23 Mart 2012 Cuma
Şîa özet
Şîa, Ehl-i sünnet grubunun dışında yer alan, günümüze kadar varlığını
koruyan ve hâl-i hazır İslâm dünyasında da önemli sayıda taraftarı bulunan
en önemli itikadî, fıkhî ve siyasî mezheptir.
Sözlükte "taraftar, yardımcı"
anlamına gelen Şîa, literatürde Hz. Peygamber'in vefatından sonra Hz. Ali'yi
halifeliğe en lâyık kişi olarak gören ve onu ilk meşrû halife kabul eden, vefatından
sonra da hilâfete Ali evlâdının getirilmesi gerektiğine inanan toplulukların
ortak adı olmuştur.
Hz. Osman'ın şehid edilmesini takip eden yıllarda
bu misyon ve iddia ile ortaya çıkanların oluşturduğu bir siyasî gruplaşma
hareketi olarak doğmuş, hicrî II. yüzyılın ikinci yarısından itibaren de
çeşitli fırkalara ayrılan itikadî bir mezhep haline gelmeye başlamıştır.
Ancak, İslâm dünyasında Şîa hareketinin ortaya çıkışını sadece Hz. Ali'-
yi destekleme teşebbüsünün giderek mezhep halini alması ve kurumlaşması
şeklinde açıklamak yerine bunda dış tesirlerin ve Araplar karşısında yenilgiyi
hazmedemeyen Irak ve İran halkının tepkisinin ve kimlik arayışının etkisinin
bulunduğunu da söylemek doğru olur.
Şîa'nın günümüze ulaşan üç büyük fırkası Zeydiyye, İsmâiliyye ve
İmâmiyye-İsnâaşeriyye'den ibarettir. Zeydiyye Hz. Ali'nin torunu Zeyd b.
Ali Zeynelâbidîn'e nisbet edildiği için bu ismi alır. Günümüzde Yemen bölgesinde
taraftarları bulunan Zeydiyye itikadî konularda Mu‘tezile mezhebine,
fıkıh sahasında ise Hanefî mezhebine yakın görüşlere sahiptir.
Şîa içindeki
en mûtedil fırka olan Zeydîler, hilâfetin Hz. Ali'nin ve soyundan gelenlerin
hakkı olduğuna inanmakla birlikte, Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer'in hilâfetini
de meşrû görürler. Hilâfetin Hüseyinoğulları'na ait olduğu ve devlet başkanının
mâsum olduğu fikrini de kabul etmezler.
Ca‘fer es-Sâdık'ın ölümünden sonra devlet başkanlığına oğlu İsmâil'in ve
soyunun hak sahibi olduğu iddiası, Şîa içinde aşırı görüşleriyle tanınan
İsmâiliyye fırkasının oluşmasının başlangıcını teşkil etti. İsmâilîler'in hicrî IV.
yüzyılın başında Fâtımî Devleti’ni kurmasıyla mezhep güçlendi, daha sonra
doğu ve batı İsmâilîler'i (Nizâriyye-Müsta‘liyye) şeklinde iki ana kola ayrıldı.
Eski Yunan ve Doğu felsefelerinden, Ortadoğu dinlerinden etkilenmesi ve
bâtınî te’villere dayanması sebebiyle birçok uç görüşe sahip bulunan mezhep
mensuplarına günümüzde, sayıları fazla olmamakla birlikte Pakistan,
İran ve Orta Asya'da rastlanmaktadır.
İmâmiyye, çağımızda dünya müslümanlarının yaklaşık yüzde onunu
teşkil eden Şîa'nın büyük çoğunluğunu bünyesinde toplayan ana koldur.
Mezhebin siyaset ve imâmet görüşü on iki imam düşüncesi etrafında şekillendiğinden
İsnâaşeriyye, akaid ve fıkıhta Ca‘fer es-Sâdık'ın görüşlerini esas
aldıklarından Ca‘feriyye adlarıyla da anılırlar.
Hz. Ali ve Hüseyin soyundan
gelen on iki imama inanma, hem iman esaslarından birini hem de mezhebin
ana doktrinini teşkil eder.
Akaid konularında yer yer Mu‘tezile mezhebiyle
paralellik arzeden görüşlere sahiptir.
Sadece Ehl-i beyt’e mensup râvilerin
hadis rivayetini kabul eder, ilk üç halifenin hilâfetini meşrû görmez ve devlet
başkanlığına Hz. Ali ve soyunun nas ile tayin edildiğini yani imamlığın
(halifeliğin) bunlara ait olduğunu Hz. Peygamber'in açıkça belirttiğini ve
bunların vahiy alma hariç peygamberlere benzer vasıflara sahip olup günah
işlemekten ve hata yapmaktan korunmuş (mâsum) olduklarını iddia ederler.
Küçük yaşta gaip olan on ikinci imamın kurtarıcı (mehdî) olarak tekrar geri
geleceğine inanma, açık ve gizli bir tehlikenin bulunduğu durumlarda inancı
gizleme ve farklı görünme (takıyye), Hz. Ali'ye biat etmeyen sahâbîlere karşı
tavır alma ve onlara ta‘n etme de yine mezhebin temel ön kabullerindendir.
İmâmiyye halen İran'ın resmî mezhebi olup Irak'ta ve Azerbaycan'da yaşayan
müslümanların yüzde altmışı da bu mezhebe mensuptur.
Hz. Ali döneminde başlayan, Emevî ve Abbâsî dönemlerinde de devam
eden iktidar mücadeleleri, başarısızlıklar ve mağduriyetler sebebiyle içine
kapanan ve ümmet çoğunluğundan kendini tecrit ederek geçmişte kalan
siyasî mücadeleler ve imâmet fikri etrafında kendine özgü teoriler geliştiren
ve bunları itikadî esaslar haline de getirerek ve kendi fıkıh doktrinini de
kendi içinde geliştirerek siyasî, itikadî ve fıkhî açılımları bulunan bir mezhep
haline getiren Şîa, daha çok ümmet içinde yol açtığı ihtilâflar, izlediği uzlaşmaz
tutum ve sahip olduğu itikadî görüşler sebebiyle Ehl-i sünnet âlimlerince
eleştirilmiştir.
Fakat Allah'a, âhirete, Hz. Muhammed'in peygamberliğine
iman, namaz, oruç, zekât, hac, içki, kumar, zina, hadler gibi İslâmî
ahkâm konusunda müslümanların çoğunluğu ile ittifak halinde bulunan
mûtedil Şîa, hiçbir zaman tekfir de edilmemiştir.
Günümüzde, mezhebin
itikadî ve fıkhî görüşleri güncelleştirilerek ve geçmişte kalan husumetler
canlı tutularak siyasal ve sosyal hatta ekonomik örgütlenmede, kimlik ve
kültürel tavır belirlemede önemli bir unsur olarak değerlendirilmektedir.
ALINTIDIR
koruyan ve hâl-i hazır İslâm dünyasında da önemli sayıda taraftarı bulunan
en önemli itikadî, fıkhî ve siyasî mezheptir.
Sözlükte "taraftar, yardımcı"
anlamına gelen Şîa, literatürde Hz. Peygamber'in vefatından sonra Hz. Ali'yi
halifeliğe en lâyık kişi olarak gören ve onu ilk meşrû halife kabul eden, vefatından
sonra da hilâfete Ali evlâdının getirilmesi gerektiğine inanan toplulukların
ortak adı olmuştur.
Hz. Osman'ın şehid edilmesini takip eden yıllarda
bu misyon ve iddia ile ortaya çıkanların oluşturduğu bir siyasî gruplaşma
hareketi olarak doğmuş, hicrî II. yüzyılın ikinci yarısından itibaren de
çeşitli fırkalara ayrılan itikadî bir mezhep haline gelmeye başlamıştır.
Ancak, İslâm dünyasında Şîa hareketinin ortaya çıkışını sadece Hz. Ali'-
yi destekleme teşebbüsünün giderek mezhep halini alması ve kurumlaşması
şeklinde açıklamak yerine bunda dış tesirlerin ve Araplar karşısında yenilgiyi
hazmedemeyen Irak ve İran halkının tepkisinin ve kimlik arayışının etkisinin
bulunduğunu da söylemek doğru olur.
Şîa'nın günümüze ulaşan üç büyük fırkası Zeydiyye, İsmâiliyye ve
İmâmiyye-İsnâaşeriyye'den ibarettir. Zeydiyye Hz. Ali'nin torunu Zeyd b.
Ali Zeynelâbidîn'e nisbet edildiği için bu ismi alır. Günümüzde Yemen bölgesinde
taraftarları bulunan Zeydiyye itikadî konularda Mu‘tezile mezhebine,
fıkıh sahasında ise Hanefî mezhebine yakın görüşlere sahiptir.
Şîa içindeki
en mûtedil fırka olan Zeydîler, hilâfetin Hz. Ali'nin ve soyundan gelenlerin
hakkı olduğuna inanmakla birlikte, Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer'in hilâfetini
de meşrû görürler. Hilâfetin Hüseyinoğulları'na ait olduğu ve devlet başkanının
mâsum olduğu fikrini de kabul etmezler.
Ca‘fer es-Sâdık'ın ölümünden sonra devlet başkanlığına oğlu İsmâil'in ve
soyunun hak sahibi olduğu iddiası, Şîa içinde aşırı görüşleriyle tanınan
İsmâiliyye fırkasının oluşmasının başlangıcını teşkil etti. İsmâilîler'in hicrî IV.
yüzyılın başında Fâtımî Devleti’ni kurmasıyla mezhep güçlendi, daha sonra
doğu ve batı İsmâilîler'i (Nizâriyye-Müsta‘liyye) şeklinde iki ana kola ayrıldı.
Eski Yunan ve Doğu felsefelerinden, Ortadoğu dinlerinden etkilenmesi ve
bâtınî te’villere dayanması sebebiyle birçok uç görüşe sahip bulunan mezhep
mensuplarına günümüzde, sayıları fazla olmamakla birlikte Pakistan,
İran ve Orta Asya'da rastlanmaktadır.
İmâmiyye, çağımızda dünya müslümanlarının yaklaşık yüzde onunu
teşkil eden Şîa'nın büyük çoğunluğunu bünyesinde toplayan ana koldur.
Mezhebin siyaset ve imâmet görüşü on iki imam düşüncesi etrafında şekillendiğinden
İsnâaşeriyye, akaid ve fıkıhta Ca‘fer es-Sâdık'ın görüşlerini esas
aldıklarından Ca‘feriyye adlarıyla da anılırlar.
Hz. Ali ve Hüseyin soyundan
gelen on iki imama inanma, hem iman esaslarından birini hem de mezhebin
ana doktrinini teşkil eder.
Akaid konularında yer yer Mu‘tezile mezhebiyle
paralellik arzeden görüşlere sahiptir.
Sadece Ehl-i beyt’e mensup râvilerin
hadis rivayetini kabul eder, ilk üç halifenin hilâfetini meşrû görmez ve devlet
başkanlığına Hz. Ali ve soyunun nas ile tayin edildiğini yani imamlığın
(halifeliğin) bunlara ait olduğunu Hz. Peygamber'in açıkça belirttiğini ve
bunların vahiy alma hariç peygamberlere benzer vasıflara sahip olup günah
işlemekten ve hata yapmaktan korunmuş (mâsum) olduklarını iddia ederler.
Küçük yaşta gaip olan on ikinci imamın kurtarıcı (mehdî) olarak tekrar geri
geleceğine inanma, açık ve gizli bir tehlikenin bulunduğu durumlarda inancı
gizleme ve farklı görünme (takıyye), Hz. Ali'ye biat etmeyen sahâbîlere karşı
tavır alma ve onlara ta‘n etme de yine mezhebin temel ön kabullerindendir.
İmâmiyye halen İran'ın resmî mezhebi olup Irak'ta ve Azerbaycan'da yaşayan
müslümanların yüzde altmışı da bu mezhebe mensuptur.
Hz. Ali döneminde başlayan, Emevî ve Abbâsî dönemlerinde de devam
eden iktidar mücadeleleri, başarısızlıklar ve mağduriyetler sebebiyle içine
kapanan ve ümmet çoğunluğundan kendini tecrit ederek geçmişte kalan
siyasî mücadeleler ve imâmet fikri etrafında kendine özgü teoriler geliştiren
ve bunları itikadî esaslar haline de getirerek ve kendi fıkıh doktrinini de
kendi içinde geliştirerek siyasî, itikadî ve fıkhî açılımları bulunan bir mezhep
haline getiren Şîa, daha çok ümmet içinde yol açtığı ihtilâflar, izlediği uzlaşmaz
tutum ve sahip olduğu itikadî görüşler sebebiyle Ehl-i sünnet âlimlerince
eleştirilmiştir.
Fakat Allah'a, âhirete, Hz. Muhammed'in peygamberliğine
iman, namaz, oruç, zekât, hac, içki, kumar, zina, hadler gibi İslâmî
ahkâm konusunda müslümanların çoğunluğu ile ittifak halinde bulunan
mûtedil Şîa, hiçbir zaman tekfir de edilmemiştir.
Günümüzde, mezhebin
itikadî ve fıkhî görüşleri güncelleştirilerek ve geçmişte kalan husumetler
canlı tutularak siyasal ve sosyal hatta ekonomik örgütlenmede, kimlik ve
kültürel tavır belirlemede önemli bir unsur olarak değerlendirilmektedir.
ALINTIDIR
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder