1
ÜNĠTE5
ABBASĠLER-I-(ABBASĠLERĠN ALTIN ÇAĞI)
ĠÇĠNDEKĠLER
5.1.Es-Seffah ve Abbasi Halifeliğinin KuruluĢu
5.2. Mansur
5.3.Mehdi
5.4. Hadi
5.5.Harun er-ReĢid
5.6. Emin
5.7. Me’mun
5.8. Mu’tasım
5.9. Vasık ve Ġlk Abbasi Asrının Sonu
HEDEFLER
Bu üniteyi çalıştıktan sonra;
Abbasi hanedanının kuruluşunu ve ilk halifelerin isimlerini öğrenecek
Abbasi Devleti‟nin yükselişinin izahını yapabilecek,
Emin-Me‟mun kavgasının sebeplerini açıklayabilecek,
Abbasilerin iç ve dış siyasetine yön veren faktörleri seçebileceksiniz.
ÖNERĠLER
Bu üniteyi daha iyi kavrayabilmek için okumaya başlamadan önce;
• Abbasilerin kuruluş ve yükselme devri halifelerini tanımaya çalışmalı
• Abbasilerin ilk çağında devleti meşgul eden konuları tespit etmeli.
• Abbasiler tarihine ilişkin kronolojiyi gözden geçirmeli.
Abbasilerin hakim oldukları coğrafyayı tanımaya çalışmalı.
2
5. ABBASĠLER-IAbbâsîler
devleti, (132-656/750-1258)İslâm Tarihininen uzun ömürlüdevletlerindendir.
Her ne kadar 923 / 1517 yılında kadar Mısır‟da varlığını devam ettirmişlerse de bu
dönemde ne siyasî ne de askerî bir varlıkları kalmıştı. Abbasilerin Kameri takvime göre
524 yıl süren hakimiyet dönemlerinde toplam 37 halîfe tahta oturmuştur.
Abbasi Halifeleri Listesi
Seffah (Ebu'l Abbas) 750 - 754
Mansur 754 - 775
Mehdi 775 - 785
Hadi 785 - 786
Harun Reşid 786 - 809
Emin 809 - 813
Memun 813 - 833
Mutasım 833 - 842
Vasık 842 - 847
Mütevekkil 847 - 861
Muntasır 861 - 862
Mustain 862 - 866
Mutaz 866 - 869
Muhtedi 869 - 870
Mutemid 870 - 892
Mutedid 892 - 902
Muktefi 902 - 908
Muktedir 908 - 932
Kahir 932 - 934
Razi 934 - 940
Müttaki 940 - 944
Müstekfi 944 - 946
Muti 946 - 974
et-Tai‟ 974 - 991
3
Kadir 991 - 1031
Kaim 1031 - 1075
Muktedi 1075 - 1094
Mustazhir 1094 - 1118
Mustarşid 1118 - 1135
Raşid 1135 - 1136
Muktefi 1136 - 1160
Müstencid 1160 - 1170
Müstezi 1170 - 1180
Nasır 1180 - 1225
Zahir 1225 - 1226
Mustansır 1226 - 1242
Mustasım 1242 - 1258
5.1. Ebu’l-Abbas es-Seffah ve Abbasi Halifeliğinin KuruluĢu
Abbâsîlerde halifeliğe geçiş usulü Emevilerdeki gibi, veliahtlık müessesesinin devam
ettirilmesi şeklinde olmuştur, yani halifelik babadan oğula geçmiştir.
Emevîlere karşı Haşimoğullarının muhalefet liderliğini yürüten Hz Ali‟nin oğlu
Muhammed el-Hanefiyye‟nin oğlu Ebu Haşim, ölürken Haşimîlerin liderliğini
amcaoğulları olan AbbâsîlerdenAli b. Abdullah‟a bırakmıştı.
Abbasi devleti kurucularının atası olan Ali b. Abdullah‟tan sonra yerine geçen oğlu
Muhammed b. Ali, Emevîlere karşı mücadeleyi hızlandıran şahıstır. Onun ölümüyle oğlu
İbrahim imam olur. İbrahim, çalışmalarını yürütürken Emevî halifesi Mervan tarafından
yakalanınca, kardeşi Ebu‟l-Abbas Seffah‟ı yerine vasiyet ederek imam tayin eder.
İlk Abbâsî halifesi olan Ebu‟l-Abbas 5 yıllık bir dönemde saltanat sürdü. Çok kan
döktüğü için es-Seffah lakabını almıştır. Ölmeden önce kardeşi Ebu Cafer Mansur‟u ondan
sonra da İsa b. Musa‟yı veliaht olarak atamıştır. Ancak, Ebu‟l-Abbas Seffah daha önce
amcaoğlu Abdullah b. Ali‟ye son Emevî halifesi Mervan‟ın ordusunu takip etmesi
karşılığında veliaht yapacağını söylemişti. Bu söz sonraları yerine getirilmemiştir.
Seffah, ilk hutbesinde Emevilerden ileri gelenleri öldürünce, “Ben Hüseyin ve öldürülen
diğer Ali evlatlarına karşılık onları öldürenlerden 200 kişiyi öldürdüm. Amcazadem Zeyd
b. Ali’ye karşılık Hişam’ın cesedini yaktım. Kardeşim İbrahim‘e karşılık Mervan’ı
öldürdüm.” diyerek ilk başta Alioğullarının gönüllerini almış, ancak sırf Alioğullarına
sempati duydukları için Abbasi devletini kuruluşunda büyük emeği olan Ebu Seleme elHallal
ve Süleyman b. Kesir‟i öldürtmüştü.
4
Mervân‟ın yenilmesi ve öldürülmesi Abbâsîlerin onları takibini sona erdirmemişti.
Ebu‟l-Abbâs, hilâfeti döneminde kendilerine karşı yeni bir devlet organizasyonunu
engellemek için oldukça şiddetli davranmıştır. Abbâsîler, Benî Ümeyye‟nin geride kalan
devlet adamlarına, dostlarına, memurlarına, yandaşlarına kısacası onlarla ilişki içerisinde
olduğunu düşündükleri herkese karşı benzeri görülmemiş bir katliama giriştiler. Emevî
katliamı sadece Dimeşk‟le sınırlı kalmamış, Basra, Mekke ve Medine‟deki Emevî
soyundan gelenler de yok edilmişlerdir.
Abbâsîler sadece hayatta olan Emevîleri katletmekle yetinmediler. Rivâyet edildiğine
göre Abdullah b. Ali, Şam‟da bulunan EmevîhalîfelerindenMuâviye, Yezîd, Abdulmelik
ve Hişâm‟ın mezarlarını da açtırmış, bunlardan Hişâm‟ın cesedini kırbaçlattırıp, asarak
yakmış, küllerini de havaya saçtırmıştır.
Emevîleri ortadan kaldırma görevi, Suriye valiliği ile mükâfatlandırılan yeni halîfenin
amcası Abdullah b. Ali‟ye verilmişti. Abdullah b. Ali, Emevi ailesine karşı acımasız bir
tutum sergilemiş, onları katliamdan geçirmiştir. Öyle ki ziyafet için çağrılan seksen
civarında Emevîemîri, ziyafet salonuna dalan cellatlar tarafından soğukkanlılıkla
katledilmiştir.
Kendilerine karşı uygulanan bu kötü muamele, EmevilerdenHişam b. Abdilmelik‟in
torunu Abdurrahman b. Muâviye‟ninMağrib‟e kaçmasına ve orayı Abbâsîlerden
koparmasına neden oldu. Bu dönemdeki Musul halkının isyanı da kanlı bir şekilde
bastırılmıştır. Rivâyete göre isyanı bastırmak için 18 bin insan öldürülmüş, akan kanlardan
dolayı Dicle‟nin rengi değişmiştir. Neticede Ebu‟l-Abbâs‟ın bütün hilâfet dönemi kan
dökmek, intikam almakla geçti.
Ebu‟l-Abbâs devri, Abbâsî devletinin temellerinin kurulduğu bir dönemdir. O, kısa
süren hilâfeti esnasında Endülüs hariç, Emevîlerin sahip olduğu bütün bölgelerde iç
güvenliği sağlamakla meşgul olmuştur.
Seffah devrinde hilâfet merkezi Kûfe‟denHîre‟ye oradan da Enbâr‟a taşındı. 136 / 753
yılında Seffâh kendisinden sonra kardeşi Ebu Cafer el-Mansûr‟uhalîfe, İsâ b. Musâ b.
Muhammed b. Ali‟yi de onun veliahdı olarak atadı. Seffâh, 136/754 yılındaEnbar‟daöldü
ve oraya defnedildi.
5.2. Ebu Cafer Mansur
Mansûr döneminde artık Emevî tehlikesi tamamen bertaraf edilmişti. Bununla beraber
Mansûr‟un uğraşmak zorunda kaldığı üç tehlike vardı. Bunlar;
-Bütün Abbâsî ordularının başında bulunan amcası Abdullah b. Ali‟nin iktidar
mücadelesine kalkışma ihtimali,
-Ebu Müslim el-Horasanî‟nin ulaştığı güç,
-Amcaoğulları olan Tâlibîlerin hilâfet mücadelesi.
Hilâfete geçtiği 137 / 754 yılında ilk yaptığı iş; Ebu Müslim el-Horasanî‟yi öldürtmek
olmuştur. Ebu Müslim, propagandasında İslâmî akideler ile eski halk inançlarını
birleştirmişti. Onun ölümünden sonra ortaya çıkan Hurremîler ve Bâtınîler gibi gruplar
5
kendi tarikatlarının menşeini Ebu Müslim‟e bağlamışlardır. Ebu Müslim‟in öldürülmesinin
esas tesiri Horasan‟da görüldü ve birbirini takip eden isyanların çıkmasına sebep oldu. Hiç
şüphe yok ki bu isyanlarda milliyetçilik (Araplara üstünlük kurmak) duyguları kadar dinî
tercihlerin de ciddi rolü olmuştur.
AbbâsîlerleHâşimîler arasındaki ilk ihtilaf Mansûr döneminde ortaya çıktı. Emevîlere
karşı ihtilali birlikte gerçekleştirmiş olan bu iki grubun ayrılma nedeni; Abbâsîlerin iktidarı
paylaşmaya yanaşmamalarıdır. Ancak Mansûr, sadece Hâşimîlere karşı değil, kendisi ile
beraber olan birçok âlime de eziyet etmiş, onları sürmüş veya öldürtmüştü. Bunlar arasında
Ebu Hanîfe, Abdulhamîd b. Cafer, İbnIclân gibi isimler vardı.
5.2.1. Bağdad’ın KuruluĢu:
Ebu Cafer halîfe olunca hilâfet merkezini önce Enbâr‟dan kardeşi Ebu‟l-Abbâs‟ın inşâ
ettirdiği Hâşimiyye şehrine taşıdı. Bununla beraber devlet için yeni bir merkez arayışına
girişti. Mansûr, Suriye‟ye karşı kendisini emniyete almak, Hz. Ali‟nin yandaşları ile dolu
olan Kûfe‟den uzak bulunmak amacıyla Bağdat‟ın bulunduğu yeri seçti. Gerçekten de bu
yer, Dicle ile Fırat‟ın birbirlerine en çok yaklaştıkları, su ve kara yollarının kavşak
noktasında, tarıma çok elverişli bir yerdeydi.
Mansûr, devletin yeni merkezinin temelini 145 / 762‟de attı. Irak‟tan ve başka
bölgelerden toplanan mühendis, mimar ve işçilerin sayısının 100.000 olduğu
söylenmektedir. Bağdat‟ın inşâsı dört yılda, 149 / 766‟da tamamlandı. Şehre önce
Medînetu’s-Selâm veya Dâru’s-Selâm adı verildi ama halk bunu bir süre kurucusunun
adıyla , Medînetu’l-Mansûr olarak andı. Mansûr, 151 / 768 yılında oğlu Mehdî için şehrin
kuzey bölümünde, surların dışında Rusâfe köşkünü yaptırdı. Kendi de Bağdat‟ın
umduğundan daha kalabalık olması yüzünden, Rusâfe‟ye çekilmişti. Rusâfe için büyük
paralar harcamıştır.
Emevîler ve öncesinde RâşidHalîfeler döneminde inşâ edilen şehirler, daha çok iskan
veya askerî amaçlıydı. Abbâsîler döneminde ise yapılan yerleşim alanlarının amacı; hilâfet
merkezinin korunması veya zevk ü sefa idi.
5.2.2. Ġç Siyasi GeliĢmeler
İkinci Abbasî halifesi Ebu Cafer Mansur, Abbasî Devleti‟nin gerçek mimarıdır.
Gaddarlığı ile bütün rakiplerini saf dışı etmiş, onları birbirlerine kırdırmıştı. Rakiplerinden
en-Nefsü‟z-Zekiyye‟yi veliahdı İsa ile “Abbasi devriminin teorisyeni” diyebileceğimiz Ebu
Seleme el-Hallal‟ı, Ebu Müslim Horasani eliyle ortadan kaldırdıktan sonra, Ebu Müslim‟i
de kendisi ortadan kaldırmıştı. Böylece güç ve yetkiyi tek elde toplamaya çalıştı. “Ben
Allah‟ın yeryüzündeki sultanıyım.” diyerek Sâsânî devlet idare yapısının mantığını
Abbasîler‟de ortaya koydu. Ebu Cafer, halk ve devlet görevlileri üzerinde sıkı bir denetim
kurmuş, memurlarını kontrol eden bir müfettiş teşkilatı ve merkeziyetçi bir yapı
oluşturmuştu.
Alioğulları, Ebu Haşim‟in vasiyeti ile yönetimi Abbasilere devredebilirken Abbasiler,
bırakın yönetimi devretmeyi, iktidarı ele geçirdikten sonra Alioğullarına eziyete
başlamışlardı. Alioğulları, Abbasiler dönemindeki de en korkunç eziyetleri ikinci Abbasi
6
halifesi Ebu Cafer Mansur döneminde çektiler. Ebu Cafer Mansur, arkalarında büyük bir
kitle olmasından dolayı Ali evladının ayaklanabileceğinden endişe ediyordu. Alioğulları
siyasetten çekilmişken, ilim ve ticarette uğraşıyorken, Ebu Cafer bunların üzerine üzerine
gitti. Ebu Cafer, yaptığı bu eziyetlerden dolayı Şiî Horasan halkından çekiniyordu. Olayları
izah için onlara gönderdiği mektubunda, “Sizler bizleri ihtilalimizde desteklediniz.
Allah‟ın izniyle Emeviler‟den hilafeti aldık. Ama Alioğulları hilafeti ellerinde tutmayı
beceremediler.” diyordu. Ebu Cafer Mansur dönemi Alioğulları için gerçekten zor
günlerdi. Alioğulları, yakalandıkları yerde cezalandırılıyorlardı. Abbasiler, özellikle
Alioğulları‟nın reislerini ele geçirip, Şiîlerin kalplerine korku vermek istiyorlardı. Ebu
Cafer Mansur, her tarafta adamlar tutarak onları takip ettiriyor, böylece Şiî Alioğullarını bu
baskılarla bezdirip ümitsiz bırakmayı düşünüyordu. Fakat bu baskılar Alioğullarını
bastırmak yerine Abbasiler dönemi en güçlü Şiî isyanlarına zemin oluşturuyordu.
Mansur döneminin önemli olaylardan biri deAlioğullarınınönemli isyanlardan biri
olarak kabul edilen Muhammet b. Abdullah en-Nefsü„z-Zekiyyeve kardeşi İbrahim‟in
isyanlarıdır. Mansur, uzun uğraşlardan sonra bu isyanları bastırmıştır .
Abdullah b. Ali‟ye Ebu‟l-Abbas‟ın yaptığı ihanet, Ebu‟l-Abbas‟ın ikinci veliaht olarak
atadığı İsa b. Musa‟ya da Ebu Cafer Mansur tarafından yapılacaktır. Ebu Cafer, İsa‟ya
veliahtlık hakkından vazgeçmesi için çok baskı yapmıştır. Hatta oğlunu öldürmekle tehdit
etmiştir. Bunun üzerine İsa, halife Mansur‟un oğlu Mehdî‟nin kendisinden önce halife
olmasına razı olmuş ve Mehdi'den sonrası için kendisi veliaht tayin edilmiştir. İsa'ya
yapılan bununla da kalmamıştır. Mansur'dan sonra halife olan Mehdî, oğlu Hadî ve
Harun‟u halife yapmak için İsa'ya baskı yapmaya başlamıştır. Nihayet İsa, veliahtlıktan
çekilmiş ve Mehdi, oğulları Hadî ve Harun'u sırasıyla veliaht atamıştır.
Mansûr, 6 Zilhicce 158 / 7 Ekim 775 yılında hacca giderken yolda vefat etti. Hâcibi
onun ölümünü gizleyerek önce vasiyeti gereğince Mehdî ve ondan sonra hilâfete geçecek
olan İsâ b. Musâ adına beyat aldı.
Bizans‟la ilişkiler, önceki dönemlerde olduğu gibi devamlı savaş hâlindeydi. Kesintiye
uğrayan yaz seferleri Mansûr döneminde yeniden başlamış, büyük bir engel çıkmadıkça
akınlara devam edilmiştir. İki taraf arasındaki bu çatışmalar fetih amaçlı olmayan baskınlar
şeklindeydi.
Mansûr, Abbâsîlerin büyük halîfelerindendir. Kendisi tutumlu olmaya özen göstermiş,
hazineyi doldurmuş, oğlu Mehdî‟ye büyük bir devlet hazinesi bırakmıştı. Mansûr,
Emevîhalîfelerinin aksine şairlere veya diğer eğlencelere para harcamayı kesmişti.
5.3.Mehdi b. Mansur
Ebu Cafer‟in oğlu Mehdi yumuşak huylu birisiydi. 10 yıl saltanat sürdü. Alioğullarına
yapılan baskılara son verdi. Alioğullarını hapisten çıkardı. Babasının yaptığı zulümleri
ortadan kaldırmaya çalıştı. Hasan b. Zeyd. b. Hasan b. Ali başta olmak üzere hapisteki
Alioğulları liderlerini serbest bıraktı. Bununla da yetinmeyip isyan eden İbrahim b.
Abdullah‟ın oğlu Hasan‟a, hapisten çıktıktan sonra maaş bağladı ve babası Mansur‟un Hz.
Peygamber sülalesinin elinden aldığı Fedek arazilerini onlara geri verdi. Mansur‟un Mekke
7
ve Medine‟ye koyduğu erzak ambargosunu kaldırdı. Mehdi, ayrıca zulme uğramış
Alioğulları için Beytü‟l-Mali‟l-Mezalim‟i (temyiz mahkemeleri) kurdu. Bütün bunlardan
dolayı Mehdi döneminde en koyu Şiîler bile rejimle uzlaştı.
Mehdî dönemi halk için oldukça rahat bir dönem olmuştur. Özellikle de babası Mansûr
döneminde insanların karşılaştıkları şiddetle kıyaslanınca bu daha net ortaya çıkar. Babası
ve amcasının benimsedikleri yönetim tarzı aslında Mehdî‟nin işini kolaylaştırmıştı. Zira
artık Abbâsî ihtilali yerleşmiş, isyanlar en aza indirilmişti. Mehdî hilâfete geçer geçmez
Mansûr döneminde hapsedilen siyasî tutukluları affetti.
Mansûr‟un devlet işlerini bizzat kendi görmek istemesi yüzünden döneminde vezirlerin
ciddi bir etkinlikleri yoktu. Vezirler sadece verilen görevleri yerine getiriyorlar, onun işaret
ve yol göstermesiyle işleri yürütüyorlardı. Mehdî zamanında ise devlet işleri istikrara
kavuştuğu için halîfe biraz daha kenara çekilip, birçok işin yönetimini vezirlere bıraktı.
Halîfe Mehdî babasından sağlam bir hazine devraldığı için imâr faaliyetlerine bol
miktarda para harcayabiliyordu. Bu bağlamda Mekke yolunda Seffâh‟ın yaptırdığı
kervansaraylardan daha büyük kervansarayların yapılmasını emretti. Yol ve su kanalları
açtırdı. Bağdat onun zamanında büyük gelişmelere sahne oldu. Posta teşkilatını ıslah etti.
Mescid-i Haram‟ı genişleterek, Ka‟be‟yi alanın ortasına gelecek şekilde yeniden düzenledi.
Mehdî, Zındıklar (Arapça; Zenâdıka) diye adlandırılan bu akım yandaşlarından Şemgâle
adında birini sorguya çekip, Müslümanlardan kimlerin kendisine uymakta olduğunu
bildirmesini emretti. Şemgâle‟nin cevabı, “Bunlar saymakla bitmez” şeklinde olunca, Mânî
dinine girmiş olanlar hakkında koğuşturmayı izlemek üzere Dîvânü’z-Zenâdıka diye bir
büro ve Sâhibu‟z-Zenâdıka adıyla bir memuriyet kurarak bunlardan yakaladıklarını
şiddetle cezalandırdı.
Zındık sözü önceleri Mani ve Seneviye (Nur ve Zulmete tapan) toplulukları için
kullanılıyordu. Sonra bu sözün manası genişledi ve bütün inkarcı veya bidatçiler için
kullanılmaya başlandı. Zındıklık, daha İslâmiyet‟ten önce mevcut idi. Bu hareket, sadece
İslâm‟a karşı bir çıkış değil, bilakis bütün dinlere ve bütün ahlakî kabul ve değerlere karşı
bir çıkıştı. Zındıklık, Emevî döneminden beri İslâm toplumunda yayılma gösteriyordu. İlk
Abbâsî döneminde ise iyice artmıştı.
Mehdî, zındıkları takip konusunda ısrarcı olmuş, birçok kişiyi öldürmüş, bu konuda
hiçbir hoşgörü göstermemiştir. Döneminde birinin zındıklıkla ithamı onun sorgulanmasına
ve hatta öldürülmesine yetiyordu.
Mehdî zamanında, Horasan‟da ortaya çıkan dinî hareketlerden biri de Merv taraflarında
Mukanna‟ el-Horasanî‟nin başlattığı harekettir. Mukanna‟ kısa boylu, şaşı gözlü idi.
Gözünün şaşılığını örtmek amacıyla yüzünü, altından bir örtü ile kapattığı için kendisine
el-Mukanna‟ (peçeli) denilmiştir. Hareketinin merkezine hulul (Yaratıcının bedene
girmesi) ve tenasüh (ruh göçü, reenkarnasyon) inançlarını yerleştirmişti. Nitekim kendisi
de uluhiyet (tanrılık) iddiasında bulunmuştur. Mukanna‟ya göre; Allah, Adem‟i yaratmış
ve onun suretine girmiş, Adem‟in ruhu Peygamberlere, sonra Ebu Müslim‟e, ondan da
8
kendisine ulaşmıştır. Mukanna‟ya birçok kişi tabi olmuştu. Huzurunda ona secde ediyorlar,
uzakta iken de onun tarafına yönelip secde ediyorlardı.
Mukanna‟nın faaliyetleri Mehdî‟yi rahatsız etmişti. Özellikle kendisine uyanların sayısı
çoğalıp bazı yerlerde Müslümanların kadın ve çocuklarını esir etmek suretiyle başarılar
kazanınca halîfenin bu rahatsızlığı daha da arttı. Mukanna‟ üzerine büyük bir ordu
gönderdi. Mukanna‟, kuşatıldığı kaleden kurtuluş ümidi kalmayınca bir ateş yakıp içerisine
atladı, ailesinden ve kendisine inananlardan birçok kimse de onu takip ederek ateşe
atladılar ve öldüler.
Bağdat‟taki Hilâfetin, Endülüs Emîri Abdurrahman ile arası kötüydü. Aralarındaki bu
düşmanlığa rağmen birbirlerine karşı Afrika çölünü geçip devletlerini ortadan kaldıracak
askerî imkanlara sahip değillerdi. Dolayısı ile her iki taraf da mevcut düşmanlıkla
yetinmek durumundaydılar. Fransa İmparatoru Charlman ise bu dönemde Batı Roma
İmparatorluğunu yeniden kurma arzusundaydı. Bu amaçla iki Müslüman devlet arasındaki
düşmanlıktan faydalanmayı istiyordu. Bunun için de Endülüs Emîri ile savaşarak
Bağdat‟taki halîfe nazarında nüfuz kazanmayı ve Doğu Roma‟ya karşı Abbâsîleri yanına
çekmeyi planlıyordu.
Mehdî ile Bizans‟ın arası da önceki dönem gibiydi. Müslümanların yaz seferleri,
Bizans‟ın baskınları karşılıklı olarak devam ediyordu. Bu dönemdeki seferlerin birçoğuna
HârûnReşîd komutanlık etmiş, en sonunda Bizans vergi vermeye mecbur bırakılmıştır
(166/782). Ancak Bizans‟ın 168 / 784 yılında anlaşmayı bozması üzerine yeniden karşılıklı
tacizler başladı. Bu saldırılarda taraflar bazen savunma bazen de hücum pozisyonunda
bulunuyorlardı. Mehdî, 159 / 775 yılında Abdulmelik b. Şihâb komutasında bir
donanmayı Hindistan üzerine gönderdi. Ancak bu birliğin amacı fetihten ziyade ganimetti.
Mehdî, yumuşak başlı, affetmeyi seven biriydi. Kendisi mezâlim mahkemelerine katılır,
adaletle hükmetmeye, Resulullah‟ın sünnetine uymaya çalışırdı. Mehdî kendisinden sonra
veliaht olan İsâ b. Musâ‟yı azlederek yerine oğlu Musâ el-Hâdî‟yi veliaht ilân etti. Ondan
sonra da Reşîd‟i atadı.
5. 4.Hadi b. Mehdi
Mehdi‟nin oğlu Hadi bir yıl saltanat sürdü. Hâdî babası gibi Zındıklarla mücadeleye
devam etti. Zındıklara önce tevbe etmeleri teklif edilir, reddetmeleri hâlinde ise
öldürülürlerdi.
Reşîd, Mehdî‟nin ataması gereğince Hâdî‟den sonraki halîfe adayıydı. Hâdî onun yerine
oğlu Cafer‟i veliaht ilân etmek istedi ise de Hâdî‟nin hastalığı ve üç gün sonra vefatı ile
sorun kendiliğinden halloldu. Hâdî‟nin, kardeşi Reşîd‟i veliahtlıktan azlettirmeye çalışması
veya otoritesini sınırlaması yüzünden annesi tarafından zehirlendiği de iddia edilmiştir.
Hâdî cömert, cesur ve Abbâsîhalîfeleri içerisinde şarkı dinleyen ve nebîz içen ilk halîfeydi.
Hadî, kardeşi Harun'u veliahtlıktan vazgeçirip oğlu Cafer'e bey‟at için çok baskı
yapmış, ancak bu işi sonuçlandıramadan ölmüştür.
9
5.5. Harun ReĢid b. Mehdi
Onun dönemi Abbasilerin en parlak yıllarını oluşturmaktadır. Harun, 23 yıl saltanat
sürdü. O, devletteki güçlü idari yapıyı, İranlı vezir ailesi Bermekîlere borçluydu. Fakat ne
kadar güçlü olursa olsun uç noktalara hükmedemiyordu. Kuzey Afrika‟da oluşan yeni
İdrisî Devleti‟ne ve Endülüs tehlikesine karşı tampon bir devlet olan Ağlebîler‟i
kurdurmuşsa da, bu devlet de ileride Abbasîlere bağlılığını terk edecekti. Abbasîlerin en
güçlü dönemlerinde bile ülkenin uç bölgeleri kontrol altında tutulamamıştır.
Sonraki yıllarda ise iç bölgelere de güç yetirilemeyecektir; fakat böyle bir yönetim
yapısı devam edemeyecektir. Uçtaki eyaletler devletten ayrılmaya başlayacaktır. Bu
devletlerden Abbasîlerden ilk ayrılanı da Endülüs idi. Bu da Abbasîler için güç kaybını
beraberinde getirecektir. Bu dönemde Abbâsîler ilim ve edebiyatta da en yüksek seviyeye
ulaşmışlardır. Hârûn‟un kişiliğinin bu gelişmede büyük rolü olduğu muhakkaktır.
HârûnReşîd, devletin idarî teşkilatında bazı değişiklikler yaptı. Vilâyetleri küçülterek
daha kolay idare edilir hâle getirdi. Merkez teşkilatında ise bazı yeni dîvânlar kurarak
bunları vezirlere bağladı. Daha önce valilere bağlı olan kadıları, merkezdeki başkadıya
(kâdı el-kudât) bağlayarak, adalet sisteminde köklü değişikliğe gitti. İlk defa Ebu Yusuf‟u
Kadi‟l-kudat olarak tayin etti.
Reşîd döneminde Bermekî ailesi oldukça önemli bir konum elde etmişti. Aslen Belh
Mecusîlerinden olan Bermekîler daha Abbâsî davetinin başında onlara katılmışlardı. Hâlid
b. Bermek, Abbâsîlerin yardımcısı ve önemli bir dâîsi (propagandacısı) olmuştu. Hâlid,
Abbâsî hilâfetinin teşkili ile de Ebu‟l-Abbâs es-Seffâh‟ın veziri oldu. Ebu Cafer‟in hilâfeti
döneminde de bu görevi bir müddet daha sürdüren Hâlid 163 / 779 yılında öldü. Bermekî
ailesinin Abbâsîlere intisabı ve elde ettikleri konumun temeli buraya dayanmaktadır. 120 /
737 yılında doğan Hâlid‟in oğlu Yahyâ ise ilim, edebiyat, fazilet, cömertlik gibi ahlakî
özelliklere sahip biriydi. Mansûr onu 158 / 774 yılında Azerbaycan valiliğine atadı. Yahya
orada başarılı bir yönetim sergiledi.
163 / 779 yılında Mehdî, YahyâBermeki‟yi oğlu Hârûn‟un kâtibi ve veziri olarak seçti.
Yahyâ, Mehdî‟nin hayatında Hârûn‟un atandığı bütün görevlere onunla birlikte katıldı.
Başa geçince Hâdî de Yahyâ‟yıHârûn‟dan ayırmadı. Hâdî, Hârûn‟u veliahtlıktan azletmek
istediğinde Yahyâ‟nın önerisi ile bundan vazgeçmişti.
Hârûn, hilâfete geçince neredeyse bütün hilâfet işlerini ona bıraktı. Öyle ki mührünü
dahi istediği gibi kullanması için Yahyâ‟ya vermişti. Yahyâ‟nın oğulları Fadl, Cafer,
Muhammed ve Musâ da bu dönemde değişik görevler üstlenmişlerdi.
Zamanla Bermekî ailesinin İslâm devleti içindeki nüfuz ve kudreti yavaş yavaş halîfeyi
tedirgin etmeye başladı. Aslen Arap olmayan Bermekoğulları, Arap ileri gelenlerini de
rahatsız ediyordu. Nihayet halîfeHârûnReşîd, 187 / 803‟te bir bahane ile Cafer‟i idam
ettirdi. Oğulları Yahya ve Fadl hapsedilirken, malları da müsadere edildi.
Bermekîlerin tasfiye nedeni konusunda farklı görüşler ortaya atılmıştır. Yahyâ ve
oğullarının İran kültürüne bağlı kalmaları, Farsça eserleri Arapça‟ya tercüme ettirmeleri,
Hz. Ali evlâdına karşı yumuşak davranmaları ve hatta onları bir isyana hazırlamaları gibi
10
hususların, halîfenin onlara karşı güvenini sarstığı ileri sürülmektedir. Kaynakların
birçoğundaHârûnReşîd‟in kız kardeşi Abbâse ile Cafer arasında bir aşk ilişkisi olduğu da
nakledilmiştir.
Hârûn döneminde Bizans sınırının idaresi birleştirilerek buraya Avâsım ismi verildi. Bu
dönemde de yine yaz seferleri devam etmiş, Bizans‟a karşı bariz bir üstünlük kurulmuştur.
Reşîd, Avrupa ile de ilişkiler kurdu. Avrupa‟da büyük bir güce ulaşan ve imparatorluk
kuran Charlemange (Şarlman) Bağdat‟a elçi göndererek Endülüs‟e karşı birlikte hareket
etme teklifinde bulunmuş, Hârûn da buna olumlu cevap vermişti. Charlemange‟ın Endülüs
üzerine düzenlediği seferdeki temel gayesi; Reşîd‟in memnuniyetini kazanarak Bizans‟a
karşı desteğini sağlamaktı. Charlemange, devletini Reşîd‟i taklit etmek suretiyle ıslah edip,
Avrupa‟ya ilmi taşımak istiyordu
Reşîd bir yıl hacca, bir yıl gazveye çıkmayı alışkanlık hâline getirmişti. Onun
döneminde hilâfet kurumu bir bakıma yıpranan karizmasına yeniden kavuşmuş oldu.
HârûnReşîd‟in adını yaşatan hususlardan biri de Bin Bir Gece Masalları‟dır. Dünya
edebiyatında önemli bir yere sahip olan bu eser, birçok dile tercüme edilmiştir.
HârûnReşîd, Horasan üzerine sefere giderken Tûs şehrinde hastalandı ve 193 / 809 yılında
vefat etti.
Harun, oğulları Emin ve Memun'u, onlardan sonra da Kâsım'ı veliaht atadı.
Vasiyetinin değiştirilmesinden korkarak, vasiyetini Kâbe'ye astırdı.
5. 6.Emin b. Harun
Harun Reşit‟in Haşimi eşi Zübeyde‟den olma oğlu olan Emin 4 yıl iktidarda kaldı. Daha
sonra kardeşi Memun‟un kendinden sonra halife olacağını belirten babası Harun Reşit‟in
vasiyetini iptal edince Horasan valisi kardeşi Memun‟un kuvvetleri tarafından mağlup
edilerek öldürüldü.
Emîn‟le kardeşi Me‟mûn arasında mücadeleleninnedeni de Hârûn‟un üç oğlunu da
birbiri peşi sıra veliaht tayin etmesiydi. Önce Me‟mûn‟abeyat etmesine rağmen daha sonra
Bağdat‟a gidip Emîn‟ebeyat eden Fadl b. er-Rebî, kendi geleceğini kurtarmak için Emîn‟i,
Me‟mûn‟u veliahtlıktan azledip yerine oğlu Musâ‟yı veliaht ilân etmesi için uğraştı ve
bunu da başardı. Emîn‟leMe‟mûn arasındaki uzlaşma amaçlı mektuplaşmalardan da bir
netice çıkmadı. Me‟mûn‟a kendisinin veliahtlıktan azledildiği haberi ulaşınca orduyu
hazırlatarak Rey üzerine Tâhir b. Musâ komutasında bir ordu gönderdi.
Yapılan savaşta Emîn‟in ordusu yenildi. Bununla beraber iki ordu arasında değişik
bölgelerde çatışmalar ve mücadeleler devam etti. Me‟mûn‟un komutanı Tâhir, bütün
bölgeleri tek tek ele geçirdikten sonra Bağdat üzerine yürüyerek şehri kuşattı. Emîn bütün
gücü ile savunmaya çalışmasına rağmen kuşatma neticesinde şehir ciddi sıkıntıya
düşmüştü. Nitekim şehir ele geçirildiği gibi Emîn de 198 / 813 yılında öldürüldü.
Edebiyat ve şiir bilmesine karşın Emîn iyi bir idareci değildi. Oyun, eğlence ve içkiye
aşırı düşkündü. Öyle ki bu düşkünlük onu hilâfet işlerinden alıkoymuştu. Hilâfeti
dönemine kaos hâkim olduğu için dışa karşı askerî bir harekâta girişemediği gibi içte de
idarî, fikrî ve imâr sahalarında bir şey yapmamış veya buna imkan bulamamıştır. Çocukluk
11
ve gençlik yıllarında annesi tarafından çok şımartıldığı ve bu halinin halîfeliği esnasında da
devam ettiği belirtilmiştir.
5. 7.Memun b. Harun
Abbasilerin en ünlü halifelerinden olup 20 yıl saltanat sürmüştür. Döneminde Beytu‟lHikme
gibi bilimsel faaliyet gösteren kurumlar gerçekleşti. Değişik dillerden bir çok
çeviriler yapıldı. Mutezili fikirler iktidarın resmi görüşü olup halka dayatıldı.
Alioğulları için belki de en rahat dönem Memun dönemiydi. Memun, Alioğullarına
davranışlarında çok müsamahakârdı. Hatta Memun bu konuda o kadar ileri gitti ki, Şia‟nın
imamlarından Ali er-Rıza‟yı kendine veliaht tayin etti. Çevresine, Abbas ve Alioğullarını
incelediğini, içlerinde en bilgili ve muttaki olarak onu gördüğünü söyledi. Ayrıca
askerlerine emrederek Abbasilerin sembolü olan siyah elbiseyi çıkarıp, Şia‟nın amblemi
olan yeşil elbiseyi giyinmelerini emretti. Memun bunları yapınca Bağdat‟taki Abbasiler
isyan etti. Ali er-Rıza‟nın 47 yaşında Tus‟ta ölmesi üzerine mesele de kapanmış oldu.
Memun döneminde 200/815 tarihinde Kûfe‟de Hz. Hüseyin soyundan İbnTabataba
isyan etti. İbnTabataba, destekçisi olarak komutan atadığı Ebu Seraya yol kesici bir eşkıya
olup soygunla geçinen biriydi ve kendisine bağlı adamlarıyla birlikte Hac yollarında
yağma yapıyor, köyleri basıyor, talan ediyordu. Ebu Seraya, Abbasilerin Kûfe‟ye
gönderdikleri on bin kişilik Abbasi ordusunu 199/815‟te yendi. Böylece İbniTabataba
Güney Irak‟a hakim oldu. Fakat Ebu Seraya, halkın İbnTabataba‟yı çok sevmesi ve
İbnTabataba‟nın ganimet malının idaresini Ebu Seraya‟ya bırakmaması sebebiyle
İbnTabataba‟yı zehirleyerek öldürttü. Aynı yıl Abbasi valisi Hasan b. Sehl, Kûfe‟yi
kuşatarak onu mağlup etti. Ebu Seraya kaçtı ise de Celula Bölgesi‟nde yakalandı ve
öldürülüp cesedi Bağdat köprüsü üzerine asıldı.
Me‟mûn, bizzat kendisi devlet işleriyle ilgilenmiş, vezirlerin önceki dönemlerde olduğu
gibi güçlenmelerini istememiştir. Me‟mûn döneminde orduda Türk komutanlar görülmeye
başlanmıştır.
Me‟mûn dönemi, Abbâsîlerde ilmin zirvede olduğu dönemlerden biridir. Bunun da iki
ana nedeni vardı; Me‟mûn‟un ilme ve âlimlere karşı sevgisi ve toplumun ilme yönelmesi.
Me‟mûn döneminde yoğun bir şekilde önem verilen bir diğer konu ise ilmî faaliyetlere
paralel olarak gelişen tercüme hareketidir. Müslümanlar Yunan, Mısır, Hint, Süryani ve
Fars dillerinden Arapça‟ya birçok kitap çevirmeye başladılar. İslâm medeniyetinin, önceki
medeniyetlerle gelecek medeniyet arasında kurduğu köprüde bu çevirilerin büyük rolü
olmuştur. Batı dünyası felsefeyi, geçmiş filozofları ve daha birçok ilimdeki görüşleri ancak
bu çeviriler vasıtasıyla tanımıştır. Çeviri faaliyeti çerçevesinde felsefe, tıp, mantık,
coğrafya, astronomi, botanik, zooloji gibi birçok ilme ait eser Arapça‟ya kazandırılmıştır.
Bu dönem, Mutezile‟nin altın çağıdır. Mutezile‟nin kader ve Allah‟ın sıfatları olmak
üzere iki ana görüşle diğer mezheplerden ayrıldığını söyleyebiliriz. Fiilleri yaratanın kul
olduğu görüşünü savunan Mutezileye göre, insan kendi eylemlerinin yaratıcısı olması
hasebiyle doğrudan sorumludur ve sorumluluğunun neticesi olarak sevap veya günahı hak
eder.
12
Mutezile‟nin ikinci önem verdiği husus ise; Allah‟ın sıfatları meselesiydi. Mu‟tezile‟ye
göre, Allah‟ın sıfatlarının kendisi ile ezelden beri mevcut olduğunu kabul etmek
kadim‟lerin (ezelilerin) çokluğu inancına götürür. Bu ise tevhit inancına terstir. Dolayısıyla
Allah‟ın sıfatlarından olan Kelâm (konuşma) sıfatı sonradan yaratılmıştır, ezeli değildir.
Böyle bir düşüncenin doğal neticesi ise; “Kur‟ânmahluktur. Çünkü ses ve harflerden
meydana gelmiştir. Ses ve harfler ise Allah‟ın zâtı ile kâim değildir. Allah onu diğer
mahlukât gibi yaratmıştır” olmuştu. Mu‟tezile, bu görüşünü aklî ve naklî delillerle de
destekliyordu. Bu inanç, halku’l-Kur’ân (Kur‟ân‟ın Yaratılması) tartışmalarını da
beraberinde getirmiştir. Ehl-i Sünnet âlimleri ve muhaddisler ise yine aklî ve naklî
delillerle bu düşünceye karşı çıkıyorlar, Kur‟ân‟ın Allah kelamı olarak mahluk (yaratılmış)
olmadığını savunuyorlardı.
Mutezilenin Me‟mûn üzerindeki etkisi ile bu mesele devletin iç politik malzemesi
hâline getirilmiş, ulemâKur‟ân‟ın yaratılmış olduğuna kabule zorlanmış ve hatta bu konuda
ciddi baskıya maruz bırakılmıştır. Halîfe, Irak ve diğer eyalet valilerine yazarak
sorgulanmaları için âlimlerin kendi yanına gönderilmesini emretti. “Kur‟ân yaratılmıştır”
demeyenler küfürle itham edildi. Mihne (sıkıntı, zorluk, sorgulama) denilen bu dönemde
muhaddis ve fakih Ahmed b. Hanbel bu görüşe karşı durması ile meşhur olmuştur. Bazı
âlimler ise hapis veya işkenceye uğramamak için takiyye yapmak zorunda kalmışlar,
halîfenin istediğini söyleyerek işkenceden ancak kurtulabilmişlerdir. Mutezilenin bu
tavrının onların sonunu hazırladığı da muhakkaktır. Mihne dönemi,
AbbâsîhalîfelerindenMütevekkil‟e kadar sürmüş, Mütevekkil‟in emri ile bu sorgulama ve
sıkıntılara son verilmiştir.
Me‟mûn, halku’l-Kur’ân konusundaki tavizsiz tutumuna karşın yine de hoşgörülü,
affetmeyi seven biri idi. Nitekim kendisine beyat alan amcası İbrahim b. Mehdî‟yi büyük
suçuna rağmen affetmişti. Me‟mûn aynı zamanda edip ve şair bir kişiliğe sahipti. Onun
cömertliği ise bütün Abbâsîhalîfeleri arasında kıyaslanamayacak bir seviyedeydi.
Hilâfetinin ilk döneminde Bizans‟la savaş olmamıştı. 215/830 yılında Me‟mûn Bizans
üzerine sefer düzenledi ve daha önceki karşılıklı saldırı ve baskınlar yeniden başladı.
Kendisi hastalığı sırasında kardeşi Ebu İshâk er-Reşîd‟i veliaht tayin etti. Daha
öncekilerin yapmış olduğu birbiri peşi sıra iki üç kişiyi vasiyet etmek gibi bir hatayı
yapmamış olması da ayrıca takdire şayan bir davranıştır. Muhtemelen kendisi ile kardeşi
arasındaki mücadele ve ümmetin düştüğü sıkıntıyı göz önüne alarak böyle bir hatayı
tekrarlamamıştır.
5. 8.Mutasım b. Harun
Mutezile‟nin iktidarının devam ettiği bu dönemde Memun‟un başlattığı Türklerin
orduya alımı yoğun olarak devam etti. Mutasım, 9 yıl saltanat sürdü. Samarra‟yı inşa etti.
Mutasım döneminde 219/834‟de Horasan‟ın Talekan Bölgesi‟nde Muhammed b.
Kasım„ın liderliğinde bir ayaklanma başgösterdi. Kendisine karşı gönderilen Abbasi
ordularını yendi. Bunun üzerine kendisine Abbasilerin meşhur kumandanı Abdullah b.
Tahir gönderildi. Muhammed bu ordu karşısında yenildi ve yakalandı.
13
Samarra‟dahapsedildi. Zeydiyye‟den bir grup onun ölmediğine inanmıştır. Onlara göre o,
diridir ve yeryüzünü adaletle doldurmak için gelecektir. Bunlar Muhammed‟i mehdi olarak
kabul edenlerdir. Kûfe, Taberistan ve Deylem‟de otururlar.
Mu‟tasım, askeri açıdan güçlenmeye önem vermiş, siyasî sahada olduğu gibi ilmî ve
kültür alanlarında da Me‟mûn devrinin devamını sağlamış, Me‟mûn‟la gelişmeye başlayan
İslâm ilminin yükselmesine yardımcı olmuş, devrinde âlimler ve sanatkarları daima
himaye etmiştir. Mu‟tasım‟ın hilâfeti döneminde de halku‟l-Kur‟ân konusundaki
sorgulamalar devam etmiştir.
Afşîn komutasındaki Abbâsî ordusunun Bâbek‟le uğraşmasını fırsat bilen Bizans
imparatoru 100.000 kişilik bir ordu ile İslâm topraklarına saldırmış, Malatya ve Zabtara‟ya
girerek orada birçok kişiyi öldürmüş veya esir almıştı. Ancak Bâbek isyanının
bastırılmasından sonra Bizans üzerine yürünmüş, Bizans ordusu dağıtılarak Ankara‟ya
kadar gidilmiş, Amuriyye ele geçirilerek, Bizans‟tan intikam alınmıştır. Mu‟tasım
Endülüs‟e de sefer düzenlemeye niyetlenmiş ve bu konuda hazırlıklar yapmışsa da vefatı
buna imkan vermemiştir. Mu‟tasım‟ın en önemli özelliği cesareti, atılganlığı ve
dayanıklılığıdır.
5.9. Vasık(842-847) ve Ġlk Abbasi Asrının Sonu
Harun Vasık, 811-812 yılında dünyaya geldi. Annesi Karatis adlı Rum asıllı bir
cariyedir. Vasık, babası El-Mu'tasim'ın ölümünden sonra 842 yılında hilafet makamına
getirildi. O da babası ve amcası gibi Kur'anın „mahluk‟ olduğunu ileri sürüyordu. Döneminin
ilk zamanlarında böyle inanıyordu. Basra Valisine haber yollayarak imamları ve ilim
ehlini bu inanca sahip olmadıklarını anlamak için imtihan etmesini emretti. Bu teze
inanmadığı için de ulemadan önemli bir mevkiye sahip olan Ahmed bin Nasr el-Heysem
el-Huzai'yi katletti. El-Mu'tasım ölünce Dımaşk'taKaysoğulları Kabilesi ayaklanarak valiyi
abluka altına aldılar. El-Vasık, komutan Reca Bin Eyyub el-Hadari komutasında üzerlerine
bir kuvvet gönderdi. Merc-ı Rahıt'ta kamp kurmuşlardı. Eyyub komutasındaki güvenlik
kuvvetleri Duma denilen yerde asilerin üzerine yürüyerek onlara karşı üstünlük elde ettiler.
EyyubDımaşk'ta sükûneti sağladı ve ondan sonra da Filistin‟de ayaklanan maskeli Ebu
Harb'in üzerine yürüdü.
El-Vasık, 844 yılında devlet memurlarının birçoğunu hapse attırdı. Bazılarını dayak
cezasına, bazılarını ise ağır para cezasına çarptırdı. Çünkü bunlar yolsuzluk ve işe karşı
samimiyetsizlikle suçlanmışlardı. 845 yılında da Medine civarında bulunan göçebe Araplar
karışıklık çıkardılar. El-Vasık, Boğa el-Kebir komutasında üzerlerine bir ordu gönderdi.
Boğa onlara galip geldi ve Mekke ile Medine arasında yaşamakta olan Beni Süleym
kabilesiyle Medine'nin doğusunda bulunan Gatafan ve Temim oğulları gibi fenalık yapmış
kabileleri cezalandırdı.
845 yılında Müslümanlarla Bizanslılar arasında esir mübadelesi yapıldı. Bizanslıların
elinde dört bin küsur Müslüman esir bulunuyordu. Müslümanların elinde ise bunun kat kat
fazlası sayıda Bizans esiri bulunuyordu. Esir mübadelesinden sonra Komutan Ahmed Bin
Said, kış mevsiminde ordusu başında Bizans topraklan üzerine yine sefere çıktı.
14
844 yılında da Horasan Valisi Abdullah b. Tahir öldü. Bunun üzerine El-Vasık, ölen
babasının yerine oğlu Tahir'i vali tayin etti. Böylece Horasan Valiliği babadan oğula
geçmeye başladı. Bu dönemde Haricilerden Muhammed b. Amr Diyar-ı Rabia‟da
ayaklandı. Fakat yakalanarak Samarra'ya gönderildi ve burada idam edildi. Halife El-Vasık
ölünce yerine kardeşi El-Mütevekkil bin El-Mu'tasim'abey'at edildi. Vasık‟ın hilafet süresi
sadece 5 yıl 9 ay ve birkaç günden ibaret olmuştu.
ÖZET:
Emevilerden gayr-ı memnun bütün halkların desteğini alan Abbasi ihtilali, Ebu Müslim-i
Horasani’nin kumandasında yürütülen askeri harekat sonucunda başarıya ulaştı ve 749 senesinde
yapılan Zap savaşında Emevi ordusu bozguna uğratıldı. Son Emevi hükümdarı II.Mervan kaçtığı
Mısır’da yakalanarak öldürüldü.
Hz. Peygamber’in amcası Abbas’ın torunu tarafından kurulduğu için Abbasiler adını almış
olan hanedanın ilk halifesi Ebu’l-Abbas es-Seffah’tır. Bunun dört yıl süren halifeliği zamanında,
751 yılında Çinlilerle yapılan Talas savaşında Türklerin Abbasi ordularının safına geçmesi
sonucunda Müslümanlar galip geldi ve Türkler, kitleler halinde Müslüman olmaya başladı.
Abbasi Devleti’nin gerçek kurucusu kabul edilen Halife Mansur (754–775) dönemindeBağdat
şehri kuruldu ve hilafet merkezi Haşimiye’den Bağdat’a taşındı. Mansur zamanında Abbasi
orduları Kafkasya ve Maveraünnehir’e yönelik askeri harekatı sürdürdüler. Aynı şekilde Bizans
hakimiyetinde bulunan Anadolu’ya akınlar yapılmıştır.
Abbasiler, Harun Reşid (786–809) zamanında tarihlerinin en parlak günlerini yaşamışlardır.
İran menşeli Bermeki ailesi, Harun er-Reşid’e devlet idaresinde gerekli desteği vermiştir.
Bu dönemde Bizans topraklarına yönelik yoğun biçimde askeri harekat sürdürülerek
Ankara’ya kadar gelinmiş ve Bizans’la 806 yılında barış yapılmıştır.
Bermeki vezir ailesinin devletteki etkinliğinin artmasından korkan Harun er-Reşid bir süre
sonra bu aileyi çeşitli gerekçelerle vezirlik görevinden uzaklaştırmıştır. Harun Reşid, zamanında
fetihlerin yanısıra bilim, kültür ve sanatta büyük gelişmeler olmuş, ülke yüksek bir refah
seviyesine kavuşmuştur. Bütün bunlar Binbir Gece Masalları'nakonu olmuştur.
Harun er-Reşid’in ölümünden sonra oğulları Emin ve Me’mun arasında taht kavgası yaşanmış,
Emin’in kısa süreli halifeliğinden sonra İranlıların desteklediği Memun halife olmuştur.
Me’mun Döneminde (813-833) İslam düşünce tarihinde akılcılığı temsil eden Mutezile mezhebi
devletin resmi ideolojisi olarak kabul edilmiştir. Bu dönemde 816 yılında başlayan Babek isyanı
devam etmiştir. Onun zamanında tercüme faaliyetleri için Bağdat’ta Beytü’l-Hikmekuruldu.
Yunanca eser tercüme edildi.
Halife Mutasım Dönemi’nde (833-842) devam ederek 22 sene boyunca devleti meşgul
edenBabek isyanı bastırıldı ve isyanın lideri idam edildi.
15
Abbasilerin bu ilk asrının sonlarına doğru Türk kökenli memlüklerin İslam Devleti’ndeki
etkinliği daha da arttı. Bu memlükler için Bağdat'ın kuzeyinde Samerraadıyla yeni bir şehir
kuruldu ve hilafet merkezi buraya taşındı.
DEĞERLENDĠRME SORULARI
Soru-1: Horasan’da Abbasi ihtilaline öncülük eden ve Abbasi Devletinin
kuruluĢunda büyük rol oynamıĢ olan ünlü kumandan hangisidir ?
a) Ebu Müslim Horasani
b) Müslim b. Akil
c) Mesleme b. Abdülmelik
d) Beckem et-Türki
e) Kuteybe b. Müslim
Soru-2: Bağdat Ģehrini kurarak Abbasi Hilafetinin merkezi yapan halife kimdir?
a) Mehdi
b) Harun Reşid
c) Mansur
d) Me‟mun
e) Nasır
Soru-3: Harun er-ReĢid ve dönemiyle ilgili olarak aĢağıdakilerden hangisi
söylenemez?
a) Abbasilerin beşinci halifesidir
b) Kendisinden sonra veliaht tayin etmemiştir
c) Mezarı İran‟dadır
d) Ağlebiler devleti onun zamanında kurulmuştur
e) Bir yıl hacca gider, ertesi yıl da cihada çıkardı
Soru-4:Me’mun’un Abbasi ailesinden olmadığı halde veliaht tayin ettiği ġii imam
kimdir?
a) Ali er-Rıza
b) Musa Kazım
c) Muhammed Bakır
d) Yahya b. Abdullah
e) Muhammed Nefsü‟z-Zekiyye
Soru-5: Bir yıl hacca gidip, ertesi yıl da cihada çıkmasıyla tanınan Abbasi halifesi
hangisidir?
a) Haccac b. Yusuf
b) Ebu‟l-Abbas
c) El-Mansur
d) Harun er-Reşid
e) Mu‟tasımBilllah
16
KAYNAKLAR
Aktan, Ali , “Mu‟tezz”, DİA, C. XXXI, S. 390-391
Apak, Adem; Anahatlarıyla İslam Tarihi IV,( Abbasiler) Ensar 2011.
Bozkurt, Nahide; Mutezilenin Altın Çağı (Memun Dönemi), Ankara Okulu, Ankara
2002.
Doğuştan Günümüze Büyük İslâm Târihi, İstanbul 1986
Halife b. Hayyat, Halife b. Hayyat Tarihi, çev: Abdülhalik Bakır, Ankara 2001.
Hasan İbrahim Hasan; İslâm Târihi,Çev: İ. Yiğit-S. Gümüş, III, İstanbul 1987.
Hitti, Philip H. Siyasi ve Kültürel İslam Tarihi, çev.: Salih Tuğ, Marmara Ü. İlahiyat Vakfı
Yayınları, İstanbul 2011.
İbnü‟l-Esir, İslam Tarihi, IV, çev: Beşir Eryarsoy, Bahar Yayınları, İstanbul 1986.
Kırkpınar, Mahmut , “Mütevekkil”, DİA, C. XXXII, S. 212-214
Özaydın, Abdülkerim , “Muktedir”, DİA, C. XXXI, S. 144-145
Özaydın, Abdülkerim , “Muntasır”, DİA, C. XXXI, S. 144-145
Özaydın, Abdülkerim , “Müstekfi”, DİA, C. XXXII, S. 139-140
Özaydın, Abdülkerim, “Mu‟temid”, DİA, C. XXXI, S. 387-388
Özaydın, Abdülkerim, “Muktefi”, DİA, C. XXXI, S. 145-146
Özaydın, Abdülkerim, “Mühtedi”, DİA, C. XXXI, S. 527-527
Özaydın, Abdülkerim, “Müstain”, DİA, C. XXXII, S. 112-113
Üçok, Bahriye ; İslam Tarihi Emevîler- Abbâsîler, Devlet Kitapları, Ankara, 1979.
Yetkin , Şerare, “Abbasiler”,DİA, C.I, S.31-56.
CEVAP ANAHTARI:
1) A 2) C 3) B 4) A 5) D
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder