2 Nisan 2012 Pazartesi
Çalışmam Gereken Özetler
İSLAM KURUMLARI VE MEDENİYETİ DERSİ KONU ÖZETLERİ
1.ÜNİTE
KÜLTÜR VE MEDENİYET
Toplum:İnsan davranışlarını hem hürriyete kavuşturan hem de sınırlandırangruplaşmalara ve bölünmelere yol açan değişken sosyal örgüttür. Sosyal İlişkiler: 2 tür ilişki vardır. 1)Fiziki İlişki: Varlıkların birbiriyle haberleşmeden varlık bilincine ermeden kurdukları ilişkidir.
Bilgisayarla masa arasındadünya ve güneş arasında ateşle duman arasındaki ilişki buna örnektir.
2)Sosyal İlişki: Eşyaların karşılıklı haberleşme ilişkisine dayanır.
Seçmenin adayla annenin çocuklaişçinin işverenle ilişkisi bu ilişki tipine örnektir.
Sosyal İlişkinin fiziki ilişkiden farkı; haberli oluşu ve birlikte mensup olması yani âidiyet duygusudur. Toplumların karmaşıklığı ölçüsünde sosyal ilişki çeşitlilik kazanır.
Sosyal İlişki Örnekleri:
1)Ordunun düşmanla ilişkisi= ZIT İLİŞKİ 2)Satıcının müşteriyle ilişkisi=İKTİSADİ İLİŞKİ 3)İki futbol takımının ilişkisi=SPORTİF/REKABET İLİŞKİ 4)Kardeşlerin ilişkisi=ŞAHSİ/ÂİLEVİ İLİŞKİ 5)Konferansçı ile dinleyici arasındaki ilişki=SOSYO- KÜLTÜREL İLİŞKİ
KURUMLAR
Kurum: Menfaat birliği meydana getiren fertlerin bu birliği yürütmek için kurdukları veya kurulmuş olarak buldukları usullere kurum ( müessese)denilir.
Ziya Gökalp’ e göre kurum:
Bir medeniyete mensup milletler arasındaki kurallara gelenek denilir.Din ahlak hukuk dil vs..hangileri milli vicdana uygun ve milli hayatta canlı surette yaşıyorsa onlara müessese denilir.
Her menfaat birliğinin ulaşmak istediği amaca göre kurumu vardır.Örn. bir hastane.Hastane dediğimiz zaman hastaların bakımına ayrılmış bina olarak dadoktor hemşire hizmetlinin oluşturduğu örgüt olarak da düşünebiliriz.
Birlik ve Kurum arasındaki fark; Bir şeyiorganize olmuş grup olarak ele alırsak bu birlik ; muamele şekli olarak ele alırsak kurumdur.Birlik üyeliğe kurum hizmet usul ve araçlarına delalet eder.
Okulu öğretmen ve öğrenci grubu olarak düşünürsek birlikeğitim ve öğretim sistemi olarak ele alırsak kurum olur.
Kurumların özeklikleri:
1)Kurumlar organik izafi bütünlük oluşturur.Kurumları oluşturan unsurlar arası bağ vardır.
2)Kurumların göreli süreklilikleri vardır.
Göreli sürekliliğe örnek hukuk güvenlik sağlık eğitim ve sosyal yardım alanındaki bazı kurum ve kuruluşlar
1)Hukuk kurumu olan Danıştay 1868’de Şuarayı Devlet
2)Güvenlik kurumu olan Polis Teşkilatı 1845’te
3)Sağlık kuruluşu olan Vakıf Gureba Hastanesi 1845’te
4)Eğitim kurumu olan Bursa Erkek Lisesi 1883’te Mülkiye İdadisi adıyla
5)Sosyal yardım kurumu olan Dârülacaze 1895’te kuruldu.
KÜLTÜR ve MEDENİYET KELİME ANLAMLARI
Kültür: Bakmak özenmek sürmek ekip biçmek anlamında Latince culture sözcüğünden gelir.
İlk defa bu kelimeyi insan zekasının oluşumu ve gelişimi manasında Voltair kullanmıştır.
Arapçada kültür es-sekâfe yani maharetli ve zeki olmak ilim sanatta maharet kazanmak anlamında kullanılır.
Türkçede kültürü ifade etmek için İrfan kelimesi kullanılır.İlmü irfan da buradan gelir.
Ziya Gökalp kültür kelimesine karşılık Arapça kelime olarak Hars ve Ekin kelimesi de kullanılmıştır.
Medeniyet: Batı dilindeki karşılığı Civilisation ‘dur.Latince civitas kelimesinden gelir.İngilizce city veya Fransızca cite (şehir) kelimeleri anlamındadır.
Arapçada el-hadâre ( göçebeliğin zıttı olarak şehirlere yerleşmek demektir.) ve et-temeddün ( şehre gelmek iskân etmek) kelimeleri medeniyet kelimesinin karşılığı kullanılır.
Osmanlı yazarları medeniyet kelimesini karşılamak için umrân ma’mûr ve i’mâr kelimelerini kullanmışlar.
Medeniyet ilk defa civilisation kelimesine karşılık Sadık Rifat Paşa tarafından 1838 yılında kullanılmıştır.1890’dan sonra medeniyet terim haline geldi.1940’lardan sonra uygarlık kelimesi dilimize girdi.
Filozoflar eğitimicilerin vs. kültür tanımları
E.B.Taylor’ a göre kültür:İman bilgi sanatahlak örf ve adetleri insanın maharet ve alışkanlıklarını ifade eden karmaşık kavramdır. Ziya Gökalp’e göre kültür: Bir milletin dini ahlaki hukuki iktisadi lisani akli vs. bir bütünüdür. Kültürfizik: Kısaca beden eğitimi demektir. Genel kültür: İşmeslek uzmanlık alanı dışı herkesin bilmesi gereken görgü ve yetenekler anlatılır. E.Sapir’e göre kültür: Varlığımızın yapısını belirleyen maddi- manevi unsurlar birliğidir.R.Thurnwald’a göre kültür:Bir topluluktaki örf ve adetlerin davranış tarzı ve teşkilat tesislerinin ahenkli bütünüdür. C.Wissler’e göre kültür:Halkın yaşam tarzıdır.A.Young’a göre kültür:İnsanın bizzat meydana getirdiği eserlerdi. Tozzer’e göre kültür: Toplumsal olarak öğretilip yeni kuşaklara aşılanan davranışlardır.R.M.MacIver’e göre kültür:Yaşayışdüşünüş tarzımızda günlük hayatta sanat ve eğlencede tabiatın kendini ifade etmesidir.
Medeniyet Terimi ve Tanımları
Bilim adamlarının bazısına göre kültürün manevi unsurlarını kültür maddi ve teknik unsurlarını medeniyet olarak değerlendirmişlerdir.
MacIver; medeniyet insanın hayatı üzerindeki şartları kontrol etmek amacıyla çaba sarf etmesi ve bunun sonucu oluşan mekanizmaların bütünüdür. Ziya Gökalp; milli kültürü meydana getiren unsurların değişik milletlerin ortak hayatında aldığı şekle medeniyet denir. Farklı inanış düşüncedavranış tarzları her milletin kültürünü oluşturur.Milli kültürler değişiklik gösterse bile her kültür kendi özelliğini korur.
Kültür ve Medeniyet arasındaki Farklar
Ziya Gökalp’in sıraladığı farklılıklar:
1)Kültür milli medeniyet milletler arasıdır.
2)Medeniyet ferdi irade ve metotla ortaya çıkan sosyal olaylar bütünü kültür ; ilham ve duygu sayesinde oluşur.
Kültür ile medeniyeti birbirinden ayıran husus; kültürün özellikle duygulardanmedeniyetin özellikle bilgilerden meydana gelmiş olmasıdır.
3)Medeniyet iktisadi dini hukuki vs..fikirlerin bütünüdür.
4)Medeniyet; insanın fayda edinmek düşüncesi ile amaca erişmek için kullandığı araçlardır.Kültür ise;kendi başına amaç olan şeydir.
Spor faaliyeti kültürüspor salon ve aletleri medeniyeti; okumak ve bilgi edinmek kültürübunu sağlamak için üretilen kağıt kalem medeniyeti oluşturur.
5)Kültürü oluşturan duygular samimiiçten olduğu için incelenmesi zordur.Medeniyet çok sayıda teşkilat ve müesseselerden oluştuğu için kolay anlaşılır.
Milli kültürü bozulmuş milletlere DEJENERE MİLLETLER denir.
Asabiyet: Arapça kökenli A-sa-be den türemiştir.Cahiliye dön.aralarında baba tarafından kan bağı olan akrabaların oluşturduğu topluluğa asabe denilir.Toplum dışı saldırıdan korunmak için oluşturulan birlik beraberlik duygusuna asabiyet denilir.
KÜLTÜR UNSURLARI
Kültürün meydana gelmesi gelişmesi için;
1)Biyolojik
2)Psikolojik
3)Sosyal ihtiyaçlarını karşılama isteğine bağlıdır.Bu 3 unsurun tatmininde rol oynayan vasıtalara Kültür Unsuru bunların oluşturduğu bileşime de Kültür Faaliyetleridenilmektedir.
Tüm toplumların yaşam biçimi farklıdır; çünkü her toplumun kültür unsurları birebir ve benzer değildir.
Kültür unsurları bütünlük gösterir.Birindeki aksama veya bozulma ötekilerini de etkiler.
Maddi Kültür Unsurları
Maddi Kültür; İnsan eliyle yapılan alet eserler el emeğiyle ham maddeyi işlemesiyle oluşur.İnsan eliyle yapılanları kapsar.
Maddi kültür unsurları arsında en dikkat çekeni Teknolojidir.
Teknoloji; bilginin pratiğe aktarılması dır.Değişim gelişim ve süreklilik teknolojinin en önemli özelliğidir.
Manevi Kültür Unsurları
Din ahlakdil hukuk estetik eğitim örf âdet ve sosyal kurumlar yer alır.İnsanın sosyal ve psikolojik ihtiyaçları kültürün manevi unsurlarını oluşturur.
Bir milletin hayat telâkkisihukuki iktisadi ahlaki estetik vs..anlayışları manevi kültürü oluşturur.
Manevi kültür unsurlarının en önemlisi dildir. Dil kültürün gelişip yeni kuşaklara aktarılmasında toplumların sürekliliğe ve grupların etkili foksiyonda bulunmasına etki eder.
Manevi kültür unsurları arasında din de önemlidir.
Din bütün unsurların ( hukuk ahlak örf adet vs.)din etkisi altında şekillenir.
Manevi kültür unsurları arasında ahlak hukuk kuralları örf ve adetler vs..yer alır.İnsanların sürekli ilişkisinden ve etkileşimlerinden topluma bütünlük kazandırır.
Manevi kültür unsurundan estetikte önemlidir.Sanatkâr içinde yetiştiği toplumun değerinden bağımsız eser ortaya koyamaz kendi duygularını yansıtırken aynı zamanda toplum değerlerini de yansıtır.
Manevi kültür unsurlarından biri de eğitimdir.Eğitim bilginin bir kuşaktan diğer kuşağa aktarımını sağlar.
Kültür Unsurlarının Medeniyete Değer Kazandırması
Her medeniyet farklı bir teknikte öne çıkmıştır.
Batı Medeniyetinde materyalist
Eski Yunan Medeniyetinde akılcı
Hint Medeniyetinde mistik
Bu 3 medeniyete karşı vahye dayalı medeniyet olan İslam Medeniyeti gelmiştir.
Kültürün Özellikleri
1)Kültür öğrenilmiş davranış topluluğudur.
2)Tarihsel ve süreklidir.
3)Toplumsal bir üründür.
4)İhtiyaç giderici özelliğe sahiptir.
İbn Hldun ihtiyaçları zaruri/tabii hâci ve kemâli/tahsini olmak üzere 3’e ayırır.
5)Sürekli değişme gösterir.
6)Kültür dengeli bütünlük oluşturma eğilimindedir.
7)Kültür dışarıdan aldığı unsur konusunda seçicidir.
Medeniyetin Doğuşuna Etki Eden Faktörler
1)İnsan; İnsan en temel faktördür.İnsanın duyguları ve iç tepkileri önemlidir.
2)Toplum: Sosyal ve kültürel olayların açıklanmasında toplum önem kazanır.Toplum olmadan ekonomik ve kültürel faaliyetler olamaz.
3)Coğrafi çevre: Yerleşim alanlarının iklim ve doğal imkanların kültür gelişimine etkisi büyüktür.
Coğrafi çevrenin doğrudan ve dolaylı etkisi vardır.Bu etki yüzünden nehir tipi yayla tipitakımadalar tipi bataklık tipi ve kara tipi medeniyetler oluşmuştur.
Bu Oluşan Medeniyet Tiplerine Örnekler
Nehir Tipi = Mısır ve İndus Medeniyetleri
Yayla Tipi = Hint Medeniyeti
Takımadalar Tipi = Girit Medeniyeti
Bataklık Tipi= Maya Medeniyeti
Kara Tipi = Çin İslam Hint ve Batı Medeniyeti
Medeniyetlerin Doğuşuna İlişkin Teoriler
En çok benimsenen 2 görüş vardır.Gelişme ve Yayılma Teorileridir.
1)Gelişme Teorisi:Evrimci yaklaşımla oluşmuştur.Biyolojik evrimin kültüre uygulanmasını konu edinir.Medeniyet vahşet devirlerinden günümüze kadar sürekli ilerleyen insan kültürünün eseridir. Bu teoriyi benimseyen insanlar birlik ve ayniliği kabul eder.Dünyanın her yerinde tek ve benzer kültür olmayacağı için bu teoriye karşı yayılma teorisi doğmuştur.
2)Yayılma Teorisi: Kültür ve medeniyetteki gelişmenin asıl sebebini kültür teması ve sonucunda arar.İnsan yeni bir şey keşfetmekten çok taklit etme eğilimlidir.Medeniyet belli bölge belli toplum da ortaya çıkınca oradan komşu toplumlara yayılır.Suya atılan taşın dağılıp yayılması gibi… Medeniyetin ortaya çıkması için uygun ortama ihtiyaç vardır.bu ortamda Mısır’dır.Medeniyetler kendi kaynaklarında güçlüdürkaynağından uzaklaştıkça zayıflarlar özgürlüklerini kaybeder.
Kültür ve Medeniyetin doğuş ve yayılmasını vahye göre açıklayan dini görüşe göre Hz. Adem2in ilk insan ve İlk Peygamber olması ilk kültüründe vahye dayalı olmasını gerektirir.
Kur’an’ı Kerim’de Bakara Suresi 31. Ayette “Allah Adem’ e bütün isimleri öğretti” buyuruyor.Gerçekten de Adem (as) ’ın bildiklerini başkalarına öğretmesi için belli bir kültür bilgi ve dile sahip olması gerekir.
İslam Kültür ve Medeniyeti
İslam dini 7.yy da yayılmaya başlamıştır.İslamiyet’in en önemli özelliği ulaştığı insan ve toplulukları değişime uğratmasıdır.İslam Medeniyeti; İslam dinini kabul eden milletlerin beraberce oluşturduğu medeniyetin adıdır.Bu medeniyetin gelişiminde Araplarİranlılar ve Türklerin etkisi büyüktür.
Bodley ‘in “ Rönesans’ı İslamiyete borçluyuz” sözü bu gerçeği dile getirmektedir.
İslam Medeniyetinin özü Tevhid yani Allah’ın tek her şeyin üstün ve mutlak yaratıcısı olduğudur.
İslam’ın bütün çeşitlilik zenginlik ve tarihi kültür ve eğitimi ilim ve medeniyetini kısaca şu cümle özetler:
“LÂ İLAHE İLLALLAH.”
2.ÜNıTE
ıSLÂM MEDENıYETıNıN DOğUşU VE KAYNAKLARI
ıslâm Medeniyeti hakkında yazılmış eserlerde konular 2 şekilde ele alınır.Batılı yazarlar coğrafyaya dayalı sınıflandırmayı tercih eder, Müslüman yazarlar kronolojiye dayalı sınıflandırmayı tercih ederler. Biri zaman, diğeri mekan boyutunu ele almıştır.ıslâm Medeniyetinin özünü, ruhunu temel amaç olarak ele almamıştır.
Bir medeniyeti doğuran, yaşatan onun onun özüdür, ruhudur, amacıdır.Bir medeniyetin ortadan kalkmasına neden olan onun bu değerlerini yitirmesidir.
Materyalist ve pozitivist bilim adamlarına göre medeni hayat milattan önce dört bininci yıllarda şehir hayatıyla ortaya çıkmıştır.
ılahi dinlere ve kitaplara göre insan medeni bir varlık olarak yaratılımış, medeni hayatı da ilk peygamber olan ilk insanla beraber yaşamıştır.Allah ( cc) insanı yeryüzünün halifesi olarak yaratmıştır.ınsan, Allah’ın yeryüzündeki hükümranlığının temsilcisidir.ınsanın medeni olması, yaşadığı hayat ve dünyayı medenileştirmesi, Allah’ı temsil görevidir.
Allah’ın yeryüzünde en iyi temsil edildiği coğrafya en medeni coğrafya, Allah’ı temsil edebilen toplum da en medeni toplumdur.Tüm ilahi dinler aynı zamanda medeniyettir.
ıslam, insanlığın en büyük Medeniyet projesidir.Peygamberimiz bu göreve risâlet ile başlamış,zihinleri ve kalpleri medenileştirmeyi amaçlamıştır.Hicretle beraber Yesrib’in adını Medine’ye çevirmek suretiyle ıslam medeniyetinin yürüyüşünü başlatmıştır.
MEDENıYET - KAVRAM BOYUTU
-Arapça kelime olan medeniyet, medîne sözcüğünden türemiştir.
-Medine, şehir anlamındadır ve bir yerde ikamet etmek, yerleşmek manasına gelen me-de-ne kökünden gelir.
ılk olarak 1757 yılında Fransa’da, bundan 10 yıl sonra da ıngiltere’de kullanılmaya başlayan Medeniyet,Batı dilince “civilisation” sözcüğünden türemiştir.
Günümüz Türkçesinde medeniyet yerine uygarlık kelimesi de kullanılır.Uygarlık, belli yasalara uyan şehirde yaşayan kimse anlamına gelir.Uygarlığın Uygurlara atfen söylendiğini de söyleyenler vardır.
Medeniyet Terim anlamı: Bir neslin, kendinden sonraki nesillere bıraktığı, maddi ve manevi unsurların toplamıdır.Doğada basit halde bulunmayıp, insanın katkıda bulunduğu şeyler demektir.Medeniyet; hayat tarzı demektir.ınsan hayatının her devresinde geliştirdiği, dini ve dünyevi değerlerin adıdır.
Medeni ınsan: ıncelik, fazilet, ahlak, davranışlarda tutarlılık ve yerli yerindelik, cesaret, aklını kullanmak anlamına gelir. Medeniyetsiz- Medeniyet görmemiş ınsan: Medeniyetten habersiz, olumsuz insan..Kültür:1900’lere doğru başta Fransızca olmak üzere diğer dillere Almanca’dan geçmiştir.Latince cultura kelimesinden türemiştir.Cultura; toprağı işlemek anlamına gelir.Arapça da “HARS” kelimesi kullanılır.Kültür: Bir topluluğun yaşam tarzı, maddi- manevi değerler toplamı, insanın kendini idare etme yoluna denilir. Yaşanan çevre ile ferd arasında varolan, düşüncelerin,zevklerin , alışkanlığın ortaklığıdır.Bir toplumda yaşayan insanların bütün öğrendikleri ve paylaştıkları şeydir.ınsanın ortaya koyup içinde insan katkısı bulunan gerçekliklerdir.
Kültür toplumsaldır, tarihseldir, kalıtsaldır, işlevseldir,birlik içinde çokluk ve değişkendir.
Arapçada umrân ve hadâret kelimeleri medeniyet karşılığında kullanılmıştır.
Umrân : “a-me-ra” kökünden türemiştir,bir yede iskân etmek anlamında kullanılır.ı’mâr : Bir yeri mamur kılmak, mâmur bulmak , bayındır hale getirmek anlamından kullanılır.ıbn Haldun (Tarih Felsefesi ve Sosyolojinin kurucusu) ‘ a göre umrân : Uygarlık ve sosyal kalkınma anlamında, ınsanların yeryüzünün yerleşimine uygun yerinde toplu olarak yaşayan, biribirlerine yardımcı olup toplumsal hayat yaşamaları anlamında kullanılmıştır.Hadâret : Ha-da-ra kökünden olup ; şehirde ikamet etmek, şehirli olmak anlamında kullanılmıştır.Bedevilik, göçebeliğin zıttıdır.ıbn Haldun bu kelimeyi ; Bilim-sanatın gelişmesi, hayat standartlarının yükselmesi, niteliğin artması manasında kullanmıştır.Anlam Boyutu :Medeniyet kavramı 18.yy 2. yarısından itibaren Batı’da kullanılmaya başlandı.Batılılar kendi hayat tarzı, yaşam biçimine medeniyet adını vermişlerdir.Batı medeniyeti mensupları , dünyayı medenileştirmeyi görev, kendi hakkı olarak gördükleri için kendi dışındakileri ayıran ayrıcı olmuştur.
Medeniyete ıdeolojik ve Politik Yaklaşımlar:
Batı Medeniyeti bazı ülke aydınlarınca yeni ideoloji olarak benimsenmiş, ülkemizde medeniyetçilik alanını oluşturmuştur.
Tanzimat Dönemi Osmanlı aydınlarına göre Medeniyetçilik; Osmanlı Devletinikurtarıp eski gücüne kavuşturacak ideoloji olarak görülmüştür.Bazı bilim adamları, mensubu bulunduğu devletin çıkar planlarını meşrulaştırmaya yönelik tezler ortaya atmışlardır.
Samuel P. Huntington ; Medeniyetlerin çatışması teziyle medeniyetlere , hizmet ettirme amacına yönelik politik malzeme olarak yaklaşmıştır.
Samuel P.Huntington’a göre; Medeniyet gelecekte belli 7-8 Medeniyet arası etkileşimde şekillenecektir.
1) Batı
2)Konfüçyüs
3)Japon
4)ıslam
5)Hint
6)Slav-Ortodoks
7)Latin Amerika
8)Afrika
Medeniyetlerin Doğuşunu Etkileyen Faktörler
1) ınsan unsuru- Aydın ve toplumu birbirine ters düşen halklar medeniyete katkıda bulunamazlar.2) Coğrafya- (ıklim) Mezopotamya ve Mısır gibi medeniyetlerin iklimi mesela uygun ve kadim yerlerde doğmuştur.
3)Kurumsal ve güçlü ekonomik yapı
4)şehirleşme
5)Göç, hicret, yer değiştirme
6)Değerler sistemi
7)ıstikrarlı bir siyasi sistem
8)Sağlıklı eğitim
9)Sanat, dil, hukuk, estetik, kurumlar vs..
ıslam Medeniyetinin doğuşunda en büyük faktör; ıslam inancına bağlı değerler sistemidir.
ıslam dini , inanları yeryüzünde medeniyet oluşturmasına gayret ettirmeye çabalıyordu.ınsanın , Allah’ın halifesi olarak görevini gerçekleştirmesi için medeniyet oluşturmasına ihtiyaç vardır.
ıslam Medeniyetinin doğuşunu etkileyen en büyük faktörde bu ihtiyaca cevap verme bilincidir.
1- Nil’den Amuderya’ya kadar uzanan, dili Süryanice, Aramice ve Pehlevice olan ,Hilâl bölgesinin Sami-ıran terkibidir.
2-Anadolu’dan ıtalya’ya kadar uzanan, Thales, Pisagor, vs.. filozofların yetiştiği,Latince ‘nin kullanıldığı Avrupa terkibidir.
3-Hindistan Bölgesindeki Hindu terkibi
4-Konfüçyüs, Lao Tze harfiyle öne çıkan ,Çin ve Uzak Doğu terkibidir.
1-Bereketli Hilal Bölgesi ve ıran/Sasaniler
ıslam öncesinde bu bölgede 2 devlet hakimdi.
1) Bizans
2) Sasaniler
Mezopotamya, Sasani hakimiyetindeydi.Zerdüşt inancının hakim olduğu ülkede Sasani Hükümranlığı ile birlikte Mardin doğumlu olan Mani, peygamber olduğunu ilan etmiştir.
Mani Dini, Alemin ve içindeki her şeyin aslının nur ve zulmetten oluştuğunu söyler.
Sasani ımparatorluğu da Mazdekizmle mücadele etmek zorunda kalmıştır.Devrimci kimliğiyle tanınan, insanın sahip olduğu her şeyin ateş, su, mera ortaklığı gibi ortaklığını savunan Mazdek, insanlar arası anlaşmayı kaldırıp, dini saf hale getirmeyi düşünüyordu.
Sasanilerde 4 sınıf vardı:
1- Din adamları
2- Bürokratlar
3-Askerler
4- Halk
ınsanların sınıfı doğumla belirleniyordu, erkek egemen bir toplumdu.Çok evlilik vardı.6.yy 2. çeyreğinde Enüşirvan Cündişapur’da bir tıp okulu kurdu.Yunanca ve Süryanice ‘den Pehlevice’ye tercüme yapıldı.
Kelile ve Dimne Sanskristçeden Farsçaya çevrildi.Hz.Peygamber’in mektubunu yırtan Hüsrev Perviz döneminde ıran’ da sanayi, mimari ve sanat gelişmiştir.
Cündişapur , islam’ın doğduğu sıralarda bölgenin en önemli merkezleri arasında yer alıyordu.Aristo ve Eflatun’un eserleri Pehlevice’ye çevrildi.Hz.Ömer döneminde ıslam coğrafyasına katıldı.
2- Avrupa Bölgesi
4.yy başında Roma ımp. Konstantinus, başkenti Bizans’ta kendi adını verdiği Konstantinopolis’e taşıdı.325’de ıznik’te Hristiyan kilisesinin ilk din kurultayını toplayarak, Hristiyanlığı devletin desteklediği din haline getirdi.
ılk defa bu konsülde resmi olarak ısa, baba ile aynı bedene sahip olarak görülmüştür.ıncildeki ısa için yazılı mecazi ifadeler , teolojik amaçlar için kullanılarak metafizik anlamda Tanrı’nın oğlu konumuna getirmiştir.ısa’nın Tanrı’nın oğlu konumuna getirilmesi,kralında yeryüzünde Tanrı’nın temsilcisi olması anlamına geliyordu.
ımp.Junstinianus , Roma ımp. Eski birliğini kurmak için B.Akdeniz seferlerinde başarılı olamayınca ölümünden sonra K.Afrika, ıspanya, ıtalya toprakları elinden çıktı.6.yy başlarına kadar süren, iç savaş ve çileli istikrarsızlık manastırı güvenli mekan haline getirdi.Çileli ve keşiş hayat tarzı ortaya çıktı.
7.yy da Yunan, Latin, Suriye ve Kıpti kiliseleri arasında bölünmüş Hristiyanlık vardı.
Hippolu Augustinus ‘un yazdığı Tanrı Devleti adlı eseri,Batı Avrupa Dünya görüşünün temellerinden birini oluşturur.
Büyük ıskender’in kurduğu ıskenderiye, bölgenin en önemli kültür merkezidir.
ıskenderiye kütüphanesi, Hz.Ömer’in izniyle Mısır fatihi Amr. B. As tarafından yakıldığı rivayetinin doğru olmadığını hem Müslümanlar, hem Hristiyanlar, hem de Yahudiler ortaya koymuşlardır.
3- Hindistan
Hindistan’da çok din hakimdi. En yaygını, Jainizm veBudizm dinleriydi. Jahinizm Mahavira tarafından kurulmuştur.
Budizm, Prens Gautama tarafından şekillendirilmiştir.Prens Gautama Bilgeliği ve aydınlığı ifade eden Buda’dır.
Kişisel duygu ve istekleri yok ederek ya da en az seviyeye indirmeyi amaç edinmişlerdir.Jainizm hiçbir zaman Budizm gibi yaygınlaşamamıştır.Jainizm, inanlarından çileli yaşam istediği için yaygınlık kazanamamıştır.Budizm ise, herkesin başından geçecek bunalım döneminde verecek bir şey olmadığı için Hindistan hiçbir zaman Budist sayılmamıştır.
M.S ilk yyda Brahmanizmin biçimi değişerek Hinduizm (Hintlilerce saygıya layık, şiva ile Vişnu çevresinde ) doğmuştur.
Hinduizmin temelini yeniden doğuş, kavramı oluşturur ve halk tanrılara armağanlar sunarak bir sonraki yeniden doğuşunda üstün olacaklarına inanırlar.Hinduizmin en yüksek otorite kaynağının Vedalar olduğunu söyleyen Hindu Hukuk anlayışını benimsediler.
Hindistan’da Kast Sistemi vardı:
1- Brahmanlar ( Din Adamları)
2- Kşartiyalar ( Asiller ve askerler)
3-Vaisyalar( Çiftçi, Sanatkarlar, Tüccarlar)
4-Sudralar (ışçiler)
5-Paryalar sınıfına ayrılmıştır.
4- Uzak Doğu Bölgesi ve Çin
Çin merkezli medeniyet alanında şekillenen yapı Konfüçyanizm ağırlıklı idi.Erdemin ancak iktidar ve sorumlulukla ortaya konulacağı inancındaydı, yönetimi bizzat üstlenmedi,öğrencileri onun düşüncesi vasıtasıyla ülkeyi yönettiler.
Konfüçyüsçülüğe denge olarak Taoizm doğdu.
3.yy ilk çeyreğinde iç savaş, komşu istilalar derken, Konfüçyanizmin ılımlı mesajı Çin’e yetmedi ve Budizm hayatlarına girdi. M.S. 200-600 yıllarda Budizm, Çin’de hızla yayıldı.
7.yy başında M.S. 618 yılında Tang hanedanı döneminde Budizm hemen hemen resmi din durumuna geldi.
5- Orta Asya Göktürkler
6.yy oprtasından 7.yy ortasına kadar Orta Asya Bölgesinin hakimi Göktürkler idi.Kağan’ın ilahi güçleri olduğuna inanılırdı.Göçebe hayat tarzı yaşarlardı.
HıCAZ BÖLGESı : MEKKE VE MEDıNE
ıslam öncesi coğrafya da Ptolemy’de geçen Makoraba Mekke’nin ismi, ilahi kitaplarda Beke, Kur’an’da hem Beke ( Al-i ımran 3/96) hem de Mekke ( Fetih 48/24) kullanılmıştır.
ıslam Tarihi içinde burası; Ümmü’l- Kura, el- Beledü’l-Emin,el- Beledü’l – Haram gibi 30 dan fazla isimle anılmıştır.Hz.ıbrahim’in ve oğlu Hz.ısmail’i M.Ö 1871 yılından beri buraya getirdiği bilinmektedir.
Mekke genelde bütün Arap toplumları, özelde ise, Kureyş kabilesi için öneme sahiptir.Mekke, uluslar arası ana ticaret yolu kavşağı üzerinde bulunmaktaydı.
Mekke’de Romalıların , Habeşlilerin ve diğer kavimlerin ticari işlerini yürütmek üzere işlettiği , ticaret biroları vardı.
Medine’nin asıl adı; Yesrib’tir.Peygamberimizin hicretinden önce Medinetü’n- Nebi, sonraları ise Medine-i Münevvere şeklinde adlanmıştır.
Kur’an’da hem Yesrib ( Ahzab 33/11) hem de Medine ( Tevbe 9/120) olarak kullanılmıştır..En iyi cins hurma vahalarıyla tanınır.
En stratejik özelliği Suriye- Yemen ticaret yolu üzerinde geçit konumunda olmasıdır.Ticaret kervanının güvenliği açısından Medine daha çok önem kazanmıştır.
ıslam’dan önce Medine’de Yahudiler ve Araplar olarak 2 millet yaşıyordu.Yahudiler, bu şehre hakim milletti.Ticaretle meşgul olurlardı.Tam sayıları belli değildir ama hicretin ilk yıllarında çıkardıkları savaşçı sayısı 2000’den fazladır.
ıslam’ın Medine’ye geldiği dönemde burada meskun Evs ve Hazrec kabilelerine mensup Araplar, aslen Yemen’in büyük kabilesi Ezd’e mensuptur.Evs ve Hazrec kabileleri sosyal statü bakımından Medine Yahudilerinin altındadır.2. sınıf muameleyi kabul etmişler, Ensar içinde birbirinin erkek çocuğu yaşamayacak olduğunda çocuklarını Yahudiliğe adarlar.Ziraatle uğraşırlar, tam sayısı belli olmamakla beraber 4000 savaşçı vermişlerdir.
Dini Yapı
ıslam öncesi dönemde en yaygın din, Putperestliktir.Materyalizm/Ateizm, Yahudilik, Hristiyanlık, Hz. ıbrahim’in dinine mensubiyet olarak anlaşılan Haniflik, Mecusilik ve Sabiilik de yaygındı.
Hristiyanlık ve Yahudilik Mekkeliler tarafından bilinir,inanalarda ehl-i kitap olarak adlandırılırdı.
Siyasi Yapı
Mekke’nin siyasi yapılanması Kabe merkezliydi. Mekke’nin idaresi 5.asrın ortasından itibaren Hz.Muhammed (SAV) 5.kuşaktan dedesi olan Kusay’ a geçmiştir.
Mekke sisteminde başkanın görevi çok ağırdı.Emirlerinin yerine getirilmesi , emri alanını iyi niyetine ve kabile güçlerine bağlıydı.Eskiden var olan kamu görevlerini yeniden düzenliyorlardır.
Darü’n- Nedve adlı parlemento binası Mekke’nin merkezi, toplanma, karar alma meclisidir.Mekke’yi ilgilendiren önemli konular görüşülüp karara varılırdı.ıslam’ın ortaya çıktığı dönemde Mekke’de 10 kişilik şura (oligarşik hükümet) vardı.şura üeyelerinin seçimi pek açık değildi ve çıkan anlaşmazlıkları çözmek için kılıca başvururlardı.
Sosyal Yapı
Mekke’de sosyal yapının temeli olan kabile, çok güçlü asabiyetin zeminidir.En güçlü asabiyet; soy bağı,akrabalık,kabile,kabileler arası anlaşma asbiyetine dayanıyordu.Kabilevi değerler, kabileden bir kişiyi erdemli kabul etmeyi,onun kabilesini de erdemli kabul etmeyi değerli kılıyordu.
Kabilecilikte; ben ve kardeşim amcamın oğluna karşıyız, ben ve amcamın oğlu yabancıya karşıyız mantığı vardır.
Arap kabilelerinin sosyal hayatı şekillendiren önemi de kardeşlik anlaşmasıdır.
Cahiliye Döneminde Halk ;
1) Hürler
2)Esirler
3) Mevali olmak üzere 3 sınıfa ayrılıyordu.
Hürler= Aile, kabilesinin adını taşıyıp kabilesinin sahip olduğu tüm haklara sahip olan kişilerdir.Derece farklarına sahiptirler
Kusay’ın soyu hürler içinde en üstün mevkide olanıdır.
Esirler= Hürlerin sahip olduğu haklardan mahrum; köle ve cariyelerden oluşur..Bu sınıfın kaynağı savaşlarda alınan esir ve cariyeler oluşturur..Köleler= Değerli menkul malları kabul edilir, alınır, satılır, miras bırakılırdı.
Aile Yapısı ve Kadının Durumu
Erkek imtiyazlı yapıya sahipti, tüm sorumluluk erkeğe aitti.Ailenin reisi, her türlü saldırıya karşı güvenlik görevlisiydi.Ailenin her ferdinin yararını düşünürdü.ıstediği kadar evlenebilirdi.
Kadının hiçbir değeri yoktu.Kocasının sahip olduğu mallardan biri gibiydi.Bazı aileler açlık ve sıkıntı çekme düşüncesiyle kız çocuklarını diri diri toprağa gömerlerdi.Kur’an’da bunu net açıklanır.( Tekvir Suresi 81/8-9)
Cahiliye Döneminde Kız çocuklarının diri diri toprağa gömüldüğünü ve çok eşliliği genel uygulama olarak görürsek , nasıl durumla karşı karşıya oluruz?
Kızlar diri diri gömüldüğü için kadın sayısı azalır ve dengesizlik olur.Onun için toprağa gömülen çocuk sayısı erkek oranını bozmayacak ölçüdedir.
Hukuki yapı
Cahiliye Döneminde Mekke’de yargıçlık resmi meslek değildi, yargıçların görevi sadece hüküm vermekti.Anlaşmazlıklarında çeşitli kurumlara başvururlar.Bu kurumlar:
1) Kabile Hakemleri = şan- şeref sahibi insanlardır.Tecrübelidir.Hacerü’l –Esved’i Kabe’nin köşe duvarına kimin yerleştireceğinde de ihtilafa düşülmüştü, Hz. Peygamber (SAV) hakem olarak karar vermişti.2)Tard ve Hal (Toplum dışı bırakma ve kanun dışı sayma) = Topluma zarar veren insanları cemiyet harici bırakmakla cezalandırmaktı.3)Eşnak ( Tazminat belirleme) = Mekke’de kasten işlene ve cezası kısas olan suçların dışındakilere tazminat ödenirdi. Bu miktarları tespit etme görevine eşnakdenilirdi.
Veraset yoluyla getirilen bu görev ıslam’dan önce en son Hz. Ebu Bekir tarafından yürütülmekteydi.
Ödenecek miktar örfe göre belirlenirdi.En fazla önem ifade eden kan diyetlerinde ödenen tazminat miktarı 100 deveydi.
4)Kaseme ( Yemin etme)= Katili bilinmeyen bir ölünün , ölü olarak bulunduğu yer halkından 50 kişinin onu öldürmedikleri ve öldürüleni bilmediklerine Kabe etrafında yemin ediyorlardı.
Ekonmik Yapı
7.yy başlarında genelde Arap yarımadasının, özelde Hicaz bölgesinin en önemli ekonomik faaliyeti ticarettir.
Taif ve Medine gibi su bulunan bölgelerde sebze- meyve üretimi yaygındır.
Necd- Yemame gibi bölgelerde buğday ekimi yapılırdı.
Hicaz Bölgesi, dünya ticaret ağının en stratejik bölümünde yer alırdı.Fırat’tan Yemen’e kadar , Arap kabileleri kervanlarla birbirine bağlanırlardı.
Bizans ımparatorluğu , ıskenderiye aracılığıyla Grek mirasını , Kalde, Babil, Hint Medeniyetlerinden çizgiler taşıyan Sasani mirasını , Bağdat’ta kurulan Beytü’l- Hikme’de yapılan tercümelerle Hind mirasını ve Çin mirasını bütünüyle reddetmemiş, en iyi şeyleri alıp özümsemiştir.
Kaynakları belirleme konusunda farklı yaklaşımlar vardır.
ıbn Haldun ; Medeni topluluğu insan neslinin devamı için zorunlu olarak görür.
Hegel ve Marks; Medeniyetin zıtların çatışmasından kaynaklandığını savunurlar.
Toynbee, Medeniyetin ortaya çıkışındaki neden tek başına bir etken değil, kendilerini meydana getiren bütününün katkılarıyla oluşur.
Toynbee, bu konuda diğerlerinden geniş ve kapsamlı düşünür..
Medeniyet kavramının eklendiği isimle ayrılmaz bağı bulunur.
Mezopotamya Medeniyeti denildiği zaman Mezopotamya
Batı Hristiyan Medeniyeti denildiği zaman Hristiyanlık
Osmanlı Medeniyeti denildiği zaman Osmanlı milletli
ıslam Medeniyeti denildiği zaman ıslam dini akla gelir.
ıslam dini medeniyetin herhangi bir unsuru değil, onun belirleyicisidir.ıslam Medeniyetinin doğuşunda ve gelişmesinde Müslümanlar neyi nasıl yapmışlarsa öyle yaptıran ıslam’dır.
ıslam Medeniyetinin 2 Temel Kaynağı vardır:
1- Kur’an 2- Hz.PeygamberGenelde bütün Medeniyetler başta olmak üzere özelde Kur’an’ın mesajı;
1-Allah cc insan için yeryüzünü en medeni ortamı ayarlamış ve düzenlemiştir. ( Bakara 2/29)
2-ınsan yeryüzünde halife olarak yaratılmış, bu huhusta bilgilendirilmiştir. ( Bakara 2/ 30-31; En’am 6/165; Yunus 10/73; Neml 27/62; Fatır 35/39)
ılk ayetlerde yaratılışın anlamını belirleyen bilinç üzerinde durulur, diğer ayetlerde bu bilincin gerçekleşme yöntemi sunulur.
3- Eşya insanın emrine ve hizmetine sunulmuştur. ( Lokmn 31/20) ınsan- eşya ilşkisinin nasıl olması gerektiğini hakkında temel bilgileri anlatır.
4-ınsana yeryüzünde Allah’ın hükümranlığının önüne hiçbir şeyi geçirmeme sorumluluğu verilmiştir.
5-Kur’an , Müslümanları; Dünyada insanlara yol göstermek, onları ıslah etmek için çıkarılmış topluluk olarak tanımlar.” (Al-i ımran 3/110)
Bu mesajlar insanın yeryüzünde halife olarak görevini hatırlatır.
ılk Peygamberden sonuncusuna kadar bütün Peygamberler insana yeryüzü hilafeti kurabilmeyi göstermişlerdir.
Hz. Peygamber, Medine ‘de inanç kardeşliği çerçevesinde, Ensar ve Muhaciri kardeş yapıp hayatı paylaştırmıştır.
Yahudilerle siyasi birlik anlaşması yaparak hayatı ortak zeminde buluşturmuştur.
Hristiyanlar ile farklı inanca saygı ilkesi yerleşti.
ıslam Medeniyetinin özü; genel anlamda ıslam, özel anlamda tevhiddir.
Evrenin ve evrendeki bütün varlıkların yaratılmasının evrensel amacı vardır.Allah cc bu amacı Peygamberlerine gönderdiği kitapları ve dinleri arayıcılığıyla bildirmiştir.Dünya, boş yere, eğlence olsun diye yaratılmamıştır ( Al-i ımran 3/191; Mü’minun 23/ 15-16)
ınsan dışındaki tüm varlıklar Allah’ın yarattığı evrensel gayeye zorunlu hizmet ederler.ınsan bu konuda özgür bırakılmıştır.
ılk Müslümanlar kurdukları medeniyetlere Tevhid inancını yerleştirmişlerdir.
ısnsan özgür iradesiyle Allah’a kulluk yapan varlıktır.ıslam Medeniyeti insanı bu açıdan değerlendirir; ama diğer medeniyetler
1-Eski Yunan Medeniyeti; ınsanı tanrılaştırır
2-Hristiyanlık; Hz. Adem’in işlediği suç yüzünden insanı alçaltır.
3-Hinduizm de kast sistemi içinde insanı ele alır.
4-Budizm; insanın temelinde varoluşunu kötü kabul eder.
ı;slam Medeniyetinin özünü oluşturan en önemli unsurdan biri de ıslam Ahlakıdır.Medeniyet kurmak, dünyayı sevmek ve onu gelştirmek için çaba sarf etmeyi ister.Dünyayı sevme ve isteme, ilahi ahlakın disipline ettiği arzuyla sınırlı olmalıdır.Bu sınır olmazsa, o medeniyet ahlaki unsurunu kaybeder.
Bu sınırı sağlam şekilde insana sunan ıslam ahlakı, bu ölçüyü mükemmel şekilde aktaran Hz.Peygamber (SAV) dır.
“Eğer dünyada saf alaki durumları çizebilecek, bir ressam olsaydı,çizilecek bu son derece ilginç, çekici, önemli tablo, Hz.Peygamber’in ahlak abidesi tablosu olurdu.” (Fazlur Rahman 1996)
ıSLÂM MEDENıYETıNıN DOğUşU VE KAYNAKLARI
ıslâm Medeniyeti hakkında yazılmış eserlerde konular 2 şekilde ele alınır.Batılı yazarlar coğrafyaya dayalı sınıflandırmayı tercih eder, Müslüman yazarlar kronolojiye dayalı sınıflandırmayı tercih ederler. Biri zaman, diğeri mekan boyutunu ele almıştır.ıslâm Medeniyetinin özünü, ruhunu temel amaç olarak ele almamıştır.
Bir medeniyeti doğuran, yaşatan onun onun özüdür, ruhudur, amacıdır.Bir medeniyetin ortadan kalkmasına neden olan onun bu değerlerini yitirmesidir.
Materyalist ve pozitivist bilim adamlarına göre medeni hayat milattan önce dört bininci yıllarda şehir hayatıyla ortaya çıkmıştır.
ılahi dinlere ve kitaplara göre insan medeni bir varlık olarak yaratılımış, medeni hayatı da ilk peygamber olan ilk insanla beraber yaşamıştır.Allah ( cc) insanı yeryüzünün halifesi olarak yaratmıştır.ınsan, Allah’ın yeryüzündeki hükümranlığının temsilcisidir.ınsanın medeni olması, yaşadığı hayat ve dünyayı medenileştirmesi, Allah’ı temsil görevidir.
Allah’ın yeryüzünde en iyi temsil edildiği coğrafya en medeni coğrafya, Allah’ı temsil edebilen toplum da en medeni toplumdur.Tüm ilahi dinler aynı zamanda medeniyettir.
ıslam, insanlığın en büyük Medeniyet projesidir.Peygamberimiz bu göreve risâlet ile başlamış,zihinleri ve kalpleri medenileştirmeyi amaçlamıştır.Hicretle beraber Yesrib’in adını Medine’ye çevirmek suretiyle ıslam medeniyetinin yürüyüşünü başlatmıştır.
MEDENıYET - KAVRAM BOYUTU
-Arapça kelime olan medeniyet, medîne sözcüğünden türemiştir.
-Medine, şehir anlamındadır ve bir yerde ikamet etmek, yerleşmek manasına gelen me-de-ne kökünden gelir.
ılk olarak 1757 yılında Fransa’da, bundan 10 yıl sonra da ıngiltere’de kullanılmaya başlayan Medeniyet,Batı dilince “civilisation” sözcüğünden türemiştir.
Günümüz Türkçesinde medeniyet yerine uygarlık kelimesi de kullanılır.Uygarlık, belli yasalara uyan şehirde yaşayan kimse anlamına gelir.Uygarlığın Uygurlara atfen söylendiğini de söyleyenler vardır.
Medeniyet Terim anlamı: Bir neslin, kendinden sonraki nesillere bıraktığı, maddi ve manevi unsurların toplamıdır.Doğada basit halde bulunmayıp, insanın katkıda bulunduğu şeyler demektir.Medeniyet; hayat tarzı demektir.ınsan hayatının her devresinde geliştirdiği, dini ve dünyevi değerlerin adıdır.
Medeni ınsan: ıncelik, fazilet, ahlak, davranışlarda tutarlılık ve yerli yerindelik, cesaret, aklını kullanmak anlamına gelir. Medeniyetsiz- Medeniyet görmemiş ınsan: Medeniyetten habersiz, olumsuz insan..Kültür:1900’lere doğru başta Fransızca olmak üzere diğer dillere Almanca’dan geçmiştir.Latince cultura kelimesinden türemiştir.Cultura; toprağı işlemek anlamına gelir.Arapça da “HARS” kelimesi kullanılır.Kültür: Bir topluluğun yaşam tarzı, maddi- manevi değerler toplamı, insanın kendini idare etme yoluna denilir. Yaşanan çevre ile ferd arasında varolan, düşüncelerin,zevklerin , alışkanlığın ortaklığıdır.Bir toplumda yaşayan insanların bütün öğrendikleri ve paylaştıkları şeydir.ınsanın ortaya koyup içinde insan katkısı bulunan gerçekliklerdir.
Kültür toplumsaldır, tarihseldir, kalıtsaldır, işlevseldir,birlik içinde çokluk ve değişkendir.
Umrân ve Hadâret
Arapçada umrân ve hadâret kelimeleri medeniyet karşılığında kullanılmıştır.
Umrân : “a-me-ra” kökünden türemiştir,bir yede iskân etmek anlamında kullanılır.ı’mâr : Bir yeri mamur kılmak, mâmur bulmak , bayındır hale getirmek anlamından kullanılır.ıbn Haldun (Tarih Felsefesi ve Sosyolojinin kurucusu) ‘ a göre umrân : Uygarlık ve sosyal kalkınma anlamında, ınsanların yeryüzünün yerleşimine uygun yerinde toplu olarak yaşayan, biribirlerine yardımcı olup toplumsal hayat yaşamaları anlamında kullanılmıştır.Hadâret : Ha-da-ra kökünden olup ; şehirde ikamet etmek, şehirli olmak anlamında kullanılmıştır.Bedevilik, göçebeliğin zıttıdır.ıbn Haldun bu kelimeyi ; Bilim-sanatın gelişmesi, hayat standartlarının yükselmesi, niteliğin artması manasında kullanmıştır.Anlam Boyutu :Medeniyet kavramı 18.yy 2. yarısından itibaren Batı’da kullanılmaya başlandı.Batılılar kendi hayat tarzı, yaşam biçimine medeniyet adını vermişlerdir.Batı medeniyeti mensupları , dünyayı medenileştirmeyi görev, kendi hakkı olarak gördükleri için kendi dışındakileri ayıran ayrıcı olmuştur.
Medeniyete ıdeolojik ve Politik Yaklaşımlar:
Batı Medeniyeti bazı ülke aydınlarınca yeni ideoloji olarak benimsenmiş, ülkemizde medeniyetçilik alanını oluşturmuştur.
Tanzimat Dönemi Osmanlı aydınlarına göre Medeniyetçilik; Osmanlı Devletinikurtarıp eski gücüne kavuşturacak ideoloji olarak görülmüştür.Bazı bilim adamları, mensubu bulunduğu devletin çıkar planlarını meşrulaştırmaya yönelik tezler ortaya atmışlardır.
Samuel P. Huntington ; Medeniyetlerin çatışması teziyle medeniyetlere , hizmet ettirme amacına yönelik politik malzeme olarak yaklaşmıştır.
Samuel P.Huntington’a göre; Medeniyet gelecekte belli 7-8 Medeniyet arası etkileşimde şekillenecektir.
1) Batı
2)Konfüçyüs
3)Japon
4)ıslam
5)Hint
6)Slav-Ortodoks
7)Latin Amerika
8)Afrika
ıSLAM MEDENıYETıNıN DOğUşU
Medeniyetlerin Doğuşunu Etkileyen Faktörler
1) ınsan unsuru- Aydın ve toplumu birbirine ters düşen halklar medeniyete katkıda bulunamazlar.2) Coğrafya- (ıklim) Mezopotamya ve Mısır gibi medeniyetlerin iklimi mesela uygun ve kadim yerlerde doğmuştur.
3)Kurumsal ve güçlü ekonomik yapı
4)şehirleşme
5)Göç, hicret, yer değiştirme
6)Değerler sistemi
7)ıstikrarlı bir siyasi sistem
8)Sağlıklı eğitim
9)Sanat, dil, hukuk, estetik, kurumlar vs..
ıslam Medeniyetinin doğuşunda en büyük faktör; ıslam inancına bağlı değerler sistemidir.
ıslam dini , inanları yeryüzünde medeniyet oluşturmasına gayret ettirmeye çabalıyordu.ınsanın , Allah’ın halifesi olarak görevini gerçekleştirmesi için medeniyet oluşturmasına ihtiyaç vardır.
ıslam Medeniyetinin doğuşunu etkileyen en büyük faktörde bu ihtiyaca cevap verme bilincidir.
ıSLAM MEDENıYETıNıN DOğDUğU ORTAM
1- Nil’den Amuderya’ya kadar uzanan, dili Süryanice, Aramice ve Pehlevice olan ,Hilâl bölgesinin Sami-ıran terkibidir.
2-Anadolu’dan ıtalya’ya kadar uzanan, Thales, Pisagor, vs.. filozofların yetiştiği,Latince ‘nin kullanıldığı Avrupa terkibidir.
3-Hindistan Bölgesindeki Hindu terkibi
4-Konfüçyüs, Lao Tze harfiyle öne çıkan ,Çin ve Uzak Doğu terkibidir.
ıslam Medeniyetini ıki Planda ınceleriz:
1- UZAK ARKA PLAN
1-Bereketli Hilal Bölgesi ve ıran/Sasaniler
ıslam öncesinde bu bölgede 2 devlet hakimdi.
1) Bizans
2) Sasaniler
Mezopotamya, Sasani hakimiyetindeydi.Zerdüşt inancının hakim olduğu ülkede Sasani Hükümranlığı ile birlikte Mardin doğumlu olan Mani, peygamber olduğunu ilan etmiştir.
Mani Dini, Alemin ve içindeki her şeyin aslının nur ve zulmetten oluştuğunu söyler.
Sasani ımparatorluğu da Mazdekizmle mücadele etmek zorunda kalmıştır.Devrimci kimliğiyle tanınan, insanın sahip olduğu her şeyin ateş, su, mera ortaklığı gibi ortaklığını savunan Mazdek, insanlar arası anlaşmayı kaldırıp, dini saf hale getirmeyi düşünüyordu.
Sasanilerde 4 sınıf vardı:
1- Din adamları
2- Bürokratlar
3-Askerler
4- Halk
ınsanların sınıfı doğumla belirleniyordu, erkek egemen bir toplumdu.Çok evlilik vardı.6.yy 2. çeyreğinde Enüşirvan Cündişapur’da bir tıp okulu kurdu.Yunanca ve Süryanice ‘den Pehlevice’ye tercüme yapıldı.
Kelile ve Dimne Sanskristçeden Farsçaya çevrildi.Hz.Peygamber’in mektubunu yırtan Hüsrev Perviz döneminde ıran’ da sanayi, mimari ve sanat gelişmiştir.
Cündişapur , islam’ın doğduğu sıralarda bölgenin en önemli merkezleri arasında yer alıyordu.Aristo ve Eflatun’un eserleri Pehlevice’ye çevrildi.Hz.Ömer döneminde ıslam coğrafyasına katıldı.
2- Avrupa Bölgesi
4.yy başında Roma ımp. Konstantinus, başkenti Bizans’ta kendi adını verdiği Konstantinopolis’e taşıdı.325’de ıznik’te Hristiyan kilisesinin ilk din kurultayını toplayarak, Hristiyanlığı devletin desteklediği din haline getirdi.
ılk defa bu konsülde resmi olarak ısa, baba ile aynı bedene sahip olarak görülmüştür.ıncildeki ısa için yazılı mecazi ifadeler , teolojik amaçlar için kullanılarak metafizik anlamda Tanrı’nın oğlu konumuna getirmiştir.ısa’nın Tanrı’nın oğlu konumuna getirilmesi,kralında yeryüzünde Tanrı’nın temsilcisi olması anlamına geliyordu.
ımp.Junstinianus , Roma ımp. Eski birliğini kurmak için B.Akdeniz seferlerinde başarılı olamayınca ölümünden sonra K.Afrika, ıspanya, ıtalya toprakları elinden çıktı.6.yy başlarına kadar süren, iç savaş ve çileli istikrarsızlık manastırı güvenli mekan haline getirdi.Çileli ve keşiş hayat tarzı ortaya çıktı.
7.yy da Yunan, Latin, Suriye ve Kıpti kiliseleri arasında bölünmüş Hristiyanlık vardı.
Hippolu Augustinus ‘un yazdığı Tanrı Devleti adlı eseri,Batı Avrupa Dünya görüşünün temellerinden birini oluşturur.
Büyük ıskender’in kurduğu ıskenderiye, bölgenin en önemli kültür merkezidir.
ıskenderiye kütüphanesi, Hz.Ömer’in izniyle Mısır fatihi Amr. B. As tarafından yakıldığı rivayetinin doğru olmadığını hem Müslümanlar, hem Hristiyanlar, hem de Yahudiler ortaya koymuşlardır.
3- Hindistan
Hindistan’da çok din hakimdi. En yaygını, Jainizm veBudizm dinleriydi. Jahinizm Mahavira tarafından kurulmuştur.
Budizm, Prens Gautama tarafından şekillendirilmiştir.Prens Gautama Bilgeliği ve aydınlığı ifade eden Buda’dır.
Kişisel duygu ve istekleri yok ederek ya da en az seviyeye indirmeyi amaç edinmişlerdir.Jainizm hiçbir zaman Budizm gibi yaygınlaşamamıştır.Jainizm, inanlarından çileli yaşam istediği için yaygınlık kazanamamıştır.Budizm ise, herkesin başından geçecek bunalım döneminde verecek bir şey olmadığı için Hindistan hiçbir zaman Budist sayılmamıştır.
M.S ilk yyda Brahmanizmin biçimi değişerek Hinduizm (Hintlilerce saygıya layık, şiva ile Vişnu çevresinde ) doğmuştur.
Hinduizmin temelini yeniden doğuş, kavramı oluşturur ve halk tanrılara armağanlar sunarak bir sonraki yeniden doğuşunda üstün olacaklarına inanırlar.Hinduizmin en yüksek otorite kaynağının Vedalar olduğunu söyleyen Hindu Hukuk anlayışını benimsediler.
Hindistan’da Kast Sistemi vardı:
1- Brahmanlar ( Din Adamları)
2- Kşartiyalar ( Asiller ve askerler)
3-Vaisyalar( Çiftçi, Sanatkarlar, Tüccarlar)
4-Sudralar (ışçiler)
5-Paryalar sınıfına ayrılmıştır.
4- Uzak Doğu Bölgesi ve Çin
Çin merkezli medeniyet alanında şekillenen yapı Konfüçyanizm ağırlıklı idi.Erdemin ancak iktidar ve sorumlulukla ortaya konulacağı inancındaydı, yönetimi bizzat üstlenmedi,öğrencileri onun düşüncesi vasıtasıyla ülkeyi yönettiler.
Konfüçyüsçülüğe denge olarak Taoizm doğdu.
3.yy ilk çeyreğinde iç savaş, komşu istilalar derken, Konfüçyanizmin ılımlı mesajı Çin’e yetmedi ve Budizm hayatlarına girdi. M.S. 200-600 yıllarda Budizm, Çin’de hızla yayıldı.
7.yy başında M.S. 618 yılında Tang hanedanı döneminde Budizm hemen hemen resmi din durumuna geldi.
5- Orta Asya Göktürkler
6.yy oprtasından 7.yy ortasına kadar Orta Asya Bölgesinin hakimi Göktürkler idi.Kağan’ın ilahi güçleri olduğuna inanılırdı.Göçebe hayat tarzı yaşarlardı.
YAKIN ARKA PLAN
HıCAZ BÖLGESı : MEKKE VE MEDıNE
ıslam öncesi coğrafya da Ptolemy’de geçen Makoraba Mekke’nin ismi, ilahi kitaplarda Beke, Kur’an’da hem Beke ( Al-i ımran 3/96) hem de Mekke ( Fetih 48/24) kullanılmıştır.
ıslam Tarihi içinde burası; Ümmü’l- Kura, el- Beledü’l-Emin,el- Beledü’l – Haram gibi 30 dan fazla isimle anılmıştır.Hz.ıbrahim’in ve oğlu Hz.ısmail’i M.Ö 1871 yılından beri buraya getirdiği bilinmektedir.
Mekke genelde bütün Arap toplumları, özelde ise, Kureyş kabilesi için öneme sahiptir.Mekke, uluslar arası ana ticaret yolu kavşağı üzerinde bulunmaktaydı.
Mekke’de Romalıların , Habeşlilerin ve diğer kavimlerin ticari işlerini yürütmek üzere işlettiği , ticaret biroları vardı.
Medine’nin asıl adı; Yesrib’tir.Peygamberimizin hicretinden önce Medinetü’n- Nebi, sonraları ise Medine-i Münevvere şeklinde adlanmıştır.
Kur’an’da hem Yesrib ( Ahzab 33/11) hem de Medine ( Tevbe 9/120) olarak kullanılmıştır..En iyi cins hurma vahalarıyla tanınır.
En stratejik özelliği Suriye- Yemen ticaret yolu üzerinde geçit konumunda olmasıdır.Ticaret kervanının güvenliği açısından Medine daha çok önem kazanmıştır.
ıslam’dan önce Medine’de Yahudiler ve Araplar olarak 2 millet yaşıyordu.Yahudiler, bu şehre hakim milletti.Ticaretle meşgul olurlardı.Tam sayıları belli değildir ama hicretin ilk yıllarında çıkardıkları savaşçı sayısı 2000’den fazladır.
ıslam’ın Medine’ye geldiği dönemde burada meskun Evs ve Hazrec kabilelerine mensup Araplar, aslen Yemen’in büyük kabilesi Ezd’e mensuptur.Evs ve Hazrec kabileleri sosyal statü bakımından Medine Yahudilerinin altındadır.2. sınıf muameleyi kabul etmişler, Ensar içinde birbirinin erkek çocuğu yaşamayacak olduğunda çocuklarını Yahudiliğe adarlar.Ziraatle uğraşırlar, tam sayısı belli olmamakla beraber 4000 savaşçı vermişlerdir.
Dini Yapı
ıslam öncesi dönemde en yaygın din, Putperestliktir.Materyalizm/Ateizm, Yahudilik, Hristiyanlık, Hz. ıbrahim’in dinine mensubiyet olarak anlaşılan Haniflik, Mecusilik ve Sabiilik de yaygındı.
Hristiyanlık ve Yahudilik Mekkeliler tarafından bilinir,inanalarda ehl-i kitap olarak adlandırılırdı.
Siyasi Yapı
Mekke’nin siyasi yapılanması Kabe merkezliydi. Mekke’nin idaresi 5.asrın ortasından itibaren Hz.Muhammed (SAV) 5.kuşaktan dedesi olan Kusay’ a geçmiştir.
Mekke sisteminde başkanın görevi çok ağırdı.Emirlerinin yerine getirilmesi , emri alanını iyi niyetine ve kabile güçlerine bağlıydı.Eskiden var olan kamu görevlerini yeniden düzenliyorlardır.
Darü’n- Nedve adlı parlemento binası Mekke’nin merkezi, toplanma, karar alma meclisidir.Mekke’yi ilgilendiren önemli konular görüşülüp karara varılırdı.ıslam’ın ortaya çıktığı dönemde Mekke’de 10 kişilik şura (oligarşik hükümet) vardı.şura üeyelerinin seçimi pek açık değildi ve çıkan anlaşmazlıkları çözmek için kılıca başvururlardı.
Sosyal Yapı
Mekke’de sosyal yapının temeli olan kabile, çok güçlü asabiyetin zeminidir.En güçlü asabiyet; soy bağı,akrabalık,kabile,kabileler arası anlaşma asbiyetine dayanıyordu.Kabilevi değerler, kabileden bir kişiyi erdemli kabul etmeyi,onun kabilesini de erdemli kabul etmeyi değerli kılıyordu.
Kabilecilikte; ben ve kardeşim amcamın oğluna karşıyız, ben ve amcamın oğlu yabancıya karşıyız mantığı vardır.
Arap kabilelerinin sosyal hayatı şekillendiren önemi de kardeşlik anlaşmasıdır.
Cahiliye Döneminde Halk ;
1) Hürler
2)Esirler
3) Mevali olmak üzere 3 sınıfa ayrılıyordu.
Hürler= Aile, kabilesinin adını taşıyıp kabilesinin sahip olduğu tüm haklara sahip olan kişilerdir.Derece farklarına sahiptirler
Kusay’ın soyu hürler içinde en üstün mevkide olanıdır.
Esirler= Hürlerin sahip olduğu haklardan mahrum; köle ve cariyelerden oluşur..Bu sınıfın kaynağı savaşlarda alınan esir ve cariyeler oluşturur..Köleler= Değerli menkul malları kabul edilir, alınır, satılır, miras bırakılırdı.
Aile Yapısı ve Kadının Durumu
Erkek imtiyazlı yapıya sahipti, tüm sorumluluk erkeğe aitti.Ailenin reisi, her türlü saldırıya karşı güvenlik görevlisiydi.Ailenin her ferdinin yararını düşünürdü.ıstediği kadar evlenebilirdi.
Kadının hiçbir değeri yoktu.Kocasının sahip olduğu mallardan biri gibiydi.Bazı aileler açlık ve sıkıntı çekme düşüncesiyle kız çocuklarını diri diri toprağa gömerlerdi.Kur’an’da bunu net açıklanır.( Tekvir Suresi 81/8-9)
Cahiliye Döneminde Kız çocuklarının diri diri toprağa gömüldüğünü ve çok eşliliği genel uygulama olarak görürsek , nasıl durumla karşı karşıya oluruz?
Kızlar diri diri gömüldüğü için kadın sayısı azalır ve dengesizlik olur.Onun için toprağa gömülen çocuk sayısı erkek oranını bozmayacak ölçüdedir.
Hukuki yapı
Cahiliye Döneminde Mekke’de yargıçlık resmi meslek değildi, yargıçların görevi sadece hüküm vermekti.Anlaşmazlıklarında çeşitli kurumlara başvururlar.Bu kurumlar:
1) Kabile Hakemleri = şan- şeref sahibi insanlardır.Tecrübelidir.Hacerü’l –Esved’i Kabe’nin köşe duvarına kimin yerleştireceğinde de ihtilafa düşülmüştü, Hz. Peygamber (SAV) hakem olarak karar vermişti.2)Tard ve Hal (Toplum dışı bırakma ve kanun dışı sayma) = Topluma zarar veren insanları cemiyet harici bırakmakla cezalandırmaktı.3)Eşnak ( Tazminat belirleme) = Mekke’de kasten işlene ve cezası kısas olan suçların dışındakilere tazminat ödenirdi. Bu miktarları tespit etme görevine eşnakdenilirdi.
Veraset yoluyla getirilen bu görev ıslam’dan önce en son Hz. Ebu Bekir tarafından yürütülmekteydi.
Ödenecek miktar örfe göre belirlenirdi.En fazla önem ifade eden kan diyetlerinde ödenen tazminat miktarı 100 deveydi.
4)Kaseme ( Yemin etme)= Katili bilinmeyen bir ölünün , ölü olarak bulunduğu yer halkından 50 kişinin onu öldürmedikleri ve öldürüleni bilmediklerine Kabe etrafında yemin ediyorlardı.
Ekonmik Yapı
7.yy başlarında genelde Arap yarımadasının, özelde Hicaz bölgesinin en önemli ekonomik faaliyeti ticarettir.
Taif ve Medine gibi su bulunan bölgelerde sebze- meyve üretimi yaygındır.
Necd- Yemame gibi bölgelerde buğday ekimi yapılırdı.
Hicaz Bölgesi, dünya ticaret ağının en stratejik bölümünde yer alırdı.Fırat’tan Yemen’e kadar , Arap kabileleri kervanlarla birbirine bağlanırlardı.
Bizans ımparatorluğu , ıskenderiye aracılığıyla Grek mirasını , Kalde, Babil, Hint Medeniyetlerinden çizgiler taşıyan Sasani mirasını , Bağdat’ta kurulan Beytü’l- Hikme’de yapılan tercümelerle Hind mirasını ve Çin mirasını bütünüyle reddetmemiş, en iyi şeyleri alıp özümsemiştir.
ıSLAM MEDENıYETıNıN KAYNAKLARI
Kaynakları belirleme konusunda farklı yaklaşımlar vardır.
ıbn Haldun ; Medeni topluluğu insan neslinin devamı için zorunlu olarak görür.
Hegel ve Marks; Medeniyetin zıtların çatışmasından kaynaklandığını savunurlar.
Toynbee, Medeniyetin ortaya çıkışındaki neden tek başına bir etken değil, kendilerini meydana getiren bütününün katkılarıyla oluşur.
Toynbee, bu konuda diğerlerinden geniş ve kapsamlı düşünür..
Medeniyet kavramının eklendiği isimle ayrılmaz bağı bulunur.
Mezopotamya Medeniyeti denildiği zaman Mezopotamya
Batı Hristiyan Medeniyeti denildiği zaman Hristiyanlık
Osmanlı Medeniyeti denildiği zaman Osmanlı milletli
ıslam Medeniyeti denildiği zaman ıslam dini akla gelir.
ıslam dini medeniyetin herhangi bir unsuru değil, onun belirleyicisidir.ıslam Medeniyetinin doğuşunda ve gelişmesinde Müslümanlar neyi nasıl yapmışlarsa öyle yaptıran ıslam’dır.
ıslam Medeniyetinin 2 Temel Kaynağı vardır:
1- Kur’an 2- Hz.PeygamberGenelde bütün Medeniyetler başta olmak üzere özelde Kur’an’ın mesajı;
1-Allah cc insan için yeryüzünü en medeni ortamı ayarlamış ve düzenlemiştir. ( Bakara 2/29)
2-ınsan yeryüzünde halife olarak yaratılmış, bu huhusta bilgilendirilmiştir. ( Bakara 2/ 30-31; En’am 6/165; Yunus 10/73; Neml 27/62; Fatır 35/39)
ılk ayetlerde yaratılışın anlamını belirleyen bilinç üzerinde durulur, diğer ayetlerde bu bilincin gerçekleşme yöntemi sunulur.
3- Eşya insanın emrine ve hizmetine sunulmuştur. ( Lokmn 31/20) ınsan- eşya ilşkisinin nasıl olması gerektiğini hakkında temel bilgileri anlatır.
4-ınsana yeryüzünde Allah’ın hükümranlığının önüne hiçbir şeyi geçirmeme sorumluluğu verilmiştir.
5-Kur’an , Müslümanları; Dünyada insanlara yol göstermek, onları ıslah etmek için çıkarılmış topluluk olarak tanımlar.” (Al-i ımran 3/110)
Bu mesajlar insanın yeryüzünde halife olarak görevini hatırlatır.
ılk Peygamberden sonuncusuna kadar bütün Peygamberler insana yeryüzü hilafeti kurabilmeyi göstermişlerdir.
Hz. Peygamber, Medine ‘de inanç kardeşliği çerçevesinde, Ensar ve Muhaciri kardeş yapıp hayatı paylaştırmıştır.
Yahudilerle siyasi birlik anlaşması yaparak hayatı ortak zeminde buluşturmuştur.
Hristiyanlar ile farklı inanca saygı ilkesi yerleşti.
ıSLAM MEDENıYETıNıN ÖZÜ
ıslam Medeniyetinin özü; genel anlamda ıslam, özel anlamda tevhiddir.
Evrenin ve evrendeki bütün varlıkların yaratılmasının evrensel amacı vardır.Allah cc bu amacı Peygamberlerine gönderdiği kitapları ve dinleri arayıcılığıyla bildirmiştir.Dünya, boş yere, eğlence olsun diye yaratılmamıştır ( Al-i ımran 3/191; Mü’minun 23/ 15-16)
ınsan dışındaki tüm varlıklar Allah’ın yarattığı evrensel gayeye zorunlu hizmet ederler.ınsan bu konuda özgür bırakılmıştır.
ılk Müslümanlar kurdukları medeniyetlere Tevhid inancını yerleştirmişlerdir.
ısnsan özgür iradesiyle Allah’a kulluk yapan varlıktır.ıslam Medeniyeti insanı bu açıdan değerlendirir; ama diğer medeniyetler
1-Eski Yunan Medeniyeti; ınsanı tanrılaştırır
2-Hristiyanlık; Hz. Adem’in işlediği suç yüzünden insanı alçaltır.
3-Hinduizm de kast sistemi içinde insanı ele alır.
4-Budizm; insanın temelinde varoluşunu kötü kabul eder.
ı;slam Medeniyetinin özünü oluşturan en önemli unsurdan biri de ıslam Ahlakıdır.Medeniyet kurmak, dünyayı sevmek ve onu gelştirmek için çaba sarf etmeyi ister.Dünyayı sevme ve isteme, ilahi ahlakın disipline ettiği arzuyla sınırlı olmalıdır.Bu sınır olmazsa, o medeniyet ahlaki unsurunu kaybeder.
Bu sınırı sağlam şekilde insana sunan ıslam ahlakı, bu ölçüyü mükemmel şekilde aktaran Hz.Peygamber (SAV) dır.
“Eğer dünyada saf alaki durumları çizebilecek, bir ressam olsaydı,çizilecek bu son derece ilginç, çekici, önemli tablo, Hz.Peygamber’in ahlak abidesi tablosu olurdu.” (Fazlur Rahman 1996)
3.ÜNıTE
Günümüze gelinceye kadar insanlığın birbirinden farklı özellikle kaç medeniyetle karşılaştığı bilinmemektedir.Ünlü Medeniyet tarihçisi ARNOLD TOYNBEE, tarihte 16 Medeniyetin öldüğünü, 5’inin Batı Medeniyeti yüzünden yok olma tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu söyler..
Medeniyetler ve ıslam Medeniyeti
Günümüzde 2 Medeniyet bölgesi ağırlık kazanmıştır.
1-Hristiyanlık , Yahudiliğin tesirindeki Batı Medeniyeti
2-ıslam’ın yayıldığı bölgede etkisi olan ıslam Medeniyeti
ıslam Medeniyeti doğuşu ve gelişmesi esnasında birbirinden farklı 4 Medeniyet ve Kültür alanıyla karşılaşmıştır:
1-Roma (Bizans )
2-ıran
3-Hint
4-Çin
ıslam medeniyeti kısa zaman içinde Cebel-i Tarık Boğazı’ndan Çin Seddine kadar olan kısmı kapsadı.
Müslümanların kısa sürede Cebel-i Tarık Boğazından Çin Seddine kadar olan bölgeye hakim olmasının nedeni nedir?
ılmi gelişmelere açık olmasıdır..
ıslam Medeniyeti; Asya, Avrupa ve Afrika’nın önemli kısmını içine alırken Batı Medeniyetinin de gelişmesinde rol oynamıştır..
Medeniyetler mensubu olduğu coğrafyaya göre farklı özellik taşır.Medeniyetlerin yayaılma sahasına bakıldığında ; içindeki kavimlerin farklı olmasına rağmen herkesin kabul ettiği bazı kurallar yani ortak yönler olduğu görülür.O ortak kurallar Medeniyetin ruhudur.
Farklı toplumları kültür bakımından ayırt eden şey; zihniyet ve manevi değerler bütünüdür.
ıslam Medeniyeti; ıslamı kabul eden milletlerin oluşturduğu ortak medeniyetin adıdır.
ıslam Medeniyetin kuruluş ve gelişmesinde;
1-Peygamber Efendimiz
2-Araplar
3-ıranlılar
4-Türklerin büyük payı vardır.
W.Barthold’un da dediği gibi; ıslam Medeniyeti veya Arap medeniyeti ismi Orta Zaman şark Medeniyetine verilmektedir.
Miladın 7. yydan 13.yy kadar Avrupa ve Ön Asya’nın en medeni ve ileri memleketleri ıslam ülkesidir.
Bu devirde Bağdat ve Kurtuba , çeşitli sanatların geliştiği en zengin şehirlerdir.
ıslam’ın ortaya çıkışından itibaren Osmanlıların son dönemine kadar süreç, Dünya Tarihinin en önemli devirlerinden birisidir.
Peygamber Efendimiz Döneminde başlayan ıslam Medeniyeti, Kur’an ve Sünnetten aldığı ilhamla insani birçok değer ortaya koymuştur. Sadece Allah’ın rızasını kazanmak için kurulan vakıfların benzeri başka medeniyetlerde yoktur.Müslümanlar Vakıf Medeniyeti oluşturmuşlardır.
Din, vicdan, düşünce,kişisel hakka riayet insanlık için gerekli prensipler ıslam Medeniyetinde önemli yere sahiptir.
ıslam Medeniyetinin koyduğu değerler sadece insanları değil; hayvanları da kapsıyordu. Hayvanları koruma altına almıştı.
Hayvanlar için kurulan vakıflar ve mer’a vakıfları bunun en güzel örnekleridir.
ıslam Medeniyetlerinin ortaya koyduğu değerlerin kaynakları nelerdir?
Kur’an ve Sünnettir. Bunların dışında toplumun hayır ve menfaatlerine olan örflerdir.
ıslam kültürünün en önemli kaynağı Kur’an; ilk ayeti ile okumayı emretmektedir. Dini bilgilere sahip olmadan ibadet yapılamaz, ibadet içinde yalnızca dini bilgi olması yeterli değildi.
Namaz kılmak veya oruç tutmak isteyen bir Müslüman, Astronomi bilgisine, Zekat vermek isteyen , Matematik bilgisine Hacca gitmek veya namaz kılmak için kıble yönü tayin etmek isteyen ; Coğrafya bilgisinesahip olması gerekir; yalnızca dini bilgi yeterli olamaz..ıslam anlayışına göre ilim ve ibadet birbirinden ayrılmayan 2 unsurdur.
Tercümeleriyle dünyaya ışık tutan alimlerin başlıcaları;
Taberi, Razi, ıbn Cülcül, ıbn Sina, el-Birûni, ıbn Hazm,ıbn Rüşd, Gazzali, Ali Kuşçu, Mirim Çelebi,ıbn Kemal vs.. (Bakınız syfa 48)
Montgomery Watt; Batı’nın ıslam dünyasına karşı beslediği kin ve garezine temas ettiği ifadesi:
“Orta Çağ Hristiyanlarının zihinlerindeki ıslam’ın tamamen iftira mahsulü olduğu bilinmektedir.Biz Avrupalıların kör gözü , ıslam kültürüne olan borcumuzu görmeye manidir.Geçmiş mirasımıza ıslam’ın yaptığı tesiri küçümsüyoruz.Müslüman ve Arapların iyi ilişkiler kurabilmesi için borçlarımızı itirafa mecburuz.Onu saklamak, inkar etmek sahte gurur alametidir.”
Çiçek açma çağı olan 10.asırda ıslam Medeniyeti, Himalayalar’dan, Pireneler’e , Karadeniz’den Aden Körfezi’ne uzanan tüm ıslam Dünyasına nüfus etmişti.Bu şehir, milletlerarası toplanmanın merkezidir.
ıslam Medeniyetinindoğuşu, gelişimi ve şekillenmesini sağlayan en büyük etken; ıslam dininin ilme verdiği değerdir.
Toplumların düşünce ve buna bağlı hareketlerinin şekillenmesinde rol oynayan etken hangisidir?
DıN
Toplumu ıslah etmek ve düzen sağlamak için eğitim- öğretim faaliyetleri şarttır.ıslami eğitimin gayesi, iyi ve dengeli insan yetiştirmektir.
Hz.Peygamber’in bizzat kendisinin öğretici olduğuna işaret eden hadis ve ayetler:
“Allah, beni muallim (Öğretmen-öğretici) olarak gönderdi. (ıbn Mâce –Sünen)
“Ey Rabbimiz! Onlara kendi içlerinden senin ayetlerini okuyacak, onlara kitap ve hikmeti öğretecek , onları temizleyecek bir elçi gönder.” (Bakara 2/129)
Kur’an’da ilimden bahsedip araştırma ve Tefekkürü teşvik eden pek çok ayet vardır.Bazıları;
“De ki; hiç bilenle bilmeyenler bir olur mu?” (Zümer , 39/9)
“Rabbim, benim ilmimi arttır” de! ( Tâhâ, 20/114)
“şayet bilmiyorsanız, ilim ehline sorun” (Nahl 16/43)
“Kalem ve yazdıklarına yemin ederim ki, “( Kalem, 68/1)
Öğrenme vasıtasından kaleme yemin edilmesi, ıslam’ın sahip olduğu anlayışı gösterir.
ıslam ülkesinde ilmi hayatın gelişmesinin 2. dönemi olarak adlandırılan 11.yy önemlidir.
Bu asırdan itibaren sistemli eğitim-öğretim yeri olarak medreseler , halkın dini-medeni gelişmesinde etkili rol oynamıştır. Osmanlı beyleri ilme ve ilim adamlarına büyük değer verirlerdi.Bunun için ıran, Horosan, Dağıstan ,Hindistan, Buhara vs.. yerlerden alimler ıstanbul’a geliyordu.
Medreseler 20.yy çeyreğine kadar inişli-çıkışlı olsa da ülkenin sosyal hayatına yön veren kurumlardı.
Osmanlı Döneminin 15 ve 16. asırlarına müsbet ve dini ilimlerle meşgul bilginlerin oluşturduğu eserler nedeniyle bu asırlara TÜRK ASIRLARI denir.
Bu asırlardaki bilginler:
Taşköprülü ısameddin Ahmed Efendi’nin eş- şakaiku’n- NumaniyyeSüleyman Saadeddin Efendi’nin Devhatü’l-Meşayih Bursalı Mehmet Tahir’in Osmanlı Müellifleri Osman şevki’nin Beşbuçuk Asırlık Türk Tababeti Tarihi Mahmut Karakaş’ın Müsbet ılimde Müslüman Âlimler Franz Babinger’in Osmanlı Tarih Yazıları ve Eserleri ..
Arapça a.d.l. Kökünden gelen adalet; Hakkı yerine getirmek, doğru olmak, denk kılmak, terazinin kefesini eşitlemek, eşit hale getirmek, insaf etmek, haksızlıktan kaçınmak , davranışlarda doğru ve tarafsız olmak anlamına gelir.ıslam adaletin uygulanmasını sağlayarak insanların sosyal yaşamını ve karşılıklı ilişkileri güvenceye almıştır.
Kur’an’ı Kerim’de adaletin önemine işaret eden ayetler:
“şüphesiz ki Allah, size adaleti, iyilik yapmayı ve akrabaya yardım etmeyi emreder.Hayâsızlığı , fenalığı ve haddi aşmayı yasaklar.” ( Nahl 16/90)
“Ey ınsanlar! Allah için adaleti ayakta tutup gözeten şahitler olun.Bir topluluğa olan öfkeniz, sizi adaletsizliğe sürüklemesin.Âdil olun ki o , takvaya daha yakındır.” ( Mâide 5/8)
Hz. Peygamber adalet prensibinin üzerinde özenle durmuş, onu üstün tutmuştur.Adalatle ilgili Buhari, Müslim, Tirmizi, Nesei gibi hadis kaynaklarında verilen hadisi;
“Hiçbir gölgenin bulunmadığı bir günde Allah ,yedi zümre insanı kendi (arşının ) gölgesinde barındırır ki, bunların ilki adaletle hükmeden ve adil davranan yöneticidir.”
Hz.Peygamber’den sonra adalet dağıtım görevini halifeler yürüttüler.Çünkü;ıslam idare sisteminde kaza (yargı) hilafete dahildir.
ıslam ‘ın Dünya Harp Tarihinde kendisinden önce düşünülmesi mümkün olmayan insani prensipleri:
1-Düşmana karşı da olsa adaletten ayrılınmayacak.
2-Savaşta tahribattan kaçınılacak
3-Fiilen savaşa katılmayan ( kadın, çocuk, yaşlı, din adamı vs..) dokunulmayacak.
4-Savaşta insanın haysiyet ve şerefine yakışmayan hareketten uzak durulacak
5-Esirlere iyi muamele edilecektir.
Bu şekilde ıslam Harbi; her isteyen ya da gücü yetenin toprak kazanmak için değil; Allah’ın rızasına ulaşmak için katlanmak zorunda olduğu vazife haline geldi.
ıbn Mukaffa, Cahız, Farabi, ıbn Sina , ıbn Bacce, Gazali, Suhreverdi, ıbn Tufeyl, ıbn Rüşd,ıbn Teymiyye vs.. gibi düşünürler siyaset ve devlet yönetimini konu alan eserler yazmışlardır.
Osmanlı Beyliği’nde adalet, babadan oğula ( nesilden nesile ) vasiyet ediliyordu.Osmanlı siyaset düşüncesinde varılması hedeflenen en önemli gaye; ADALETTıR.
ADALET: Eşyayı yerli yerine koymak ve herkese hakkını vermek demektir.
“ımdi bu Devlet-i Aliyye,adl ile kaimdir ve illa zulm ile memâlik viran olması mukarrerdir.”
Adaletli davranışın Allah’a yakın olmanın, zulmün de onadan uzaklaşmasının sebebini:
Adalet bâis –i kurb-i Hüdâ’dır.
Nitekim zulmeden Hak’tan cüdâdır. Mısralarıyla dile getirilir.
Adalet; iktidar ve devamlılığın şartıdır.Hazinenin artmasına halkın çoğalmasına yol açar.
ıktidarlar hangi değerler sayesinde varlığını devam ettirirler?
ADALETLE
Peygamber Efendimizin evrensel insan hakları beyannamesi diyebileceğimiz VEDA HUTBESı ; Müslümana hitap ederken aile fertlerinin birbirine karşı halk ve vazifelerini ortaya koyar.
ıslam Medeniyeti ve Hoşgörü
Kelime olarak; görmezliğe gelme,bağışlama anlamına gelen hoşgörü;müsamaha ve tolerans gibi anlamlara da gelir.
Kur’an ‘da hoşgörüye örnek ayetler:
“ Rabbinin yoluna hikmetle, güzel öğütle davet et.Onlarla mücadeleni en güzel tarik hangisi ise onunla yap” ( Nahl 16/125)
“Dinde zorlama yoktur” (Bakara 2/256)
ıslam müsahamasından hayranlıkla bahseden Batılı kaynak şöyle bir olay anlatır:
Bir gün bir Musevi Peygamberimize gelir ve erkândan birisinin dini hislerini incittiğini ve Muhammed’in Musa’dan üstün Peygamber olduğunu söyledi, der.Peygamber; “Böyle bir şey söylememeliydin, başkasının itikadına saygı göstetermeliydin” der.
Bu sözlerden Peygamberimizin inanç konusunda ne kadar hoşgörülü olduğunu anlarız.
ıslam’ın yayılış tarihi ile ilgili yabancı dilde yazılmış eser biliyor musunuz?
T.W. ARNOLD ‘un ıntişar-ı ıslam Tarihi
Endülüs’te 8 asır süren (711-1492) ıslam hakimiyeti sırasında Müslümanlar, Yahudiler ve Hristiyanlar bir arada rahatça yaşayabiliyorlardı.
ıspanya’nın fethi sırasında Müslümanların yumuşak tavırları sayesinde; Müslüman erkekler ve Hristiyan kadınlar arasında evlilik başlamış,Müslümanların âdetlerini taklit etmeye başlamışlar, Hristiyanlarda çocuklarını sünnet ettirmeye başlamış,Latince’nin yerini Arapça almıştır.
Müslüman Araplar, 711 senesinde ıslamiyet’i ıspanya’ya sokmuşlardır.1502 senesinde Ferdinand ve ısabella ‘nın duyurduğu fermanla ıslamiyet yasaklandı.
Osmanlılarda da müsamahalı davranmak devlet politikasının temel amacıydı.
Osmanlı milliyetlerini tesis ederken dini hürriyet prensibini temel taşı olarak almış ilk millettir.
Kimseyi din ve ırkından dolayı hor görmemiş, kiliselere dokunmamış, tamirine izin vermişti.Başbakanlık Osmanlı Arşivinde gayrimüslimlere ait 10 adet “Kilise Defteri” vardır ve ilki 1453 tarihli ıstanbul’un fetih tarihini taşır.
ıslam Medeniyetinde ınsan Hakları
Hakkını koruyamayacak durumdaki insanları korumak,onlara gelecek maddi- manevi zararı engellemeye insan haklarını koruma denir. Bu koruma görevini Sivil Toplum Örgütleri yapar.
Bazı devlet görevlilerinin halka sergilediği haksızlıkları ortadan kaldırmak için ortaya çıkan ıstinaf Mahkemesi,Temyiz, Danıştay, Ağır Ceza Mahkemesi, Adalet bakanlığı gibi terimlerin karşıtı olarak MEZALıM (halkın şikayetini dinleyip onu devlete karşı korumak) önemli rol oynar.Mezalim, Pers (ıran) ve cahiliye dönemi Araplarına kadar uzanır. Yemen’in Beni Zebid kabilesinden biri ticaret için Mekke’ye gelip umreye girmiş.Sehm kabilesinden As b.Vail adamın tüm mallarını gaspetmiş.Yemenli adam Ebu Kubeys dağına çıkıp gaspedilen mallarını geri almak için yardım istemiş.O dönemin ileri gelenlerinden Abdullah b.Cüd’an’ın evinde tartışmaları çözmek ve dışarıdan gelen insanları korumak için toplanırlardı.40 yaşından aşağılar kabul edilmezdi.Peygamberimiz o zaman henüz 25 yaşındaydı ve o kabul edilmişti.Haksızlıkları önlemek için yapılan bu toplantıya Hılfü’l- fudül adı verilir.
Osmanlı dünyasında sivil toplum örgütü diye isimlendireceğimiz bir müessese var ki; sıkıntıya düşen insanlara yardım etmek ve onların haklarını korumak için kurulmuş VAKIFLAR’dır.
Vakıfların büyük fonksiyon icra etmelerinin sebebi;
“ınsanların en hayırlısı, insanlara faydalı olan ; malın en hayırlısı Allah yolunda harcanan ; vakfın en hayırlısı da insanın en çok duyduğu ihtiyacı karşılayandır” prensibiyle hareket edendir.
ıSLAM MEDENıYETıNıN ÖZELLıKLERı
Günümüze gelinceye kadar insanlığın birbirinden farklı özellikle kaç medeniyetle karşılaştığı bilinmemektedir.Ünlü Medeniyet tarihçisi ARNOLD TOYNBEE, tarihte 16 Medeniyetin öldüğünü, 5’inin Batı Medeniyeti yüzünden yok olma tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu söyler..
Medeniyetler ve ıslam Medeniyeti
Günümüzde 2 Medeniyet bölgesi ağırlık kazanmıştır.
1-Hristiyanlık , Yahudiliğin tesirindeki Batı Medeniyeti
2-ıslam’ın yayıldığı bölgede etkisi olan ıslam Medeniyeti
ıslam Medeniyeti doğuşu ve gelişmesi esnasında birbirinden farklı 4 Medeniyet ve Kültür alanıyla karşılaşmıştır:
1-Roma (Bizans )
2-ıran
3-Hint
4-Çin
ıslam medeniyeti kısa zaman içinde Cebel-i Tarık Boğazı’ndan Çin Seddine kadar olan kısmı kapsadı.
Müslümanların kısa sürede Cebel-i Tarık Boğazından Çin Seddine kadar olan bölgeye hakim olmasının nedeni nedir?
ılmi gelişmelere açık olmasıdır..
ıslam Medeniyeti; Asya, Avrupa ve Afrika’nın önemli kısmını içine alırken Batı Medeniyetinin de gelişmesinde rol oynamıştır..
Medeniyetler mensubu olduğu coğrafyaya göre farklı özellik taşır.Medeniyetlerin yayaılma sahasına bakıldığında ; içindeki kavimlerin farklı olmasına rağmen herkesin kabul ettiği bazı kurallar yani ortak yönler olduğu görülür.O ortak kurallar Medeniyetin ruhudur.
Farklı toplumları kültür bakımından ayırt eden şey; zihniyet ve manevi değerler bütünüdür.
ıslam Medeniyeti; ıslamı kabul eden milletlerin oluşturduğu ortak medeniyetin adıdır.
ıslam Medeniyetin kuruluş ve gelişmesinde;
1-Peygamber Efendimiz
2-Araplar
3-ıranlılar
4-Türklerin büyük payı vardır.
W.Barthold’un da dediği gibi; ıslam Medeniyeti veya Arap medeniyeti ismi Orta Zaman şark Medeniyetine verilmektedir.
Miladın 7. yydan 13.yy kadar Avrupa ve Ön Asya’nın en medeni ve ileri memleketleri ıslam ülkesidir.
Bu devirde Bağdat ve Kurtuba , çeşitli sanatların geliştiği en zengin şehirlerdir.
ıslam’ın ortaya çıkışından itibaren Osmanlıların son dönemine kadar süreç, Dünya Tarihinin en önemli devirlerinden birisidir.
Peygamber Efendimiz Döneminde başlayan ıslam Medeniyeti, Kur’an ve Sünnetten aldığı ilhamla insani birçok değer ortaya koymuştur. Sadece Allah’ın rızasını kazanmak için kurulan vakıfların benzeri başka medeniyetlerde yoktur.Müslümanlar Vakıf Medeniyeti oluşturmuşlardır.
Din, vicdan, düşünce,kişisel hakka riayet insanlık için gerekli prensipler ıslam Medeniyetinde önemli yere sahiptir.
ıslam Medeniyetinin koyduğu değerler sadece insanları değil; hayvanları da kapsıyordu. Hayvanları koruma altına almıştı.
Hayvanlar için kurulan vakıflar ve mer’a vakıfları bunun en güzel örnekleridir.
ıslam Medeniyetlerinin ortaya koyduğu değerlerin kaynakları nelerdir?
Kur’an ve Sünnettir. Bunların dışında toplumun hayır ve menfaatlerine olan örflerdir.
ıslam Medeniyeti ve ılim
ıslam kültürünün en önemli kaynağı Kur’an; ilk ayeti ile okumayı emretmektedir. Dini bilgilere sahip olmadan ibadet yapılamaz, ibadet içinde yalnızca dini bilgi olması yeterli değildi.
Namaz kılmak veya oruç tutmak isteyen bir Müslüman, Astronomi bilgisine, Zekat vermek isteyen , Matematik bilgisine Hacca gitmek veya namaz kılmak için kıble yönü tayin etmek isteyen ; Coğrafya bilgisinesahip olması gerekir; yalnızca dini bilgi yeterli olamaz..ıslam anlayışına göre ilim ve ibadet birbirinden ayrılmayan 2 unsurdur.
Tercümeleriyle dünyaya ışık tutan alimlerin başlıcaları;
Taberi, Razi, ıbn Cülcül, ıbn Sina, el-Birûni, ıbn Hazm,ıbn Rüşd, Gazzali, Ali Kuşçu, Mirim Çelebi,ıbn Kemal vs.. (Bakınız syfa 48)
Montgomery Watt; Batı’nın ıslam dünyasına karşı beslediği kin ve garezine temas ettiği ifadesi:
“Orta Çağ Hristiyanlarının zihinlerindeki ıslam’ın tamamen iftira mahsulü olduğu bilinmektedir.Biz Avrupalıların kör gözü , ıslam kültürüne olan borcumuzu görmeye manidir.Geçmiş mirasımıza ıslam’ın yaptığı tesiri küçümsüyoruz.Müslüman ve Arapların iyi ilişkiler kurabilmesi için borçlarımızı itirafa mecburuz.Onu saklamak, inkar etmek sahte gurur alametidir.”
Çiçek açma çağı olan 10.asırda ıslam Medeniyeti, Himalayalar’dan, Pireneler’e , Karadeniz’den Aden Körfezi’ne uzanan tüm ıslam Dünyasına nüfus etmişti.Bu şehir, milletlerarası toplanmanın merkezidir.
ıslam Medeniyetinindoğuşu, gelişimi ve şekillenmesini sağlayan en büyük etken; ıslam dininin ilme verdiği değerdir.
Toplumların düşünce ve buna bağlı hareketlerinin şekillenmesinde rol oynayan etken hangisidir?
DıN
Toplumu ıslah etmek ve düzen sağlamak için eğitim- öğretim faaliyetleri şarttır.ıslami eğitimin gayesi, iyi ve dengeli insan yetiştirmektir.
Hz.Peygamber’in bizzat kendisinin öğretici olduğuna işaret eden hadis ve ayetler:
“Allah, beni muallim (Öğretmen-öğretici) olarak gönderdi. (ıbn Mâce –Sünen)
“Ey Rabbimiz! Onlara kendi içlerinden senin ayetlerini okuyacak, onlara kitap ve hikmeti öğretecek , onları temizleyecek bir elçi gönder.” (Bakara 2/129)
Kur’an’da ilimden bahsedip araştırma ve Tefekkürü teşvik eden pek çok ayet vardır.Bazıları;
“De ki; hiç bilenle bilmeyenler bir olur mu?” (Zümer , 39/9)
“Rabbim, benim ilmimi arttır” de! ( Tâhâ, 20/114)
“şayet bilmiyorsanız, ilim ehline sorun” (Nahl 16/43)
“Kalem ve yazdıklarına yemin ederim ki, “( Kalem, 68/1)
Öğrenme vasıtasından kaleme yemin edilmesi, ıslam’ın sahip olduğu anlayışı gösterir.
ıslam ülkesinde ilmi hayatın gelişmesinin 2. dönemi olarak adlandırılan 11.yy önemlidir.
Bu asırdan itibaren sistemli eğitim-öğretim yeri olarak medreseler , halkın dini-medeni gelişmesinde etkili rol oynamıştır. Osmanlı beyleri ilme ve ilim adamlarına büyük değer verirlerdi.Bunun için ıran, Horosan, Dağıstan ,Hindistan, Buhara vs.. yerlerden alimler ıstanbul’a geliyordu.
Medreseler 20.yy çeyreğine kadar inişli-çıkışlı olsa da ülkenin sosyal hayatına yön veren kurumlardı.
Osmanlı Döneminin 15 ve 16. asırlarına müsbet ve dini ilimlerle meşgul bilginlerin oluşturduğu eserler nedeniyle bu asırlara TÜRK ASIRLARI denir.
Bu asırlardaki bilginler:
Taşköprülü ısameddin Ahmed Efendi’nin eş- şakaiku’n- NumaniyyeSüleyman Saadeddin Efendi’nin Devhatü’l-Meşayih Bursalı Mehmet Tahir’in Osmanlı Müellifleri Osman şevki’nin Beşbuçuk Asırlık Türk Tababeti Tarihi Mahmut Karakaş’ın Müsbet ılimde Müslüman Âlimler Franz Babinger’in Osmanlı Tarih Yazıları ve Eserleri ..
ıslam Medeniyeti ve Adalet
Arapça a.d.l. Kökünden gelen adalet; Hakkı yerine getirmek, doğru olmak, denk kılmak, terazinin kefesini eşitlemek, eşit hale getirmek, insaf etmek, haksızlıktan kaçınmak , davranışlarda doğru ve tarafsız olmak anlamına gelir.ıslam adaletin uygulanmasını sağlayarak insanların sosyal yaşamını ve karşılıklı ilişkileri güvenceye almıştır.
Kur’an’ı Kerim’de adaletin önemine işaret eden ayetler:
“şüphesiz ki Allah, size adaleti, iyilik yapmayı ve akrabaya yardım etmeyi emreder.Hayâsızlığı , fenalığı ve haddi aşmayı yasaklar.” ( Nahl 16/90)
“Ey ınsanlar! Allah için adaleti ayakta tutup gözeten şahitler olun.Bir topluluğa olan öfkeniz, sizi adaletsizliğe sürüklemesin.Âdil olun ki o , takvaya daha yakındır.” ( Mâide 5/8)
Hz. Peygamber adalet prensibinin üzerinde özenle durmuş, onu üstün tutmuştur.Adalatle ilgili Buhari, Müslim, Tirmizi, Nesei gibi hadis kaynaklarında verilen hadisi;
“Hiçbir gölgenin bulunmadığı bir günde Allah ,yedi zümre insanı kendi (arşının ) gölgesinde barındırır ki, bunların ilki adaletle hükmeden ve adil davranan yöneticidir.”
Hz.Peygamber’den sonra adalet dağıtım görevini halifeler yürüttüler.Çünkü;ıslam idare sisteminde kaza (yargı) hilafete dahildir.
ıslam ‘ın Dünya Harp Tarihinde kendisinden önce düşünülmesi mümkün olmayan insani prensipleri:
1-Düşmana karşı da olsa adaletten ayrılınmayacak.
2-Savaşta tahribattan kaçınılacak
3-Fiilen savaşa katılmayan ( kadın, çocuk, yaşlı, din adamı vs..) dokunulmayacak.
4-Savaşta insanın haysiyet ve şerefine yakışmayan hareketten uzak durulacak
5-Esirlere iyi muamele edilecektir.
Bu şekilde ıslam Harbi; her isteyen ya da gücü yetenin toprak kazanmak için değil; Allah’ın rızasına ulaşmak için katlanmak zorunda olduğu vazife haline geldi.
ıbn Mukaffa, Cahız, Farabi, ıbn Sina , ıbn Bacce, Gazali, Suhreverdi, ıbn Tufeyl, ıbn Rüşd,ıbn Teymiyye vs.. gibi düşünürler siyaset ve devlet yönetimini konu alan eserler yazmışlardır.
Osmanlı Beyliği’nde adalet, babadan oğula ( nesilden nesile ) vasiyet ediliyordu.Osmanlı siyaset düşüncesinde varılması hedeflenen en önemli gaye; ADALETTıR.
ADALET: Eşyayı yerli yerine koymak ve herkese hakkını vermek demektir.
“ımdi bu Devlet-i Aliyye,adl ile kaimdir ve illa zulm ile memâlik viran olması mukarrerdir.”
Adaletli davranışın Allah’a yakın olmanın, zulmün de onadan uzaklaşmasının sebebini:
Adalet bâis –i kurb-i Hüdâ’dır.
Nitekim zulmeden Hak’tan cüdâdır. Mısralarıyla dile getirilir.
Adalet; iktidar ve devamlılığın şartıdır.Hazinenin artmasına halkın çoğalmasına yol açar.
ıktidarlar hangi değerler sayesinde varlığını devam ettirirler?
ADALETLE
Peygamber Efendimizin evrensel insan hakları beyannamesi diyebileceğimiz VEDA HUTBESı ; Müslümana hitap ederken aile fertlerinin birbirine karşı halk ve vazifelerini ortaya koyar.
ıslam Medeniyeti ve Hoşgörü
Kelime olarak; görmezliğe gelme,bağışlama anlamına gelen hoşgörü;müsamaha ve tolerans gibi anlamlara da gelir.
Kur’an ‘da hoşgörüye örnek ayetler:
“ Rabbinin yoluna hikmetle, güzel öğütle davet et.Onlarla mücadeleni en güzel tarik hangisi ise onunla yap” ( Nahl 16/125)
“Dinde zorlama yoktur” (Bakara 2/256)
ıslam müsahamasından hayranlıkla bahseden Batılı kaynak şöyle bir olay anlatır:
Bir gün bir Musevi Peygamberimize gelir ve erkândan birisinin dini hislerini incittiğini ve Muhammed’in Musa’dan üstün Peygamber olduğunu söyledi, der.Peygamber; “Böyle bir şey söylememeliydin, başkasının itikadına saygı göstetermeliydin” der.
Bu sözlerden Peygamberimizin inanç konusunda ne kadar hoşgörülü olduğunu anlarız.
ıslam’ın yayılış tarihi ile ilgili yabancı dilde yazılmış eser biliyor musunuz?
T.W. ARNOLD ‘un ıntişar-ı ıslam Tarihi
Endülüs’te 8 asır süren (711-1492) ıslam hakimiyeti sırasında Müslümanlar, Yahudiler ve Hristiyanlar bir arada rahatça yaşayabiliyorlardı.
ıspanya’nın fethi sırasında Müslümanların yumuşak tavırları sayesinde; Müslüman erkekler ve Hristiyan kadınlar arasında evlilik başlamış,Müslümanların âdetlerini taklit etmeye başlamışlar, Hristiyanlarda çocuklarını sünnet ettirmeye başlamış,Latince’nin yerini Arapça almıştır.
Müslüman Araplar, 711 senesinde ıslamiyet’i ıspanya’ya sokmuşlardır.1502 senesinde Ferdinand ve ısabella ‘nın duyurduğu fermanla ıslamiyet yasaklandı.
Osmanlılarda da müsamahalı davranmak devlet politikasının temel amacıydı.
Osmanlı milliyetlerini tesis ederken dini hürriyet prensibini temel taşı olarak almış ilk millettir.
Kimseyi din ve ırkından dolayı hor görmemiş, kiliselere dokunmamış, tamirine izin vermişti.Başbakanlık Osmanlı Arşivinde gayrimüslimlere ait 10 adet “Kilise Defteri” vardır ve ilki 1453 tarihli ıstanbul’un fetih tarihini taşır.
ıslam Medeniyetinde ınsan Hakları
Hakkını koruyamayacak durumdaki insanları korumak,onlara gelecek maddi- manevi zararı engellemeye insan haklarını koruma denir. Bu koruma görevini Sivil Toplum Örgütleri yapar.
Bazı devlet görevlilerinin halka sergilediği haksızlıkları ortadan kaldırmak için ortaya çıkan ıstinaf Mahkemesi,Temyiz, Danıştay, Ağır Ceza Mahkemesi, Adalet bakanlığı gibi terimlerin karşıtı olarak MEZALıM (halkın şikayetini dinleyip onu devlete karşı korumak) önemli rol oynar.Mezalim, Pers (ıran) ve cahiliye dönemi Araplarına kadar uzanır. Yemen’in Beni Zebid kabilesinden biri ticaret için Mekke’ye gelip umreye girmiş.Sehm kabilesinden As b.Vail adamın tüm mallarını gaspetmiş.Yemenli adam Ebu Kubeys dağına çıkıp gaspedilen mallarını geri almak için yardım istemiş.O dönemin ileri gelenlerinden Abdullah b.Cüd’an’ın evinde tartışmaları çözmek ve dışarıdan gelen insanları korumak için toplanırlardı.40 yaşından aşağılar kabul edilmezdi.Peygamberimiz o zaman henüz 25 yaşındaydı ve o kabul edilmişti.Haksızlıkları önlemek için yapılan bu toplantıya Hılfü’l- fudül adı verilir.
Osmanlı dünyasında sivil toplum örgütü diye isimlendireceğimiz bir müessese var ki; sıkıntıya düşen insanlara yardım etmek ve onların haklarını korumak için kurulmuş VAKIFLAR’dır.
Vakıfların büyük fonksiyon icra etmelerinin sebebi;
“ınsanların en hayırlısı, insanlara faydalı olan ; malın en hayırlısı Allah yolunda harcanan ; vakfın en hayırlısı da insanın en çok duyduğu ihtiyacı karşılayandır” prensibiyle hareket edendir.
4.ÜNıTE
ınsanları bilgi elde etmeye sevk eden etmenler;
1- Merak ve öğrenme duygusu
2-ınsanın içinde yaşadığı ortamı yaşanır hale getirmesi.
ınsanların dini inanışları medeniyetin oluşumunda etki etmiştir.
ıslam Medeniyeti ve Bilim
Müslüman milletlerin kendi milli-kültürel özellikleri ile Kur’an ve Sünnet ışığında kendi medeniyetlerini birleştirerek oluşturduğu medeniyete ıslam Medeniyeti denir.
Hz.Peygamber (AS)’ın kendine bildirilenleri insanlara tebliği ile ıslam Medeniyeti başlamış ve gelişmiştir.
Kur’an’da Düşünmeye Sevk Eden Ayetler:
1-“Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” (Zümer 39/9)
2-“Allah’tan ancak âlim kulları hakkıyla korkar.” (Fâtır 35/28)
3-Mücadele ( 58/11) ılim sahiplerinin derecesinin yüksek olduğu anlatılmıştır.
Peygamberimizin ilime verdiği önemi şu söz özetler:
“Ya öğreten ya öğrenen ya dinleyen ol, dördüncüsü olma , helâk olursun.”
ıslam Tarihinde ilim adamlarının faaliyetlerinin kolay anlamak için konuyu 3 başlık halinde inceleyelim.
1-ıslam Medeniyetinde ılk ılmi Faaliyetler 2-ıslam Medeniyetinde ıslami ılimler 3-ıslam Medeniyetinin Batı’ya Tesirleri
ıSLAM MEDENıYETıNDE ıLK ıLMı FAALıYETLER
-ılk ilmi faaliyetler; Irak, Suriye ve Mısır’ın fethedildiği ilk 3 halife döneminde(632-656 yılında ) başlamıştır.
Çevrenizde ilim öğrenilen kurumlardan hangilerini biliyorsunuz?
OKULLAR, ÜNıVERSıTELER, YÜKSEKOKULAR..
ıslam Medeniyetinde ılmi Faaliyetlerin Yapıldığı Yerler
1-Mescitler (Hicri 3.yy’da Müslümanların düşücesini tartıştığı kurum haline geldi.)
2-Kitapçı dükkanları
3-Âlimlerin evileri.
ıslami ilimlerden olan Arapça’nın öğrenilmesinde çöl önemlidir.
Emeviler Döneminde (661-750) Peygamber zamanında şifa olarak nitelendirilen bilgiler tedvin ve tasnif edilmiştir.
Lügatta ; Halil b. Ahmed Nesirde ; Câhız Hadiste ; Buhâri Fıkıhta; ımam-ı Azam Tarih ve Tabakatta; Vâkidi ve ıbn Sa’d..
750-847 Abbasilerin ve ıslam Tarihinin ALTIN DEVRı sayılır.
ABBASıLERıN KURUCUSU VE PADışAHLARI:
1-Ebu’l- Abbas
2-Mansur ( Gerçek kurucu sayılır)
3-Mehdi
4-Harun Reşid
5-Me’mun
6-Mu’tasım
7-Vâsık’tır.
751 Temmuz Talas Savaşı sonrası Semerkant’ta imal edilen kağıt, ıslam dünyasına yayıldı.Kağıt ilmin gelişmesi ve sonraki nesillere aktarılmasında önemli araçtır.
Dünya Medeniyetinin Başlıca ılim Merkezleri
Eski Medeniyet ve kültür merkezleri fethedilince Müslümanlar; Babil,Hint, Asur, Fenike, Grek, Roma ; ıran, Yunan, Âsur Medeniyetinin mirasına ulaştılar.Başlıcası;ıskenderiye, Antakya, Nusaybin, Cündişapur,Harran, Ruhâ-Edessa (Urfa) ve Kınnesrin’deki medreselerdir.
Doğu’nun matematikteki devrimi Muhammed b. Musa el- Harezmi ve Ebu Bekir Râzi’dir.
Önemli Mürtecimler:
**** Abbasiler devri ilmi faaliyetler açısından zengindir. *****
ABBASıLER DEVRı ÂLıMLERı VE ALANLARI
Nişabur, Merv, Herat, Belh şehirleri 10. – 12.yy arası ilmi gelişme açısından önemlidir.
Mâverâünnehir’de Müslümanlar gelmeden önce dini birliktelik yoktu.ıslam Medeniyetiyle birlikte Türkistan önem kazandı.
Bu bölgede yetişen âlimler;
Bu devrin Türk Kültür ve sanatı bakımından yeri önemlidir.Balasagun ve Kaşgar şehirleri o devirde ilim-kültür şehirleridir.
* Karahanlılar eserlerini Uygur ve Arap alfabesiyle yazmışlardır.
KARAHANLILARIN EN ÖNEMLı ESERLERı
Gazneli Âlimleri: EL-BÎrûni = el- Âsaru’l-Bâkiye ani’l- Kurûni’l- Hâliye
Gazneliler Döneminde Sultan Mahmud ve oğlu Mesud zamanında Gazne şehri ilim kültür merkezi haline geldi.
Selçuklulardaki ılmi Faaliyetler
Tuğrul Bey’den itibaren (1040-1063) ıslam dünyasının her tarafını hastane, kervansaray vs. donatmıştır.
ılk Selçuklu medresesi Tuğrul Bey Döneminde Nişabur’da kurulmuştur.
Teşkilatlı öğretim müesseseleri Alp Arslan’ın izniyle Vezir Nizamülmülk tarafından yaptırılan Nizamiye Medresesidir.
ılk Selçuklu hastanesini Nişabur’da Nizamülmülk yaptırmıştır.
ısfahan ve Bağdat’ta Melikşah’ın yaptırdığı rasathaneler ve rubaisiyle ünlü Ömer Hayyam’ın bilim çalışmaları önemlidir.
Rasathane nasıl bir kurumdur?
Astronomi gözlemi yapan kuruluşlardır.TÜBıTAK’ın uzay bilimleri ile ilgili çalışması buna örnektir.
Sultan Sancar Döneminde Selçuklu şehirlerinin enlem, boylam ve kıble yönünü belirleyen Zic-i Sancâriyi tertipleyen Ebu Mansur Abdurrahman HâzinÎ de önemli ilim adamlarıdır.
Harzemşahlar: ılime ve ilimadamlarına büyük önem vermişlerdir.Semerkant, Buhara, Merv, Gürgenç önemli ilim merkezleridir.
Harzemşahlı Âlimler
Müfessir Zemahşeri, şair Reşid Vatvat , Fahreddin Râzi, Bahaüddün Veled vs..
TıMURLAR DÖNEMı
14.YY Timurlar Dönemi Türk uygarlık tarihinin rönesansıdır.Bilgin ve hükümdarlar dönemidir.Sanat eserlerinde Türkçe ustalıkla kullanılmıştır.
Cengizhan Devleti’nin devamı sayılır.Devletin hem resmi dili hemde bilim dili Türkçe’dir.
Câmii, KÂsım-ı Enver,Ali şir Nevai,Hoca ısmet Buhari Timur döneminde himaye edilmiştir.
Uluğ Bey, Hüseyin Baykara, Babürşah Timurlu sultanlarının önde gelenleridir.
Uluğ Bey, astronomi de ün yapmıştır.Zick-i Uluğ Bey adlı yıldız katoloğunu incelemiştir.Hafız ve şairdir.
Hüseyin Baykara sanat edebiyat ve bilimdeki başarısıyla üne kavuşmuştur.
Babür, Hint- Türk Devleti’nin kurucusudur.
Babür’ün Eserleri= Babürnâme, Aruz Risalesi, Mübeyyen, Divân, Vâlidiye Risâlesi Tercümesi..
Anadolu Coğrafyasındaki ılmi Gelişmeler
Selçuklu Devleti’nin kuruluşu ile Malazgirt Savaşı arasındaki dönemde Müslümanlar Anadolu Hudutlarına girmiştir.
Anadolu’da kurulan ilk eğitim müessesesi 2. Kılıç Arslan dönemindedir.
Mahzenü’l-Esrâr’ın müellifi Genceli Nizami Mengüceklioğulları hükümdarı Fahreddin Behramşah’a yazmıştır.
Suhreverdi Maktul Kitâbü’l- Elvâhı’l- ımâdiyesini 2. Kılıç Arslan’a ithaf etmiştir.
Ravzatü’l- Küttab ve Beridü’s-Sa’âde Muhammed b. Gazi Ravzatü’l- Küttabını Rükneddin Süleyman şah’a , Beridü’s-Sâ’adesini Keykâvus b. Keyhüsrev’e yazmıştır.
şair Kâni Kelile ve Dimne ile 30 ciltlik Selçuklu şeyhnâmesini yazmıştır.
Tıp Alanındaki Eserler; ıshak b. Murad’ın yazdığı şifâ-i Tıb Hacı Paşa’nın Aydınoğlu ısâ Bey adına yazdığı şifâü’l- Eskâm , Müntehâb-ı şifÂsı, Germiyanlı Ahmedi’nin Tervihu’l-Ervâhı…
Astronomi ıle ılgili eserler = Allâme şirazlı Mahmud’un Kastamonu Bey’i Hüsameddin Çoban’ın oğlu Muzafferuddin Yavlak Arslan ‘a ithaf ettiği ıhtiyâratü’l- Muzafferisi şemseddin Mehmet Tusteri’nin Eşrefoğullarından Mübârizüddin Mehmet b. Süleyman adına kaleme aldığı felsefi mahiyetteki el- Fusulü’l-Eşrefiyye önemli eserleri arasındadır.
Osnmanlı Tarihinde bilgi sahibi olmak için Taşköprülüzâde’nin eş- şakıkü’n-Numaniyye, Katip Çelebi’nin Keşfü’z- Zünun adlı eseri meşhurdur.
Katip Çelebi Kimdir?
17.yy Türk ilim dünyasında müsbet düşünceyi temsil eden âlim ve eserin adıdır.
ıslam Medeniyetinin Batı’ya Tesirleri
1-Endülüs ıslam Medreseleri ( Kurtuba, Sevilla, Toledo, Gırnata)
2-Sicilya Müslümanları
3-Yahudi Tercümanlar
4-Hint Ticaret Yollarının aranması
5-Haçlı Seferleri
6-Balkanlara yerleşen Osmanlı müesseseleri
ıslam Medeniyeti’nin Batı’ya Geçiş Yolları ve Türkler
12.yy Üniversitelerde ıbn Sina’nın el- Kânun Fi’t-Tıb ve ıbn Rüşd’ün tıbbi risalesi okutuluyordu.Romalılar ve Bizanslıların Akdeniz etrafında meydana getirdiği medeniyete Akdeniz Medeniyeti denir. Doğu kültürünün Batı’ya geçmesine aracı olmuştur.
Eski Doğu Medeniyeti’nin Batı’ya aktarılmasında Müslümanlar rol oynamıştır.
Türklerin ıslamlaşma Dönemi
1-ıslam Medeniyeti Avrupa’ya ıspanya yoluyla ilk adımını attı.
ıspanya 711 yılında Müslümanlar tarafından fethedildi.
10.yy dünyanın ayrıcalıklı bölgesi haline gelen Müslüman Endülüs dini ve fikri hoşgörünün merkezi oldu.
9. ve 11.yy ıslam Medeniyeti’nin Latin kültüründe etkisi göze çarpar.
ıspanya Avrupa’nın istifade ettiği bölgedir.
2-Medeniyetlerin Batı’ya 2. tesir kapısı Sicilya’dır.
3-ıslam Medeniyeti’nin Avrupa’ya giren 3. en önemli yolu Haçlı Seferleri’dir.
Bu seferlerin amacı Hristiyan birliğini ayakta tutup ıslam tesirini yok etmektir.
Batı , Haçlı Seferleri sayesinde Devlet Teşkilatını Türklerden öğrendi.
ıbn Sina’nın Kitabü’n- Nefs ve şifa eseri Yohannes tarafından Avrupa’ya kazandırıldı.
Haçlı Seferleri ile Batı, Doğu’yu tanıdı.
Haçlı- Müslüman yaklaşımı sonucunda yeni yaklaşım oluştu. Avrupa’da düşünce özgürlüğü ve felsefenin öğrenmesi konusunda yol açtı.
4-ıslam Medeniyetini Batı’ya taşıyan diğer yol; liman şehirleridir.
Bu yolla daha çok Doğu- Batı arasında kültür alışverişi olmuştur.
5-ılmi sahada Müslüman âlimlerin Batı’ya tesiri 12.yy’da etkili olmuştur.
Avrupa , ıslam’dan aldığı ilim ve teknikle 12. -15.yy da kendi Medeniyetini kurabilmiştir.
ıSLAM MEDENıYETıNıN BATI DÜNYASINA KATKIDA BULUNDUğU ALANLAR
Felsefe: Müslüman âlimler Yunan edebiyatını inceleyerek bugünkü Felsefeyi oluşturdular. ıbn Rüşd, Batı dünyasını etkilemiş, Batı ona“Rasyonalist” demiştir ve ıbn Rüşdçülük akımı doğmuştur.Tıp: Fransa kralı 3. Henri Fransa’da tıbbın gelişmesini kolaylaştırmak için Paris Colege Royal’de Arap dili Enstitüsünü kurdu.Parlemo Ortaçağ boyunca ıtalya’nın tıp merkezi oldu.
Anotomi ve tıbbın babası kabul edilen Andreas Vesalius , Tıp kitabını anlamak için Arapça öğrenmiştir.
Müslüman tıbbın Batı’daki ilk otoritesi Kitabu’l- Hâvisi eseriyle Râzi’dir.
ıbn Sina’nın el- Kânun fi’t-Tıbb meşhurdur.
ıbn Sinâ; Doğu’nun şahı ünvanıyla anılır.
Riyazi ılimler: Sayı sistemi ve rakamları Batı’ya Müslümanlar tanıttı. Müslümanların en büyük Matematikçisi el- Harizmi , Batılılar üzerinde tesiri büyüktür.Geber adıyla tanınan Câbir b. Hayyan da önemli âlimdir. Biruni, Battani vs..
Diğer Bilimler: Eczacılık, kimya vs. Müslümanlardan öğrenildi. şekeri ilk kez şurup içmede Müslümanlar kullanmıştır.
Kahireli ıbnu’l-Heysem , fizik araştırmaları ( optik ve göz hastalıkları ) konusunda öncüldür.
Neuburger ; ıslam Medeniyetindeki akıl hastanelerinin organizasyonunu beğenmektedir.
Dil: Arapça kelimeler Batı dillerinde hâlâ bazı alanlarda kullanılır.Kültür Hayatı: 7.yy da ıspanyayı fetheden Müslümanlar parlak uygarlık temeli atmışlardır.7. -11. yy arasında çok sayıda bitkinin Akdeniz Havzasında yayılmasını sağlamıştır.
Avrupalıların beslenme alışkanlığını değiştirmişlerdir.
Akdeniz sanatı 13.- 14.yy Arap- Türk geleneklerinin ilişkisine dayanır.
Müslümanlar ; sulama kanalı yapımı, yel değirmeni, at türleri, zeytinyağı, kubbe ve kemer yapımında örnek olmuşlardır.
Müennes için Müzekker için
1( احد ) واحد واحدة ( احدى )
2اثنان ا ثنتان
3ثلاثة ثلاث
4 اربعة ا ربع
5خمسة خمس
6ستة ست
7 سبعة سبع
8ثمانية ثمان
9تسعة تسع
10عشرة عشر
Sayılar, sayılan isimden önce gelir. Yalnız 1 sayısı, sayılan isimden sonra gelir, sayılanın sıfatı durumunda olur.
Bir kız çocuğuطفلة واحدة Bir adamرجل واحد
Arapçada, sayıya aded, sayılana ma’dud denir. Bir cinsten iki varlığı göstermek içinاثنان veاثنتان pek kullanılmaz, isim doğrudan doğruya tensiye yapılır.
İki adam رجلان <- bir adam رخل
İki kız çocuğu طفلتان <- bir kız çocuğu طفلة
1.Kaide: 3-10 arasında, aded (sayı), ma’dud’un (sayılanın) zıt cinsinden olur, sayılan cemi olarak gelir ve mecrurdur. (son harfinin harekesi esre’dir.)
Müennes içinMüzekker için
1 kız çocuğu طفلة واحدة 1 çocukطفل واحد
2 طفلتان2 طفلان
3 ثلاث طفلات 3 ثلاثة اطفال
4 اربع طفلات4 اربعة اطفال
5 خمس طفلات 5 خمسة اطفال
6 ست طفلات 6 ستة اطفال
7 سبع طفلات 7 سبعة اطفال
8 ثمانى طفلات 8 ثمانية اطفال
9 تسع طفلات 9 تسعة اطفال
10 عشر طفلات 10 عشرة اطفال
2.Kaide: 11-19 arasındaki sayılara murekkeb (birleşik) sayılar denir. Sayılar birleşiktirler, her iki bölümünde son harfi üstün’dür.
Müennes içinMüzekker için
11 kız çocuğu احدى عشرة طفلة 11 çocuk احد عشر طفلا
12 اثنتا عشرة طفلة12 اثنا عشر طفلا
13 ثلاث عشرة طفلة 13 ثلاثة عشر طفلا
14 اربع عشرة طفلة14 اربعة عشر طفلا
15 خمس عشرة طفلة15 خمسة عشر طفلا
16 ست عشرة طفلة16 ستة عشر طفلا
17 سبع عشرة طفلة17 سبعة عشر طفلا
. 18 ثمانى عشرة طفلة18 ثمانية عشر طفلا
19تسع عشرة طفلة19 تسعة عشر طفلا
3.Kaide:Mürekkeb (bitişik) sayılardan yalnız 12 mu’rab (cümledeki durumuna göre hareke alan) dır
12 çocuk geldi مرفوع جاء اثنا عشر طفلا
12 çocuk gördüm منصوب رايت اثنى عشر طفلا
12 çocuğu selamladım مجرور سلمت على اثنى عشر طفلا
Görüldüğü gibi, 12 sayısındakiاثنتان اثنان kelimelerinin sonundaki elif,merfu(ötre) durumunda elifolarak kalıyor, mensub(üstün) ve mecrur(esre) durumunda ise yaoluyor.
4.Kaide: Diğer mürekkeb (birleşik) sayılar mebni (son harekesi değişmeyen) dir. cümlede ne durumunda bulunursa bulunsunlar, hiçbir değişikliğe uğramazlar.
17 çocuk geldi مرفوع جاء سبعة عشر طفلا
17 çocuk gördüm منصوب رايت سبعة عشر طفلا
17 çocuğu selamladım مجرور سلمت على سبعة عشر طفلا
5.Kaide: 20-100 arasındaki sayılara ukud العقودdenir. Bu sayılar, hem müzekker, hem de müennes için ortak kullanılır.
20 erkek-kız çocuğu عشرون طفلا - طفلة
30 ثلاثون طفلا - طفلة
40 اربعون طفلا - طفلة
50 خمسون طفلا - طفلة
60 ستون طفلا - طفلة
70 سبعون طفلا - طفلة
80 ثمانون طفلا – طفلة
90 تسعون طفلا – طفلة
Nasb ve cer halinde, bu sayılardaki vav, yeolur.
Ref haliجاء عشرون طفلا 20 çocuk geldi
Nasb haliرايت عشرين طفلا 20 çocuk gördüm
Nasb haliرايت سبعة واربعين تلميذا 47 öğrenci gördüm
Cer haliسلمت على سبعة واربعين تلميذا 47 öğrenciye selam verdim
6.Kaide: 100-1000 arasındaki sayılar: 100 ve 200 dışındakiler bileşiktir. İkinci bölüm muzafun ileyh sayıldığından mecrurdur. Bu sayılarda müzekker ve müennes için ortak kullanılır.
100مائة 200مائتان 300ثلاثمائة 400اربعمائة 500خمسمائة
600ستمائة 700سبعمائة 800ثمانمائة 900تسعمائة 1000الف (الاف:ج)
700 gece (müennes)سبعمائة ليلة 700 gün (müzekker)سبعمائة يوم
107 kitap مائة وسبعة كتب514 kitap خمسمائة واربعة عشر كتابا
968 kitap تسعمائة وثمانية وستون كتابا
Bu sayılardan sonra gelen ma’dud (sayılan şey), sayının son bölümüne göre, müfret veya cemii olur ve ona göre harekelenir.
Aded (sayı) – Ma’dud (sayılan) münasebeti şöyledir:
Aded (sayı) Ma’dud (sayılan)
3-10 cemi, mecrur عشرة كتب
11-19 müfret, mensub تسعة وتسعون كتابا
99’dan sonra müfret, mecrur عشرة الاف كتاب
alıntı
كاد soyundan olanlar, önüne geldikleri isim cümlesindeki mübtedayı isimkılarak merfu bırakır, haberi ise kendilerinin haberi kılar ve mansub yaparlar, şu kadar var ki, haber, daima muzari fiil ile başlayan fiil cümlesi olur. Bunlarında anlamları sadece merfu isimleriyle tamam olmaz ve habere ihtiyaç gösterir.
كاد soyundan olan bu nakıs fiiller 3 çeşittir: Murakabe (yakınlık), Reca (ümit) ve Şuru (başlama) Fiilleri
a)Murakabe (yakınlık) fiilleri: Haberde belirtilen şeyin meydana gelmesinin yakın olduğunu bildirirler. Bunlar: كرب اوشك كاد fiilleridir.
Yaprak nerede ise düşecek كاد الورق يسقط
Mal nerede ise tükenecek اوشك المال ينفد
Su nerede ise donacak كرب الماء يجمد
b)Reca (ümit) fiilleri: Haberde belirtilen şeyin meydana gelmesinin umulduğunu bildirirler.
Bunlar: اخلولق عسى حرى fiilleridir.
Umulur ki Rabbiniz size merhamet eder عسى ربكم ان يرحمكم
Umulur ki hasta iyileşir حرى المريض ان يبرأ
Umulur ki kar yağar اخلولق الثلج ان ينزل
c)Şuru (başlama) Fiilleri: Haberde bildirilen işe başlandığını bildirirler. Bunlar: اقبل علق اخذ جعل
هب ابتدأ قام انبرى شرع أنشأ طفقfiilleridir.
Çocuk ağlamaya başladı أخذ الولد يبكى
Çocuk okumaya başladı شرع الطالب يقرأ
Çocuk haykırmaya başladı جعل المجنون يصرخ
GİRİŞ
Dinin tarih boyu insanla birlikte varlığını sürdürdüğü, insanın olduğu her zaman diliminde ve her yerde var olduğu bir gerçektir. İnsanlar her dönem muhakkak bir inanç içersinde olmuşlar ve bu inanca dayalı tutumlar sergilemişlerdir.
Bununla birlikte 19 yy.da dinin kökenine yönelik pozitivist değerlendirmeler olmuştur. Tanrı inancında ise çok tanrıcılıktan tektanrıcılığa doğru bir gelişim söz konusudur.
*Hegel, insanlık tarihinde “din çağı” öncesi bir “sihir ve büyü dönemi” olması gerektiği üzerinde durmuş; Frazer ise insanlığın erken dönem tarihinde, büyü ve sihir gücüyle insanlığın doğayı kontrol altına alabileceğinin düşünüldüğü bir zaman diliminin varlığından söz etmiştir.
DİNİN ANLAM VE DEĞERİ
*Halk arasında yaygın kullanımında din kavramı genellikle kutsal terimi ile birlikte ele alınır. Öyle ki din, zihinlerde öncelikle kutsal terimini çağrıştırmakta; kutsal alana yönelik duygu ve düşüncelerle tavır ve davranışları ifade etmektedir.
*Kuranda din terimi; “yol, hayat tarzı, hesap günü, kanun, hüküm” anlamlarında kullanılır.
Buna göre din, insanın her türlü inancını, düşüncesini, tavır ve davranışlarını ifade eden, insanın yaşan tarzı ve yaşamında izlediği yol anlamına gelmektedir.
*Dinin batı dilindeki adı: religio, religion.
*Dinin nasıl anlaşılması gerektiği konusunda Batıda çeşitli görüş ayrılıkları olsa da yaygın olan kanaat dinin, “insanın tanrı, metafizik alem ya da kutsala yönelik duygu, düşünce ve davranışlarını ifade eden sistem” olduğu yönündedir.
İnancı, yalnızca bazı metafizik ve aşkın varlıkların var olduğunu kabullenmeyle sınırlamak doğru değildir. Zira metafizik ya da aşkın aleme yönelik bir varlığın veya varlıkların mevcudiyetini kabullenme kadar bunların yokluğunu kabullenme de bir inançtır. Örneğin; İslamda Allaha inanç, Allahtan başka hiçbir üstün gücün var olmadığına inancıda içermektedir. Aynı şekilde erken Budizm’in tanrı inancı konusunda suskun kaldığı ve tanrı inancından öte insanın yeryüzünde var oluşuna yönelik düşüncelerin dinin temel karakteristiklerinden birisi olarak ön plana çıktığı bilinmektedir. Ayrıca her dinsel gelenek muhatap aldığı insanın tavır ve davranışlarını düzenleme, kişinin yaşamını bir düzene sokma hedefini taşır.
*Sonuç olarak dinin; insanın düşünce ve inanca dayalı değerlendirmelerini içeren zihinsel fonksiyonlarını, her türlü tavır ve davranışlarını ve insanın diğer insanlarla ilişkilerini ve kurumsal yönünü ifade eden sosyal yapısını belirleyen ve disiplin altına alan bir sistem olduğu söylenebilir.
*Panteizm: Tanrıyla doğanın birbiriyle içkinliği düşüncesi.
DİNLER TARİHİNİN ÖNEMİ VE BİR BİLİM DALI OLARAK GELİŞİMİ
Dinler tarihi dinlerin teolojik ve kurumsal yapılarını dinlerin tarihsel tezahürlerini de dikkate alarak inceleyen bir bilim dalıdır.
Dinler tarihi, dinleri çeşitli yöntemlerle inceler.
*Deskriptif (tasvir edici-betimleyici) yöntem: Dinin ya da dinlerin tarihsel tezahürünü olduğu gibi anlatır.
*Fenomenolojik yöntem: Dini fenomenler anlaşılmaya çalışılır. Bu bağlamda dinler tarihçisi ele aldığı konuya ilişkin kendi duygu ve yaklaşımlarını elden geldiğince paranteze alır ve ele aldığı hususu o geleneğin içinden biri imişçesine anlamaya çalışır.
*Analitik yöntem: Dini tezahürler ve fenomenler irdelenmeye, analiz edilmeye çalışılır.
*Karşılaştırmalı yöntemler: Dini gelenekler birbiriyle yada bir din farklı tarihsel tezahürleriyle mukayese edilir.
*Milel ve Nihal başlığı altında kaleme alınan eserler 11.yy da yazılmaya başlanmıştır.
*Milel ve Nihal (dinler tarihi) alanında yazılan ilk eser; Abdulkadir Bağdadi “El fark beynel fırak”
*Batılılarca, karşılaştırmalı dinler alanında ilk özgün eser veren yazar:Şehristani.
Çeşitli İslam dışı inanç ve gelenekleri tanımlayan telif ve çeviri eserlere örnek: İbnül Kelbi “Kitabül Ansam”
*Dinler tarihi bilim dalı Osmanlı döneminde 19 yy.dan itibaren eğitim kurumlarında yer almaya başlamıştır.
*Önceleri dinler tarihi dersleri “ilmü esatirül evvelin” ve “kitabül edyan” adı altında verilmiştir.
*Dinler tarihi ile ilgili Türkçe olarak yazılan en eski kaynak olarak kabul edilen eser: Şemseddin Sami “Esatir” 1878’de
DİNLER, MEZHEPLER VE KÜLTLER
Hangi bağlamda olursa olsun dini inanç ve değerlerin farklı anlaşılıp yorumlanması mezhepleşme hareketlerini beraberinde getirmiştir. Dinin içerisindeki farklı yorum tarzlarına mezhep denir.
Mezhepler yapıları itibariyle itikadi, fıkhi ve siyasi olmak üzere üç kategoride incelenir.
*İtikadi mezhepler: İnanç konularındaki farklılıklar. Örneğin Hristiyanlıkta Tanrı oğlu olduğuna inanılan İsa Mesih’in şahsı konusundaki tartışmalar birçok mezhep hareketinin oluşumuna neden olmuştur.
*Fıkhi mezhepler: Dini hayatın yaşanması ve ibadet anlayışlarıyla ilgili farklılıklar. Örneğin Caynizm’in temel mezhep hareketlerinin ortaya çıkışındaki temel tartışmalardan birisinin giyim konusundaki farklı bakış açıları olduğu bilinmektedir.
* Siyasi mezhepler: Dini cemaatin siyasal otorite ile ilişkileri yada siyasal otoritenin dine yönelik algılamaları çeşitli siyasal mezhep hareketlerinin ortaya çıkışına zemin hazırlamıştır. Örneğin 4.yydan itibaren Roma’nın resmi dini haline gelen Hıristiyanlığın, bu dönemden itibaren siyasallaşmasından söz edilebilir.
*Mezhep hareketleri bir başka açıdan ortodoksi ve heterodoksi ayrışması şeklinde de kendisini gösterir.
Ortodoksi, genellikle egemen olmuş yaygın anlayış için kullanılır. Kendini çoğunluğun inancını ifade eden merkezi din anlayışıyla ve egemen siyasal güçle özdeşleştiren dinsel yorum, asıl doğru öğretiyi savunduğu ve doğru ve kabul edilebilir inançların temsilcisi olduğu iddiasıyla Ortodoks olarak tanımlanmıştır.
Heterodoksi, merkezi din anlayışının dışında kalan görüş ve akımlar. Heterodoksi, çoğunluğun ya da bazı durumda siyasal gücün doğru ve kabul edilebilir saydığı resmi öğretinin dışında kalan her türlü akımı ifade eder. Çoğunluğa karşı azınlığı ve resmi din anlayışına karşı muhalefeti temsil eden akımlar heterodoksal olarak değerlendirilmiştir.
Heretik akımlar: Heterodoksi içinde dine ve dinsel inanç ve değerlere getirdikleri yorum ve bakış açısıyla yaygın din anlayışının temel değerlerinden sapma temayülü gösterdikleri düşünülen ve sapkın inanç ve uygulamaları nedeniyle cezalandırılmayı hak ettiklerine inanılan akımlar heretik yada sapkın akımlar olarak adlandırılır.
Heresi: Yaygın kabul edilen inançlardan yada çoğunlukla temsil edilen öğretilerden kesin bir ayrılık ve farklılaşmayı temsil eden dini yorumlardır.
*Senkretik dinler: Farklı dini değerleri bir araya getirmek suretiyle oluşturulan yeni inanç sistemlerine denir.Farklı inanç sistemlerinin bir arada yaşanması ve bilinçli ya da bilinçsiz şekilde birbirinden etkilenmesi nedeniyle oluşan yeni dini yorumlar senkretik dinler olarak tanımlanmaktadır.
* Senkretik dinlere örnek: Sih dini (İslam ile Hindu geleneğinden birçok unsur taşır.) Yahova Şahitleri, Moonculuk, Sayentoloji gibi hareketler senkretik akımlar olarak değerlendirilebilir.
*Kültler: Müstakil bir din olmaktan öte çoğunlukla bir dini gelenek içersinde belirli bir obje ya da değere tapınmayı ön plana alır. Kültler, içe dönük cemaat anlayışıyla ve gizemcilikleriyle diğer din mensuplarından ayrılırlar. Son dönemlerde Batı dünyasında sayıları hızla artan çeşitli Neo-Gnostik gruplar bu çerçevede değerlendirilir. Ayrıca müstakil bir inanç sistemi ve ibadet anlayışını geliştirip temsil etmekten öte, kurulu yaygın dinsel geleneklere ve sosyal değerlere karşı bir anarşizmi, başkaldırıyı temsil eden, bütün tutum ve tavırlarını buna göre oluşturan ve bu bağlamda bazen nefret, şiddet ve teröre yer veren hareketlerde kült kapsamında sayılabilir. 20.yydan itibaren Batıda yayılan Satanizmi bu bağlamda değerlendirmek mümkündür.
DİNLER TİPOLOJİSİ/TASNİFİ
Dinle ilgili yapılan tasniflerde dinin kendisinden hareketle yapılan tasniflerle tasnifi yapan kişinin dine yönelik algılamalarının etkili olduğu görülmektedir. Örneğin her din mensubu kendi inanç ve değerlerini merkeze koyarak bir din tasnifi yapmaya çalışmıştır. Bu doğrultuda kendi inancını hak, doğru ve yegane din, diğer inanç sistemlerini ise batıl dinler olarak tanımlamıştır.
*İslam geleneğinde yapılan en yaygın din sınıflaması hak, ilahi ve semavi kavramları ekseninde olmaktadır. Buna göre hal/ilahi/semavi dinler İslam, Yahudilik ve Hıristiyanlık için kullanılmaktadır. Bu anlayış Yahudilik ve Hıristiyanlığıda ilahi kategorisinde görmekte, bunların sonradan tahrif edilmiş olduğunu varsaymaktadır. Bu nedenle bu dinler “muharref” olarak adlandırılmaktadır.
*Kuran, dinleri “Allahın dini İslam” ve diğerleri şeklinde ayırmaktadır. Yalnızca İslamı hak/ilahi din olarak değerlendirmektedir.
*Hıristiyanlık Ortaçağ başlarından itibaren kendisini yegane din olarak görmüş ve kendisi dışındakileri pagan gelenekler olmakla itham etmiştir.
*Sabilik kendisini yegane doğru (kuşta) olarak görürken diğerlerini yanlış (kabda) olarak görür.
* Evrensel dinler: Sahip olduğu inançları evrensel düzlemde yaymaya çalışa, dolayısıyla tüm insanlar arasında yayılmayı hedefleyen inanç sistemleridir.
* Milli dinler: Dinin kapsamını yalnız bir milletle, soyla, klanla yada kabileyle sınırlamış olan geleneklerdir.
*Milli bir din olup tarih içersinde zaman zaman dinin evrensel planda yayılmasına yer vermiş, dolayısıyla evrensel bir din karakteri gösteren dinlere örnek: Yahudilik
* Monoteist dinler: Tektanrılı din
* Politeist dinler: Çoktanrılı din
* Düalist dinler: İkitanrılı din
* Panteist: Tanrıyla evren içkinliği (Evrenin tümünü Tanrı olarak kabul eder)
* Deist:Tanrı insan içkinliği. Tüm dinleri yok sayarak sadece Tanrının varlığını kabul eder. Peygamber, vahiy, ahiret, melek vs inançları yoktur.
* Agnostik (bilinmezcilik): Tanrının varlığının ya da yokluğunun bilinememesi.
* Gnostik: Sezgi ya da düşünerek Tanrının kavranması düşüncesi.
* Kristosentrik din: Mesih merkezli
* Teosentrik din: Tevhid merkezli
* Etnosentrik din: Seçilmişlik merkezli ( Yahudilerin İsrailoğullarının seçilmişliğine inancı)
ÇEŞİTLİ TANRI DÜŞÜNCELERİ VE DİNLER
*Üstün güç/güçler metafizik bağlamdaki ilahi bir varlık yada varlıklar olabileceği gibi, yaşanılan evrene ait herhangi bir obje, nesne, şahıs ya da evrensel düzlemde etili olduğuna inanılan bir ilke de olabilir. Dinlerin inanç yada ibadet sistemlerinde yer verilen üstün güç veya güçler genellikle tanrı ve tanrılar olarak karşımıza çıkar. Bununla birlikte yarı tanrı yada ruhsal varlıklar, ata ruhları ve benzeri doğaüstü unsurlar da üstün varlıklar olarak tazim edilebilir. Çin dinsel geleneklerinde Yin-Yang prensibi, Hint dinlerinde Karma (Dharma) doktrini her şeyi kuşatan üstün bir güç olarak karşımıza çıkar.
* Teizm, tanrı yada tanrıların doğaüstü üstün güçler olarak algılandığı geleneklerdir.
* Monoteist yada tektanrıcı dinler insanların yaşamlarında yer verdikleri diğer üstün güçleri reddederek bir tek üstün gücün, yani Tanrının varlığının kabul edilmesini ön plana çıkarmışlardır.
* Düalist yada ikitanrıcı dinler genellikle iyi ve kötü düalitesi çerçevesinde bir iyilik birde kötülük tanrısının arlığını kabullenirler. Ancak kötülükten sakınmak amacıyla iyilik tanrısına tapınmayı esas alırlar.
* Politeist, çoktanrıcı geleneklerde ise insan yaşamından iyi ve kötü nitelikleri temsil eden sayısız oranda tanrısal varlığın mevcudiyetine inanılır. Hatta böylesi inanç sistemlerinde bunların yanında çeşitli doğal varlıklar, gök cisimleri, krallar ve yöneticiler gibi insanlarda üstün varlık olarak görülür.
Henoteizm: Birçok tanrının varlığını kabul etmekle birlikte bunlardan yalnızca birisine tapınmayı esas alan teolojik yaklaşıma denir.
Hint yarımadasında ortaya çıkan ve bugün hem doğdukları yerde hem de dünyanın farklı bölgelerinde varlıklarını hala devam ettiren dört din: Hinduizm, Caynizm, Budizm ve Sihizm.
HİNDUİZM
*Sanatana dharma: Hinduların kendi dinlerini ifade etmek için kullandıkları isim. “sonsuz/ezeli yasa” anlamına gelen bu kelimeyle diğer büyük dinlerin aksine onun bir başlangıcının olmadığını ifade etmek isterler. Hintli olmayanlar arasında ise bu din için eski Fars dilinde “indus nehrinin doğu tarafında yaşayanlar” anlamına gelen Hindu (Sankritçe nehir) kelimesinden türeyen Hinduizm kullanılır.
* Hinduizm, dünyada varlığını devam ettiren en eski dindir.
* Hindistanın yüzde 80i bu dine tabiidir. Batı ülkeleride dahil olmak üzere Hindistan dışında da 45 milyondan fazla mensubu bulunur.
* Hinduizmi devlet dini ilan eden tek ülke : Nepal ( 18 milyon mensub)
* Hinduizm Tanrı inancını kendisi için merkezi olarak kabul etmediği gibi Tanrını doğası hakkında fikir yürüten sistematik bir teolojiye sahip değildir. Hintliler tek bir tanrıya inandıklarını düşünürken bile çoğunlukla birçok tanrıya tapıyormuş gibi görünürler.
* Herhangi bir şahsı kurucu olarak görmedikleri gibi, herhangi bir kutsal metni tek başına bağlayıcı kabul etmezler.
* Herhangi dini bir uygulamayı zorunlu görmedikleri gibi herhangi bir doktrini de dogma olarak kabul etmezler.
* Yakın zamanlara kadar hiç kimse, Hindu olarak doğmak dışında Hindu dinine giremezdi. Ancak, modern Hindu tanımı, eskiye nazaran nispeten genişledi. Hinduizm içinden çıkan yeni dini akımlar bu ülkeyle doğrudan alakalı olan bu dine, Hindu olarak doğanlarla aynı hakların verildiği batılıları da çekmeye başladı.
TARİHSEL SÜREÇ
*1) Hinduizm kaynaklarından en eskisi m.ö 4000-2200 yılları arası tarihlenen Harrapa Medeniyeti (İndus Vadisi Medeniyeti) kalıntıları. Hinduizmin tarih öncesi ilk dönemini temsil eder.
*2) Hinduizmin ikinci dönemini/safhasını yanlışlıkla Brahmanizm olarakta adlandırılan Veda Dini oluşturur. Veda döneminin genel olarak m.ö 2000-500’e kadar devam ettiği kabul edilir.
Veda dini, ana mekanları Belh civarı olan ilk Aryanlar tarafından ortaya konuldu. Bu dönemin dini hakkındaki kaynağımız, söz konusu dönem boyunca dini tutumlardaki dikkate değer bir evrilmeyi ortaya koyan Vedalardır. Bunlar, Hindistan’a gelip yerleşen Aryanlar tarafından derlenmiş, şekil ve muhteva bakımından birbirinden farklı Sanskritçe metinlerdir.
*3) m.ö 500 den m.s 500’e kadar ki on yüzyıllık dönem klasik Hinduizm dönemidir. Hinducu sentez olarak da adlandırılan bu dönem, bugün hala geçerliliğini muhafaza eden temel kavramların yerleştiği bir dönemdir.
Bu dönemde Vedalara bağlılığı ortodoksinin ölçütü kabul ettiler; dolayısıyla onları bir otorite olarak kabul etmeyenleri, yani Cayinist ve Budistleri heterodoks ilan ettiler. Bu ölçüt, Cayinist ve Budizm’in yollarına ayrı bir din olarak devam etmelerine yol açtı. Hinduizm için en önemli unsurlardan biri, teizmin ortaya çıkmasıydı. Vedalar döneminde nispeten önemsiz iki tanrı olan Şiva (kırmızı) ve Vişnu önemli hale geldiler.
Dönem hakkında iki önemli kaynak: Mahabharata ve Ramayana destanları.
*4) Hinduizm’in bir sonraki safhası, 6.yy.dan 19.yy.a kadar devam eden ortaçağ safhasıdır.
*5) “Yeni Hinduizm” diye adlandırılan ve 19 yy.da Batı modernizminin etkisiyle ortaya çıkan ve bir anlamda Hinduizm’i etnik bir din olmaktan evrensel din haline getiren hareketler ortaya çıkmıştır.
KURUCU ŞAHSİYET
Hinduizmin en temel özelliği kendisinin herhangi bir kurucuya dayandırılmamış olmasıdır. Onun kurucusunun bilinmezliğinin bir ifadesi olarak da sanatana dharma “ezeli hikmet” kelimesini kullanırlar. Ancak asıl ifadesini Vedalar’da bulduğundan ve Hindular Ortodoksluğu Vedaların kabul edilmesiyle eşanlamlı olarak kabul ettiklerinden, Vedaların kendilerine atfedildikleri kişileri bu dinin kurucuları olarak kabul etmek mümkündür.
Rşi = muni : hakikati gören, hakim kimse. Sessiz, derin düşünenler.
*Veda: görücüler ve bilgeler vasıtasıyla Yüce varlıktan sahih bir gelenekte geliyor olduklarından dolayı Agamalar diye adlandırılırlar.
KUTSAL METİNLERİ
(Genel kabul görmüş metinler anlatılmıştır. Hakkında bilgi verilen metinlerin, yegane Hint kutsal metinleri olduğu düşünülmemelidir.) Hindu kutsal metinleri iki gruba ayrılır. Şruti ve Smriti
1) “İşitilen ve görülen” anlamına gelen Şruti kategorisi içinde Vedalar
*Otoriteleri, Rşilerin, derin tefekkür ve vizyon yoluyla YüceVarlıktan almış oldukları inancından kaynaklanan Vedalar, insanlık tarihinin bize kadar gelen en eski metinleri olarak kabul edilirler.
*Sanskritçe “bilmek” anlamına gelen vid kökünden gelen veda “bilgi” anlamına gelmektedir.
*Vedaların en eski parçasını dört derleme oluşturur: Rig-veda, Sama-veda, Yacur-veda ve Atharva-veda.
Bunlardan en eskisi ve geniş olanı Rig-veda dır.
*Her veda üç bölümden oluşur.
a- Brahmanalar: Ayinler ve onların yerine getiriliş tarzı ile ilgili metinler
b- Aranyakalar: Geleneksel Hindu hayat tarzının üçüncü aşaması olan ormanlarda ikamet etme yemini edenlerin çalışmaları/onların okuyacakları eserler olup, kurban törenlerinin anlamını ve yorumunu ele alan metinlerdir.
c- Upanişadlar: Talebe-hoca arasında cereyan eden soru-cevap metinleri. Upanişadın anlamı: Üstadın dizinin dibine oturmak.
2) Smriti kategorisinde ise Puranalar, Ramayana, Mahabharata ve Dharma-Şastra’lar yer alır.
* Smriti: hatırlanan şey yada hafıza ve gelenek anlamına gelir. Bunlar Hint düşünesi için ikinci en yüksek otoriteyi temsil ederler. Bu metinler, bir Hindunun gündelik hayatını belirleyen şeyleri içerdiklerinden şrutiden daha önemlidirler. Üç ana gruba ayrılır. Hindin iki önemli destanı olan Ramayana ve Mahabharata’nın yer aldığı ithasa, Puranalar ve Dharma-şastralar.
*Mahabharata’nın bir alt bölümünü meydana getiren ve “Bhagavat-gita”adlı bölüm, Mahabharata’dan daha çok tanınmış ve dünyanın bir çok diline çevrilmiş bir metindir.
*Puranalar, Hintle ilgili bayramlar, kast yükümlülükleri ve hac yerleri gibi konuları içerir.
*Dharma-şastralar, farklı zaman ve mekanlarda dini hükümlerin nasıl uygulanacağı, insanların bu dünyada yaptıklarının sonucu olarak yeniden doğumlarının nasıl olacağı gibi hususlarda Hindulara yol göstermek için derlenmiş metinlerdir.
*İki binden fazla olan dharma-şastraların tartışmasız en etkili olanıManu Yasaları (Manu Smriti) dir.
İNANÇ ESASLARI
Hinduizmin tespit edilmiş, Hıristiyan credosu ya da İslam’ın amentüsüne benzer türden bir inanç sistemi/esasları yoktur. Ancak, ayırt edici özellikleri olduğu kabul edilen bir takım düşünceler ve inançlar vardır.
*Hinduları 330 milyon tanrıya tapar. Bu sayı, yüce güçlerin sayısının tasavvur edilemeyecek kadar yüksek olduğuna işaret eder. Sanskritçe de tanrı anlamına gelen “deva” ya da “devata” kelimeleri bütün yüce güçler ve Hindular tarafından deva sıfatıyla onurlandırılan önemli insanlar için serbest bir şekilde kullanılır.
*Deva, alışılmamış ve sıradan olmayan bir şey ifşa eden, güç ve etki uygulayan, faydalı ya da zararlı olan her şeydir.
* Vedalar, 11 yeryüzüne, 11 göklere ve 11 de ikisi arasındaki havaya ait olan 33 tanrıdan söz ederler. Agni (ateş), Surya (güneş) ve Uşas (şafak) devalar olarak zikredilir.
*Vedalar, Aryan halkının güçlü koruyucusu olan “Indra” ya yönelik ilahileri içerir.
*Hinduların çoğu, ilahlardan birini işta devatası (kişisel tanrısı) olarak seçer. Bu ilahlar onların dindarlığının ve ibadetinin odağı haline gelir. Farklı insanların farklı ilahlar seçmesi benzersiz bir politeizm meydana getirir.
*Hinduizm’in diğer inançları; kast sistemi, karma, samsara, reenkarnasyon (tenasüh/ruhgöçü) ve mokşa. (en önemlileri.)
* Kast Sistemi: Portekizce “saf, temiz” anlamına gelen castadan türer.
Hint toplum yapısının zamanı bilinmeyen bir andan beri devam eden dört kastı (çatur varna):
1) Brahminler: Vedaların kutsal sözlerinin gözeticileri
2) Kşatriyalar: Savaşçılar ve yöneticiler
3) Vaişyalar: Çiftçiler, zanaatçılar, iş adamları
4) Şudralar: Hindu toplumunun temelini oluşturan yoksul işçiler, hizmetçiler ve köleler.
*İki kez doğanlar diye de adlandırılan ilk üç kast asıldır ve dördüncüsü kast dışı olarak kabul edilir. Kast sisteminin dini bir kökenle açıklanmaya çalışılmasının yanı sıra, insanların içinde doğdukları kastları da dini gerekçelerle açıklanır. Bu durumları, onların geçmişte yaptıkları işlerin(karma) bir sonucudur. Kast dışı olanların orada bulunmaları geçmiş hayatlarında kötü işler yapmaları olduğu gibi, bir kişinin Brahmin ya da Kşatriya olarak doğmasının sebebi de önceki yaşamında iyi işler yapmış olmasıdır.
*Karma: İş, eylem, amel anlamına gelir. Kişinin geçmiş yaşamında ve şimdiki yaşamında yaptıkları eylemler.
* Ruhun, bedende olarak yaptığı işlerin sonucuna uygun olarak yeni bir bedende dünyaya gelmesine “reenkarnasyon”, bu sonsuz gidiş geliş döngüsüne de “samsara” denir.
* İnsanların öldükten sonra, ölüm-yeniden doğum döngüsünden (samsara) kurtulmaları ve bir daha başka bir bedende yeniden bu dünyaya gelmemelerine “mokşa” denir.
Hindu dini ve felsefi hareketlerin ortak hedefleri mokşayı gerçekleştirmeye yöneliktir.
İBADETLERİ
*Hedefi manevi ilerlemeyle maddi ilerlemeyi sağlamak olan Hinduizm’deki ibadet (puja), ferdi bir tecrübe olduğu için daha çok bireysel bir faaliyettir.
*Toplu ya da cemaat olarak ibadet, Hinduizm’in doğasına yabancıdır.
*Mabet ibadeti zorunlu değildir.
*Hindu ibadeti evde yapılanlar ve mabette, hususi vesilelerle yapılanlar olmak üzere ikiye ayrılır.
*Evdeki ibadet, ibadet için ayrılmış oda ya da köşede yapılır.
* İlk üç kasta mensup olan ve iki kez doğanlar olarak adlandırılanlar tarafından günde üç kez icra edilen gündelik ibadeti, genel olarak kadın yerine getirmekle yükümlüdür.
*Sabah ibadeti nehir kenarında ya da puja odasında yapılır.
*Yalnızca evde yapılan ve aile ile ilgili törenlerde vardır. Bunlar doğum, erginlenme, evlilik ve ölüm törenleridir.
*Bir kimsenin kendisiyle ilgili yapılan son tören ölüm törenidir.
* Hindular, çocuklar dışındaki cesetlerin gömülmesi değil de yakılması gerektiğini, çünkü arındırıcı bir özelliği olan ateşin tükettiği bedeni daha yüksek bir şekle dönüştürdüğüne inanılır.
* Yakılan bedenin külleri üçüncü yada başka uygun bir günde nehre, tercihen Ganj nehrine atılır.
*Cennet ve cehennem nihai son olmaktan ziyade, samsaradaki ara duraklardır.
*Brahmaloka, tezahür etmiş olan dünyanın en son sınırıdır.
*Kutsal yerlere hac, Hinduizm’in her mezhebi tarafından icra edilen önemli ve kendisiyle dini tekamüle doğru ilerlemenin gerçekleştirildiği araçtır.
* Hindistan’da özellikle kutsal olan yedi yer vardır. Bunlar içinde en kutsal olan ise, Şivacılığın merkezi ve geçmiş zamanlardan günümüze kadar bir öğrenim merkezi olan “Benares”tir.
* Bu yedi yerden birine bir hac ziyareti yapılmaksızın Hindunun dini hayatı tam olmuş olmaz.
MEZHEPLERİ
Hinduizm’de mezhepler Kadim ve Modern Akımlar şeklinde ikiye ayrılır.
Kadim Mezhepler ( Saf Dini Akımlar)
Hinduizm’de varlığını devam ettiren üç ana mezhep : Şivacılık, Vişnuculuk ve Şaktizm.
1) Şivacılık: Tanrı Şiva üzerinde odaklanmayı ve ona yüce varlık olarak tapınmayı ifade eder.
*Yüce varlık olarak kabul edilen Şiva’nın tarihi çok eskidir.
*Şivacılık öteki Hindu geleneklerden daha çok asketik (dünyadan el ayak çekme, çileci) bir özellik taşır.
*İndus Vadisi Meddeniye’tinin (ilk dönem) kalıntılarının arasında bulunan mühür üzerindeki betimlemenin, Şiva’ya ait olduğu kabul edilmektedir.
*Şivacı olarak kabul edilen bütün grupların ortak özellikleri, evrende tek bir gerçekliğin var olduğu onunda Brahman olduğu, onun dışında kalan her şeyin hakiki bir gerçekliğinin bulunmadığı, yanılsamanın ürünü olduğu, kurtuluşa ulaşmanın bilgi yolu ve bu yolun yoga uygulamalarıyla kolaylaştırıldığını kabul ederler.
*Ortodoks olan Şivacılar, Vedalara saygı gösterirler.
*Şiva’ya bütün Hindu mabetlerinde onun kadın enerjisisi olan Şakti ile birlikte ve Şiva’nın yaratıcı gücünü temsil eden ve “fallik” şekli olan linga olarak ibadet edilir.
*Şivacılar Vişnuculardan, alınlarının ortasına koydukları üç yatay işaretle ayrılırlar.
2) Vişnuculuk: Hinduizm’in önemli ikinci büyük dini geleneğidir.
*Şahsiyeti olan tek bir tanrıya ( Vişnu, onun avatarı Rama ve Krişna) ibadeti, özgeci bağlılığı ve Tanrının inayeti vasıtasıyla kurtuluşu vurgular.
*İnsanlara karşı merhametli olan Vişnu, yeryüzünde zulüm, adaletsizlik arttığında ve sosyal düzende karışıklıklar ortaya çıktığında bunları düzeltmek maksadıyla, insan ve hayvan bedenlerinden oluşan farklı bedenlerde tecessüt ederek (avatar) yeryüzüne iner.
*Avatar: Vişnunun farklı bedenlerde yeryüzüne inmesi. Bunların en tanınmış olanları : Rama ve Krişna
*Vişnu aynı zamanda Hindu teslis anlayışını oluşturan üç önemli tanrıdan biridir. Brahma, Vişnu ve Şiva
*Vişnucuların ayırt edici işaretleri, alınlarının ortasına yerleştirdikleri dikey çizgilerdir.
*Vinucuların en önemli teologları ve felsefi okul sahibi düşünürleri: Ramanuca, Madhva, Nimbarka ve Vallabha.
3) Şaktizm: Üçüncü büyük dini gelenek. “Güç” yani Tanrının yaratıcı gücü anlamına gelen Şaktiden türer.
*Bu gücün genellikle dişil olduğu kabul edilir.
*Hinduizm’de özellikle Assam ve Bengal’de yaygın olan, nihai gerçekliğin dişil tezahürleri tapınımına verilen isimdir.
*Şakti, Tanrının adeta maddeleşen ve kendi dışında varlık kazanan yaratıcı gücüdür. Zamanla tanrı belirsizleşir ve Şakti ön plana çıkar. Tanrı ezeli uykusundadır; onu harekete geçiren ve yaratan Şaktidir. Bu yüzden Tanrıya değil Şaktiye dua edilir.
Modern Dini Akımlar
**Müslümanların uzun süreli Hindistan hakimiyetleri, Hint kültürü üzerinde silinmez bir iz bıraktı. Ancak din olarak Hinduizm hakim olmayı sürdürmüş olsa da, iki din arasında yaşanan kültürel etkileşim eklektik şahısların (Kebir gibi) ve hareketlerin (Sihizm gibi) ortaya çıkmasına yol açtı.
** Ancak İngilizlerin Hindistan’daki yönetimleriyle başlayan modern dönem, Hint hayat anlayışında farklı bir meydan okumayla karşı karşıya olduğunu hissettirdi. Söz konusu meydan okuma Avrupalının dininden daha ziyade, İngiliz eğitim sistemi ve onun girmesini sağladığı Avrupa düşüncesinden gelmekteydi.
** İlk tepki; Bengal’de, bir Brahmin ailesine mensup Bengalli Rom Mohan Roy hareketin başlatıcısı. ) İlk adı İngiliz Uniteryen Cemiyeti olan. Brahmo Samaj derneğini kurdu(1827). Roy, Upanişadlar ve Brahma-Sutra’da bulunduğunu düşündüğü ahlaki tektanrıcılığı savundu, tanrı ve tanrıçalara ibadeti yasakladı. Sati (kadının ölen eşile birlikte yakılması uygulaması), çocuk yaşta evlilik, kast olmayı ve kadınların eğitimini savundu. Ancak Brahmo Samaj hiçbir şekilde bir halk hareketi olamadı.
** Bombay civarında başka bir hareket ortaya çıktı. Bu 1875’te Swani Dayananda tarafından kurulan Arya Samaj hareketiydi. Kuruluş gerekçesi Aryan Veda dinini eski asli haline döndürmek ve Vedalar sonrası vuku bulan bütün gelişmeleri reddetmekti.
**Kökü Hindu geçmişinde olan bir takım dini ihya hareketleri de vardır. Bunlardan en önemlilerinden biri Ramakrişna adını alan, bir Brahmanın oğlu olan Gandhadhar Chatterji’dir. Ramakrişna, nihai olarak bütün dinlerin aynı hedefe giden farklı yollar olduğunu kabul etti.
*Yeni Hinduizm: Hinduizm’in çağdaş hikayesi ve reform, adaptasyon, yeniden değerlendirme ve saldırgan yeniden tasdiğin tedricen ortaya çıkışı Yeni Hinduizm olarak adlandırılır.
**Yeni Hinduizm’in en önemli ve tam bir temsilcisi : M.K. Gandhi (1869-1948)
-Bhagavat-gitayı dini ideallerinin ve değerlerinin en büyük kaynağı olarak kabul etti.
-Hindistan’ın batıyla teması yüzünden bozulduğunu gösterecek bir şekilde, köylü elbisesi giydi ve sade bir yaşam sürdü.
- Kendisini dokunulmazlar (ilk üç kastların dışında bırakılan şudralar) meselesine adadı.
-Hindistan’ın bağımsızlığı mücadelesini Cayinizm’den aldığı “ahimsa” doktrini bağlamında yürüttü.
-Gandhi, tartışmasız Hindistan’ın ahlaki lideridir.
- Halk nezdinde, bir aziz, dünyanın kötülüklerine son vermek için gelmiş Tanrının bir enkarnasyonu idi.
DİĞER DİNLERE BAKIŞI
*Klasik dönem Hindu düşünürleri Şankara ve Kumarila Hinduizm’i tamamen dışlayıcı bir tarzda yorumlamış; Hinduizm’den kaynaklanmakla birlikte müstakil birer din haline gelmiş olan Budizm ve Cayinizm gibi hareketleri yanlış olarak kabul etmişlerdir.
* Modern dönemde Ramakrişna inanç sistemleri, ibadet şekilleri farklı olmakla birlikte bütün dinlerin ortak hedefinin Tanrının idrak edilmesi olduğu, şeklinde çoğulcu bir yaklaşım ortaya koyar.
*Swami Vivekananda’ya göre bütün dinler, insan ruhunu tanrıya götüren basamaklardır.
*Hindistan’ın modern dönemde yetiştirdiği en önemli şahsiyetlerden biri olan Mahatma Gandi, başlangıçta Hinduizm’i en hoşgörülü, bütün dinlerdeki doğruluğu be hakikati kabul eden bir din olarak görürken yani, Hinduizm’e diğer dinlerden daha üst bir yer verirken daha sonraları, bütün dinlerin eşitliğini öne çıkarmaya çalışır. Bunun sonucu olarak ta “dinlerin aynı ağacın dalları” olduğu benzetmesini kullanmaya başlar.
********************************
CAYİNİZM
*Bugün Hindistan’da üç milyon kişinin dini kimliğinin ifadesi için kullanılan Cayinizm, bir “cina”nın (zafer kazananın) takipçilerini ifade eder ve dokuzuncu yy.dan sonra bugün bilinen grup için kullanılmaya başlar.
* Mahavira (büyük kahraman) olarak tanınan Vardhamana’ya izafe edilir.
*Ancak cayinler için bir cina, bir dinin kurucusu olmaktan ziyade her zaman mevcut, yok olmaz geleneğin bütün üstadları tarafından yapıldığı tarzda öğretilen hakikatin ve yolun yayıcısıdır.
* Her cina, bu geleneği yeniden canlandırır, yeni bir şey ortaya koymaz. Çünkü yol her zaman aynıdır.
* 24 tane olduğu kabul edilen “tirthankaralar” olarak adlandırılan cinalar grubunun sonuncusu Vardhamana’dır.
* bu 24 tirthankaradan tarihsel bir şahsiyete sahip olanlar Vardhamana ve kendisinden önceki cina Parşva’dır.
TARİHSEL SÜREÇ
*Mahavira olarakta adlandırılan Vardhamana, m.ö 6.yy.da kurtuluşu yalnızca kurbanla elde edebileceğini kabul eden Vedacı yaklaşıma ve kast sistemine karşı olarak, alternatif kurtuluş yolları arayan ve bulduklarını söyleyen, Buda’nında içlerinden biri olduğu bağımsız gezici dervişler içinde yer alır.
* Miladi birinci yy.da Digamabaralar (gök giyenler) ve Svetambaralar ( beyaz giyinenler) olmak üzere iki mezhebe ayrıldılar.
* Giysiyle anlaşmazlığın yanı sıra daha çok teknik olan bazı anlaşmazlıklarda iki grup arasındaki ayrılığı derinleştirdi.
* Digambaralar güney ve merkezi Hindistan’daki ana Cayinist grup iken, kuzeyde ve batıdakiler ise Stevambaralar oldular.
* Bu ayrılığa rağmen miladi 5.yy da gelişme ve büyük bir etkiye sahip olmaya başladılar.
* Daha çok ticaretle uğraşırlar.
KURUCUSU
*Vardhamana, Cayinist geleneğe göre, tirthamkaraların yirmidördüncüsü olarak m.ö 599 yılında Kşatriya sınıfına mensup bir ailede doğdu.
*O bir cina, dünyanın ve ihtiraslarının “fatihi”, bir kevalin (her şeyi bilen), bir arhat (ulu), ve bir Mahavira (büyük kahraman) dır.
*Yağmur mevsimleri dışında tebliğine hiç ara vermedi.
KUTSAL KİTAPLARI
* Cayin kutsal kitap külliyatı : Agama
* Agama 3 ana bölümden oluşur. Purvalar, Angalar ve Angabahyalar.
* Angabahyalar 5 alt gruba ayrılır. içlerinden Chedasutralar Cayin disiplin kitabı olarakta adlandırılır.
* Cayin kutsal metinlerinin dili, Mahaviranın daha fazla insana ulaşmak istemesi yaşadığı bölge olan Magadha’nın diliyle bölgenin sınırlarında bulunan yerel dillerin karışımı bir dil kullanmasına sebep olmuştur. Bu yüzden onun kullandığı dil yarı magadhi anlamında Ardha-Magadhi olarak adlandırılır. Cayinler genel olarak kutsal metin dilini Arşa, yani rşilerin dili olarak isimlendirilirler, ve onu temel dil olarak kabul ederler.
İNANÇLARI
* Cayinlerin inanç esasları 3 tanedir ve “üç mücevher” olarak adlandırılır.
- Doğru inanç, Doğru bilgi, Doğru davranış
* Bunlardan öncelik doğru inancındır. Çünkü doğru inançtan kaynaklanmayan davranışların fazla bir değeri yoktur.
* Doğru inançtan maksat, Cayin kutsal kitaplarıyla onların içerdikleri öğretiye olan kesin inançtır.
* Doğru bilgi, Cayin dini ve felsefi ilkeleri hakkındaki bilgidir.
* Doğru davranış ise insanın öğrendiği ve doğru olarak düşündüğü şeyi eyleme dönüştürmesidir. Bu öğretinin en önemli kısmıdır. Çünkü insan ancak doğru eylem sayesinde karmadan kurtulabilir ve hayatın hedefi olan kurtuluşu gerçekleştirebilir.
*Beş büyük yemin (mahabavrata): Manastır hayatına başlayacak (erkek yada kadın) herkesten yerine getirilmesi istenen eylemler.
1-Ahimsa: Var olan herhangi bir anlıya zarar vermeme
2-Satya: Yalan, uydurma söz söylememe
3-Asteya: Çalmama
4-Brahma-carya: Bekar bir hayat sürme
5-Aprigraha: Dünyayı terk etme.
Keşiş olmayan laikler için ise, son ikisinin yerini iffet ve kanaat alır, diğerleri aynıdır.
* Hindistan’da çok eski bir doktrin olan “ahimsa”, Cayinler için önemli bir yer işgal eder. O, bütün davranışları belirleyen önemli bir fazilettir. En küçük canlılar da dahil hiçbir şeye zarar vermeksizin yaşamak gerektiğine işaret eder. Buda et yemeye izin verirken, bu Cayinizm’de tamamen yasaktır.
*Cayin toplumu keşişler ve keşiş olmayan laikler olmak üzere ikiye ayrılır. Asıl Cayin cemaatini keşişler oluşturur. Çünkü kurtuluş, ancak keşiş hayatı yaşamakla elde edilebilecek bir şeydir.
*Cayinist hayatın hedefi, “karma”dan kurtulmaktır. Reenkarnasyona inanır. Hinduizm ve Budizm ile ortak olan karma anlayışı cayinlerde farklıdır. Kurtuluş “mokşa”dır.
*Cayinizm ateist bir din olarak görülmesine rağmen, Cayinistler bunu kabul etmezler. Onlar da tanrılığa ve sayısız tanrıya inanırlar. Ancak kabul ettikleri bu tanrıların evreni yarattığına inanmazlar. Kabul ettikleri tanrılar, daha önceki hayatlarında iyi şeyler yaptıkları için yukarıdaki dünyada olma hakkını kazanmış olan ölümlülerdir.
İBADETLERİ
*Keşişler ve normal dünyevi hayatlarını devam ettirenlerden (laik) oluşan Cayin inananlar topluluğu (samga), ilahilerden, kutsal mekanları ziyaret etmekten ve yirmi dört tirthankaranın heykellerine meyve, pirinç ve süt takdimlerinden oluşan ibadet, laiklerin işidir. Keşişlerin işi, laikler için örnek alınacak bir hayat yaşamak ve çok az bir derecede olsa öğretmektir.
*Cayinlerin mabetlerindeki ibadet nesneleri tirthankaraların heykelleridir. Doğası gereği yaratıcı tanrıyı kabul etmemelerine rağmen hem tirthankaralar hem mükemmelliğe ulaşan ruhlar hem de Hinduizm’den geçmiş olan bazı küçük tanrılar ibadete konu olurlar.
* İbadetlerde heykellerin kullanılması, bunların kurtuluşa ermeye çalışanlara örnek olması ve zihinlerini nirvanaya hazırlama amacına yöneliktir.
*Keşişler ve sınırlı bir zaman için keşiş kurallarını takip edebilecek laik için dini uygulamalar, bir günde 48 dakikalık ibadeti ve oruç tutmayı içerir.
*Cayilerin kutladıkları bayramlardan en çok bilineni erkek ve kadın keşişlerin yağmur mevsimi için sığınakta oldukları Ağustosta kutlananPajjsana’dır. Bu bayramı Stevambaralar sekiz Digambaralar on gün olarak kutlarlar.
*Kutsal yerlere hac, Cayinler için önemli bir faaliyettir ve mabet ibadetinin maksatlarıyla yakından ilişkilidir. Hac mekanları nihai kurtuluşa ulaşmış tirthankaraların ve büyük Cayin azizlerinin hayatlarındaki bir takım olayların yaşandığı yerlerdir. Büyük hac yerleri olarak Sameta Sikhara, Pavati ve Girnar Dağı sayılabilir.
MEZHEPLERİ
* Cayin cemaat içindeki en eski ayrılık Digambara ( gök giyinenler ya da çıplaklar) takipçileriyle Svetambara (beyaz giyinenler) bağlıları arasında oldu.
*Digambaralar, Mahavira’nın dünyayı tam bir terkin ifadesi olarak elbiselerini çıkarası geleneğini takip ettiklerini düşünürler. Bunlar, normal hayatlarını kesintiye uğratmaksızın hava(gök) giyinemeyeceklerini bu yüzden de kadınların kurtuluşu gerçekleştirmeye muktedir olmadıklarını kabul ederler. Ancak erkek olarak bedenlenirse kurtulabilirler.
*Cayinler arasındaki söz konusu ayrılık bugün hala devam etmektedir. Stevambaraların merkezi Kathiavar, Digambaraların merkezi Mysore’dir.
Budizm- Sihizm
TARİHSEL SÜREÇ
1) Budizm, kurucusunun vefatından sonra Hindistan'ın doğusunda, kuzeyinde ve güneyinde kalan ülkelere yayılmış ve yerel kültlerin katkısıyla farklı nitelikler kazanarak bulunduğu ülkelerin ya hakim dini ya da önemli dinlerinden biiiri haline gelmiştir...
2)Budizmin tarihi Goutoma Siddhartaya kadar gider..
3) Arhat (Aziz)yani siddhartanın geyik parkında vaaz verdiği beş kişi Sangha cemaatinin çekirdeğini oluşturur...
4) vinaya ve dhamma, Budizmdeki bütün okullardaki temel öğreti...
5) Maurya hanedanlığının kralı aşokanın budizme büyük faydaları dokunmuş, seksendört bin stupa inşa etmiştir...
6) Aşokanın koruyuculuğu altında üçyüz yılda Pataliputrada Buddha'nın öğretisinin hakiki doğasının belirlendiği Budist kutsal metin külliyatının tripitaka(üç sepet) olarak tanımlandığı üçüncü konsil gerçekleştirildi..
7)Hindistanda milyonlarca budist vardır...Ortodoks hinduizmden büyük sıkıntılara maruz kalmış bastırılmış sınıflar(dalit) Budizmde kendilerine yer buldular ve liderleri Ambedkarın başkanlığında büyük bir kısmı budizmi kabul etti...
8)Budizm Seylan olarak da bilinen srilankaya Srilanka Kralı Devanampityatissa zamanında gelmiştir...
9)Aşokanın oğlu mahinda tarafından Theravadin şeklinin getirildiği Budizm, o zamandan beri srilankada çok güçlü olmuştur...
10)Budist Kutsal metinleri, Hindistanda şifahi olarak nakledilirken ilk olarak burada pali dilinde olmak üzere yazıya geçirilmiş ve Pali Kanonolarak bilinmiştir...
11) Hristiyanlığın etkisi altında kalan Protestan Budistler ise erken dönem metinleri ön plana çıkaran laikler için daha çok rolü ve keşişler için daha çok sosyal faaliyeti savunurlar...Örneğin Srilanka'da gelişen Savordaya Shamandana Köy Gelişim Hareketi...
12)Sinhale sangha olarak bilinen burma sanghası özel meditasyon teknikleri geliştirme ve bunları öğretme özellikleriyle tanınırlar
13)Kamboçya ve Laosta halkın tamamı budisttir...
14)ikibinbeşyüz yıldan daha uzun bir süredir Budizm Asya medeniyetinin gerisindeki birinci itki ve onun kültürel başarılarının ana kaynağı olmuştur
15)1980'den itibaren Çin'de bir budist uyanış oldu ve birçok budist mabedi bu gün aktif haldedir..
16)Koreye budizm 4. yy.dan sonra çinden gelmiştir...
17)Budizm Japonyayı yöneten prens Stoku tarafından da desteklendi...
18) Zen Budizm, japonya'da bulunan ana dillerden biri olarak varlığını devam ettirdi..
19)Buddha sasana= Buda disiplini
20) Buddha bilen, aydınlanmış, uyanmış demektir...Bu onun sıfatıdır...Gerçek ismi Siddhartha
21) Buddha, Dört Aryan hakikatini ve Sekiz yolu tebliğ etti.Seksen yaşında iken öldü..Ölümünün arkasından şakirtleri "aydınlanmış olanın sözlerini" bir araya getirdiler ve bunlardan bir yüzyıl boyunca PAli Kanonun bütünü ve yogun mahayana sutralar külliyatı ortaya çıktı...
22)Buddha, herbir çağda yeni bir bedenle yeryüzüne inen aydınlanmaya hazır bodisattvalardan biridir...Tarihsel buddha bedeni onun bu şekilde gidip gelişindeki yedinci bedenidir...Onu Maitreye takip edecektir..
23)Yeryüzüne son gelişinden önce Bodhisattva Tuşita Göğünde ikamet etmekteydi...
24)Siddhartha'nın eşi, kuzeni olan Yosatharaydı...
25)Siddharthanın vasiyeti üzerine cesedi yakılmış, külleri sekize bölünmüştür...bir kısmı kşatriya kastında Malla'lara verilmiştir..Buddhanın üzerinde yakıldığı odun yığını ve küllerinin bulunduğu kaplar üzerinde sonrada ilk on stupa inşa edilmiştir...
27)Budist kutsal metinleri üç kategoriye ayrılır...Birincisi; içeriklerinin genel olarak Buddhanın ağzından geldiği kabul edilen Pali dilindeki Tipitakada...Korunmuş olan erken dönemdeki kanonik metinler...İkincisi;Kanonik olanlara benzemeyen metinler, üçüncüsüSahte kanonik ya da kanonik olmayan metinlerdir...Bunlar tarihçi bakış açısından Mahayana'nın Sutraları, Vajrayananın tantraları ve kanonik metinler etrafında oluşan geniş yorum edebiyatını oluştururlar...
28)Buddhanın faaliyeti genel olarak Magadha bölgesinde vuku bulduğundan magadhidilini kullanır
30)Budizmin sembolleri:Buddhanın ilk vaazını verdiği geyik parkını sembolize eden geyikler, bu vaazla döndürdüğü söylenen ve onun öğretisini sembolize edendharmacakra (Yasanın Tekeri) ve lotus çiçeği...
31)Budizmin ahlaki yaşam kurallarını oluşturan bu sekizli yola ilave olarak tipitakanın ikinci sepetini oluşturan Sutta Pitakada bulunan Panca Silada söz konusu seçkin sekiz yolun dördüncü safhasının bir genişletilmesi olan başka ahlaki davranış kuralları da yer alır.Bunlar beş budist emir olarak bilinirler ve şunlardan oluşurlar: Yaşayan canlıları öldürmemek, verilmeyen şeyi almaktan kaçınma, duyusal yanlış davranıştan kaçınmak,yalan söz söylemekten kaçınmak ve uyuşturuculardan uzak durmaktır...
32) Budist Drahmanın 3 Önemli özelliği:1-Geçicilik(anicca)2- Acı(dukkha)3- ruhun yokluğu(anatman)yani canlı varlıklar beşe ayrılabilecek olan, sürekli değişen, skhanda(bir araya toplanma) olarak adlandırılan zihni ve fiziki şeylerin toplamından ibarettir...
33)karma, fiil, eylem anlamlarına gelir
34)Buddhaya göre insan acıya dair dört seçkin gerçek hakkındaki cehaletinin üstesinden gelinceye ve sekiz dilimli yolu tatbik edip kurtuluşa erinceye (nirvanaya) ulaşıncaya kadar bu dünyaya gelip gidecektir...Hint düşüncesine göre insanın geçmiş karmasına uygun olarak bu dünyadaki yeni doğumlarında aldığı bedenler değişse de değişmeyen bir özün bulunduğu, bunun da ruh olduğu kabul edilir...Oysa yukarıda gördüğümüz gibi Buddha, değişmeyen bir öz anlamında ruhun varlığını kabul etmez...bu yüzden de hinduizmde olduğu gibi bu anlayışı reenkarnasyon/tenasüh olarak adlandırmak uygun olmaz..Onun yerine yeniden doğum ya da yeniden olma diye adlandırmak budist anlayışa daha münasip bir adlandırma olacaktır...
35) Hiriyanna'ya göre fail olarak adlandıracağımız yeniden doğum mümkündür...
36)Bağımlı ortaya çıkış olarak çevrilen pratitya samutpada Buddha tarafından öğretisinin anahtar unsurlarından biri olarak kabul edilir..Bu öğretiye göre herşey birbirine bağlı olarak ortaya çıkar var olur..Nirvana hariç hiçbirşey bağımsız değildir.Herşey başka birşeyle ilişkilidir ve birbirine bağlı oniki zincir halinde başka birşey tarafından belirlenir...Bu oniki sebeplilik zinciri şunlardır:Manevi cehalet, inşa edici eylemler,bilinç, zihin ve beden,altı temel duygu, duyusal uyarım, his, arzu, tamah,varlık doğum, yaşlanma ve ölüm.Böylece yaşama, ölüm ve onlarla bağıntılı olan acı çekme, nihai olarak manevi cehaletten kaynaklanır...bu cehaletin de herhangi bir başlangıcı yani onun bulunmadığı bir andan söz etmek mümkün değildir...Manevi cehaletin sona ermesiyle de onlar yaşlanma ve ölüm sona erecek, nirvanaya ulaşılacak...
37) Vinaya pitaka, buddhanın şakirtlerinin yanlış davranışları karşısında düzenlenmiş olan227 davranış kuralını ve kadın (bikkhuni) ve erkek (bikkhu) keşişlerin manastır hayatında uygulayacakları sıkı eğitimin ne ve nasıl yerine getirileceğine dair bilgileri içerir...Ve vinaya pitaka, 3 ana bölüme ayrılır...1) keşiş ve keşişelere yönelik pathimokka kurallarını içerensutta vibhanga,2) pathimokka emirlerini tamamlamaya yönelik yeni vinaya kurallarını içerir...3) üçüncü bölüm olan parivara ise buddhanın vefat etmesinden sonraki yüzyıllarda vinaya etrafında oluşan farklı tarihlerdeki yardımcı çalışmalardan meydana gelir...
38) Sutta pitaka, buddhanın öğretisinin ana kaynağıdır...5 nikaya ya da derlemeden meydana gelir...1) digha-nikaya, buddhaya atfedilen uzun sözler derlemesidir34 suttadan oluşur...suttalardan birçoğu buddhanın biyoğrafisi hakkında başka yerlerde bulunmayan bilgilerini içerir2) Majjhima-nikaya:orta büyüklükteki sözler derlemesidir..150 suttadan oluşur...3) Samyutta- nikaya:kısa derlemeler, 3000 tartışılan konuların ele alındığı suttadan meydana gelir4)Anguttara- nikaya: ele alınan konuların sayısal olarak düzenlenmesiyle karakterize edilen suttalar derlemesidir...5) Khudda- Nikaya: Şüpheli bir sahihliğe sahip olduğu için dört nikhayanın dışında bırakılır...
39) Abhidhamma-Pitaka:İlk ikisinden farklı olan bu külliyat, yedi ayrı abhidhammadan oluşur..Felsefi çözümlemenin yapıldığı sistematik metinlerdir..Keşişlerin bilimsel faaliyetlerinin sonucu olarak ortaya çıkmıştır...
40)Popüler Mahayana suttaları da vardır..Bunlar1)Prajnaparamita sutta..Hikmet, mükemmellik sutrası..Mahayana derlemelerinin en eskisi ve en etkilisidir. bin yılda tamamlanmıştır..boşluk öğretisini(sunyatta) açıklar...japonyada ve çinde en önemli sutra olarak kabul edilir...2) vimalakirtinirdesasutra:Hristiyan döneminin başlarında telif edilen bu metin, laik bir bodhistavalığa ulaşılabileceğini açıklar..3)Sukhavati sutra:buddha amidanın ülkesinin bütün inanlara açık olduğunu gösterir...
41)Tantrik Budizm’in gelişimiyle, onların yeni düşünceleriyle ilişkili olan
yeni metinler ortaya çıktı. Bunlar törenler ve ritlerle ilgili olan Kriya tantra;
Yoga tantra ve üst düzey mistisizmle ilgili olan Anuttarayoga tantradır.
Tantraların en batini içerikli olanı budur.
42)Sankritçe’den Tibetçe’ye çevrilen
metinler iki grupta kümelenir. Bunlardan birincisi Buddha’nın sözlerinin
tercümesi olan Kanjur’dur. Vinaya, Sutra, Abhidhamma ve Tantrik metinlerden
oluşur. İkincisi yorumların tercümesi olan Tanjurdur. Temel metinler
üzerine yapılmış olan yorumları, ilahileri ve tıp, gramer gibi konular üzerine
kaleme alınmış olan metinleri içerir.
43)Triratna (üç mücevher). Budistlerin her eyleme
kendileriyle başladıkları üç mücevher, “Buddha’ya (aydınlanmış olana)
sığınırım, Dharma’ya (öğretiye) sığınırım ve Sangha’ya (cemaate) sığınırım”
şeklinde dile getirilen, Buddha, dharma ve sanghadan oluşur. Bunlar aynı
zamanda bir kimseyi Budist yapan esaslardır ve bu yüzden de Budist
âmentüsü olarak kabul etmek mümkündür.
44)İki tür Buddha
vardır, bunlardan Pacceka Buddha, hakikate ulaşan ancak onu insanlara
öğretmeyen; ikincisi olan Samma Sambuddha ise, hem hakikate ulaşan hem
de onu insanlara öğreten Buddha’dır.
45)Mahayana Budizm’i Buddha’yı aşkın bir varlığa dönüştürmüş ve onun her
yerde hazır olduğunu ve aydınlanma yolunda insanlara yardım için bu
dünyada Buddha olarak doğmuş olduğuna inanır. Gautama Buddha bu aşkın
Buddha’nın tezahürü olarak kabul edilir. Mahayana’ya göre Buddha üç
bedene/görünüşe sahiptir. Nirmankaya, evrensel aşkın buddha’nın dünyevi
tezahürü olan beden; Sambhogakaya, Buddha’nın semavi bedenidir. Buddha
bu bedeni, boddhisattvaları öğretmek için giyinir; Dharmakaya, Buddha’nın
şekilsiz, tanımlanamaz hakiki bedenidir. Mahayana Budizm’inde mutlak
hakikat düzeyinde yalnızca bu bedeni gerçektir. Diğerleri onun şekil aldığı,
Dharmakayaya gönderme yapan geçici yollardır.
46)Theravada
Budizm’de kendi aydınlanmasını gerçekleştirmiş ve nirvanaya ulaşmış kişiyi
ifade etmek için, arhat sıfatı kullanılır.
47)Üç Budist mücevherin ikincisini oluşturan ve Hint düşüncesinde
“yanlışın” zıddı olarak “doğru”, “kozmosun yasası”, “eşyanın doğası”,
“zihin, iyi hayat ve manevi yolun yasası” gibi anlamlarda kullanılan
dharmadır.
48)Buddha’nın öğretisinin iki yönü vardır: Birinci yönü, Buddha Isipatana’da
bulunan Geyik Parkındaki ilk vaazında dharmanın özü olarak ortaya
koyduğu Dört Seçkin Hakikattir.bu Dört Seçkin Hakikat (arya-satya), orijinal metinlerde
özlü bir şekilde yer alır: Dukkha, Samudaya, Nirodha ve Maggha.
Dharmanın ikinci yönü ise, Dukkha, anicca (her şeyin geçici oluşu) ve
anatman (her zaman var olan, değişmeyen bir ruhun yokluğu) oluşturur...1.Dukkha. “acı çekme” anlamındaki bu kelime, bütün Hindistan için ortak
ve uzun bir geçmişi olan bir problemi ifade eder...2.Samudya (acının kökeni). Acının varlığını tespit eden Buddha, Budist
sebeplilik yasına uygun olarak, bir şeyin yani acının var olması için onun bir
sebebinin olması gerektiği sonucuna ulaşır3.Nirodha (Acının kaldırılması).4.Maggha (Sekiz Seçkin Yol) İnsanı, yaşadığı acıdan kurtulacak hale
getirecek olan, kendi kendini disipline etme yolu, Budizm’in sembolü olan ve
sekiz parmaklı tekerlekle gösterilen sekiz dilimli yoldur: bunlar doğru
anlama, doğru konuşma, doğru eylem, doğru yaşam, doğru çaba, doğru
düşünme, doğru yoğunlaşma
49)budistlere göre, İnsan,
acıya dair Dört Seçkin Gerçek hakkındaki cehaletinin üstesinden gelinceye ve
Sekiz Dilimli yolu tatbik edip kurtuluşa (nirvana) ulaşıncaya kadar bu
dünyaya gidip gelecektir. Hint düşüncesinde insanın geçmiş karmasına uygun
olarak bu dünyadaki yeni doğumlarında aldığı bedenler değişse de,
değişmeyen bir özün bulunduğu, bunun da ruh olduğu kabul edilir. Oysa
yukarıda gördüğümüz gibi Buddha değişmeyen bir öz anlamında ruhun
varlığını kabul etmez. Bu yüzden de, Hinduizm’de olduğu gibi bu anlayışı
reenkarnasyon/tenasüh olarak adlandırmak uygun olmaz. Onun yerine
yeniden doğum ya da yeniden olma, diye adlandırmak Budist anlayışa daha
münasip bir adlandırma olacaktır.
50)Nirvana hariç hiçbir şey bağımsız
değildir. Her şey başka bir şeyle ilişkilidir ve birbirine bağlı on iki zincir
halinde, başka bir şey tarafından belirlenir. Bu on iki sebeplilik zinciri
şunlardır: Manevi cehalet, inşa edici eylemler, bilinç, zihin ve beden, altı
temel duyu, duyusal uyarım, his, arzu, tamah; varlık, doğum, yaşlanma ve
ölüm.
51)Nirvana;Budizm’in nihai hedefi olan kurtuluşu ifade etmek için kullanılan nirvana
(Palice=nibbana), ateşin sönmesi için kullanılan bir kelime olup “sönme,
“sakinleşme” anlamına gelir.
52)İhtirastan, arzudan, nefretten ve yanılsamadan kurtulma yani,
cehaletin ortadan kalkması nirvana halidir.Bu yüzden insanlar yaşarken
nirvanaya ulaşırlar (arhat olurlar)
53)Yaşarken kurtuluşa
ulaşmanın kabulü, Budizm’e has olan bir şey olmayıp, Hinduizm’de yaşarken
mokşaya ulaşan civan-mukti anlayışının bir devamıdır.,
54)Budistleri kendisine sığındıkları üçüncü mücevher, sanghadır. Sangha, erkek
keşişler (bhikkhus), kadın keşişler (bhikkhunis), erkek laik takipçiler
(upasakas) ve kadın laik takipçilerden (upasikas) oluşan Budist cemaatini
ifade eder.
55)Kararlı bir şekilde nirvanaya ulaşmak isteyenler erkek ya da kadın keşiş
olmaya çalışırken laik durumundan memnun olanlar, yaptıkları iyi işler
sayesinde kendilerini nirvanaya ulaştıracak yeni doğumlar kazanmayı ümit
ederler. Laiklerden beklenen daha önce zikrettiğimiz beş ahlaki yasağı
(panca-sila) yerine getirmeleridir. Onların asıl görevleri, getirisi olan
herhangi bir iş yapmaları yasak olan keşiş ve keşişeleri desteklemektir.
56)Sanghaya giriş, ayrıntılı bir dini ve sosyal tören olan takdisle/atanmayla
olur.
57)Keşişler ve keşişelerin hayatlarını daha önce de
söylediğimiz gibi Vinaya Pitaka düzenler
58)Budist ibadetler dışsal ibadet ve içsel ibadet;
dışsal olanları da evlerde yapılanlar ve mabette yapılanlar olarak ayrılabilir
59)evde Bazı aileler, dolunay
ya da hususi günlerde evde günlük olarak kısa hususi bir ibadet icra ederler.
İbadet, lotus pozisyonunda, yatar durumda, ayakta ya da yürür şekilde yapılmış
olan Buddha heykeline yüz dönük olarak yapılır. Burada yapılan ibadet
mabette yapılana benzer ancak ondan daha kısadır
60)Budizm’de ibadet bireysel olduğundan, toplu ya da cemaat şeklinde
ibadetler normal olarak mabetlerde (pagoda) yapılmazlar.
61)Ancak
mesela Kandy’deki Kutsal Diş Tapınağı gibi büyük mabetler ve bir takım
manastırlar hususi günlerde ya da dolunay günlerinde günlük ibadet
aktiviteleri düzenlerler.
62)Dünyanın varlığını hala devam ettiren en eski manastır hayatına sahip
olan Budistlerin, mabetleri olan pagodaların yakınında ya da etrafında inşa
edilen manastırların da, düzenli ibadet zamanları vardır. Haftalık tatil günü
olan uposatha, bir araya gelmek ve oruç tutma anlamına gelir.Sangha’nın
hususi toplantıları o zaman yapılır. Erkek keşişler için 227 ve kadın keşişler
için 311 olan ve Pathimokkha olarak bilinen manastır kurallarını ihlal eden
keşişler itirafta bulunurlar ve bunlardan manastırdan atılmayı gerektirenler
dışındakiler, bir takım kefaretlerle tedavi edilirler
63)Mahayanistler daima var olan manevi
bir Buddha anlayışı geliştirmişlerdir: Amida ve Mahavairochana gibi göksel
Buddhalar ve Avolokitaşvera, Manjushri ve Tara gibi boddhisattvalar.
Buddha’nın heykeli kadar bu buddhalar ve boddhisattvaların heykelleri de
Mahayana ibadetinde kullanılır. Bunlar, yaşayan ilahları temsil ederler; bu
yüzden Mahayanist ibadeti, kendisine ibadet ya da dua edenlere karşılık
verebilecek kudrette bulunan söz konusu varlıklarla bir iletişim olarak kabul
edilir.
64)Budist mabetlerini ifade etmek için kullanılan ilk kelime stupadırÇin ve Burma’da onlara pagoda, Seylan’da
dagoba Tayland’da ise wat denilmektedir.
65)Meditasyon zihnin şekli olarak eğitilmesini,
konsantrasyonu ve derin anlayışı içerir
66)Budizm’de iki türlü meditasyon vardırBirincisi,
zihnin dingin, sakin ve yoğunlaşmış hale gelecek şekilde, her şeyi dışlayarak
belli bir nesne üzerinde zihni yoğunlaştırma olan, samhatadır. Bu nesneler
ateş, ölü bedenler, Buddha vs. olabilir. Bununla bilinç yükselir ve meditasyon
yapan daha yüksek mistik durumları gerçekleştirir. Bu tür meditasyon,
niravanayı anlamaya götürmez. Buddha tarafından keşfedilen ikinci tür
meditasyon ise, eşyanın ve nirvannın doğası hakkında bir anlayış sağlayan
vipassanadır. Bu meditasyon tipi, düşünceli olmayı, gözlemi, dikkati ve
analitik idrakin artışını içerir.
67)Budistlerin hac yerleri;Nepal’da bulunan ve Buddha’nın doğduğu
yer olan Lumbini koruluğu; Buddha’nın aydınlanmaya ulaştığı Bodhgaya;
Buddha’nın ilk vaazını yaptığı Benares yakınındaki İsipatana ve öldüğü yer
olan Kuşinara’dır.
68) en önemli bayram: en önemli olanı Vesakdır. Bu bayram,
Buddha’nın doğumu, aydınlanması ve ölümü olaylarının anısına kutlanılan
bir bayramdır.ikinci bayram ise, yağmur mevsiminin arkasından yapılır.
Yağmur mevsimi, Buddha’nın gökte ikamet ettiği ve orada dharma’yı
toplanmış olan tanrılara tebliğ ettiği zamandır
Sthaviravadinlerin manastır disiplinindeki herhangi bir değişikliği kabul
etmemeleri ve Mahasanghikaların arahata daha düşük bir statü vermeleri ve
Buddha’yı aşkın konuma yükseltmiş olmalarıdır
70)Bugün bunlardan üç ana okul varlığını devam ettirmektedir;
Theravada; bu okulun öğretisi Sthaviravadinlerin öğretisidir..Bu
okul aynı zamanda, güney Budizm’i olarak da adlandırılırBoddhisattva teorisini kabul etmemekle biraz sonra göreceğimiz
Mahayanadan ayrılırlar. Onların nihai hedefi, “mükemmel bir aziz”, arhat
olmaktır.
Mahayanacılar Theravadinlere küçük
kurtuluş yolu anlamında Hinayana yani, “küçük araba” adını vermişlerdir.
Mahayana(BÜYÜK ARABA):Boddhisatvayana (Boddhisattva yolu)
diye de atıfta bulunulur.
Mahayanacılığın
temel özelliklerini şu şekilde sıralayabiliriz: Boddhisattva, herkesin bir
Buddha haline gelmesi ideali, trikaya (Buddha’nın üç farklı bedene sahip
olduğu) anlayışı, merhamet ve hikmet, ibadet, laik kişilerin önemli oluşu,
felsefedeki yeni düşünceler, nirvana ve samsara ilişkisi ve yeni sutralardır.
Vajrayana:Vajrayana, Budizm’in erken şekillerinden daha
fazla gizem, büyüsel dönüşümlerle ve mucizelerle ilgilenmeyi zorunlu kıldı
71)BUDDHA,Yalnızca kendisinin bulduğu sekiz katlı yolu takip edenlerin yani, Budist
cemaatin/sanghanın kurtuluşu gerçekleştirebileceklerine inanır...
1) Sihlerin mensup oldukları dini gurubu ifade eden, Sanskritçe, “talebe,
öğrenci” anlamına gelen şisya ya da “öğreti” anlamına gelen şikşadan türeyen
Sihizm, on beşinci yüzyılda güney Asya’nın Pencap bölgesinde ortaya çıkan
ve dünyanın farklı yerlerindeki bağlılarıyla dünyanın ana dinlerinden birini
oluşturan bir inanç sistemidir.
2)Sihizmin bir inanç grubu olarak ortaya çıkışı bugün Guru Nanak olarak
bilinen kişinin, otuz yaşlarında yaşadığı, kendisinin dini bir lider olmasıyla
sonuçlanan dini tecrübeden kaynaklanır
3)Ravi nehrinin kenarındaki Kartarpur kasabasını
inşa eden ve etrafında kendisini takip etmeye başlayan bir sihler grubu
oluşturan Guru Nanak 1539’da vefat etti. Ölmeden önce Guru Nanak yerine,
ikinci Guru olarak talebelerinden biri olan Lehna’yı “benim kolum/kanadım”
anlamına gelen Angad adıyla varisi olarak seçti
4)Cemaati Guru Nanak’tan başlayarak 1708 yılına kadar yöneten on
guru kabul edilir.
5)Guru Nanak (1469-1539); Guru Angad (1504-1552); Guru Amar Das
(1479-1574); Guru Ram Das (1534-1581); Guru Arjan1563-1606; Guru
Hargobind (1593-1644); Guru Har Rai (1630-1661); Guru Har Krişna (1656-
1664); Guru Tegh Bahadur (1621-1675); Guru Gobind Singh (1666-1708)
6)Bütün gurular Sihler tarafından, kşatriya kastına mensup tüccar bir alt
gruba mensupturlar
7)Sihler her
bir guruyu, eşit olarak kabul ederler.
8)İkinci guru olan Angad, cemaatin
varlığının devamını sağlamak için, Guru Nanak’ın ilahilerini, bir metin haline
getirdi.Guru Nanak’ın doğum
hikâyelerinden oluşan Janam Sakhinin derlenmesini teşvik etti.
9)Sikh Panth’ın gelişimi ve yayılışını kendi kontrolü altında olmasını
isteyen Guru Amar Das, Beas nehri üzerinde Goindwal kasabasını kurdu...Şivacı bir bayram olan Magha-shivatri, Rams Chandra ile ilişkilendirilenDiwali, yeni yılın başlangıcı olan Baisakhi ve Pencap’taki ilkbahar hasadında
olmak üzere yılda üç kez huzurunda toplanmalarını istedi...Ayrıca cemaatini,
her birinin bir masand tarafından gözetildiği yirmi iki alana ayırdı. Kast
ayırımlarını lağvetmek için ortak mutfaklar uygulamasını başlattı.
10)Guru Ram Das, Amritsar şehrinin inşasına başladı ve tüccarları ve iş
adamlarını buraya yerleşmeleri hususunda teşvik etti. Beşinci guru olanArjun, başka kasabalar da kurdu ve buralar büyük ölçüde çiftçi bir sosyal
grup olan jatiler tarafından iskân edildi. Bu durum. Arjan’a bölgede siyasi ve
askeri bir taban sağladı. Sihleri hususi bir elbiseyle tanıştıran Arjun,
Amritsar’da bir ibadet mekânı inşasına başladı ve Adi Granth’ı derledi. Daha
sonra bu metni, Harimandir (Tanrı’nın Evi) ya da Darbar Sahip olarak
adlandırılan yeni ibadet mekânına yerleştirdi. Bu alan bugün Altın Tapınak
olarak bilinir.
11)Yedinci ve sekizinci gurular Guru Har Rai ve Guru Har Krişna
12)Liderliği daha çok geleneksel bir şekle
dönüştürmüş görünen, dindar bir şair ve güçlü bir şahsiyeti olan dokuzuncu
guru, Guru Tegh Bahadur
13)Onuncu ve son Guru Gobind Singh
14)Guru Gobind Singh iki
bakımdan Sih dini tarihi için önemlidir. Birincisi Anandpur’daki Baisakhi
toplantısında, Sihlerin silahlı gücü olan Khalsa (saf, temiz) tarikatını kurdu
(1699). Su ve şekerden oluşan iki uçlu kılıçla karıştırılan kılıç vaftizini uyguladı
ve bu şekilde vaftiz olanların isimlerinin sonlarına, kendi adının sonunda
olduğu gibi aslan anlamına gelen singhi ekledi. Sihlere kendilerine özgü ve
onları başkalarından görünüş bakımından da ayrı olmalarını ve kimlik olarak
farklı olduklarını gösterecek, beş kutsal sembolden oluşan bir giyim tarzı
geliştirdi. Ekim 1708’de suikasttan aldığı yaralardan dolayı ölmeden önce,
oğulları arasında guruluk kavgasına engel olmak maksadıyla yerine Adi
Granth’ı guru olarak tayin etti ve o zamandan sonra Sih kutsal kitabı Guru
Granth Sahib olarak adlandırılmaya başlandı. Manevi önderlik ve yol
göstericilik Guru Granth Sahib’e geçince siyasi ya da dünyevi otorite de Guru
Gobind Singh’in doktrininde kendisiyle özdeşleştirilen khalsada kaldı.
15)1708 Sihizm’in kanonik döneminin sonuna işaret eder. On sekizinci
yüzyıl Sihlerle Moğollar arasında uzun bir savaşa tanıklık etti.
16)Sihizm’in kurucusu ve ilk guru kabul edilen Guru Nanak
17)On iki yaşında, Sulakhani ile evlendi ve iki erkek çocuğu oldu.
18)dört yıl boyunca Sultanpur’da eyalet yöneticisi Nevâb Devlet Han’ın kilercisi
olarak çalıştı.
19)ibadet merkezi olarak
bir dharmasâlâ kurdu.
20)Sih kutsal metni olan Guru Granth Sahibde bunların yanı sıra onun hem çocukluğunda hem da daha Tanrı
tarafından görevlendirildikten sonra gösterdiği mucizelere Janam-sakhilerde
yer verilir
KUTSAL METİNLERİ
21)Sihlerin kutsal metinleri, Guru Grant Sahib olarak bilinen kitaptır..Guruların
öğretileri yüzyıl kadar şifahi olarak dolaştıktan sonra dördüncü Guru olan
Arjan tarafından 1604 yılında bir araya getirildi
22)Guru Gobind Singh’in
guruluk makamına Adi Granth’ı atamasından sonra kitap Guru Granth Sahib
olarak adlandırıldı
23)Kitaba verilen
ismin anlamı (Granth=derleme, Sahib=efendi, üstat)
24)Metnin ana dili Pencapca
25)Guru Granth
Sahib’ın başında bulunan ve Sihlerin sabah duasını oluşturan Japji Sahibde:
“Tek Tanrı vardır/O en yüce Hakikattir/O, yaratıcıdır….O doğmamıştır/bir
kez daha doğmak için ölmez…”
26)Guru Granth Sahibte Tek Tanrıya ibadet, aile hayatı, beşeri varlıkların
eşitliği; putlara tapınmanın, dünyayı terk etmenin ve kehanetlere ve
mucizelere inancın reddi; şekilciliği, taassubu, manastır hayatından caydıran,bira, şarap ve uyuşturucu kullanımını mahkûm eden; karmayı, ruh göçünü ve
tanrının inayetine inancı kabul, öne çıkan düşünceler yer alır.
27)Sihizm’in inanç esasları başlığı altında hem tanrı anlayışlarını hem de
Sihizm’i, içinde doğduğu Hindu toplumundan ve Müslüman toplumdan
ayıran öğretilerine yer verilecektir.
28)Sihler monoteist bir inanca sahiptirler
29)Nam’ın, nitelikleri olan bir tanrı oluşunun yanı sıra aşkınlığı da
vurgulanır
30)Sih guruları, Müslümanlar, Hindular ve yoga uygulayıcıları arasında yaygın
olan Tanrı isimlerinin birçoğunu kullanırlar. Ancak bunlardan Guru Nanak
tarafından tercih edilen Sat Nam (Ebedi Gerçek) ismidir ve Sihler arasında en
popüler olan ise Waheguru’dır (Mükemmel Rab).
31)Sihler de karma inancını esas alırlar ve insanların iyi işlerinin onların
manevi gelişimine yardımcı olacağını, başka şekilde daha fazla
ilerleyemeyeceğini kabul ederler.
32)Geçici cennet ve cehennem bölgeleri yoktur; onlar bu
dünyadaki hayat şartları olarak kabul edilirler
33)Tanrının sürekli olarak anılması, onun
inayetinin ve kurtuluşun yolunu hazırlar. Bunları gerçekleştiren Tanrı
hakkında tam bir bilince sahip olur bu da onun Tanrı’yı tam olarak idrak
etmesiyle sonuçlanır. Bu hale ulaşan kişilere jivan mukti, yaşarken kurtulmuş
kişi denir. O aynı zamanda bir Brahm Gyani, yani Tanrının bilgisine sahip
olan kişidir. O artık karma yasasına tabii değildir ve başkalarına maneviyat
yolunda liderlik eder.
34)sih panthı (sih cemaati/toplumu) içinde herhangi bir ayırım söz
konusu değildir.
35)Hinduizm’deki gibi manevi rehber ve öğretmen anlamında ve bu özelliğe
sahip olduğu düşünülen herkes için kullanılan guru sıfatı Sihizm’de yalnızcaon Guru için kullanılır.
36)Hinduizm’de gurular mevcut kutsal metin temelinde olmak
üzere insanlara tanrı bilgisini aktarırken Sih guruları hakikatin yani Tanrı
bilgisinin vahyedicileri olarak faaliyet gösterirler. Dahası gurular kendilerini
Tanrının tezahürü; tanrının sözlerini aktardıkları elçiler olarak görürler.
37)Sih ibadetinin merkezini Guru Granth Sahib oluşturur.Sih ibadeti onun
huzurunda yapılır.
38)Sihlerde herhangi bir günde bir defa
yapılabilecek olan cemaatle ibadet, gurdwara (guruların kapısı, ya da
guruların ikametgâhı) olarak adlandırılan mabetlerde icra edilir.
39)Mabetlerdeki ibadette belli bir sıra vardır:
Granth’ın açılması, müzik, kutsal metnin yorumlanması, vaaz, Guru Amar
Das’ın “İsme Sevinç Şarkısı”nin söylenmesi, bir dua edilmesi, Granth’tan bir
paragraf okunması, tereyağı, şeker ve undan yapılmış olan bir komünyon
yiyeceğinin dağıtılması.
40)Bir Sihten, evinde Guru Granth Sahib’in bulunduğu bir odanın olması ve
her gün ondan belli bir parçayı okuması ve bunu her akşam yapması beklenir.Tehlike
anlarında kutsal metnin tamamı okunabilir.
41)Ana mabet olan Amritsar’daki Altın Mabet’te günlük
kutsal metin okumaları şafaktan önce başlar ve gün batımından sonrasına
kadar devam eder.
42)Guru Gobind Singh sihler içinde seçkin bir
savaşçı azizler tarikatı kurdu. Arapça hâlis=saf kelimesinden türeyen khalsa
diye adlandırılan bu gruba, amrit sanskar (pahul) denen bir törenle girilir.
Girmek isteyen adayın ve beş iyi sihin hazır bulunduğu bir mecliste, iki ağızlı
bir hançerle karıştırılmış olan şekerli su (amrit) adayın saçlarına, vücuduna
serpilir ve ondan içirilir. Sih adabı (raht) açıklanır. Bu içecek adayı bir aslana
döndürdüğü, onu bir savaşçı haline getirdiği için nektar olarak da adlandırılır.
Bu törenden sonra aday, khalsanın bir üyesi olur ve isminin sonuna singh
(aslan) lakabı eklenir. Khalsanın bir üyesi olduğunun bir göstergesi olarak
beş şeyi taşıması gerekir. Bunların her biri “k” ile başladığı için beş ks
anlamında kakka olarak adlandırılırlar. Kesh: Kesilmemiş, uzatılmış saçlar;
kanga, küçük bir tarak; kacca, dizlere kadar olan beyaz don; kara, çelik
bilezik ve kirpan kılıç, bugün hançer. Bunların her birinin sembolik anlamları
vardır. Saçların uzatılması, azizliğin doğal görünüşünü; tarak düzeni; beyaz
don iffeti: bilezik itidali ve guruya adanmışlığı/bağlılığı, asaleti, gücü ve
cesareti sembolize eder.
43)Sihlerde bütün dinlerde görülen hac, oruç ve kurban gibi ibadetler
yoktur.
44)Sihlerin
tarihlerindeki bir takım olayların yıl dönümleri kutsal günler (gurpurb) olarak
kabul edilirler.
45)Ölmekte olan insana, Vahe Guru, Vahe Guru (Muhteşem Guru)
kelimesini birkaç kez söylemesi teşvik edilir.
46)Modern dönemlere kadar iki önemli sih grubu vardı. Kesadhariler ve
Sahajdhariler olan bu iki grubun ortaya çıkışı Guru Gobind Singh tarafından
khalsanın kuruluşuna kadar geri gider.
47)Sih olmayanların da kurtuluşa ulaşacağını kabul ederler
Bu kadar arkadaşlar... Sıra 4. ünitede onu da ekleyeceğim inşaallah en kısa zamanda..İyi çalışmalar...
1)Çince’de ‘yol’ anlamına gelen ‘Tao’, Taoizm’in tanrıyı ifade etmek için
kullandığı bir kavramdır
2)Taoizm’in kurucusu Lao-Tse’ eserin adı ‘Tao-Te-King’dir...Yol ve Onun Erdeminin Kitabı’
anlamına gelmektedir.
3)Taoizm’in kurucusu Lao-Tse’dir. ‘İhtiyar Bilge’ veya ‘Yaşlı Üstad’ anlamına
gelen Lao-Tse’nin gerçek adı Li-Tan’dır.
4)Lao-Tse, ‘Tao-Te-King’ sayesinde görüşlerini geniş halk
kitlelerine ulaştırabilmiştir.
İnanç Esasları
5)Hem Taoizm hem de Konfüçyanizm’de merkezi bir öneme sahip olan Tao
(veya Dao), kelime olarak ‘yol, yaratıcı ilke, yön, yol gösterme, söyleme’gibi anlamlara gelmektedir
6)Tao; kendiliğinden var olandır, her şeyi besleyen ve yaratandır. Bu
yüzden O, bazen ‘Ana’ diye de isimlendirilir. Çünkü O, her şeyin ‘ana’sıdır,
her şey O’ndan doğmaktadır ve her şeyi o beslemektedir. Tao’dan ‘Bir’
doğar; birden İki: Yin ve Yang; İki’den Üç doğar: Yin, Yang ve Nefes;
Üç’ten de yaratılmış olan Evren doğar..
7)Kâinattaki her şey olumlu-olumsuz, iyi-kötü gibi her türlü zıtlığı temsil eden
Yin ve Yang ilkesine göre meydana gelmekte ve hareket etmektedir.Söz konusu ilke, Çin dinlerinden
Konfüçyanizm’de de önemli bir inanç esasıdır.
8)Lao-Tse’ye göre, insanın sonsuz mutluluğu elde etmesi, başkalarının
mutlu olmasına bağlıdır
9)Taoizm’de ahirete ilişkin anlatımlar Budizm’in etkisi ile gelişmiştir
10)Taoizm’in en önemli kutsal kitabı, Tao-Te-King’dir
11)‘Tao’, ‘yol, yaratıcı ilke’; ‘Te’, ‘erdem’ ve ‘King’ ise, ‘kitap’
anlamına gelmektedir.
12)Tao-Te-King, ilkinde ‘Tao’
diğerinde ise ‘Te’nin anlatıldığı ve toplam 81 bölümden oluşan iki Kısım’dan
meydana gelmektedir. Birinci Kısım 37 bölüm, İkinci Kısım ise 44
bölümdür.mistik düşüncenin en eski eselerinden biri olarak kabul edilmektedir
13)Tao-Te-King’de üzerinde durulan konulardan biri de, ‘vu-vey’ (wu wei)
prensibidir. ‘İş yapmadan çok iş yapmak’ anlamına gelen bu prensibe göre,
iyi bir yönetici devlet işlerine en az müdahale eden yöneticidir
Tao-Te-King, Çin’in büyük
klasikleri arasında yer almaktadır.
14)Taoistler’in Tao-Te King’in dışında kutsal kabul ettikleri başka eserler de
vardır. Bunlardan ilki, Li-Ch’ang-ling tarafından hazırlanan ve ‘Cevap ve
Karşılıkta Bulunma’ diye tercüme edilen ‘T’ai-shang Kan-Ying P’ien’dir. Diğeri
ise, anonim bir eser olan Yin-Chih Wen’dir ve ‘Sessiz Yol’ olarak tecüme edilir.
Bir diğeri ise, Taoist Kanon olarak da bilinen, 1120 cilt ve 5200kısımdan
meydana gelen ve M.S. 1019’da basılan ‘Tao Tsang’ adlı eserdir. Ne zaman
yazıldıkları beli olmayan bu koleksiyonun onbeş asırdan fazla bir zamanda
derlendiği tahmin edilmektedir.
15)Taoist ibadetlere en eski Çin
dinlerinden şamanistik ve büyüsel unsurların yanında, özellikle M.Ö.
2.yy.’dan itibaren Budist düşünce ve ritüeller ile yoga dahil edilmiştir.
16)Han Hanedanlığı (M.Ö. 2.yy.) döneminden itibaren kült organizasyonuna
ve rahiplerden oluşan din adamı sınıfına sahip olan Taoizm, Çin’de bir halk
dini olarak yayılmıştır.Rahipler, dini törenlerin idaresinde, cenaze merasimlerinin düzenlenmesinde
görev almakta ve mabedlerde falcılık yapmaktadırlar
17)Her taoistin kendini yakın hissettiği tanrılar vardır. Bunlar
içerisinde en meşhur olanı, savaş tanrısı Kvan-Ti ile zenginlik tanrısı
Shin’dir.
18)Taoistlerin mabedine Çince’de ‘miao’, manastırlarına ‘kung’ ve manastır
mabedine ‘kuan’ denmektedir.
Mezhepler
19)iki temel karakter;ilki; dünya nimetlerinden uzak durmak, meditasyona,
zühde ve dini araştırmalara özen göstermek, inziva ve manastır hayatına
önem vermek...İkinci tip mezheplerde ise; rahiplik mesleğinin babadan
oğula geçtiği kabul edilir ve rahiplerin evliliğine izin verilir
(M.S. 34). Sihirbazlığın ön planda olduğu bu ekolde dini ve felsefi yorumlar
çok zayıftır.
21)M.Ö. 4.yy.’da kurulmuş olan bu ekolün en önemli temsilcileri Chuang-Tzu
ve Lieh-Tzu’durChuang-Tzu, varlığın mistik meditasyon ve duygu ile
anlaşılabileceğini ileri sürmektedir.
göre, her şey belli bir kadere bağlı olarak hareket etmektedir
23)M.Ö. 230’da yaşamış olan Han-Fei-Tzu, Shang-Tzu ve Li-Ssu bu ekolün
temsilcileri kabul edilir. Bu ekole göre, herşeyin bir kuralı vardır
24)Ch’an Mezhebi, Mahayana Budizmi’nin Çin’deki koluna verilen bir isimdir.
Bu nedenle, ‘Çin Budizmi’ de denmektedir
25)Ch’an kelimesi,
‘aydınlanmaya götüren meditasyon’ anlamına gelen Sanskritçe’deki ‘dhyana’
kavramının Çince tercümesidir.
26)Ch’an mezhebi, 6. yüzyılda Hindistan’dan
Çin’e gelen Bodhidharma tarafından kurulmuştur. Ch’an mezhebinin temel
doktrinlerini ise, Hui Neng (ö. 713) tespit etmiştir
27)Ch’an ekolüne göre, bilgide asıl amaç, ‘bilinen’ ile ‘bilen’in bir olmasıdırBu süreç, bilen ‘özne’nin kendisini bilmesi ile başlar. Nesneleri ve toplumu
bilmek için özne önce kendisini bilmelidir. Bunun için, öncelikle ‘özne’nin
kendisini bilmesine engel olan unsurların temizlenmesi gerekir. Bu ise,
bedeni ve nefesi kontrol altına alarak ruhsal konsantrasyona ulaşmakla
mümkündür. Bu, ‘meditasyon’ yaparak gerçekleşebilir. Meditasyon yapan
kişi, ‘lotüs oturuşu’ halinde olmalıdır.
28)17. yüzyıldan itibaren Ch’an keşişleri Amida’nın ismini düzenli olarak
zikretmek olan ‘nenbutsu’ pratiğini yapmaya başlamışlardır. Bu mezhep,
Çin’deki hem Konfüçyüsçü akımları hem de Taoist akımları etkilemiş ve
manastırlardaki keşişlerin dini hayatlarını derinden etkilemiştir.
29)Ch’an Budizmi, Japonya’da Zen Budizmi diye
varlığını sürdürecektir.
30)Millî bir din olan Konfüçyanizm, Taoizm’den sonra Çin’in en önemli ikinci
yerli dini kabul edilir. Kurucusu, inanç esasları ve kutsal metinleri bulunan
bu din, Çin’in geleneksel dini bakımından Taoizm ile bazı ortak inançları da
paylaşmaktadır. Konfüçyanizm, bireyin erdemli olmasından hareketle
toplumun saadetini devletin saadeti ile birlikte ele alması nedeniyle
öğretilerinde daha çok yöneticilere yönelik tavsiyelerde bulunması ile ön
plana çıkmaktadır
31)Konfüçyanizm’de varlığını devam ettiren‘jin’ (başkalarına karşı saygılı olma), ‘yi’ (adalet ve görev ahlakı) ve ‘ksiao’
(atalara ve ebeveyne karşı sevgi ve saygılı) inançlar...
32)M.Ö. 2.yy.’da Vudi döneminden itibaren devlet dini olarak kabul
edilen Konfüçyanizm, bu özelliğini 20.yy.’a kadar devam ettirmiştir. O
dönemden itibaren, Çin imparatorları Konfüçyanizm’in başrahibi kabul
edilmiştir.
33)Konfüçyüs’ün en büyük
takipçisi Mensiyüs’tür (M.Ö. 372-289).
34)Konfüçyüs, M.Ö. 551’de Lu eyaletine bağlı Zu köyünde doğmuştur
35)Çin’e ait eski
metinlerin derlenmesi çalışmalarına başlar. Bu eserler, daha sonraları
Konfüçyanizm’in 5 Klasik metni olarak bilinecektir.
36)Konfüçyüs’teki Tanrı inancı, asıl itibariyle eski Çin dinindeki tanrı inancı ile
aynıdır.
37)Konfüçyanizm, evrenin yaratılışının ve varlığın kökeninin iki asli doğurucu
ilke olan Yin ile Yang’ın karşılıklı etkileşimi olduğunu kabul ederYin, yeryüzü, edilgenlik, olumsuzluk, karanlık,
dişiliktir ve siyah renk ile temsil edilir. Yang ise, aksine, gökyüzü, etkinlik,
olumlu olan, aydınlık, erilliktir ve beyaz renk ile temsil edilir.
38)Konfüçyüs, ahiret hayatı ve oradaki safhalarla ilgili bilgi vermemiştirKonfüçyüs’ün talebelerine derlediği ve okuttuğu ders kitapları, Han
Hanedanlığı imparatorlarından Vudi (M.Ö. 2.yy) döneminden itibaren
Konfüçyanizm’in resmi kutsal metinleri (kanonik) olarak kabul edilmiştir.
39)Konfüçyüs’ün altmış sekiz yaşında Çin’e ait eski metinlerden derleyerek
ortaya koyduğu beş kitaptır. Bu kitaplar, Konfüçyanizm’in en önemli dini
metinleridir. Bunlar:Değişiklikler Kitabı (Yi King)
Eski Çin imparatorlarından Fu-Hsi’ye ait olduğu kabul edilen Değişiklikler
Kitabı, Çin’in en eski kutsal metnidir.Tarih Kitabı (Şu King)
Çin’in en eski tarih kitabıdırŞiirler Kitabı (Şi King)
305 şiirden ve dört bölümden meydan gelen bu eser, Çin’in en eski şiir
derlemesi kabul edilmektedir. Dört bölümü oluşturan başlıklar şunlardır:Kuo
Fang (Rüzgarlar), Hsiao Ya (Küçük Şiirler), Ta Ya (Büyük Şiirler) ve Sung
(İlahiler).Törenler Kitabı (Li King),İlkbahar ve Sonbahar Yıllıkları (Şun Kiyu King),
Konfüçyüs’ün Konuşmaları (Lun Yü)
Konfüçyüs’ün ölümünden sonra talebeleri tarafından derlenmiş bir kitaptır.Kitap 20 bölümdürMensiyüs’ün Sözleri (Mong Tse)
Mensiyüs, M.Ö. 327-289 yılları arasında yaşamış olan Konfüçyüs’ün en
önemli takipçisidir.Orta Yol Doktrini (Şung Yung)
Büyük Bilgi (Ta Hsiah)
Konfüçyüs’ün ahlak, siyaset ve eğitime dair görüşlerini ihtiva eden bir
kitaptır.
40)Konfüçyanizm’de ibadetin temeli, eski Çin geleneğinden aktarılan Gök
Tanrı’ya, Yer’e ve atalara tapınma ile daha sonra bunlara eklenen Könfüçyüs
adına düzenlenen törenlerin yerine getirilmesinden ibarettir.Konfüçyanizm’de
ferdi ibadet ve dua şartı yoktur.
41)Çin dini geleneğinin devamı olarak kabul edilen ibadetler mabetlerde, evlerde
ve ibadete elverişli yerlerde yerine getirilmektedir. Konfüçyanizm’de rahipler
sınıfı yoktur. Bununla beraber, imparatorlar Gök Tanrı adına yapılan ibadetleri
bizzat yönetmiştir. Diğer ibadetler ise, devlet adına görevli memurlar
tarafından yerine getirilmektedir.
42)Bu ibadetleri şu şekilde sıralamak mümkündürTanrı’ya(tien), Ruhani Varlıklara ve İlahlara Dua ve İbadet
Kutsal Varlıklara Kurban Sunmak
Özellikle mezarlara hediyeler ve kurban sunmak önemli bir ibadettir.
Konfüçyüs’e Yapılan İbadet
İlkbahar ve sonbaharda Konfüçyüs için yapılan ibadetler, yüksek rutbeli
yöneticiler tarafından idare edilirdi
mezhep ortaya çıkmıştır. Diğer mezhepler, bir şekilde bu iki koldan birine
mensuptur. Bu iki koldan biri Zu Ksi’nin (1130-1200) kurduğu mezhep,
diğeri Vang Yangming’in (1473-1529) kurduğu mezheptir. Zu Ksi’nin
kurmuş olduğu mezhepte Konfüçyüs’ün öğretilerinin mistik yorumu
benimsenmektedir. Vang Yangming ise, Konfüçyüs’ün doktrininin doğru
anlaşılmasının rasyonel açıklamalarla mümkün olacağını savunmaktadır.
44)‘Tanrıların Yolu’ veya ‘Kamilerin Yolu’ anlamına gelen Şinto kelimesinden
türetilen Şintoizm, Japonya’nın yerli en eski dinlerindendir...
Şintoizm, düzenli birinanç doktrinine sahip değildir. Bu durum, Şintoist inançların genellikle
Japonya’ya dışarıdan gelen dini inançlara bir tepki olarak gelişme göstermiş
olmasına bağlıdır. Japonların önceleri ‘Kami no miçi’ adını verdikleri bu din,baş Tanrı Amaterasu’nun dışında birçok tanrısal varlık olan kamilere, ruhlara
ve tabiata saygıyı ve onlara ibadeti içermektedir.
45)M.Ö. 6.yy.’da Japonya’ya giren Budizm, Konfüçyanizm ve Taoizm’i, eski
Japon dini olan ‘Kami no miçi’den ayırmak için bu dine Şinto adı verilmiştir.
Kurucusu belli olmayan ve Japonya’nın geleneksel çok eski tarihlere dayanan
dini Şintoizm’in isminde yer alan ‘Şin’ kelimesi ‘Tanrı’, ‘To’ (Çince’de Tao)
ise ‘Yol’ anlamına gelmektedir. Bununla beraber, özellikle Konfüçyanizm ve
Budizm’in etkisi ile Şintoizm’de bazı ibadet ve inançlar ortaya çıkmıştır.
46)Şinto kaynaklarında belirtildiğine göre, M.Ö. 6.yy.’da imparatorluk
ailesinin mensup olduğu Yamato kabilesi, Güneş tanrıçası Amaterasu’nun
(Semavi Aydınlık, Lamba) nesli olarak kabul edilmiş ve bu sıfatla ülkeyi
yönetmeye başlamıştır.
47)Şintoizm, Japonya’nın resmi devlet dini
haline gelmiştir.
48)Şintoizm tarihinde önemli bir dönüm noktası, 19.yy.’da imparatorMeyci
tarafından Japonya’nın milli dini olarak ilanıdır.
49)Şintoizm’in önemli bir parçası haline gelen
imparatora tapınma kültü, bir devlet siyaseti halini almıştır. Bu durum,
Japonya’nın 1945’teki İkinci Dünya Savaşı mağlubiyetine kadar devam
etmiştir. Bu savaştan sonra imparator, kendisinin tanrı olmadığını ve ailesine
tanrıların nesli olarak ibadet edilmemesi gerektiğini ilan etmiştir.
50)
kabilelere ait kamiler, milli kamiler seviyesine yükseltilmiştir. Bu kamilerin
başı olarak ise, ülkeyi idare eden Yamato ailesinin kamisi olan Güneş
tanrıçası Amaterasu kabul edilecektir.
51)Şintoizm’in kutsal kitabı Kojiki’ye göre sekizyüz bin, Nihongi’ye göre ise
seksen bin tanrı olduğu belirtilmektedir. Bunların başkanı, Amaterasu’dur.
Amaterasu’nun tapınağı “İse” şehrindedir
Japonlar, güneşin doğuşunu
oradan izlediklerinde hacı kabul edilirler. Her tanrının bir sembolü vardır.
Amaterasu’nun sembolü ise, sekiz köşeli aynadır.
52)Şintoizm’de, Amaterasu’nun dışında, hemen hemen her şeyin, özellikle de
tabiat olaylarının bir tanrısı vardır.Mesela, fırtına ve deniz tanrısıSusanova,
ateş tanrısı Atago, Ay tanrısı Tsukiyomi, gıda tanrısı İnari, çeşitli mesleklerin
tanrısı, yollar ve belirli yerlerin tanrısı gibi. Gıda tanrısının sembolü tilki, fırtına
ve deniz tanrısı Susanova’nın sembolü kılıçtır. Bu nedenle, birçok tapınakta
bereketin devamı için tilki beslenmektedir. Amaterasu Gök ülkesinin idarecisi
kabul edilir. Diğer tanrıların ise, içinde yer aldıkları bir panteondan dünyayı
yönettiklerine inanılır. Bu panteonda, Amaterasu’nun soyundan geldiğine
inanılan imparatorun da yeri vardır.
53)Şintoistler, dünyanın üç tabakası olduğuna inanırlar. Bunlar; gök, yer ve
yer altı tabakalarıdır.Şintoizm’de tanrıların putları yoktur. Sadece, onları temsil eden ayna, kılıç
v.s. gibi birer sembolleri (mitama-şiro) vardır
54)
Genel olarak, tanrısal varlığın her yerde mevcut olan belirtilerine Kami denir.Güneş tanrıçası Amaterasu, diğer
kamilerin üstünde kabul edilmiştir. Öyle ki, 10.yy.’da yapılan bir sayıma göre
üç bine yakın kami ve onlara ait tapınak tespit edilmiştirŞintoizm’de ölümden sonra ruhun yaşadığı ve ataların ruhlarının
sonraki nesilleri koruduğu inancı vardır.
55)Şintoizm’in kutsal kitapları mahiyetinde olan
İkinci derecede önemli kabul edilen ve
dini bilgilerin yer aldığı diğer dini metinler ise, Fudoki (8.yy), Kogo-Shui
(9.yy.), Shojiroku ve Engi-Shiki’dir
56)
Kojiki, ‘eski olayların
hikayesi’ anlamına gelmektedir. Eser, dünyanın yaratılışından 628 yılına
kadar Japonya’nın tarihini anlatır.NihongiKojiki’nin bir yorumu şeklindedir
resim ile temsil edilir. Bunlar, put olarak kabul edilmez. Şintoizm’de
doğrudan putlara tapınma yoktur.
58)Şintoizm’de ibadet; dua ve kurban sunmaktan ibarettir.
Dua, yüzün yıkanması ve ellerin birbirine
vurulmasından sonra zihnen edilir.
59)Geleneksel Japon evlerinde bir kamidana
(tanrı rafı) veya özel bir sunak mevcuttur
60)Japonya’da yüz binden fazla tapınak vardır. En önemli tapınak,
Japonya’nın İse şehrindeki Amaterasu adına yapılmış olan tapınaktır.
61)Tapınaklarda sadece rahiplerin girebileceği kutsal bir hücre ile ‘miya’ veya
‘cinca’ adı verilen halkın girebileceği ibadethane bulunur
62)Şintoizm’in en önemli bayramı, ‘Tanrı’yı çağırmak’ veya ‘Tanrı’nın
hizmetinde bulunmak’ anlamlamlarına gelen Matsuri bayramıdır. Bu
bayramdan önce bir veya üç gün perhiz yapılır.Diğer bayramlar ise; mahsulü koruma bayramı olan
‘Toşikgoy’, hasat için Tanrı’ya teşekkür bayramı olan ‘Kanna-niname’ ve
dini temizlik bayramı olan ‘Oh-harehe’ bayramlarıdır.
63)Örneğin, Budizm’in etkisi ile 12. yy.’da Tendai
Şinto ve 16. yy.’da Tantrik Şinto (Şingon) mezhepleri ve 17.yy.’da,
Konfüçyanizm’in etkisi ile Sugia Şinto mezhebi oluşmuştur. En ilginç
mezhep ise, Şinto Rönesansı olarak da bilinen Motoari Norinaga’nın (17.
yy.’da) kurduğu ve Katoliklik’teki Teslis inancını ve Cizvitlerin teolojik
görüşlerini kabul eden ve Şinto Rönesansı olarak bilinen Fokko mezhebidir
64)Ancak, 19. yy.’da Meiji taraftarlarının her türlü etkiden uzak ortaya
koydukları Şinto inancı, devletin resmi dini kabul edilir.
65)Meiji yasaları ile belirlenen Şintoizm’in hitap ettiği kesime göre dört çeşitli
uygulaması ortaya çıkmıştır. Bunlar: Koshito veya İmparatorluk Şintosu;
Jinja veya tapınaklarda uygulanan Şinto; Kyoha veya Mezheplere ait Şinto ve
nihayet Minkan veya Popüler Şinto uygulamasıdır. Bunun dışında, Çin’de
gelişen Ch’an Budizmi, Japonya’da Zen Budizmi olarak ortaya çıkmıştır
66)Japon İmparatoru veya onun temsilcileri tarafından Güneş tanrıçası
Amaterasu ve imparatorluk ailesinin ataları adına yerine getirilen ritüelleri
içermektedir
67)Tapınaklara ait Şintoizm, geleneksel Şintoizm’in temsilciliğini yapmaktadır.Söz konusu tapınaklar,Jinja Honşo diye isimlendirilen ‘Şinto Tapınakları Derneği’ çatısı altında
örgütlenmiştir
68)
19. yy.’da Jingikan tarafından yapılan sayımda tespit edilen 13 ‘Şinto
mezhebi’ne dayanan Şintoist anlayıştır. Bunlar: Şinto Taikyo,Kurozumikyo,
Şinto Şuseiha, İzumo Oyashirokyo, Fusokyo, Jikkokya, Şinto Taisekyo,
Şinşukyo, Ontakekyo, Şinrikyo, Misogikyo, Konkokyo ve Tenrikyo
mezhepleridir.(KAFAMIZI KARIŞTIRMAK İÇİN ELLERİNDEN GELENİ YAPMIŞLAR SAĞOLSUNLAR)Bu mezheplerin en önemli özelliği,
cemaati esas alan Tapınaklar’a ait Şintoizm’den farklı olarak, bireyin dini
eğitimine ve inancına önem vermeleridir.
Bu mezhepler içerisinde en meşhur olanı, Tenrikyo mezhebidir. Bu
mezhep, zamanla kendisini diğer mezheplerden ayrı görmeye ve evrensel bir
din gibi takdim etmeye başlamıştır.
69)
Günümüzde, Japonya’da halk arasında yaygın olarak yaşanan Şintoist
anlayış, ‘Minkan Şinko’ olarak bilinen ‘popüler din’ veya ‘halk dini’dir
Japonya’daki üç büyük din olan Şintoizm, Konfüçyanizm ve Budizm’in
karışımı olan bu dini anlayış, kimilerine göre adeta yeni bir dindir.
70)Bu inançta saygı gösterilen bazı
özel günler vardır. Bunlar: Yeni yıl, ilkbahar (3 Şubat), Oyuncak Çocuklar
Bayramı (8 Nisan), Çocuklar Günü (5 Mayıs), Su Kamisi Bayramı (15
Haziran), Yıldız Bayramı (7 Temmuz), Ölüler Bayramı (13-16 Temmuz) ve
Sonbahar Ekinoksu Bayramı.
Japonya’da 1971’de yapılan sayıma göre, 47 mezhep tespit edilmiştir.
71)Budizm ile Taoist tabiat felsefesinin karışımından meydana gelen Çin’deki
Ch’an mezhebi veya Çin Budizmi, 13. yüzyılda Japonya’da Zen Budizmi
olarak varlığını devam ettirmiştir. Zen ismi, Sanskritçe’de ‘meditasyon’ veya
‘murakabe’ anlamına gelen ‘dhyana’nın Çince’deki tercümesi olan ‘Ch’an’
kelimesinin Japonca karşılığıdır.
72)Keşişler, toplumda çalışmayan insanlar olarak değil, meditasyon, el sanatları
ve zanaatla uğraşan bir kesim olmuştur. Bu nedenle Zen Budizmi,
aydınlanma tecrübesini beklemeyi ve günlük çalışma ve sanata özen
göstermeyi önemsemektedir. Bu yaklaşım, meditasyon ve murakabe yolu ile
kurtuluşu hedeflemektedir. Belin dik tutulması ile bağdaş kurulup ‘oturarak
meditasyon’ yapmak anlamına gelen ‘Zazen tekniği’ ile sükuna kavuşmak
hedeflenmektedir. Zen keşişlerinin ‘Zazen’ yaptıkları salonlara ‘Zendo’veya‘Sodo’ adı verilmektedir.
73)Zen Budizm’in, Japon kültüründe özellikle de muharip güçler olan‘samurayların’ terbiyesinde ve ahlaklarında önemli tesirleri olmuştur.
Nitekim onun, askeri tekniklerden judo ve kılıç kullanma sanatı olan
kendonun gelişmesinde önemli rolü olmuştur
74)Zen meditasyonunu yapan
kimseler, bütün varlıklarını belli bir noktada yoğunlaştırdıkları için, Japon
sanatında her şeyin hakikatinin bir tek çizgi veya bir iki satırla ifade
edilebileceği anlayışını geliştirmişlerdir. Bu yönüyle Zen mezhebinin, Japon
lirik şiirinin gelişmesinde önemli etkisi olmuştur
75)Zen Budizmi, Rinzai ve Soto
olmak üzere iki kola ayrılmıştır
4. ünitemizin özeti de bitmiş bulunmaktadır..İyi çalışmalar...Başarılar arkadaşlar...Ber Ra (Nur)
ıSLAM MEDENıYETıNıN DÜNYA MEDENıYET VE BıLıMıNE KATKISI
ınsanları bilgi elde etmeye sevk eden etmenler;
1- Merak ve öğrenme duygusu
2-ınsanın içinde yaşadığı ortamı yaşanır hale getirmesi.
ınsanların dini inanışları medeniyetin oluşumunda etki etmiştir.
ıslam Medeniyeti ve Bilim
Müslüman milletlerin kendi milli-kültürel özellikleri ile Kur’an ve Sünnet ışığında kendi medeniyetlerini birleştirerek oluşturduğu medeniyete ıslam Medeniyeti denir.
Hz.Peygamber (AS)’ın kendine bildirilenleri insanlara tebliği ile ıslam Medeniyeti başlamış ve gelişmiştir.
Kur’an’da Düşünmeye Sevk Eden Ayetler:
1-“Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” (Zümer 39/9)
2-“Allah’tan ancak âlim kulları hakkıyla korkar.” (Fâtır 35/28)
3-Mücadele ( 58/11) ılim sahiplerinin derecesinin yüksek olduğu anlatılmıştır.
Peygamberimizin ilime verdiği önemi şu söz özetler:
“Ya öğreten ya öğrenen ya dinleyen ol, dördüncüsü olma , helâk olursun.”
ıslam Tarihinde ilim adamlarının faaliyetlerinin kolay anlamak için konuyu 3 başlık halinde inceleyelim.
1-ıslam Medeniyetinde ılk ılmi Faaliyetler 2-ıslam Medeniyetinde ıslami ılimler 3-ıslam Medeniyetinin Batı’ya Tesirleri
ıSLAM MEDENıYETıNDE ıLK ıLMı FAALıYETLER
-ılk ilmi faaliyetler; Irak, Suriye ve Mısır’ın fethedildiği ilk 3 halife döneminde(632-656 yılında ) başlamıştır.
Çevrenizde ilim öğrenilen kurumlardan hangilerini biliyorsunuz?
OKULLAR, ÜNıVERSıTELER, YÜKSEKOKULAR..
ıslam Medeniyetinde ılmi Faaliyetlerin Yapıldığı Yerler
1-Mescitler (Hicri 3.yy’da Müslümanların düşücesini tartıştığı kurum haline geldi.)
2-Kitapçı dükkanları
3-Âlimlerin evileri.
ıslami ilimlerden olan Arapça’nın öğrenilmesinde çöl önemlidir.
Emeviler Döneminde (661-750) Peygamber zamanında şifa olarak nitelendirilen bilgiler tedvin ve tasnif edilmiştir.
Lügatta ; Halil b. Ahmed Nesirde ; Câhız Hadiste ; Buhâri Fıkıhta; ımam-ı Azam Tarih ve Tabakatta; Vâkidi ve ıbn Sa’d..
- Emeviler Dönemi sonunda fıkıh ve akli ilimler gelişmiş.Yunan ve Mısır ilim adamlarının eserleri tercüme edilmiş.
- Cündişapur Mektebi, ıslam Devletinin fen ve tıp merkeziydi.
750-847 Abbasilerin ve ıslam Tarihinin ALTIN DEVRı sayılır.
ABBASıLERıN KURUCUSU VE PADışAHLARI:
1-Ebu’l- Abbas
2-Mansur ( Gerçek kurucu sayılır)
3-Mehdi
4-Harun Reşid
5-Me’mun
6-Mu’tasım
7-Vâsık’tır.
751 Temmuz Talas Savaşı sonrası Semerkant’ta imal edilen kağıt, ıslam dünyasına yayıldı.Kağıt ilmin gelişmesi ve sonraki nesillere aktarılmasında önemli araçtır.
Dünya Medeniyetinin Başlıca ılim Merkezleri
Eski Medeniyet ve kültür merkezleri fethedilince Müslümanlar; Babil,Hint, Asur, Fenike, Grek, Roma ; ıran, Yunan, Âsur Medeniyetinin mirasına ulaştılar.Başlıcası;ıskenderiye, Antakya, Nusaybin, Cündişapur,Harran, Ruhâ-Edessa (Urfa) ve Kınnesrin’deki medreselerdir.
- Bu dönemde tercüme faaliyetlerine girişildi.
- Me’mun ve diğer halife dön.de tercüme faaliyetleri Bağdat’taki Beytü’l-Hikme’de devam etti.
Doğu’nun matematikteki devrimi Muhammed b. Musa el- Harezmi ve Ebu Bekir Râzi’dir.
Önemli Mürtecimler:
- Huneyn b. ıshak
- Hubeyş
- Sâbit b. Kurre
- Kindi
- Bu dönemde Matematik ve Astronomi alanında görülen Hint tesiri sayesinde el-Harezmi yetişmiştir.
- Yunan kültürü etkisinin devam ettiği Urfa, Harran,Antakya, ıskenderiye’yi Müslümanlar fethetti , kültür mirasına sahip olmuştur.
**** Abbasiler devri ilmi faaliyetler açısından zengindir. *****
ABBASıLER DEVRı ÂLıMLERı VE ALANLARI
- ıslami ılimler Alanında;
- Akli ılimler Alanında;
- Beytü’l-Hikemenin müdürlüğünü yapmış olan Câbir ve Harezmi (Matemetik ilmi büyüklerinden)
- Muallim-i Sânî ( 2. öğretmen) Fârâbi
- Tıp ilmi eserleriyle tanınan ıbn Sinâ’dır.
Nişabur, Merv, Herat, Belh şehirleri 10. – 12.yy arası ilmi gelişme açısından önemlidir.
Mâverâünnehir’de Müslümanlar gelmeden önce dini birliktelik yoktu.ıslam Medeniyetiyle birlikte Türkistan önem kazandı.
Bu bölgede yetişen âlimler;
- (Ebu Hanife’nin dostunun oğlu) Abdullah b. Mübarek et- Türki(tefsir, hadis, fıkıh ilmi eserleri)
- Aristo- HÂCE-ı EVVEL olarak bilinir.
- Fârâbi- HÂCE-ı SÂNı ‘dir. En önemli eseri, Kitabü’l- Mûsîki’dır.
Bu devrin Türk Kültür ve sanatı bakımından yeri önemlidir.Balasagun ve Kaşgar şehirleri o devirde ilim-kültür şehirleridir.
- Bu dönemde ; Türkçe eserler yazılmıştır. Uygur ve Arap harfleriyle de yazılmıştır..
- Buhara ve Semerkant en önemli ilim kültür merkezlerindendir.
- Kaşgar, Balasagun ve Özkent medreseleri ıslami ilimleri yaymaya katkı sağlamıştır.
* Karahanlılar eserlerini Uygur ve Arap alfabesiyle yazmışlardır.
KARAHANLILARIN EN ÖNEMLı ESERLERı
- Yusuf Has Hâcib- Kutadgu Bilig = Siyasetname mahiyetindedir. Devlet yönetme bilgisi verir. Aruz vezniyle 6500 beyitle yazılmıştır.Bu eser Tamgaç Buğra Han ( 1052-1068) adına yazılmıştır.
- Kaşgarlı Mahmut- Divânü Lügati’t- Türk= 1073-1077 yılı arasında Abbasi halifesi Muktedi Billah’a sunulmuştur.Türkçe’nin güzelliğini Araplara göstermek için yazılmıştır.
- Ebu’l- FütûhAbdülgâfir b. El-Hüseyin’in – Târih-i Kaşgârı
- Ahmed Yesevi- Divân-ı Hikmet = Hece ölçüsüyle yazılmıştır. Yesevilik tarzı Türkistan’a kadar yayılmıştır.
- Edib Ahmed b. Mahmud Yükneki- Atebetü’l- Hakâyık
Gazneli Âlimleri: EL-BÎrûni = el- Âsaru’l-Bâkiye ani’l- Kurûni’l- Hâliye
- Tâhdidu Nihayeti’l- Emâkin
- Hind kültür ve Medeniyetini anlatan mukayeseli dinlere öncülük yapmış kitabı = Tahkîku mâ li’l- Hind
- Astronomi kitabı olan el- Kanunu’l-Mesûdî
- Değerli taş ve minarelerle ilgili kitabı = Kitâbu’s-Saydala ‘dır.
Gazneliler Döneminde Sultan Mahmud ve oğlu Mesud zamanında Gazne şehri ilim kültür merkezi haline geldi.
Selçuklulardaki ılmi Faaliyetler
Tuğrul Bey’den itibaren (1040-1063) ıslam dünyasının her tarafını hastane, kervansaray vs. donatmıştır.
ılk Selçuklu medresesi Tuğrul Bey Döneminde Nişabur’da kurulmuştur.
Teşkilatlı öğretim müesseseleri Alp Arslan’ın izniyle Vezir Nizamülmülk tarafından yaptırılan Nizamiye Medresesidir.
ılk Selçuklu hastanesini Nişabur’da Nizamülmülk yaptırmıştır.
ısfahan ve Bağdat’ta Melikşah’ın yaptırdığı rasathaneler ve rubaisiyle ünlü Ömer Hayyam’ın bilim çalışmaları önemlidir.
Rasathane nasıl bir kurumdur?
Astronomi gözlemi yapan kuruluşlardır.TÜBıTAK’ın uzay bilimleri ile ilgili çalışması buna örnektir.
Sultan Sancar Döneminde Selçuklu şehirlerinin enlem, boylam ve kıble yönünü belirleyen Zic-i Sancâriyi tertipleyen Ebu Mansur Abdurrahman HâzinÎ de önemli ilim adamlarıdır.
- Diğer ilim adamları; Mahmud Harezmi , Mehmet ılâki, Nâsrıddun Tûsi ‘dir.
Harzemşahlar: ılime ve ilimadamlarına büyük önem vermişlerdir.Semerkant, Buhara, Merv, Gürgenç önemli ilim merkezleridir.
Harzemşahlı Âlimler
Müfessir Zemahşeri, şair Reşid Vatvat , Fahreddin Râzi, Bahaüddün Veled vs..
TıMURLAR DÖNEMı
14.YY Timurlar Dönemi Türk uygarlık tarihinin rönesansıdır.Bilgin ve hükümdarlar dönemidir.Sanat eserlerinde Türkçe ustalıkla kullanılmıştır.
Cengizhan Devleti’nin devamı sayılır.Devletin hem resmi dili hemde bilim dili Türkçe’dir.
Câmii, KÂsım-ı Enver,Ali şir Nevai,Hoca ısmet Buhari Timur döneminde himaye edilmiştir.
Uluğ Bey, Hüseyin Baykara, Babürşah Timurlu sultanlarının önde gelenleridir.
Uluğ Bey, astronomi de ün yapmıştır.Zick-i Uluğ Bey adlı yıldız katoloğunu incelemiştir.Hafız ve şairdir.
Hüseyin Baykara sanat edebiyat ve bilimdeki başarısıyla üne kavuşmuştur.
Babür, Hint- Türk Devleti’nin kurucusudur.
Babür’ün Eserleri= Babürnâme, Aruz Risalesi, Mübeyyen, Divân, Vâlidiye Risâlesi Tercümesi..
Anadolu Coğrafyasındaki ılmi Gelişmeler
Selçuklu Devleti’nin kuruluşu ile Malazgirt Savaşı arasındaki dönemde Müslümanlar Anadolu Hudutlarına girmiştir.
Anadolu’da kurulan ilk eğitim müessesesi 2. Kılıç Arslan dönemindedir.
Mahzenü’l-Esrâr’ın müellifi Genceli Nizami Mengüceklioğulları hükümdarı Fahreddin Behramşah’a yazmıştır.
Suhreverdi Maktul Kitâbü’l- Elvâhı’l- ımâdiyesini 2. Kılıç Arslan’a ithaf etmiştir.
Ravzatü’l- Küttab ve Beridü’s-Sa’âde Muhammed b. Gazi Ravzatü’l- Küttabını Rükneddin Süleyman şah’a , Beridü’s-Sâ’adesini Keykâvus b. Keyhüsrev’e yazmıştır.
şair Kâni Kelile ve Dimne ile 30 ciltlik Selçuklu şeyhnâmesini yazmıştır.
Tıp Alanındaki Eserler; ıshak b. Murad’ın yazdığı şifâ-i Tıb Hacı Paşa’nın Aydınoğlu ısâ Bey adına yazdığı şifâü’l- Eskâm , Müntehâb-ı şifÂsı, Germiyanlı Ahmedi’nin Tervihu’l-Ervâhı…
Astronomi ıle ılgili eserler = Allâme şirazlı Mahmud’un Kastamonu Bey’i Hüsameddin Çoban’ın oğlu Muzafferuddin Yavlak Arslan ‘a ithaf ettiği ıhtiyâratü’l- Muzafferisi şemseddin Mehmet Tusteri’nin Eşrefoğullarından Mübârizüddin Mehmet b. Süleyman adına kaleme aldığı felsefi mahiyetteki el- Fusulü’l-Eşrefiyye önemli eserleri arasındadır.
Osnmanlı Tarihinde bilgi sahibi olmak için Taşköprülüzâde’nin eş- şakıkü’n-Numaniyye, Katip Çelebi’nin Keşfü’z- Zünun adlı eseri meşhurdur.
Katip Çelebi Kimdir?
17.yy Türk ilim dünyasında müsbet düşünceyi temsil eden âlim ve eserin adıdır.
ıslam Medeniyetinin Batı’ya Tesirleri
1-Endülüs ıslam Medreseleri ( Kurtuba, Sevilla, Toledo, Gırnata)
2-Sicilya Müslümanları
3-Yahudi Tercümanlar
4-Hint Ticaret Yollarının aranması
5-Haçlı Seferleri
6-Balkanlara yerleşen Osmanlı müesseseleri
ıslam Medeniyeti’nin Batı’ya Geçiş Yolları ve Türkler
12.yy Üniversitelerde ıbn Sina’nın el- Kânun Fi’t-Tıb ve ıbn Rüşd’ün tıbbi risalesi okutuluyordu.Romalılar ve Bizanslıların Akdeniz etrafında meydana getirdiği medeniyete Akdeniz Medeniyeti denir. Doğu kültürünün Batı’ya geçmesine aracı olmuştur.
Eski Doğu Medeniyeti’nin Batı’ya aktarılmasında Müslümanlar rol oynamıştır.
Türklerin ıslamlaşma Dönemi
1-ıslam Medeniyeti Avrupa’ya ıspanya yoluyla ilk adımını attı.
ıspanya 711 yılında Müslümanlar tarafından fethedildi.
10.yy dünyanın ayrıcalıklı bölgesi haline gelen Müslüman Endülüs dini ve fikri hoşgörünün merkezi oldu.
9. ve 11.yy ıslam Medeniyeti’nin Latin kültüründe etkisi göze çarpar.
ıspanya Avrupa’nın istifade ettiği bölgedir.
2-Medeniyetlerin Batı’ya 2. tesir kapısı Sicilya’dır.
3-ıslam Medeniyeti’nin Avrupa’ya giren 3. en önemli yolu Haçlı Seferleri’dir.
Bu seferlerin amacı Hristiyan birliğini ayakta tutup ıslam tesirini yok etmektir.
Batı , Haçlı Seferleri sayesinde Devlet Teşkilatını Türklerden öğrendi.
ıbn Sina’nın Kitabü’n- Nefs ve şifa eseri Yohannes tarafından Avrupa’ya kazandırıldı.
Haçlı Seferleri ile Batı, Doğu’yu tanıdı.
Haçlı- Müslüman yaklaşımı sonucunda yeni yaklaşım oluştu. Avrupa’da düşünce özgürlüğü ve felsefenin öğrenmesi konusunda yol açtı.
4-ıslam Medeniyetini Batı’ya taşıyan diğer yol; liman şehirleridir.
Bu yolla daha çok Doğu- Batı arasında kültür alışverişi olmuştur.
5-ılmi sahada Müslüman âlimlerin Batı’ya tesiri 12.yy’da etkili olmuştur.
Avrupa , ıslam’dan aldığı ilim ve teknikle 12. -15.yy da kendi Medeniyetini kurabilmiştir.
ıSLAM MEDENıYETıNıN BATI DÜNYASINA KATKIDA BULUNDUğU ALANLAR
Felsefe: Müslüman âlimler Yunan edebiyatını inceleyerek bugünkü Felsefeyi oluşturdular. ıbn Rüşd, Batı dünyasını etkilemiş, Batı ona“Rasyonalist” demiştir ve ıbn Rüşdçülük akımı doğmuştur.Tıp: Fransa kralı 3. Henri Fransa’da tıbbın gelişmesini kolaylaştırmak için Paris Colege Royal’de Arap dili Enstitüsünü kurdu.Parlemo Ortaçağ boyunca ıtalya’nın tıp merkezi oldu.
Anotomi ve tıbbın babası kabul edilen Andreas Vesalius , Tıp kitabını anlamak için Arapça öğrenmiştir.
Müslüman tıbbın Batı’daki ilk otoritesi Kitabu’l- Hâvisi eseriyle Râzi’dir.
ıbn Sina’nın el- Kânun fi’t-Tıbb meşhurdur.
ıbn Sinâ; Doğu’nun şahı ünvanıyla anılır.
Riyazi ılimler: Sayı sistemi ve rakamları Batı’ya Müslümanlar tanıttı. Müslümanların en büyük Matematikçisi el- Harizmi , Batılılar üzerinde tesiri büyüktür.Geber adıyla tanınan Câbir b. Hayyan da önemli âlimdir. Biruni, Battani vs..
Diğer Bilimler: Eczacılık, kimya vs. Müslümanlardan öğrenildi. şekeri ilk kez şurup içmede Müslümanlar kullanmıştır.
Kahireli ıbnu’l-Heysem , fizik araştırmaları ( optik ve göz hastalıkları ) konusunda öncüldür.
Neuburger ; ıslam Medeniyetindeki akıl hastanelerinin organizasyonunu beğenmektedir.
Dil: Arapça kelimeler Batı dillerinde hâlâ bazı alanlarda kullanılır.Kültür Hayatı: 7.yy da ıspanyayı fetheden Müslümanlar parlak uygarlık temeli atmışlardır.7. -11. yy arasında çok sayıda bitkinin Akdeniz Havzasında yayılmasını sağlamıştır.
Avrupalıların beslenme alışkanlığını değiştirmişlerdir.
Akdeniz sanatı 13.- 14.yy Arap- Türk geleneklerinin ilişkisine dayanır.
Müslümanlar ; sulama kanalı yapımı, yel değirmeni, at türleri, zeytinyağı, kubbe ve kemer yapımında örnek olmuşlardır.
Vize Sınavında 1-4. ünitelerden sorumluyuz.Kolay gelsin..
AÖF İlahiyat Önlisans 2. sınıf Arapça-4 Dersi Üniteleri
Sayılar ve Temyizi
ASLİ SAYILAR VE TEMYİZİ - الأَعْدَادُ الأَصْلِيَّةُ:
(0-10) (11-19) (20-1000)
Müennes için Müzekker için
1( احد ) واحد واحدة ( احدى )
2اثنان ا ثنتان
3ثلاثة ثلاث
4 اربعة ا ربع
5خمسة خمس
6ستة ست
7 سبعة سبع
8ثمانية ثمان
9تسعة تسع
10عشرة عشر
Sayılar, sayılan isimden önce gelir. Yalnız 1 sayısı, sayılan isimden sonra gelir, sayılanın sıfatı durumunda olur.
Bir kız çocuğuطفلة واحدة Bir adamرجل واحد
Arapçada, sayıya aded, sayılana ma’dud denir. Bir cinsten iki varlığı göstermek içinاثنان veاثنتان pek kullanılmaz, isim doğrudan doğruya tensiye yapılır.
İki adam رجلان <- bir adam رخل
İki kız çocuğu طفلتان <- bir kız çocuğu طفلة
1.Kaide: 3-10 arasında, aded (sayı), ma’dud’un (sayılanın) zıt cinsinden olur, sayılan cemi olarak gelir ve mecrurdur. (son harfinin harekesi esre’dir.)
Müennes içinMüzekker için
1 kız çocuğu طفلة واحدة 1 çocukطفل واحد
2 طفلتان2 طفلان
3 ثلاث طفلات 3 ثلاثة اطفال
4 اربع طفلات4 اربعة اطفال
5 خمس طفلات 5 خمسة اطفال
6 ست طفلات 6 ستة اطفال
7 سبع طفلات 7 سبعة اطفال
8 ثمانى طفلات 8 ثمانية اطفال
9 تسع طفلات 9 تسعة اطفال
10 عشر طفلات 10 عشرة اطفال
2.Kaide: 11-19 arasındaki sayılara murekkeb (birleşik) sayılar denir. Sayılar birleşiktirler, her iki bölümünde son harfi üstün’dür.
Müennes içinMüzekker için
11 kız çocuğu احدى عشرة طفلة 11 çocuk احد عشر طفلا
12 اثنتا عشرة طفلة12 اثنا عشر طفلا
13 ثلاث عشرة طفلة 13 ثلاثة عشر طفلا
14 اربع عشرة طفلة14 اربعة عشر طفلا
15 خمس عشرة طفلة15 خمسة عشر طفلا
16 ست عشرة طفلة16 ستة عشر طفلا
17 سبع عشرة طفلة17 سبعة عشر طفلا
. 18 ثمانى عشرة طفلة18 ثمانية عشر طفلا
19تسع عشرة طفلة19 تسعة عشر طفلا
3.Kaide:Mürekkeb (bitişik) sayılardan yalnız 12 mu’rab (cümledeki durumuna göre hareke alan) dır
12 çocuk geldi مرفوع جاء اثنا عشر طفلا
12 çocuk gördüm منصوب رايت اثنى عشر طفلا
12 çocuğu selamladım مجرور سلمت على اثنى عشر طفلا
Görüldüğü gibi, 12 sayısındakiاثنتان اثنان kelimelerinin sonundaki elif,merfu(ötre) durumunda elifolarak kalıyor, mensub(üstün) ve mecrur(esre) durumunda ise yaoluyor.
4.Kaide: Diğer mürekkeb (birleşik) sayılar mebni (son harekesi değişmeyen) dir. cümlede ne durumunda bulunursa bulunsunlar, hiçbir değişikliğe uğramazlar.
17 çocuk geldi مرفوع جاء سبعة عشر طفلا
17 çocuk gördüm منصوب رايت سبعة عشر طفلا
17 çocuğu selamladım مجرور سلمت على سبعة عشر طفلا
5.Kaide: 20-100 arasındaki sayılara ukud العقودdenir. Bu sayılar, hem müzekker, hem de müennes için ortak kullanılır.
20 erkek-kız çocuğu عشرون طفلا - طفلة
30 ثلاثون طفلا - طفلة
40 اربعون طفلا - طفلة
50 خمسون طفلا - طفلة
60 ستون طفلا - طفلة
70 سبعون طفلا - طفلة
80 ثمانون طفلا – طفلة
90 تسعون طفلا – طفلة
Nasb ve cer halinde, bu sayılardaki vav, yeolur.
Ref haliجاء عشرون طفلا 20 çocuk geldi
Nasb haliرايت عشرين طفلا 20 çocuk gördüm
Nasb haliرايت سبعة واربعين تلميذا 47 öğrenci gördüm
Cer haliسلمت على سبعة واربعين تلميذا 47 öğrenciye selam verdim
6.Kaide: 100-1000 arasındaki sayılar: 100 ve 200 dışındakiler bileşiktir. İkinci bölüm muzafun ileyh sayıldığından mecrurdur. Bu sayılarda müzekker ve müennes için ortak kullanılır.
100مائة 200مائتان 300ثلاثمائة 400اربعمائة 500خمسمائة
600ستمائة 700سبعمائة 800ثمانمائة 900تسعمائة 1000الف (الاف:ج)
700 gece (müennes)سبعمائة ليلة 700 gün (müzekker)سبعمائة يوم
107 kitap مائة وسبعة كتب514 kitap خمسمائة واربعة عشر كتابا
968 kitap تسعمائة وثمانية وستون كتابا
Bu sayılardan sonra gelen ma’dud (sayılan şey), sayının son bölümüne göre, müfret veya cemii olur ve ona göre harekelenir.
Aded (sayı) – Ma’dud (sayılan) münasebeti şöyledir:
Aded (sayı) Ma’dud (sayılan)
3-10 cemi, mecrur عشرة كتب
11-19 müfret, mensub تسعة وتسعون كتابا
99’dan sonra müfret, mecrur عشرة الاف كتاب
alıntı
HABERİ MUZARİ FİİL OLAN NAKIS FİİLLER (Kade ve Benzerleri)
كاد soyundan olanlar, önüne geldikleri isim cümlesindeki mübtedayı isimkılarak merfu bırakır, haberi ise kendilerinin haberi kılar ve mansub yaparlar, şu kadar var ki, haber, daima muzari fiil ile başlayan fiil cümlesi olur. Bunlarında anlamları sadece merfu isimleriyle tamam olmaz ve habere ihtiyaç gösterir.
كاد soyundan olan bu nakıs fiiller 3 çeşittir: Murakabe (yakınlık), Reca (ümit) ve Şuru (başlama) Fiilleri
a)Murakabe (yakınlık) fiilleri: Haberde belirtilen şeyin meydana gelmesinin yakın olduğunu bildirirler. Bunlar: كرب اوشك كاد fiilleridir.
Yaprak nerede ise düşecek كاد الورق يسقط
Mal nerede ise tükenecek اوشك المال ينفد
Su nerede ise donacak كرب الماء يجمد
b)Reca (ümit) fiilleri: Haberde belirtilen şeyin meydana gelmesinin umulduğunu bildirirler.
Bunlar: اخلولق عسى حرى fiilleridir.
Umulur ki Rabbiniz size merhamet eder عسى ربكم ان يرحمكم
Umulur ki hasta iyileşir حرى المريض ان يبرأ
Umulur ki kar yağar اخلولق الثلج ان ينزل
c)Şuru (başlama) Fiilleri: Haberde bildirilen işe başlandığını bildirirler. Bunlar: اقبل علق اخذ جعل
هب ابتدأ قام انبرى شرع أنشأ طفقfiilleridir.
Çocuk ağlamaya başladı أخذ الولد يبكى
Çocuk okumaya başladı شرع الطالب يقرأ
Çocuk haykırmaya başladı جعل المجنون يصرخ
alıntıdır
TAACCUB Arapçada korkunç,iyi kötü vb. durumlar karşısında gösterilen şaşkınlığa ya da şaşırmaya taaccub adı verilir.
Taaccup kıyasi ve gayri kıyasi olmak üzere iki şekilde yapılır.
KURALSIZ TAACCUB ÜSLUPLARİ
A)kuralsız
Taaccub anlamı taşıyan soru ile yapılır.
كيف تكفرون بالله و كنتم أمواتاً فاخياكم
Allah’ı nasıl yalanlarsınız! Hani siz ölülerdiniz de sizi diriltti.
B)لله درّ من
لله درمن طالب
Ne çalışkan öğrenci!
لله در من سيارة
Ne araba ama!
C) يا له من
يا له من رجل
Ne adam!
فيالك من قترة معمر
Me’merdeki tarla kuşu sen nasıl bir kuşsun!
KURALLI TAACCUB SİYGALARI
Kurallı taaccub siygalarına iki örnek vardır.
A)ما افعله B)افعل به
ما أعذب ماء النيل
أعذب بماالنيل
Nil’in suyu ne kadar tatlı.
ما أحسن منظر الرياض
Riyad’ın manzarası ne kadar güzel!
BU İKİ SİYGADA TAACCUB YAPMANINŞARTLARI
1=fiil sulasi fiil olmalınakıs fiil olmamalıdır. Yardımcı fiil olmamalıdır tam fiil olmalıdır. Kane ve gurubundan olmamalıdır.ma’lum fiil olmalı renk kusur,ayıp,sakatlık ifade eden fiilerden olmamalıdır.
2-camid fiil olmamalıdır.
نعم\بئس\عسي\ليس
Fiillerden birisi olmamalıdır.bu fiillerin mazi ve muzarileri yoktur.değişim ifade etmeyen fiilerde bu gruba girmez\مات\فني
3-eğer fiil sulasi değilse ya da renk kusur ifade ediyorsa ya da kane ve grubu gibi nakıs bir fiil ise bunların taaccubları daha değişik şekkilerde yapılır.
ما أجمل أن أصبح الجو معتدلا
Hava ne güzel ılıman oldu.
Meçhul fiil ile taaccub örneği:
ما أجمل أن يقال-هذا مجتهد
Bu çalışkandır denmesi ne kadar güzel.
4 harfli ise de:
ما أغظم أن تتخرج هذه الصحر
Bu kayanın yuvarlanması ne büyük bir şey.(‘en’yardımıyla taccub yapılmıştır.
Renk ifade ediyorsa:
ما أشد حمرة
ne kadar kırmızı
ما أكثر سوادًا
Ne kadar siyah
ماأكثر عواجًا
Ne kadar eğri
أقلل بجسارةً
Ne kadar cesaretsiz.
ماأحبَّ إليَّ هذه المنظرة
Bu manzara bana ne kadar sevimli geliyor.
أحبِبْ إليَّ بهذه المنظرةِ
Bu manzara bana ne kadar sevimli geliyor.
ECVEF FİİLLERDE VEYA İSİMLERDE TAACCUB
Ecvef fiillerde illetli olan harf atılmaz hareke verilerek kalıplara uygulanır.
Örnek:
طويل- ماأطوله
ميلٌ- أميل به
ما أطول ليل مريضٍ
Bir hastanın gecesi ne kadar uzundur.
اعللُ النفس بالآمال أرقبها- ماصيق العيش لو لا فسحة لآمال
Kendimi beklediğim özlediğim umutlarla oyalıyorum. Umutların genişliği olmasaydı hayat ne kadar sıkıcıolurdu.
EL-İSTİSNA
Cümlede çeşitli edatlar yardımıyla bazı isimleri yargıdan ayrı tutmaktır.
أثمر الأشجار إلاَّ شجرةً
Bir ağaç dışında ağaçlar meyve verdi.
İstisna edatından sonraki kısma müstesna,müstesnanın ayrı tutulduğu isme ise müstesna minhu denir.
1-إلاَّ
A)cümle olumluysa:
خضر الطلاب إلاَّ سالماً
Salim dışında öğrenciler geldi.
طارالحمام إلاَّ واحدة
Biri dışında güvercinler uçtu.
فر الجنود إلاَّ القائد
Komutan hariç askerler kaçtı.
a)eğer cümle olumluysa müstesna mansup olur.
b)eğer cümle olumsuz olursa:
لم تتفتح الأزهار إلاَّ بنفسج
Menekşe dışında çiçekler açmadı.
ما سلمت القادمين إلاَّ الأول
Eğer cümle olumsuz ise müstesna olan isim mansup ya da merfu olabilir.
c)müstesna minhu cümlede anılmamışsa yani cümlenin öğelerinden birisi eksikse:
لا يصغى النصيحة إلاَّ المخلصون
ما صاحبت إلاَّ الأخيار
لاتسود الشعوب إلاَّ بالأخلاق
Nasihate samimi olandan başkasıkulak vermez.
Hayırlı kişilerden başkasıyla arkadaşlık etmedim.
Uluslar yalnızca ahlak ile hakim olur.
Bu kısımda yani müstesna minhu’nun cümlede olmadığı durumlarda yapı genelde olumsuzdur.
ما رفع سأن الأمم إلاَّ العلم
Halkların durumunu bilimden başka bir şey yüceltmez.
لا يستذل إلاّ الصعيف
Zayıftan başkası küçük görülmez.
ما قرأْت الكتاب إلاَ صحفتين
İki sayfa dışında kitabıokumadım.
ماجاءَ الناس إلاّ حمارُهم
Eşekleri dışında insanlar gelmedi.
ما جاء الناس إلاّ حمارَهم
Eşekleri dışında insanlar gelmedi.
ما بلغني إلاَ رسالة ٌ
Bana mektuptan başka bir şey ulaşmadı
2-غير \سوى
Kendisinden sonra gelen kelime ile tamlama oluştururlar. Harekesi ‘illa’ dan sonra gelen müstesnanın harekesidir. Cümledeki yerine göre harekeleri değişebilir.
قرأت الصحفَ إلاَّ صحيفة ً
قرأْت الصحف غيرَ صحيفة ٍ
قرأت الصحف سوى صحيفةٍ
Yukarıdaki üç cümle de biri hariç tüm gazateleri okudum anlamına gelmektedir.
فاز السباحون غير سباح
Biri dışında bütün yüzücüler kazandı.
ما فاز السباحون غير سباح
Ğayra veya ğayru şeklinde yazılabilir çünkü cümle olumsuzdur.
ما كافات غير سباح
Bu cümledeki ğayra istisna edatıdır mefulun bihtir ve mansubtur nasb alameti fethadır.
ما فاز سوى سباح
Bu cümledeki siva ise yine istisna edatıdır. Takdiri bir damme ile merfudur çünkü fail konumundadır.
ما كافأت سوى سباح
Bu cümledeki siva ise takdiri bir fetha ile mansubtur.çünkü mefulun bih konumundadır.
3-حاشا\خلا\عدا
bu edatlar bazen harf bazen fiil olarak kullanılırlar.başlarında ise bir ‘ma’ bulunur. Bu ‘ma’ ya ma el mastariyye adı verilir.ma ile kullanıldıkları zaman fiil olarak alınmalarıuygundur.
طار الحمامات عدا حمامةٍ
Bu edatlar bazen harf-i cer bazen de fiil olarak kabul edilirler.
طارت الحمامات عدا حمامة ٍ
Biri dışında güvercinler uçtu.
طارت الحمامات ما عدا حمامة ً
4=ليس و يكون
İle yapılan istisna…
إجتمع القضاء ليس واحدًا
إجتمع القضاء لا يكون واحدًا
Biri dışında kadılar toplandı.
لكلِّ داءٍ و دواءٌ يستطبُّ بهِ =إلاَّ الحماقة أعيت من يداويها
Ahmaklık dışında her hastalığın tedavi edildiği bir ilaç vardır. Ahmaklık onu tedavi etmeye yarar.
الاَ كلِّ شئٌ ما خلا اللهَ باطلٌ= وكل نعيم لا محالة زائل
Allah dışında her şey boştur.her nimet mutlaka yok olur.
لم يبق سيئ من الدنيا بأيدينا إلاَّ بقية دمع ماقينا
Göz pınarlarındaki göz yaşıkalıntılarından başka elimizde dünyadan başka hiçbir şey kalmadı.
تزكرت من يبكي عليّ فلم أجد سوى السيف والرمح باكيا
Bana ağlayan birisini aradım ağlayan kılıç ve mızrap dışında bir şey bulamadım.
Taaccup kıyasi ve gayri kıyasi olmak üzere iki şekilde yapılır.
KURALSIZ TAACCUB ÜSLUPLARİ
A)kuralsız
Taaccub anlamı taşıyan soru ile yapılır.
كيف تكفرون بالله و كنتم أمواتاً فاخياكم
Allah’ı nasıl yalanlarsınız! Hani siz ölülerdiniz de sizi diriltti.
B)لله درّ من
لله درمن طالب
Ne çalışkan öğrenci!
لله در من سيارة
Ne araba ama!
C) يا له من
يا له من رجل
Ne adam!
فيالك من قترة معمر
Me’merdeki tarla kuşu sen nasıl bir kuşsun!
KURALLI TAACCUB SİYGALARI
Kurallı taaccub siygalarına iki örnek vardır.
A)ما افعله B)افعل به
ما أعذب ماء النيل
أعذب بماالنيل
Nil’in suyu ne kadar tatlı.
ما أحسن منظر الرياض
Riyad’ın manzarası ne kadar güzel!
BU İKİ SİYGADA TAACCUB YAPMANINŞARTLARI
1=fiil sulasi fiil olmalınakıs fiil olmamalıdır. Yardımcı fiil olmamalıdır tam fiil olmalıdır. Kane ve gurubundan olmamalıdır.ma’lum fiil olmalı renk kusur,ayıp,sakatlık ifade eden fiilerden olmamalıdır.
2-camid fiil olmamalıdır.
نعم\بئس\عسي\ليس
Fiillerden birisi olmamalıdır.bu fiillerin mazi ve muzarileri yoktur.değişim ifade etmeyen fiilerde bu gruba girmez\مات\فني
3-eğer fiil sulasi değilse ya da renk kusur ifade ediyorsa ya da kane ve grubu gibi nakıs bir fiil ise bunların taaccubları daha değişik şekkilerde yapılır.
ما أجمل أن أصبح الجو معتدلا
Hava ne güzel ılıman oldu.
Meçhul fiil ile taaccub örneği:
ما أجمل أن يقال-هذا مجتهد
Bu çalışkandır denmesi ne kadar güzel.
4 harfli ise de:
ما أغظم أن تتخرج هذه الصحر
Bu kayanın yuvarlanması ne büyük bir şey.(‘en’yardımıyla taccub yapılmıştır.
Renk ifade ediyorsa:
ما أشد حمرة
ne kadar kırmızı
ما أكثر سوادًا
Ne kadar siyah
ماأكثر عواجًا
Ne kadar eğri
أقلل بجسارةً
Ne kadar cesaretsiz.
ماأحبَّ إليَّ هذه المنظرة
Bu manzara bana ne kadar sevimli geliyor.
أحبِبْ إليَّ بهذه المنظرةِ
Bu manzara bana ne kadar sevimli geliyor.
ECVEF FİİLLERDE VEYA İSİMLERDE TAACCUB
Ecvef fiillerde illetli olan harf atılmaz hareke verilerek kalıplara uygulanır.
Örnek:
طويل- ماأطوله
ميلٌ- أميل به
ما أطول ليل مريضٍ
Bir hastanın gecesi ne kadar uzundur.
اعللُ النفس بالآمال أرقبها- ماصيق العيش لو لا فسحة لآمال
Kendimi beklediğim özlediğim umutlarla oyalıyorum. Umutların genişliği olmasaydı hayat ne kadar sıkıcıolurdu.
EL-İSTİSNA
Cümlede çeşitli edatlar yardımıyla bazı isimleri yargıdan ayrı tutmaktır.
أثمر الأشجار إلاَّ شجرةً
Bir ağaç dışında ağaçlar meyve verdi.
İstisna edatından sonraki kısma müstesna,müstesnanın ayrı tutulduğu isme ise müstesna minhu denir.
1-إلاَّ
A)cümle olumluysa:
خضر الطلاب إلاَّ سالماً
Salim dışında öğrenciler geldi.
طارالحمام إلاَّ واحدة
Biri dışında güvercinler uçtu.
فر الجنود إلاَّ القائد
Komutan hariç askerler kaçtı.
a)eğer cümle olumluysa müstesna mansup olur.
b)eğer cümle olumsuz olursa:
لم تتفتح الأزهار إلاَّ بنفسج
Menekşe dışında çiçekler açmadı.
ما سلمت القادمين إلاَّ الأول
Eğer cümle olumsuz ise müstesna olan isim mansup ya da merfu olabilir.
c)müstesna minhu cümlede anılmamışsa yani cümlenin öğelerinden birisi eksikse:
لا يصغى النصيحة إلاَّ المخلصون
ما صاحبت إلاَّ الأخيار
لاتسود الشعوب إلاَّ بالأخلاق
Nasihate samimi olandan başkasıkulak vermez.
Hayırlı kişilerden başkasıyla arkadaşlık etmedim.
Uluslar yalnızca ahlak ile hakim olur.
Bu kısımda yani müstesna minhu’nun cümlede olmadığı durumlarda yapı genelde olumsuzdur.
ما رفع سأن الأمم إلاَّ العلم
Halkların durumunu bilimden başka bir şey yüceltmez.
لا يستذل إلاّ الصعيف
Zayıftan başkası küçük görülmez.
ما قرأْت الكتاب إلاَ صحفتين
İki sayfa dışında kitabıokumadım.
ماجاءَ الناس إلاّ حمارُهم
Eşekleri dışında insanlar gelmedi.
ما جاء الناس إلاّ حمارَهم
Eşekleri dışında insanlar gelmedi.
ما بلغني إلاَ رسالة ٌ
Bana mektuptan başka bir şey ulaşmadı
2-غير \سوى
Kendisinden sonra gelen kelime ile tamlama oluştururlar. Harekesi ‘illa’ dan sonra gelen müstesnanın harekesidir. Cümledeki yerine göre harekeleri değişebilir.
قرأت الصحفَ إلاَّ صحيفة ً
قرأْت الصحف غيرَ صحيفة ٍ
قرأت الصحف سوى صحيفةٍ
Yukarıdaki üç cümle de biri hariç tüm gazateleri okudum anlamına gelmektedir.
فاز السباحون غير سباح
Biri dışında bütün yüzücüler kazandı.
ما فاز السباحون غير سباح
Ğayra veya ğayru şeklinde yazılabilir çünkü cümle olumsuzdur.
ما كافات غير سباح
Bu cümledeki ğayra istisna edatıdır mefulun bihtir ve mansubtur nasb alameti fethadır.
ما فاز سوى سباح
Bu cümledeki siva ise yine istisna edatıdır. Takdiri bir damme ile merfudur çünkü fail konumundadır.
ما كافأت سوى سباح
Bu cümledeki siva ise takdiri bir fetha ile mansubtur.çünkü mefulun bih konumundadır.
3-حاشا\خلا\عدا
bu edatlar bazen harf bazen fiil olarak kullanılırlar.başlarında ise bir ‘ma’ bulunur. Bu ‘ma’ ya ma el mastariyye adı verilir.ma ile kullanıldıkları zaman fiil olarak alınmalarıuygundur.
طار الحمامات عدا حمامةٍ
Bu edatlar bazen harf-i cer bazen de fiil olarak kabul edilirler.
طارت الحمامات عدا حمامة ٍ
Biri dışında güvercinler uçtu.
طارت الحمامات ما عدا حمامة ً
4=ليس و يكون
İle yapılan istisna…
إجتمع القضاء ليس واحدًا
إجتمع القضاء لا يكون واحدًا
Biri dışında kadılar toplandı.
لكلِّ داءٍ و دواءٌ يستطبُّ بهِ =إلاَّ الحماقة أعيت من يداويها
Ahmaklık dışında her hastalığın tedavi edildiği bir ilaç vardır. Ahmaklık onu tedavi etmeye yarar.
الاَ كلِّ شئٌ ما خلا اللهَ باطلٌ= وكل نعيم لا محالة زائل
Allah dışında her şey boştur.her nimet mutlaka yok olur.
لم يبق سيئ من الدنيا بأيدينا إلاَّ بقية دمع ماقينا
Göz pınarlarındaki göz yaşıkalıntılarından başka elimizde dünyadan başka hiçbir şey kalmadı.
تزكرت من يبكي عليّ فلم أجد سوى السيف والرمح باكيا
Bana ağlayan birisini aradım ağlayan kılıç ve mızrap dışında bir şey bulamadım.
Yaşayan Dünya Dinleri Dersi Konu Özetleri
YAŞAYAN DÜNYA DİNLERİ BİRİNCİ ÜNİTE ÖZETİ
DİNLER TARİHİNE GİRİŞ
DİNLER TARİHİNE GİRİŞ
GİRİŞ
Dinin tarih boyu insanla birlikte varlığını sürdürdüğü, insanın olduğu her zaman diliminde ve her yerde var olduğu bir gerçektir. İnsanlar her dönem muhakkak bir inanç içersinde olmuşlar ve bu inanca dayalı tutumlar sergilemişlerdir.
Bununla birlikte 19 yy.da dinin kökenine yönelik pozitivist değerlendirmeler olmuştur. Tanrı inancında ise çok tanrıcılıktan tektanrıcılığa doğru bir gelişim söz konusudur.
*Hegel, insanlık tarihinde “din çağı” öncesi bir “sihir ve büyü dönemi” olması gerektiği üzerinde durmuş; Frazer ise insanlığın erken dönem tarihinde, büyü ve sihir gücüyle insanlığın doğayı kontrol altına alabileceğinin düşünüldüğü bir zaman diliminin varlığından söz etmiştir.
DİNİN ANLAM VE DEĞERİ
*Halk arasında yaygın kullanımında din kavramı genellikle kutsal terimi ile birlikte ele alınır. Öyle ki din, zihinlerde öncelikle kutsal terimini çağrıştırmakta; kutsal alana yönelik duygu ve düşüncelerle tavır ve davranışları ifade etmektedir.
*Kuranda din terimi; “yol, hayat tarzı, hesap günü, kanun, hüküm” anlamlarında kullanılır.
Buna göre din, insanın her türlü inancını, düşüncesini, tavır ve davranışlarını ifade eden, insanın yaşan tarzı ve yaşamında izlediği yol anlamına gelmektedir.
*Dinin batı dilindeki adı: religio, religion.
*Dinin nasıl anlaşılması gerektiği konusunda Batıda çeşitli görüş ayrılıkları olsa da yaygın olan kanaat dinin, “insanın tanrı, metafizik alem ya da kutsala yönelik duygu, düşünce ve davranışlarını ifade eden sistem” olduğu yönündedir.
İnancı, yalnızca bazı metafizik ve aşkın varlıkların var olduğunu kabullenmeyle sınırlamak doğru değildir. Zira metafizik ya da aşkın aleme yönelik bir varlığın veya varlıkların mevcudiyetini kabullenme kadar bunların yokluğunu kabullenme de bir inançtır. Örneğin; İslamda Allaha inanç, Allahtan başka hiçbir üstün gücün var olmadığına inancıda içermektedir. Aynı şekilde erken Budizm’in tanrı inancı konusunda suskun kaldığı ve tanrı inancından öte insanın yeryüzünde var oluşuna yönelik düşüncelerin dinin temel karakteristiklerinden birisi olarak ön plana çıktığı bilinmektedir. Ayrıca her dinsel gelenek muhatap aldığı insanın tavır ve davranışlarını düzenleme, kişinin yaşamını bir düzene sokma hedefini taşır.
*Sonuç olarak dinin; insanın düşünce ve inanca dayalı değerlendirmelerini içeren zihinsel fonksiyonlarını, her türlü tavır ve davranışlarını ve insanın diğer insanlarla ilişkilerini ve kurumsal yönünü ifade eden sosyal yapısını belirleyen ve disiplin altına alan bir sistem olduğu söylenebilir.
*Panteizm: Tanrıyla doğanın birbiriyle içkinliği düşüncesi.
DİNLER TARİHİNİN ÖNEMİ VE BİR BİLİM DALI OLARAK GELİŞİMİ
Dinler tarihi dinlerin teolojik ve kurumsal yapılarını dinlerin tarihsel tezahürlerini de dikkate alarak inceleyen bir bilim dalıdır.
Dinler tarihi, dinleri çeşitli yöntemlerle inceler.
*Deskriptif (tasvir edici-betimleyici) yöntem: Dinin ya da dinlerin tarihsel tezahürünü olduğu gibi anlatır.
*Fenomenolojik yöntem: Dini fenomenler anlaşılmaya çalışılır. Bu bağlamda dinler tarihçisi ele aldığı konuya ilişkin kendi duygu ve yaklaşımlarını elden geldiğince paranteze alır ve ele aldığı hususu o geleneğin içinden biri imişçesine anlamaya çalışır.
*Analitik yöntem: Dini tezahürler ve fenomenler irdelenmeye, analiz edilmeye çalışılır.
*Karşılaştırmalı yöntemler: Dini gelenekler birbiriyle yada bir din farklı tarihsel tezahürleriyle mukayese edilir.
*Milel ve Nihal başlığı altında kaleme alınan eserler 11.yy da yazılmaya başlanmıştır.
*Milel ve Nihal (dinler tarihi) alanında yazılan ilk eser; Abdulkadir Bağdadi “El fark beynel fırak”
*Batılılarca, karşılaştırmalı dinler alanında ilk özgün eser veren yazar:Şehristani.
Çeşitli İslam dışı inanç ve gelenekleri tanımlayan telif ve çeviri eserlere örnek: İbnül Kelbi “Kitabül Ansam”
*Dinler tarihi bilim dalı Osmanlı döneminde 19 yy.dan itibaren eğitim kurumlarında yer almaya başlamıştır.
*Önceleri dinler tarihi dersleri “ilmü esatirül evvelin” ve “kitabül edyan” adı altında verilmiştir.
*Dinler tarihi ile ilgili Türkçe olarak yazılan en eski kaynak olarak kabul edilen eser: Şemseddin Sami “Esatir” 1878’de
DİNLER, MEZHEPLER VE KÜLTLER
Hangi bağlamda olursa olsun dini inanç ve değerlerin farklı anlaşılıp yorumlanması mezhepleşme hareketlerini beraberinde getirmiştir. Dinin içerisindeki farklı yorum tarzlarına mezhep denir.
Mezhepler yapıları itibariyle itikadi, fıkhi ve siyasi olmak üzere üç kategoride incelenir.
*İtikadi mezhepler: İnanç konularındaki farklılıklar. Örneğin Hristiyanlıkta Tanrı oğlu olduğuna inanılan İsa Mesih’in şahsı konusundaki tartışmalar birçok mezhep hareketinin oluşumuna neden olmuştur.
*Fıkhi mezhepler: Dini hayatın yaşanması ve ibadet anlayışlarıyla ilgili farklılıklar. Örneğin Caynizm’in temel mezhep hareketlerinin ortaya çıkışındaki temel tartışmalardan birisinin giyim konusundaki farklı bakış açıları olduğu bilinmektedir.
* Siyasi mezhepler: Dini cemaatin siyasal otorite ile ilişkileri yada siyasal otoritenin dine yönelik algılamaları çeşitli siyasal mezhep hareketlerinin ortaya çıkışına zemin hazırlamıştır. Örneğin 4.yydan itibaren Roma’nın resmi dini haline gelen Hıristiyanlığın, bu dönemden itibaren siyasallaşmasından söz edilebilir.
*Mezhep hareketleri bir başka açıdan ortodoksi ve heterodoksi ayrışması şeklinde de kendisini gösterir.
Ortodoksi, genellikle egemen olmuş yaygın anlayış için kullanılır. Kendini çoğunluğun inancını ifade eden merkezi din anlayışıyla ve egemen siyasal güçle özdeşleştiren dinsel yorum, asıl doğru öğretiyi savunduğu ve doğru ve kabul edilebilir inançların temsilcisi olduğu iddiasıyla Ortodoks olarak tanımlanmıştır.
Heterodoksi, merkezi din anlayışının dışında kalan görüş ve akımlar. Heterodoksi, çoğunluğun ya da bazı durumda siyasal gücün doğru ve kabul edilebilir saydığı resmi öğretinin dışında kalan her türlü akımı ifade eder. Çoğunluğa karşı azınlığı ve resmi din anlayışına karşı muhalefeti temsil eden akımlar heterodoksal olarak değerlendirilmiştir.
Heretik akımlar: Heterodoksi içinde dine ve dinsel inanç ve değerlere getirdikleri yorum ve bakış açısıyla yaygın din anlayışının temel değerlerinden sapma temayülü gösterdikleri düşünülen ve sapkın inanç ve uygulamaları nedeniyle cezalandırılmayı hak ettiklerine inanılan akımlar heretik yada sapkın akımlar olarak adlandırılır.
Heresi: Yaygın kabul edilen inançlardan yada çoğunlukla temsil edilen öğretilerden kesin bir ayrılık ve farklılaşmayı temsil eden dini yorumlardır.
*Senkretik dinler: Farklı dini değerleri bir araya getirmek suretiyle oluşturulan yeni inanç sistemlerine denir.Farklı inanç sistemlerinin bir arada yaşanması ve bilinçli ya da bilinçsiz şekilde birbirinden etkilenmesi nedeniyle oluşan yeni dini yorumlar senkretik dinler olarak tanımlanmaktadır.
* Senkretik dinlere örnek: Sih dini (İslam ile Hindu geleneğinden birçok unsur taşır.) Yahova Şahitleri, Moonculuk, Sayentoloji gibi hareketler senkretik akımlar olarak değerlendirilebilir.
*Kültler: Müstakil bir din olmaktan öte çoğunlukla bir dini gelenek içersinde belirli bir obje ya da değere tapınmayı ön plana alır. Kültler, içe dönük cemaat anlayışıyla ve gizemcilikleriyle diğer din mensuplarından ayrılırlar. Son dönemlerde Batı dünyasında sayıları hızla artan çeşitli Neo-Gnostik gruplar bu çerçevede değerlendirilir. Ayrıca müstakil bir inanç sistemi ve ibadet anlayışını geliştirip temsil etmekten öte, kurulu yaygın dinsel geleneklere ve sosyal değerlere karşı bir anarşizmi, başkaldırıyı temsil eden, bütün tutum ve tavırlarını buna göre oluşturan ve bu bağlamda bazen nefret, şiddet ve teröre yer veren hareketlerde kült kapsamında sayılabilir. 20.yydan itibaren Batıda yayılan Satanizmi bu bağlamda değerlendirmek mümkündür.
DİNLER TİPOLOJİSİ/TASNİFİ
Dinle ilgili yapılan tasniflerde dinin kendisinden hareketle yapılan tasniflerle tasnifi yapan kişinin dine yönelik algılamalarının etkili olduğu görülmektedir. Örneğin her din mensubu kendi inanç ve değerlerini merkeze koyarak bir din tasnifi yapmaya çalışmıştır. Bu doğrultuda kendi inancını hak, doğru ve yegane din, diğer inanç sistemlerini ise batıl dinler olarak tanımlamıştır.
*İslam geleneğinde yapılan en yaygın din sınıflaması hak, ilahi ve semavi kavramları ekseninde olmaktadır. Buna göre hal/ilahi/semavi dinler İslam, Yahudilik ve Hıristiyanlık için kullanılmaktadır. Bu anlayış Yahudilik ve Hıristiyanlığıda ilahi kategorisinde görmekte, bunların sonradan tahrif edilmiş olduğunu varsaymaktadır. Bu nedenle bu dinler “muharref” olarak adlandırılmaktadır.
*Kuran, dinleri “Allahın dini İslam” ve diğerleri şeklinde ayırmaktadır. Yalnızca İslamı hak/ilahi din olarak değerlendirmektedir.
*Hıristiyanlık Ortaçağ başlarından itibaren kendisini yegane din olarak görmüş ve kendisi dışındakileri pagan gelenekler olmakla itham etmiştir.
*Sabilik kendisini yegane doğru (kuşta) olarak görürken diğerlerini yanlış (kabda) olarak görür.
* Evrensel dinler: Sahip olduğu inançları evrensel düzlemde yaymaya çalışa, dolayısıyla tüm insanlar arasında yayılmayı hedefleyen inanç sistemleridir.
* Milli dinler: Dinin kapsamını yalnız bir milletle, soyla, klanla yada kabileyle sınırlamış olan geleneklerdir.
*Milli bir din olup tarih içersinde zaman zaman dinin evrensel planda yayılmasına yer vermiş, dolayısıyla evrensel bir din karakteri gösteren dinlere örnek: Yahudilik
* Monoteist dinler: Tektanrılı din
* Politeist dinler: Çoktanrılı din
* Düalist dinler: İkitanrılı din
* Panteist: Tanrıyla evren içkinliği (Evrenin tümünü Tanrı olarak kabul eder)
* Deist:Tanrı insan içkinliği. Tüm dinleri yok sayarak sadece Tanrının varlığını kabul eder. Peygamber, vahiy, ahiret, melek vs inançları yoktur.
* Agnostik (bilinmezcilik): Tanrının varlığının ya da yokluğunun bilinememesi.
* Gnostik: Sezgi ya da düşünerek Tanrının kavranması düşüncesi.
* Kristosentrik din: Mesih merkezli
* Teosentrik din: Tevhid merkezli
* Etnosentrik din: Seçilmişlik merkezli ( Yahudilerin İsrailoğullarının seçilmişliğine inancı)
ÇEŞİTLİ TANRI DÜŞÜNCELERİ VE DİNLER
*Üstün güç/güçler metafizik bağlamdaki ilahi bir varlık yada varlıklar olabileceği gibi, yaşanılan evrene ait herhangi bir obje, nesne, şahıs ya da evrensel düzlemde etili olduğuna inanılan bir ilke de olabilir. Dinlerin inanç yada ibadet sistemlerinde yer verilen üstün güç veya güçler genellikle tanrı ve tanrılar olarak karşımıza çıkar. Bununla birlikte yarı tanrı yada ruhsal varlıklar, ata ruhları ve benzeri doğaüstü unsurlar da üstün varlıklar olarak tazim edilebilir. Çin dinsel geleneklerinde Yin-Yang prensibi, Hint dinlerinde Karma (Dharma) doktrini her şeyi kuşatan üstün bir güç olarak karşımıza çıkar.
* Teizm, tanrı yada tanrıların doğaüstü üstün güçler olarak algılandığı geleneklerdir.
* Monoteist yada tektanrıcı dinler insanların yaşamlarında yer verdikleri diğer üstün güçleri reddederek bir tek üstün gücün, yani Tanrının varlığının kabul edilmesini ön plana çıkarmışlardır.
* Düalist yada ikitanrıcı dinler genellikle iyi ve kötü düalitesi çerçevesinde bir iyilik birde kötülük tanrısının arlığını kabullenirler. Ancak kötülükten sakınmak amacıyla iyilik tanrısına tapınmayı esas alırlar.
* Politeist, çoktanrıcı geleneklerde ise insan yaşamından iyi ve kötü nitelikleri temsil eden sayısız oranda tanrısal varlığın mevcudiyetine inanılır. Hatta böylesi inanç sistemlerinde bunların yanında çeşitli doğal varlıklar, gök cisimleri, krallar ve yöneticiler gibi insanlarda üstün varlık olarak görülür.
Henoteizm: Birçok tanrının varlığını kabul etmekle birlikte bunlardan yalnızca birisine tapınmayı esas alan teolojik yaklaşıma denir.
YAŞAYAN DÜNYA DİNLERİ 2.ÜNİTE
HİNDUİZM-CAYNİZM
HİNDUİZM-CAYNİZM
Hint yarımadasında ortaya çıkan ve bugün hem doğdukları yerde hem de dünyanın farklı bölgelerinde varlıklarını hala devam ettiren dört din: Hinduizm, Caynizm, Budizm ve Sihizm.
HİNDUİZM
*Sanatana dharma: Hinduların kendi dinlerini ifade etmek için kullandıkları isim. “sonsuz/ezeli yasa” anlamına gelen bu kelimeyle diğer büyük dinlerin aksine onun bir başlangıcının olmadığını ifade etmek isterler. Hintli olmayanlar arasında ise bu din için eski Fars dilinde “indus nehrinin doğu tarafında yaşayanlar” anlamına gelen Hindu (Sankritçe nehir) kelimesinden türeyen Hinduizm kullanılır.
* Hinduizm, dünyada varlığını devam ettiren en eski dindir.
* Hindistanın yüzde 80i bu dine tabiidir. Batı ülkeleride dahil olmak üzere Hindistan dışında da 45 milyondan fazla mensubu bulunur.
* Hinduizmi devlet dini ilan eden tek ülke : Nepal ( 18 milyon mensub)
* Hinduizm Tanrı inancını kendisi için merkezi olarak kabul etmediği gibi Tanrını doğası hakkında fikir yürüten sistematik bir teolojiye sahip değildir. Hintliler tek bir tanrıya inandıklarını düşünürken bile çoğunlukla birçok tanrıya tapıyormuş gibi görünürler.
* Herhangi bir şahsı kurucu olarak görmedikleri gibi, herhangi bir kutsal metni tek başına bağlayıcı kabul etmezler.
* Herhangi dini bir uygulamayı zorunlu görmedikleri gibi herhangi bir doktrini de dogma olarak kabul etmezler.
* Yakın zamanlara kadar hiç kimse, Hindu olarak doğmak dışında Hindu dinine giremezdi. Ancak, modern Hindu tanımı, eskiye nazaran nispeten genişledi. Hinduizm içinden çıkan yeni dini akımlar bu ülkeyle doğrudan alakalı olan bu dine, Hindu olarak doğanlarla aynı hakların verildiği batılıları da çekmeye başladı.
TARİHSEL SÜREÇ
*1) Hinduizm kaynaklarından en eskisi m.ö 4000-2200 yılları arası tarihlenen Harrapa Medeniyeti (İndus Vadisi Medeniyeti) kalıntıları. Hinduizmin tarih öncesi ilk dönemini temsil eder.
*2) Hinduizmin ikinci dönemini/safhasını yanlışlıkla Brahmanizm olarakta adlandırılan Veda Dini oluşturur. Veda döneminin genel olarak m.ö 2000-500’e kadar devam ettiği kabul edilir.
Veda dini, ana mekanları Belh civarı olan ilk Aryanlar tarafından ortaya konuldu. Bu dönemin dini hakkındaki kaynağımız, söz konusu dönem boyunca dini tutumlardaki dikkate değer bir evrilmeyi ortaya koyan Vedalardır. Bunlar, Hindistan’a gelip yerleşen Aryanlar tarafından derlenmiş, şekil ve muhteva bakımından birbirinden farklı Sanskritçe metinlerdir.
*3) m.ö 500 den m.s 500’e kadar ki on yüzyıllık dönem klasik Hinduizm dönemidir. Hinducu sentez olarak da adlandırılan bu dönem, bugün hala geçerliliğini muhafaza eden temel kavramların yerleştiği bir dönemdir.
Bu dönemde Vedalara bağlılığı ortodoksinin ölçütü kabul ettiler; dolayısıyla onları bir otorite olarak kabul etmeyenleri, yani Cayinist ve Budistleri heterodoks ilan ettiler. Bu ölçüt, Cayinist ve Budizm’in yollarına ayrı bir din olarak devam etmelerine yol açtı. Hinduizm için en önemli unsurlardan biri, teizmin ortaya çıkmasıydı. Vedalar döneminde nispeten önemsiz iki tanrı olan Şiva (kırmızı) ve Vişnu önemli hale geldiler.
Dönem hakkında iki önemli kaynak: Mahabharata ve Ramayana destanları.
*4) Hinduizm’in bir sonraki safhası, 6.yy.dan 19.yy.a kadar devam eden ortaçağ safhasıdır.
*5) “Yeni Hinduizm” diye adlandırılan ve 19 yy.da Batı modernizminin etkisiyle ortaya çıkan ve bir anlamda Hinduizm’i etnik bir din olmaktan evrensel din haline getiren hareketler ortaya çıkmıştır.
KURUCU ŞAHSİYET
Hinduizmin en temel özelliği kendisinin herhangi bir kurucuya dayandırılmamış olmasıdır. Onun kurucusunun bilinmezliğinin bir ifadesi olarak da sanatana dharma “ezeli hikmet” kelimesini kullanırlar. Ancak asıl ifadesini Vedalar’da bulduğundan ve Hindular Ortodoksluğu Vedaların kabul edilmesiyle eşanlamlı olarak kabul ettiklerinden, Vedaların kendilerine atfedildikleri kişileri bu dinin kurucuları olarak kabul etmek mümkündür.
Rşi = muni : hakikati gören, hakim kimse. Sessiz, derin düşünenler.
*Veda: görücüler ve bilgeler vasıtasıyla Yüce varlıktan sahih bir gelenekte geliyor olduklarından dolayı Agamalar diye adlandırılırlar.
KUTSAL METİNLERİ
(Genel kabul görmüş metinler anlatılmıştır. Hakkında bilgi verilen metinlerin, yegane Hint kutsal metinleri olduğu düşünülmemelidir.) Hindu kutsal metinleri iki gruba ayrılır. Şruti ve Smriti
1) “İşitilen ve görülen” anlamına gelen Şruti kategorisi içinde Vedalar
*Otoriteleri, Rşilerin, derin tefekkür ve vizyon yoluyla YüceVarlıktan almış oldukları inancından kaynaklanan Vedalar, insanlık tarihinin bize kadar gelen en eski metinleri olarak kabul edilirler.
*Sanskritçe “bilmek” anlamına gelen vid kökünden gelen veda “bilgi” anlamına gelmektedir.
*Vedaların en eski parçasını dört derleme oluşturur: Rig-veda, Sama-veda, Yacur-veda ve Atharva-veda.
Bunlardan en eskisi ve geniş olanı Rig-veda dır.
*Her veda üç bölümden oluşur.
a- Brahmanalar: Ayinler ve onların yerine getiriliş tarzı ile ilgili metinler
b- Aranyakalar: Geleneksel Hindu hayat tarzının üçüncü aşaması olan ormanlarda ikamet etme yemini edenlerin çalışmaları/onların okuyacakları eserler olup, kurban törenlerinin anlamını ve yorumunu ele alan metinlerdir.
c- Upanişadlar: Talebe-hoca arasında cereyan eden soru-cevap metinleri. Upanişadın anlamı: Üstadın dizinin dibine oturmak.
2) Smriti kategorisinde ise Puranalar, Ramayana, Mahabharata ve Dharma-Şastra’lar yer alır.
* Smriti: hatırlanan şey yada hafıza ve gelenek anlamına gelir. Bunlar Hint düşünesi için ikinci en yüksek otoriteyi temsil ederler. Bu metinler, bir Hindunun gündelik hayatını belirleyen şeyleri içerdiklerinden şrutiden daha önemlidirler. Üç ana gruba ayrılır. Hindin iki önemli destanı olan Ramayana ve Mahabharata’nın yer aldığı ithasa, Puranalar ve Dharma-şastralar.
*Mahabharata’nın bir alt bölümünü meydana getiren ve “Bhagavat-gita”adlı bölüm, Mahabharata’dan daha çok tanınmış ve dünyanın bir çok diline çevrilmiş bir metindir.
*Puranalar, Hintle ilgili bayramlar, kast yükümlülükleri ve hac yerleri gibi konuları içerir.
*Dharma-şastralar, farklı zaman ve mekanlarda dini hükümlerin nasıl uygulanacağı, insanların bu dünyada yaptıklarının sonucu olarak yeniden doğumlarının nasıl olacağı gibi hususlarda Hindulara yol göstermek için derlenmiş metinlerdir.
*İki binden fazla olan dharma-şastraların tartışmasız en etkili olanıManu Yasaları (Manu Smriti) dir.
İNANÇ ESASLARI
Hinduizmin tespit edilmiş, Hıristiyan credosu ya da İslam’ın amentüsüne benzer türden bir inanç sistemi/esasları yoktur. Ancak, ayırt edici özellikleri olduğu kabul edilen bir takım düşünceler ve inançlar vardır.
*Hinduları 330 milyon tanrıya tapar. Bu sayı, yüce güçlerin sayısının tasavvur edilemeyecek kadar yüksek olduğuna işaret eder. Sanskritçe de tanrı anlamına gelen “deva” ya da “devata” kelimeleri bütün yüce güçler ve Hindular tarafından deva sıfatıyla onurlandırılan önemli insanlar için serbest bir şekilde kullanılır.
*Deva, alışılmamış ve sıradan olmayan bir şey ifşa eden, güç ve etki uygulayan, faydalı ya da zararlı olan her şeydir.
* Vedalar, 11 yeryüzüne, 11 göklere ve 11 de ikisi arasındaki havaya ait olan 33 tanrıdan söz ederler. Agni (ateş), Surya (güneş) ve Uşas (şafak) devalar olarak zikredilir.
*Vedalar, Aryan halkının güçlü koruyucusu olan “Indra” ya yönelik ilahileri içerir.
*Hinduların çoğu, ilahlardan birini işta devatası (kişisel tanrısı) olarak seçer. Bu ilahlar onların dindarlığının ve ibadetinin odağı haline gelir. Farklı insanların farklı ilahlar seçmesi benzersiz bir politeizm meydana getirir.
*Hinduizm’in diğer inançları; kast sistemi, karma, samsara, reenkarnasyon (tenasüh/ruhgöçü) ve mokşa. (en önemlileri.)
* Kast Sistemi: Portekizce “saf, temiz” anlamına gelen castadan türer.
Hint toplum yapısının zamanı bilinmeyen bir andan beri devam eden dört kastı (çatur varna):
1) Brahminler: Vedaların kutsal sözlerinin gözeticileri
2) Kşatriyalar: Savaşçılar ve yöneticiler
3) Vaişyalar: Çiftçiler, zanaatçılar, iş adamları
4) Şudralar: Hindu toplumunun temelini oluşturan yoksul işçiler, hizmetçiler ve köleler.
*İki kez doğanlar diye de adlandırılan ilk üç kast asıldır ve dördüncüsü kast dışı olarak kabul edilir. Kast sisteminin dini bir kökenle açıklanmaya çalışılmasının yanı sıra, insanların içinde doğdukları kastları da dini gerekçelerle açıklanır. Bu durumları, onların geçmişte yaptıkları işlerin(karma) bir sonucudur. Kast dışı olanların orada bulunmaları geçmiş hayatlarında kötü işler yapmaları olduğu gibi, bir kişinin Brahmin ya da Kşatriya olarak doğmasının sebebi de önceki yaşamında iyi işler yapmış olmasıdır.
*Karma: İş, eylem, amel anlamına gelir. Kişinin geçmiş yaşamında ve şimdiki yaşamında yaptıkları eylemler.
* Ruhun, bedende olarak yaptığı işlerin sonucuna uygun olarak yeni bir bedende dünyaya gelmesine “reenkarnasyon”, bu sonsuz gidiş geliş döngüsüne de “samsara” denir.
* İnsanların öldükten sonra, ölüm-yeniden doğum döngüsünden (samsara) kurtulmaları ve bir daha başka bir bedende yeniden bu dünyaya gelmemelerine “mokşa” denir.
Hindu dini ve felsefi hareketlerin ortak hedefleri mokşayı gerçekleştirmeye yöneliktir.
İBADETLERİ
*Hedefi manevi ilerlemeyle maddi ilerlemeyi sağlamak olan Hinduizm’deki ibadet (puja), ferdi bir tecrübe olduğu için daha çok bireysel bir faaliyettir.
*Toplu ya da cemaat olarak ibadet, Hinduizm’in doğasına yabancıdır.
*Mabet ibadeti zorunlu değildir.
*Hindu ibadeti evde yapılanlar ve mabette, hususi vesilelerle yapılanlar olmak üzere ikiye ayrılır.
*Evdeki ibadet, ibadet için ayrılmış oda ya da köşede yapılır.
* İlk üç kasta mensup olan ve iki kez doğanlar olarak adlandırılanlar tarafından günde üç kez icra edilen gündelik ibadeti, genel olarak kadın yerine getirmekle yükümlüdür.
*Sabah ibadeti nehir kenarında ya da puja odasında yapılır.
*Yalnızca evde yapılan ve aile ile ilgili törenlerde vardır. Bunlar doğum, erginlenme, evlilik ve ölüm törenleridir.
*Bir kimsenin kendisiyle ilgili yapılan son tören ölüm törenidir.
* Hindular, çocuklar dışındaki cesetlerin gömülmesi değil de yakılması gerektiğini, çünkü arındırıcı bir özelliği olan ateşin tükettiği bedeni daha yüksek bir şekle dönüştürdüğüne inanılır.
* Yakılan bedenin külleri üçüncü yada başka uygun bir günde nehre, tercihen Ganj nehrine atılır.
*Cennet ve cehennem nihai son olmaktan ziyade, samsaradaki ara duraklardır.
*Brahmaloka, tezahür etmiş olan dünyanın en son sınırıdır.
*Kutsal yerlere hac, Hinduizm’in her mezhebi tarafından icra edilen önemli ve kendisiyle dini tekamüle doğru ilerlemenin gerçekleştirildiği araçtır.
* Hindistan’da özellikle kutsal olan yedi yer vardır. Bunlar içinde en kutsal olan ise, Şivacılığın merkezi ve geçmiş zamanlardan günümüze kadar bir öğrenim merkezi olan “Benares”tir.
* Bu yedi yerden birine bir hac ziyareti yapılmaksızın Hindunun dini hayatı tam olmuş olmaz.
MEZHEPLERİ
Hinduizm’de mezhepler Kadim ve Modern Akımlar şeklinde ikiye ayrılır.
Kadim Mezhepler ( Saf Dini Akımlar)
Hinduizm’de varlığını devam ettiren üç ana mezhep : Şivacılık, Vişnuculuk ve Şaktizm.
1) Şivacılık: Tanrı Şiva üzerinde odaklanmayı ve ona yüce varlık olarak tapınmayı ifade eder.
*Yüce varlık olarak kabul edilen Şiva’nın tarihi çok eskidir.
*Şivacılık öteki Hindu geleneklerden daha çok asketik (dünyadan el ayak çekme, çileci) bir özellik taşır.
*İndus Vadisi Meddeniye’tinin (ilk dönem) kalıntılarının arasında bulunan mühür üzerindeki betimlemenin, Şiva’ya ait olduğu kabul edilmektedir.
*Şivacı olarak kabul edilen bütün grupların ortak özellikleri, evrende tek bir gerçekliğin var olduğu onunda Brahman olduğu, onun dışında kalan her şeyin hakiki bir gerçekliğinin bulunmadığı, yanılsamanın ürünü olduğu, kurtuluşa ulaşmanın bilgi yolu ve bu yolun yoga uygulamalarıyla kolaylaştırıldığını kabul ederler.
*Ortodoks olan Şivacılar, Vedalara saygı gösterirler.
*Şiva’ya bütün Hindu mabetlerinde onun kadın enerjisisi olan Şakti ile birlikte ve Şiva’nın yaratıcı gücünü temsil eden ve “fallik” şekli olan linga olarak ibadet edilir.
*Şivacılar Vişnuculardan, alınlarının ortasına koydukları üç yatay işaretle ayrılırlar.
2) Vişnuculuk: Hinduizm’in önemli ikinci büyük dini geleneğidir.
*Şahsiyeti olan tek bir tanrıya ( Vişnu, onun avatarı Rama ve Krişna) ibadeti, özgeci bağlılığı ve Tanrının inayeti vasıtasıyla kurtuluşu vurgular.
*İnsanlara karşı merhametli olan Vişnu, yeryüzünde zulüm, adaletsizlik arttığında ve sosyal düzende karışıklıklar ortaya çıktığında bunları düzeltmek maksadıyla, insan ve hayvan bedenlerinden oluşan farklı bedenlerde tecessüt ederek (avatar) yeryüzüne iner.
*Avatar: Vişnunun farklı bedenlerde yeryüzüne inmesi. Bunların en tanınmış olanları : Rama ve Krişna
*Vişnu aynı zamanda Hindu teslis anlayışını oluşturan üç önemli tanrıdan biridir. Brahma, Vişnu ve Şiva
*Vişnucuların ayırt edici işaretleri, alınlarının ortasına yerleştirdikleri dikey çizgilerdir.
*Vinucuların en önemli teologları ve felsefi okul sahibi düşünürleri: Ramanuca, Madhva, Nimbarka ve Vallabha.
3) Şaktizm: Üçüncü büyük dini gelenek. “Güç” yani Tanrının yaratıcı gücü anlamına gelen Şaktiden türer.
*Bu gücün genellikle dişil olduğu kabul edilir.
*Hinduizm’de özellikle Assam ve Bengal’de yaygın olan, nihai gerçekliğin dişil tezahürleri tapınımına verilen isimdir.
*Şakti, Tanrının adeta maddeleşen ve kendi dışında varlık kazanan yaratıcı gücüdür. Zamanla tanrı belirsizleşir ve Şakti ön plana çıkar. Tanrı ezeli uykusundadır; onu harekete geçiren ve yaratan Şaktidir. Bu yüzden Tanrıya değil Şaktiye dua edilir.
Modern Dini Akımlar
**Müslümanların uzun süreli Hindistan hakimiyetleri, Hint kültürü üzerinde silinmez bir iz bıraktı. Ancak din olarak Hinduizm hakim olmayı sürdürmüş olsa da, iki din arasında yaşanan kültürel etkileşim eklektik şahısların (Kebir gibi) ve hareketlerin (Sihizm gibi) ortaya çıkmasına yol açtı.
** Ancak İngilizlerin Hindistan’daki yönetimleriyle başlayan modern dönem, Hint hayat anlayışında farklı bir meydan okumayla karşı karşıya olduğunu hissettirdi. Söz konusu meydan okuma Avrupalının dininden daha ziyade, İngiliz eğitim sistemi ve onun girmesini sağladığı Avrupa düşüncesinden gelmekteydi.
** İlk tepki; Bengal’de, bir Brahmin ailesine mensup Bengalli Rom Mohan Roy hareketin başlatıcısı. ) İlk adı İngiliz Uniteryen Cemiyeti olan. Brahmo Samaj derneğini kurdu(1827). Roy, Upanişadlar ve Brahma-Sutra’da bulunduğunu düşündüğü ahlaki tektanrıcılığı savundu, tanrı ve tanrıçalara ibadeti yasakladı. Sati (kadının ölen eşile birlikte yakılması uygulaması), çocuk yaşta evlilik, kast olmayı ve kadınların eğitimini savundu. Ancak Brahmo Samaj hiçbir şekilde bir halk hareketi olamadı.
** Bombay civarında başka bir hareket ortaya çıktı. Bu 1875’te Swani Dayananda tarafından kurulan Arya Samaj hareketiydi. Kuruluş gerekçesi Aryan Veda dinini eski asli haline döndürmek ve Vedalar sonrası vuku bulan bütün gelişmeleri reddetmekti.
**Kökü Hindu geçmişinde olan bir takım dini ihya hareketleri de vardır. Bunlardan en önemlilerinden biri Ramakrişna adını alan, bir Brahmanın oğlu olan Gandhadhar Chatterji’dir. Ramakrişna, nihai olarak bütün dinlerin aynı hedefe giden farklı yollar olduğunu kabul etti.
*Yeni Hinduizm: Hinduizm’in çağdaş hikayesi ve reform, adaptasyon, yeniden değerlendirme ve saldırgan yeniden tasdiğin tedricen ortaya çıkışı Yeni Hinduizm olarak adlandırılır.
**Yeni Hinduizm’in en önemli ve tam bir temsilcisi : M.K. Gandhi (1869-1948)
-Bhagavat-gitayı dini ideallerinin ve değerlerinin en büyük kaynağı olarak kabul etti.
-Hindistan’ın batıyla teması yüzünden bozulduğunu gösterecek bir şekilde, köylü elbisesi giydi ve sade bir yaşam sürdü.
- Kendisini dokunulmazlar (ilk üç kastların dışında bırakılan şudralar) meselesine adadı.
-Hindistan’ın bağımsızlığı mücadelesini Cayinizm’den aldığı “ahimsa” doktrini bağlamında yürüttü.
-Gandhi, tartışmasız Hindistan’ın ahlaki lideridir.
- Halk nezdinde, bir aziz, dünyanın kötülüklerine son vermek için gelmiş Tanrının bir enkarnasyonu idi.
DİĞER DİNLERE BAKIŞI
*Klasik dönem Hindu düşünürleri Şankara ve Kumarila Hinduizm’i tamamen dışlayıcı bir tarzda yorumlamış; Hinduizm’den kaynaklanmakla birlikte müstakil birer din haline gelmiş olan Budizm ve Cayinizm gibi hareketleri yanlış olarak kabul etmişlerdir.
* Modern dönemde Ramakrişna inanç sistemleri, ibadet şekilleri farklı olmakla birlikte bütün dinlerin ortak hedefinin Tanrının idrak edilmesi olduğu, şeklinde çoğulcu bir yaklaşım ortaya koyar.
*Swami Vivekananda’ya göre bütün dinler, insan ruhunu tanrıya götüren basamaklardır.
*Hindistan’ın modern dönemde yetiştirdiği en önemli şahsiyetlerden biri olan Mahatma Gandi, başlangıçta Hinduizm’i en hoşgörülü, bütün dinlerdeki doğruluğu be hakikati kabul eden bir din olarak görürken yani, Hinduizm’e diğer dinlerden daha üst bir yer verirken daha sonraları, bütün dinlerin eşitliğini öne çıkarmaya çalışır. Bunun sonucu olarak ta “dinlerin aynı ağacın dalları” olduğu benzetmesini kullanmaya başlar.
********************************
CAYİNİZM
*Bugün Hindistan’da üç milyon kişinin dini kimliğinin ifadesi için kullanılan Cayinizm, bir “cina”nın (zafer kazananın) takipçilerini ifade eder ve dokuzuncu yy.dan sonra bugün bilinen grup için kullanılmaya başlar.
* Mahavira (büyük kahraman) olarak tanınan Vardhamana’ya izafe edilir.
*Ancak cayinler için bir cina, bir dinin kurucusu olmaktan ziyade her zaman mevcut, yok olmaz geleneğin bütün üstadları tarafından yapıldığı tarzda öğretilen hakikatin ve yolun yayıcısıdır.
* Her cina, bu geleneği yeniden canlandırır, yeni bir şey ortaya koymaz. Çünkü yol her zaman aynıdır.
* 24 tane olduğu kabul edilen “tirthankaralar” olarak adlandırılan cinalar grubunun sonuncusu Vardhamana’dır.
* bu 24 tirthankaradan tarihsel bir şahsiyete sahip olanlar Vardhamana ve kendisinden önceki cina Parşva’dır.
TARİHSEL SÜREÇ
*Mahavira olarakta adlandırılan Vardhamana, m.ö 6.yy.da kurtuluşu yalnızca kurbanla elde edebileceğini kabul eden Vedacı yaklaşıma ve kast sistemine karşı olarak, alternatif kurtuluş yolları arayan ve bulduklarını söyleyen, Buda’nında içlerinden biri olduğu bağımsız gezici dervişler içinde yer alır.
* Miladi birinci yy.da Digamabaralar (gök giyenler) ve Svetambaralar ( beyaz giyinenler) olmak üzere iki mezhebe ayrıldılar.
* Giysiyle anlaşmazlığın yanı sıra daha çok teknik olan bazı anlaşmazlıklarda iki grup arasındaki ayrılığı derinleştirdi.
* Digambaralar güney ve merkezi Hindistan’daki ana Cayinist grup iken, kuzeyde ve batıdakiler ise Stevambaralar oldular.
* Bu ayrılığa rağmen miladi 5.yy da gelişme ve büyük bir etkiye sahip olmaya başladılar.
* Daha çok ticaretle uğraşırlar.
KURUCUSU
*Vardhamana, Cayinist geleneğe göre, tirthamkaraların yirmidördüncüsü olarak m.ö 599 yılında Kşatriya sınıfına mensup bir ailede doğdu.
*O bir cina, dünyanın ve ihtiraslarının “fatihi”, bir kevalin (her şeyi bilen), bir arhat (ulu), ve bir Mahavira (büyük kahraman) dır.
*Yağmur mevsimleri dışında tebliğine hiç ara vermedi.
KUTSAL KİTAPLARI
* Cayin kutsal kitap külliyatı : Agama
* Agama 3 ana bölümden oluşur. Purvalar, Angalar ve Angabahyalar.
* Angabahyalar 5 alt gruba ayrılır. içlerinden Chedasutralar Cayin disiplin kitabı olarakta adlandırılır.
* Cayin kutsal metinlerinin dili, Mahaviranın daha fazla insana ulaşmak istemesi yaşadığı bölge olan Magadha’nın diliyle bölgenin sınırlarında bulunan yerel dillerin karışımı bir dil kullanmasına sebep olmuştur. Bu yüzden onun kullandığı dil yarı magadhi anlamında Ardha-Magadhi olarak adlandırılır. Cayinler genel olarak kutsal metin dilini Arşa, yani rşilerin dili olarak isimlendirilirler, ve onu temel dil olarak kabul ederler.
İNANÇLARI
* Cayinlerin inanç esasları 3 tanedir ve “üç mücevher” olarak adlandırılır.
- Doğru inanç, Doğru bilgi, Doğru davranış
* Bunlardan öncelik doğru inancındır. Çünkü doğru inançtan kaynaklanmayan davranışların fazla bir değeri yoktur.
* Doğru inançtan maksat, Cayin kutsal kitaplarıyla onların içerdikleri öğretiye olan kesin inançtır.
* Doğru bilgi, Cayin dini ve felsefi ilkeleri hakkındaki bilgidir.
* Doğru davranış ise insanın öğrendiği ve doğru olarak düşündüğü şeyi eyleme dönüştürmesidir. Bu öğretinin en önemli kısmıdır. Çünkü insan ancak doğru eylem sayesinde karmadan kurtulabilir ve hayatın hedefi olan kurtuluşu gerçekleştirebilir.
*Beş büyük yemin (mahabavrata): Manastır hayatına başlayacak (erkek yada kadın) herkesten yerine getirilmesi istenen eylemler.
1-Ahimsa: Var olan herhangi bir anlıya zarar vermeme
2-Satya: Yalan, uydurma söz söylememe
3-Asteya: Çalmama
4-Brahma-carya: Bekar bir hayat sürme
5-Aprigraha: Dünyayı terk etme.
Keşiş olmayan laikler için ise, son ikisinin yerini iffet ve kanaat alır, diğerleri aynıdır.
* Hindistan’da çok eski bir doktrin olan “ahimsa”, Cayinler için önemli bir yer işgal eder. O, bütün davranışları belirleyen önemli bir fazilettir. En küçük canlılar da dahil hiçbir şeye zarar vermeksizin yaşamak gerektiğine işaret eder. Buda et yemeye izin verirken, bu Cayinizm’de tamamen yasaktır.
*Cayin toplumu keşişler ve keşiş olmayan laikler olmak üzere ikiye ayrılır. Asıl Cayin cemaatini keşişler oluşturur. Çünkü kurtuluş, ancak keşiş hayatı yaşamakla elde edilebilecek bir şeydir.
*Cayinist hayatın hedefi, “karma”dan kurtulmaktır. Reenkarnasyona inanır. Hinduizm ve Budizm ile ortak olan karma anlayışı cayinlerde farklıdır. Kurtuluş “mokşa”dır.
*Cayinizm ateist bir din olarak görülmesine rağmen, Cayinistler bunu kabul etmezler. Onlar da tanrılığa ve sayısız tanrıya inanırlar. Ancak kabul ettikleri bu tanrıların evreni yarattığına inanmazlar. Kabul ettikleri tanrılar, daha önceki hayatlarında iyi şeyler yaptıkları için yukarıdaki dünyada olma hakkını kazanmış olan ölümlülerdir.
İBADETLERİ
*Keşişler ve normal dünyevi hayatlarını devam ettirenlerden (laik) oluşan Cayin inananlar topluluğu (samga), ilahilerden, kutsal mekanları ziyaret etmekten ve yirmi dört tirthankaranın heykellerine meyve, pirinç ve süt takdimlerinden oluşan ibadet, laiklerin işidir. Keşişlerin işi, laikler için örnek alınacak bir hayat yaşamak ve çok az bir derecede olsa öğretmektir.
*Cayinlerin mabetlerindeki ibadet nesneleri tirthankaraların heykelleridir. Doğası gereği yaratıcı tanrıyı kabul etmemelerine rağmen hem tirthankaralar hem mükemmelliğe ulaşan ruhlar hem de Hinduizm’den geçmiş olan bazı küçük tanrılar ibadete konu olurlar.
* İbadetlerde heykellerin kullanılması, bunların kurtuluşa ermeye çalışanlara örnek olması ve zihinlerini nirvanaya hazırlama amacına yöneliktir.
*Keşişler ve sınırlı bir zaman için keşiş kurallarını takip edebilecek laik için dini uygulamalar, bir günde 48 dakikalık ibadeti ve oruç tutmayı içerir.
*Cayilerin kutladıkları bayramlardan en çok bilineni erkek ve kadın keşişlerin yağmur mevsimi için sığınakta oldukları Ağustosta kutlananPajjsana’dır. Bu bayramı Stevambaralar sekiz Digambaralar on gün olarak kutlarlar.
*Kutsal yerlere hac, Cayinler için önemli bir faaliyettir ve mabet ibadetinin maksatlarıyla yakından ilişkilidir. Hac mekanları nihai kurtuluşa ulaşmış tirthankaraların ve büyük Cayin azizlerinin hayatlarındaki bir takım olayların yaşandığı yerlerdir. Büyük hac yerleri olarak Sameta Sikhara, Pavati ve Girnar Dağı sayılabilir.
MEZHEPLERİ
* Cayin cemaat içindeki en eski ayrılık Digambara ( gök giyinenler ya da çıplaklar) takipçileriyle Svetambara (beyaz giyinenler) bağlıları arasında oldu.
*Digambaralar, Mahavira’nın dünyayı tam bir terkin ifadesi olarak elbiselerini çıkarası geleneğini takip ettiklerini düşünürler. Bunlar, normal hayatlarını kesintiye uğratmaksızın hava(gök) giyinemeyeceklerini bu yüzden de kadınların kurtuluşu gerçekleştirmeye muktedir olmadıklarını kabul ederler. Ancak erkek olarak bedenlenirse kurtulabilirler.
*Cayinler arasındaki söz konusu ayrılık bugün hala devam etmektedir. Stevambaraların merkezi Kathiavar, Digambaraların merkezi Mysore’dir.
YAŞAYAN DÜNYA DİNLERİ ÜNİTE 3 BUDİZM- SİHİZM
Hint Dinleri 2Budizm- Sihizm
TARİHSEL SÜREÇ
1) Budizm, kurucusunun vefatından sonra Hindistan'ın doğusunda, kuzeyinde ve güneyinde kalan ülkelere yayılmış ve yerel kültlerin katkısıyla farklı nitelikler kazanarak bulunduğu ülkelerin ya hakim dini ya da önemli dinlerinden biiiri haline gelmiştir...
2)Budizmin tarihi Goutoma Siddhartaya kadar gider..
3) Arhat (Aziz)yani siddhartanın geyik parkında vaaz verdiği beş kişi Sangha cemaatinin çekirdeğini oluşturur...
4) vinaya ve dhamma, Budizmdeki bütün okullardaki temel öğreti...
5) Maurya hanedanlığının kralı aşokanın budizme büyük faydaları dokunmuş, seksendört bin stupa inşa etmiştir...
6) Aşokanın koruyuculuğu altında üçyüz yılda Pataliputrada Buddha'nın öğretisinin hakiki doğasının belirlendiği Budist kutsal metin külliyatının tripitaka(üç sepet) olarak tanımlandığı üçüncü konsil gerçekleştirildi..
7)Hindistanda milyonlarca budist vardır...Ortodoks hinduizmden büyük sıkıntılara maruz kalmış bastırılmış sınıflar(dalit) Budizmde kendilerine yer buldular ve liderleri Ambedkarın başkanlığında büyük bir kısmı budizmi kabul etti...
8)Budizm Seylan olarak da bilinen srilankaya Srilanka Kralı Devanampityatissa zamanında gelmiştir...
9)Aşokanın oğlu mahinda tarafından Theravadin şeklinin getirildiği Budizm, o zamandan beri srilankada çok güçlü olmuştur...
10)Budist Kutsal metinleri, Hindistanda şifahi olarak nakledilirken ilk olarak burada pali dilinde olmak üzere yazıya geçirilmiş ve Pali Kanonolarak bilinmiştir...
11) Hristiyanlığın etkisi altında kalan Protestan Budistler ise erken dönem metinleri ön plana çıkaran laikler için daha çok rolü ve keşişler için daha çok sosyal faaliyeti savunurlar...Örneğin Srilanka'da gelişen Savordaya Shamandana Köy Gelişim Hareketi...
12)Sinhale sangha olarak bilinen burma sanghası özel meditasyon teknikleri geliştirme ve bunları öğretme özellikleriyle tanınırlar
13)Kamboçya ve Laosta halkın tamamı budisttir...
14)ikibinbeşyüz yıldan daha uzun bir süredir Budizm Asya medeniyetinin gerisindeki birinci itki ve onun kültürel başarılarının ana kaynağı olmuştur
15)1980'den itibaren Çin'de bir budist uyanış oldu ve birçok budist mabedi bu gün aktif haldedir..
16)Koreye budizm 4. yy.dan sonra çinden gelmiştir...
17)Budizm Japonyayı yöneten prens Stoku tarafından da desteklendi...
18) Zen Budizm, japonya'da bulunan ana dillerden biri olarak varlığını devam ettirdi..
KURUCUSU
19)Buddha sasana= Buda disiplini
20) Buddha bilen, aydınlanmış, uyanmış demektir...Bu onun sıfatıdır...Gerçek ismi Siddhartha
21) Buddha, Dört Aryan hakikatini ve Sekiz yolu tebliğ etti.Seksen yaşında iken öldü..Ölümünün arkasından şakirtleri "aydınlanmış olanın sözlerini" bir araya getirdiler ve bunlardan bir yüzyıl boyunca PAli Kanonun bütünü ve yogun mahayana sutralar külliyatı ortaya çıktı...
22)Buddha, herbir çağda yeni bir bedenle yeryüzüne inen aydınlanmaya hazır bodisattvalardan biridir...Tarihsel buddha bedeni onun bu şekilde gidip gelişindeki yedinci bedenidir...Onu Maitreye takip edecektir..
23)Yeryüzüne son gelişinden önce Bodhisattva Tuşita Göğünde ikamet etmekteydi...
24)Siddhartha'nın eşi, kuzeni olan Yosatharaydı...
25)Siddharthanın vasiyeti üzerine cesedi yakılmış, külleri sekize bölünmüştür...bir kısmı kşatriya kastında Malla'lara verilmiştir..Buddhanın üzerinde yakıldığı odun yığını ve küllerinin bulunduğu kaplar üzerinde sonrada ilk on stupa inşa edilmiştir...
KUTSAL METİNLERİ
26)Sangha, budanın öğretisini ezberlemişti...27)Budist kutsal metinleri üç kategoriye ayrılır...Birincisi; içeriklerinin genel olarak Buddhanın ağzından geldiği kabul edilen Pali dilindeki Tipitakada...Korunmuş olan erken dönemdeki kanonik metinler...İkincisi;Kanonik olanlara benzemeyen metinler, üçüncüsüSahte kanonik ya da kanonik olmayan metinlerdir...Bunlar tarihçi bakış açısından Mahayana'nın Sutraları, Vajrayananın tantraları ve kanonik metinler etrafında oluşan geniş yorum edebiyatını oluştururlar...
28)Buddhanın faaliyeti genel olarak Magadha bölgesinde vuku bulduğundan magadhidilini kullanır
30)Budizmin sembolleri:Buddhanın ilk vaazını verdiği geyik parkını sembolize eden geyikler, bu vaazla döndürdüğü söylenen ve onun öğretisini sembolize edendharmacakra (Yasanın Tekeri) ve lotus çiçeği...
31)Budizmin ahlaki yaşam kurallarını oluşturan bu sekizli yola ilave olarak tipitakanın ikinci sepetini oluşturan Sutta Pitakada bulunan Panca Silada söz konusu seçkin sekiz yolun dördüncü safhasının bir genişletilmesi olan başka ahlaki davranış kuralları da yer alır.Bunlar beş budist emir olarak bilinirler ve şunlardan oluşurlar: Yaşayan canlıları öldürmemek, verilmeyen şeyi almaktan kaçınma, duyusal yanlış davranıştan kaçınmak,yalan söz söylemekten kaçınmak ve uyuşturuculardan uzak durmaktır...
32) Budist Drahmanın 3 Önemli özelliği:1-Geçicilik(anicca)2- Acı(dukkha)3- ruhun yokluğu(anatman)yani canlı varlıklar beşe ayrılabilecek olan, sürekli değişen, skhanda(bir araya toplanma) olarak adlandırılan zihni ve fiziki şeylerin toplamından ibarettir...
33)karma, fiil, eylem anlamlarına gelir
34)Buddhaya göre insan acıya dair dört seçkin gerçek hakkındaki cehaletinin üstesinden gelinceye ve sekiz dilimli yolu tatbik edip kurtuluşa erinceye (nirvanaya) ulaşıncaya kadar bu dünyaya gelip gidecektir...Hint düşüncesine göre insanın geçmiş karmasına uygun olarak bu dünyadaki yeni doğumlarında aldığı bedenler değişse de değişmeyen bir özün bulunduğu, bunun da ruh olduğu kabul edilir...Oysa yukarıda gördüğümüz gibi Buddha, değişmeyen bir öz anlamında ruhun varlığını kabul etmez...bu yüzden de hinduizmde olduğu gibi bu anlayışı reenkarnasyon/tenasüh olarak adlandırmak uygun olmaz..Onun yerine yeniden doğum ya da yeniden olma diye adlandırmak budist anlayışa daha münasip bir adlandırma olacaktır...
35) Hiriyanna'ya göre fail olarak adlandıracağımız yeniden doğum mümkündür...
36)Bağımlı ortaya çıkış olarak çevrilen pratitya samutpada Buddha tarafından öğretisinin anahtar unsurlarından biri olarak kabul edilir..Bu öğretiye göre herşey birbirine bağlı olarak ortaya çıkar var olur..Nirvana hariç hiçbirşey bağımsız değildir.Herşey başka birşeyle ilişkilidir ve birbirine bağlı oniki zincir halinde başka birşey tarafından belirlenir...Bu oniki sebeplilik zinciri şunlardır:Manevi cehalet, inşa edici eylemler,bilinç, zihin ve beden,altı temel duygu, duyusal uyarım, his, arzu, tamah,varlık doğum, yaşlanma ve ölüm.Böylece yaşama, ölüm ve onlarla bağıntılı olan acı çekme, nihai olarak manevi cehaletten kaynaklanır...bu cehaletin de herhangi bir başlangıcı yani onun bulunmadığı bir andan söz etmek mümkün değildir...Manevi cehaletin sona ermesiyle de onlar yaşlanma ve ölüm sona erecek, nirvanaya ulaşılacak...
37) Vinaya pitaka, buddhanın şakirtlerinin yanlış davranışları karşısında düzenlenmiş olan227 davranış kuralını ve kadın (bikkhuni) ve erkek (bikkhu) keşişlerin manastır hayatında uygulayacakları sıkı eğitimin ne ve nasıl yerine getirileceğine dair bilgileri içerir...Ve vinaya pitaka, 3 ana bölüme ayrılır...1) keşiş ve keşişelere yönelik pathimokka kurallarını içerensutta vibhanga,2) pathimokka emirlerini tamamlamaya yönelik yeni vinaya kurallarını içerir...3) üçüncü bölüm olan parivara ise buddhanın vefat etmesinden sonraki yüzyıllarda vinaya etrafında oluşan farklı tarihlerdeki yardımcı çalışmalardan meydana gelir...
38) Sutta pitaka, buddhanın öğretisinin ana kaynağıdır...5 nikaya ya da derlemeden meydana gelir...1) digha-nikaya, buddhaya atfedilen uzun sözler derlemesidir34 suttadan oluşur...suttalardan birçoğu buddhanın biyoğrafisi hakkında başka yerlerde bulunmayan bilgilerini içerir2) Majjhima-nikaya:orta büyüklükteki sözler derlemesidir..150 suttadan oluşur...3) Samyutta- nikaya:kısa derlemeler, 3000 tartışılan konuların ele alındığı suttadan meydana gelir4)Anguttara- nikaya: ele alınan konuların sayısal olarak düzenlenmesiyle karakterize edilen suttalar derlemesidir...5) Khudda- Nikaya: Şüpheli bir sahihliğe sahip olduğu için dört nikhayanın dışında bırakılır...
39) Abhidhamma-Pitaka:İlk ikisinden farklı olan bu külliyat, yedi ayrı abhidhammadan oluşur..Felsefi çözümlemenin yapıldığı sistematik metinlerdir..Keşişlerin bilimsel faaliyetlerinin sonucu olarak ortaya çıkmıştır...
40)Popüler Mahayana suttaları da vardır..Bunlar1)Prajnaparamita sutta..Hikmet, mükemmellik sutrası..Mahayana derlemelerinin en eskisi ve en etkilisidir. bin yılda tamamlanmıştır..boşluk öğretisini(sunyatta) açıklar...japonyada ve çinde en önemli sutra olarak kabul edilir...2) vimalakirtinirdesasutra:Hristiyan döneminin başlarında telif edilen bu metin, laik bir bodhistavalığa ulaşılabileceğini açıklar..3)Sukhavati sutra:buddha amidanın ülkesinin bütün inanlara açık olduğunu gösterir...
41)Tantrik Budizm’in gelişimiyle, onların yeni düşünceleriyle ilişkili olan
yeni metinler ortaya çıktı. Bunlar törenler ve ritlerle ilgili olan Kriya tantra;
Yoga tantra ve üst düzey mistisizmle ilgili olan Anuttarayoga tantradır.
Tantraların en batini içerikli olanı budur.
42)Sankritçe’den Tibetçe’ye çevrilen
metinler iki grupta kümelenir. Bunlardan birincisi Buddha’nın sözlerinin
tercümesi olan Kanjur’dur. Vinaya, Sutra, Abhidhamma ve Tantrik metinlerden
oluşur. İkincisi yorumların tercümesi olan Tanjurdur. Temel metinler
üzerine yapılmış olan yorumları, ilahileri ve tıp, gramer gibi konular üzerine
kaleme alınmış olan metinleri içerir.
43)Triratna (üç mücevher). Budistlerin her eyleme
kendileriyle başladıkları üç mücevher, “Buddha’ya (aydınlanmış olana)
sığınırım, Dharma’ya (öğretiye) sığınırım ve Sangha’ya (cemaate) sığınırım”
şeklinde dile getirilen, Buddha, dharma ve sanghadan oluşur. Bunlar aynı
zamanda bir kimseyi Budist yapan esaslardır ve bu yüzden de Budist
âmentüsü olarak kabul etmek mümkündür.
44)İki tür Buddha
vardır, bunlardan Pacceka Buddha, hakikate ulaşan ancak onu insanlara
öğretmeyen; ikincisi olan Samma Sambuddha ise, hem hakikate ulaşan hem
de onu insanlara öğreten Buddha’dır.
45)Mahayana Budizm’i Buddha’yı aşkın bir varlığa dönüştürmüş ve onun her
yerde hazır olduğunu ve aydınlanma yolunda insanlara yardım için bu
dünyada Buddha olarak doğmuş olduğuna inanır. Gautama Buddha bu aşkın
Buddha’nın tezahürü olarak kabul edilir. Mahayana’ya göre Buddha üç
bedene/görünüşe sahiptir. Nirmankaya, evrensel aşkın buddha’nın dünyevi
tezahürü olan beden; Sambhogakaya, Buddha’nın semavi bedenidir. Buddha
bu bedeni, boddhisattvaları öğretmek için giyinir; Dharmakaya, Buddha’nın
şekilsiz, tanımlanamaz hakiki bedenidir. Mahayana Budizm’inde mutlak
hakikat düzeyinde yalnızca bu bedeni gerçektir. Diğerleri onun şekil aldığı,
Dharmakayaya gönderme yapan geçici yollardır.
46)Theravada
Budizm’de kendi aydınlanmasını gerçekleştirmiş ve nirvanaya ulaşmış kişiyi
ifade etmek için, arhat sıfatı kullanılır.
47)Üç Budist mücevherin ikincisini oluşturan ve Hint düşüncesinde
“yanlışın” zıddı olarak “doğru”, “kozmosun yasası”, “eşyanın doğası”,
“zihin, iyi hayat ve manevi yolun yasası” gibi anlamlarda kullanılan
dharmadır.
48)Buddha’nın öğretisinin iki yönü vardır: Birinci yönü, Buddha Isipatana’da
bulunan Geyik Parkındaki ilk vaazında dharmanın özü olarak ortaya
koyduğu Dört Seçkin Hakikattir.bu Dört Seçkin Hakikat (arya-satya), orijinal metinlerde
özlü bir şekilde yer alır: Dukkha, Samudaya, Nirodha ve Maggha.
Dharmanın ikinci yönü ise, Dukkha, anicca (her şeyin geçici oluşu) ve
anatman (her zaman var olan, değişmeyen bir ruhun yokluğu) oluşturur...1.Dukkha. “acı çekme” anlamındaki bu kelime, bütün Hindistan için ortak
ve uzun bir geçmişi olan bir problemi ifade eder...2.Samudya (acının kökeni). Acının varlığını tespit eden Buddha, Budist
sebeplilik yasına uygun olarak, bir şeyin yani acının var olması için onun bir
sebebinin olması gerektiği sonucuna ulaşır3.Nirodha (Acının kaldırılması).4.Maggha (Sekiz Seçkin Yol) İnsanı, yaşadığı acıdan kurtulacak hale
getirecek olan, kendi kendini disipline etme yolu, Budizm’in sembolü olan ve
sekiz parmaklı tekerlekle gösterilen sekiz dilimli yoldur: bunlar doğru
anlama, doğru konuşma, doğru eylem, doğru yaşam, doğru çaba, doğru
düşünme, doğru yoğunlaşma
49)budistlere göre, İnsan,
acıya dair Dört Seçkin Gerçek hakkındaki cehaletinin üstesinden gelinceye ve
Sekiz Dilimli yolu tatbik edip kurtuluşa (nirvana) ulaşıncaya kadar bu
dünyaya gidip gelecektir. Hint düşüncesinde insanın geçmiş karmasına uygun
olarak bu dünyadaki yeni doğumlarında aldığı bedenler değişse de,
değişmeyen bir özün bulunduğu, bunun da ruh olduğu kabul edilir. Oysa
yukarıda gördüğümüz gibi Buddha değişmeyen bir öz anlamında ruhun
varlığını kabul etmez. Bu yüzden de, Hinduizm’de olduğu gibi bu anlayışı
reenkarnasyon/tenasüh olarak adlandırmak uygun olmaz. Onun yerine
yeniden doğum ya da yeniden olma, diye adlandırmak Budist anlayışa daha
münasip bir adlandırma olacaktır.
50)Nirvana hariç hiçbir şey bağımsız
değildir. Her şey başka bir şeyle ilişkilidir ve birbirine bağlı on iki zincir
halinde, başka bir şey tarafından belirlenir. Bu on iki sebeplilik zinciri
şunlardır: Manevi cehalet, inşa edici eylemler, bilinç, zihin ve beden, altı
temel duyu, duyusal uyarım, his, arzu, tamah; varlık, doğum, yaşlanma ve
ölüm.
51)Nirvana;Budizm’in nihai hedefi olan kurtuluşu ifade etmek için kullanılan nirvana
(Palice=nibbana), ateşin sönmesi için kullanılan bir kelime olup “sönme,
“sakinleşme” anlamına gelir.
52)İhtirastan, arzudan, nefretten ve yanılsamadan kurtulma yani,
cehaletin ortadan kalkması nirvana halidir.Bu yüzden insanlar yaşarken
nirvanaya ulaşırlar (arhat olurlar)
53)Yaşarken kurtuluşa
ulaşmanın kabulü, Budizm’e has olan bir şey olmayıp, Hinduizm’de yaşarken
mokşaya ulaşan civan-mukti anlayışının bir devamıdır.,
54)Budistleri kendisine sığındıkları üçüncü mücevher, sanghadır. Sangha, erkek
keşişler (bhikkhus), kadın keşişler (bhikkhunis), erkek laik takipçiler
(upasakas) ve kadın laik takipçilerden (upasikas) oluşan Budist cemaatini
ifade eder.
55)Kararlı bir şekilde nirvanaya ulaşmak isteyenler erkek ya da kadın keşiş
olmaya çalışırken laik durumundan memnun olanlar, yaptıkları iyi işler
sayesinde kendilerini nirvanaya ulaştıracak yeni doğumlar kazanmayı ümit
ederler. Laiklerden beklenen daha önce zikrettiğimiz beş ahlaki yasağı
(panca-sila) yerine getirmeleridir. Onların asıl görevleri, getirisi olan
herhangi bir iş yapmaları yasak olan keşiş ve keşişeleri desteklemektir.
56)Sanghaya giriş, ayrıntılı bir dini ve sosyal tören olan takdisle/atanmayla
olur.
57)Keşişler ve keşişelerin hayatlarını daha önce de
söylediğimiz gibi Vinaya Pitaka düzenler
İBADETLERİ
58)Budist ibadetler dışsal ibadet ve içsel ibadet;
dışsal olanları da evlerde yapılanlar ve mabette yapılanlar olarak ayrılabilir
59)evde Bazı aileler, dolunay
ya da hususi günlerde evde günlük olarak kısa hususi bir ibadet icra ederler.
İbadet, lotus pozisyonunda, yatar durumda, ayakta ya da yürür şekilde yapılmış
olan Buddha heykeline yüz dönük olarak yapılır. Burada yapılan ibadet
mabette yapılana benzer ancak ondan daha kısadır
60)Budizm’de ibadet bireysel olduğundan, toplu ya da cemaat şeklinde
ibadetler normal olarak mabetlerde (pagoda) yapılmazlar.
61)Ancak
mesela Kandy’deki Kutsal Diş Tapınağı gibi büyük mabetler ve bir takım
manastırlar hususi günlerde ya da dolunay günlerinde günlük ibadet
aktiviteleri düzenlerler.
62)Dünyanın varlığını hala devam ettiren en eski manastır hayatına sahip
olan Budistlerin, mabetleri olan pagodaların yakınında ya da etrafında inşa
edilen manastırların da, düzenli ibadet zamanları vardır. Haftalık tatil günü
olan uposatha, bir araya gelmek ve oruç tutma anlamına gelir.Sangha’nın
hususi toplantıları o zaman yapılır. Erkek keşişler için 227 ve kadın keşişler
için 311 olan ve Pathimokkha olarak bilinen manastır kurallarını ihlal eden
keşişler itirafta bulunurlar ve bunlardan manastırdan atılmayı gerektirenler
dışındakiler, bir takım kefaretlerle tedavi edilirler
63)Mahayanistler daima var olan manevi
bir Buddha anlayışı geliştirmişlerdir: Amida ve Mahavairochana gibi göksel
Buddhalar ve Avolokitaşvera, Manjushri ve Tara gibi boddhisattvalar.
Buddha’nın heykeli kadar bu buddhalar ve boddhisattvaların heykelleri de
Mahayana ibadetinde kullanılır. Bunlar, yaşayan ilahları temsil ederler; bu
yüzden Mahayanist ibadeti, kendisine ibadet ya da dua edenlere karşılık
verebilecek kudrette bulunan söz konusu varlıklarla bir iletişim olarak kabul
edilir.
64)Budist mabetlerini ifade etmek için kullanılan ilk kelime stupadırÇin ve Burma’da onlara pagoda, Seylan’da
dagoba Tayland’da ise wat denilmektedir.
65)Meditasyon zihnin şekli olarak eğitilmesini,
konsantrasyonu ve derin anlayışı içerir
66)Budizm’de iki türlü meditasyon vardırBirincisi,
zihnin dingin, sakin ve yoğunlaşmış hale gelecek şekilde, her şeyi dışlayarak
belli bir nesne üzerinde zihni yoğunlaştırma olan, samhatadır. Bu nesneler
ateş, ölü bedenler, Buddha vs. olabilir. Bununla bilinç yükselir ve meditasyon
yapan daha yüksek mistik durumları gerçekleştirir. Bu tür meditasyon,
niravanayı anlamaya götürmez. Buddha tarafından keşfedilen ikinci tür
meditasyon ise, eşyanın ve nirvannın doğası hakkında bir anlayış sağlayan
vipassanadır. Bu meditasyon tipi, düşünceli olmayı, gözlemi, dikkati ve
analitik idrakin artışını içerir.
67)Budistlerin hac yerleri;Nepal’da bulunan ve Buddha’nın doğduğu
yer olan Lumbini koruluğu; Buddha’nın aydınlanmaya ulaştığı Bodhgaya;
Buddha’nın ilk vaazını yaptığı Benares yakınındaki İsipatana ve öldüğü yer
olan Kuşinara’dır.
68) en önemli bayram: en önemli olanı Vesakdır. Bu bayram,
Buddha’nın doğumu, aydınlanması ve ölümü olaylarının anısına kutlanılan
bir bayramdır.ikinci bayram ise, yağmur mevsiminin arkasından yapılır.
Yağmur mevsimi, Buddha’nın gökte ikamet ettiği ve orada dharma’yı
toplanmış olan tanrılara tebliğ ettiği zamandır
MEZHEPLERİ
69)ayrılık noktaları,Sthaviravadinlerin manastır disiplinindeki herhangi bir değişikliği kabul
etmemeleri ve Mahasanghikaların arahata daha düşük bir statü vermeleri ve
Buddha’yı aşkın konuma yükseltmiş olmalarıdır
70)Bugün bunlardan üç ana okul varlığını devam ettirmektedir;
Theravada; bu okulun öğretisi Sthaviravadinlerin öğretisidir..Bu
okul aynı zamanda, güney Budizm’i olarak da adlandırılırBoddhisattva teorisini kabul etmemekle biraz sonra göreceğimiz
Mahayanadan ayrılırlar. Onların nihai hedefi, “mükemmel bir aziz”, arhat
olmaktır.
Mahayanacılar Theravadinlere küçük
kurtuluş yolu anlamında Hinayana yani, “küçük araba” adını vermişlerdir.
Mahayana(BÜYÜK ARABA):Boddhisatvayana (Boddhisattva yolu)
diye de atıfta bulunulur.
Mahayanacılığın
temel özelliklerini şu şekilde sıralayabiliriz: Boddhisattva, herkesin bir
Buddha haline gelmesi ideali, trikaya (Buddha’nın üç farklı bedene sahip
olduğu) anlayışı, merhamet ve hikmet, ibadet, laik kişilerin önemli oluşu,
felsefedeki yeni düşünceler, nirvana ve samsara ilişkisi ve yeni sutralardır.
Vajrayana:Vajrayana, Budizm’in erken şekillerinden daha
fazla gizem, büyüsel dönüşümlerle ve mucizelerle ilgilenmeyi zorunlu kıldı
71)BUDDHA,Yalnızca kendisinin bulduğu sekiz katlı yolu takip edenlerin yani, Budist
cemaatin/sanghanın kurtuluşu gerçekleştirebileceklerine inanır...
SİHİZM
1) Sihlerin mensup oldukları dini gurubu ifade eden, Sanskritçe, “talebe,
öğrenci” anlamına gelen şisya ya da “öğreti” anlamına gelen şikşadan türeyen
Sihizm, on beşinci yüzyılda güney Asya’nın Pencap bölgesinde ortaya çıkan
ve dünyanın farklı yerlerindeki bağlılarıyla dünyanın ana dinlerinden birini
oluşturan bir inanç sistemidir.
2)Sihizmin bir inanç grubu olarak ortaya çıkışı bugün Guru Nanak olarak
bilinen kişinin, otuz yaşlarında yaşadığı, kendisinin dini bir lider olmasıyla
sonuçlanan dini tecrübeden kaynaklanır
3)Ravi nehrinin kenarındaki Kartarpur kasabasını
inşa eden ve etrafında kendisini takip etmeye başlayan bir sihler grubu
oluşturan Guru Nanak 1539’da vefat etti. Ölmeden önce Guru Nanak yerine,
ikinci Guru olarak talebelerinden biri olan Lehna’yı “benim kolum/kanadım”
anlamına gelen Angad adıyla varisi olarak seçti
4)Cemaati Guru Nanak’tan başlayarak 1708 yılına kadar yöneten on
guru kabul edilir.
5)Guru Nanak (1469-1539); Guru Angad (1504-1552); Guru Amar Das
(1479-1574); Guru Ram Das (1534-1581); Guru Arjan1563-1606; Guru
Hargobind (1593-1644); Guru Har Rai (1630-1661); Guru Har Krişna (1656-
1664); Guru Tegh Bahadur (1621-1675); Guru Gobind Singh (1666-1708)
6)Bütün gurular Sihler tarafından, kşatriya kastına mensup tüccar bir alt
gruba mensupturlar
7)Sihler her
bir guruyu, eşit olarak kabul ederler.
8)İkinci guru olan Angad, cemaatin
varlığının devamını sağlamak için, Guru Nanak’ın ilahilerini, bir metin haline
getirdi.Guru Nanak’ın doğum
hikâyelerinden oluşan Janam Sakhinin derlenmesini teşvik etti.
9)Sikh Panth’ın gelişimi ve yayılışını kendi kontrolü altında olmasını
isteyen Guru Amar Das, Beas nehri üzerinde Goindwal kasabasını kurdu...Şivacı bir bayram olan Magha-shivatri, Rams Chandra ile ilişkilendirilenDiwali, yeni yılın başlangıcı olan Baisakhi ve Pencap’taki ilkbahar hasadında
olmak üzere yılda üç kez huzurunda toplanmalarını istedi...Ayrıca cemaatini,
her birinin bir masand tarafından gözetildiği yirmi iki alana ayırdı. Kast
ayırımlarını lağvetmek için ortak mutfaklar uygulamasını başlattı.
10)Guru Ram Das, Amritsar şehrinin inşasına başladı ve tüccarları ve iş
adamlarını buraya yerleşmeleri hususunda teşvik etti. Beşinci guru olanArjun, başka kasabalar da kurdu ve buralar büyük ölçüde çiftçi bir sosyal
grup olan jatiler tarafından iskân edildi. Bu durum. Arjan’a bölgede siyasi ve
askeri bir taban sağladı. Sihleri hususi bir elbiseyle tanıştıran Arjun,
Amritsar’da bir ibadet mekânı inşasına başladı ve Adi Granth’ı derledi. Daha
sonra bu metni, Harimandir (Tanrı’nın Evi) ya da Darbar Sahip olarak
adlandırılan yeni ibadet mekânına yerleştirdi. Bu alan bugün Altın Tapınak
olarak bilinir.
11)Yedinci ve sekizinci gurular Guru Har Rai ve Guru Har Krişna
12)Liderliği daha çok geleneksel bir şekle
dönüştürmüş görünen, dindar bir şair ve güçlü bir şahsiyeti olan dokuzuncu
guru, Guru Tegh Bahadur
13)Onuncu ve son Guru Gobind Singh
14)Guru Gobind Singh iki
bakımdan Sih dini tarihi için önemlidir. Birincisi Anandpur’daki Baisakhi
toplantısında, Sihlerin silahlı gücü olan Khalsa (saf, temiz) tarikatını kurdu
(1699). Su ve şekerden oluşan iki uçlu kılıçla karıştırılan kılıç vaftizini uyguladı
ve bu şekilde vaftiz olanların isimlerinin sonlarına, kendi adının sonunda
olduğu gibi aslan anlamına gelen singhi ekledi. Sihlere kendilerine özgü ve
onları başkalarından görünüş bakımından da ayrı olmalarını ve kimlik olarak
farklı olduklarını gösterecek, beş kutsal sembolden oluşan bir giyim tarzı
geliştirdi. Ekim 1708’de suikasttan aldığı yaralardan dolayı ölmeden önce,
oğulları arasında guruluk kavgasına engel olmak maksadıyla yerine Adi
Granth’ı guru olarak tayin etti ve o zamandan sonra Sih kutsal kitabı Guru
Granth Sahib olarak adlandırılmaya başlandı. Manevi önderlik ve yol
göstericilik Guru Granth Sahib’e geçince siyasi ya da dünyevi otorite de Guru
Gobind Singh’in doktrininde kendisiyle özdeşleştirilen khalsada kaldı.
15)1708 Sihizm’in kanonik döneminin sonuna işaret eder. On sekizinci
yüzyıl Sihlerle Moğollar arasında uzun bir savaşa tanıklık etti.
KURUCUSU
16)Sihizm’in kurucusu ve ilk guru kabul edilen Guru Nanak
17)On iki yaşında, Sulakhani ile evlendi ve iki erkek çocuğu oldu.
18)dört yıl boyunca Sultanpur’da eyalet yöneticisi Nevâb Devlet Han’ın kilercisi
olarak çalıştı.
19)ibadet merkezi olarak
bir dharmasâlâ kurdu.
20)Sih kutsal metni olan Guru Granth Sahibde bunların yanı sıra onun hem çocukluğunda hem da daha Tanrı
tarafından görevlendirildikten sonra gösterdiği mucizelere Janam-sakhilerde
yer verilir
KUTSAL METİNLERİ
21)Sihlerin kutsal metinleri, Guru Grant Sahib olarak bilinen kitaptır..Guruların
öğretileri yüzyıl kadar şifahi olarak dolaştıktan sonra dördüncü Guru olan
Arjan tarafından 1604 yılında bir araya getirildi
22)Guru Gobind Singh’in
guruluk makamına Adi Granth’ı atamasından sonra kitap Guru Granth Sahib
olarak adlandırıldı
23)Kitaba verilen
ismin anlamı (Granth=derleme, Sahib=efendi, üstat)
24)Metnin ana dili Pencapca
25)Guru Granth
Sahib’ın başında bulunan ve Sihlerin sabah duasını oluşturan Japji Sahibde:
“Tek Tanrı vardır/O en yüce Hakikattir/O, yaratıcıdır….O doğmamıştır/bir
kez daha doğmak için ölmez…”
26)Guru Granth Sahibte Tek Tanrıya ibadet, aile hayatı, beşeri varlıkların
eşitliği; putlara tapınmanın, dünyayı terk etmenin ve kehanetlere ve
mucizelere inancın reddi; şekilciliği, taassubu, manastır hayatından caydıran,bira, şarap ve uyuşturucu kullanımını mahkûm eden; karmayı, ruh göçünü ve
tanrının inayetine inancı kabul, öne çıkan düşünceler yer alır.
İNANÇ ESASLARI
27)Sihizm’in inanç esasları başlığı altında hem tanrı anlayışlarını hem de
Sihizm’i, içinde doğduğu Hindu toplumundan ve Müslüman toplumdan
ayıran öğretilerine yer verilecektir.
28)Sihler monoteist bir inanca sahiptirler
29)Nam’ın, nitelikleri olan bir tanrı oluşunun yanı sıra aşkınlığı da
vurgulanır
30)Sih guruları, Müslümanlar, Hindular ve yoga uygulayıcıları arasında yaygın
olan Tanrı isimlerinin birçoğunu kullanırlar. Ancak bunlardan Guru Nanak
tarafından tercih edilen Sat Nam (Ebedi Gerçek) ismidir ve Sihler arasında en
popüler olan ise Waheguru’dır (Mükemmel Rab).
31)Sihler de karma inancını esas alırlar ve insanların iyi işlerinin onların
manevi gelişimine yardımcı olacağını, başka şekilde daha fazla
ilerleyemeyeceğini kabul ederler.
32)Geçici cennet ve cehennem bölgeleri yoktur; onlar bu
dünyadaki hayat şartları olarak kabul edilirler
33)Tanrının sürekli olarak anılması, onun
inayetinin ve kurtuluşun yolunu hazırlar. Bunları gerçekleştiren Tanrı
hakkında tam bir bilince sahip olur bu da onun Tanrı’yı tam olarak idrak
etmesiyle sonuçlanır. Bu hale ulaşan kişilere jivan mukti, yaşarken kurtulmuş
kişi denir. O aynı zamanda bir Brahm Gyani, yani Tanrının bilgisine sahip
olan kişidir. O artık karma yasasına tabii değildir ve başkalarına maneviyat
yolunda liderlik eder.
34)sih panthı (sih cemaati/toplumu) içinde herhangi bir ayırım söz
konusu değildir.
35)Hinduizm’deki gibi manevi rehber ve öğretmen anlamında ve bu özelliğe
sahip olduğu düşünülen herkes için kullanılan guru sıfatı Sihizm’de yalnızcaon Guru için kullanılır.
36)Hinduizm’de gurular mevcut kutsal metin temelinde olmak
üzere insanlara tanrı bilgisini aktarırken Sih guruları hakikatin yani Tanrı
bilgisinin vahyedicileri olarak faaliyet gösterirler. Dahası gurular kendilerini
Tanrının tezahürü; tanrının sözlerini aktardıkları elçiler olarak görürler.
İBADETLERİ
37)Sih ibadetinin merkezini Guru Granth Sahib oluşturur.Sih ibadeti onun
huzurunda yapılır.
38)Sihlerde herhangi bir günde bir defa
yapılabilecek olan cemaatle ibadet, gurdwara (guruların kapısı, ya da
guruların ikametgâhı) olarak adlandırılan mabetlerde icra edilir.
39)Mabetlerdeki ibadette belli bir sıra vardır:
Granth’ın açılması, müzik, kutsal metnin yorumlanması, vaaz, Guru Amar
Das’ın “İsme Sevinç Şarkısı”nin söylenmesi, bir dua edilmesi, Granth’tan bir
paragraf okunması, tereyağı, şeker ve undan yapılmış olan bir komünyon
yiyeceğinin dağıtılması.
40)Bir Sihten, evinde Guru Granth Sahib’in bulunduğu bir odanın olması ve
her gün ondan belli bir parçayı okuması ve bunu her akşam yapması beklenir.Tehlike
anlarında kutsal metnin tamamı okunabilir.
41)Ana mabet olan Amritsar’daki Altın Mabet’te günlük
kutsal metin okumaları şafaktan önce başlar ve gün batımından sonrasına
kadar devam eder.
42)Guru Gobind Singh sihler içinde seçkin bir
savaşçı azizler tarikatı kurdu. Arapça hâlis=saf kelimesinden türeyen khalsa
diye adlandırılan bu gruba, amrit sanskar (pahul) denen bir törenle girilir.
Girmek isteyen adayın ve beş iyi sihin hazır bulunduğu bir mecliste, iki ağızlı
bir hançerle karıştırılmış olan şekerli su (amrit) adayın saçlarına, vücuduna
serpilir ve ondan içirilir. Sih adabı (raht) açıklanır. Bu içecek adayı bir aslana
döndürdüğü, onu bir savaşçı haline getirdiği için nektar olarak da adlandırılır.
Bu törenden sonra aday, khalsanın bir üyesi olur ve isminin sonuna singh
(aslan) lakabı eklenir. Khalsanın bir üyesi olduğunun bir göstergesi olarak
beş şeyi taşıması gerekir. Bunların her biri “k” ile başladığı için beş ks
anlamında kakka olarak adlandırılırlar. Kesh: Kesilmemiş, uzatılmış saçlar;
kanga, küçük bir tarak; kacca, dizlere kadar olan beyaz don; kara, çelik
bilezik ve kirpan kılıç, bugün hançer. Bunların her birinin sembolik anlamları
vardır. Saçların uzatılması, azizliğin doğal görünüşünü; tarak düzeni; beyaz
don iffeti: bilezik itidali ve guruya adanmışlığı/bağlılığı, asaleti, gücü ve
cesareti sembolize eder.
43)Sihlerde bütün dinlerde görülen hac, oruç ve kurban gibi ibadetler
yoktur.
44)Sihlerin
tarihlerindeki bir takım olayların yıl dönümleri kutsal günler (gurpurb) olarak
kabul edilirler.
45)Ölmekte olan insana, Vahe Guru, Vahe Guru (Muhteşem Guru)
kelimesini birkaç kez söylemesi teşvik edilir.
SİH MEZHEPLERİ
46)Modern dönemlere kadar iki önemli sih grubu vardı. Kesadhariler ve
Sahajdhariler olan bu iki grubun ortaya çıkışı Guru Gobind Singh tarafından
khalsanın kuruluşuna kadar geri gider.
47)Sih olmayanların da kurtuluşa ulaşacağını kabul ederler
Bu kadar arkadaşlar... Sıra 4. ünitede onu da ekleyeceğim inşaallah en kısa zamanda..İyi çalışmalar...
YAŞAYAN DÜNYA DİNLERİ 4. ÜNİTE ÇİN VE JAPON DİNLERİ
1)Çince’de ‘yol’ anlamına gelen ‘Tao’, Taoizm’in tanrıyı ifade etmek için
kullandığı bir kavramdır
2)Taoizm’in kurucusu Lao-Tse’ eserin adı ‘Tao-Te-King’dir...Yol ve Onun Erdeminin Kitabı’
anlamına gelmektedir.
3)Taoizm’in kurucusu Lao-Tse’dir. ‘İhtiyar Bilge’ veya ‘Yaşlı Üstad’ anlamına
gelen Lao-Tse’nin gerçek adı Li-Tan’dır.
4)Lao-Tse, ‘Tao-Te-King’ sayesinde görüşlerini geniş halk
kitlelerine ulaştırabilmiştir.
İnanç Esasları
5)Hem Taoizm hem de Konfüçyanizm’de merkezi bir öneme sahip olan Tao
(veya Dao), kelime olarak ‘yol, yaratıcı ilke, yön, yol gösterme, söyleme’gibi anlamlara gelmektedir
6)Tao; kendiliğinden var olandır, her şeyi besleyen ve yaratandır. Bu
yüzden O, bazen ‘Ana’ diye de isimlendirilir. Çünkü O, her şeyin ‘ana’sıdır,
her şey O’ndan doğmaktadır ve her şeyi o beslemektedir. Tao’dan ‘Bir’
doğar; birden İki: Yin ve Yang; İki’den Üç doğar: Yin, Yang ve Nefes;
Üç’ten de yaratılmış olan Evren doğar..
7)Kâinattaki her şey olumlu-olumsuz, iyi-kötü gibi her türlü zıtlığı temsil eden
Yin ve Yang ilkesine göre meydana gelmekte ve hareket etmektedir.Söz konusu ilke, Çin dinlerinden
Konfüçyanizm’de de önemli bir inanç esasıdır.
Ahiret İnancı
8)Lao-Tse’ye göre, insanın sonsuz mutluluğu elde etmesi, başkalarının
mutlu olmasına bağlıdır
9)Taoizm’de ahirete ilişkin anlatımlar Budizm’in etkisi ile gelişmiştir
Kutsal Kitaplar
10)Taoizm’in en önemli kutsal kitabı, Tao-Te-King’dir
11)‘Tao’, ‘yol, yaratıcı ilke’; ‘Te’, ‘erdem’ ve ‘King’ ise, ‘kitap’
anlamına gelmektedir.
12)Tao-Te-King, ilkinde ‘Tao’
diğerinde ise ‘Te’nin anlatıldığı ve toplam 81 bölümden oluşan iki Kısım’dan
meydana gelmektedir. Birinci Kısım 37 bölüm, İkinci Kısım ise 44
bölümdür.mistik düşüncenin en eski eselerinden biri olarak kabul edilmektedir
13)Tao-Te-King’de üzerinde durulan konulardan biri de, ‘vu-vey’ (wu wei)
prensibidir. ‘İş yapmadan çok iş yapmak’ anlamına gelen bu prensibe göre,
iyi bir yönetici devlet işlerine en az müdahale eden yöneticidir
Tao-Te-King, Çin’in büyük
klasikleri arasında yer almaktadır.
14)Taoistler’in Tao-Te King’in dışında kutsal kabul ettikleri başka eserler de
vardır. Bunlardan ilki, Li-Ch’ang-ling tarafından hazırlanan ve ‘Cevap ve
Karşılıkta Bulunma’ diye tercüme edilen ‘T’ai-shang Kan-Ying P’ien’dir. Diğeri
ise, anonim bir eser olan Yin-Chih Wen’dir ve ‘Sessiz Yol’ olarak tecüme edilir.
Bir diğeri ise, Taoist Kanon olarak da bilinen, 1120 cilt ve 5200kısımdan
meydana gelen ve M.S. 1019’da basılan ‘Tao Tsang’ adlı eserdir. Ne zaman
yazıldıkları beli olmayan bu koleksiyonun onbeş asırdan fazla bir zamanda
derlendiği tahmin edilmektedir.
İbadet
15)Taoist ibadetlere en eski Çin
dinlerinden şamanistik ve büyüsel unsurların yanında, özellikle M.Ö.
2.yy.’dan itibaren Budist düşünce ve ritüeller ile yoga dahil edilmiştir.
16)Han Hanedanlığı (M.Ö. 2.yy.) döneminden itibaren kült organizasyonuna
ve rahiplerden oluşan din adamı sınıfına sahip olan Taoizm, Çin’de bir halk
dini olarak yayılmıştır.Rahipler, dini törenlerin idaresinde, cenaze merasimlerinin düzenlenmesinde
görev almakta ve mabedlerde falcılık yapmaktadırlar
17)Her taoistin kendini yakın hissettiği tanrılar vardır. Bunlar
içerisinde en meşhur olanı, savaş tanrısı Kvan-Ti ile zenginlik tanrısı
Shin’dir.
18)Taoistlerin mabedine Çince’de ‘miao’, manastırlarına ‘kung’ ve manastır
mabedine ‘kuan’ denmektedir.
Mezhepler
19)iki temel karakter;ilki; dünya nimetlerinden uzak durmak, meditasyona,
zühde ve dini araştırmalara özen göstermek, inziva ve manastır hayatına
önem vermek...İkinci tip mezheplerde ise; rahiplik mesleğinin babadan
oğula geçtiği kabul edilir ve rahiplerin evliliğine izin verilir
Simyacı Ekol
20)Sihir ve büyüye dayalı bu ekolün en önemli temsilcisi Chiang Tao Lin’dir(M.S. 34). Sihirbazlığın ön planda olduğu bu ekolde dini ve felsefi yorumlar
çok zayıftır.
Mistik Ekol
21)M.Ö. 4.yy.’da kurulmuş olan bu ekolün en önemli temsilcileri Chuang-Tzu
ve Lieh-Tzu’durChuang-Tzu, varlığın mistik meditasyon ve duygu ile
anlaşılabileceğini ileri sürmektedir.
Ferdiyetçi Ekol
22)Bu ekolün temsilcisi, M.Ö. 4.yy.’da yaşamış olan Yang-Tzu’dur. Bu ekolegöre, her şey belli bir kadere bağlı olarak hareket etmektedir
Legalist Ekol
23)M.Ö. 230’da yaşamış olan Han-Fei-Tzu, Shang-Tzu ve Li-Ssu bu ekolün
temsilcileri kabul edilir. Bu ekole göre, herşeyin bir kuralı vardır
Ch’an Mezhebi
24)Ch’an Mezhebi, Mahayana Budizmi’nin Çin’deki koluna verilen bir isimdir.
Bu nedenle, ‘Çin Budizmi’ de denmektedir
25)Ch’an kelimesi,
‘aydınlanmaya götüren meditasyon’ anlamına gelen Sanskritçe’deki ‘dhyana’
kavramının Çince tercümesidir.
26)Ch’an mezhebi, 6. yüzyılda Hindistan’dan
Çin’e gelen Bodhidharma tarafından kurulmuştur. Ch’an mezhebinin temel
doktrinlerini ise, Hui Neng (ö. 713) tespit etmiştir
27)Ch’an ekolüne göre, bilgide asıl amaç, ‘bilinen’ ile ‘bilen’in bir olmasıdırBu süreç, bilen ‘özne’nin kendisini bilmesi ile başlar. Nesneleri ve toplumu
bilmek için özne önce kendisini bilmelidir. Bunun için, öncelikle ‘özne’nin
kendisini bilmesine engel olan unsurların temizlenmesi gerekir. Bu ise,
bedeni ve nefesi kontrol altına alarak ruhsal konsantrasyona ulaşmakla
mümkündür. Bu, ‘meditasyon’ yaparak gerçekleşebilir. Meditasyon yapan
kişi, ‘lotüs oturuşu’ halinde olmalıdır.
28)17. yüzyıldan itibaren Ch’an keşişleri Amida’nın ismini düzenli olarak
zikretmek olan ‘nenbutsu’ pratiğini yapmaya başlamışlardır. Bu mezhep,
Çin’deki hem Konfüçyüsçü akımları hem de Taoist akımları etkilemiş ve
manastırlardaki keşişlerin dini hayatlarını derinden etkilemiştir.
29)Ch’an Budizmi, Japonya’da Zen Budizmi diye
varlığını sürdürecektir.
KONFÜÇYANİZM
30)Millî bir din olan Konfüçyanizm, Taoizm’den sonra Çin’in en önemli ikinci
yerli dini kabul edilir. Kurucusu, inanç esasları ve kutsal metinleri bulunan
bu din, Çin’in geleneksel dini bakımından Taoizm ile bazı ortak inançları da
paylaşmaktadır. Konfüçyanizm, bireyin erdemli olmasından hareketle
toplumun saadetini devletin saadeti ile birlikte ele alması nedeniyle
öğretilerinde daha çok yöneticilere yönelik tavsiyelerde bulunması ile ön
plana çıkmaktadır
31)Konfüçyanizm’de varlığını devam ettiren‘jin’ (başkalarına karşı saygılı olma), ‘yi’ (adalet ve görev ahlakı) ve ‘ksiao’
(atalara ve ebeveyne karşı sevgi ve saygılı) inançlar...
32)M.Ö. 2.yy.’da Vudi döneminden itibaren devlet dini olarak kabul
edilen Konfüçyanizm, bu özelliğini 20.yy.’a kadar devam ettirmiştir. O
dönemden itibaren, Çin imparatorları Konfüçyanizm’in başrahibi kabul
edilmiştir.
33)Konfüçyüs’ün en büyük
takipçisi Mensiyüs’tür (M.Ö. 372-289).
Kurucusu
34)Konfüçyüs, M.Ö. 551’de Lu eyaletine bağlı Zu köyünde doğmuştur
35)Çin’e ait eski
metinlerin derlenmesi çalışmalarına başlar. Bu eserler, daha sonraları
Konfüçyanizm’in 5 Klasik metni olarak bilinecektir.
İnanç Esasları
Tanrı İnancı
Tanrı İnancı
36)Konfüçyüs’teki Tanrı inancı, asıl itibariyle eski Çin dinindeki tanrı inancı ile
aynıdır.
Yin ve Yang İnancı
37)Konfüçyanizm, evrenin yaratılışının ve varlığın kökeninin iki asli doğurucu
ilke olan Yin ile Yang’ın karşılıklı etkileşimi olduğunu kabul ederYin, yeryüzü, edilgenlik, olumsuzluk, karanlık,
dişiliktir ve siyah renk ile temsil edilir. Yang ise, aksine, gökyüzü, etkinlik,
olumlu olan, aydınlık, erilliktir ve beyaz renk ile temsil edilir.
Ahiret İnancı
38)Konfüçyüs, ahiret hayatı ve oradaki safhalarla ilgili bilgi vermemiştirKonfüçyüs’ün talebelerine derlediği ve okuttuğu ders kitapları, Han
Hanedanlığı imparatorlarından Vudi (M.Ö. 2.yy) döneminden itibaren
Konfüçyanizm’in resmi kutsal metinleri (kanonik) olarak kabul edilmiştir.
Beş Klasik (Vu King)
39)Konfüçyüs’ün altmış sekiz yaşında Çin’e ait eski metinlerden derleyerek
ortaya koyduğu beş kitaptır. Bu kitaplar, Konfüçyanizm’in en önemli dini
metinleridir. Bunlar:Değişiklikler Kitabı (Yi King)
Eski Çin imparatorlarından Fu-Hsi’ye ait olduğu kabul edilen Değişiklikler
Kitabı, Çin’in en eski kutsal metnidir.Tarih Kitabı (Şu King)
Çin’in en eski tarih kitabıdırŞiirler Kitabı (Şi King)
305 şiirden ve dört bölümden meydan gelen bu eser, Çin’in en eski şiir
derlemesi kabul edilmektedir. Dört bölümü oluşturan başlıklar şunlardır:Kuo
Fang (Rüzgarlar), Hsiao Ya (Küçük Şiirler), Ta Ya (Büyük Şiirler) ve Sung
(İlahiler).Törenler Kitabı (Li King),İlkbahar ve Sonbahar Yıllıkları (Şun Kiyu King),
Dört Kitap (Se Şu)
Konfüçyüs’ün Konuşmaları (Lun Yü)
Konfüçyüs’ün ölümünden sonra talebeleri tarafından derlenmiş bir kitaptır.Kitap 20 bölümdürMensiyüs’ün Sözleri (Mong Tse)
Mensiyüs, M.Ö. 327-289 yılları arasında yaşamış olan Konfüçyüs’ün en
önemli takipçisidir.Orta Yol Doktrini (Şung Yung)
Büyük Bilgi (Ta Hsiah)
Konfüçyüs’ün ahlak, siyaset ve eğitime dair görüşlerini ihtiva eden bir
kitaptır.
İBADET
40)Konfüçyanizm’de ibadetin temeli, eski Çin geleneğinden aktarılan Gök
Tanrı’ya, Yer’e ve atalara tapınma ile daha sonra bunlara eklenen Könfüçyüs
adına düzenlenen törenlerin yerine getirilmesinden ibarettir.Konfüçyanizm’de
ferdi ibadet ve dua şartı yoktur.
41)Çin dini geleneğinin devamı olarak kabul edilen ibadetler mabetlerde, evlerde
ve ibadete elverişli yerlerde yerine getirilmektedir. Konfüçyanizm’de rahipler
sınıfı yoktur. Bununla beraber, imparatorlar Gök Tanrı adına yapılan ibadetleri
bizzat yönetmiştir. Diğer ibadetler ise, devlet adına görevli memurlar
tarafından yerine getirilmektedir.
42)Bu ibadetleri şu şekilde sıralamak mümkündürTanrı’ya(tien), Ruhani Varlıklara ve İlahlara Dua ve İbadet
Atalara Saygı
Atalara dua etmek ibadet kabul edilmektedir.Kutsal Varlıklara Kurban Sunmak
Özellikle mezarlara hediyeler ve kurban sunmak önemli bir ibadettir.
Konfüçyüs’e Yapılan İbadet
İlkbahar ve sonbaharda Konfüçyüs için yapılan ibadetler, yüksek rutbeli
yöneticiler tarafından idare edilirdi
Mezhepler
43)Konfüçyanizm’de, Konfüçyüs’ten sonra iki temel yaklaşımı temsil eden ikimezhep ortaya çıkmıştır. Diğer mezhepler, bir şekilde bu iki koldan birine
mensuptur. Bu iki koldan biri Zu Ksi’nin (1130-1200) kurduğu mezhep,
diğeri Vang Yangming’in (1473-1529) kurduğu mezheptir. Zu Ksi’nin
kurmuş olduğu mezhepte Konfüçyüs’ün öğretilerinin mistik yorumu
benimsenmektedir. Vang Yangming ise, Konfüçyüs’ün doktrininin doğru
anlaşılmasının rasyonel açıklamalarla mümkün olacağını savunmaktadır.
ŞİNTOİZM
44)‘Tanrıların Yolu’ veya ‘Kamilerin Yolu’ anlamına gelen Şinto kelimesinden
türetilen Şintoizm, Japonya’nın yerli en eski dinlerindendir...
Şintoizm, düzenli birinanç doktrinine sahip değildir. Bu durum, Şintoist inançların genellikle
Japonya’ya dışarıdan gelen dini inançlara bir tepki olarak gelişme göstermiş
olmasına bağlıdır. Japonların önceleri ‘Kami no miçi’ adını verdikleri bu din,baş Tanrı Amaterasu’nun dışında birçok tanrısal varlık olan kamilere, ruhlara
ve tabiata saygıyı ve onlara ibadeti içermektedir.
Tarihsel Gelişim
45)M.Ö. 6.yy.’da Japonya’ya giren Budizm, Konfüçyanizm ve Taoizm’i, eski
Japon dini olan ‘Kami no miçi’den ayırmak için bu dine Şinto adı verilmiştir.
Kurucusu belli olmayan ve Japonya’nın geleneksel çok eski tarihlere dayanan
dini Şintoizm’in isminde yer alan ‘Şin’ kelimesi ‘Tanrı’, ‘To’ (Çince’de Tao)
ise ‘Yol’ anlamına gelmektedir. Bununla beraber, özellikle Konfüçyanizm ve
Budizm’in etkisi ile Şintoizm’de bazı ibadet ve inançlar ortaya çıkmıştır.
46)Şinto kaynaklarında belirtildiğine göre, M.Ö. 6.yy.’da imparatorluk
ailesinin mensup olduğu Yamato kabilesi, Güneş tanrıçası Amaterasu’nun
(Semavi Aydınlık, Lamba) nesli olarak kabul edilmiş ve bu sıfatla ülkeyi
yönetmeye başlamıştır.
47)Şintoizm, Japonya’nın resmi devlet dini
haline gelmiştir.
48)Şintoizm tarihinde önemli bir dönüm noktası, 19.yy.’da imparatorMeyci
tarafından Japonya’nın milli dini olarak ilanıdır.
49)Şintoizm’in önemli bir parçası haline gelen
imparatora tapınma kültü, bir devlet siyaseti halini almıştır. Bu durum,
Japonya’nın 1945’teki İkinci Dünya Savaşı mağlubiyetine kadar devam
etmiştir. Bu savaştan sonra imparator, kendisinin tanrı olmadığını ve ailesine
tanrıların nesli olarak ibadet edilmemesi gerektiğini ilan etmiştir.
İNANÇ ESASLARI
50)
Tanrı İnancı
Daha önce de işeret edildiği üzere, devletin birliğini sağlamak maksadıyla,kabilelere ait kamiler, milli kamiler seviyesine yükseltilmiştir. Bu kamilerin
başı olarak ise, ülkeyi idare eden Yamato ailesinin kamisi olan Güneş
tanrıçası Amaterasu kabul edilecektir.
51)Şintoizm’in kutsal kitabı Kojiki’ye göre sekizyüz bin, Nihongi’ye göre ise
seksen bin tanrı olduğu belirtilmektedir. Bunların başkanı, Amaterasu’dur.
Amaterasu’nun tapınağı “İse” şehrindedir
Japonlar, güneşin doğuşunu
oradan izlediklerinde hacı kabul edilirler. Her tanrının bir sembolü vardır.
Amaterasu’nun sembolü ise, sekiz köşeli aynadır.
52)Şintoizm’de, Amaterasu’nun dışında, hemen hemen her şeyin, özellikle de
tabiat olaylarının bir tanrısı vardır.Mesela, fırtına ve deniz tanrısıSusanova,
ateş tanrısı Atago, Ay tanrısı Tsukiyomi, gıda tanrısı İnari, çeşitli mesleklerin
tanrısı, yollar ve belirli yerlerin tanrısı gibi. Gıda tanrısının sembolü tilki, fırtına
ve deniz tanrısı Susanova’nın sembolü kılıçtır. Bu nedenle, birçok tapınakta
bereketin devamı için tilki beslenmektedir. Amaterasu Gök ülkesinin idarecisi
kabul edilir. Diğer tanrıların ise, içinde yer aldıkları bir panteondan dünyayı
yönettiklerine inanılır. Bu panteonda, Amaterasu’nun soyundan geldiğine
inanılan imparatorun da yeri vardır.
53)Şintoistler, dünyanın üç tabakası olduğuna inanırlar. Bunlar; gök, yer ve
yer altı tabakalarıdır.Şintoizm’de tanrıların putları yoktur. Sadece, onları temsil eden ayna, kılıç
v.s. gibi birer sembolleri (mitama-şiro) vardır
54)
Kami İnancı
Genel olarak, tanrısal varlığın her yerde mevcut olan belirtilerine Kami denir.Güneş tanrıçası Amaterasu, diğer
kamilerin üstünde kabul edilmiştir. Öyle ki, 10.yy.’da yapılan bir sayıma göre
üç bine yakın kami ve onlara ait tapınak tespit edilmiştirŞintoizm’de ölümden sonra ruhun yaşadığı ve ataların ruhlarının
sonraki nesilleri koruduğu inancı vardır.
Kutsal Kitaplar
55)Şintoizm’in kutsal kitapları mahiyetinde olan
Kojiki ve
Nihongi
en önemlileridirNihongi
İkinci derecede önemli kabul edilen ve
dini bilgilerin yer aldığı diğer dini metinler ise, Fudoki (8.yy), Kogo-Shui
(9.yy.), Shojiroku ve Engi-Shiki’dir
56)
Kojiki
Kojiki, ‘eski olayların
hikayesi’ anlamına gelmektedir. Eser, dünyanın yaratılışından 628 yılına
kadar Japonya’nın tarihini anlatır.NihongiKojiki’nin bir yorumu şeklindedir
İbadet
57)Kamiler, tapınaklarda ‘mitama-şiro’ olarak isimlendirilen bir sembol veyaresim ile temsil edilir. Bunlar, put olarak kabul edilmez. Şintoizm’de
doğrudan putlara tapınma yoktur.
58)Şintoizm’de ibadet; dua ve kurban sunmaktan ibarettir.
Dua, yüzün yıkanması ve ellerin birbirine
vurulmasından sonra zihnen edilir.
59)Geleneksel Japon evlerinde bir kamidana
(tanrı rafı) veya özel bir sunak mevcuttur
60)Japonya’da yüz binden fazla tapınak vardır. En önemli tapınak,
Japonya’nın İse şehrindeki Amaterasu adına yapılmış olan tapınaktır.
61)Tapınaklarda sadece rahiplerin girebileceği kutsal bir hücre ile ‘miya’ veya
‘cinca’ adı verilen halkın girebileceği ibadethane bulunur
Bayramlar
62)Şintoizm’in en önemli bayramı, ‘Tanrı’yı çağırmak’ veya ‘Tanrı’nın
hizmetinde bulunmak’ anlamlamlarına gelen Matsuri bayramıdır. Bu
bayramdan önce bir veya üç gün perhiz yapılır.Diğer bayramlar ise; mahsulü koruma bayramı olan
‘Toşikgoy’, hasat için Tanrı’ya teşekkür bayramı olan ‘Kanna-niname’ ve
dini temizlik bayramı olan ‘Oh-harehe’ bayramlarıdır.
Mezhepler
63)Örneğin, Budizm’in etkisi ile 12. yy.’da Tendai
Şinto ve 16. yy.’da Tantrik Şinto (Şingon) mezhepleri ve 17.yy.’da,
Konfüçyanizm’in etkisi ile Sugia Şinto mezhebi oluşmuştur. En ilginç
mezhep ise, Şinto Rönesansı olarak da bilinen Motoari Norinaga’nın (17.
yy.’da) kurduğu ve Katoliklik’teki Teslis inancını ve Cizvitlerin teolojik
görüşlerini kabul eden ve Şinto Rönesansı olarak bilinen Fokko mezhebidir
64)Ancak, 19. yy.’da Meiji taraftarlarının her türlü etkiden uzak ortaya
koydukları Şinto inancı, devletin resmi dini kabul edilir.
65)Meiji yasaları ile belirlenen Şintoizm’in hitap ettiği kesime göre dört çeşitli
uygulaması ortaya çıkmıştır. Bunlar: Koshito veya İmparatorluk Şintosu;
Jinja veya tapınaklarda uygulanan Şinto; Kyoha veya Mezheplere ait Şinto ve
nihayet Minkan veya Popüler Şinto uygulamasıdır. Bunun dışında, Çin’de
gelişen Ch’an Budizmi, Japonya’da Zen Budizmi olarak ortaya çıkmıştır
Koshito veya İmparatorluk Şintoizmi
66)Japon İmparatoru veya onun temsilcileri tarafından Güneş tanrıçası
Amaterasu ve imparatorluk ailesinin ataları adına yerine getirilen ritüelleri
içermektedir
Jinja veya Tapınaklara ait Şintoizm
67)Tapınaklara ait Şintoizm, geleneksel Şintoizm’in temsilciliğini yapmaktadır.Söz konusu tapınaklar,Jinja Honşo diye isimlendirilen ‘Şinto Tapınakları Derneği’ çatısı altında
örgütlenmiştir
68)
Kyoha veya Mezheplere ait Şintoizm
19. yy.’da Jingikan tarafından yapılan sayımda tespit edilen 13 ‘Şinto
mezhebi’ne dayanan Şintoist anlayıştır. Bunlar: Şinto Taikyo,Kurozumikyo,
Şinto Şuseiha, İzumo Oyashirokyo, Fusokyo, Jikkokya, Şinto Taisekyo,
Şinşukyo, Ontakekyo, Şinrikyo, Misogikyo, Konkokyo ve Tenrikyo
mezhepleridir.(KAFAMIZI KARIŞTIRMAK İÇİN ELLERİNDEN GELENİ YAPMIŞLAR SAĞOLSUNLAR)Bu mezheplerin en önemli özelliği,
cemaati esas alan Tapınaklar’a ait Şintoizm’den farklı olarak, bireyin dini
eğitimine ve inancına önem vermeleridir.
Bu mezhepler içerisinde en meşhur olanı, Tenrikyo mezhebidir. Bu
mezhep, zamanla kendisini diğer mezheplerden ayrı görmeye ve evrensel bir
din gibi takdim etmeye başlamıştır.
69)
Minkan veya Popüler Şintoizm
Günümüzde, Japonya’da halk arasında yaygın olarak yaşanan Şintoist
anlayış, ‘Minkan Şinko’ olarak bilinen ‘popüler din’ veya ‘halk dini’dir
Japonya’daki üç büyük din olan Şintoizm, Konfüçyanizm ve Budizm’in
karışımı olan bu dini anlayış, kimilerine göre adeta yeni bir dindir.
70)Bu inançta saygı gösterilen bazı
özel günler vardır. Bunlar: Yeni yıl, ilkbahar (3 Şubat), Oyuncak Çocuklar
Bayramı (8 Nisan), Çocuklar Günü (5 Mayıs), Su Kamisi Bayramı (15
Haziran), Yıldız Bayramı (7 Temmuz), Ölüler Bayramı (13-16 Temmuz) ve
Sonbahar Ekinoksu Bayramı.
Japonya’da 1971’de yapılan sayıma göre, 47 mezhep tespit edilmiştir.
ZEN BUDİZMİ
71)Budizm ile Taoist tabiat felsefesinin karışımından meydana gelen Çin’deki
Ch’an mezhebi veya Çin Budizmi, 13. yüzyılda Japonya’da Zen Budizmi
olarak varlığını devam ettirmiştir. Zen ismi, Sanskritçe’de ‘meditasyon’ veya
‘murakabe’ anlamına gelen ‘dhyana’nın Çince’deki tercümesi olan ‘Ch’an’
kelimesinin Japonca karşılığıdır.
72)Keşişler, toplumda çalışmayan insanlar olarak değil, meditasyon, el sanatları
ve zanaatla uğraşan bir kesim olmuştur. Bu nedenle Zen Budizmi,
aydınlanma tecrübesini beklemeyi ve günlük çalışma ve sanata özen
göstermeyi önemsemektedir. Bu yaklaşım, meditasyon ve murakabe yolu ile
kurtuluşu hedeflemektedir. Belin dik tutulması ile bağdaş kurulup ‘oturarak
meditasyon’ yapmak anlamına gelen ‘Zazen tekniği’ ile sükuna kavuşmak
hedeflenmektedir. Zen keşişlerinin ‘Zazen’ yaptıkları salonlara ‘Zendo’veya‘Sodo’ adı verilmektedir.
73)Zen Budizm’in, Japon kültüründe özellikle de muharip güçler olan‘samurayların’ terbiyesinde ve ahlaklarında önemli tesirleri olmuştur.
Nitekim onun, askeri tekniklerden judo ve kılıç kullanma sanatı olan
kendonun gelişmesinde önemli rolü olmuştur
74)Zen meditasyonunu yapan
kimseler, bütün varlıklarını belli bir noktada yoğunlaştırdıkları için, Japon
sanatında her şeyin hakikatinin bir tek çizgi veya bir iki satırla ifade
edilebileceği anlayışını geliştirmişlerdir. Bu yönüyle Zen mezhebinin, Japon
lirik şiirinin gelişmesinde önemli etkisi olmuştur
75)Zen Budizmi, Rinzai ve Soto
olmak üzere iki kola ayrılmıştır
4. ünitemizin özeti de bitmiş bulunmaktadır..İyi çalışmalar...Başarılar arkadaşlar...Ber Ra (Nur)
Yin ve Yang İnancı
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder