1
HADİS METİNLERİ- I 2013-2014
8 HAFTA TAKVA VE MURAKABE 8.1. TAKVA Takva, Arapça‟daki korunma ve sakınma manasına gelen vikâye kökünden gelir. Istılah manası, Allah‟ın emirlerini yerine getirip yasaklarından kaçınmak suretiyle dinin kaçınılmasını istediği şeylerden korunmak anlamındadır. Takva sıfatını taşıyan kimseye de müttakî denir. 8.1.1. Takva ile ilgili Bazı Ayetler Ayette şöyle buyrulur: “Sizin Allah indinde en asil ve şerefliniz takvada en derin olanınızdır.” Başta yalan söylemek olmak üzere dil afetleri kişiyi takvadan uzaklaştıran en önemli etkenler arasındadır. “Ey iman edenler! Allah‟a karşı gelmekten sakının ve hep doğru söz söyleyin ki Allah da işlerinizi ve hallerinizi düzeltsin, günahlarınızı affetsin. Kim Allah‟a ve Resulüne itaat ederse, pek büyük bir mutluluk ve başarıya nail olur.” Takva dairesinde hareket etmenin kazanımlarından biri de sosyal ve ekonomik açıdan huzurlu bir hayata kapı açmasıdır. “Kim Allah‟a karşı gelmekten sakınırsa, Allah ona sıkıntıdan çıkış kapıları açar; onu hiç ummadığı yerlerden rızıklandırır.” 8.1.1.1. Ayetlere Göre Takva ve Müttakî Müttaki kimse, Hakk‟ı batıldan ayıran Kur‟an‟ı çok iyi bilir, Allah‟ın Kur‟an‟da kendisinden istediği şeylere riayet eder. Müttakinin en önemli özelliklerinden biri gaybe iman etmesidir. Kur‟an‟da takvanın yeri ile ilgili şunları da kaydetmek gerekir: Kişi takva sahibi olursa, Allah, onu şeytanın hile ve tuzaklarından korur. Takva üzerine bina edilmemiş olan her şey, sahibini cehenneme götürür. Allah, sadece muttakilerin amellerini kabul eder. Allah‟a yakınlığın ve uzaklığın ölçüsü takvadır. İlahî emirler, takvayı hayata geçirmek ve onu insan kalbine sağlam bir şekilde yerleştirmek için farz kılınmıştır. Takva, bütün peygamberlerin ortak hedeflerinden biridir. Takva ayetlerde, şirkten sakınıp iman üzere olmak; isyandan sakınıp itaat üzere olmak; her fiilde Allah'ın rızasını aramak için Allah'a lâyık bir kul olmaya çalışmak; iman etmek; tövbe etmek; itaat etmek; günahları terk etmek; ihlâs manalarında da kullanılır. Ayetlere göre, Allah, takva sahiplerine hak ile batılı ayırt edecek bir anlayış verir. Allah takva sahipleri ile beraberdir. Allah müttakilerin amellerini ıslah eder. Allah, yapacağı cihatta takva sahiplerine yardım eder. Huzurlu ve iktisadi açıdan rahat bir hayat takva iledir. Allah müttakinin işini kolaylaştırır. Allah, takva sahibinin işini kolaylaştırır. 8.1.2. Takva ile ilgili Bazı Hadisler
2
HADİS METİNLERİ- I 2013-2014
Takva, bütün amellerin temelini oluşturur. Pek çok ameli işlemek takva gereğidir. Takva ve Allah‟a saygı, ibadet ve amelle bir değer ve mana kazanır. Takva, dünyevileşme olgusunu reddeder. Öyleyse insanı kalben dünyaya bağlayan şeylerden uzak durmak gerekir. Takva, akılla bilinmekten çok, müminin iç dünyası ve kalbi ile ilgili olup yaşanacak bir haldir. Bir hadiste Allah Resulü şöyle buyurmuştur: “Kul, sakıncalı şeylere düşme endişesiyle sakıncası olmayan bazı şeyleri terk etmedikçe gerçek muttakilerin derecesine ulaşamaz.” “Kişi kalbini huzursuz eden şeyleri terk etmedikçe takva makamına ulaşamaz.” Bir hadiste de takvanın cennete götüreceği şöyle ifade edilir: “İnsanın cennete girmesine en çok sebep olan şey, onun Allah‟a karşı duyduğu takvasıdır.” Evet, takvayı kazanmanın ilk yolu muhakkak ki tam bir imandır. Sonra hidayettir. 8.1.1.2. Hadislere göre muttakilerin özellikleri Takva sahibi olabilmek için Allah‟a çok dua etmeli, Ondan takvalı olmayı istemelidir. Ayrıca takva kendisini en çok ibadet hayatında gösterir. Muttaki kimse, fikir dünyası adına da kötülüklerden ve kötü düşüncelerden uzak bulunmalıdır. Hatta takvalı olmak, bazen sakıncası olmayan şeyleri terk etmeyi bile gerektirir. Takva, dünyayı kalben terk etmeyi gerektirir. Takvaya ters düşen bir davranış veya düşünce karşısında onu yapmamak evladır. Takva korkmaktır, ama Allah‟in sevgisi kaybetmekten korkmaktır. Sevgi kaynaklı bir korkudur. 8.2. Murakabe Murakabe, Arapça‟daki gözetme, kontrol etme, kontrol altına alma manasına gelen rakabe kökünden gelir. Istılah manası ise, hayatı Allah‟ın emirleri ışığı altında sürdürme, Cenabı-ı Hak tarafından kontrol altında bulunduğu ve her zaman Onun tarafından gözetildiği şuuruyla hareket etme, iç ve dış bütünlüğünü sağlamamanasına gelir. 8.2.1. Murakabe ile ilgili Bazı Ayetler Şu ayette Allah‟ın, Peygamberimize hitap ederek onu gördüğü, izlediği ve murakabe ettiği belirtilir:“O Allah ki, gece namazına kalktığında ve secde edenler arasında dolaştığında Seni görüyor.” 8.2.2. Murakabe ile ilgili Bazı Hadisler Müminin Allah‟ı görüyor gibi kullukta bulunması, ubudiyetin en zirve halidir. Her mekânda ve her durumda Allah‟a karşı saygılı olmak, murakabe halinin bir göstergesidir. Kâmil mümin, Müslümanlığın ölçülerine göre yaşar ve etrafında gelişen olayları bu kritere göre değerlendirir. Malayaninin terk edilmesi, müslümanın sürekli İslam‟ın ölçülerine uyanık olduğunu gösterir. Onun bu uyanıklık hali murâkabe fikri ile yaşadığını gösterir. 8.2.2.1. Murakabe ile ilgili Bir Hadisin Şerhi
3
HADİS METİNLERİ- I 2013-2014
Tirmizî‟nin kitabında zikrettiği “Nerede olursan ol, Allah‟tan kork ve Ona karşı saygılı ol!” Şeklindeki hadisin şerhinde Mübarekfûrî şu açıklamayı yapar:“ Allah‟tan kork” Yani bütün vacipleri yerine getirmek ve tüm münkerattan uzak durmak suretiyle Allah‟tan kork. Çünkü takva, dinin esasıdır. Nerede olursan ol: Yani, etrafında hiç kimsenin olmadığı zamanda, nimetlere garkolduğun zamanda da, imtihana maruz kaldığın zamanda da. Allah‟tan hakkıyla korkmaya “takva”, takvayı hayat felsefesi olarak benimsemiş, duygu, düşünce ve amellerini buna göre ayarlayan insana da “müttaki” denilir. İstikamet ise, hayatı Allah Resulü‟nün verdiği ölçülerde yaşayıp, ifrat ve tefritler içine düşmemektir. Takva mevzuunda dikkat edilmesi gereken esaslardan birisi de, helâl-haram meselesidir. Zira büyük-küçük haramlara karşı tavır almayan ve bu mevzuda dikkatsiz yaşayan kişiler, gerçek takvayı yakalayamazlar. Müttakînin temel özelliği ise haramlardan olabildiğine kaçınması ve farzları hakkıyla yerine getirmesidir. Gerçek takva mertebesine ulaşabilmede, dünyaya bakış açısının da önemi vardır. Evet, dünyanın, insanları hem hayra hem de şerre sevk eden iki yönü vardır. Hadisteki ifadesiyle dünya, “müminin zindanı ve kâfirin Cenneti‟dir.” 8.3. EK: Hadis tercüme ve yorumlarında dikkat edilecek hususlar Her şeyden önce, hadislerin başka dillere tercüme edilmesi faaliyeti, aynı zamanda “manen rivayet” kapsamında değerlendirilir. 1. Hadis tercüme ve yorumlarında “olmazsa olmaz” şartlardan biri, hatta en önemlisi, ihlâsı ve iyi niyeti elden bırakmamaktır. Özellikle hadisleri yorumlarken ihlâsın ve iyi niyetin azami derecede önemi vardır. 2. Hadislerin tercüme ve yorumunda metin benzerliklerinden dolayı, önceden bilinen bir hadisin yaptığı çağrışımların mütercimi yanıltabileceği hatırdan çıkarılmamalıdır. Hadisleri tercüme ederken mevcut ön bilgilerden veya önyargıdan kurtulmayı başarabilmek gerekir. 3. Hadisi eksik veya muhtasar olarak zikretmemek gerekir. 4. Hadisleri tercüme ederken ve yorumlarken hadiste geçen kelimelerin farklı anlamları gözetilmelidir. Hadislerde geçen her kelime, sözlük açılıp ilk görülen anlamı verilmek suretiyle geçiştirilecek özelliğe sahip değildir. 5. Tercüme ve yorumlarda aksi anlam çıkarılmaya veya yanlış anlamalara müsait ifadelerden kaçınmak gerekir. 6. Tercümeler hadisin edebi yönünü de yansıtacak şekilde doğru ve özlü olmalıdır. Karşılıklı konuşmalar varsa sözler birbirine karışmayacak şekilde açık verilmelidir. 7. Tercümelerde kelimelerin cümle içindeki konumları, yani cümlelerin öğeleri iyi tespit edilmelidir. 8. Çağdaş Kur‟an tefsirlerinde olduğu gibi gerektiğinde hadislerin izah, tercüme ve yorumunda çağın bilim ve teknolojisinin genişlettiği ufuktan yararlanmalıdır. 9. Hadisin tercüme ve yorumunda onun muhtevasını aşmaktan, ona metinde olmayan bilgiler ilave etmekten kaçınmak gerekir. 10. Hadislerde geçen bazı özel ıstılah ve örfî kavramların hedef dildeki kullanımı tespit edildikten sonra tercüme edilmelidir.
11. Hadislerin tercümesinde herkes tarafından anlaşılabilecek kelimeler kullanılmalıdır.
4
HADİS METİNLERİ- I 2013-2014
12. Hadis yorumlarında nasih veya mensuh konusu olan rivayetlerin değerlendirilmesi iyi yapılmalıdır. 13. Hadisin yorumunda birinci derecede önemli olan Hz. Peygamber‟in maksadıdır. 14. Hadislerin tercüme ve yorumlarında dikkat edilmesi gereken konulardan biri de deyimlerin tam karşılığının bulunmasıdır. 15. Hadis tercüme ve yorumlarında mutlaka göz önünde bulundurulması gereken hususlardan birisi de hadislerin sebeb-i vürudunun bilinmesidir. 16. Hadis tercüme ve yorumlarında hataya düşmemek için Arap dilinin bütün özelliklerini çok iyi bilmek gerekir. 9 HAFTA YAKİN VE TEVEKKÜL 9.1. YAKİN Yakîn, farklı bir ifade ile Şüpheden kurtularak doğru ve sağlam bir bilgiye, tereddütsüz bir Şekilde ulaşmak ve o bilgiyi kendine mal etmek manasına gelir. Dindeki manası ise, Allah‟ı O‟nun şanına yaraşır biçimde şeksiz ve şüphesiz olarak bilmek demektir. Yakîn; iman esaslarını şüphe ve tereddüde meydan vermeden kesin bir şekilde kabullenmek, duyup hissetmektir. Maneviyata ve ruhî hayata inanmadan yakînin anlaşılması zordur. Yakînin üç mertebesi vardır: İlme‟l-yakîn, bir hakikatin varlığını kesin bir Şekilde bilmektir. Ayne‟l-yakîn, hakikati görür gibi bilmek demektir. Hakka‟l-yakîn ise bir gerçeği, yaşadığı bir şeyi bilir gibi bilmek manasına gelir. 8.1.1. Yakînile ilgili Bazı Ayet ve Hadisler Hendek Harbi olayı anlatan ayette şöyle buyrulur: “Müminler, saldıran o birleşik kuvvetleri karşılarında görünce: İşte bu, Allah ve Resulü’nün bize vaat ettiği zafer! Allah da Resulü de elbette doğru söylemişlerdir, derler. Müminlerin düşman birliklerini görmeleri, onların sadece iman ve teslimiyetlerini artırdı.”Evet, ayette, müminlerin Allah ve Resulü‟ne olan tam teslimiyetleri, tereddütsüz bir biçimde onların imanlarını artırdığından bahsedilmektedir ki bu, onlardaki yakîni gösteren bir durumdur. Diğer bir ayette yakîn ölüm manasına kullanılmıştır: “Sana yakin gelinceye kadar da Rabbine ibadet et.” Muaz b. Rifâa babasından bildirdiğine göre Allah Resûlü şöyle demiştir: “Allah‟tan af ve afiyet isteyiniz. İnsana yakinden sonra afiyetten daha hayırlı bir şey verilmiş değildir.” Buhari‟de İbn Mes‟ûd‟dan şu hadis nakledilir:
“Yakîn‟in hepsi iman demektir.”
5
HADİS METİNLERİ- I 2013-2014
9.1.2. Yakîn ile ilgili bir Hadisin Şerhi Hadis: “Ümmetim hakkında en çok korktuğum şeyler: Karın büyüklüğü (göbek bağlamak), çok uyku, tembellik ve yakin (iman) azlığıdır.” Şerhi: Göbek bağlamak: Hadisteki ifadesiyle “kiberu‟l-batn” kendini gaflete salıp çok yiyen, yeme ve içmeyi hayatının gayesi edinen ve tabir caizse yemek için yaşayan ve tabî bunun neticesi olarak da olabildiğine şişman olan insan demektir. Çok uyumak: Aslında bu tabir izafîdir. Bugün bir insanın günde ne kadar uykuya ihtiyacı var diye hekimlere sorulduğunda genellikle 5 saat cevabı alınır. Tembellik: Allah Resûlü‟nün dualarında Allah‟a sığınmış olduğu hususlardan biridir tembellik. İslâm‟ın temel felsefesi, varlık âleminin her bir parçasında canlılığın ve hareketin olmasıdır. Bu felsefeye zıt olan hemen her hususa İslâm müdahale etmiştir. Yakin azlığı: Yakîn‟in ilme‟l-yakin, ayne‟l-yakin, hakka‟l-yakin gibi mertebeleri vardır. Buna göre bir insan inandığı hakikatleri ilme dayandırarak yorumlayamıyorsa onun hiç yakini yok demektir. Yakin azlığı değil, yakini yoktur. Çünkü yakinin başlangıcı ilimdir. Yakin mertebelerinin başlangıcı ilimdir. Ayne‟l-yakin ise eşyanın çehresinde Allah‟ın tecelli edişinin görüldüğü bir mertebedir. Yani insanın “Vallahi ben şu ağaçta Allah‟ı görüyorum” dediği mertebe. Ve hakka‟l-yakin; o bütün bütün Allah‟ta fâni olma, O‟nun bekasıyla bekaya erme demektir. Tasavvufî ifadesiyle Fenafillâh-bekabillah makamıdır bu. Eşyanın ancak O‟nun varlığıyla kâim olduğu hakikatinin bütün mertebeleriyle sezildiği makam. İnsanın, mutlaka bu mertebelerden hiç olmazsa birinde hissesi olması lazımdır. Aksi hâlde insan hadisin ifadesiyle Allah Resulü‟nün “ümmetim hakkında en çok korktuğum” dediği tehlikeli bir daire içine girmiş demektir. Yakin, yemesini içmesini ancak ayakta kalabilecek kadarla sınırlayan kimseler için söz konusudur. Nebiler Serveri “Âdemoğlu karnından daha kötü bir kap doldurmamıştır. Oysaki Âdemoğlu için belini doğrultacak birkaç lokma yeterlidir. O halde insan, mide insanı olmamalıdır. Netice itibarıyla, mümin, Peygamber‟inin endişe ederim dediği şişmanlık, çok uyku, tembellik ve yakin azlığından ve bunlara sebebiyet verebilecek her şeyden yılandan -çıyandan kaçar gibi kaçmak zorundadır. Râbiatü‟l-Adeviyye‟nin herkes yatağına çekildikten sonra, kalkıp dediği gibi “Dostlar dostuna kavuştu, işte ben de Sana geliyorum” deyip Allah‟a vuslat arzusu içinde coşmalı, O‟nun kapısının tokmağına dokunmalı.. Dokunmalı ki yakin kendisine nasib olsun. 9.2. Tevekkül Tevekkül, Istılahî olarak, her türlü tedbiri aldıktan sonra bütün gayreti harcayarak sadece Cenab-ı Hakk‟a itimad etmek, işi tam bir inançla Allah‟a havale etmek demektir. O, Allah‟ın katındakilere güvenip, insanların elindekine bel bağlamamaktır.
6
HADİS METİNLERİ- I 2013-2014
İslâm inancına göre; bütün mahlûkatın tüm fiilleri, halleri ve sözleri Yüce Allah‟ın kazâ ve takdîri ile meydana gelir. 9.2.1. Tevekkül ile ilgili Bazı Ayetler Müminlerin sadece Allah‟a itimad etmeleri gerektiğini şu ayetten öğreniyoruz: “Tevekkül edecekler başkasına değil, sadece ve sadece Allah‟a güvenip dayansınlar.” Tevekkül, azim ve sebat ile yakından ilgilidir. Ayrıca Allah‟ın sevgisine mazhar olabilmek, tevekküle bağlanmıştır. Tevekkül, Allah yolunda karşılaşılacak engelleri bertaraf etmede müminin sarılacağı çok önemli bir kuvvettir. Mümin, üzerine düşeni en güzel bir biçimde yerine getirdikten sonra gerisini Allah‟a bırakmalıdır. “Gerçek müminler ancak o müminlerdir ki yanlarında Allah zikredilince kalbleri ürperir, kendilerine Onun ayetleri okununca bu, onların imanlarını artırır ve yalnız Rabb‟lerine güvenip dayanırlar.” 9.2.2. Tevekkül ile ilgili Bazı Hadisler Allah‟a tevekkül mümini Cennet‟e götürür ve O‟nu huzurlu bir hayata hazırlar. Ebû Hureyre radıyallahu anh nakleder. O demiştir ki: Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdular:“Cennete girecek insanların bir kısmının kalpleri âdeta kuş kalbi gibidir (Allah‟ın emir ve yasaklarına karşı fevkalade hassas davranırlar; âdeta kuş kalbi gibi tir tir titrerler ve Ona karşı sonsuz bir tevekkül içindedirler).” Tevekkül, bâki olan Cenab-ı Hakk‟a yapılır. Tevekkül ancak bu şekilde bir anlam kazanır. Fânilere güvenenler ise, eninde sonunda büyük bir pişmanlık duyarlar. Ümmü Seleme validemizin anlattığına göre Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) evinden çıktığı zaman şu duayı okurdu: “Allah‟ın adıyla Allah‟a tevekkül ettim. AIIahım! Zillete düşmekten, dalâlete düşmekten, zulme uğramaktan, cahillikten, hak kımızda cehalete düşülmüş olmasından sana sığınırız”
9.2.3. Tevekkül ile ilgili bir Hadis Şerhi
7
HADİS METİNLERİ- I 2013-2014
Hadis: “Eğer siz Allah‟a gereği gibi güvenseydiniz, (Allah), kuşları doyurduğu gibi sizi de rızıklandırırdı. Kuşlar sabahları kursakları boş olarak çıktıkları halde akşam dolu kursaklarla dönerler.” Şerhi: Şartlar nasıl olursa olsun Allah Teâlâ‟ya karşı sürekli bir güven ve itimat halinde olmak ve rızkı veren‟in sadece Allah olduğu bilinciyle hareket etmek, Allah‟a gereği gibi tevekkül anlamına gelmektedir. Çalışmak, çabalamak, tedbir almak gibi davranışlar rızkın gerçek sebebi değildir. Rızkı veren yalnızca Allah‟tır. Ötesi vesilelerdir. Önemli olan, âlemin rızkını vermeyi tekeffül etmiş olan Allah‟a itimadı sarsmamak, gereksiz ve yersiz duygulara kapılmamaktadır. Kulların rızık konusunda Allah‟a karşı tam bir güven içinde olmaları, bu açıdan kuşları örnek almaları ve kendilerini Allah‟ın rızıklandırdığı, “rızkını sırtında taşımayan nice canlıların bulunduğunu unutmamaları esastır. Şunu bir kere daha vurgulamak gerekir ki, Allah‟a güven duygusu tevekkül, kalpte bulunur. Hadisten Öğrendiklerimiz: 1. Rızık, Allah‟ın takdirindedir. Kâinâtı besleyen O‟dur. 2. Rızkını temin için çalışmak, tevekküle mâni değildir.3. Her insan rızkını temin için çalışacaktır. Ancak rızkını Allah‟ın verdiğini unutmayacaktır.4. Kul, Allah‟a güveni nispetinde rahat eder, huzur bulur. 9.3. EK: Hadis Şerhi Nasıl Yapılır? Hadis şerhlerinde genel olarak şu hususlara riayet edilir: 1- Şerhlerde ilk önce lâfzî kelime tahlillerine yer verilir. Şârih (Hadisi şerh eden), anlaşılması zor olan kavram, kelime ve ifadeleri izah etmeye çalışır. 2- Şârihler, hadislerde geçen kelimelerin kökenine, cümlelerin irabına ve kelimelerin cümle içindeki durumlarına da işaret etmektedirler. 3- Şârih, lâfzî tahlillerin ardından, sened ve raviler hakkında gerekli olan açıklamalarda bulunur. 4- Kimi şerhlerde şârihler, bablar ve kitaplar arasındaki uyuma ve yine babların isimlendirilişindeki hususiyetlere dikkat çekerler. 5- Şârihler, gerekli teknik açıklamalarda ve lâfzî tahlillerde bulunduktan sonra, hadisin muhteva tahlillerine geçer. 6- Kimi hadis şârihleri, ele aldıkları eserleri tek tek açıklama yöntemine giderken, kimi şârihler değişik sebeplerle, ele aldığı eserindeki hadislerde ihtisara gidebilmektedir. 7- Hadis şerhlerinde, hadisler sadece muhteva yönüyle açıklanmak suretiyle yetinilmez, fıkhî hükümlere ve itikadî konulara da yer verilir. 8- Kimi şârihler, hadislerin sadece fıkhî yönüne değil, aynı zamanda hadisten çıkarılması gereken hikmet, maslahat ve maksatlara da değinmektedir. 9- Şerhlerin genel özelliklerine bakıldığında metot olarak birbirlerini etkiledikleri görülmektedir.
8
HADİS METİNLERİ- I 2013-2014
10 HAFTA HAYRA TEŞVİK 10.1. HAYR NEDİR? Hayır, sözlükte iyi olmak, iyilik yapmak, iyi ve iyilik manalarına gelir. Ayrıca hayr, mal ve servet manasındadır. Daha iyi ve en iyi manasına ism-i tafdil olarak da kullanılır. Herkesin arzuladığı şey manasına geldiği bildirilmiştir. Hayr kavramının maruf, hasene ve birr gibi kavramlarla yakından alakası vardır. Cenabı-ı Hak (cc), “İyilikte ve kötülükten sakınmakta birbirinizle yardımlaşın; günah ve düşmanlıkta yardımlaşmayın buyurmaktadır. 10.2. Hayırla ilgili Bazı Ayet ve Hadisler 10.2.1. Hayra ve iyiliğe teşvik ile ilgili Bazı Ayetler İnsanları iyiliğe teşvikte nasıl bir yol izlenmesi gerektiğini anlatan bir ayette şöyle buyrulur: “Sen insanları Rabbinin yoluna hikmetle ve makbul öğütle davet et.” İnsanları iyiliğe teşvik etmek öncelikle teşvik edilecek şeylerin neler olduğunu bilmeye bağlıdır. “(Ey müminler), içinizden hayra çağıran, doğruluğu emreden ve fenalıktan men eden bir topluluk bulunsun! Ayetten, Müslümanlar içinde insanlara iyiliği teşvik eden, emr-i bilmaruf ve nehy-i anil-münker olduğu anlaşılmaktadır. Böyle bir görev farzdır. İslam’ın emir buyurduğu her türlü iyilik ve hayır “birr” kelimesi ile ifade edilir. “İyilik ve takvada yardımlaşın.” Ayette bildirildiğine göre mümin erkek ve kadınların ortak bir özelliği insanları ve birbirlerini iyiliğe teşvik etmeleridir:“Mümin erkeklerle mümin kadınlar birbirlerinin velileri, yardımcılarıdırlar. Onlar iyilikleri teşvik edip kötülükleri menederler. İyiliği teşvik etmemek, bir ayette dini yalan sayan kimsenin bir sıfatı olarak belirtilmiştir: “Baksana şu dini, mahşer gününü ve hesabı yalan sayana! O, yetimi şiddetle iter kakar. Muhtacı doyurmayı hiç teşvik etmez.” Yoksa kendisinde müminin sahip olmaması gereken bir sıfat bulunuyor demektir. İnsanlara iyiliği ve hayrı teşvik ederken muhtemel bazı görgüsüzce ve cahilane davranışlara muhatap kalınabilecektir. “Sen af ve müsamaha yolunu tut, iyiliği emret, cahillere aldırış etme!” Kur’an-ı Kerim’de hayr kavramı, şer, ednâ, sû’, seyyie, ism, durr ve fitne kelimelerinin karşıtı olarak geçer. 10.2.2. Hayra ve iyiliğe teşvik ile ilgili Bazı Hadisler İyiliğe işaret edip onu teşvik etmek herkesin görevidir. Hangi makamda olunursa olunsun, bu müminlerin bir şiarıdır.
9
HADİS METİNLERİ- I 2013-2014
Dinimizde hayır ve iyilik yapmak kadar ona öncülük etmek, iyilik yolunda bir çığır açmak da çok faziletli ve önemli bir ameldir. Ebû Mes’ûd Ukbe İbn Amr radıyallahu anh demiştir ki: Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:“Hayırlı bir şeye (iyiliğe) öncülük eden kimseye o hayrı (iyiliği)yapanların ecri gibi sevap vardır.” Dinimizin insanları hayra yönlendirmek diye özetleyebileceğimiz nasihat kavramına verdiği değer de iyiliğe teşvikin dindeki yerini anlatan önemli bir husustur: Ebû Rukayye Temîm İbn Evs ed-Dârî radıyallahu anh demiştir ki: “Din nasihattir (samimiyettir, hayırhahlıktır).” Sahabiler:“Kimin için?” diye sordular. Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem: “Allah için, Kitabı için, Peygamberi için, Müslümanların idarecileri ve bütün Müslümanlar için” buyurdular. Müslümanlar, İslam tarihinin ilk zamanından günümüze varıncaya kadar hep hayrı ve hakkı tavsiye etmişler, birbirlerini iyiliğe yönlendirmişlerdir. İyiliğe teşvik etmenin yanında onu din kardeşi için de istemek gerekir. Kişinin kendisi için istediği bir şeyi din kardeşi için de istemesi lazımdır. Emr-i bi’l-marif ve nehy-i ani’l-münkerin bizzat iyiliğe teşvik demek olduğunu, sosyal hayatın içinde olan her müminin bunu bir görev bilinciyle yapması gerektiğini anlatan bir hadiste şöyle buyrulur: Ebû Saîd el-Hudrî radıyallahu anh demiştir ki: Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem: “Yollarda (insanların gelip geçtiği yerlerde) oturmaktan sakının!” buyurdu. Sahabiler: “Ey Allah’ın Resûlü! Bizim oralarda bulunmamız gerekiyor; Zira lüzumlu işlerimizi orada konuşup, görüşüyoruz.” dediklerinde, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Mutlaka bulunmak zorundaysanız o hâlde hakkını verin!” buyurdu. Bunun üzerine Ashab-ı Kiram: “Yolun hakkı nedir ki ey Allah’ın Resulü?” diye sordular. Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Gözü haramlardan sakınmak, gelip geçenlere eziyet vermemek, verilen selâma mukabelede bulunmak, iyiliği tavsiye edip kötülükten sakındırmaktır.” Huzeyfe radıyallahu anh demiştir ki: Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdular:“Nefsim kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki, ya iyilikleri emredip kötülüklerden sakındırırsınız ya da Allah size yakın zamanda bir azap gönderir de Allah’a yalvarıp yakarırsınız ama dualarınıza icabet edilmez.” Müminler olarak etrafımızda gördüğümüz kötülüklere karşı duyarlı olmalı, onları yok etmek için imkânlar dâhilinde ve dinin öngördüğü usul ile ne yapılması gerekiyorsa yapmalıyız. Zalimin zulmünü, sapıklıkta olanın sapıklığını görmek, bu kötülüklerin iyiliğe dönüştürülmesini veya engellenmesini gerektirir. Ebûbekir es-Sıddık radıyallahu anh demiştir ki:“Ey insanlar! Siz, “Ey iman edenler! Siz kendinize bakın, siz doğru yolda iseniz, herhangi bir sapkın kimse size zarar veremez...”{Maide Sûresi, 5/105} ayetini okuyor ama yanlış tevil ediyorsunuz. Hâlbuki ben Resûlullah’ı sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyururken işittim: “İnsanlar zalimin zulmüne şahit olup da ona mâni olmazlarsa, Allah’ın onlara umumi bir azap göndermesi pek yakındır.” 10.3. Konuyla ilgili bir hadisin Şerhi Hadis: Ebû Saîd el-Hudrî radıyallahu anh demiştir ki: Resûlullah’ı sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyururken işittim:
“Sizden kim bir kötülük görürse, onu eliyle değiştirsin. Şayet eliyle değiştiremezse diliyle değiştirsin. Diliyle de değiştirmeye gücü yetmezse kalbiyle düzeltme cihetine gitsin ki, bu, imanın en zayıf derecesidir.”
Şerhi:
10
HADİS METİNLERİ- I 2013-2014
Yani herhangi biriniz, dinin çirkin saydığı bir münkeri gördüğü zaman, onu eliyle def ediversin. Şayet eliyle bu işi yapmaya muktedir değilse yani fiilen müdahale edemiyorsa kavl -i leyyin, cidâl-i hasene, mücâhede-i hasene ve va’z u nasihatla, yani diliyle def ediversin... Diliyle defetmeye de imkân ve vasat müsait değilse, kalbiyle buğz etsin ki imanın en zayıf mertebesi de budur. Bir hususa daha dikkat çekmek gerekir. Bir cemiyet büyük günah işleyebilir, o cemiyette büyük ahlâksızlıklar irtikâp edilebilir, ama o cemiyet içinde o ahlâksızlıkları def edecek, faal, cevval, dinamik bir topluluk, din adına hizmet veriyorsa, bir paratoner sayılan bu insanlar sayesinde, gelen musibetler savulmuş ve dolayısıyla da, o cemiyet kurtulmuş olur. Topyekûn bir cemiyette fenalıklara karşı canlı-kanlı, dinamik böyle bir cemaat yoksa belâ ve musibetler herhangi bir yere takılmadan gelebilir. Binâenaleyh, imanın en zayıfı, dinin yasak ettiği şeyleri irtikâp eden insanlara karşı kalben buğz duymaktır. Evet, Allah’ı sevmeyenlere, Allah’ın kâinattaki nizamını tahkir edenlere karşı buğz etmek gerekir. Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) buyuruyorlar ki “Ben farzları yapmakla emr olunduğum gibi insanları idare etmekle de emr olundum.” yani Allah bana farzları emrettiği gibi, insanları idare etmek, evirip-çevirip idare-i meşrûa içinde, biçimine koymakla da emr olundum. Hâsılı, mümin, görüştüğü kimselerle Allah için görüşecek ve konuşacak; Allah’ı ve O’nun emirlerini anlatma yolunda her şeye katlanacak, her şeyi göğüsleyecek ve yine sırf O’nun için yerinde buğz etmesini de bilecektir.
10.4. Hayır Yolları Hayra ve iyiliğe teşvik edebilmek, her şeyden önce hayır ve iyiliğin hangi amelleri içerdiğini bilmeye bağlıdır. Hayır ve iyilik yollarından bazıları şunlardır: Ayet ve hadisler çerçevesinde hayır yolları içinde ibadetler bölümüne girenler içinde, namaz, oruç, infak, zikir, Kur’an tilaveti, tövbe etmek, Efendimize salâvat getirmek gibi amelleri saymak mümkündür. Sosyal, aile ve şahsî hayatı ilgilendiren pek çok hususa riayet etmek de hayır yollarındandır. Gıybetten kaçınmak, selam vermek, akraba ve hasta ziyareti, tebessüm, musafaha, küsleri barıştırmak, aile içi huzuru sağlamak, yeme içme gibi adab-ı muaşeret kurallarına riayet etmek, güvenilir mümin olmak gibi…
11
HADİS METİNLERİ- I 2013-2014
11 HAFTA PEYGAMBER SEVGİSİ VE SÜNNETE BAĞLILIK 11.1. PEYGAMBER SEVGİSİ Kalpler, ihsan ve iyiliğe meyillidir. Bu, insan fıtratında olan Şüphe kabul etmez bir gerçektir. Allah sevgisinden sonra sevgiye en lâyık olan Hz. Muhammed (sav)‟dir. 11.1.1. Peygamber Sevgisi ile ilgili Bazı Ayetler Bir ayette Şöyle buyrulur: “Ey iman edenler! Seslerinizi Peygamberin sesinden fazla yükseltmeyin. Birbirinizle yüksek sesle konuştuğunuz gibi onunla da öylece konuşmayın. Yoksa siz farkında olmadan bütün emekleriniz hiçe iniverir.” Evet, Hz. Peygamber (sas) Allah katında öyle yüce bir mevkidedir ki ona yapılan bir saygısızlık, küfür sayılıp bütün iyi işleri iptal ettirir. Salât ve selam getirmek de, Efendimiz‟i sevmenin en bariz göstergelerindendir. Allah, ümmet-i Muhammed‟in salât ve selam getirmesini ister: “Muhakkak ki Allah ve melekleri Peygambere hep salât ederler. Ey iman edenler! Siz de ona salât edin ve tam bir içtenlikle selam verin.” 11.1.2. Peygamber Sevgisi ile ilgili Bazı Hadisler Allah‟ı ve O‟nun Resulü‟nü sevmek, müminler için mecburiyettir. Resûl-i Zişan, Allah‟ın sevgilisi olduğuna göre, O‟nu sevmek Allah‟ı sevmek demektir. Peygamber Efendimiz, bu hakikati bir hadislerin de yemin ederek, “Hiçbiriniz beni, ana-babasından, çocuklarından, hatta bütün insanlardan daha fazla sevmedikçe iman etmiş olmaz” sözüyle dile getirmiştir. İmanın en açık tezahürü, muhabbettir. Evet, muhabbet, imanın meyvesidir. İman ne kadar canlı ise muhabbet de o derece kuvvetlidir. 11.1.2. Peygamber Sevgisi ile ilgili bir Hadisin Şerhi Hadis “Kişi sevdiği ile beraberdir.” Şerhi: Bir gün kızı Hafsa Validemiz kendisine “Babacığım, dıştan gelen devlet elçileri oluyor ve daima yeni yeni heyetler kabul edip görüşüyorsun. Üzerindeki elbiseyi yenilesen daha iyi olmaz mı?” demişti. Hz. Ömer, kızından bu sözleri duyunca beyninden vurulmuşa dönmüş. Allah Resulü‟nü ve Hz. Ebu Bekr‟i kastederek, “Ben bu iki dosttan nasıl ayrı kalabilirim? Vallahi, dünyada onlar gibi yaşamalıyım ki ahirette onlarla beraber olabileyim” cevabını vermişti. Biz buna, büyük cihad veya manevî cihad diyoruz. Allah Resûlü‟nün ve sahabînin yolu budur. 11.2. Sünnete Bağlılık
12
HADİS METİNLERİ- I 2013-2014
“Sünnete Bağlılık ifadesi kaynaklarda “el-İ‟tisâm bi‟s-sünne” şeklinde belirtilir. Sünnete sarılmayı anlatan başka kavramlar da vardır. “temessük, lüzûm,ahz, itaat, ittibâ, iktidâ, teessî, ilticâ gibi kelime ve kavramlar da Sünnet‟e bağlılığı ve O‟na ittibayı ifade eder.Sünnet‟in zıddı ise bid‟attir. Allah Resulü‟ne indirilen bu “hikmet” Sünnet‟tir. Zira âyet-i kerimede Peygamber Efendimiz‟in hanımlarına hitaben “Oturun da evlerinizde okunan Allah‟ın ayetlerini ve hikmeti anın.”buyrulmuştur. 11.2.1. Sünnete Bağlılık ile ilgili Bazı Ayetler Sünnete bağlılıkla ilgili ilk ayet şudur: “Resul size ne verdiyse onu alın, sizi neden nehyettiyse ondan kaçının!”“Sahâbîler, bu ayetin sünneti kapsadığı inancındadır. Meselâ, “Allah, yüzünün kıllarını alan ve dişlerini incelten, dövme yaptıran… Kadınlara lânet etmiştir” İbn Mes‟ûd, bahsi geçen hadîsin Allah‟ın Kitabı‟nda bulunduğunu söylemiş ve bu ayeti okumuştur. Sahabelerin ayetteki “âtâküm” kelimesini, “Hz. Peygamber‟in sünnetiyle getirdiği” diye yorumladıkları anlaşılmaktadır. “nehâküm” kelimesinden hareket ederek “âtâküm”ün “Resûlullah‟ın sallallahu aleyhi ve sellem emrettiklerine sarılın” manasına geldiğini söylemiştir. “De ki Allah‟a itaat edin. Peygamber‟e de itaat edin. Eğer ona itaat ederseniz, doğru yolu bulmuş olursunuz” 11.2.2. Sünnete Bağlılık ile ilgili Bazı Hadisler Hz. Peygamber, vedâ hutbesinde “sünnete sarılmayı, ümmetine vasiyeti olarak açıkça ilân etmiştir. “Kim sünnetimi ihyâ ederse beni seviyor demektir. Kim beni severse, cennette benimle beraberdir”. Hadisinde ise Hz. Peygamber, hem sünneti yaşatma emri vermiş hem de sünnetine sarılmayı kendisiyle ilgilendirmiştir. “Sözlerin en güzeli Allah‟ın kelâmı, yolların en doğrusu, en güzeli ise Muhammed‟in yoludur.” “Din işlerinize dair bir şey söylersem onu alıp uygulayın” hadisi de tüm dini konularda sünneti esas almayı gerektirir. 11.2.3. Sünnet’e İttiba Etmenin Önemi Sünnetin önemini en iyi bilen insanlar, ashab-ı kiramdır. Onlar, sünnete ittiba etmeyi her şeye tercih etmişlerdir. Hz. Ebû Bekr (ra) halife olduğunda Hz. Fatıma validemiz, babasının mirasını talep etmiştir. Hz. Ebu Bekr, Peygamberimiz‟in akrabalarını kendi akrabalarından daha çok sevdiği halde Peygamberimiz‟den duyduğu “Biz peygamberler topluluğu miras bırakmayız; bizim bıraktığımız sadakadır” hadisini hatırlatarak Hz. Fatıma‟nın talebini yerine getirmemiştir. Hadise bağlılığı, hislerinin önüne geçirmiştir. Peygamberler (as) masumdur. Allah Teâlâ onları koruması altına almıştır. “Muhakkak ki Allah ve melekleri Peygambere hep salât ederler. Ey iman edenler! Siz de O‟na salât edin ve tam bir içtenlikle selam verin.”ayeti ile emretmiştir. Peygamber Efendimiz‟in adı ilk anıldığında salât u selam getirmek vacip; tekrar ettiğinde salât u selam getirmek ise müstehaptır. DUA İLE vesselam… Abdulvahit TOKMAKÇI
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder