16 Mart 2015 Pazartesi

Yaşayan Dünya Dinleri Yahudilik 1- 6. Ünite

27 Mayıs 2012 Pazar

Yaşayan Dünya Dinleri Yahudilik 1- 6. Ünite

Yaşayan Dünya Dinleri Yahudilik 1- 6. Ünite
1-Yahudilik, üç ilahi kaynaklı dinden biri en eskisidir.
2-Yahudilik adı, Hz. Musa’dan çok sonra verilmiştir.
3-Yahudilik adını almadan önce, “
3-Yahudilik’te din ile etnisite iç içe geçmiştir Yahudi Kutsal Kitabı aynı zamanda İsrailoğullarının tarihidir
4-TEMEL KAVRAMLAR (İBRANİ, İSRAİL,
İbranilerin dini” veya “İsrailoğullarının dini” olarak adlandırılıyordu. Babil Esareti sona erip Yahudiler Filistin topraklarına döndüklerinde,ınsoyundan gelenlere sami kavimler denilmektedir. Sam’ın soyundan gelen Eber, Hz. İbrahim’in büyük atasıdır ve Hz. İbrahim’e, Eber’in (Ever)ın vefatına kadar İsrail ve İsrail oğulları olarakının lideriının yeniden yazılması veYahudi hayatındaki yerini alması onun sayesinde olmuştur.ın beş kitabı ve Eyup kitabı Musaıoluşturan beş kitabın farklıın yazarının Musa olmadığını ileri sürmüştür.ın tefsiri mahiyetindedir.
iyi çalışmalar
Berra@
79-“Dört kaynak teorisi”, bugünkü Tevrat’ın, dört farklı zamanda dört ayrı
kişi veya grup tarafından kaleme alınmış metinlerin, M. Ö. IV. yüzyılda bir
araya getirilmiş olduğunu ileri sürmektedir. Buna göre Tevrat, konolojik sıra
itibarıyla Yahvist, Elohist, Deuteronomist ve Ruhban metinlerinden meydanagelmiştir.
80-Yahvist metin M.Ö. X. Yüzyılda kaleme alınmıştır ve Tevrat
içindeki en eski metindir. Tanrı adı olarak Yahve kullanılmakta ve bu
metinlerde İsrail’in seçilmişliğine vurgu yapılmaktadır. Elohist metin M.Ö.
VIII. Yüzyılda yazılmıştır. Tanrı adı olarakElohim kelimesi kullanılmakta ve
daha çok Mabed ile ibadet üzerinde durulmaktadır. Deuteronomist metin ise
bugünkü Tevrat’ta yer alan Tesniye bölümünü ve diğer bazı bölüm ve
redaksiyonları teşkil etmektedir ve genelde M.Ö. 622’lerde oluşturulduğu
kabul edilmektedir. Ruhban metni ise M.Ö. V. yüzyılda Ezra yönetimindekiYazıcıların (Soferim) Tevrat üzerinde yaptıkları çalışmaları içermektedir.
81-Talmud, yazılı Tevrat’
üslup taşıdığını, aralarında birçok farklılık ve çelişkiler bulunduğunudolayısıyla Tevrat’
peygamber tarafından, Yeşu kitabı ve Tesniye’nin son sekiz pasajı Yeşu
peygamber tarafından; Samuel, Hakimler ve Rut kitapları Samuel peygamber
tarafından; Mezmurlar Davud tarafından; Yeremya, Krallar ve Mersiyeler
Yeremya peygamber tarafından yazılmış; İşaya, Meseller, Neşideler Neşidesi
ve Vaiz kitapları kral Hizkiya tarafından; Ezra, Nehemya ve Tarihlerin büyük
bölümü yazıcı Ezra tarafından; Hezekiel, On İki peygamber, Daniel ve Esterkitapları da Büyük Meclis üyeleri tarafından yazıya geçirilmiştir.
78-Kendisi de bir Yahudi olan Baruch Spinoza, Tractatus Theologico-
edildiğini ileri sürmüştür. Spinoza’dan etkilenen Richard Simon ise Histoire
Politicus 
critique du vieux testament adlı eserinde Tevrat’
adlı eserinde, Tevrat’taki bazı ifadelerden hareketle, en azından buifadelerin Musa’ya ait olamayacağını ve daha sonradan yazılıp kitaba ilave
64-O Tevrat’ı haftalık okumaparçalarına bölmüş ve haftalık Tevrat okuma geleneğini oluşturmuştur.
65-Talmud’a göre Ezra, Tevrat’ın yazı karakterini değiştirmiş, bazı harfler
üzerine noktalar koymuştur. Diğer taraftan başka bazı değişiklikler de
yapmış, senenin başlangıç ayını değiştirmiş, Mısır’dan çıkışın anısını
hatırlatan Nisan yerine Babilden çıkışın anısını hatırlatan Tişri ayını, senenin
ilk ayı olarak kabul etmiştir. Ayrıca Yahudilerin yabancılarla evlenmesiniyasaklamış, evlenenlerin derhal boşanmalarını istemiştir.
66-Babil Esaretinin sona ermesi ve ikinci Mabedin inşasından, bu mabedin
Romalılar tarafından yıkılmasına kadar (M.S.70) geçen dönem ikinci Mabetdönemi olarak adlandırılmaktadır.
67-Roma İmparatoru Hadrianus sünneti yasak edince Yahudiler 132 yılında,
aynı zamanda Mesih olduğunu da iddia eden Şimon Bar Kohba liderliğinde
ayaklandılar. Önceleri zafer kazanılmış, Kudüs dahil pek çok yer elegeçirilmişse de sonunda Roma galip geldi, ayaklanmayı bastırdı (135).
68-1665’te Sabatay Sevi, Mesih iddiasıyla ortaya çıkıp kitleleri peşinden
sürüklemiş ancak devletin müdahalesiyle isyan bastırılmıştır. Sabatay SeviMüslüman olmuş ve böylece Sabataycılık hareketi ortaya çıkmıştır.
69-Bugün İsrail’deki Yahudi toplumu etnik açıdan Aşkenazim, Sefardim,Mizrahim ve Etiyopya Yahudilerinden oluşmaktadır.
70-KUTSAL KİTAPLAR
Yahudiliğin kutsal kitabı, Türkçe’de Eski Ahit diye bilinen ve YahudilerinTANAH adını verdikleri kutsal metinlerdir
71-Tanah; Tora
(Tevrat), Nevim (Peygamberler) ve Ketuvim (Kitaplar) bölümlerindenoluşmaktadır.
72-tanah Kelime olarak “öğreti”,”hüküm”, “yasa/şeriat” gibi manalar taşır
73-Talmud ise “sözlü Tevrat”
74-Musa’ya verilen beş kitabın (Tora)
yanı sıra Peygamberler (Nevim) ve Kutsal Yazılar (Ketuvim) denilenliteratürü de içine alan Eski Ahid’in tamamı için kullanılmaktadır.
75-Birinci temel bölüm
olan Tevrat, kendi içinde Tekvin, Çıkış, Levililer, Sayılar ve Tesniye alt
bölümlerinden oluşmaktadır. Peygamberler (Nevim): Yeşu, Hakimler,
Samuel (I-II), Krallar (I-II), İşaya, Yeremya, Hezekiel, Hoşea, Yoel, Amos,
Ovadya, Yunus, Mika, Nahum, Habakkuk, Tsefanya, Haggay, Zekarya ve
Malaki bölümlerinden oluşmaktadır. Kutsal Yazılar (Ketuvim): Mezmurlar,
Meseller, Eyub, Neşideler Neşidesi, Rut, Mersiyeler, Vaiz, Ester, Daniel,Ezra-Nehemya, Tarihler (I-II) bölümlerinden oluşmaktadır.
76-Yahudi öğretisinin çekirdeği kabul edilen “On Emir” Tanrı’yla İsrailoğulları arasında cereyan eden ahitleşme hadisesini ve ilgili
hükümleri ihtiva eden “Ahit kitabı” ve Yahudilerin
uyması gereken kuralları özetleyen “Kutsallık kanunu”Tevrat’ın önemli kısımlarındandır.
77-Rabbani geleneğe göre Tevrat’
diğer bölümlerinde ve peygamberlerin mesajlarında üzerinde ısrarla durulantemel konu Tanrı’nın birliği ve başka ilahlara kulluğun yasaklanmasıdır.
43-Yahudiliğin diğer bir özelliği de Tanrı-insan ilişkisine, özelde de Tanrıİsrail
ilişkisine yaptığı özel vurgudur. 
44-Yahudiliğe göre Yahudiler Tevrat’ta yer alan 613 emri,
45-TARİHSEL GELİŞİM
46-İsrail oğullarının ve İsrail dininin kökeni Yahudi geleneğinde ilk İbrani atası,
47- Kutsal kitapta anlatılan
Yahudi olmayanlar ise Nuh’un yedi kanununu uygulamakla yükümlüdür.
Yahudiler kendilerinin büyük ata İbrahim’den geldiklerine inanmaktadırlar.
ilk monoteist ve aynı zamanda ilk Yahudi kabul edilen İbrahim’e
dayandırılmaktadır. 
olaylarla ilgili kronolojik bilgiler oldukça tartışmalıdır ancak İbrahim’in M.
Ö. XXII-XIX. yüzyıllar arasında, muhtemelen 2000’li yıllarda yaşadığı
tahmin edilmektedir.
48-hz Musa (a.s) Tevrat verilen bir peygamberdir ve Yahudilere göre peygamberlerin en büyüğüdür.
49-Hz. Musa, Hz. Yakub’un on iki oğlundan Levi’nin soyundan gelmektedir.Babasının adı Amram, annesinin adı Yokebed’dir.
50-Tevrat’ın Çıkış, Levililer, Sayılar veTesniye bölümleri Musa’nın hayatını anlatmaktadır
51-Hz. Musa, Kur’an’ın otuz dört suresinde 136 defa zikredilmektedir. O,
Kur’an’da ve Hadislerde zikredilen peygamberler arasında kendisinden en
çok söz edilen peygamberdir. Kur’an’da Hz. Musa’ya dair verilen bilgilerTevrat’la paralellik arz etmektedir.
52-İsrail oğullarının Yeşu peygamber önderliğinde Kenan bölgesine
yerleşmelerinden (M.Ö.1250 veya 1200) İkinci Mabedin inşa edilmesine
kadar (M.Ö.515) geçen yedi asırlık dönem ise Yahudi kutsal kitabının Yeşuile başlayıp Malaki ile sona eren bölümünde konu edilmektedir.
53-Yeşu, Kur’an’da ismen anılmamakta fakat kendisinden,
Musa’nın yanında bulunan genç diye bahsedilmekte, ayrıca Musa’nın,Hızır’la buluşmaya onunla gittiği belirtilmektedir.
54-Hakimler dönemi Yeşu’nun ölümüyle başlamış, Samuel’e kadar devametmiştir.
55-Hakimler denilen liderlerin temel görevi, savaşlarda İsrailoğullarınınaskeri yönden sevk ve idaresini sağlamaktı.
56-Hakimler arasında yer alan
Deborah, Yahudilik’teki kadın peygamberlerdendir. Hakim diye nitelenen
yöneticilerin sayısı on ikidir ve bunlardan sonra Eli ve Samuel de hakimlikgörevi yapmışlardır fakat Samuel, peygamber olarak bu görevi yürütmüştür.
57-Yahudilere göre Davud, peygamber değil kraldır.
58-Davud soyundan gelecek birkurtarıcı kral (Mesih) özlemi çekmişlerdir.
59-Süleyman, Kudüs’teki Moriah tepesine büyükmabedi inşa etti. Böylece Yahudi tarihinde I. Mabet Dönemi başlamış oldu.
60-Bu mabede Yahudiler Kutsal Ev anlamında Bet-ha Mikdaş, Araplar ise
Beytü’l-Makdis demektedirler ki İslâm tarihinde adı Mescid-i Aksa olarakbilinmektedir
61-Bu Yahudi anlatımına karşılık Samiriler kendilerinin Yusuf’un iki oğlu
olan Efraim ve Menase ile din adamı sınıfını oluşturan Levi soyundan
geldiklerini ve Kuzey Krallığı yıkıldıktan sonra da çoğunluk itibariyle Filistintopraklarında yaşamaya devam ettiklerini iddia etmektedirler.
62-Tevrat nüshalarına sahip olan bu grup, kendilerini
asıl İsrail dininin “koruyucuları” manasında Şamerim (Şomerim) olarakisimlendirmişlerdir.
63-Yahudilik tarihinde ve geleneğinde önemli bir isim olan Ezra, bir
peygamber değildir fakat peygamberden de öte bir konuma sahiptir. Yahudi
din bilginlerine göre Hz. Musa önce gelmeseydi Tevrat, Ezra’ya verilecekti.
Hikmet sahibi, bilgili bir kimse ve Tevrat’ın usta yazıcısı olarak tanınan Ezra,
mabedin yeniden yapımına öncülük etmiş, Tevrat’
olduğu kabilenin, bu kabilenin yerleştiği bölgenin (Kudüs merkez olmak
üzere Güney Filistin), bu bölgede kurulan krallığın (Yahuda Krallığı) ve bu
krallık bünyesinde yaşayan Yahuda ve Bünyamin kabileleri ile Levililerin ve
nihayet, Babil Esareti (M.Ö. 587-535) sonrasında, Yahuda’nın soyundan
gelsin veya gelmesin, bütün İsrail oğullarının adı olmuştur.
29-Kur’an’da bu kelime Yehûdî şeklinde tekil veya Yehûd şeklinde çoğul
30-Kelimenin Arapça olmadığını söyleyenlerin yanında, “Hakka
31-Yahudiler, Hıristiyan ülkelerde İsraeli ismini,
veyahut Hûd şeklinde geçmekte, Hâdû ve hüdnâ şeklinde çekimli şekilleri de
yer almaktadır.
dönmek, tevbe etmek” anlamında Arapça hvd kökünden geldiğini ileri
sürenler de vardır. 
Müslüman ülkelerde de Yahudi ismi aşağılayıcı ve kötü bir anlamda
kullanıldığı için Musevi ismini kullanmayı tercih etmişlerdir.
32- Yahudi dini hukukuna göre Yahudi isimlendirmesi, Yahudi anneden
33-Geleneksel Yahudi hukukuna göre bir kişinin yahudi kabul edilmesi
34-Yahudiliğe geçişin temel prosedürü erkek için sünnet olma, ayrıca erkek ve kadın için mikve adı verilen bir havuzda tümüyle suya dalma (tevilah) ve
35-Dine girişteki uygulamaların bir
36-Reformist Yahudiliğe göre Yahudi baba ve Yahudi olmayan anneden olan
37-Laiklere göre bu konu dini olmaktan
38-Sartre gibi bazıları düşünürlere göre de
39-İsrail’de 1950’de çıkarılan “Dönüş Yasası” her
doğan veya usulüne uygun olarak Yahudiliğe kabul edilen kişiyi ifade
etmektedir.
öncelikle Yahudi bir anneden doğmuş olma şartına bağlıdır. Yahudi olunmaz,
Yahudi doğulur sözü de bu temel kuralı yansıtmaktadır. 
Yahudi şeriatının emirlerini kabul etmedir. 
kısmı Reformist ve Muhafazakar Yahudilerce kabul edilmemektedir.
çocuk Yahudidir. Reformist Yahudilerin bu kararı, Ortodoks ve Muhafazakar
Yahudilerce tepkiyle karşılanmıştır.
ziyade milli bir hüviyet arz etmektedir. Bunlara göre kendini Yahudi
halkından sayan herkes Yahudidir.
Yahudi olmayanlar tarafından Yahudi sayılan herkes Yahudidir.
Kimin Yahudi olup olmadığı konusu İsrail’de siyasi ve pratik hayat
açısından önemli bir husustur. 
Yahudi’ye, İsrail’e göç etme ve İsrail vatandaşlığına alınma imkanı veriyordu.
40-Yahudi dini hukuku açısından konuya yaklaşanların baskısı
üzerine, dönemin İsrail Başbakanı David Ben Gurion, dünyadaki önemli elli
Yahudi düşünüre bir soru yönelterek, kendilerine göre Yahudi oluşun kriterini
sordu ve çoğunluk, temel kriter olarak Yahudi dini hukukunu (Halahah)
gösterdi. Daha sonraki gelişmeler sonucu Yahudi oluşun temel kriteri olarak
bir Yahudi anneden doğma veya Yahudi dinine girme şekli geçerli kabul
edildi.
41-Yahudilik Nedir?
Yahudilik, “Yahudilerin mensup olduğu dini gelenek” veya “Tanrı’nın Yahudiler
için takdir ettiği din” şeklinde de tanımlanmaktadır.
42-Yahudiliğin en belirgin özelliği, politeist bir ortamda tek Tanrı inancını
(monoteizm) yerleştirmesidir. Gerek Tevrat’taki On Emir’de gerek Tanah’
kulu, seçtiği, gece yürüyen” anlamlarına gelmekte, Hz. Yakub’un çocuklarına
da İsrail oğulları (Beni İsrail) adı verilmektedir. 
Medeni surelerde geçtiği halde İsrailoğulları (Beni İsrail) adlandırması
Mekke dönemi surelerinde ve daha çok İslâm öncesi dönemde vuku bulan
olayların söz konusu edildiği ayetlerde geçmektedir. 
Yahudi kelimesinin aslı İbranice Yehudi’dir (çoğulu Yehudîm) ve bu kelime
Grekçe’ye Ioudaios, Latince’ye Iudaeus olarak geçmiştir. Kelime başlangıçta
bir şahıs adıdır. Hz. Yakub’un dördüncü oğlunun adı olan Yehudah (Yeuda),
Tanrıya teşekkür anlamındadır. Bu kelime daha sonra Yehudah’
anılmıştır. 
oluşturduğu kuzeydeki krallığa İsrail, iki kabilenin oluşturduğu güneydeki
krallığa ise Yahuda adı verilmiştir.
tarafından yıkılmış, Babil sürgünü sonrasında “Yahudi” ismi ön plana çıkmış
ve İsrailoğulları, Yahudi olarak anılmaya başlamıştır ancak İsrail ismi de
kullanılmaya devam etmiştir.
22-Yahudi geleneğine göre İsrail, bir halka
verilen isimdir. Bu halkın yaşadığı topraklara İsrail Toprağı (Eretz Yisrael),
kurduğu devlete de İsrail Devleti denir. 1948’de Filistin’de kurulan devletin
vatandaşlarına, etnik kökenine bakılmaksızın İsraeli (İsrailli) denilmektedir.
23-israil’in seçilmiş olması Tanrıyla yapılan iki ahit ahit sonucudur Biri İbrahim ile yapılan, İshak ve Yakup ile
24-Bir taraftan
yenilenen ahittir ki bu ahite göre Tanrı, İbrahim ve neslini kutsamaktadır.
İsrailoğullarının atası olan Yakub’un Tanrı veya Onun meleği ile güreşmesi
dolayısıyla gücü ve dayanıklılığı, diğer taraftan Tanrı’nın seçilmiş kavmi
oldukları inancı İsrailoğullarının ırki üstünlük iddiasında bulunmalarına yolaçmış, diğer insanları hakir görmüşlerdir.
25-İsrail terimi Kur’an’da iki yerde Hz. Yakub’un adı veya lakabı olarak (Ali
26-İsrail kelimesi müslüman bilginlere göre “Allah’
27-Yehud kelimesi sadece
28-Yahudi Terimi
İmran 3/93; Meryem 19/58) ve kırkbir yerde de Beni İsrail (İsrailoğulları)
şeklinde geçmektedir. 
soyundan geldiği için İvri (İbrani) denildiği gibi Eber’in bütün çocuklarına da
İvrim (İbraniler) denilmektedir.
Eber (Ever), öte yaka demektir ve Hz. İbrahim ile beraberindekiler Filistin
topraklarına, Fırat nehrinin öte yakasından geldikleri için, “öte yakanın
insanları” anlamında bu ad verilmiştir. 
kelimesi, bir kavim adı olan Akadça habiru veya hapiru’dan gelmektedir.
İbrahim, Hz. İshak ve Hz. Yakub ile onların çocuklarını tanımlamaktadır.
İsrail (Yisrael) terimi iki kelimeden oluşmaktadır ve İsra (Yisra) kelimesi, kesin olmamakla birlikte “üstün gelmek,
parlamak, şifa vermek, güreşmek, güçlü kılmak” gibi anlamlara, “el (il)” ise tanrı anlamına gelmektedir. 
güreşen birisi tarafından ona verilmiştir ve “ El (Allah) ile uğraşan, güreşen,
Tanrıya karşı güçlü olan” anlamındadır.
18-İsrail kelimesi, Sina’da yapılan sözleşmeden itibaren Yahudi tanrısı Yahve’nin, kendi kavmi olarak seçtiği ve Yahveyi
19-Yahudiler, Hz.Yakup’tan Hz. Süleyman’
20-Hz. Süleyman’dan sonra devlet ikiye bölünmüş, on kabilenin
21-İsrail krallığı M.Ö. 722’de Asurlular
kendilerine tanrı olarak seçen oniki kabileyi ifade etmekte, İsrail denilince bu dini anlaşma anlaşılmaktadır. 
Yahuda adı verilen bölgede yaşayanlar, çoğunluk itibarıyla Yahuda kabilesine
mensuptu ve Ezra ile kutsal kitaplarına kavuşan bu halkın dinine, halkın
Yahudilik adı verilmiştir.
YAHUDİ VE YAHUDİLİK TERİMLERİ)
Yahudiler kendilerinin İbrani Abram’dan (Hz. İbrahim) geldiklerine
inanmakta, kutsal kitaplarının diline İbranice denilmekte, dinlerini ve
milliyetlerini adlandırırken Yahudi terimi kullanılmakta, diğer taraftan İsrail
oğulları diye bilinmekte ve Filistin’de 1948’de kurdukları devlet İsrail diyeadlandırılmaktadır.
5-İbrani Terimi
7-Adem’le Nuh arasında
8-Nuh’un üç oğlundan Sam’
9- Bir yoruma göre ise
11-Dilcilere göre ise İbrani (ivri)
12-İbrani kelimesi, Hz.
14-İsrail Terimi
15-Tevrat’a göre bu terim, Yakupla
16-Yahudi kutsal kitabının Hoşea bölümüne göreise Yakub’un güreştiği kişi Tanrının meleğidir.
Yahudilerin ulu ata kabul ettikleri Hz. İbrahim, Tevrat’ta İbrani olarak
takdim edilmektedir 
6-Yahudi inancına göre Hz.Adem’den sonra insanlığın ikinci atası Hz. Nuh’tur. 
on, Nuh ile İbrahim arasında da on nesil vardır.

20 Mayıs 2012 Pazar

AOF İLAHİYAT 2. SINIF DERS ÖZETLERİ SON Bİ TEKRAR

 

 


 


 

5.ÜNıTE

* ıslam Tarihinin önemli 3 kurumu; hilâfet, vezâret/vezirlik, Divân teşkilatıdır.
*Vezirlik kurum olarak Abbasi halifesi Ebu’l- Abbas Abdullah es- Seffah’ın Hemedanlı Ebu Seleme Hafs b.
Süleyman el -Hallah’ı göreve getirmesiyle başladı.
*Kanuni Sultan Süleyman vezir-i azâm yerine sadr-ı azâm (sadrazam) ismi kullanıldı.
*Osmanlı’nın son sadrazamı Tevfik Paşa’dır.
*Divan Teşkilâtını kurumsal anlamda Hz.Ömer kurmuştur.

*Hilâfet- devlet başkanlığına imamet, halifeye imam denilirdi.Namaz imamlığından ayırmak için imâmet-i
kübrâ denilir.Devlet başkanlığı için emîru’l-mü’minîn ismi kullanılır.

*Kur’an’da hilâfet kelimesi kullanılmamış, onun yerine halife, hulefâ, halâif kelimeleri kullanılmıştır.

*Hilâfet, halife, emir, imam hadislerde devlet başkanlığı için geçen kavramlardır.

*Hilâfetin saltanata dönmesi Emevi halifesi Muaviye’nin oğlu Yezid’i veliaht tayin edip biat almasıyla başladı.
(675-676)
*Hz.Peygamber’in AKABE BıATI siyasi liderliğinin kabulünü, MEDıNE SÖZLEşMESısiyasi birliğini
tamamlayan ve Medine ıslam Devleti başkanı olduğunu gösteren sözleşmedir
*Halife otoritesini Allah’tan değil idare ettiği halkın biatından alır.Sorumluluğunda denetime tutulur, belli
göreve gelme yöntemi yoktur.
*Ensardan Beşir b. Sa’d Hz. Ebu Bekir’e ilk biat eden kişidir.
*Hz.Ömer kendinden sonra halifelik için 6 aday ( Ehlü’ş- şûrâ) Hz.Osman, Hz.Ali,Abdurrahman b. Avf,Talha
b. Ubeydullah,Sa’d b. Ebi Vakkas ve Zübeyr b. Avam’ı önerdi. Bunlar kendi arasında 3 gün içinde birini halife
seçecekti, bu yönteme sonradan Ehl’ül- Hal’ ve’l-Akd seçimi denildi.
*”şam Emiri” sıfatını kullanan Muaviye Emiru’l- Müminîn olduğunu ilan etti.
*Hz.Hasan intikam siyaseti gütmemesi, kendinden sonraki halifeyi şuranın seçmesi, kendi- ailesi için
hazineden tahsisat bağlanması karşılığı halifelikten çekildi.Muaviye Kufe Mescidinde halkın biatını alıp
halife oldu.Bu yıla birlik yılı ( 661) denilir.
Emeviler Dönemi: Muaviye ile başlamış.Muaviye emîru’l- müminîn,
halifetü Resûlillah yerine Halifetullah sıfatını kullanmıştır.
*Muaviye halifeyi şuranın seçmesi maddesine
uymayıp oğlu Yezid’i halife ilan etmiş, hilâfet Saltanata dönüşmüştür.
*4 halife döneminde siyasi otorite ıslam Devletini korumak için kullanılırken Muaviye devleti “KABıLE” adına
yönetti.
*Kerbela olayı bölünmelere yol açtı ve Emevi hilâfeti sorgulandı.
Ömer b. Abdülaziz’i diğer halifelerden ayıran 3 özellik ?
1)Hilâfette saltanatı kaldırıp seçim usülüne dönmek istemesi
2)Cuma Hutbesinde Ehl-i Beyte kötü söz söylemeyi yasaklaması
3)Devlet idaresine ehil kişileri getirip haksız- lüks uygulamalara son vermesidir.
Abbasiler Dönemi: Ebu’l- Abbas Kûfe Camii’nde halıkın biatını alıp halife oldu.Hilâfet sonrası ilk hutbesinde
ihtilal sonrası meşrutiyet bildirisi yayınlamış, hilâfetin kendi hakları olduğunu, Emevilerin halifeliği
gaspettiğini, Emevi hilâfetini kendilerinin yok ettiğini anlattı
*Ebu’l- Abbas çok kan döktüğü için “SEFFAH”
ünvanını almıştır
*Abbasilerin gerçek kurucusu olan Cafer el- Mansur kendini “Allah’ın sultanı” ilan edip
şiddete başvuruyordu
.ımam-ı Âzam EbuHanife’yi Bağdat inşasında tuğla kontrol işini kabul etmek zorunda bıraktı.
Mutezili görüşünü hilâfet politikası haline getiren hangi Abbasi halifesi hangi büyük âlimi niçin
hapsettirip kırbaçlattırmıştır?
Me’mun Ahmed b. Hanbel’in “Kur’an mahluktur.” Demesini bahane edip hapsettirip kırbaçlattırmıştır.
Asıl nedeni; halifenin kabul edilmesini istediği ve devletin ideoloji haline getirdiği görüşü
reddetmesiydi.
*Emeviler döneminde kullanılan Hâlifetullah tabiri Sultânullah’a döndü
*Abbasilere devlete, siyasete, orduya Arapların egemen olması yıkılışını hazırladı.
*Selçuklular 17 ocak 1055’te Kâim Biemrillah’ı Büveyhilerden kurtardı.Tuğrul Bey’e minnettar olan halife
Tuğrul Bey’inde adını hutbelerde okutulmasını istedi.Törenle taç giydirip, kılıç kuşatıp Tuğrul Bey’e
Sultânü’l- Mağrib ve’l- Maşrık ( Doğunun ve Batının Hükümdarı) ünvanını verdi.
*Endülüs Emevileri 3.
Abdurrahman Dönemine kadar halife ünvanını kullanmadı.
*3.Abdurrahman 929’da “Nâsır lidînillah( Allah’ın dininin yardımcısı) ünvanıyla kendini halife ilan etti.
*Fatımiler, kendisini Resulullah’ın kızı, Hz.Ali’nin eşi soyuna bağladılar.
Abbasilere göre halifede bulunacak şartlar;
1)ıçtihat yapabilecek kadar ilim sahibi, adil ve adaletli
2)Dini koruyup yayacak,devleti iyi idare edecek siyasi görüşe sahip
3)Görevini yapmaya engel bedeni özrü bulunmayacak
4)Erkek, hür ve akıllı , Kureyşe mensup olacak
Hâlifelik Alâmetleri; 1) Resmi törenle “ BÜRDE” denilen Hz.Peygamber’in hırkasını giyerdi.
2)Hz.Muhamed’i
taklit mühür kullanırlar
3)Tahtta ve minberde ellerine asâ alırlar.
4)Hutbelerde isimleri okunup kendilerine dua edilir.
5)Kendi adlarına “ SıKKE” (Para bastırırlar) kestirirler.
6)”TIRAZ” kendi için yapılmış özel işaretli elbiseyi giyerler.
Osmanlı Dönemi: Osnmanlı Sultanının “halife” kabul edilmesiyle iligili 2 yorum vardır.
1)Osmanlı Sultanları
Osman Bey’den itibaren halifedir.Osman Bey Karacahisar’ı fethedince kılınan ilk Cuma ve bayram
namazlarının hutbesi kendi adına okunmuştur.
*Kanuni Sultan Süleyman’ın yazdığı “Halâsü’l-Ümme fi
Ma’rifeti’l-Eimme” eserinde Sultan Süleyman’ın zamanının imamı olduğu yazar.
2) Osmanlı Sultanlarının halife olması Yavuz Sultan Selim’le başlar.Mısır’ı fethedince “ Hâdimü’l-
Harameyni’ş-şerîfeyn” ünvanıyla dönemin halifesi 3. Mütevekkil Alallah’tan halifeliği teslim almıştır.
*Osmanlı halife ünvanını resmi olarak 3. Abdulhamit’in 1727 yılı ıran’lı Eşref Han’la imzaladığı anlaşmada
kendini “bütün Müslümanların halifesi “ olarak nitelendirmesiyle başlamıştır.
*Osmanlı sultanının halife ünvanı 17 Temmuz 1774’te Küçük Kaynarca Antlaşması ile uluslar arası boyuta
taşındı.
*Osmanlı sultanlarından halifeliğe en çok önem veren, devleti kurtaracak unsur olarak gören 2.
Abdulhamit’tir. Kanun-i Esasi’ye “ Padişah hazretleri halife olarak ıslam dininin koruyucusu ve bütün
Osmanlı vatandaşlarının hükümrânıdır” maddesini ekletmiştir. *1 kasım 1922’de saltanat hilâfetten ayırıp
saltanatı kaldırdı. ısmet ınönü’nün ve Seyyid Bey’in “hilâfetin şerî mahiyeti” tartışması sonucu 3 Mart
1924’te halifelik kaldırıldı.
Seyyid Bey’in hilâfetin şerî mahiyetiyle ilgili konuşma metninden 3 cümle? 1)”Hilâfet
hükümettir,doğrudan millet işidir
2)Halife tayininin amacı zalimin zulmünü ortadan kaldırmaktır.
3)ıslam’da ruhanî hükümet yoktur, ıslam’da dini- idari teşkilât yoktur.
Vezirlik: 1)Vizr Kökünden: ağırlık anlamındadır 2)Ezr Kökünden: Sırt demektir. 3)Vezr Kökünden: Sığınak
demek.
Vezir
Kur’an da yardımcı ( Tâhâ 20/29) ve sığınak (kıyâmet 75711) manasında kullanılmıştır.
*Vezirliğin kaynağı Kur’an, Hadis ve Maslahat’tır.
Abbasiler Dönemi: Abbasi halifesi Ebu’l- Abbas vezirlik kurumunu ıslam’a taşımış, ılk vezir de Hemedanlı
Ebu Seleme Hafs b. Süleyman el- Hallâl’dır.
*Abbasilerde 2 çeşit vezirlik vardı.
1) Tefviz Vezirliği: veliaht tayini, memur azli ve görevden alma yetkisi dışında bütün işleri halife adına
yapardı.ıcrâî bakanlığa benzer.Bu vezirliğe atanacaklarda nesep hariç tüm şartlar bulunmalıdır. 2) Tenfiz
Vezirliği: sadece görev alanı konularından sorumludur.Devlet Bakanlığına benzer. Vezir sultan ve devleti
yönetiyorsa; tefviz vezirliği, sultan işi bizzat kendi yapıyorsa tenfiz vezirliğidir.
*Abbasi hilâfeti
Büveyhilerin eline geçince vezirlik babadan oğla geçmeye başladı. Benî Fuat 50 yılda 4 vezir çıkarmıştır.
*Endülüs Emevilerinde vezire” vezir, hâcib” de denilmiştir.
*Sâmâni, Gazneli, Karahanlılar vezire “ Hâce-i Büzürg” de demişlerdir.
*Selçuklular “ Sâhib, hâce, lala, atabek” isimler verilir “ Menşûr-ı vezâret” sultan fermanıyla tayin
edilir.Vezirlik alâmeti olarak altın divit, tac veya külah ve kılıç verilir hil’at giydirilir
Osmanlı Dönemi: vezirlik Selçukluların devamı niteliğindedir. *ılk vezir ulemâ sınıfından Alâeddin Paşa’dır.
*Vezir sayısı 1. Murat zamanında 2, 2. Murat zamanı 4, Kanuni zamanı 7’ye çıkmıştır.
*Vezir-i azâma “ulu vezir” ve “mühr-i hümâyun”denir. Görevi tefviz veziriyle aynıdır.
*Fatih Dönemine kadar vezirler köklü Türk ailesinden tayin edilirken Fatih vezirleri devşirmelere tahsis etti.
*Vezir-i azâmın görev süresi başarı ve hükümdarla ilişkisine bağlıdır.Vezirler belli süreliğine tayin edilir.
Süresi dolupta görevi yenilenirse ıBKÂ , başkasına verilirse TECVıH görevi yenilenenlere ıBKÂ BERATI
verilir.
*Kanuni Sultan Süleyman dönemiyle vezir-i azâma ;sadr-i azâm,sadr-ı âli, sadâret-penâh
denir.Sadrâzamlık 1922 saltanatın kaldırılmasıyla son Osmanlı sadrâzamı Tevfik Paşa’nın istifasıyla bitti.
Divanlar: Hz.Ömer devlet hazinesini düzene koyup , ordu ve savaşa katılanları kayıt altına almak için 641’de
Divan teşkilâtını kurdu.Bu divana “Divânü’l-Atâ” adı verilir.
*Hz.Ebu Bekir Döneminde atıyye ( gelir) eşit
şekilde dağıtılırken, Hz.Ömer bu uygulamayı değiştirip ödemede Peygamber’e yakınlık,fetihlere katılma
vs.ölçütleri esas almış.
*Hz.Peygamber ve Hz. Ebu Bekir döneminde gelirin Beytü’l- mâl’de biriktirilip atıyye adıyla yılda bir,
yiyeceklerin erzak adıyla ayda bir dağıtılması ve gelir- gider divan defterine kaydedilmesi kararı alındı.
Emevilerde Divan:Divânü’l-Harâc: şam’da Toprak vergisi takdiri ve toplanması Divânü’r- Resâil: Devlet
Başkanlığının resmi yazışmasından sorumlu Divânü’l- Hâtem: Resmi yazışmaları mühürleyip arşivlemek
Divânü’l- Berîd: Posta işleri, Abdü’l- Melik bu divanı düzenlemiş Divânü’l- Cünd: Belli aralıkla nüfus sayımı
yapmak. Divânü’n- Nafakât: Hazine masraf hesabını tutmak. Divânü’s- Sadakât: Zekat- öşür işini
yürütmek. Divânü’l- Müstegallât:Devlete ait taşınmazları halka kiralama Divânü’t- Tıraz: Sancaktar,
bayrak, resmi elbise yapımı. Merkez dışı her bölgede Harâc, Resâil,Cünd divanları vardı.Abdü’l- Melik 700
yılında divan defterlerinin Arapça tutulmasını istedi.
Abbasilerde Divan:Emevilerdekine ek olarak
Divânü’t- Tevki: Resâil divânıyla aynı göreve sahiptir. Divânü’l- Mezâlim: Üst düzey bürokrat şikâyetlerine
bakar.Temyiz Mahkemesine benzer. Divânü’l-Ezimme: Devlet gelir- gider görevini teftiş eder. Divânü’l-
Müsâdere:Devletin el koyduğu malları yönetir. Divânü’l-Ceyş:Devletin asgari işlerine bakar. Divânü’d-
Dıyâ:Devlet arazisi, sahış arazisinin öşürünü toplar. Divânü Beytilmâl:Devlet hazinesinin idaresiyle ilgilenir.
Selçuklularda Divanı:Tüm devlet işlerinin yürütüldüğü BÜYÜK DıVÂN, “DıVÂN-I AL” “DıVÂN-I
VEZÂRET” denir ve buna bağlı 4 divân vardır. Divân-ı ınşâ: Divân-ı tuğra da denir.devletin haberleşme
işleriyle Divân-ı ıstifa:Devletin mâli işleriyle Divân-ı ışraf:Mâli- idarî işleri teftiş etmekle Divân-ı
Arz:Askeri işleri yürütmekle görevlidir. Divân-ı Berîd: Devletin posta işiyle ilgili, Büyük Divâna bağlı
değildir Osmanlıda Divan:Osman Gazi’ylevar olan divân, Orhan Bey zamanında kurum haline geldi.
Selçukludaki Büyük Divânın yerini aldı.Divânü Hümayun’a geçiş 2. Murat Dönemi başlayıp Fatih Dönemine
tamamlanan süreçte olmuştur. Divân-ı Hümâyun:Fatih Dön. Kadar Padişah- vezir-i azâmlar başkanlık etmiş,
Fatih Dön.’de Padişahın başkanlık etme yetkisi kaldırılmıştır.Burdan çıkan kararlara HÜKÜM denir.Köprülü
Mehmet Paşa zamanında etkinliğini kaybedip Sultan 2. Mahmut Dön.’de Yeniçeri ocağının kaldıırlmasıyla
Meclis-i Vükelâ,Meclis-i Has adıyla kabine sistemine geçildi. Divân-ı Âsafi ( ıkindi Divânı):Sadrazam
başkanlığında ikindi toplanır Ayak Divânı:Acil işler için padişahın isteğiyle kurulur Galabe Divânı:elçi kabulü
sonrası yapılır Cuma Divânı:sadrazamın şeri ve örfi davalara baktığı divândır.
Çarşamba divânını Cuma divânı ölçeğinde açıklayınız
Çrşmba Divânı; sadrazamın ıst.Halkının şeri- örfi davasına bakmak için kendi divanhânesinde yaptığı divândır.


 


 

ıSLAM MEDENıYETıNDE SOSYAL DAYANIşMA VE VAKIFLAR
6.ÜNıTE

Zekat:*Kur’an’da 28 yerde müstakil, 6 yerde namazla birlikte
geçer.
...
Kur’an’da (Tevbe9/60)
Zekât almaya hakkı olan kimlerdir?
1- Fakir ve yoksullar
2-Düşkünler
3-Âmiller (zekât işinde çalıştırılanlar)
4-Müellefe-i kulûb ( kalpleri Müslümanlığa ısındıracak olanlar)
5-Kölelikten kurtulacak olanlar ( er-Rikâb)
6-Borçtan kurtulacaklar (el- Gârimîn- borca batmış kimse)
7-Allah yolunda çalışanlar
8-Yolda kalanlar (yol oğlu)
* Bu ayet Medine’de inmiştir, zekât hicretten sonra farz kılınmıştır. Borçlular 2 kısındır. şahsen borçlu
olanlar, toplum yararına borçlu olanlar.Hiçbir kastı olmadan birinin ölümüne sebep olup tazminat ödemek
zorunda kalanlar; şahsen borçlu olanlardır.
Müslüman ve gayrimüslimler arasında huzur- sükûneti sağlamak için tazminatla borçlanan, borcunu
ödeyip geride nisab miktarı parası artmayanlar toplum yararına borçlananlardır.
Vakıf: durma,
alıkoyma, ayırma, bağlama anlamına gelir. *Istılahta; bir malı satılmamak şartıyla hayır kurumuna bağışlama.
*ıslam hukukunda;” Menfaatı ibâdullaha ait olmak üzere bir aynı Cenab-ı Hakk’ın hükmünde olarak temlîk ve
temellükten ile’l-ebed habsetmektir.”
*Vakıf - mevkûf, çoğulu evkâf- vukûf olarak gelir.Aynı zamanda ihtisab, tahbis, tesbîl anlamlarına da gelir.
*Vakıf yapan- kuran kişiya vâkıf denir.
*ılk vakıf ıbrahim (as) Kâbe-i Muazzamanın vakfedilmesiyle başlar
*Hz.Ömer’e ait Semğ arazisindeki hurmalık vakıf satüsü taşıyan ilk işlemdir.
Hz.Peygamber’in sağlığında kurulan vakfın amacı neydi?
Hz. Peygamber’in sağlığında Fedek, Kureyza, Nadr, Hayber’deki arazilerdeki hurmalık gelirlerinden
hanımlarının nafakası işçilerin ücretlerini tahsis eder.
ımaret: Kısaca “aşevi “ geniş anlamda; külliye kapsamına giren, cami, medrese, bîmârhane,kervansaray,
mektep vs. faydalı tesislerdir.ış bulma imkanı da sağlar. *”Mâhi’n-Nukûş Fatih külliyesi binasındaki duvar
yazılarını temizleyen görevlidir.
ıslam Dünyasında sağlık kurumları hangi adlarla anılmıştır?
Dârüşşifâlar: Dâru’s- Sıhha, Dâru’l- Âfiye, Dâru’r-Râha, Dâru’t-Tıb, Mâristan,Bîmârhâne, Tâbhâne,
şifâiye vb. *Abbasiler devrinde kurulmaya başlamış, ilk örneği Tolunoğlu Ahmed’in Mısır’da yaptırdığı (
875) dârüşşifâdır.
*Selçuklular dön.de şam, Bağdat, Mardin ve Musul’da yapılmıştır.
Başlıcaları; Kayseri- Gevher Nesibe, Sivas- ızzeddin Keykâvus, Divriği- Turan Memlik, Konya
Dârüşşifâsı, Çankırı- Atabey Cemâleddin Ferruh, Bursa- Yıldırım, ıstanbul- Fatih, Edirne- Bayezid,
ıstanbul- Haseki Hürrem Sultan, Manisa- Hafsa Sultan, ıstanbul- Sultan Ahmed. *Sıcaklarda insanların
su ihtiyacını karşılamak için kurulan vakıflara Su bendi denir. Kervansaray: Ribatların devamıdır. Yol
emniyetini sağlardı.


 

ıKTıSADı KURUMLAR
7.ÜNıTE

ıslâm Kurumlarını kesin çizgilerle birbirinden ayırmak mümkün müdür? Başka örnekler düşünün.
Mümkün değildir.Adli işlerden sorumlu kadı, beldenin valisi,belediye başkanı,garnizon komutandır.
ıslam Medeniyetinde varlığını devam ettiren iktisadi kurumlar:
Beytülmal: Mal evi anlamındadır
*Teşkilâtlı Mâli kurum olarak ortaya çıkması;
Hz.Ömer’in hilâfeti dönemindedir.
*Medine Döneminde devlete ait ilk önemli gelir; Bedir Savaşı’ndan elde edilen ganimet ve fidyelerdir.
*Beytülmalın ilk temelleri Hz.Peygamber Döneminde atılmıştır.
*Asr-ı Saâdette Hz.Ömer, Bilal-i Habeşi, Ebu Ubeyde b.Cerrah, Muaz b. Cebel’de Beytülmal görevlisidir.
*ıslam dünyasında vergiler ıslam’ın ana kaynağına göre şer’i ( tekâlif-i şer’iyye) ve zamanın ihtiyacına göre
örfi ( tekâlif-i örfiye) olarak 2’ye ayrılır.
Beytülmalın gelir kaynağı 3’e ayrılır:
1) Müslümanlardan tahsil edilen tüm vergiler
2) Gayrimüslimlerden alınan vergiler ( Fey)
3)Savaşta düşmanlardan alınan ganimetler
*Vergi, kamu hizmetinin düzenli devam etmesi için şarttır
*ıslam,toplumun bazı ihtiyacına karşılık verecek nevâib diye adlandırılan vergi geliştirmiştir.
Bir arazinin öşri- haraci olmasında rol oynayan en büyük etken; ımam Ebu Yusuf’un dediği gibi arazi
sahibinin dinidir.
*Müslüman Devlette mülkiyeti devlete ait, kullanım hakkı vatandaşa verilmiş araziye emîrî- mîrî arazi denir.
Müslümanlarla ılgili Vergiler: 1) Zekât: Sadaka anlamına da gelen zekât;ziyadelik, temizlik,güzel zikir
anlamındadır.Medine Döneminde farz kılınmıştır. ıbâdet anlamı taşıdığından Müslüman olmayanlar bununla
mükellef değildir.zekâta para, ticaret eşyası konu olur.
2) Öşür:Zirai ürün vergisidir. Onda bir, on cüzde bir
anlamı taşır.Öşür oranı elde edilen ürün ve insan emeğine göre değişir.ıbâdet manası olduğundan
gayrimüslimler yükümlü değildir.
Müslüman Olmayanlarla ılgili Vergiler: 1) Cizye: Müslüman olmayan
vatandaştan askerlik hizmeti karşılığında alınır.Kadınlar, çocuklar, yaşlılar ve din adamları yükümlü
değildir.Yılda 1 kez alınır, mâli duruma göre fakir, orta halli, zengin 3 sınıfa ayırır
2) Haraç: Arazi-i
Haraciye, arazi vergisidir.Haracu’l-araz da denir 2 kısma ayrılır: 1)Harac-ı mukasem, 2) Harac-ı muvazzaf’tır.
ıslam Dünyasında Beytülmalın gelişme kaydettiği dönem?
Hz.Ömer Döneminde gelişme kaydetmiştir.
DıVAN: Sasani ımparatorluğundaki kavram olarak Arap diline geçti. Devlet idaresindeki idari, askeri, mali
vs. işlerin yerine getirilmesinde kullanılan defter , mecaz olarak bu defter ve memurların bulunduğu yer
anlamına gelir.
*Hz.Peygamber’in vahiy katiplerine bakarsak ilk divan o zaman oluştu.
*Hz.Ömer divan defterini Arapça yazdırmak için Akil b. Ebi Talib, Mahreme b. Nevfel ve Cübeyr b. Mut’im’i
görevlendirdi.
ıslam Dünyasında ilk divan ne zaman ortaya çıktı?
ılk divan teşkilâtı Hz.Ömer döneminde , Hz.Ömer’in fey geliri dağıtımı için 641’de kurduğu teşkilâttır.
*Emeviler Dönemi divan çeşitliliği bakımından zengin.Kurulan 4 divan;
1) Ganimet ve ordu saymanlığıyla ilgili divan
2)Vergiler divanı
3)Cibayet ( Harac vergileri) divanı
4)Devletin gelir ve giderlerini kontrol eden divan
*Abbasiler döneminde divan sayısında artış olmuş. Divanü’l- harac ( hem gelir- vergi tahsili, hem de gerekli
yere harcama yapan dairedir.
*Selçuklularda divan-ı istifâ veya divanü’z-zimam ve’l-istifâ adını alan bu divandan sorumlu devlet adamına
sahib-i divan istifâ veya müstevfi denir. Maliye Bakanlığına benzer.
*Selçuklularda divan-ı işraf adlı bir divan daha vardı.Bunun başındaki görevliye müşrif- sahib-i divan-ı
işraf denir.
*Osmanlıda Osman Gazi zamanında divan ortaya çıkmış, Orhan Gazi zamanında kesinlik kazanmıştır.
*Osmanlıda defterdarlık da vardı, mâliye teşkilâtının başıydı.
*Fatih Kanunnamesinde defterdarların adı geçtiğine göre 14.yy sonu 15.y başında da bu kurumun olduğu
görülür. 2. defterdarlarda Fatih döneminde kurulmuş,Biri Rumeli, diğeri Anadolu mâli işlerine bakmış ; ama
yetki bakımından Rumeli defterdarı başdeftardır.
*Defterdarlık müessesesi 1841’de Mâliye Nezareti adını aldı.
Selçuklulardaki divan-ı istifâ günümüzdeki hangi bakanlığa benzer
Maliye Bakanlığı’na karşılık gelir.
ıHTıSAB ( HıSBE) : ıyiliklerin yapılmasını sağlayıp, kötülüklerin yapılmasına engel olmak ( emr bi’l- ma’ruf ve
nehy ani’l- Münker) amacıyla kurulmuştur. Başında Muhtesib, ihtisab emini, ihtiab ağası gibi görevliler
bulunur.
*Hz.Peygamber’in Medine hicreti döneminden beri vardır; ancak Hz.Ömer’in hâlifelik Döneminde
teşkilâtlı hale geldi.
*Bâcın sağlam kurallara bağlanması Fatih Sultan Mehmet döneminde.
Muhtesibin görevleri: 1) Ekonomik- sosyal hayatla ilgili olanlar 2) Dini hayatla ilgili olanlar 3) Adli hayatla
ilgili olanlar
Osmanlı Toplumunda Muhtesibin görevi; 1)Esnafın kontrolü 2) ışyeri açma ruhsatı vermesi 3)
Devlet adına vergi toplaması 4) Vergi gelirini gereken yere harcamak 5) Mürûr tezkirelerini kontrol etmek
6) Kıyafetle ilgilenmek 7) bunlar dışındaki diğer görevlerle ilgilenmek *Muhtesib,kadı- divanın tesbit ettiği
fiyatların uygulanıp uygulanmadığını kontrol eder,satış yerini teftiş eder, lonca üyelerinin tabi olduğu
ihtisâb rüsûmu denen vergilerin toplanıp toplanmadığını denetler.
*Muhtesibin farklı esnaf üzerindeki etkinliği; 1)Kola çıkmak 2) Fiyat tesbit ve kontrolü ( narh) 3) Esnafın
yasa karşısındaki tutumunu araştırmak. *Osmanlı Devlet Teşkilâtındaki köklü değişmeler 2. Mahmut
zamanında yapıldı.
*16 Ağustos 1855’te ihtisâb Nezâreti ortadan kalktı yerine şehremaneti kuruldu.
ıhtisab kurumu ne zaman tam teşkilâtlı müessese haline geldi?
Hz.Peygamber Döneminde kuruldu, Hz.Ömer döneminde Teşkilât haline geldi.
VAKIF: Allah rızası için maddi durumu iyi olan kimseler tarafından kurulan ihtiyaç sahiplerine yardım
sağlayan kuruluştur. *Sadaka-i câriye; yoksulların acılarını hafifletmek,misafir ağırlamak vs. hizmetleri
yapıyordu.
*ınsanların ıslam’a girmesini sağlamak amacıyla Anadolu Selçukluları zamanında ünlenen Altun-aba vakfı
meşhurdur. *Her vakfın vakfiyesi (hukuk senedi), vakıftaki şartların nass gibi algılanması vs. vakfın önemini
gösterir.
*Mütevelli-i vakf nazırların ilki Hz.Peygamber tarafından vakfedilen Fedek arazisi için tayin edilen Hz.Ebu
Bekir’dir. *Emeviler Döneminde vakıfları vâkıf mütevelliceleri yönetirdi. Genel kontrol emiru’l- mü’minin olan
halifeye aitti.
*Abbasiler Döneminde bu işi halife adına kadılar yaptılar.
*Abbasi dönemi hukukçusu el- Mâverdî el- Ahkâmu’s- Sultaniye eserinde vakıf mallarını korumakla görevli
mahkemelerden sözeder.
Vakıf müessesi hicri 2. ve 5. asırlar arası gelişme gösterdi.
*Abbasiler döneminde kâdi’l-kudât , nakib, âmil, mütevelli, müşrif, muhasıb yardımıyla vakıfları yönetip
denetliyordu.
*ılk evkaf nâzırı; Sinan Paşa’dır.
*Çelebi Sultan Mehmet devrinde Cemaleddin Mehmet Çelebi hâkimu’l-hukkâmil- Osmaniyye ünvanıyla
vakıflarla ilgili umumi işler nazırlığına getirilmiştir. *Mısır, Suriye, Arabistan ve Kuzey Afrika’nın Osmanlı’ya
geçmesinden sonra buradaki vakıflar 1587’de Harameyn Evkaf Nezâreti’ne bağlandı
* Anadolu ve Rumeli vakıfları idaresi 1826’da Evkaf-ı Hümayûn Nezareti’ne bağlandı.
Evkaf Nezâreti’nden önceki Nezâretler;
1) Harameyn Nezâreti
2)Vezir Nezâreti
3)şeyhülislâm Nezâreti
4) Tophane Ümerası Nezâreti
5) ıstanbul Kadıları Nezareti
*Evkaf-ı Hümayun Nezâreti 3 mart 1924’te başbakanlığa bağlı genel müdürlük haline geldi. Vakıflar Umum
Müdürlüğü kuruldu.
AHıLıK: Fütüvvet geleneğinden esinlenilerek ortaya çıkan ahilik, Arapça kardeşim anlamındaki ahî
kelimesinden gelir. *Abbasi halifesi en-Nâsır Lidinillah rehberliğinde kurulmuştur.
*Anadolu’daki kurucusu şeyh Nasiruddin Mahmud’dur.Ahi Ervan ismiyle şöhret bulmuştur.
*Esnaf- sanatkarı birlik etrafında toplayıp sanat- ticaret ahlâkını,üretici- tüketici menfaatlerini güven
altına alıp onlara yaşama ve direnme gücü vermeye çalışmıştır.
*1.Alaeddin Keykubat Döneminde Ahi Ervan büyük destek görmüştür.
*ılk kez Kırşehir’de 13.asırda kurulmuştur sonra Anadolu’ya yayılmıştır.
*Ahiliğin nizamnamelerine Fütüvvetname denir.
*Fütüvvetnameye göre teşkilat mensuplarında bulunacak vasıflar; Vefa, doğruluk, emanet, cömertlik,
tevazu, nasihat, doğru yola sevketme, affedici olma ve tevbedir.
Meslekten atılmayı gerektirecek vasıflar;
ıçki, zina, yalan, gıybet, hile vs.. Meslekten atılma “pabucu dama atıldı” uygulamasıyla gerçekleşirdi. Pabucu
dama atılan esnaf artık o mesleği yapamazdı.


 

EğıTıM-ÖğRETıM KURUMLARI
8.ÜNıTE

*Mescid-i Nebevinin inşasıyla okuma- yazma seferberliği yaşanmış, okur-yazar oranı artmış.
Asr-ı Saadette ılköğretim: Yazı yazmanın öğretildiği yer ( mekteb- küttâb) tabiri kullanılırdı. 2 tür küttâb
vardı. *ılk dönem küttâblarda ders veren öğretmenler Yahudi, Hristiyandır.
Râşid Halifeler Döneminde ılköğretim: Hz.Ebu Bekir siyasi, askeri alanla ilgilendiğinden eğitimle ilgili
faaliyete fırsatı olmamıştır. *Hz.Ömer Döneminde Kur’an’ın öğretilmesi için ülkenin her tarafına mektepler
açılmıştır.Başına da maaşlı öğretmen tayin etmiştir.
*Hz.Ömer içte devletin kurumsallaşıp teşkilâtlanmasını sağlamış, dışta giderek genişleyen fütühata imzasını
atmıştır.
*Hz.Osman ve Hz.Ali siyasi istikrarsızlıklar nedeniyle eğitime fırsat bulamamışlardır
Emevî ve Abbasî Dönemlerinde ılköğretim: Emeviler ( şam Emevileri) iç-dış savaşlar, göçebelikten yerleşik
hayata geçiş, Yunan- ıran kültürüyle irtibatı çok olmasına rağmen mektepler sistemi kurulamamıştır.
Abbasiler Devri: ıslam medeniyetinin müspet ilim alanındaki en parlak devridir. 830 yılında Bağdat’ta
Abbasi halifesi Me’mun Beytü’l- Hikme’yi kurmuştur. Abbasiler Devrinin en önemli kurumu olan Beytü’l-
Hikme’de ne tür faaliyetler gerçekleştirildi ve hangi birimlerden oluştu?
Değişik ilim dalına ait eser tercümesiyle başlamış,giderek ilim akademisi hüviyeti kazanmıştır.Beytü’l-
Hikme’nin bünyesinde tercüme birosu, kütüphane ve rasathane bulunur.
*Endülüs Emevileri de Başkent Kurtuba başta ülkenin değişik şehirlerinde medreseler vardır.
Selçuklular Döneminde ılköğretim: ıslam medeniyetine kazandırdığı en önemli kurum medreselerdir.
Alp Arslan Devrinde 1067’de vezir Nizamülmülk’ün Bağdat’ta yaptırdığı “Nizâmiye Medresesi” eğitimde
çığır açmıştır.
*Sağlanan asayiş, sosyal refah, sultanların ûlemaya hürmeti, Moğol ıstilasından kaçan âlim, şair vs. bu
topraklara gelmesi Selçukluların itibarını arttıran nedenlerdir.
Osmanlılar Dönemi: Selçuklu birikimi üzerine yükselmişlerdir. Sıbyan Mektepleri: Önceleri muallimhane
ve mektep kelimesi kullanılmakla birlikte “mektebhâne, dâru’t-ta’lim,mahalle mektebi, beytü’tta’lim,
küttâb “ denilmiştir. *Mekteplerde muallimler vardı, muallimlerin göreve gelmesi için ıbtidâ-i Hâric,
Hareket-i Hâric medresesinden mezun olması yeterliydi.
*ıffetli, dindar olmasına da özen gösterilir, görevinden azli olmadığı sürece hayat boyu aynı görevi
yapabilirdi.
* Muallimlere yardımcı halifeler vardı.
*En önemli ders Kur’an’dır.Ders olarak dilbilgisi, gramer, yazı, fıkıh/ilmihal, edep/ahlâk, aritmetik
öğretiliyordu.
*Mektep dışında benzer uygulamalar cami ve mescitlerde veriliyordu.
*Sıbyan okullarını ıslah için 1868’de ıstanbul’da Daru’l- Muallimin –i Sıbyan açılıp yetiştirilecek öğretmenler
konusunda önemli adım atılmıştır.
*1869’da yürürlüğe giren Maarif-i Umumiye Nizânnamesi ile yenilikleri uygulamak için sıbyan okulu dışında
ibtidai okullar açmak ve muhafazakar zumrenini dikkatini çekmek için usûl-i cedid ders veren duruma
getirme amacı güdülmüştür.
*2.Abdülhamit dönemindeki Kanun-i Esasi ile kız- erkek çocuklarına ilköğretim mecburi hale geldi.
*1879’da Maarif teşkilâtında değişik yapılıp Mekatib-i Sıbyaniye dairesi kuruldu.
*2.Mahmut’un 1824’te çıkardığı Talim-i Sıbyân Hakkında Ferman dinin öğrenilmesini ve çocuklara
Kur’an talimi, tecvid, ilmihal okutulması istenilmiştir.
ılk derecedeki mektepler: 1)ıbtidâî Mektepleri: sıbyan mektepleri 1862’de mekteplere döndürüldü.
Orta Derecedeki Mektepler: 1) Rüşdiyeler: 2.Mahmut zamanında 1839’da açılmıştır.1869’da 4 yıl oldu. 2)
ıdadiler:1869’da orta öğretimin 2. kademesidir.Maarif-i Nizânmnamesiyle açılmıştır. Bugünkü lise
karşılığıdır. *Medrese hocalarına müderris, muîd, dânişmend, talebe, suhte denir.
*Ashab-ı Suffe ıslam’da ilk medrese kabul edilir.
*Medreseler alanında en önemli isim Selçuklu veziri Nizamülmülk’tür. Nizamülmülk’ün Bağdat ve çevresinde
kurduğu medreseler örnek alınmıştır.
Molla Fenâri’nin sahip olduğu ve zengin kabul edilen kitap koleksiyonu nasıl oluştu, bu sayı abartılacak
kadar yüksek mi?
Molla Fenâri’nin 10.000ciltlik kitabı matbaanın olmadığı elle yazıldığı dönemde büyük rakamı ifade
ediyor.Kütüphanesi yaptığı ilmi seyahatler sayesinde oluştu.
Kuruluş Dönemi Bursa Medreseleri: Osmanlı yükseköğretim kurumunun ilki ıznik Medresesi Orhan Gazi
tarafından kurulmuştur.Osmanlıların ilk müderrisi Davud el- Kayseri’dır. *Orhan Gazi kültür ve eğitim
ağırlıklı faaliyetleriyle dikkat çeker.
*1.Murat Dönem’inde Çekirgedeki- Hüdevandigar Medresesi, Ulu Cami Civarı- Esediye Medresesi vs
*Medresede öğrenci ve görevlinin kalması için ayrılan bölüm Hücredir.
Kuruluş Döneminde Osmanlı ılim Adamları: Osmanlının ilk müderrisi Davud el-Kayseri’dir. ılk tahsilini
karaman’da yapmış, Kahireye gelip Fıkıh usülünü öğrenmiştir. *Muhyiddin ıbn Arabi’nin Fusûsu’l- Hikem
eserine şerhler yazmıştır.
*Davud el-Kayseri’den sonra Orhan Gazi Medresesi’ne Tâceddin-i Kürdî, Alâeddin Esved müderris olarak
atanmıştır.Molla Fenari mantık ilminde söz sahibidir.
*Kadızâde-i Rûmî-( Musa Paşa) matematikçi ve astronomdur.Semerkant Başmüderrisliğine yükselmiştir.
*Medrese ve mektep yapmayı ibadet sayan Osmanlılar , medreseleri kıble tarafına bakacak şekilde
yaptırmıştır.
*ılk dönem medreseleri yirmili, otuzlu, kırklı, hariç, dâhil vs. derecelerle anılırdı.
Osmanlılarda ıhtisas Medreseleri: 1) Darülkurra: Kur’an ve onunla ilgili ilim medreseleridir. 2)
Darülhadis : Hz.peygamber’in söz, fiil, uygulamalarını okutan medreselerdir.3)Daruttıb: Tıpla ilgili bilgiler
vs. okutulur. ılmiye Mensuplarının Hizmet Alanları: 1) Müderrislik 2) kadılık 3)Müftülük *Müderrislikte
belli süre görev yapan yatay geçişle kadılığa geçebilir.
Fatih ve Sonrasında Osmanlı Medrese Düzeni: Fatih Sultan Mehmet’in kurduğu Sahn-ı Semân ile yeniden
düzenlendi. *En altta kelâmla ilgili Tecrid Medreseleri yer alır.2 sırada Miftâh eserinin okutulması yüzünden
Miftâh Medreseleri, 3. sırada Kırklı Medreseler, Hariç Ellili Medresesi , Dâhil Ellili Medreseler yer alır.
*Fatih külliyesi içinde statüsü en yüksek medrese Sahn-ı Semân’dır.
Kanuni ve Sonrasında Medrese Düzeni: 2.meşrutiyet döneminde medreselerin ıslahı için ıstanbul’daki tüm
medreseler Dâru’l- Hilâfeti’l- Aliye Medresesi adı altında birleşmiştir. *1845’te kadı yetiştirmek için
Süleymaniye’de Muallimhane-i Nüvvab Medresesi, 1908’de Mekteb-i Nüvvab, 1909’da Medresetü’l- Kuzat
adıyla faaliyetini sürdürdü.
*2.meşrutiyet Döneminde imam hatip ve vaiz yetiştirmek için Medresetü’l- Eimme ve’l- Hutabâ, Medresetü’lırşad
*Hat ve klasik sanatları okutmak için Medresetü’l- Hattâin kuruldu.
*1924’te Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile Osmanlı Medresesi tarihe karışmıştır.
*Osmanlı medresesinin sistemli kurulup teşkilâtla işlemesinde Fatih Sultan Mehmet tarafından atıldı.Ali
Kuşçu, Mola Hüsrev,Mahmud Paşa kanun haline getirdi.
*Medreselerde sınıf geçme değil, ders geçme yöntemi uygulanırdı.
*Okutulan dersler aşağı dereceli medreselerde özet, yüksek derecelilerde ayrıntılı gösterilirdi.
Arapça Gramerin Sarf kısmında; Emsile, Binâ, Maksud, ızzi, Merah Nahiv Kısmında; Avâmil, ızhar, Kâfiye
Mantık Dersinde; şerh-i şemsiye, şerh-i Tevâli, şerh-i Metâli,şerh-i ısagoci Fıkıh Usulü;Telvîh
Osmanlıda
Askeri Eğitim Kurumları: 1) Acemioğlanlar Ocağı: Pençik- Devşirme kökenli çocuklar Türk aileye verilip
ordan Acemioğlanlar Ocağına getirilirdi.Askeri ve sıbyan eğitimi verilir. 2)Yeniçeri Ocağı:1. Murat’ın
Edirne’yi fethinden sonra kuruldu. 3) Enderun: Orduya kurmay yetiştirmek için açılmıştır
Tanzimat Sonrasındaki Orta ve Yüksek Öğretim Kurumları:
1) Askeri Rüşdiyeler: Askeri okula öğrenci hazırlamak. 2)Askeri ıdadiler: Orta öğretimin ikinci
kademesidir.1845’te açıldı. 3)Hendesehane (Humbarahane) : Islahat döneminin açılan ilk mektebidir.Ahmed
Paşa 1734’te bu mektebin kurucusu-ilk öğretmeni. 4)Mühendishane-i Bahri Hümâyun:Bahriye zabiti
yetiştirmek 5)Mühendishane-i Berrî Hümâyun: Kara Mühendishanesi, Topçu zabiti ve kurmayı yetiştirmiştir.
Yüksek Öğrenim Kurumları : 1)Mekteb-i Mülkiye-i şâhâne: Osmanlıdaki ilk sivil yüksek okuldur.Kaymakam
olacakları yetiştirir. 2)Hendese-i Mülkiye Mektebi:Önceki mühendisnamelerin ihtiyacını karşılamak için
açılmıştır. 3)Mekteb-i Tıbbiye-i şâhâne:Sivil tabib yetiştirmek için açıldı. 4)Mekteb-i Hukûk-ı şâhâne: Batı
modelli mahkemelere hakim yetiştirmek için açılmıştır.
5)Ticaret Mektebi:
6)Dârü’l- Muallimin:Rüşdiye, ıdadi, Sultanilere öğrenci yetiştirmek. 7)Dâru’l- Fünûn:Osmanlı devletine kaliteli
memur yetiştirmek.
Osmanlıda Yaygın eğitim Kurumları: Camiler, tekkeler,Sahaflar( ilk kez 15.asırdaortaya çıktı, eski kitap satıcılığı demek), loncalar,saraylar, ulemave varlıklı ailelerin evleri,kıraathanelerdir
Modernleşme Döneminde Osmanlı Eğitim Kurumları:
1)Dâru’l- Mesnevi:Mevlânâ’nın Mesnevisini tahsis etmek amacıyla.. 2)Dâru’l-Hikmeti’l- ıslâmiye: Sultan
Mehmet Reşad zamanında şüyhülislam’a bağlı olarak kuruldu 3)Encümen-i Dâniş:Osmanlının ilk ilimler
akademisidir.Öncüsü Ahmet Cevdet Paşa’dır

HUKUK KURUMLARI
9.ÜNıTE
Devlet:
*Hak adalet anlamıyla ( Mümin 40/20) “ Allah hak ( adaletle ) hükmeder”
ayetinde geçer.
Bir kişinin 3 hakkı vardır:
1) Hukukullah ( Allah hakkı)
2) Hukuku’l-ıbâd(
ınsan Hakkı)
3) Ortak Hak:
Ruhsat ve Azimet kelimeleri terim olarak hangi anlamlara gelir?
Azimet; her mümini ilgilendiren her mükellefin uymak zorunda olduğu esastır. Ruhsat; kulların özrü
nedeniyle kolay olan 2. derece meşru kılınan şeydir.Ruhsat hususidir, geneli bağlamaz.
Hz.Peygamber’in sağlığında fetva veren sahabiler; Ömer b. Hattab, Ali b.Ebi Talib, hz.Aişe, Abdullah b.
Mesûd, Zeyd b. Sabit, Abdullah b. Ömer, Abdullah b. Abbas’dır. *Hapishane Hz.Ömer devrinde ortaya
çıkmıştır
Hulefâ-i Râşidin Devri: Hz.Ebu Bekir halife seçilince Hz.Ömer’e adli işlerde görev verdi; ama
henüz kadılık ünvanı almamıştı. *Hz.Ömer kendi hilâfeti döneminde bu görevi Ebu’d-Derdâ’ya vermiş.
*Hz.Osman zamanında Mugire b. Nevfel b. Hâris bakıyordu.
*ıslam ülkesi vilayetinde kadılar tayin eden ilk kişi Hz.Ömer’dır.
Ebu’d-Derdâ’yıMedine kadılığına, “Kadı şureyh” olarak ünlenen şureyh b. Haris el- Kindi’yi Kûfe
kadılığına, Ebu Musa el- Eş’ari’yi Basra kadılığına, Osman b. Kays’ı Mısır kadılığına tayin etti.şam bölgesi
müstakil kadılık haline geldi.
*ılk zamanlar kadının kararının toplandığı “sicil defteri” yoktu.
Emeviler Devri:Kadılık görevini yürütenler halkın seçtiği kimselerdir.Halife onların kararıyla ilgilenir,
adaletten sapanları azlederdi. *Kadınların verdiği kararıı toplandığı defter ihtiyacı doğdu.

Emevilerde Muhakeme ışleri:
1) Kadı içtihadın gerektirdiği doğrultuda bizzat kendisi karar verir.
2) Kadı kararında bağımsızdır,yargı siyasetten etkilenmez.
Abbasiler Devri: Bu dönemdeki hukuk kurumları, adliye teşkilâtı,mahkeme, mezâlim, mahkemeleri, hisbe
teşkilâtından oluşuyordu. *Harun Reşid devrinden itibaren kâdilkudâtlık ( başkadılık) müessesi ortaya çıktı.
Bu göreve ilk olarak ımam Yusuf getirildi. *Irak kadısı, Hanefi Mezhebine, Suriye- Kuzey Afrika kadısı
Mâliki Mezhebine, Mısır kadısı şafiî mezhebine göre hüküm verirdi.Sonra her vilayete 4 mezhebi temsil
kadılar tayin edildi. *Kadının görevi; davalara bakmak, yetim, mecnun-ergenlik çağına gelmemiş çocukları
korumak, vakıflarla ilgilenmek,şerî kanunları ihtilal edenleri cezalandırmaktır. *ılk dönemde davalara
mescitte bakılırken halife Mu’tazıd bu uygulamayı kaldırmıştır.
Selçuklular Devri: Hukuk kurumunda Abbasileri taklit etmişlerdir.Adli teşkilâtın başında “kâdilkudat”
bulunuyordu. *Kâdilkudatlar ilmiye teşkilâtının da başıydı.
*Selçuklularda Emr-i Dâd başkanlığında mezalim mahkemesi vardı ve örfi hukuk geçerliydi.
Osmanlılar Dönemi: şerî ve hukuki tüm meseleler şer’î karara bağlanmıştır.şer’î hükümler Kur’an, hadis
vs.Örfî hüküm hükümdarın yetkisi fermanlarını kapsar.Örfi hukukun hazırlanmasında Divan-ı Hümayun ve
Nişancılar önemlidir. *Davalarda alınan kararlar sicil defterine kaydedilmiştir.
*Mahkemeler açık, kadın-çocuk vs. kendini savunamayacak durumdakileresüratli ve adil karar vermiştir.
ıslam Medeniyetinde Oluşan Hukuk Kurumları: 1) Kadılık: Müslüman, ergen, akıl sahibi, hür, sağlıklı duyu
organına sahip, adalet- içtihat bilgisine sahip olması gerekir.
Hz.Ömer Devrinde Kûfe kadılığına tayin edilen Emevi Hükümdarı Abdülmelik’in iktidara gelişine kadar
görevde kalan kimdir?
Kadı şureyh ünvanıyla tanınan şureyh b. Haris el- Kindî’dır.
*Hz.Peygamber Hz.Ömer ve Hz.Ali’yi Medine’ye tayin etmişti.
*Hukuk alanında Abbasi devrinin önceki dönemlerden farkı; her vilâyette 4 mezhebi temsilen kadı
bulunmasıdır.
*Abbasi halifeleri kadilkudât (başkadılığı) kurmuşlardır.Bu ünvanı alan ilk kişi “Kitâbu’l- Harâc” kitabını
yazan Ebu Yusuf’tur.
*Abbasi Devrinde Mısır’da Kadı Gavs yalancı şahitlik sorununu çözdü.
*ıbn Mesrûk el- Kindî valinin meclisinde hazır bulunma âdetini terk etmiştir.
Osmanlı Döneminde Kadılık: ılk kez Osman Gazi tarafından Dursun Fakih ile başlar. *Osmanlı toplumundaki
kadılar biri Anadolu, diğeri Rumeli 2 kadıaskerliğe bağlıdır.
*Osmanlıda kadı olmak için yüksek dereceden mezun olmak gerekir.
*Mahkeme sırasında kadının yanında jüri ( şuhûdu’l- hâl) bulunurdu.
*Mahkemelerde nâiblerde ( kadı adına keşif yapar) vardı.
*Davacı- davalıları mahkemeye çağıran Munzır adında görevli de vardı.
*12 Mart 1917’de tüm şerî mahkemeler Adliye Nezaretine devredildi, 8 Nisan 1924’te kadılık ünvanı
kaldırıldı.
Kazasker/Kadıasker: Asker-ordu kadısı anlamındadır. *Abbasilerde ortaya çıkmıştır.
*Osmanlıda kazaskerlik 1.Murat zamanında ortaya çıktı.ılk kazasker Çandarlı Kara Halil’dır.
*Fatih Devrine kadar 1 kazasker vardı, Fatih bu sayıyı 2’ye çıkardı.
*Açık duruşma yapılması istenen mahkemede adaleti en hızlı şekilde sağlama kazaskerin görevidir.
*Sadece vezir-i âzama karşı sorumludur,kadı- müderris tayin eder.
*Milli Eğitim Bakanlığı ve Adalet Bakanlığına karşılık gelen kavramdır.
Hisbe/ıhtisab: ıyiliği emretmek ve kötülüğü yasaklamak
*Hisbe sistemini ilk uygulayan Ömer b.Hattab’dır.Muhtesib ünvanı Abbasi halifesi Mehdi zamanında
kullanılmıştır.
*Muhtesib olmanın şartından biri erkek olmaktır ; ama Peygamberimiz Medine çarşısı üzerine şifa binti
Abdullah kadını görevlendirmiştir.
*Muhtesib yardımcıları Ârif,emin, gulam,ayn,huddam-ı ihtisab,terazicibaşı, koloğlanları vs. isimler verilirdi.
Mezalim Mahkemesi:ıstinaf Mahkemesi,Temyiz, Danıştay vs. karşılık gelir. Yargı alanı dışı idari- mali vs.
görevleri yerine getirir. *Hz.Peygamber ve 4 halife döneminde de rastlanan kurumTam teşkilâtlı olarak
Emeviler Döneminde ( Abdülmelik b. Mervan) ortaya çıkmıştır.
*Abbasilerde Divanü’l- Mezâlim vardı, devletin temel organlarındandı.
*Endülüs Emevilerinde Sahibu Ahkâmi’l- Mezâlim vardı.
Mezâlimin Görevi; Halka sert davranıp adaletten sapan idarecileri denetlemek, vergi haksızlığını ortadan
kaldırmak,divan katiplerini denetlemekvakıfları denetlemek vs. ( Bakınız syf-198) Kadı, Muhtesib, Mezâlim
Hâkimleri Arasındaki Farklar: Kadı; dini mesele ve anlaşmazlıkları çözer.Muhtesib; kamu düzeni bazen de
cinayetlerle ilgilenmek. Mezâlim; hakimin görevi, kadı- muhtesibin görevine yapılan itirazlara bakar. Kadı-
Muhtesibin zıtlığı; Kadı hakimin işini araştırıp hüküm vermede yavaş davranır, Muhtesib acele
davranır.Zıtlık buradadır. Sahibu’s-şurta: Emiyet teşkilâtını yürütür, ceza hukuku alanında kaza yetkisiyle
donatılmıştır.Devlet güvenliği ve kamu düzeniyle ilgili suçlarla ilgilenmiştir.

‎10.ÜNıTE ASKERı KURUMLAR
*Hz.Peygamber’in ordu kurmayışının 2 nedeni vardı.1)Bağımsız devlet ve topraklarının olmayışı 2)
Savaşa izin verilmemesi.
*Peygamberimiz 622 yılında Medine2ye göç edince bağımsız toprakları oldu.
*Hz.Peygamber stratejik önem taşıyan yere seriyyeler gönderirdi,hicretin 2. yılı 624’te Abdullah b. Cahş
komutasını da Baht-ı Nahle’ye gönderdi.
Müslümanlara 624 yılında Hac Suresi 39. ayetiyle savaş izni verildi
Hz.Peygamber Devri: silâh tutan her erkek askerlikle mükellefti.Savunma savaşına herkes katılırdı, düzenli
ordu yoktu. Orduya katılanların ve gönüllülerin ismi sicil defterine yazılırdı. Hulefa-i Râşidin Devri:
Hz.Ömer döneminde fetihler artınca , düzenli orduyu kurdu.Mısır, Filistin, Suriye,ıran,Irak Müslümanların
eline geçti. *Fethedilen topraklardan alınan harac ve cizye hazine gelirini artmasına neden oldu.
*Hz.Ömer ilk askeri divanı kurdu. Bu askerlere-ailesine maaş bağladı.
*Askerler için ordugah şehirler (emsâr) inşa ettirdi.Cihad ruhu canlı tutuldu.
Emeviler Devri: Hz.Ömer’in askeri teşkilatında değişiklik yapmadı. *Orduyu 2. Mervan’a kadar hâmis adlı 5
bölümde düzenledi.Ortada merkez birlikleri ( Kalbü’l- ceyş), sağ kanat( meymene), sol kanat( meysere)
süvariden oluşan öncü birlikler ( talîa) veya mukaddeme) ,artçı birlikler ( sâakatü’l- ceyş)
*2.Mervan’dan sonra kurdus taburları ortaya çıktı.
*Ordu yönetimini Divânü’l- cünd yürüttü, ordu temelini mürtezika oluşturuyordu.
*Mütetavvia denilen gönüllülerde vardı.
*ılk dönem Emevi ordusunda Arap askerler avrdı.sonra mevâli ( Arap olmayanlarda )askere alındı.
Abbasiler Devri: Divânü’l- Ceyş askeri divan görevine devam etti. *Ordunun temeli mürtezikadan
oluşuyordu, mütevvia gönüllüleri de vardı.
*Ordu 5 gruptan oluşuyordu.1) Muhafız birliği (haserü’l-halife- halifenin muhafızı) denir. 2) Vezir –devlet
adamlarının emrinde görev yapan birlikler 3) Vilâyetlerdeki askeri kuvvetler 4) Avâsım, Suğur sınır
garnizonlarında görev yapan birlikler. 5) Yardımcı kuvvetler
*ılk Abbasi ordusundaki sınıflar; 1)Müşât veya reccâle – Kılıç kalkanla danayılan yaya birlikler. 2)Fürsânsavaş
baltasını taşıyan atlı birlikler 3)Rumât- özel yetişmiş okçu birlikler 4)Neffâtün- petrole bulaşmış
paçavraları düşman üzerine atan askeri birlik 5)mühendisler ve istihkâm birlikleri- silah yapan, tamir eden
vs. *Orduda Emevilerdeki gibi beşli düzen esastı.
*Halife Mu’tasım, Muhafız kıtası meydana getirmiştir.
*Türkler hilâfet ordusu safına katılınca Abbasiler 10’lu sistemi uyguladı.Arif 10 askere, halife 50 askere,
nakîb 100 askere, kâid 1.000 askere emîr 10.000 askere komuta edilirdi. 100 neferin oluşturduğu askeri
birlik bölüğü,bölükler de taburu ( kurdus) oluşturur.
*Abbasilerde Arap olmayanlarda göreve getirildiler.
Türk-ıslam Devleti’nde Askeri Kurumlar: 1) Karahanlılar: Ordusunun başında subaşı adlı komutan vardı.
*Savaş sırasında Turan Taktiği uyguluyorlardı.
2)Selçuklular: B.Selçuklu Devleti’nde muazzam ordu teşkilâtı vardı. Selçuklu ordusunun kısımları: 1)
Guleman-ı Saray: ( Saray köleleri)
Çeşitli milletlerden küçük yaşta alınıp sarayda yetiştirlen çocuklardan oluşur.Gulemhane Osmanlıdaki
Enderun Mektebine benzer.
ıkta sahibi değillerdi, Bistgânî denilen maaş alırlardı.
2) Hassa Ordusu: atlı birliklerine sipahi denir.ıkta sahibidirler, maaş verilmez. Bunların yetişmesinde
B.Selçuklu Devleti’nde Sipehsalar, Anadolu Selçuklu Devlet’inde Beylerbeyi sorumludur. *Selçuklu ordusu
sefere giderken ihtiyacını Emir-i Ârız yapardı, Emir-i Ârız’ın başında olduğu askeri divan Divan-ı Arzu’l-
Ceyş’tir.
*Selçuklu Devleti serleşkerlik denen askeri bölgeye ayrılmıştı.Ehliyet- liyakat sahibi olanlar beylerbeyi
olurdu.
Osmanlılar: Kapıkulu Askerleri: ılk düzenli askeri birlikler Çandarlı Kara Halil’in teklifleriyle olmuştur.
*Pençik Oğlanı-devşirme usulü getirilince Yeniçeri denildi,hassa birliği olduğu için kendilerine Kapıkulu
askeri denildi.
*1.Murat zamanında kurulmuştur,yaya-atlı olarak 2’ye ayrılır.
Eyalet askerleri: Osmanlı ordusunun en eski askeri teşkilâtı tımarlı sipahilerdir.Maaş ödenmez, dirlik
verilir.Atlı asker- cebeli beslerlerdi.Kanuni’den sonra önemini yitirmiş. Yardımcı Kuvvetler: Akıncı ocağı,
azablar, deliler, Yörükler,leventler, sekban, sarıcalar, gönüllü ve beşliler.. *Yeniçeri Ocağı bozulunca
3.Selim Nizam-ı Cedit ordusunu kurdu.
*2.Mahmut Asâkir-i Mansûre-i Muhammediye adıyla ordu kurdu.
*Hz.Ömer divanı kurup Medine halkı ve fetihlere katılan askerlere maaş bağladı.
*3.Yezid maaşları %10 oranında eksiltmiş ve kendisine NÂKIS ( eksilten) denilmiştir.
Bayrak ve Sancaklar: Cahiliye Döneminde Bayraktarlık ( liva) Abdüddâroğulları, Sancaktarlık ( râye)
Ümeyyeoğullarındadır. *Hz.Peygamber Döneminde bayrak beyaz, sancak siyah renkteydi.
*Emeviler beyaz liva kullanıyordu.
*Abbasiler bayrak ve sancaklarında siyahı tercih etmişti.
*Karahanlılar tuğ kullanırdı.
Tuğ ne demektir?
Atkuyruğu bağlanmış, ucuna altın top geçirilmiş mızrak türünden saltanat alâmetidir.Osmanlıda tuğ
vezirlik,beylerbeyliği, sancakbeyliği alâmeti olarak kullanılmıştır.
*B.Selçuklu devleti her çeşit renk bayrak kullanmıştır.
*Osmanlı cihad- gaza kavramını hatırlattığı için yeşil sancak kullanmıştır.
Silâh ve Âletler: en eski örneği Yontma taş devrindeki el baltasıdır. *Kılıç, kalkan, mızrak, okyay,
gürz,zırh,miğfer, savaş baltası,hançer, harbe,bıçak vs..
*Kılıcın Arap ve Osmanlılarda özel yeri vardı.Osmanlının en çok önem verdiği kılıç Dımaşki- şam
kılıcıdır.Osmanlı sultanlarının tahta oturma merasimi eyyüp Sultanda yapılırdı.
*ıslamiyetten sonra mancınık ve arrâde önem kazandı.Mancınığı ıslam Tarihinde ilk kez Peygamberimiz
zamanında Selman-ı Fârisi kullandı.
*Dabr, debbaler kuşatma silahı arasındaydı.
*ıstanbul’un fethi sırasında muhasara kulelerini kullandılar.
*Mğüslümanlar Bizansla yaptıkları savaşlar sonucunda Grejuva ateşi- Rum ateşini kullanmayı öğrendiler.
*Fatih Sultan Mehmet zamanında topçuluk ilerleme kaydetti.
Donanma: ılk deniz seferi Bahreyn valisi Alâ b. Hadramî gerçekleştirdi. *Müslümanlar denizciliği
Bizanslardan öğrendi.
*Emeviler zamanında Donanma Komutanlığı kuruldu. Gemi komutanlarına kâid, kaptanlarına reis deniliyordu.
Selçuklular ve Osmanlılarda Donanma: Anadolu’da ilk Türk donanması 1. Kılıçarslan zamanında Çaka Bey
kurdu. Donanmaları başına Reisü’l-Bahr denen amiralleri getirdi. *Karesi, Aydın,Saruhan,Menteşe
beyliklerinin donanması vardır.
*Türk Donanmasındaki gelişme Kanuni Devrindedir.Barbaros Hayrettin Paşa kaptanıderyalığa gelince en
büyük deniz gücü haline geldi.
*Osmanlıdaki Donanma-yı Humayun’un başında Kaptan-ı Derya bulunur.
*Kaptanıderyalık 1867’de kaldırılıp Bahriye Nezareti oldu.

KELAMA GİRİş
EHL-İ SÜNNET KELAMI (EHLÜ’S-SÜNNET VE’L CEMAAT) (5.ÜNıTE)
Ehl-i Sünnet: Ehl-i nispet, sünnet ehli,sünnete mensup olan..
Bağdadî, el- Fark beyne’l-fırak eserinde Ehl-i Sünnetin 8 gup olduğunu söyler.
1) Allah’ın (teşbih) yaratılmışlara benzememe ve (ta’lil) ılahi sıfatları yok sayma anlayışından uzak duran
Rafiziler, Hariciler, Cehmiyye, Neccâriyye ve diğer bid’at fırka dışındaki klemacılar
2) Ehl-i rey ve Ehl-i hadise mensup Selef ehli. ımam Malik, ımam şafi, Evzâi, Ebu Hanife,Ahmed b. Hnabel
vs..
3) Ehl-i bid’atın inançlarına meyletmeyen muhaddisler
4) Ehl-i bid’ata meyletmeyen sarf, nahiv, lügat âlimleri
5) Kur’an’ı Ehl-i Sünnet anlayışına uygun anlayan kırâat âlimleri
6) Prensipleri şeriata ters olmayan Suffiye
7) Ehl-i Sünnet itikadı üzere olan Cihad ehli
8) Ehl-i Sünnetin yayıldığı Memleket ahalisi
ıbn Hazm; 5 gruba yer verir.
1) Sahabe
2) Tabiun
3) Ashâbü’l- hadis
4) Onlara tabi fakihler
5) Müslümanlar
ısferâyani ; 2 gruba yer verir.
1) Ehl-i Hadis 2) Ehl-i Rey
Ehl-i Sünnetin bir arada olmasını sağlayan 2 temel ilkesi vardır:
1) Büyük günah işleyenlerin tekfir edilmemesi
2) Ehl-i kıblenin tekfir edilmemesi.
Abbasiler Döneminde Halku’l- Kur’an meselesi mihneye dönüştümesi, Ashâbü’l- Hadis’in önemli ismi
Ahmed b.hanbel’in işkencelere rağmen iktidara teslim olmaması , Ehl-i sünnetin fırka olarak
algılanmasına neden oldu.
Kelâm’ın Öncüleri = ıbn Küllâb, Kalânisi,Muhâsibi’dır.Eş’ari- Mâturudi Sünni ekolün oluşmasına zemin
hazırlamıştır.
1-ımametin nass ve ittifakla olması esasını benimseyenler=
Ehl-i Sünnet, Hâriciler, Mu’tezile bu görüşü paylaşan mezheplerdir.
Ehl-i Sünnet, imamın Kureyş’ten olmasını şart koşar.
Hâriciler ve Mu’tezile imametin nass ve tayinle olması gerektiğinde ittifak etmişlerdir.
2-ımametin nass ve tayinle olduğunu iddia edenler=
şia ve Revafız , Hz.Ali ve çocuklarının nassla tayin edildiğini söyler.
KADER VE ıNSANIN ÖZGÜRLÜğÜ = Kader konusu Hz.Ömer ve Hz.Ali’nin hilâfeti döneminde gündeme
gelmiş, Müslümanları fırkalara ayırması Emeviler döneminde olmuştur.Ebu Hanife, Ömer b. Abdülaziz,
Hasan el- Basri kaderi kabul etmişler; ama kaderi anlama biçiminde ayrılığa düşmüşlerdir.
Hasan el- Basri; Kaderi inkar eden kâfir, günahı Allah’a yükleyen zalimdir.
Ömer b.Abdülaziz ; Allah’ın bir şeyi bilmesi o şeyin oluşumunu zorunlu kılar.
Ebu Hanife; Allah’ın ilmi tavsifidir, bir şeyi bilmesi oluşumunu zorunlu kılmaz.
Ehl-i Hadis,
nassları mümkün olduğunca yoruma tutmaz ve kıyasa başvurmaz, amel-inanç konusunda nakle
başvurur.Ehl-i Rey; Te’vile başvurur,konusunda akla, kıyasa, içtihada önem verir
MÂTURıDıLıK : Ebu Mansur el- Mâturidi’idr.Semerkant’ta ortaya çıkmıştır.
ımanın tanımı ve büyük günah meselesinde mürcie mezhebiyle benzerlik gösterse de Mürcie uluhiyet,
nübüvvet ve ahretle ilgili kapsamlı teori ortaya koyamaz.Mâturidiliğin görüşleri kapsamlıdır.
-Hanifliğin bu bölgede yayılması Ebu Yusuf zamanında olmuştur.
Mâturidiliğin gelişip ekolleşmesinde katkısı olanlar;
En başta öğrencileri ve taraftarlarının katkısı büyüktür.
· Hakim es- Semerkandî – es- Sevâdu’l- a’zam
· Ebu Nasr el- ıyâzi’nin oğulları Ebu Ahmed el- ıyâzi,Ebu Bekir el- ıyâzi
· Rüstüğfani – ırşâdu’l- Muhtedi
· Mâturudi’nin Kitâbü’t- Tevhid, Tevilâtü’l- Kur’an
· Ebü ‘l- Yüsr el- Pezdevi – Usulü’d- Din
· Ebü’l- Muin en- Nesefi – Tebsıratu’l- edille
Müteahhirin Dönemi: Ebu şekür Muhammed b. Abduseyyid el- Kişi, Ali b. Osman el, Uşi, Ebü’l- Berekât
en- Nesefi
şerhçilik ve Haşiyecilik Dönemi : Kemaleddin el- Beyâzi, Ali el- kari, Hayâli Ahmet Efendi,Davud el- Kasri,
Beyâzizâde
efi vs.
Hanefilik- Mâturidilik
arasında yakın ilişki vardır.Mâturudi Hanefi medresesinde yetişmiştir ; ama müstakil mezheptir, Hanefi
mezhebinden ayrıdır
MÂTURUDıLığıN TEMEL GÖRÜşLERı =
1) Uluhiyet : Allah’ı aklen bilmek vaciptir.Peygamberler olmasaydı akılla Allah’ın varlığı
bilinebilirdi.Allah’ın isimleri vardır ve tevkifidir.Allah’ın zati ve subuti sıfatları vardır.
Zati Sıfatlar; Vücut, Kıdem, Bekâ, vahdaniyet, Kıyam bi nefsihi
Subuti Sıfatlar; Hayat, ılim, Basar, Sem’, ırade, Kudret, Kelâm, Tekvin
Mâturidilere göre tekvin sıfatı diğer sıfatların ezelidir.Eş’ariler tekvin sıfatını kabul etmezler.
Ruyetullâh- Allah cennette görülecektir.
2)ınsanın Özgürlüğü : ınsan kendi eyleminin sahibidir,insan fiileri cüzi iradenin sonucudur,Fiili seçme
(kesb) yönü insana,yaratma yönü Allah’a aittir.
3)Büyük Günah: Bir insan dinden çıkmaz, kâfir olmaz.Dünyada hakiki mü’mindir, işlediği günah yüzünden Fâsık diye nitelendirilir.Tevbe etmeyle günahı affedilir.
4) Amel- ıman ılişkisi: ıman tasdikten ibarettir. ıman ve amel 2 ayrı olgudur.Namaz, oruç, zekat, hac iman
değil, imanın dışındaki farzdır.
Namazın farz olduğuna inanmamak küfür, farz olduğu halde kılmamak küfür değildir.Böyle kişi günahkar
mü’mindir.
Mü’min; ameli kaybederse imanı kaybetmez, tasdiki kaybederse imanı da kaybeder.
5) Nübüvvet: Peygamberlerin sonuncusu; Hz. Muhammed’dır ve en büyük mucizesi Kur’an’ı Kerim’dir.
Eş’ARıLıK : Kurucusu Ebu’l- Hasan el- Eş’ari’dir. Müşebbihe, mücbire,vs. anılır.Hayatını Mutezile de
geçirmiş hocası Ebu Ali el- Cübai ile girdiği 3 kardeş meselesi ( Allah’a bir şeyin vacip olup olmaması)
Mu’tezilenin izahının yeterli olmaması yüzünden ondan ayrılmıştır.
Kuruluş ve Mütekaddimin Dönemi : ılk zamanlar Ahmed b. Hanbel2in itikadına bağlı ortaya çıkmış, bunu
da el- ıbâne an Usuli’ddiyâneadlı eserinde ortaya koymuştur.
-Hanbelilerin eleştirisine karşı Risâle fi istihsânu’l- havd fi ilmi’l- kelâm
-Eş’ari birçok grupla birlikte polemiğe girmiş ve el- lüma ile birlikte birçok eser yazmıştır.
Eş’ari’nin yetiştirdiği öğrenciler; Ebu’l- Hasan el- Bâhili, Bakıllâni, Ebu ıshak el- ısfereyâni, Abdülkâhir el-
Bağdâdi vs.. Gazzali’nin yetişmesini sağlamıştır.
Bâkıllâni;kelâm ilmine ilişkin yazdığı et- Temhid eserde kelamın ekolleşmesini sağlamıştır.Cevher, araz,
âdet gibi kavramlarla mezhebin kozmolojik görüşlerini temellendirmiştir. Tabiatçıları reddetmiştir.
Cüveyni: eş- şamil fi usuli’d-Din kelama ilişkin sistemli eser vermiştir. Kitabü’l- ırşad Kelam konularını
derleyip Eş’ari düşüncesini yansıtan eseridir.
Müteahhirin Dönemi : Eş’ari’nin Gazzali’yle başlayan dönemidir.En önemli özelliği ; delilin geçersiz
olması ile medlûlunde geçersiz olacağı ( inikâs-ı edille) terk edilmesi ve Aristo mantığının kelâm ilmine
girmesi.
Gazzali’nin eserleri :
· el- ıktisad fi’l-i’tikâd , ılcâmu’l- avâm an ilmi’l- kelâm ve Kıstâsu sırati’l- mutsakîm
· Makâsıdu’l- Felâsife ve Tehâfütü’l- Felâsife adlı eserleri filozoflarla tartışmalarını anlatır ve tanınmasını
sağlayan en önemli eserdir.
· Mihakku’n- nazar, Mi’yaru’l-ilim mantığa dair eserleridir.
· El-Munkizu mine’d-dalâl otobiyografik eseridir. Bu Eseriyle şüphecilik metoduyla başta DESCARTES
olmak üzere tüm filozofları etkilemiştir.
· Gazali sayesinde MANTIK müfredata girmiştir.
Gazali sonrası dönemde şEHRıSTANı önemlidir.Onun Hâl teorisine yönelttiği eleştiri sayesinde yeniden
Eş’ariliğin sayısı arttı.ıbn Sina’yı da eleştirmiştir.
Fahreddin er- Râzi; kelâm- felsefe evliliğini tamamlamış, el- ımam olarak tanınmaktadır.
Teftazani ; şerh ve haşiye dönemi önemli simâsıdır.şERHU’L- AKÂıD ve şERHU’L- MEKÂSID eseri ile..

Cürcâni : şERHU’L- MEVÂKIF

Eş’ariliğin tasavvufa meyleden yönü : er- Risâle ‘yi yazan KUşEYRı, Celâleddin Devvani, Muhyiddin
Arabi’nin vahdet-i vücut anlayışı ve Eş’ari kelam düşüncesini uzlaştırmaya çalışmıştır.
Eş’ARıLığıN TEMEL
GÖRÜşLERı :
1) Uluhiyet: Allah’ın varlığına ancak istidlal ( akıl yürütmeyle ) ulaşılır.Allah’ın varlığı konusunda araz ve
cevherleri , hudüs delilini kullanmışlardır. Müteahhirin kelamcıları hudüs delili, imkân delili ve nizâm
delilini kullanmıştır. Allah’ın haberi sıfatları te’vil etmeden Allah’a izafe etmiştir.
Ruyetullâh : Allah’ın ahrette görülemsi hem aklın hemde naklin etkin olduğu alan olarak görür. “ Var olan
her şey görülebilir, Allah vardır, öyleyse Allah’da görülebilir.”
2) Kaza- Kader ve ınsanın Özgürlüğü : Yaratan, yoktan var eden Yüce Allah’tır.ınsanın ihtiyari fiillerini de
Allah yaratmıştır. Yüce Allah insanda fiillerini kendisiyle kesbedeceği bir kudret yaratır insan bu kudretle
fiilerini kesb eder.
3) Nübüvvet: Allah’ın insanlığa Peygamber göndermesi aklen mümkündür.Bir kişinin Peygamber
olduğunun kanıtı MUCıZELER’dır. Peygamberin cinsiyeti konusunda ittifak yapamamışlar.
Peygamberlerin erkek olma zorunluluğu olmadığı dile getirmişlerdir.
Eş’ARıLER VE MÂTURUDıLER
ARASINDAKı FARKLAR:
1) Cüz’i ırade : Mâturudilere göre insanda cüz’i irade vardır, Allah yaratmamıştır.Eş’arilere göre cüz’i
iradeyi yaratan da Allah’tır.
2) Tekvîn : Mâturudilere Allah’ın tekvin sıfatı vardır,subuti sıfatlardandır.Eş’arilere göre tekvîn diye bir
sıfat yoktur, kudret sıfatı aynı işlevi görür.
3)Güç yetirilemeyenin teklif edilmesi ( Teklifu mâ lâ yutâk ) : Eş’arilere göre Allah insandan güç
yetiremeyeceği birşey yapmasını isteyebilir.Mâturudilere göre böyle sorumluluk câiz değildir.
4) Nübüvvet : Mâturudilere göre Peygamber olmanın şartının biri erkek olmaktır; Eş’arilerde böyle
zorunluluk yoktur.
5) Sebep ve Hikmet : Eş’arilere göre Allah’ın fiileri bir sebebe bağlı olmak zorunda değildir; Allah
dilediğini yapandır.Mâturudiler Allah’ı fiilerinin hikmete bağlı olduğunu düşünürler.
6)ıbadet mükellefiyeti : Eş’arilere göre kâfirler iman etmekle yükümlü olduğu gibi ibadetle de
yükümlüdürler, ibadet etmezse ceza görecektir. Mâturudilere göre kâfirler iman etmekle yükümlüdür,
ibadetle değil, ceza görmezler.
7) ırtidat : Eş’arilere göre irtidat eden kimse ıslam2a dönerse amelleri de döner.Mâturudilere göre amelleri
geri dönmez.
8) Ümitsizlik halinde yani son nefeste tövbe ( tevbe-i ye’s): Eş’arilere göre bu durumdaki tövbe geçerli
değildir, Mâturudilere göre geçerlidir


KELAMA GİRİŞYENİ İLM-İ KELAM (6. ÜNİTE)
Kelâm’ın temel konusu; Makâsıd, bunları temellendirmeye çalışan vesâildir. Vesâilin değişken olması
kelâmın esnek olmasını sağlamıştır.Kelâm ilmi esneklik özelliği sayesinde kendini yenileyebilmiştir.
Yeni ılm-i Kelâm : Materyalizm ve pozitivizmi reddeden,dine karşı yapılan saldırıları cevaplayan, müsbet
ilimden istifade edip Allah’ın varlığını ispat eden , ıslam’ın akâid konularını ispat edip savunan ilim.
Kelâmda Yenilik Arayışları
Batı Bilim ve Düşüncesindeki Değişim : Batı,19.yy ikinci yarısındaki Rönesans ile yeni döneme girmiştir.
Değişimi sağlayan en önemli olay;
1) Kopernik’in güneş merkezli evren görüşü
Aristo’nun Dünya’yı merkeze alan , tüm gezegen, yıldız,ay, güneşin Dünya’nın etrafında dönmesini ele
aldığı BATLAMYUSÇU evren görüşü yerine Dünya’da dahil tüm gezegenlerin güneş etrafında döndüğünü
ele alması.
2)Kepler ve Galile : Kopernik’in görüşünü ilerlettiler. KEPLER; Astronomiyi fiziğin parçası olarak gördü
ve fizik yasasını gök cismine uygulayan ilk kişidir. GALıLE; teleskopla ilk yıldız gözlemi yapan kişidir.
3)Newton: gezegenleri neyin yörüngede tuttuğuyla vs. uğraştı.Yerçekimi kanununu keşfetti. Bu yasa
sayesinde gezegenlerin yeryüzünde hareket ettiğini düşündü ve “evrensel çekim yasası” adını verdi.
4) Francis Bacon : Tümdengelim yöntemini ve bu yöntemi kullanan Aristo, skolastik düşünürleri
eleştirdi.Bilimde kullanılcak yöntemin gözlem ve tecrübe olduğunu ileri sürdü.
5)Descates : Kendinden öncekileri bilim ve matematik bilmemekle suçladı,kendisi matematiği model aldı.
O’na göre iyiyi kötüden ayıran yöntem Akıldır.KARTEZYEN FELSEFESı nin kurucusu, ilimde
sekülerleşmeye önderlik eden kişidir
6) David Hume : Duyuları bilgi elde etmenin tek vasıtası olarak gördü.****fiziği yanlış zihni yanılma saydı.
7)ımanuel Kant : (Aydınlanma Felsefesinin kurucusudur) Aklın pasif olmadığını,bilgileri
kavramlaştırdığını savunur.Duyuların ötesindeki alana Numen, tecrübeyle bilinen dış dünyaya Fenomen
demiştir. Numen dünyanın kesin olarak bilinemeyeceği, aklı prensipleri reddeder.Ontolojik, kozmolojik ve
teleolojik delillerle Allah’ın varlığının ispat edilemeyeceğini iddia etti. “ınanmaya yer bırakmak için bilgiyi
inkar etmek zorunda kaldım” demiştir.Dünyada mutlak iyinin olması ahlaka uygun güç (Tanrı) ile
mümkündür.
Batıda Ortaya Çıkan Akımlar :
1) POZıTıVıZM: Auguste Comte tarafından 19.yy’da ortaya atılan düşüncedir.ılk Fransa’da ortaya
çıkmıştır. ınsanlık tarihini 3 evreye ayırır.
1.Dini Evre- Her şeyin din ile açıklandığı evre
2-****fizik – Olaylar soyut kuvvetle açıklanır.Eşitlik, özgürlük vs..
3- Pozitif Evre-ınsanın gözlemlenebilene yöneldiği evredir. ınsan düşünce ve gelişiminin en yüksek
basamağıdır.
Bilim- dinin uyuşmasının mümkün olmadığını söyledi.Bütün dinleri inkar etti ve “ıNSANLIK DıNı “ adlı
dini ortaya koydu.Dinin esası bilim, hedefi düzen ve ilerlemedir.
2)DARWWıNıZM : Charles Darwin ‘in ortaya attığı görüştür.Tekâmül nazariyesi de denir. Darwin’in evrim
teorisine katksı; ayıklama ( selection) fikrini eklemesidir. Darwin’e göre, insanlar arası mücadele vardır ve
en güçlü olanlar hayatta kalır.ınsan dönüşüm ve ayıklanma ilkesi gereğince ınsanın Türeyişi adlı eserinde
insanın maymundan türediğini iddia etmiştir.
Darwin; Ayıklanma ilkesi ve hayat mücadelesiyle Marx diyalektiğine
· ınsanı değer- inancından uzaklaştırıp hayvana indirgeyerek Materyalistlere
· ınsanı Allah’ın değerli kulu yerine tabiatın başarılı hayvanı görerek Pozitivistlere örnek olmuştur.
3)MATERYALıZM : maddeyi değişmeyen aktif,dinamik kabul eden ruh ve düşüncenin maddenin parçası
olduğıunu kabul- inkar eden düşünce akımıdır. Tabiatı esas aldığından TABıATÇILAR denir.Öncüsü;
KARL MARX ‘tır.
Marx tarihi düzeni;
1) ılkeltoplum
2) Asyatik Toplum
3) Köle-toplayıcı toplum
4) Feodalizm
5) Kapitalizm
Marx; Communist Manifesto ve Das Kapital eserinde kapitalizmin yıkılıp komünizmin oluşacağını dile
getirmiş.
Marx; ekonomi ve araçlarını “ alt yapı” felsefe, ahlak, din “üst yapı” olarak değerlendirmiş, Üst yapının alt
yapı tarafından belirlendiğini söylemiştir.
Kelâm iliminde yenilik arayışının sebepleri olarak başka ne eklenebilir?ıslam’ın sömürgeleşmesine karşı
koymak, halkı uyandırmak,içtihat kapısını açıp ıslamın dinamik yapısını ortaya koymaktır.Yeni ılm-i
Kelâmın Öncülleri
ılim adamları ıslam dünyasının gerilemesinin nedenini ilim ve eğitim sistemindeki eksikliklere buldu.
Fıkıh, tefsir ve kelâmda yenilik arayışına çıktılar.
OSMANLI
Abdüllatif el- Harputî (1842- 1914)
Tarih-i ilm-i kelâm , Tenkihu’l- Kelâm fi akâdi ehl’il-ıslam 2 eseri vardır.
Tenkihu’l-Kelâm fi akâid ehl’il- ıslam; bu eseri yazma nedeni;Darü’l-Fünun ılahiyat Fakültesinde kelâm
dersi okutulurken bid’at sahiplerini susturacak kelâm kitabı olmayışıdır.
Harputi; bilim ve dinin objektif kriterler kullanıldığında uzlaşabileceğini savunmuştur.Bilimde
yararlanılacak veri olduğunu, dinle uzlaşılmayanların da reddedilmesi gerektiğini savunarak “EKLEKTıK “
yöntem uygulamıştır.Mütekaddimin ve müteahhrin döneminden sonra 3. kelâm dönemini başlattığını
söylemiştir.
*Hiçbir şeyin madde ve maddiyatla sınırlı olmadığını, mana ve ruh alemi üzerinde de durulması
gerektiğini söylemiştir.

ızmirli ısmail Hakkı
Buhrandan kurtulmak için 2 görüşün ortaya çıktığını söyler.
1- ıhyacılık : Hedefi; Özüne dönerek ıslam’a sokuşturulmaya çalışılan yabancı unsurları temizlemek.
2-Modernist Kanat : ıslam’ın değer- ilkelerini Batı’nın düşünce kriterlerine göre yeniden yorumlayıp Batııslam’ı
kaynaştırmayı hedefliyordu.
Müslümanların saf inanç sahibi olmasını ,eğitim, öğretim- tasavvur ıslahı, ıslam ahlak anlayışını
değiştirmek, cihat kavramını geniş kapsamlı anlamayı gerekli görüyordu.
Yeni ılm-i Kelâma olan ihtiyacı ; başta kelâm ilmi, Yunan Felsefesi, ıbn Sina gibi filozoflara, bid’atçı
fırkalara karşı ortaya konulmuştur.Kelâm ilminin muhatabı değiştiği için kelâm ilmi de yeni muhatap ve
yönteme göre değişmek zorundadır.
Tabiat bilimini kelâma dahil etmek doğru değildir.

MISIR
Muhammed Abduh
Tedrisatı yeniden düzenlemeye çalışmıştır.Abduh kendi dönemindeki kelâm eğitiminden memnun değildi.
· Öğrencilerin elleri ve kitapçılarda Mâturudi, Eş’ari, Bakıllâni kitapları görmemekten yakınıyordu.
· Öğrencilerin üretken olmayıp ezberle yetinmesi,
· ınsanlara ait görüşün nassla eşdeğer tutulup eleştirilmemesi.
Abduh’un ortaya koyduğu kelâm; Toplumsal konulara ağırlık vermesini istemiştir.
Yeni ılm-i Kelâm’a karşı çıkanların gerekçeleri ne olabilir?Eskide kalmış Müslümanlar arası ihtilâfı
körükleyeceği, ıslam toplumunda fitneye dönüşeceğini düşünüp Müslümanların inançalrını korumak için karşı çıkmışlardır.

HıNDıSTAN
17.yy ıngilizler ıktisadi gayeyle Hindistan’da EAST INDIAN COMPANY adlı şirket kurarak egemen oldu.
Âlimlerin bir kısmı şehri terk etti, bir kısmı beraber yaşama ılımlı baktı.
Seyyid Ahmet Han, şibli Nu’mani,Emir Ali, Muhammed ıkbal,Ebu’l- Kelâm Azâd başlıca âlimlerdir.
Seyyid Ahmed Han
*Kelâm ilminde yenilik ihtiyacını ilk dile getiren kişidir.
*O’na göre günümüz ilmi akli kıyasa değil, tecrübe ve müşahedeye dayanır.
*Ortaya koyduğu kelâma TABıATÇI KELÂM denir.Yeni kelâm anlayışını ortaya koyarken Ehl-i Sünnet
kaynağından yetinmeyip Yeni Mu’tezile ve filozof görüşlerinden de faydalanmıştır.
şiblî Nu’manî
*Yeni kelâm hareketinin Hindistan’daki asıl teorisyenidir.
*ılmu’l- Kelâm eserinde eski kelâmın faydasız olduğunu yeni kelâma olan ihtiyacı anlatmıştır.
*ılm-i Kelâmı Cedid eseriyle ihtiyaç duyulan kelâmı anlatmıştır.

*Nedvetü’l- Ulemâ kurduğu teşkilatın hedefi ateizmin meydan okumasına karşı yeni kelâm ilmi kurmak.
*Kelâm ilminde açık ve sade temel konuların yer alamsından yanadır. Ona göre kelâm ıslam inanç
esaslarını açıklamak için kullanılan metot.
*ıslam’ın sade itikat yönü değil, tarihi, ahlaki, sosyal bir bütün olarak ele alınması gerektiğini düşünür.
* Mevlana'yı da kelâmcı sayar.
Yeni ılm-i Kelâm öncülerinden 5 âlim yazınız.1) şiblî Nu’manî2) Muhammed Abduh3) Muhammed ıkbal4)
Filibeli Ahmed Hilmi5) Muhammed Hamdi Yazır

YENı KONULAR VE YENı YAKLAşIMLAR

Geleneksel kelâmdan farkı; ele aldığı konular ve öncelikleridir.
Bilgi ve Varlık
*Müteahhirin döneminde fazlasıyla önem verilen bu konuya yeni dönem kelâmcıları girmeyi hoş
karşılamamışlar.Bu dönem kitaplarının uzun giriş ve başlangıç ilkesinden oluşuyor olması başlıca
eleştiridir.
*Varlık konusu da detaylı biçimde ele alınmamıştır.şibli Nu’mani varlık konusunda diğerlerine göre farklı
biryerde durur.
Ulûhiyet :Mutezile de tevhid temel prensiptir.Allah’ın varlığı knousunda Mutezile, Eş’ari, Mâturudiler
hudüs, gaye, nizam ve imkan delilini kullanmışlardır.
Muhammed Abduh; Allah’ın varlığını ispatta ımkan deliline başvurmuştur. Seyyid Ahmed Han ; felsefi
delili kullanmıştır. Muhammed ıkbal; Kant’ın etkisinde kalıp hudus, imkân, gaye, nizam hiçbirinin Allah’ın
varlığını ispat edemeyeceğini savunmuştur. Pozitivizmin duyuları esas alması, akıl- habere yer
vermemesi eleştirilmesine neden olmuştur.
Peygamberlik : şibli Nu’mani ve Seyyid Ahmed Han peygamberliği Allah vergisi değil, çalışıp kazanmayla
elde edileceğini savunmuşlar.ızmirli ısmail Hakkı, Muhammed Abduh, Reşid Rıza Allah vergisi olduğunu
savunmuşlardır.
şibli, Kur’andaki olağanüstü olayalrın akla aykırı olamdığını savunurken Seyyid Ahmed Han hadislerdeki
hissi mucizeleri inkar eder.
Yenilikler ve FarklılıklarKlasik Kelâm Konularının ıhmal Edilmesi :
· Müslümana fayda sağlayacak bilgiler aktarılmak istenilmiştir.
· Gazali ve müteahhirin sonrası kelâmcılardaki bilgi ve varlık konularına fazla yer verilmemiştir.
· Aristo mantık- felsefesine yer vermeyip etkisi kırılmak istenilmiştir.
· Ulûhiyetle ilgili mezhepler arası tartışma konusu olan sıfatlar konusuna da girilmek istenilmemiştir.
· Kader konusundan da uzak durmak istemişlerdir.
· Meâd ( ahret) konularına da az girilmiştir.
Eleştirel Zihniyetin Gelişmesi ve Mezhep Taassubunun Kırılması
· ızmirli ısmail Hakkı dini metin dışı hiçbir âlimin görüş ve sözünün eleştiri dışı olmadığını söyler.
· şibli Nu’mani fıkıhtakine benzer içtihat kelâmda da yapılmalıdır.ınanç alanında taklit caiz değildir
denildiği halde bu kural uygulanmamıştır.
Geleneksel Kelâmda Yer Alamayan Konulara Yer Vermesi:
· ınançların yanı sıra dinin bireysel ve toplumsal esaslara yer vermişlerdir.
· Bu dönem kelâmcılar insan hakkına verdiği önemi ortaya çıkarmaya bir yandan da ıslam imajını
korumaya çalışmışlar.
Yeni ılm-i Kelâm Dön.de bu konuların ön planda olma nedeni?Materyalist ve ateist akımların ıslam’ın bu
yönüne saldırmaları.
Kelâmcılar; ınsan hayatı- yaşama hakkına önem verir.
Irk üstünlüğü gözetmeden bütün toplulukları aynı statüde görür.
ıslam Tarihi boyunca Müslümanları diğer dinlere karşı gösterdiği hoşgörü ..bu konular önceki kelâm
kitabında yer verilmeyen konulardır.
*Kadın hakları ve kadının sosyal konumuna ilişkin eleştirilere de cevap vermişlerdir.Roma hukukunda
kadın kocasının mülkü olarak görülürdü.ıslam kadına her tür hakkı vermiştir.
ıslam’ın Allah- kul arası vasıta kabul etmemesi, diğer dinlerde de ruhbanlık olması, ıslam’ın üstünlüğünü
gösterir.ıslam’ın nübüvvet anlayışı da diğer dinlerin nübüvvet anlayışından üstündür

 

KELAMA GİRİŞKELAMDA BİLGİ (7. ÜNİTE)
ılim, somut ve objektif gerçeğin bilgisi; marifet, soyut ve subjektif gerçeğin bilgisidir.
Kelâm âlimlerine göre ilmin tam olarak tarifi yapılamaz.Cüveyni ve Gazali ilmin tarifinin zor olduğunu
söyler, Fahreddin er- Râzi bilmin ancak mahiyetinin bilinebileceğini düşünür.
__Felsefede bilgi, “bilen suBje ile bilinen obje arası ilişki” dır.
__Kelâm bilginleri bilgiyi; bilen kişi ve bilinen olay arasındaki irtibattır şeklinde tanımlar.
Kur’an’ da Bilgi: ınsanın özelliklerinin tümünü dikkate alan çerçevede incelenir. ( Secde 32/27) ve (
Bakara 2/171) ayetlerinde duyularını kullanmayanların akıllarını da gereği gibi kullanılamayacağına işaret
vardır. Kişinin sağlam duyuları, kusursuz aklı ve haber ile gerçek bilgi elde edebileceğini düşünür.
Kur’an ‘da geçen kalp ve fuâd kelimeleri aklın değişik bilgi düzeyini ifade eden olumlu-olumsuz kullanıma
uygun kavramlardır. Kalbe sezgi de denilebilir. Basirette (öngörü, içgörü bir şeyi önceden sezme)sezgi
yerine kullanılabilir. Sezgide objektiflik, test edilme yoktur.
Kur’an’da geçen bilgi edinme yolları hakkında bilgi veriniz.Duyular, haber ve akıldır.Akıl yerine bazen
basiret,kalp, fuâd kelimeleri de kullanılır

KELÂMDA BıLGı

Bilgi Edinme Yolları: Duyular, haber ve akıldır. Kişinin duyu ve aklını kullanarak kendi çabasıyla elde
ettiği bilgi haber değildir.Bilginin haber olması için kendi dışındaki aracı vasıtasıyla elde etmesi gerekir.
-Vahiylerde haberdir. Dinin esasları haber türü bilgidir.
Kelâmda Haberler Kesinlik Hiyerarşisine Göre Sınıflara Ayrılır:
1-Mütevatir: Yalanda birleşmesi imkansız bir topluluğun verdiği haberdir. Topluluk olması ve yalanda
birleşmemesi 2 şartı vardır.
-Bu bilgiye dayalı hükümler vacip, farz sayılır.
2-Âhâd Haber: Tek kişi ya da yalan üzerine birleşmesi imkan dahili olan topluluğun verdiği haberdir.Bu
tür haberler delil kabul edilmez.

Bir haberin mütevatir- âhâd olması haberin gerçekliği ve gerçekleşmişliğiyle ilgilidir.Haberin içeriği de
açık ve anlaşılır olmalıdır. ıhlas Suresi “Allah birdir” hem açık hem de mütevatirdir.

Akıl: Mutezile ve Mâturudi âlimler aklın iyi- kötüyü bileceği ve kendine yarar sağlayacak şeyi
seçebileceklerini söylemişlerdir.Mâturudiler bu bilginin tümel (külli) husus için olacağı tikel şeyler
hakkında mümkün olmadığını düşünürler.
Keşif ve Rüyanın Bilgi Edinme Yolu Sayılması: Keşif; Allah’ın bazı sevdiği kullarına ilham yoluyla bilgi
vermesidir.Bu mertebeye ulaşana Velî ( Allah’ın dostu) denilir.Bu olaylar başka şahıslarda da görülebilir.

ıbn ‘Arabi toplumda karışıklığa yol açacak keşfin açıklanmasını sakıncalı bulur. ımam Rabbâni keşfin
içtihat gibi değerlendirilmesini,müçtehidin hata yapması gibi velinin de yapabileceğini düşünür.
-Keşif- ilham yoluyla elde edilen bilgi kapalı ispatı imkansız olduğundan itikâdi- ameli konularda bağlayıcı
kabul etmemişlerdir.
-Rüyalarda öznel ve test edilemez olduğundan bağlayıcı değildir.

BıLGı ÇEşıTLERı

1. ayrım;Allah’a ait bilgi de insana ait bilgi de içerik- mahiyet bakımından farklıdır.Allah’a ait bilgi öncesiz
sonrasız anlamında (kadîm ) , insan bilgisinin bir öncesi olduğundan ( hadis bilgi) dir.
2.ayrım; bilginin haber yoluyla elde edilmesi.ınsanın düşünüp kendi aklıyla ürettiği bilgi akli
bilgidir.Allah’ın Peygamberine bildirdiği bilgi aracı olduğundan nakli bilgidir.
* Aklın hiçbir çaba harcamadan elde ettiği bilgiye zarurî / Zorunlu bilgi denir. Son derece açık bilgi
olduğundan bedihî bilgi de denir.*ınsanın düşünme sonucu elde ettiği bilgi kazanılmış anlamında ıktisâbi
bilgi, kanıt- delille ulaşıldığından ıstidlalî bilgi, nazar- düşünme yoluyla elde edildiği için Nazarî bilgi de denir.
3. ayrım; Bilginin kesinlik ifade edip etmemesine göredir.Akli bilgi kesin, objektif delillere dayanıyorsa
Burhani bilgi, ( Kesin delil anlamında ) şüphe taşıyan subjektif delillere dayalıysa Hatâbi bilgi
( hitabet gücüne dayanır.) denir.
Haber Yoluyla Elde edilenler ; Nakli Bilgi: Kesin bilgi anlamında.
Yakînî şüpheli bilgi anlamında Zannî Bilgi 2 gruba ayrılır.
* Nakli bilginin yakınî- zannî ayrımı ile akli bilginin burhanî- hatabî ayrımı kesinlik ayrımıdır.Yakınî bilgi
nakli bilginin kesin olanı, burhani bilgi de aklî bilginin kesin olanıdır.Nakli bilginin zanni kısmı ve aklî
bilginin hatâbi kısmı kesin olmayanlarıdır.hüküm koymada nakli – yakınî bilginin önceliği vardır.
Kelam ilminde bilgi konusunda bu kadar ayrıntılı yer verilmesinin nedeni ne olabilir?Kelâmın sahip
olduğu inancı ispat ve savunma amaçlı 2 görevi vardır.Bilgiyi tasnife tutarak kesinliğini belirlemeye
çalışmışlar.
Bilginin Değeri : ınanç alanında değerli olması için nakli ise yakınî, akli ise burhanî olmalıdır.Bilginin
değeri bilgi aracının değeriyle doğru orantıldır.Duyularla elde edilen bilgiyse duyuların sağlam ve sağlıklı
olmasına, akıl- düşünmeyle elde edilen bilgiyse aklın sağlam ve sağlıklı olmasına , haber yoluyla elde
edilen bilgiyse haberi getirenin güvenilir olmasına bağlıdır.Düşünme biçimi ve metodu ile haberin açıkanlaşılır
olması da önemlidir. Kur’anda “Size bir Fâsık haber getirdiğinde onu araştırın.” ( Hucurât 49/6)
emri verilmiştir.
ınsanlar arasında meydana gelen farklı düşünce ve fikir ayrılıklarının sebebi?Akılların farklı yaratılmış
olması, düşünce takip yönteminin yeterli olmamasıdır
KELÂMIN KAYNAKLARI
Kur’ân
Sünnet
Akıl
Aklın kaynak olması istidlâl ve istinbât yollarının kullanılmasıdır.ılk dönem kelâmcıları görünenden
hareketle görünmeyen hakkında hüküm verdiler.Sonraki kelâmcılar mantık kıyasını
kullanmışlardır.Mantıki kıyas bilgiyi esas alır. Bu bilgide 2 öncül, bir sonuç ve öncüllerin sağlıklı olması
gerekir.
Her insan ölümlüdür.Ahmet insandır.Ahmet ölümlüdür..gibi .
-ılk dönem ıslam düşünürleri aklın dinde hüküm vermede yetkli olmadığını ileri sürer.Aklın yetkisi sadece
anlama ve aktarmadan ibarettir.Kelâm âlimleri Kur’an ve Sünnetten boş kalan yeri aklın dolduracağını
düşünür.
Kelâmda bilgi edinme yolu derken bilgi araçları, kelâmın kaynağı derken sadece kelâma has kaynaklar
anlaşılır.

KELAMA GİRİŞ
KELÂMDA VARLIK (8. ÜNİTE)

* Varlık soyut kavram arasında yer aldığından tam tanımı yapılamaz.
*Fahreddin er-Râzî’ye göre varlık; bilinen vasıtasıyla bilinmeyeni açıklamalı,tarif edilene işaret etmelidir.
*Kelâm bilginlerinin çoğu varlığı varolan zatın sıfatı olarak kabul eder.
*Mu’tezile kelâmcısı Kadı Abdülcebbâr ve Eş’ari kelâmcısı Fahreddin er- Râzî varlığı sıfat olarak kabul
eder.
*Ebu’l- Hasan el- Eş’ari, Bakıllânî, Cüveynî gibi Eş’ari âlimleri varlığın zatının aynı olan nefsi sıfattan
sayar.
*ılk devir Mu’tezile- Sünni kelâmcılarda varlık/vücûd, varolan/mevcûd ayrımı söz konusu değildir.Onların
amacı; âlemin varlığının geçiciliğinden hareketle Allah’ın varlığı ve birliğini ispatlamaktır.
*Varlık ve varolan kavramı Gazzali’den sonraki kelâmcılar arasında tartışma konusu olmuştur.
*ılk dönem kelâmcıları “Allah nasıl varolandır?” “Allah’ı diğer varolanlardan ayıran temel özellik nedir?”
sorularıyla ilgilenmişlerdir.
*Sünni kelâmcılar Allah’ın sıfatlarını zihin dışı dünyada gerçekliğinin var olduğunu savunur.
*Kelâmcıların esas amacı Allah- âlem arasındaki ayrımı göstermektir.
*Varlığın ne olduğuyla değil, kaç kategoriye ayrıldığıyla ilgilenir.
*Onlara göre varlık kapsamındaki 3 şey cisim, cevher ya da arazdır.
*Varolan/mevcûd kelâm kitabında sâbit, kâin, şey olarak geçer.
*Ebu Hanife el- Fıkhu’l- Ekber adlı eserinde Allah varolandır, O’na şey denilebilir demiştir
şey kavramı yalnız başına kullanılabildiği gibi kâin, sâbit sıfatıyla da desteklenebilir.Varolan:varlığından şüphe
duyulmayan, algılayandan bağımsız dış dünyada gerçekliği olan şeydir.
*Yokolan/ ma’dûm: Mu’tezileye göre yokolan şeylerinde varlığından söz edilebilir.Sünnilere göre yok olan
şey yoktur.
*Yokolan 3 kategoriye ayrılır:1)olması imkansız olan (muhal/imkansız) 2)şu anda olmayan gelecekte
gerçekleşecek olan
3)Geçmişte olmuş ve bitmiş olan ( vuku bulmuş)
*1.şık mutlak yokluğu,2.ve 3.şıklar göreceli yokluğu ifade eder.
*Kıyametin kopması ve ıstanbul’un fethi gibi olaylar görecelidir.
Hem varolanın hem de yokolanın şey kavramıyla tanımlanması ne anlama gelir?Arap dilinde “şey”
kavramı varolan için kullanılır, yokolan şey olamayandır.Arapçadan Türkçeye aynı anlamında geçmiştir.
*Kâdim, varlık ile sadece Allah’ı ve zati sıfatlarını ifade eder, hâdis, Alah’ın dışındaki her şey ifade edilir.
*Kâdim, öncesiz, kendinden sonra başka varlığın olmaması anlamıyla felsefedeki vâcipten ayrılır.
*Heyûlanın ezelliğinin kabulü, Tanrı- âlem ilişkisi,illet-ma’lul ilişkisi değerlendirmesi zorunluluğu
gösterir.ılletin zorunlu ma’lulu gerektirmesi illet ve ma’lulun birlikte olduğunu gösterir.
*Bâkıllâni’ye göre kâdim;1)Hâdis olmakla beraber belli zaman diliminde var olup varlığını sürdüren
varlıklar 2) Allah ( ezeli- ebedi olan)
*Muhdes, sonradan olan, yoktan varlığa çıkarılan anlamındadır.
*Kâdim ve hâdis arasındaki fark;kâdim için önceden de sonradan da bahsedilmez, hâdis için ikisinden de
bahsedilir.kâdim zaman-mekandan bağımsız, hâdis zaman-mekan bağımlıdır.
*Kâdim, Allah ve O’nun sıfatları, hâdis; cevher, cisim ve arazdır.
Kelâcıların varlığı hâdis ve kâdim şeklinde tasnifiyle vâcip-mümkin tasnifi sebebi ne olabilir? Kelâmcılara
göre kâdim Allah’tır,Allah dışındakiler hâdistir.Felsefe madde- âlemi kâdim olarak düşünür.Bu yüzden
Kâdim- hâdis yerine varlık ve mümkünü kullanır
*Gazzali’ye göre varlık ya yer kaplayandır ( mütehayyiz) ya da yer kaplamayandır ( gayr-ı mütehayyiz).Yer
kaplayan birleşik ( mürekkep) değilse cevher-i ferd , birleşikse cisimdir.
*Yer kaplamayan varlığı için başkasına ihtiyaç duyan araz, duymayan Allah’tır.
*Gazzâli öncesi kelâmcılar Allah’ın varlığını hudûs deliliyle ispat ettiğinden tikelden tümele giden özellik
taşır.”Allah vardır” hükmüne varmak için âlemin varlık ve mahiyetini bilmek gerekir.
Kâdim varlık- Allah ve Sıfatları: Allah’ın zatı kendinden kâdim( lizâtihî kâdim), sıfatı zatına bağlı kâdim (
ligayrihî kâdim) dır.
*Mu’tezile âlimlerine göre Allah’ın sıfatı zatının aynı, Sünni kelâmcılara göre Allah’ın sıfatı zatından
tamamen ayrı ve bağımsız değildir.Allah’ın kâmil olduğunu ıhlas Suresi ifade eder.
*Bakara Suresi 255 ayet ( Ayete’l- Kürsî ) Allah’ın ilmini ve özelliklerini çok iyi ifade eder.
Allah’ın Selbi Sıfatları:Allah’a nispet edilmesi yakışık almayan, eksikliği çağrıştıran
sıfatlardır
*Mu’tezile ve Eş’ari âlimleri Kudret sıfatını baz alıp Fiili sıfatlar diye kategori oluşturmuşlardır.Bu sıfatlar
hâdis, sonradan olmadır.Mâturudiler Tekvin sıfatı adı altında 8 grup oluştururlar.
*Müteşabih lafızları başta Hanbeliler ve Ehl-i Hadis grubu te’vil etmemeyi uygun görmüş, Mu’tezile ve
Sünni kelâmcılar te’vil etmişler.
Hâdis Varlık:Âlem:Allah’ın dışında varolan her şeydir.Mutezile’ye göre Allah kâdim olduğundan O’nun
dışındaki varlıklar hâdis sayılmalı.
*Mu’tezileye göre Kur’an âlemin parçası,Allah’tan başkadır,yaratılmış.
*Ehl-i Sünnete göre Kur’an Allah’ın kelâmıdır,kâdimdir.
*Sünni kelâmcılara göre sıfatlar âlemin parçası değil, Allah’ın nispetleridir.Mu’tezile’ye göre Allah’ın
zatının aynıdır.
*Âlem, cisim, cevher ve arazlardan oluşur.Mâturudiler âlemi aynlar ve arazlar diye 2 ‘ye ayırır.Aynları
müfred (cevher)ve mürekkep(cisim).Araz aynlar ile varlığı söz konusu olandır.
Cevher:şahidde bulunan araz kabul edilen mütehayyiz akledilebilir varlıktır.Kelâmcılar cüz ellezi lâ
yetecezzâ da der.Cevherin 3 özelliği; görünüşte bulunan varlık,kendiyle birlikte araz bulunur,yer kaplar.
*1)Görünüşte bulunan varlık olması Arapça c-h-r kökünden duyularla kavranan varlık anlamındadır.2)
Arazlardan ayrı olmaması,arazın cevherden ayrı olması da birlikte olması da cevherin özüne zarar
vermez.Araz geçici, cevher kalıcıdır.3)Cevher boşlukta değil, kendinin işgal ettiği mekandadır.Hayyiz-yer
kaplayanın kapladığı yer,hayyiz cismin ayrılmaz unsuru olduğundan onsuz cevher cevhersiz hayyiz
olmaz. Bâkıllâni Hristiyanların Allah’ı cevher olarak gördüğünü söyler.
*Âlemin en temel unsuru cevher, cisim cevherlerin birleşimiyle oluşur.Araz cisim- cevherde bulunup
onlarla varlığını sürdürür.
Cisim: Cevher düşüncesini ilk savunan Mu’tezile ‘ye göre cisim olma özelliği veren boyutlarıdır.En az 6-8
cevhere ihtiyaç vardır.
Sünnilere göre boyutun önemi yok, en az 2 cevherin birleşmesi yeter.
Sünniler birleşik olma özelliğine önem verirler.Nazzam’a göre cisim birleşik-sonsuz bölünebilen
varlık;Dırâr, cisim arazların toplamıdır.
Bâkıllânî ‘ye göre cisim âlemi Allah’ın yarattığını hudûs deliliyle kanıtlamaktır.
Araz: (Enfâl 8/67), (Ahkâf 46/24) ayetlerinde belli zaman diliminde oluşup kaybolan vasıf olarak belirtir.En
temel özelliğidir.Geçicidir,cevher ve cisme değişime uğrama özelliği kazandırır.Arazların sürekli her bir
zaman diliminde benzerinin yaratılmasına teceddüd-i emsâl denir.

KELAMA GİRİŞ
KELÂM ESERLERİ (9.ÜNİTE)
*Hz.Ali’nin torunu Hasan b. Muhammed ıbnü’l- Hanefiyye’ye yazdığı 2 risale;Kitâbü’l-ırcâ ( Cemel ve Sıffin
savaşlara katılanları küfürle suçlamak yerine hükmün tehir edilip Allah’a bırakılmasını anlatır.)diğeri de
kaderi inkâr edenlere karşı yazılır

*Bu risalelerin ortak özelliği, dönemindeki ihtilaflı meseleleri ele alan, küçük hacimli olan ve tartışma (
cebel) metodunu kullanmayan eserler.

Kelâmın Teşekkül Dönemi Eserleri: Hicri 1. asır sonu ve 2. asır başı fikir hareketinden Mu’tezile
doğdu.Kurucuları Vâsıl b.Atâ, Amr b. Ubeyd’dır.Ebu Hanife iman esasları için akâid konularını incelemeyi
zorunlu görmüş.Eserleri; el- Fıkhu’l- Ekber,el- Fıkhü’l-Ebsat, el-Âlim ve’l-müteallim , er- Risâle ve el-
Vasiyye’dır. El- Fıkhü’l-Ekber; Ehl-i Sünneti ilgilendiren konuları ihtiva etmiş,konuları ayrıntılı biçimde
tartşmamış, delil vermemiştir.

MU’TEZıLE’NıN SıSTEMLEşME DÖNEMı ESERLERı

Erken Dönem Mu’tezile Eserleri: Vâsıl ve Amr b. Ubeyd’den sonra Bişr b. Mu’temir,Nazzam,Ebü’l -Hüzeyl
el- Allâf ,Câhız vs..âlimler öncülük etmiş.

*Câhız- Kitâbü’d-delâ’il ve’l-itibâr, el- Osmaniye,er-Red ale’n-nasârâ ve’l-yehûd, Ebû Cafer el- ıskâfi-el-
Mi’yâr ve’l-muvâzanesi meşhur.

*Bilgi teorisi,hilâfet meselesi,Mu’tezile’nin 5 temel esasını işler.Bütün kelâm sistemine yönelik eser
verirler.

*Ebü’l- Hüseyin el- Hayyât- el- ıntisâr eseri daha önceki Mu’tezili görüşleri yetkin Mu’tezili eliyle
günümüze aktarma açısından önemli.

Kelâm alanında ilk sistemli eserlerin Mu’tezile mensuplarının vermesinin edenleri? Mu’tezile’nin tarihsel
olarak eski olması.Abbasi halifesi döneminde Mu’tezile’nin resmi mezhep olması neden olmuştur.

Sünni Kelâmın Öncülleri ve Eserleri: ıbn Küllâb el- Basrî, Haris el- Muhasibi,Ebü’l- Abbas el- Kalânisi
meşhur âlimleridir. Selef inancını desteklemişlerdir.

*ıbn Küllâb’ın Mu’tezile’yi red için yazdığı Kitâbü’s-sıfât,,Kitâbü halki’l-ef’âl ve Kitâbü’l- red ale’l-Mu’tezile
dır.
*Kalânisi’ nin eserleri günümüze ulaşmamıştır.
*Muhâsıbî Fehmü’l- Kur’an , Mâhiyetü’l- akl, Fasl Min Kitâbi’l-azame *Ahmed b. Hanbel; itikâdi meselede
aklın kullanımına mesafeli yaklaşmış,kelâm metodunu kullanıp Ehl-i Sünnetin savunmasını yapmış.

Eserleri; Kitabü’s- Sünne ( ı’tikâdü Ehli’s- Sünne ) , er- Red ale’z- zenâdıka ve’l-Cehmiye ilk dönem inanç
yapısını yansıtır.

EHL-ı SÜNNET KELÂMININ DOğUş DÖNEMı ESERLERı

*Hicri 4. asır başında ımam Ebu’l-Hasan el- Eş’arî kelâm ilminin öncüsü olarak ortaya çıkmıştır.

*Eş’ari, el-ıbâne an usûli’d- diyâne eserinde Ahmed b. Hanbel’e bağlılığını dile getirmiş,Risâle ilâ ehli’s-
Seğr Demirkapı ahalisine gönderdiği risaledir.Risâle fi ihsâni’l-havz fi ilmi’l-kelâm ( el- Has ale’l-bahs)
itikâdi mesele ve kelâmla ilgilenmeyi bid’at olarak görenlere karşı yazmıştır. Selef metodundan uzaklaşıp
kelâmcılığını sergilemeye başladığını gösterir. El- Lüma akıl-nakil arası denge kurmaya çalışmıştır.
Makâlatü’l-ıslamiyyîn Mezhepler tarihine dair yazdığı eseridir.

*ıbn Fürek- Mücerredü makâlati’l-Eş’arî Eş’arî’nin temel itikâdî meselelerin tamamını kapsar.

*Mâturudî kelâmı Mâveraünnehir’de doğdu, Mâturudi kelâmı daha kapsamlıdır.Mâturudi’nin eseri; Kitâbü’t-
Tevhid’in özelliği bilgi üzerinde durup bilgiyi teori olarak ele alan ilk eserdir.

Kitabü’t-Tevhid’in konuları: 5’e ayrılır:1) ılâhiyyât: Allah’ın varlığı, birliği, sıfatları vs. 2) Nübüvvet:
Peygamberliğin akâiddeki yeri, önemi 3)Kaza ve kader 4-5) Büyük günah, şefaat, iman vs..
*Mâturudi- Te’vilâtü Ehli’s-Sünne,Te’vilâtü’l- Mâturudiyye ( Te’vilâtü’l- Kur’an tefsiri)fıkıh ve usulü
açısından önemli kaynaktır.

Ehl-i Sünnet görüşü doğrultusunda kelâmi metotları kullanan eserlerin yazılmaya başlanmasında hangi
hususlar etkilidir?ılk eseri Mu’tezile vermiş, Selef eserlerinde kelâm metodu kullanılmayıp ayet- hadisle
açıklama yapılmıştır.Sünnilerin nassları temel alan akılcı metotları sayesinde bu eserlerin yazımı başladı.
Hakîm es- Semerkandî-es- Sevâdü’l-a’zam Mâturudiliğin başlangıç dönemi eseridir.

*Mu’tezile,Ebû Ali el- Cübbâi, Ebû Haşim el- Cübbâi,Ebü’l- Kâsım el-Kâ’bî el- Belhî Sünni kelâmın doğuş
dönemini temsil etmiştir.

*Kâ’bî- Kitabü’l- Makâlat- mezhepler tarinide dair eseridir.

*Selef çizgisinde verilen eserlerden Ebu Ca’fer et- Tahâvî- el- Akidetü’t-Tahaviyye’sidir
.
*Hanbeli temsilcilerinden Hasan b.Ali el- Berbehâri-şerhu Kitâbü’s-Sünne-bidatın reddedilmesi, kelâm
yöntemini benimseyen hiçbir yöntemi tasvip etmemiştir.

ıbn Batta el-Ukberî- el- ıbânetü’l-kübra ve el-ıbânetü’s- Suğra kelâmcıların felsefeyle ilgilenip bunları dini
esas haline getirdiği anlatılır.
*şia’ya ait ilk eserler Ehl-i Sünnet döneminde ortaya çıkmıştır.

*Sa’d b. Abdullah el- Kummî- el- Makâlat ve’l- fırak , Hasan b. En- Nevbahtî’-Fıraku’ş- şia şia’nın itikâdi
görüşünü ilk kez derli toplu ortaya koyan eser; şeyh Sadûk(ıbn Bâbeveyhel-Kummî )-Risâletü’l-ıtikât veya
Kitabü’l-ı’tikâdât’tır.

MÜTEKADDıMıN DÖNEMı ESERLERı
*En önemli Eş’ari kelâmcısı Ebu Bekr el-Bâkıllânî’dır. Kitabü’t-Temhid,el-ınsaf eserlerinde bilgi problemi
üzerinde durmuştur.

*Cevher, araz vs. konuları sistemleştirip Uluhiyet anlayışının temeline yerleştirmiştir.ı’cazü’l-Kur’an-
Kur’an’ın mucize oluş yönlerini inceler.el-Beyân-mucize ve olağanüstü olaylar arası farkı inceler.

*Abdülkâhir el- Bağdadî- el-Fark beyne’l-Fırak ( ıslam Mezhepler Tarihi kaynağı) Usulü’d-Din bu hususları
ayrıntılı inceler.

*ımâmü’l-Haremeyn Ebü’l-Mealî el- Cüveynî- eş-şâmil- fi usûli’d-dîn , el-ırşâd-Aristo mantığına yer
vermesi,kelâmın gelişimine katkı sağlaması açısından Mütekaddimin döneminden Müteahhirin dönemine
geçişe zemin hazırlamıştır.

*el-ırşâdın konuları:1) Giriş: nazar bahsi, ilmin hakikati 1. bölüm ılahiyyât, 2.bölüm Nübüvvât 3. bölüm
Sem’iyyât Hâtime: ımamet meselesi.

*Ebu Seleme es- Semerkandî- Cümelü usûli’d-dîn Ebü’l-Yüsr el-Pezdevi – Usûlü’d-Dîn Ehl-i Sünnet
çizgisini muhkem hale getirmek için yazmıştır.

*Mu’tezile’nin bu dönem temsilcisi Kâdî Abdülcabbar-el- Muğnî fî ebvâbi’t-tevhid ve’l-adl’dır.el-Muhtasar
fi usûli’d-din el-Muğni’nin özetidir.Tesbîtü delâili’n-nübüvve muhalif dinlere karşı ıslam’ın nübüvvet
anlayışını savunmak amacıyla yazılmıştır. Fazlü’l-i’tizâl ve tabakatü’l-Mutezile Mu’tezile âlimleri
hakkındaki biyografik eser.

ıbn Metteveyh-et Tezkire fi ahkâmi’l-cevâhir ve’l a’râz tabiat felsefesine ilişkin eserleridir.

*Ebu Reşid en-Nîsâburî- el-Mesâil fi’l-hilafa beyne’l – Basriyyin ve’l- Bağdadiyyin ve fi’t- Tevhid
*Ebu Abdullah ıbn Mende- Kitâbü’l-ımân,Kitâbü’t-Tevhid,er-Red alle’l- Cehmiyye Allah’ın varlığı sıfatları
gibi konuları işler.

*Hâce Abdullah Herevî-Zemmü’l-kelâm ve ehlihî kelâmı eleştirir,itikâdi konu tartışmasının helâka
götüreceğini düşünür.

*Ebû Ya’lâ el-Ferrâ-el-Mu’temed fi usûli’d-dîn eserinde Selef metodunu ve kelâm metoduyla uzlaştırma
yoluna gitmiştir.

*ıbn Hazm bağımsız şahsiyet el- Fasl fi’l-milel ve’l-ehvâ ve’n-nihâl (Mezhepler tarihi alanında), el-Usûl ve’lfürû
tüm bilgilerin nasslar ışığında değerlendirilmesini savunur.

*şiî müellif şeyh Müfîd-Evâilü’l-makâlât fi’l-mezâhibi’l-muhtârât, Tashîhu’l- ı’tikâd, el- Emâlî eserleri
meşhurdur.

Mütekaddimin dönemi kelâm eserinde felsefi bahislere yer verilmeme nedeni?Mu’tezile’den itibaren
felsefi kavramlar kelâm ilmine girdi,Farabi, ıbn Sina,Aristoteles gibi felsefecilerin ıslam inancına uygun
olmayan fikirleri olmasından kaynaklanmıştır

MÜTEAHHıRıN DÖNEMı ESERLERı
*Gazzali-eserleri; Makâsıdu’l-Felâsife,Tehâfütü’l-Felâsife, Batınilere karşı yazdığı Fedâihu’l-Bâtıniyye,
Esmâ-i Hüsna meselesini ele aldığı el-Maksadü’l-esnâ,el- Hikme fi mahlûkatilllâh insan- âlemdeki
hikmetle Allah’ın varlığını ortaya koymak.ılcâmü’l-avâm an ilmi’l-kelâm eserinde kelâmın halk için faydalı
olmadığını ele alır.Halkın Selef inancını takip etmesini ister.

*el-ıktisad’daki konular;giriş kısmı kelâmın önemi, farz-ı kifâye oluşu,sistematik kısmında Allah’ın zatı,
fiilleri vs..

*Mâturudi kelâmı Ebü’l-Muîn en-NesefîTebsıratü’l-edille fî usûli’d-dîn Mâturudiinin eserini tamamlayıcı
mahiyettedir.Et-Temhîd fî usûli’d-dîn diğer eseridir.Mu’tezile etkinliğini sürdürmemektedir.

*Zemahşerî- el- Minhâc fî usûli’d-dîn kelama dair eseridir.el-Keşşaf Mu’tezili fikrini yansıtır.

*Ebu’l-Ferec ıbnu’l-Cevzî- Def’u şübheti’t-teşbih eseri Müşebbihe ve Mücessimeye reddiye olması
açısından önemlidir.
FELSEFıLEşMış KELÂM DÖNEMı ESERLERı:
*şehristâni-Nihâyetü’l-ikdâm fî ilmi’l-kelâm , Musâraatü’l-felâsife ıbn Sinâ’nın kelâma dair görüşünü
eleştirir.el-Milel ve’n-Nihal Mezhepler tarihinin temel kaynaklarıdır.

*Fahreddin er-Râzî (felsefi kelâmı başlatan isim) el-Metâlibü’l-âliye,Kitâbü’l-erbâin, vs. (bakınız syf-167)
*Kâdî Beyzavî- Tavâliu’l-envâr, Envâru’t-tenzîl ve esrâru’t-te’vîl
*Nureddîn es- Sâbûnî el-Kifâye, el-Bidâye fî usûli’d-dîn
*Mâturudî müelliflerden Ebü’l-Berekât en-Nesefî el-Umdesi
*Seyfeddin el-Âmidî- Ebkâru’l-efkâr’ı kelâm- felsefenin birleştiği ilk dönem eserlerindendir.Tertibi;Kelâmın
önemi ve öğrenme gerekliliği 1-3. bölüm bilgi problemi,4.bölüm insan bilgisine konu hususlar 5. bölüm
Nübüvvet 6. bölüm ahiret 7. bölüm iman-küfür kavramı 8.bölüm imamet/hilâfet meselesi
*Muvaffakuddîn ıbn el-Makdisî – Lüm’atü’l-i’tikâd eserinde Selef anlayışını ortaya koymuştur.
*Hanbelî temsilcisi Takiyyüddîn ıbn Teymiyye Selefi düşünceyi sistemleştirmiştir.el-Âkidetü’l-Vâsıtiyye,
Minhâcü’s-sünneti’n-nebeviyye eserinde şia va kaderiyye kelâmi düşüncesini reddetmiş. Muvâfakatü
sahîhi’l-menkûl li sarîhi’l-ma’kûl( Der ü teâruzi’l-akl ve’n-nakl) doğrulukta şüphe olmadığı takdirde akıl ve
naklin çatışmayacağını göstermek için yazmıştır.

*şia temsilcisi Nasîruddîn et- Tûsî - Tecrîdü’l-akâid ve Kavâidü’l-akâid’dır.

*şii müellif ıbnü’l-Mutahhar el-Hillî Minhâcü’l-Kerâme ve Keşfu’l-murâd, Menâhicu’l-yakîn fî usûlü’d-dîn
vs..

şERH VE HAşıYECıLıK DÖNEMı ESERLERı

*Hicri 8. asırdan başlayıp 19.asrın yarısına kadar devam eder.Duraklama ve gerileme dönemidir.Allah’ın
varlığı, kader, küfür konularında bağımsız risaleler yazılmıştır.

*ılk temsilci Adudüddîn el-Îcî – el-Mevâkıf fî ilmi’l-kelâm , Cevâhiru’l-kelâm, el-Akâidu’l-Adudiyye gibi
şerhleri vardır.

*Sadeddîn Mesud b.Ömer et-Teftâzânî –şerhu’l-Akâid Eş’ari müellefin Mâturudî eser üzerine yazdığı şerh
olmasından dikkat çeker.el-Makâsıd şerhler döneminin ilk eserleri saylır.

*Seyyid şerîf el-Cürcânî ‘nin Mevâkıf üzerine kaleme aldığı şerhu’l-mevâkıf kelâmın felsefeleşme sürecine
geldiğini gösterir.

*Celâleddin ed- Devvâni- şerhu’l-Akâidi’l-Adudiyye, Risâle fî ısbati’l-vâcip Allah’ın varlığını ispat etmiştir.

*Kemâleddin ıbnü’l-Hümmâm – el-Müsâyere özgün fikirler koyması açısından orijinal bir eserdir.

ıstanbul’un ilk kadısı Hızır Bey- el- Kasîdetü’n-nûniyye ‘si meşhurdur.

*Hocazade Muslihuddîn Mustafa- Tehâfütü’l-felâsife vs.

*Ali el-Kârî’nin – Minehu’r-ravzi’l-ezher fî şerhî’l- Fıkhî’l- ekber’dır.

*Kemâleddin el-Beyâzızâde Ahmed Efendi- el-Usûlü’l-münîfe li’l-ımâm Ebî Hanîfe
*Ebû Mansur el-Mâturudiyye ye nispet edilen Risâle fî’l-akâid
*ıbn Kayyim el- Cevziyye- el-Kasîdetü’n-nûniyye
*şerhu’l-Makâsıd ve şerhu’l-Mevâkıf bölümleri; 1. bölüm ilkeler 2.bölüm genel meseleler 3.bölüm arazlar
4. bölüm cevherler 5.bölüm ılâhiyyât bahisleri 6. bölüm Sem’iyyât bahisleri
YENı KELÂM ıLMı DÖNEMı ESERLERı

*Metot olarak kısa, sade ve anlaşılırdır,Müslümanlar arasında ayrışma ve tartışma yapacak hususlardan
ısrarla kaçınmıştır.
*Dini bütün olarak değerlendirmiş,insan hakları, kadın hakları vs. ilgilenmiştir.

*ılk temsilcisi Abdüllatif Harpûtî’dır.Tenkîhû’l-kelâm fî akâidi ehli’l-ıslâm , Tarih-i ılm-i Kelâm ‘dır.

*şehbenderzâde Filibeli Ahmed Hilmi- Üss-i ıslâm- Hakâik-i ıslâmiyye Müstenid Yeni Akâid , Allah’ı ınkâr
Mümkün mü? , Huzûr-ı Akl ü Fende Maddiyyûn Meslek-i Dalâleti materyalist görüşü eleştirir.

*ızmirli ısmail Hakkı – Yeni ılm-i Kelâm giriş- ilâhiyat kısmına dayalı ilk kısmı tamamlamış, nübüvvet kısmı
telife muvaffak olamamıştır.

*Giritli Sırrı Paşa- Nakdü’l-kelâm fî akâidi’l-ıslâm
*Arapkirli Hüseyin Avni- ılm-i Kelâm Dersleri , Cerîde-i ılmiye
*şeyhülislâm Mustafa Sabri Efendi- Mevkıfü’l-akl ve’l-ilm ve’l-âlem
*Muhammed Abduh- Selefî düşünceye yakın durmasıyla çağdaşlarından ayrılır. Risâletü’t- tevhîdeserinde
geçmiş kelâm kitaplarının çağına uygun olmadığını eleştirir, mezhepler arası tartışmalarla ilgilenmenin
gereksizliğine vurgu yapar.

*Mevlânâ şiblî Nu’manî –el-Kelâm eserinde ulûhiyet ve peygamberlikle ilgili konularda ayrıntılı
durur,ıslama yönelen eleştirileri cevaplama amacı taşır.

El-Kelâm ‘ın içeriği: Giriş: Yeni ilimler ve din ,ıslam dini akıl ve din 1. bölüm: Allah’ın varlığı ispatında
Kur’an metodu,itirazcıların itirazına cevaplar. 2.bölüm: Nübüvvet, Hz.Peygamber’in nübüvveti 3. bölüm:
Akâid, ruhaniyyât, vahiy ve ilham 4. bölüm: Din ve dünyanın birlikteliği Ekler: ımam Râzi ve ımam
Gazzâli’nin nübüvvetle ilgili görüşleri.

Yeni kelâm ilmi ve sonrasındaki dönemde yazılan eserlere 5 örnek?1-Cemâleddîn Efgânî- er-Red ale’d-
Dehriyyûn2-Hüseyin el-Cisr-el-Husûnü’l-Hamîdiyye li- muhâfazati’l-akâid’l-ıslâmiyye3-Muhammed ıkbal-
The Reconstruction of Religious Thought in ıslam4- ısmail Fenni Ertuğrul- Maddiyyûn Mezhebinin ızmihlâli5-Muhammed Ferîd Vecdî- el-ıslâm fî asrî’l-ilm

KELAMA GİRİŞ
KELÂMIN KONUMU VE KELÂM ELEŞTİRİSİ (10. ÜNİTE)

ıslam felsefecileri ilimleri sınıflarken 3 ölçütü esas alır.1)varlık
sahası 2)ilimlerdeki yöntem 3) gayedir. Filozoflar sınıflarken; ilmin ele aldığı varlığın yüce olup olmaması,
metot önemlidir.
*ılimlere yönelik en erken sınıflamayı Fârâbî yapmıştır Kelâmı siyaset, fıkıh gibi amelî (pratik) ilimler
içinde değerlendirmiştir.Kelâmı dini savunacak araç olarak görmüştür.
*Âmirî ilimleri dinî- felsefî olarak 2’ye ayırır
*Gazzâlî ilimleri aklî ve naklî diye 2’ye ayırmış, sonra her birini küllî ve cüzî diye ayırmış, kelâmı küllî
olarak görmüştür; çünkü kelâm varlıkla ilgilenmektedir.
*Gazzâli kelâmın inançla ilgili problemleri çözmede tek başına yeterli olmadığı , avamın ilgilenmesinin
sakıncalı olabileceği, bu kültürü almış kişilerin ilgilenmesi gerektiğini savunmuştur.Kelâm ilmiyle
ilgilenmeyi farz-ı kifâye olarak görmüştür
Ebu Hanife fıkhı “ kişinin lehine ve aleyhine olan şeyleri bilmesi” şeklinde tanımlar.
Kelâm; insan-Allah ilişkisinde gözeltilemsi gereken hususları sunar.ınsanın
mahiyeti, yükümlülük- ceza, fiillerindeki hürriyeti vs. konular ortaklaşa ele alınır.
*Siyaset Haricîler ve şiâ’nın imâmet meselesinde önemle durması,inanç esası haline getirmesi yüzünden
kelâm ilmi siyasetle ilgilenmiştir.
Kelâmın konuları 2’ye ayrılır.1) Doğrudan dini esasları oluşturan
mesâil- Makâsıd ya da bunları ispat etmede kullanılan vesâil ‘dır.
*Beşerî ilimler özellikle fizik, cebir, geometri, astronomiden yararlanılmıştır.
*Beşerî ilimler varlığı incelerken duyu organlarına giren yönleriyle ele alırlar; kelâm olayı başlangıç,son ,
yaratılış, ahret açısından değerlendirir.
Selefiler ve Sufîlerin Eleştirileri: Aklî tefekkür yani kelâma karşı çıkanların nedeni Âl-i ımrân Suresi
7.ayettir.
*ık 2 halife döneminde Kur’an yoruma tabî tutulmamış, nasslar olduğu gibi kabul edilmiştir.
*Selef âlimleri “ Dinî konuda bir kimseyi örnek almak istiyorsanız Resulûllah ve ashâbını örnek alınız.ılim
ve âhlâk açısından en temiz onlardır…” ılk müstakil eser; Ebû ısmail Hâce Abdullah b. Muhammed el-
Herevî – Zemmü’l-Kelâm ve ehlihî ıbn Kuddâme- Tahrîmu’n-nazâr fî kütübî ehli’l-kelâm ve Zemmü’t-te’vîl ,
ıbn Teymiyye ve ıbn Kayyim el-Cezviyye’de o dönem meşhurdur.
Selef ve Selef Çizgisindekilerin Eleştirileri:
1-(Mâide 5/3) “ Bugün size dininizi tamamladım” dinin kaynağının Kur’an ve hadis olduğunu net açıklar,
nakil dışındaki her şey aslı olmayan şeydir, bid’attır.
2)Kelâm hakikat araştırması olmaktan çıkıp toplumdaki husumet ve fitneyi körüklemeye yönelik amaca
bürünmüştür.Dinî-ahlâkî hayatın zayıflamasına, Müslümanların tekfir etmesine vs. neden olmuştur.
3)ıtikâda ilişkin meselede Kur’an esas alınmalı,anlaşılmayan hususlarda yine Kur’an’da
araştırılmalıdır.Herşeyi akılla kavramaya çalışmak (Mutezile gibi) yanlıştır.
4)Kelâm hitabet ve cedele dayandığı için Kur’an ve Sünnet uslûbuna uygun değildir.
5)Kelâmın baş konusu Allah’ın zatı- sıfatlarıdır,ama bu konularda nassla yetinmeyip yoruma gitmişlerdir.
6)Kelâmcılar itikâdî meseleyi tartışırken muhaliflerinin yanlış fikirlerini naklederler.
7)Kelâm dinî meseleyi akıl ve kıyasla çözmeye çalışırken cevher,araz, tevellüd vs. kesin ilkeler gibi görür.
8) Kelâm insanın psikolojik duygu yönünü ihmal ettiğinden iman hayatını benimseyememiştir.
9)Ortaya çıkan siyâsî kargaşa her fırka tarafından menfaati doğrultusunda kullanılmıştır.
Selef düşüncesini benimseyenler kelâmı eleştirirken neyi gözden kaçırmışlardır? Zamanla değişen
toplumsal yapı ve şartları doğru değerlendirememişlerdir,Allah aklı yasaklamamış, Kur’an’da da aklı
kullanmaya vurgu yapmıştır..
Sufîler: Maadi âlem ve dünyevî işlerde akıl-tecrübenin rehberliğini kabul etmişlerdir,kelâmcılaraın akla
dayanarak Allah’ın isim ve sıfatları üzerinde konuşmalarını değersiz görürler.Onlara göre; dinî hakikatler
akılla anlaşılamayacak kadar gizlidir. Akıl- nakil dinî bilginin kaynağı olsa da duyu bilgisi yanıltıcı, aklî
bilgi sınırlıdır bunların verilerine güvenilemez.
*Sufîlere göre; insanı hakikate ulaştıracak tek bilgi kaynağı keşf ve ilham yöntemidir.Buna ilim yerine,
marifet, irfan gibi isim verirler.ılimden daha değerlidir..”Kalbi arındırma” dediği samimiyetle yönelme
sonrasında kalbin saf, berrak hale gelip Allah ve gayb âlemine ilişkin bilgilere ulaşacağıdır.
*Kelâmcılar keşf ve ilhamı kabul etmezler; çünkü 1) kontrol edilmesi mümkün değildir, 2) ancak sahibini
bağlar.
*Mutasavvıfların kelâma yönelik eleştirileri bilgi kaynakları ve konu değerlendirmeleri konusundadır.
*Ebü’l-Hasan el-Eş’arî eleştirilere itirazı; 1)ıtikâdî meseleleri ele alıp sapkınlıkla suçlamak, cevher,araz vs.
hakkında konuşmanın temeli yok.
2)Bu meseleler Kur’an ve Sünnette yer almamışsa da genel prensipleri bu kaynaklarda mevcuttur.
3)Miras, cezalar, boşanma vs.fıkhî meseleler hakkında Hz.Peygamber’den nass gelmemiştir, buna
rağmen fıkıh âlimleri içtihatta bulunmuşlardır.
ıslam Felsefecilerinin Eleştirileri: Felsefe varlığın ontolojik ve statüsünü bağımsız ele alır.Dinin hedefi
ahlâkî ve pratik karakterdir. Felsefe zihinsel ve felsefî doğruluğu öncelikli hedef olarak belirler.
*Fârâbî ve ıbn Sinâ ılâhiyyât, Nübüvvet ve meâd (ahret) temel meseleleri konu edinselerde Arsitotelesçi-
Yeniplatoncu geleneği benimsemişlerdir.Âlemin meydana gelişini yaratma değil, sudûr nazariyesiyle
açıklamışlardır. Yoktan yaratmayı kabul etmedikleri için atomcu anlayışı reddederler. *Fârâbî kelâmcıların
duyu, haber, akıl yoluyla elde edilen veriyi inceleyerek dini destekleyenleri kullandıklarını, çelişenlerin de
yanlışlarını göstermeye çaılştıklarını dile getirir.
*ıbn Sinâ da atom teorisini reddeder, sistemli eleştiri yapmaz.
*Felsefeden kelâma köklü eleştiriyi ıbn Rüşd yapmıştır.ıbn Rüşd felsefesinde felsefe-din arasında
uzlaşma vardır,felsefe ve dinin kendine özgü prensipleri vardır ve birbirinden farklı olmak durumundadır.
( Nahl 16/125) ayetine dayanarak tasdik açısından insanları 3’e ayırır.1) hükmü kesin aklî delillerle tasdik
eder, felsefe buna hitap eder. 2)cedelî sözlerle tasdik eder.3)ıknâî sözlerle tasdik eder.Bu tasif açısından
kelâmcıların tutumu cedel- mücadeleye, Selefiyye’nin metodu güzel öğütle davete karşılık gelir.
*Cedelî metot insanlara fayda sağlamaz, her zaman geçerli değildir.
ıbn Rüşd’ün kelâma metot açısından yönelttiği eleştirilerin hareket noktaları?1)aklî delille dayanmayan
hükümlerle dini anlamaya çalışmaları 2)cedel-hitâbet Kur’an uslûbuna uymayan bahisleri avama açması
3) vahyin tevile açık manalarını halka açıklamalarıdır
*ıbn Rüşd’e göre hudûs delili zor anlaşılır yapı sergiler.Kur’an’da âlemin yaratılmasıyla ilişkin hususlarda
hudûs delili kullanılmamış,kullanmak bid’attır.
*5. ve 11. yyda akaid risalesi mahiyetindeki eserler yaygınlık kazanmıştır.
Günümüzde Kelâma Yöneltilen Eleştiriler: ınsan davranışını biçimlendirecek pratik etki koymamış
olmasıdır.Kelâmın amacı Kur’an’da “takvâ” olarak isimlendirilen Allah ve insana karşı duruşu sevk
etmeye çalışmaktır.Eş’arî kelamcıları bu konuda başarılı olamamışlardır. ınsan hürriyetini neredeyse yok
saymışlardır.
*Kelâmda belli öğretiyi desteklemek için delil getiren nass yorumlanış haliyle mutlaklaşıp sorgulanmaz
hale gelmiştir.
*Kelâmcılar âlemden hareketle Allah’ın varlığını bulmayı amaçladılar.Pozitif bilimler alanında çalışma
yapılmadığı yalandır,ıslam’ın geri kalma nedeni yalnızca kelâm ilmi değildir.Kelâm; dinin değişmez
ilkelerini ortaya koyup diğer bilim dallarına temel oluşturmak ve problemler- eleştirilere karşı ıslam’ı
savunmaktır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder