «Tefsir» bahislerinde; Mesâi «TefsîıVde muhtelif râvilerden tahric etmişlerdir;
Kaadi Iyâz diyor ki : «Sile yapılan, kendisinden alâka kesilen ve iyilik edilen rahim ancak ve ancak mânâlardan bir mânâdır; cisim de­ğildir. O hısımlık ve nesebten ibaret olup, bunları ana rahmi bir araya toplar ve birbirlerine eklenirler. İşte bu eklenmeye rahim denilmiştir. Rahimden ayağa kalkmak ve konuşmak beklenemez. Binâenaleyh burada onun ayağa kalkması ve Arş'a asılması, Arapların âdetine göre bir darb-ı mesel ve güzel bir istiare olur. Maksad : Sılâ-i rahim yapanların şanını ve faziletini yükseltmek, yapmayıp alâkayı kesenlerin bu isyanları se­bebi ile işledikleri günahın büyük olduğunu anlatmaktır. Bundan dolayı­dır ki, isyana «kesmek» denilmiştir. Sanki bu isyan, ekleyen vasıtayı kes­miştir.»
Silenin hakikati : Atıyye, şefkat ve merhamet mânâlarına gelir, ki Allah'ın kullarına bir lütf-u ihsanı ve bir rahmetidir. Daha açık tâbirle sılâ-i rahim: Akrabayı ziyaret ederek hallerini sormak, gerekirse yar­dımlarına koşmak, uzakta iseler mektuplaşmak, selâm göndermek sureti ile aradaki manevî bağın kopmamasına dikkat etmektir. Bağın kopmasına «kat-i rahim» denir ki, büyük günahtır. Mamafih sılâ-i rahimin dereceleri vardır. En yüksek derecesi farzdır, bunu terk eden günahkâr oîur. En aşağı derecesi de selâmı-kelâmı kesmektir. Silenin kimlere farz olduğu ulemâ arasında ihtilaflıdır. Bâzıları biri erkek, diğeri kadın olsa birbir­lerine nikâh düşmeyecek derecede yakın akrabaya farz olduğunu söyle­nmişlerdir. Bu takdirde amca oğulları ile dayı oğullarına larz değildir. Bir takımlarına göre miras babında zevil erhâm denilen bütün akrabaya farz­dır. Nevevi bu ikinci kavlin daha doğru olduğunu söylüyor.
Hadjsde zikri geçen âyet-i kerime Benî Ümeyye ile Benî Hâşim kabileleri hakkında nazil olmuştur.

17- (2555) Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe ile Züheyr b. Harb rivayet ettiler. Lâfız Ebû Bekr'indir. (Dediler ki) : Bize Vekî', Muâviye b. Ebî Müzerrid'den, o da Yezid b. Rûmân'dan, o da Urve'den, o da Âişe'den naklen rivayet etti. (Şöyle demiş) : Resûlüllab (Sallalîahü Aleyhi ve Sellem):
«Rahim Arş'a asılıdır. Beni sile edeni, Allah sile eylesin! Beni (mle alâ­kayı) keseni Allah da kat' etsin! der.» buyurdular.

22- (2558) Bana Muhammed b. Müsennâ iîe Muhammed b. Beşşâr rivayet ettiler. Lâfız İbnü Müsennâ'nmdır. (Dediler ki) : Bize Muhammed b. Ca'fer rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şu'be rivayet etti. (Dedi ki) : Alâ' b. Abdirrahman'ı, babasından, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivayet eder­ken dinledim ki, bir adam :
— Yâ Resûlallah! Benim hısımlarım var! Ben onlara sıla yapıyorum; onlar benimle alâkayı kesiyorlar! Ben onlara iyilik ediyorum; onlar bana kötülük! Ben onlara yumuşak davranıyorum; onlar bana karşı cahillik ediyorlar! Demiş. Bunun üzerine :
«Eğer dediğin gibi isen, sanki onlara sıcak kül yediriyor gibisin! Sen bu minval üzere devam eitikçe Allah ias-afından onlara karş: seninle daima bir yardımcı bulunacaktır!» buyurmuşlar.
Mell: Sıcak kül demektir. Zahir: Arka dayak, yardımcı mânâsına gelir.
Buradaki cahillikten murad : Kötü sözdür.
Hadîs-i şerif bir teşbihtir. ResûlüIInh (SalîaUahü Aleyhi ve Selletn) bu zâtın örnek davranışı karşısında akrabasının gösterdikleri küstahlıktan dolayı başlarına gelecek elem ve ıztırâbı, sıcak kül yiyenin ıztırabina ben­zetmiştir. Yâni onunla akrabalık alâkasını kesip kendisine ezâ ettikleri için büyük vebal altında kalmışlardır.
Bâzılarına göre hadîsin mânâsı: «Sen onlara iyilik etmekle kendi­lerini tahkir ve rezil ediyorsun! Yaptıkları aşağılıktan sıcak kül yemiş gi­bi elem duyuyorlar!» demektir. Bir takımları da: «Bu hadîsten murad: (Senin yedirdiğin ni'metler, sıcak kül gibi onların mi'de ve bağırsaklarını yakacaktır!» demek olduğunu söylemişlerdir.


32- (2564) Bize Abdullah b. Mesîeme b. Ka'neb rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Dâvud (yâni İbni Kays) Âmir b. Küreyz'in azatlısı Ebû Saîcden, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivayet etti. (Şöyle demiş) : Kcsûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Seîlem):
|«Birbirinize hasedlik çekmeyin! Müşteri kızıştırmayın! Birbirinize buğz-etmeyin! Birbirinize sırt çevirmeyin! Biriniz diğerinin pazarlığı üzerine satış yapmasın! Kardeş olun ey Allah'ın kulları! Müslüman müslümamn karde­şidir. Ona zulmetmez; onu yardımsız bırakmaz; onu tahkir etmez. —Uç defa kalbine işaret ederek—Takva şuradadır. Kişiye kötülük namına müs-lüman kardeşini tahkir etmesi kâfidir. Müslümamn her şeyi, kanı, malı ve İrzı müslümana haramdır.» buyurdular.

33- (...) Bana Ebû't-Tâhir Ahmed b. Anır b. Şerh rivayet etti. (Dedi d) : Bize İbni Vehb Üsâme'den (bu zat İbnü Zeyd'dir) rivayet etti. O da Abdullah b. Amir b. Küreyz'in azatlısı Ebû Saîd'i şöyle derken işitmiş : Ben Ebû Hüreyre'yi şunu söylerken dinledim: Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Seilem) buyurdular kî...
, Kavi Davud'un hadîsi gibi nakletmiş, biraz ziyâde ve noksan yapmış­tır. Yaptığı ziyâdeden biri şudur :
«Şüphesiz ki, Allah sizin bedenlerinize ve suretlerinize bakmaz, lâkin kalblerinize bakar.» Ve parmaklanyle göğsüne işaret etmiştir.

34- (...) Bize Amru'n-Nâkıd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Kesîr b. Hişâm rivayet etti, (Dedi ki) : Rize Ca'fer b. Burkan, Yezîd b. Esam'dan, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivayet etti. (Şöyle demiş) : Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Seilem):
«Şüphesiz ki, Allah sizin suretlerinize ve mallarınıza bakmaz; lâkin kalblerinize ve amellerinize bakar.buyurdular.
Müslümamn müslümanla kardeş olduğunu evvelce izah etmiştik,
Hazl: Yardımsız bırakmak, rezil etmek mânâlarına gelir. Burada maksad dinde olduğu halde, bir müslüman din kardeşini zâlime karşı mü­dafaadan ve ona yardımdan geri kalmaz, demektir.
«Takva şuradadır...» sözünden murad : Zahirî amellerle takva hâsıl olmaz. Takva ancak kalbde yer eden Allah'ın azameti Allah korkusu ve murakabesi ile olur, demektir. Allah'ın bakması müzacat ve muhasebe­sinden kinayedir. Bu muhasebe zahire bakarak değil, kalbdeki inanca gö­redir. Nevevî : «Allah'ın bakması her şeyi ihatalı bir şekilde gör­mesidir.» diyor. Ulemâdan bâzıları bu hadîsle istidlal ederek : «Akıl baş­ta değil, kalbdedir.» demişlerdir. Bu mes'ele : «Dikkat edin ki, cesedde bir parça et vardır...» hadîsinde izah edilmişti.
Hadîs-i şerif bir müslümamn din kardeşini tahkir, rezil rüsvay et­mesinin ve müslümamn müslümana canının, ırzının, malının haram oldu­ğuna delildir.

2566. Allah kıyamet gününde buyurur ki: benim için birbirlerini sevenler nerde?
Bugün hiçbir gölgenin  olmadığı bir günde onları kendi gölgemde gölgelendireceğim.

                                                     HAZIRLAYAN:M.EMİN BİNER    BOZOVA/URFA




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder