1. RASĐD HALĐFELER (HZ. EBUBEKĐR VE HZ. ÖMER
DÖNEMLERĐ)
1.1. Hz. EBÛ BEKĐR DÖNEMĐ (11-13/632-634)
1.1.1. Hilafet Öncesi Hayatı
Hz. Ebû Bekir, 573 yılında Mekke’de doğdu. Hz. Peygamber’den
iki yas küçüktür.
Babası Ebû Kuhâfe, annesi ise Ümmu’l-Hayr Selma’dır. Hz. Ebû
Bekir’in ailesinin
mensup olduğu Teym kabilesi, Hz. Peygamber’in soyuyla Murre
b. Ka’b’ta birlesir.
Annesi, Mekke döneminde, babası ise Mekke’nin fethinden
sonra Müslüman olmustur.
Asıl adı Abdullah olup, Atik lakabıyla meshur olmustur. Aynı
zamanda ona “Sıddîk”
lakabı da verilmisti.
Hz. Ebû Bekir, Mekke’de Müslümanların iskencelere uğradığı
bir dönemde saygın
ailelerin çocuklarından önemli bir kesimin Müslüman olmasını
sağladı. Bunlardan bazıları
sunlardır: Osman b. Affân, Zübeyr b. Avvâm, Abdurrahman b.
Avf, Sa’d b. Ebû Vakkâs ve
Talha b. Ubeydullah.
Hz. Ebû Bekir, Müslümanlar, Medine’ye hicret etmeye
baslayınca hicret için izin
istediyse de Hz. Peygamber, kendisine beklemesini tavsiye
etti. Sonunda Hz. Ebu Bekir,
Hz. Peygamber ile birlikte Medine’ye hicret etti.
.1.2. Halifeliğe Gelisi
Đslam Dini’nin temel verileri içinde yönetim biçiminin nasıl
olacağı konusunda detaylı
bilgi mevcut olmadığı gibi bu yönetimin adının ne olacağı da
belirtilmemistir. Bununla
birlikte Hz. Peygamber’in vefatının ardından Müslüman
toplumunu idaresini yürütmek
maksadıyla halifelik kurumu ortaya çıkmıstır.
.1.2. Halifeliğe Gelisi
Đslam Dini’nin temel verileri içinde yönetim biçiminin nasıl
olacağı konusunda detaylı
bilgi mevcut olmadığı gibi bu yönetimin adının ne olacağı da
belirtilmemistir. Bununla
birlikte Hz. Peygamber’in vefatının ardından Müslüman
toplumunu idaresini yürütmek
maksadıyla halifelik kurumu ortaya çıkmıstır.
Benu Saide Sakife’sindeki Toplantı: Hz. Peygamber’in
vefatı, Müslümanları sıkıntılı
bir sürece soktu. Hz. Peygamber vefat edince Ensâr,
toplanarak yerine kimin geçeceğini
görüsmeye basladılar ve neredeyse Hazreç lideri Sa’d b.
Ubâde’nin liderliği üzerinde görüs
birliğine varılmak üzereydi.
Hz. Ebû Bekir, Hz. Ömer ve Ebû Ubeyde b. el-Cerrâh, toplantıdan
haberdar olunca
hemen oraya gittiler. Onların gidisiyle tartısma konusu, Hz.
Peygamber’in yerine geçecek
kisinin Muhacirlerden mi yoksa Ensârdan mı olması gerektiğine
döndü. Bu sırada iktidarı
ele geçiremeyeceğini anlayan Ensâr, iki emirlik önerisi
getirdi. Ancak bu kabul görmedi.
Toplantıda Hz. Ebû Bekir’in yaptığı konusma etkili oldu.
Ensar’ı yaptığı iyiliklerle
övdükten sonra Arapların ancak bir Kureysliye bey’at
edebileceğini söyleyerek halifenin
Muhacirler’den seçilmesi gerektiğini söyledi. Hz. Ebu
Bekir'in o dönem için gerekli
olan ve doğru olan bu görüsü, daha sonraları iktidar
yanlısı Kureysliler tarafından
“Đmamlar Kureys’tendir” seklinde hadislestirilmistir.
Toplantıda Ensârdan bazıları da
Muhacirlerin görüsünü destekledi. Özellikle Evsliler
Hazreçli bir yönetici olmasındansa
Muhacirlerden bir yöneticinin seçilmesini tercih
ediyorlardı.
Bu sırada Hz. Ebû Bekir, Muhacirlerden birinin halife
seçilmesi gerektiği tezinden
hareketle Hz. Ömer ve Ebû Ubeyde’den birisine bey’at edilmesini
istedi. Ancak onlar Hz.
Ebu Bekir'in Đslâm’a hizmetteki önceliğini ve Hz.
Peygamber’in kendisine verdiği değeri
hatırlatarak kendisine bey’at ettiler. Ensar’da destek
verince Hz. Ebu Bekir ilk halife olarak
seçilmis oldu.
Hz. Peygamber'in yerine birini görevli olarak bırakıp
bırakmadığı konusu itikadi
mezhepler arası tartısmalara konu olmustur. Sia, Hz. Ali’nin
Hz. Peygamber tarafından
yerine bırakıldığını iddia ederken buna karsın içlerinde
Ehl-i Sünnet’in de bulunduğu bazı
mezhepler, Hz. Ebu Bekir'in Hz. Peygamber tarafından halife
olarak bırakıldığını iddia
ederler. Esasen Hz. Peygamber'in yerine birini görevli
olarak bırakmadığına en büyük
delil, bizzat Sakife toplantısıdır diyebiliriz.
Benû Sa’ide gölgeliğinde Hz. Ebû Bekir’e yapılan bey’ata “özel
bey’at”, mescitte
yapılan bey’ata ise “genel bey’at” dendi. Hz. Ebû
Bekir, bey’attan yapacağı icraat
politikasını özetlediği kısa, fakat anlamlı bir hutbe okudu Hz.
Ebû Bekir, hutbesinde yöneticinin doğruluktan ayrılmaması, yönetimi denetleme
görevinin halkın elinde bulunması, halifenin zalimin değil
mazlumun yanında yer alması
ve mazlumun hakkı alınıncaya kadar kendisine destek
olunması, Đslam’î tebliğin temel
görev olduğu, halifenin Allah’a ve Resulüne itaatten
ayrılmaması gerektiğini net olarak
ortaya koymaktadır.
Sakife’de seçilmek üzere iken Muhacirlerin gelisi ile
halifeliği gerçeklesmeyen Sa’d b.
Ubâde, ömrünün sonuna kadar Hz. Ebû Bekir’e bey’at etmedi.
Yine Emevilerden bazı
kisiler biat etmedi. Hz. Ali, Hz. Peygamber’in ailesi olan
Hasimoğulları’na danısılmadan
Hz. Ebû Bekir’e bey’at edilmesinden rahatsız olduğu için
bey’atını bir süre geciktirdi.
Çünkü Hz. Ali, hilafeti kendine layık görüyordu ve hilafet
isinde kendilerine
danısılmamasından dolayı kırgındı. Ancak, Hâsimoğullarına
danısılmamasından dolayı
duyduğu üzüntüyü Hz. Ebû Bekir’e bey’atı sırasında ifade
etmistir. Onun, bey’atı
duyduktan hemen sonra giderek bey’at ettiği seklindeki
anlatımlar doğru değildir.
Hz. Ali’nin bey’atı geciktirmesinin esas nedeni olarak, Hz.
Fâtıma ile Hz. Ebû Bekir
arasında meydana gelen, Hz. Peygamber’in mirası hususundaki
ihtilaf olduğu nakledilse de
bu doğru değildir. Çünkü Hz. Ebu Bekir'in bu uygulaması ilk
üç halife döneminde devam
ettiği gibi, Hz. Ali de halife olunca bu uygulamayı devam
ettirmistir. Değilse iddia edildiği
gibi bir mağduriyet olsaydı, Hz. Ali halife olunca bunu
elbette düzeltirdi. Ancak bu
meselenin Hz. Ali’nin halife seçimi sırasında kendilerine
danısılmamasından dolayı
duyduğu üzüntüye ve kırgınlığa katkısı olduğu ihtimali
vardır.
Hz. Ebû Bekir’in halife seçilmesinde Hz. Ömer ve Ebû
Ubeyde’nin anlasmalı olarak
birlikte hareket etmeleri ve Hz. Ali’nin dıslandığı
seklindeki bir iddia, doğru değildir.
Çünkü Sakife toplantısının organize edilmesinde Hz. Ebû
Bekir’in hiçbir katkısı yoktu. Bu
toplantı, daha önceden bir hazırlık olmadan yapılmıs; Hz.
Ebû Bekir, Hz. Ömer ve Ebû
Ubeyde’nin toplantıdan tesadüfen haberleri olmustur. Doğrusu
cenaze isleri gibi ani ve
mecburi gelismeler, Hz. Ali’yi Sakife toplantısının dısında
bırakmıstı. Ayrıca Sakife’ye
katılmayan tek kisi Hz. Ali değildi. Halife olabilecek
kapasiteye sahip birçok Sahâbî de
toplantıya katılamamıstı ve onlardan hiçbirinin toplantıda
bulunmaması, Hz. Ali’nin orada
bulunmaması kadar problem haline getirilmemistir. Bu da bu
iddianın siyasi olduğunun
göstergesidir.
Ordunun Suriye’ye Gönderilmesi :Hz. Peygamber,
vefatından kısa bir süre önce Sam
taraflarına gönderilmek üzere bir ordu hazırlamıs ve
komutasına da Mu’te savasında sehit
olan ordu komutanı Zeyd b. Hârise’nin oğlu Üsâme’yi tayin
etmisti. Hz. Peygamber’in
6
vefatı üzerine yasının genç olmasından dolayı Üsâme’nin
komutanlık yapmasını istemeyen
bazı sahâbîlere rağmen Hz. Ebû Bekir Üsame’nin komutanlığı
ve ordunun gönderilmesi
konusunda ısrar etti.
Bu
durumda ordunun gönderilmesi bir anlamda Hz. Ebu Bekir'in
hâkimiyetini ve liderliğini
perçinleme açısından önem arz ediyordu. Sonuçta Hz. Ebu
Bekir, bütün itirazlara rağmen
bu kritik dönemde bu riski aldı ve orduyu gönderdi. Hz. Ebû
Bekir, Curf denilen Medine
ordu karargâhında toplanan orduyu onlarla beraber yaya
yürüyerek uğurladı. Ayrıca
komutan Üsâme’den, Hz. Ömer’in Medine’de kalması için izin
istedi ve böylece Hz.
Ömer, Hz. Ebû Bekir’in yanında yardımcı olarak kaldı.
Hz. Ebû Bekir orduyu uğurlarken savas ilkeleri açısından
önem arz eden bir konusma
yaptı:
“Emanete hıyanet etmeyin. Ahde vefa gösterin.
Ganimetlerden çalmayın. Ölülerin
organlarını kesmeyin. Çocukları, yaslıları ve kadınları
öldürmeyin. Hurma ağaçlarını
kesip yakmayın. Ekin tarlalarını tahrip etmeyin. Yiyecek
ihtiyacı dısında deve, koyun gibi
hiçbir hayvanı kesmeyin. Gittiğiniz yerlerde dünyadan el
etek çekmis manastırlarda sadece
ibadetle mesgul olan birtakım insanlara rastlayacaksınız.
Sakın onlara dokunmayın.
Onları kendilerini adadıkları seyle bas basa bırakın.
Gideceğiniz yerlerdeki insanlar
sizlere yiyecek sundukları zaman Allah’ın adını anarak
yemeye baslayın. Haydi simdi
Allah’ın adıyla ilerleyiniz. Allah sizi taun ve
yaralamalardan korusun.”
1.1.3. Đrtica, Đrtidat ve Đsyan Hareketleri:
Hz. Peygamber vefat etmeden bir müddet önce, Arabistan
yarımadasının çesitli
yerlerinde isyan hadiseleri görülmeye basladı. Hz.
Peygamber’in vefatı ile birlikte bu
isyanlar, genisleyerek Arap yarımadasının her tarafına yayıldı.
Mekke, Medine ve Tâif
sehirleri dısındaki her yerde Medine’ye karsı isyanlar
gelismisti. Bunların içinde mürtedler
olduğu gibi, Müslümanlığı reddetmemekle birlikte zekât
vermeyi kabul etmeyen gruplar da
vardı. Bu isyancılara karsı nasıl bir tavır alınacağı
Medine’de tartısma konusu oldu. Halife,
bunlara karsı kesin savasın gerekliliğini savunuyordu. Oysa
bir kısım sahabe, Allah’ı
birleyen bir kimseyle savasılamayacağını söylüyorlardı.
Halife ise, “Hz. Peygamber'e
verdikleri bir yuları bile bana vermeyi reddederlerse
savasırım.” diyerek kararlılığını
ortaya koydu. Hz. Ebû Bekir’in bu kararlı tutumu, Đslâm’ın
Arabistan yarımadasında
varlığını devam ettirmesine ve dünyaya açılım sağlamasına
sebep oldu. Eğer bu
tutumunda ısrar etmeyip taviz vermis olsaydı muhtemelen
Müslümanlık Arabistan
yarımadasının dısına çıkması ve yayılması mümkün
olmayacaktı.
Đsyanların Nedenleri: Arabistan’daki zayıf kabileler,
genelde güçlü olan kabilelerle
ittifak kurup himayelerine sığındıkları için, Hz.
Peygamber'in güçlenmesi üzerine ona tabi
olmuslar ve bu sayede onlara güven gelmis, olusan yeni
düzende daha önce ezilen güçsüz
7
kabileler rahat bir nefes almıstı. Ancak bu durumdan eskiden
beri zayıfı ezip
yağmalamakla geçinen güçlü kabileler hoslanmamıstı.
Hz. Peygamber'in hastalanmasının duyulması ve ardından
vefatı, bunlar için iyi bir
fırsat olmus, sahabenin arasındaki halife seçimi ile ilgili
problemleri de hesap edip fırsatı
değerlendirmek istemislerdi. Bir de bunlara liderlik arzusu
ile kabilelerin önüne düsen bir
kısmı kahin veya siyasi liderlik arzusu içinde bulunan
kisiler de eklenmisti. Bir kısmına
yalancı peygamberler denilen bu kimseler, Medine’ye boyun eğmis
bulunan bu kabileleri,
kendi nüfuzları etrafında toplamak amacıyla Hz. Peygamber'i
taklit ederek yeni bir din
kisvesi altında hareket ettiler. Hilafetinin ilk günlerinde
ortaya çıkan bu sorunu çözmek
Hilafetinin ilk günlerinde ortaya çıkan bu sorunu çözmek
için Hz. Ebû Bekir, mürtedlere ve zekât vermeyenlere karsı
ordular gönderdi.
Bu isyancıların mürted olduğu için savasıldığı seklindeki
bir düsünce doğru
değildir. Çünkü isyancıların isyan sebepleri aynı değildi
Hz. Ebu Bekir'in haklı olarak bunlara savas açması doğaldı. Ancak
O, bu savası dini bir gerekçe ile açmamıstı.
Hz. Ebu Bekir'in kararlılığı ile bastırılan ridde
hareketlerinin sebeplerini kısaca su
baslıklar halinde inceleyebiliriz:
-Dini Zayıflık: Hz. Ebu Bekir döneminde isyan eden
grupların bir kısmı, dini
gerekçelerle isyan etmisti. Yeni din, bir kısım Araplar
arasında istenilen derecede
yayılmamıs, dini bilgileri sathi olmaktan öteye geçememis,
bir anlamda Müslümanlara
sığınmaya mecbur kaldıkları için dini kabullenmis gibi
görünmüslerdi. Kur’ân’ın tabiriyle
Đslam, onların gönüllerine yerlesmemisti. (Hucurat, 14) Bu
sebeple bunların Müslüman
topluluktan ayrılmaları kolay oldu.
-Kabilelerin Rekabeti : Đsyanlarda etkili olan bir diğer
faktör de kabileler arasındaki
rekabettir. Hz. Ebu Bekir’e biat etmeyi, içlerindeki gizli
bir Kureys düsmanlığı ile,
“Kureys’in otoritesini kabul etmek ve Kureys’in kölesi
olmak” seklinde değerlendirenler
bulunuyordu. Bazı Müslümanlar, isyancılara sırf kendi
kabilelerinden olduğu için destek
vermislerdi. Müseylime’nin kabilesinden Talha en-Nemri, Müseylime’ye
hitaben, “Senin
yalancı olduğuna sehadet ederim; Muhammed’in de doğruluğuna
sehadet ederim, fakat
Rabiaoğulları’ndan olan bir yalancı, bizim için Kureys’in
doğru olan peygamberinden
daha iyidir” demisti.
-Bağımsızlık Arzusu : Sasanî imparatorluğunun
yıkılmaya yüz tutması ve Mekke'nin
fethiyle gittikçe artan Müslümanların gücü sonucu, bazı
kabileler Hz. Peygamber'in
risaletini ve Medine'nin siyasi otoritesini kabul etmenin
bir zaruret olduğunu düsündüler.
Medine’ye bağlılıklarını bildiren bu kabileler, bu bağlılığı
Hz. Peygamber'in vefatıyla sona
eren bir antlasma olarak görüp Hz. Ebu Bekir'e itaat etmek
istemediler ve ayrılık ilan
ettiler.
Arap toplumları bir anlamda
saldırmadan, yağmalamadan barıs içinde paylasım düzeni ile
birlikte yasamayı denemeye
baslamıstı. Arapların anlamadıkları sey ise artık eski
düzenin devamının mümkün olmadığı
ve bundan böyle Arabistan’ın bir idari yapı içerisinde
yasayacağı gerçeği idi. Bu isyanlarla
Medine’nin mevcut düzenine darbe vurulmak isteniyordu.
-Ekonomik Sebep: Araplar, bir kabileye bağlı olmakla
birlikte, bir devlet disiplini
içinde mali yükümlülüklerinin olmasını kabul edemiyorlardı.
Zekât, Hz. Peygamber
döneminde memurlar tarafından toplanıyor ve Kur’ân’da
zikredilen yerlere harcanıyordu.
Bu bir ibadî emir olmasının yanı sıra aynı zamanda otoriteyi
tanımanın da bir
göstergesiydi. Hz. Ebû Bekir’e zekât vermeyen kabileler
böylece onun yönetimini de
tanımamıs oluyorlardı. Bu baskaldırı, aynı zamanda merkezî
yönetime de baskaldırı
anlamına geliyordu Esasen isyan eden kabileler, Medine’ye
karsı çıkmanın bahanesi
olarak zekâtı öne sürmüslerdi. Çünkü zekât, onların yasam
tarzlarına uygun kabul
etmedikleri bir ibadet olarak ileri sürülebilecek en uygun
bahaneydi.
Esvedü’l-Ansi: Yemen bölgesinde yasayan Esved
el-Ansî, Hz. Peygamber veda
haccından sonra hastalanması üzerine peygamberlik iddiasıyla
ortaya çıktı. Esved’in
ayaklanmasına yerli halktan önemli destek geldi. Esved,
yıllardır halkta biriken Đran’dan
gelip Yemeni yöneten Ebnalar’a karsı olan tepkiyi güzel
kullandı ve Ebnalardan olan Hz.
Peygamber'in temsilcisi Sehr b. Bazan’ı öldürdükten sonra
karısı Azad ile evlendi.
Kocasını öldürüp kendisini zorla nikâhladığı için Esved’ten
nefret eden Sehr’in esi Azad’ın
yardımıyla bölge ileri gelenlerinden Kays b. Meksuh, Firuz,
Cuseys ve Dazeveyh isimli
kisiler bir gece yarısı evine girerek Esved’i öldürdüler.
Esved’in öldürüldüğü haberi Hz.
9
Peygamber vefat ettikten sonra Medine’ye ulastı.
Tuleyha b. Huveylid: Bir diğer yalancı peygamber,
Tuleyha b. Huveylid, Hendek
savasında Medine’yi kusatanlar arsında yer alan Esedoğullarının
komutanıydı. 9/630
yılında Medine’ye gelerek Müslümanlığını ilan etti. Hz.
Peygamber’in vefatından önce,
peygamberliğini ilan etti. Tuleyha’ya Esed, Ğatafan ve Tayy
kabilelerinden bazı kimseler
tabi oldu.
Hz. Ebu Bekir tarafından görevlendirilen Halit b. Velîd,
Buzaha’da 6.000 kisilik
kuvvetiyle Tuleyha’ya karsı harekete geçti. Savas devam
ederken Fezarelilerin lideri
Uyeyne b. Hısn, 700 kisi ile savas alanından çekildi.
Durumunun kötüye gittiğini gören
Tuleyha, Sam bölgesine kaçarak Kelb kabilesine sığındı ve
Müslüman oldu. Hz. Ömer
döneminde Irak’ın fetihlerinde yer aldı, Nihavend savasında
basarılar gösterdi. Tuleyha
sonrasında takipçileri Müslümanlığı kabul etse de bazı
insanlar Đslâm’ı kabul etmeyerek
Ümm Ziml Selma bt. Malik b. Huzeyfe adındaki bir kadının
etrafında toplandılar. Halit b.
Velîd, Selma’nın üzerine yürüyerek onu öldürdü.
Secah bt. Hâris: Secah bt. Hâris, peygamberlik
iddiasında bulunanlardan birisidir.
Temim kabilesine mensup olup Tağliboğulları arasında ikamet
eden Hıristiyan ve kâhine
olan bir kadındı. Müslümanlara karsı savasmak üzere yola
çıkan Secah, Malik b. Nuveyre
ve Utarid b. Hacib gibi Temimoğullarının liderleriyle
anlastı. Önce Temim’e olup irtidat
etmeyen Ribablılar arasında savas oldu ve çatısmalarda iki
taraftan da çok sayıda insan
hayatını kaybetti. Secah, daha sonra kuvvetlerini Yemame
bölgesindeki yalancı peygamber
Müseylime üzerine sevk etti. Onunla savasmak niyetinde idi.
Ancak onunla savasmadan
anlastı ve kavminin arasına döndü. Secah daha sonra Müslüman
oldu
Müseylime: Hz. Peygamber döneminde ortaya çıkan ve
Hz. Ebû Bekir döneminde
faaliyetlerini artıran yalancı peygamberlerden biri de
kabilesi Benû Hanife’nin desteği ile
ortaya çıkan Müseylime’dir. Halife, Müseylime’ye karsı Đkrime
b. Ebî Cehil’i, ardından da
Surahbil b. Hasene’yi takviye olarak gönderdi. Đkrime,
Müseylime’ye karsı harekete
geçmek için aceleci davranınca yenildi. Bunun üzerine Hz.
Ebu Bekir, Halit b. Velîd’i
Muhacir ve Ensârdan kurulu bir ordunun basında Müseylime’ye
karsı takviye kuvveti
olarak gönderdi.
Halit b. Velîd, Yemame yakınlarında, Müseylime’nin
kuvvetlerinin karsısında karargah
kurdu. Sağ kanada Zeyd b. Hattâb’ı, sol kanada ise Üsâme b.
Zeyd’i görevlendirdi.
Taraflar arasında siddetli çatısmalar oldu. Savasta Salim,
Ebû Huzeyfe ve Zeyd b. Hattâb
gibi sahabeden önemli birçok Müslüman sehit oldu. Çatısmalar
sırasında Hanifeoğulları bir
bahçeye çekilmek zorunda kaldılar. Arkadaslarının yardımıyla
duvarı asıp bahçeye atlayan
Bera b. Malik, Hanifeoğullarıyla çarpısarak kapıyı açmayı
basardı. Böylece Müslümanlar
bahçenin içine girdiler. Meydana gelen çatısmalarda iki
taraf da büyük kayıplar verdi.
Çatısmalarda Uhud savasında Hz. Hamza’yı sehit eden Vahsi,
Ensârdan bir arkadasıyla
birlikte Müseylime’yi öldürdü. Müseylime’nin öldürülmesinden
sonra Hanifeoğulları
bozguna uğrayıp kaçısmaya basladılar. Müseylime ile yapılan
savasta Müslümanların, 700
ile 1200 kisi arasında bir kayıp verdikleri
nakledilmektedir. Savas sırasında Kur’ân
10
hafızlarından 70 kisinin sehit olduğu söylenmistir ki bu
gelisme, Kur’ân-ı Kerîm’in mushaf
olarak bir araya getirilmesine neden olmustur.
Diğer Đrtidat Olayları: Hz. Peygamber’in vefatından
sonra Bahreyn’de bir kısım
kabileler irtidat ettiler. Ancak Abdulkays kabilesi irtidat
etmedi. Bekir b. Vail kabilesinin
mürtedlerinden bazı kimseler Kisra’ya basvurarak baslarına
birisini getirmesini istediler.
Bunun üzerine Kisra, Munzir b. Nu’man’ı baslarına atadı. Hz.
Ebû Bekir, Bahreyn’de
irtidat edenlerle savasmak için Ala b. Hadramî’yi gönderdi.
Ala b. Hadramî bölgede
Müslüman olanların desteğini de alarak mürtedlere karsı
basarı kazandı.
Umman’da oturanların büyük bir kısmını olusturan Ezd
kabilesinden Lakit b. Malik
irtidat ederek Umman’ı ele geçirdi. Hz. Ebû Bekir, Umman’a
Huzeyfe b. Mıhsan ile
Arfece b. Herseme’yi onların üzerine gönderdi. Daha önce
Müseylime’ye karsı gönderilen
Đkrime’nin de bölgeye gitmesi emredildi. Bölgeye gelen
komutanlar, Lakit’in
komutanlarına mektuplar atarak Lakit’in çevresinin
bosalmasını sağladılar. Daha sonra
gücü zayıflayan Lakit’in ordusuyla Müslüman kuvvetleri
arasında meydana gelen savas
sonunda Müslümanlar kazandı. Müslümanlar burada pek çok ganimet
elde ettiler.
1.1.4. Kur’ân-ı Kerîm’in Toplanması
Kur’an nazil olurken ayetler hafızlar tarafından
ezberleniyor, ayrıca o gün için
bulunabilen yassı taslar, deri ve kemik parçaları, hurma
dalları gibi yazı malzemeleri
kullanılarak korunuyordu. Mürtedlerle yapılan savaslar
esnasında özellikle 11/632 yılında
Müseylime ile yapılan savasta Kur’ân hafızı pek çok sahâbî
hayatını kaybetmisti. Bunun
üzerine Hz. Ömer, bu gelismenin Kur’ân’ın muhafazasına zarar
verebileceğinden endise
ederek Kur’ân-ı Kerîm’in mushaf olarak bir araya
toplanmasını teklif etti. Hz. Ebû Bekir,
önce Hz. Peygamber’in yapmadığı bir isi yapmaktan kaçındıysa
da, Hz. Ömer’in ısrarı ve
onu ikna etmesiyle bu isi yapmaya karar verdi.
Halife, Hz. Peygamber’in vahiy kâtipliğini yapmıs Zeyd b. Sabit’i
Kur’ân-ı Kerîm’in
toplanması için görevlendirdi. Zeyd b. Sabit de önce
kendisinin ifadesiyle “bir dağı
tasımaktan daha ağır” bir is olduğu için itiraz etse
de daha sonra ikna olarak bu görevi
yerine getirmis ve Kur’ân’ı Kerîm’i yazılı malzemelerden ve
insanların hafızalarından
toplamıstır. Onun hazırladığı mushaf, halifenin yanında
kalmıs, sonra Hz. Ömer’e onun
vefatıyla da kızı ve Hz. Peygamber’in esi Hz. Hafsa’ya
geçti. Bu olay, Đslâm tarihinin belki
de en önemli olaylarından birisidir. Bu gün elimizdeki
Kur’ân-ı Kerîm’i görebiliyorsak
ve Kuran Đncil ve Tevrat gibi tahrifata uğramadıysa
onların Hz. Peygamber'den
hemen sonra bu ise girismeleri ve sonuçta Kur’an’ı iki
kapak arasına almaları
sebebiyle olmustur.
1.1.5. Arabistan, Irak ve Suriye’deki Fetihler
Ridde savasları devam ederken Irak bölgesinde Müslümanlar
adına Müsenna b. Hârise,
Farslarla bir mücadele içindeydi. Hz. Ebu Bekir, ridde
savasları sonrası 12/633 yılında Halit
b. Velît’i de Yemame’den Irak bölgesine ona yardım etmek ve
onunla güçlerini
birlestirmek üzere gönderdi. Halit, Sasani ordusunun
basındaki Câbân adlı komutanından
sonra Hürmüz adındaki komutan emrindeki orduyu da mağlup
etti. Müslümanlar Hürmüz'ü
11
öldürünce düsman kuvvetler dağıldı. Bu olaya savas sonunda
meydanda bırakılan birçok
zincir bulunmasından dolayı "Zatu's-Selasil"
adı verilmisti.
Hire ve Enbar’ın Fethi: Müslüman orduları, Hire’yi
kusattıktan sonra sehrin ileri
gelenleriyle müzakerelere baslandı. Yapılan görüsmelerden
sonra Hirelilerin temsilcisi
Đyas b. Kabisa, cizye ödeyerek barıs yapmak isteğinde
bulundu. Yapılan görüsmeler
sonunda Müslümanlara yıllık 90.000 dirhem müsterek cizye
ödeme ve bunun karsılığında
ibadetlerini serbestçe yapabilme özgürlükleri teminat altına
sartıyla 12/633 yılında anlasma
yapıldı. Ayrıca kimseyi isyana tesvik etmeyeceklerine dair
ahit alındı. Hire’nin ele
geçirilmesinden sonra Müslümanlar Enbar’ı kusattılar. Đranlılar,
sehrin etrafına hendek
kazarak savunmaya geçseler de, Halit b. Velît, güçsüz
develeri keserek hendeği doldurdu
ve hendeği geçti. Sonuçta Enbar sehri de Müslümanların eline
geçti
Suriye Bölgesindeki Fetihler: Hz. Ebû Bekir, yaptığı
istisarelerden sonra Sam
bölgesine sefere karar verince dört ayrı komutana görev
verdi. Amr b. el-Âs’ı Filistin’e,
Surahbil b. Hasene’yi Ürdün’e, Yezid b. Ebî Süfyân’ı Sam
bölgesine fetihler yapmaları
için görevlendirdi. Sam bölgesine giden ordu komutanları,
kalabalık Bizans birlikleriyle
karsılasınca durumu Hz. Ebû Bekir’e bildirdiler. Hz. Ebû
Bekir de Irak bölgesinde
fetihlerde bulunan Halit b. Velît’e mektup yazarak, yerine
Müsenna b. Hârise’yi bırakıp
Sam’a yardıma gitmesini bildirdi.
Ecnadeyn Savası : Hz. Ebu Bekir'in emri üzerine,
Halit b. Velit, Irak cephesinden
ayrıldı, yolda Dumetu’l-Cendel’i fethederek Sam cephesine
gitti ve bölgedeki komutanlar
tarafından Müslüman orduların baskomutanı tayin edildi.
Halit b. Velîd’in bölgeye gelip
Mercu Rahıt’taki Bizans birliklerini yenmesinin ardından
(13/634) Busra sehrini kısa bir
kusatmadan sonra fethetti. Busra halkıyla ergenlik çağına
gelen herkesten cizye ödemeleri
hususunda anlasma yapıldı.
Daha sonra sayıları 24.000 ulasan Halit’in liderliğindeki
Müslüman kuvvetleri,
Ecnâdeyn'e doğru hareket etti ve ordugâh orada kuruldu.
Halit’in komutasındaki ordu ile
Bizans ordusu Kudüs’ün batısında Remle ile Beytülcibrin
arasındaki Ecnadeyn mevkiinde
karsı karsıya geldiler. Bu savasta Müslümanlar kesin bir
basarı elde ettiler. (13/634)
Savasta Bizanslılardan 3.000 asker öldürülürken Müslümanlar
14 sehit verdiler. Bu savas,
zihinlerdeki Bizans’ın gücü ile ilgili imajları ve bölgedeki
dengeleri altüst etti. Hz. Ebû
Bekir, bu savasın sonucunu öğrendikten kısa bir süre sonra
vefat etti.
Hz. Ebû Bekir, 13/634’de hastalandı ve Hz. Ömer’i namaz
kıldırmak için imam tayin
etti. Ayrıca kendisinin vefatı sonrası belirlenememis olan
halife seçimi meselesinin
doğurabileceği problemleri vefat etmeden önce halletmek
üzere harekete geçti. Kendinden
sonra Hz. Ömer'in halife olmasının uygun olduğunu düsünerek
ashabın ileri gelenleriyle
istisare etmeye basladı. Ashabın çoğunluğu Hz. Ömer’in
halife olması fikrini
destekledilerse de bazıları onun sert karakterinden
çekiniyorlardı. Sonuçta Hz. Ebu Bekir,
yerine yazılı bir vasiyetname ile Hz. Ömer'i bırakarak
vefat etti.
12
1.2. Hz. ÖMER DÖNEMĐ (13-23/634-644)
1.2.1. Hilafetten Önceki Hayatı
Ömer b. el-Hattâb b. Nufeyl, Adi oğullarındandır. Hz.
Peygamber’den yaklasık 13 yas
küçüktü. Hz. Peygamber'in nübüvvetinin basında 27
yasındaydı. Baslarda Müslümanlığa
karsı çıkmıstı. Ancak daha sonra Müslüman olmaya karar
verdi. Hz. Peygamber’in
huzurunda Müslüman olduktan sonra Kâbe’de Müslüman olduğunu
açıkladı.
. Hz. Ömer, Hz. Ebû Bekir’in halife seçildiği Benu Saide
Sakifesi’nde etkin rol
oynadı. Hz. Ebû Bekir döneminin önemli kararlarında ve
icraatlarında da söz sahibi olan
ender kisilerdendi.
1.2.2. Halifeliğe Gelisi
Hz. Ömer, hilafete geldiği sırada Hz. Ebû Bekir döneminde
baslayan fetihlerde önemli
basarılar elde edilmis; ancak Irak ve Suriye’nin kaderini
belirleyen savaslar meydana
gelmemisti. Müslümanların fetih bölgelerindeki güçleri,
düsman kuvvetleriyle
karsılastırılamayacak kadar azdı. Hz. Ömer bu sartlar
altında Hz. Ebû Bekir döneminde
baslayan fetih hareketlerini büyük bir hızla devam ettirdi
1.2.3. Irak ve Đran’ın Fethi
Köprü (Cisr) Savası (13/634): Halid b. Velîd, Hz. Ebû
Bekir’in emriyle ordunun
yarısını alarak Sam bölgesine gittikten sonra Irak’ta yerine
Müsenna b. Hârise’yi bıraktı.
Bu sırada Đran’ın basındaki Sehriyar, Müslümanların üzerine
bir ordu gönderdi. Behmen’in
komutasındaki Đran kuvvetleriyle Müsenna’nın ordusu Babil
civarında karsılastı. Đran
ordusu yenilerek Müslümanlar tarafından Medâin’e kadar takip
edildi. Bu sıralarda Hz.
Ebû Bekir’in hastalandığı haberi geldi. Müsenna, Đranlıların
yeni bir ordu hazırlayarak
Müslümanların üzerine harekete geçtiklerini öğrenince yerine
Besir b. el-Hasasiye’yi
bırakarak Medine’ye gitti ve durumu Hz. Ebû Bekir’e anlattı.
Hz. Ebû Bekir’in vefatından
13
sonra iktidara gelen Hz. Ömer, Ashab’tan Irak cephesine
gitmek için hazırlık yapmalarını
istedi. Yeni Halife’nin çağrısına yeterince cevap
verilmemisti. Bunun üzerine Hz. Ömer,
cepheye gitmek için ilk ortaya atılan tabiînden Sakifli Ebû
Ubeyd b. Mes’ûd’u
Müslümanların basına komutan olarak atadı.
Bu sıralarda Đran’da iktidara gelen Kraliçe Azer Mithat,
Müslümanlara karsı gönderdiği
orduya baskomutan olarak ünlü komutan Rüstem’i atadı.
Rüstem’in Müslümanlara karsı
gönderdiği bir ordu yenilmis; bundan sonra Behmen Cazuye’yi
komutan olarak
göndermisti. Ordular, Fırat nehrinin iki yakasında
karargâhlarını kurdular. Ebû Ubeyd’in
yanındaki komutanlar, nehri geçmek yerine beklemenin daha
isabetli olacağı
görüsündeydiler. Ancak Ebû Ubeyd, Fırat’ı geçerek düsman
ordusuna saldırdı. Đran
ordusunda bulunduğu belirtilen 30 filin harekete geçmesi, o
zamana kadar Müslümanların
bilemedikleri bir savas tekniğiyle karsı karsıya kalmalarına
neden oldu. Fillerle karsılasan
Müslüman ordusundaki atlar ürktü. Bunun üzerine Ebû Ubeyd,
askerlerine atlarından
inerek savasa devam etmelerini emretti. Çatısmalar sırasında
komutan Ebû Ubeyd, sehit
oldu. Bundan sonra Đslâm birliklerinde bozulma bas gösterdi.
Geri dönüs imkânı yeterli
olmadığından ve bazı rivayetlere göre köprü daha önce
yıktırıldığından, Müslümanlar
büyük kayıplar verdiler. Askerlerin büyük bir kısmı dönüs
sırasında Fırat’ta boğularak
hayatını kaybetti. Müsenna’nın akıllıca tedbirleri sayesinde
birliklerin bir kısmının
kurtarılması mümkün oldu.
Bu savas, Đranlılarla mücadelede alınan en büyük yenilgi
olmasına rağmen, Đranlılar
bunu lehlerine çeviremediler. Çünkü bu sıralarda Đran’da
taht kavgası vardı. Bundan dolayı
Đran kuvvetleri, cepheyi terk ederek Medâin’e geri döndüler.
Kâdısiyye Savası (14/635): Kuskusuz Müslümanlarla Đranlılar
arasında meydana gelen
en önemli savaslardan birisi Kâdısiyye savasıdır Halid
komutasında Suriye cephesine sevk edilen birlikler Hâsim b. Utbe komutasında
savas alanına geldiler. Bunların gelisleri Müslümanlar için
moral kaynağı oldu. Savasın
ikinci gününde Müslümanlar üstünlük sağladılar. Üçüncü günde
Müslüman nisancıların
filleri gözlerinden vurarak onları etkisiz hale getirme
girisimleri basarılı oldu. Böylece
Đranlıların durumu bozulmaya yüz tuttu. Savas gün boyunca
devam ettiği gibi gece de
devam etti. Nihayet Müslümanlar Đran ordusunu yarmayı
basardılar. Müslüman askerler
Rüstem’in karargâhına giderek onu öldürdüler. Rüstem’in
öldürüldüğünün duyulması, Đran
ordusundaki bozgunu hızlandırdı. Müslümanların kazandıkları
bu savasta kayıpları 8.000
sehid, Đranlıların ise 30.000 ölüydü.
Medâin’in Fethi (16/637): Kâdısiyye savasından sonra
Müslümanlar, bölgedeki
faaliyetlerine devam ederek hâkimiyetlerini güçlendirmeye
çalıstılar. Bu arada Đranlıların
toparlanma tesebbüsleri sonuçsuz kalıyordu. Müslümanların
bölgedeki faaliyetleri, Đranlı
askerleri tedirgin etmis; bundan dolayı da baskent Medâin
büyük ölçüde bosaltılmıstı.
Müslümanlar, Medâin’i fethetmeye karar verdiklerinde fazla
bir mukavemetle
karsılasmadan sehri ele geçirdiler.
Celula Savası (16/637): Đran kuvvetleri, Medâin’in
Müslümanların eline geçmesinden
sonra tekrar toparlanma tesebbüsünde bulundular. Bu amaçla
kuvvetlerini bir araya getirip
Celula sehrini tahkim ederek etrafına hendekler kazdılar.
Sa’d b. Ebî Vakkâs’ın, durumu Halife’ye bildirmesi üzerine
Hz. Ömer, Hâsim b. Utbe
komutasında bir birliğin onlara karsı gönderilmesini
emretti. Hâsim, 12.000 kisilik
kuvvetiyle Celula’yı kusatma altına aldı. Sehrin müstahkem
olmasından dolayı
fethedilmesi güçtü. Nihayet Müslümanlar siperleri ele
geçirmeyi basardılar. Bu sıralarda
Yezdicerd Hulvan’da bulunuyordu. Medâin hezimetini duyan
Yezdicerd Hulvan’dan
Rey’e gitti. Düsmanı takiple görevli olan Ka’ka’ b. Amr,
düsman kuvvetlerini Hulvan’a
kadar takip ederek burayı fethetti.
Ala b. el-Hadramî’nin Deniz Seferi (18/639): Hz.
Ömer’in Bahreyn valisi el-Ala b.
el-Hadramî, Irak’ta elde edilen basarıları göz önünde
bulundurarak, -kaynakların
15
belirttiğine göre- biraz da Sa’d’ın basarılarını kıskandığından
onunla rekabet etmek
amacıyla Hz. Ömer’e haber vermeden Müslümanları sandallarla
karsı sahile çıkarmak
suretiyle Bahreyn’den körfezi geçerek Đran’a girdi. Amacı,
körfezin kuzeyindeki bölgeleri
fethederek Basra’ya ulasmaktı. Ancak karaya çıktıktan sonra
yolların Đranlılar tarafından
tutulduğunu gördü. Bunun üzerine yerinde durmak zorunda
kaldı. Ala’nın böyle bir
maceraya giristiğini öğrenen Hz. Ömer, ona çok kızdı.
Halife, Basra valisi Utbe b.
Gazvân’a haber göndererek Ala’nın kuvvetlerine yardım
etmesini emretti. Utbe, 12.000
kisilik bir orduyu Ala’nın kuvvetlerini kurtarmak için
görevlendirdi. Önemli bir
mukavemetle karsılasmayan Ebû Sebre b. Ebî Ruhm’un
komutasındaki birlikler, Sehrek’te
Đran kuvvetlerini mağlup ederek Müslümanları muhasaradan
kurtardılar. . Bu arada Ala b.
el-Hadramî, görevinden azledilerek Sa’d b. Ebî Vakkâs’ın
emrine verildi. Aynı sene içinde
(18/639), hacc ibadetini yerine getirdikten sonra geri
dönerken Utbe b. Gazvân’ın vefat
etmesi üzerine Muğîre b. Su’be, Basra valiliğine tayin
edildi.
Nihavend Savası (21/642): Yezdicerd, Hemedân’ın
güneyinde dağlık bir bölge olan
Nihavend’te büyük bir ordu hazırladı. Baskomutan Firuzan
komutasında toplanan
Đranlıların sayısı 150.000 kisiydi. Hz. Ömer de Nu’man b.
Mukarrin’e Basralılardan ve
Kûfelilerden meydana gelen bir ordu hazırlamasını emretti.
Nu’man, 30.000 kisilik bir
ordu hazırlayarak bölgeye gitti. Müslümanlar, Đranlıları
muhasara altına aldılar. Muhasara
uzun sürünce Đran askerleri siperlerinden çıkarak müslüman
birlikleriyle savasa tutustular.
Savasta Nu’man b. Mukarrin sehid oldu. Nu’man’ın vefat ettiği
askerlerden gizlenerek
sancağı Huzeyfe b. el-Yeman aldı. Aksamüzeri Đranlılar büyük
bir yenilgiye uğratıldı.
Nihavend savası, “Fetihler Fethi” olarak değerlendirilmektedir.
Bu savastan sonra Đranlılar,
Đran ve Irak bölgelerinde Müslümanlara karsı koyabilecek
gücü bir daha bulamadılar
1.2.4. Suriye , Filisin ve el-Cezire’nin Fethi
Sam’ın Fethi (14/635): Sam sehri, Halid b. Velîd ve
Ebû Ubeyde tarafından kusatıldı.
Kusatma 70 gün kadar devam etti. Nihayet sehir ahalisinin
düzenlenecek bir kutlamaya
katılacağını haber alan Halid, bir grup arkadasıyla beraber
halatlardan yaptırdığı
merdivenlerle kaleye tırmanıp içeri girdiler. Böylece bir
baskın yapıldı; ahali, teslim olmak
zorunda kaldı ve barısı kabul etti. Hz. Ömer, Ebû Ubeyde’ye
Halid b. Velîd’i ordusuyla
birlikte Irak cephesine göndermesini emrettiyse de Ebû
Ubeyde, onun yerine Hâsim b.
Utbe’yi gönderdi.
Mercu’r-Rum Savası (14/635): Ebû Ubeyde ile Halid b.
Velîd, Mercu’r-Rum’da
Bizans komutanı Teodoras ile karsılastılar. Ordular, karsı
karsıya geldikten sonra gecenin
karanlığından faydalanan Teodoras oradan ayrılarak Sam’ı ele
geçirmeye tesebbüs etti.
Durum Müslümanlar tarafından öğrenilince Ebû Ubeyde, Halid
b. Velîd’i ona karsı
görevlendirdi. Halid b. Velîd’in Teodoras ile
karsılasmasından önce Yezid b. Ebî Süfyân
Bizanslılara karsı koydu. Halid b. Velîd, savasın
baslamasından sonra oraya yetiserek
Bizans askerlerini kısa sürede büyük bir hezimete uğrattı.
Ebû Ubeyde de bu arada diğer
Bizans kuvvetlerini yenilgiye uğratmıstı.
Humus’un Fethi (14/635): Humus da Dımask gibi Yermûk
savasından önce ve sonra
olmak üzere iki kez fethedilmistir. Mercu’-Rum savası,
Baalbek, Humus ve diğer bazı
yerlerin fethinin h. 15’te olduğu da gelen bilgiler
arasındadır. Mercu’r-Rum zaferinden
sonra Müslümanlar Humus’a yönelerek sehri kusattılar.
Kusatma kıs boyunca devam etti.
Sonunda Bizans kuvvetleri barıs yapmak zorunda kaldıla Sehir
ele geçirildikten sonra
buradaki insanlarla bir anlasma yapıldı. Bu fetih 14/635
yılında meydana geldi. Daha sonra
Yermûk savası nedeniyle Müslümanlar sehri bıraktılar ve
ikinci kez 15/636 yılında
fethettiler. Müslümanlar, Humus’u fethettikten sonra Đmparator
Heraklius’un
Müslümanlara karsı bir ordu hazırladığını duyunca birçok
yerden geri çekildikleri gibi
Humus’u da bosaltmak zorunda kaldılar. Sehirden ayrılınca
halktan aldıkları cizyeyi onları
koruyamadıkları için iade ettiler. Müslümanlar, Yermûk
savasından sonra bölgeye tekrar
geldiler. Humuslular Müslümanlara cizyelerini eskisi gibi
ödediler.
Yermûk Savası (15/636): Bizans ordusu 100.000 kisiden
meydana geliyordu.
Đslâm ordusunun asker sayısı ise 46.000 kadardı. Savas
sırasında Bizans askerlerinin
kaçmasını engellemek amacıyla bazı askerlerin birbirlerine
zincirle bağlandığı rivayet
edilir. Halid b. Velîd, Bizans ordusundaki düzene bakarak Đslâm
ordusunu da küçük birliklere
bölmek suretiyle Müslümanların daha önce bilmedikleri bir
savas düzenini uyguladı.
Savas, siddetli çarpısmalarla basladı. Saldırıya geçen
Bizans birlikleri Đslâm ordusunun
karargâhına kadar ilerlediler. Ancak Halid b. Velîd’in
süvari birliklerinin düsmana
saldırıya geçmesinden sonra savasın seyri değisti.
Halid b. Velîd, Bizans ordusundaki düzene bakarak Đslâm
ordusunu da küçük birliklere
bölmek suretiyle Müslümanların daha önce bilmedikleri bir
savas düzenini uyguladı.
Savas, siddetli çarpısmalarla basladı. Saldırıya geçen
Bizans birlikleri Đslâm ordusunun
karargâhına kadar ilerlediler. Ancak Halid b. Velîd’in
süvari birliklerinin düsmana
saldırıya geçmesinden sonra savasın seyri değisti.
Neticede Müslümanlarla Bizanslılar arasında meydana gelen
siddetli çatısmalardan
sonra Bizanslılar büyük kayıplar vererek savas alanından
kaçtılar
Halid b. Velîd’in Baskomutanlıktan Alınması: Hz.
Ömer’in, hem Irak’ta, hem de
Suriye’de elde edilen basarıların en büyük ismi olan Halid
b. Velîd’i, gerek bazı icraatları
(Msl. Hz. Ebubekir döneminde Malik b. Nüveyre’nin
öldürülmesi olayı) ve gerekse
girdiği bütün savasları kazandığı için halk arasında
insanüstü bir kisilik seklinde
algılanmaya baslanması sebepleriyle görevden azlederek,
yerine Ebû Ubeyde b. el-
Cerrâh’ı baskomutanlığa atamıstır.
Kudüs’ün Fethi (16/637): Amr b. el-Âs, Eyle’ye
girdikten sonra Kudüs’ü kusatma
altına aldı. Kudüs kusatması uzayınca sehir ahalisi Hz. Ömer
ile anlasma yapmak sartıyla
teslim olmak istediklerini bildirdiler.
17
Durum Hz. Ömer’e bildirilince Halife, Sam bölgesine gitti.
Bölgedeki komutanlarla
Sam’ın 80 km. güneybatısında bulunan ordugâh sehri Câbiye’de
görüstü. Komutanlardan
Yezid b. Ebî Süfyân, Ebû Ubeyde ve Halid b. el-Velîd
Câbiye’de Halifeyi karsıladılar.
Komutanların üzerindeki ipek elbiseler Halifeyi kızdırdı;
ancak ipek elbiseleri silahlı
oldukları zaman rahat hareket etmek için tercih ettiklerini
söylediler.
Hz. Ömer daha sonra Eyle bölgesi elçileriyle bir anlasma
imzalayarak kendilerine eman
verdi. Emanname yazımında Halid b. Velîd, Amr b. el-Âs,
Abdurrahmân b. Avf ve
Muâviye b. Ebî Süfyân sahid olarak bulundular. Hz. Ömer
Kudüs’teyken Kıyame
kilisesinin patriğinden cami yapılacak bir yer göstermesini
istedi. Gösterilen yere cami
insasına hemen baslandı. Hz. Ömer, bizzat cami yapılacak
yerin hazırlanmasında çalıstı.
Cezîre’nin Fethi (16/637): Sevad bölgesinin fethinden
sonra Irak ordusunun bir
bölümü Cezire (Yukarı Mezopotamya) bölgesinin fethiyle
görevlendirildi. Cezire’ye
gönderilen orduların basına Đyad b. Ganm atandı. Đyad b.
Ganm, Rakka’yı sulh ile fethetti;
ardından Harran, Ruha, Meyyafarikin (Silvan), Amid
(Diyarbekir), Hısnkeyfa, Nusaybin
ve Cezire’nin diğer sehirleri fethedildi.
Amvâs Vebası (17/638)Hz. Ömer, ikinci ziyaretini
yaptığı sıralarda Sam’da veba
salgını ortaya çıkmıstı. Halife, sehre girmeden bölgedeki
komutanlarla görüstü. Sam’a
gidip gitmeme hususunda farklı görüsler ortaya çıktı. O gün
bir karara varamayınca ertesi
gün Hz. Ömer geri döneceğini söyledi ve görüstüğü
komutanlara da veba salgınının olduğu
bölgeye girmemelerini istedi. Bundan sonra Halife bölgeden
ayrıldı.
Bu salgın sırasında Ebû Ubeyde b. el-Cerrâh, Muaz b. Cebel,
Yezid b. Ebî Süfyân,
Hâris b. Hisâm, Suheyl b. Amr, Utbe b. Suheyl gibi Ashabın
ileri gelenlerinden bazıları
hayatlarını kaybettiler. Vefat edenlerin sayısı binleri
buldu. Amr b. el-Âs vali olunca
halktan dağlara çekilmelerini istedi. Halkın sehir
merkezlerinden uzaklasması üzerine
vebanın etkisi azalarak yok oldu. Halk daha sonra sehirlere
geri döndü. Halife, halkın
durumunu görmek için tekrar Sam’a gitti; ayrıca yeni
tayinler yaptı.
Mısır’ın Fethi (20/641): Cahiliyye döneminde ticari
amaçla Mısır’a giden Amr b. el-Âs
burayı tanıyordu. Hz. Ömer’den bölgenin fethi için izin
istedi. Halife, önce izin vermediyse
de Amr’ın ısrarı üzerine kendisine sartlı olarak izin verdi.
Amr, emrine verilen 4.000 asker
ile beraber yola çıktıktan sonra Aris’te Halifenin geri
dönme talebini içeren mektubunu
aldı; ancak Amr, Mısır’a girdiğini farz ederek yoluna devam
etti.
Amr b. el-Âs, Mısır kuvvetleriyle karsılasınca Hz. Ömer’den
yardım istedi. Hz. Ömer,
5.000 kisilik bir orduyu yardıma gönderdi. Mukavkıs
komutasındaki askerler yedi ay
muhasaradan sonra Zübeyr b. el-Avvâm’ın saldırıya geçmesi
üzerine teslim oldular.
Đskenderiyye’nin Fethi (21/641-2): Babylon’un
fethinden sonra Amr, Đskenderiyye
üzerine yürümek için izin istedi. Kendisine izin verilmesi
üzerine harekete geçti. Bizans
kuvvetleri Kıptîlerin de desteğini alarak Amr’ı yolda
durdurmak istediler; ancak büyük bir
yenilgiye uğradılar. Amr b. el-Âs, Đskenderiyye’ye giderek
sehri kusatma altına aldı.
18
Mukavkıs, Müslümanlarla cizye ödemek üzere anlasma yapmak
istediyse de
Bizanslılardan çekindiği için bunu gerçeklestiremedi.
Neticede Mukavkıs, Kıptîlere zarar
verilmeyeceği garantisini aldıktan sonra çarpısmalara
katılmadı. Karsılıklı yapılan birkaç
taarruzdan sonuç alınamadı. Hz. Ömer’in, askerlerin cihada
tesvik edilmesini tavsiye ettiği
mektubunun okunmasının ardından toplu bir saldırıya geçildi
ve siddetli çatısmalardan
sonra Müslümanlar sehri ele geçirdi. Đskenderiyye
fethedildikten sonra Đslâm kuvvetleri
daha önce çadırlarını bıraktıkları yere dönerek yeni sehrin temellerini
attılar
y Đskenderiyye Kütüphanesinin Yakılması Meselesi: Đskenderiyye
fethedildikten sonra
sehirde bulunan kütüphanenin yaktırıldığı iddiası, zaman
zaman gündeme getirilmistir. Bu
konudaki iddiaların asılsız olduğu birçok ilim adamı
tarafından ispat edilmistir.
Kûfe’nin Kurulusu (17/638): Kâdısiyye savasından
sonra Müslümanların pes pese
basarılar elde etmeleri ve bölgedeki faaliyetleri, onların
iskân ihtiyaçlarını da gündeme
getirdi. Bazı rivayetlere göre Hz. Ömer, kendisine gelen
memurların yüzlerinin sarardığını
görünce nedenini sormus ve bunun iklim değisikliği yüzünden
meydana geldiğini
öğrenmisti. Bu rivayete göre Hz. Ömer, Sa’d b. Ebî
Vakkâs’tan Müslümanların
yasamalarına elverisli bir bölgeye yerlestirilmelerini
emretti. Halife, sehrin kurulmasıyla
ilgili olarak Selmân el-Fârisî ile Huzeyfe b. el-Yemân’ın
görevlendirilmesini ve kurulacak
yerlesim yeri ile hilafet merkezi arasında su bulunmamasına
özen gösterilmesini de istedi.
Kûfe’nin yeri tespit edildikten sonra kamıstan evler
yapıldı. Daha sonra çıkan bir
yangında bu evlerin yanması üzerine, evlerin kerpiçten insa
edilmesine karar verildi. Kûfe
sehrinin insası sırasında bir plan çerçevesinde sokaklar ve
caddeler belirlendi; ayrıca her
kabilenin evlerini kuracağı yerler önceden tespit edildi. Bu
arada cami ve valilik binası gibi
binalar, sehrin insası sırasında düsünülerek bu binaların
insasına önem verilmistir. Sa’d b.
Ebî Vakkâs, valinin ikameti için insa ettirdiği köskte
kullanılmak üzere, Kisra’nın
Medâin’de bulunan köskünün kapısını söktürerek Kûfe’ye
getirtti. Hz. Ömer, bunu
öğrenince Muhammed b. Mesleme’yi Kûfe’ye göndererek kapının
yaktırılmasını emretti.
Fustât’ın Kurulusu (21/642): Đskenderiyye’nin
fethinden sonra Amr, sehri eyalet
merkezi yapmak için Hz. Ömer’den izin istedi; ancak Hz. Ömer
kendisi ile eyalet
merkezleri arasında su bulunmasını arzu etmediğinden Đskenderiyye’nin
uygun bir merkez
olmadığını belirtti. Bunun üzerine Amr, sehri terk ederek
eski karargâhın bulunduğu tarafa
yöneldi. Đskenderiyye’ye hareket etmeden önce askerler,
komutanın çadırını sökmek
istediklerinde güvercinlerin çadırda yuva yapmıs olduklarını
gördüklerinden çadırı
sökmeden yerinde bırakmıslardı. Amr, geri döndüğünde çadırın
yerinde olduğunu gördü ve
tekrar buraya konakladı. Böylece bir görüse göre adını kıl
çadırdan (fustât) alan sehir
burada kurulmus oldu. Amr, diğer sehirlerde olduğu gibi
kabilelere, yerlesmeleri için
yerler tahsis etti. Fustât sehri kısa sürede geliserek
bölgenin merkezi oldu. Sehir, bugün
Kahire’nin bir mahallesidir.
1.2.7. Divan Teskilatının Kurulması ve Toprak Rejimi
Divanlar: Hz. Ömer’in kurduğu en önemli kurum
divanlardır. Divan kelimesinin farklı
anlamları olmakla birlikte, Hz. Ömer döneminde devlet
gelirlerinin düzenli olarak
dağıtılmasını sağlamak amacıyla hazırlanan defterler için
kullanılan bir isimdir
Hz. Ömer’in divan teskilatını kurmasının sebebi olarak
farklı rivayetler nakledilmistir.
. Bir rivayete
göre devletin gelirleri büyük bir artıs gösterince Hz. Ömer
Ashab ile istisare etmis;
Ashabtan birisi, Hz. Ömer’e divanlar hazırlayarak gelirlerin
onlara göre dağıtılmasını
tavsiye etmistir. Baska bir rivayete göre Hz. Ömer’e divan
kurmasını tavsiye eden Đranlı
Firuzân (ya da Hürmüzân)’dır. Baska rivayette ise Hz. Ömer’e
Velîd b. Hisâm b. Muğîre,
Sam bölgesinde divanların kurulmus olduğunu gördüğünden
bahsetmis ve Halife’ye divan
kurmasını tavsiye etmistir.
Hakkında en genis bilgiye sahip olduğumuz divan, Medine
divanıdır. Ancak diğer
sehirlerde de divanlar kurulduğu bilinmektedir
Gayr-ı Müslimlerden Elde Edilen Gelirler
: Humus, beste bir demek olup Kur’ân-ı Kerîm’de de
geçmektedir: “Bilin ki,
‘ganimet olarak ele geçirdiğiniz’ seylerin beste biri,
muhakkak Allah’ın, Resulün,
yakınların, yetimlerin, yoksulların ve yolda
kalmıslarındır.” (Enfâl 8/41).
Fey: Fey, gayr-ı müslimlerden elde edilen gelirler
için kullanılan bir kavramdır Cizye: Cizye, gayr-ı müslim tebaadan
alınan bir vergidir. Kur’ân-ı Kerîm’de cizyeye
değinen söyle bir ayet bulunmaktadır: “Kendilerine kitap
verilenlerden, Allah’a ve ahiret
gününe inanmayan, Allah’ın ve Peygamber’in haram kıldığını
haram saymayan, hak dinini
din kabul etmeyen kimselerle, küçülüp boyun eğerek
elleriyle cizye verecekleri zamana
22
kadar savasın.” (Tevbe 9/29). Burada
zikredilen cizye, onlar için getirilmis yasal bir
düzenlemeden çok, kâfirlerle mücadele edilmesi ve onların
itaat altına alınması tavsiyesi
çerçevesinde değerlendirilmelidir.
Harac: Devletin en önemli gelir kaynaklarından biri,
gayr-ı müslim tebaanın elindeki
topraklar için alınan harac vergisidir. Bu vergi, ilk defa
Hz. Ömer döneminde alınmaya
baslanmıstır. Usr: Hz. Ömer zamanında hem gayr-ı
müslim tebaadan, hem de harbilerden ticaret
vergisi alınmıstır.
1.2.8. Sehit Edilisi (23/644):
Hz. Ömer, sabah namazını kıldırırken Muğîre b. Su’be’nin
mecusi kölesi Ebû Lu’lu’e
tarafından uğradığı suikast sonucu vefat etti. Ebû Lu’lu’e,
Muğîre’nin anlasmalı bir
kölesiydi. Hürriyetini kazanması için bir süreliğine
kazancının bir bölümünü Muğîre’ye
vermek üzere kendisiyle anlasma yapmıstı. Ebû Lu’lu’e bir
gün Hz. Ömer’e giderek
Muğîre’ye ödediği günlük ücretin yüksek olduğunu söyledi ve
ondan bu ücretin indirilmesi
için yardımcı olmasını istedi. Hz. Ömer kendisine ne is
yaptığını sorunca demirci,
marangoz ve nakkas olduğunu söyledi. Bunun üzerine Hz. Ömer
tespit edilen ücretin çok
olmadığını belirtti. Ebû Lu’lu’e bu görüsmeden üç gün sonra
sabah namazını kıldırdığı
sırada Hz. Ömer’in üzerine atılarak kendisini hançerle
yaraladı. Hz. Ömer, aldığı yaradan
dolayı birkaç gün sonra vefat etti (27 Zi’l-Hicce 23/ 4
Kasım 644). Vefat etmeden önce Hz.
Âise’den Resûlullah(s)’ın yanına defnedilmek için izin
istedi; Hz. Âise de kendisine izin
verdi.
haşim parıltı
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder