Beşinci Bölüm
Temizlik
I.
İLKELER ve AMAÇLAR
Kur'ân-ı
Kerîm'in birçok âyetinde, Hz. Peygamber'in hadislerinde ve örnek hayatında
temizliğin önemi ve gerekliliği üzerinde ısrarla durulmuş, genel anlamda
temizlik ve ibadet amaçlı temizlikle ilgili birtakım ilke ve ölçüler getirilmiş
ve temizlik bazı ibadetler için ön şart sayılmıştır.
II.
MADDÎ ve HÜKMÎ TEMİZLİK
Fıkhî
bir terim olarak tahâret (temizlik), hem maddî pislikten ve kirlerden hem de
hükmî kirlilik halinden (hades)
temizlenmeyi kapsar. Bu sebeple hükmî temizlik aynı zamanda maddî temizliği de
içine alır. Diğer bir ifadeyle, ferdin bedenini ve çevresini maddî kirlerden
temizlemesi, hükmî temizlik için genelde ön şart durumundadır.
Suyun
bulunmadığı veya temizleyici nitelikte olmadığı durumlarda diğer temizleme araç
ve usullerine başvurulur. Öte yandan temizliğin gerektiği şekilde yapılabilmesi
için hükmî kirlilik hallerinin yanı sıra dinen kir ve pis (necis) sayılan şeylerin ve bunların temizlenme usullerinin de
bilinmesi gerekir.
Bu
çerçevedeki bilgilerin bir kısmı bilimsel araştırma, tahlil ve deneyimi gerektirse
de önemli bir kısmı bizzat fertler tarafından bilinip uygulanabilecek durumdadır.
Bu sebeple de maddî ve hükmî temizlikle ilgili temel bilgiler ve pratik çözüm
yolları ferdî mükellefiyet kapsamındaki ilmihal bilgileri
arasında
yer almıştır.
A)
SULARIN HÜKMÜ
Suların
temiz sayılması ve temizleyici olması (hükmî temizlikte kullanılabilmesi) Konusunda
Hanefî fıkıh kültüründe su, doğal su özelliğine sahip olup olmaması yönüyle mutlak su ve mukayyet su, yenilenme ve akıcılık özelliğine göre de durgun su ve akarsu kısımlarına ayrılır. Sularla ilgili pratik bilgiler,
literatürde bu ayırım ve adlandırma içinde verilmeye çalışılır.
a)
Mutlak Su -Mukayyet Su
Yaratıldığı
tabii halini koruyan, mahiyetini değiştirecek başka maddeler karışmamış suya mutlak
su denilir. Yağmur, kar, deniz, ırmak, kaynak
ve kuyu suları normalde böyledir. Mutlak suyun üç özelliği ve iki
tabiatı vardır.
Üç Özelliği: Rengi, kokusu
ve tadı.
İki tabiatı: İnceliği ve akıcılığı.
Öte
yandan mutlak su, temiz ve temizleyici olup olmama yönüyle beş
kısma ayrılır.
Suyun temizleyici
sayılması
Abdest ve gusül gibi hükmî temizlik aracı
olabilmesinin câiz oluşunu ifade eder.
Suyun temiz
sayılması
Diğer
maddî temizlik ve kullanım aracı olabilmesini ifade eder.
1.Hem temiz
Hemde temizleyici olan sular
Rengi,
kokusu ve tadı bozulmamış, içine pis bir madde karışmamış, kullanılması mekruh
ve şüpheli hale gelmemiş sular hem temiz hem de temizleyici sayılırlar. Tabiatta normal
halde bulunan mutlak sular kural olarak böyledir. İnsanın, at, deve,
sığır, koyun ve keçi gibi eti yenen hayvanların ve kuşların
artığı sular da, bu sulara maddî bir pislik bulaşmadığı sürece kural olarak hem
temiz hem temizleyicidir.
2.
Temiz ve temizleyici olmakla birlikte kullanılması mekruh olan sular
Tavuk
gibi eti yenen, kedi gibi eti yenmeyen evcil hayvanların, çaylak, doğan gibi
yırtıcı kuşların artığı sular böyledir. Hz. Peygamber kedi hakkında "O pis
değildir, çünkü aranızda dolaşıp duran yaratıklardandır" (Ebû Dâvûd, “Tahâret”,
38) buyurarak bunlardan sakınmanın imkânsızlığına işaret etmiştir. Eti
yenmeyen yırtıcı kuşların gagaları kemik olduğundan, artığı sular diğer yırtıcı
hayvanlarınkinden farklı görülmüştür. Bu tür sularla abdest almak veya
gusletmek mekruhtur. Ancak normal su bulunmadığında bu sular hem abdest ve
gusül gibi hükmî temizlikte hem de maddî temizlikte kullanılabilir.
3.
Abdest, gusül gibi hükmî temizlikte kullanılmış olan sular (mâ-i müsta‘mel)
Maddî
bakımdan temiz olsalar bile ikinci defa hükmî temizlikte kullanılamaz. Fakihler bu
suların temizleyici olmadığını söylerken bunu anlatmak istemişlerdir. Ancak
fakihlerin çoğunluğu aslî özelliklerini kaybetmemesi ve maddî bir kirlilik de
taşımaması kaydıyla kullanılmış suyu temiz sayar ve bu suyun maddî
temizlikte kullanılabileceğini söyler. Bazı fakihlerin ise ihtiyatla
hareket edip kullanılmış suları dinen necis su grubunda mütalaa ettiği görülür.
Bu görüş ayrılıkları suyun kıt olması halinde kullanılabilecek bazı ruhsatlar
içermesi sebebiyle faydadan hâlî değildir. Abdestsiz veya cünüp olan
kimsenin suyu almak veya sıcaklığına bakmak amacıyla elini suya sokmasıyla bu
su kullanılmış sayılmaz.
4.
Temiz ve temizleyici olmayan sular:
İçine
pislik düştüğü kesin olarak veya galip zan ile bilinen –tanımı aşağıda gelecek
olan– az miktardaki sular ile içine düşen pislikten dolayı rengi, tadı veya
kokusu bozulan büyük su birikintileri ve akarsular böyledir. Köpeğin, eti
yenmeyen vahşi hayvanların artığı sular da temiz değildir.
5.
Eşek ve eşekten doğan katırın artığı suların hükmî
temizlikte kullanılıp kullanılmayacağı ise şüphelidir. Temiz su bulunmadığında
bunlarla abdest ve gusül alınır ve ayrıca teyemmüm
yapılır.
*Mukayyet
Su*
İçine
temiz bir maddenin katılmasıyla incelik ve akıcılığını kaybeden mutlak sulara
veya tabii bir oluşumla meydana gelip özel bir isimle anılan sulara "mukayyet su" tabir edilir. Gül
suyu, meyve suyu, maden suyu, diğer helâl meşrubat türleri veya içinde nohut,
mercimek benzeri temiz şeylerin pişmesiyle incelik ve akıcılığını kaybeden
sular böyledir. “Mutlak sular temiz ve temizleyicilik özelliğini
kaybetmediği sürece hem maddî pisliğin temizlenmesinde hem de hükmî temizlikte
kullanılabilirken mukayyet sular, normal su bulunmadığı zaman sadece maddî
temizlikte kullanılabilir.”
Hanefîler
dışındaki diğer mezheplerde sular genellikle
1.
Temiz ve temizleyici sular,
2.
Temiz fakat temizleyici olmayan sular,
3.
Temiz olmayan,(necis) sular,
Her
nekadar üç kısma ayrılarak incelenirse de, bu konuda genellikle tecrübe ve
gözleme dayalı bilgiler kullanıldığından mezhepler arasında kayda değer bir
görüş farklılığı yoktur.
b)
Durgun Su – Akar Su
Suyun
durgun veya akar olması, durgun ise miktarı, o suyun temiz ve temizleyici olma
özelliğini belirlemede etkin rol oynar. Akar sular ile büyük havuz
niteliğindeki durgun sular üç temel vasfından biri değişmedikçe yani rengi,
tadı veya kokusu bozulmadıkça içine düşen bir pislikten dolayı temiz ve
temizleyicilik özelliğini yitirmez. Buna karşılık küçük havuz niteliğindeki
durgun sular, içine bir pislik düşmekle üç temel vasfında değişme olup
olmadığına bakılmaksızın temiz ve temizleyici olmaktan çıkar. Kural bu olmakla
birlikte büyük ve küçük havuz ayırımında nasıl bir ölçünün kullanılacağında
fıkıh mezhepleri arasında görüş farklılıkları vardır.
Hanefîler'e
göre: Durgun
suyun derinlik ve hacminden çok yüzey genişliği önemlidir. Hanefîler'e göre su,
avuçlandığında elin dibe değmeyecek derinlikte olması kaydıyla, yüzeyinin
yaklaşık olarak 50 m2 olması
Şâfiî
ve Hanbelîler'e göre: Hacminin iki kulle (yaklaşık 206 litre) ve daha
fazla miktarda olması halinde büyük havuz hükmünü alır.
Mâlikîler'e
göre: Normal
abdest ve gusül suyu kabının alacağı su az su hükmündedir.
B)
MADDÎ ve HÜKMÎ KİRLİLİK
Fıkıh
literatüründe "tahâret" her iki tür temizliği de içine alan geniş bir
kapsama sahiptir.
Necâsetten
tahâret:
Beden,
elbise ve namaz kılınacak yerde bulunan, namaz ve benzeri ibadetlerin sıhhatine
de engel olan hakiki yani maddî pisliklerden temizlenme.
Hadesten
tahâret:
Abdestsizlik
ve cünüplük gibi hükmî kirlilikten temizlenme. Her iki tür temizlik de namaz ve
benzeri ibadetlerin ön şartı konumundadır.
a)
Necâset
Etinin
yenmesi ister helâl ister haram olsun, akıcı kanı olan kara hayvanlarından dinî
usule uygun biçimde boğazlanmadan ölen veya öldürülen ve bu hükümde olan
hayvanların etleri necistir. Kan, domuz eti, sarhoş edici içkiler, insan
idrarı, dışkısı ve ağız dolusu kusmuğu, etinin yenmesi helâl olmayan
hayvanların eti, idrarı vedışkısı dinen “necis (pis)” olduğunda ittifak
edilen maddelerdir. Fakihlerin çoğunluğu şarabı da maddeten necis saymışlardır.
Mâlikî
ve Hanbelîler: Eti
yenen hayvanların idrar ve dışkısını necis saymazlar.
Şâfiîler:
Necis
sayar.
Hanefîler:
Tavuk,
kaz gibi kümes hayvanlarının dışkıları “necâset-i galîza” (ağır pislik)
Sığır,
koyun, geyik gibi dört ayaklı hayvanlarınki ise “necâset-i hafîfe”
(hafif pislik) olarak nitelendirilir. At, eşek ve katırın idrar ve dışkısı ile
havada pislemeleri sebebiyle sakınılması zor olduğu için, atmaca, kartal,
güvercin gibi kuşların dışkıları, hafif pislik grubundadır.
Domuz
ve köpekte ihtilâf olmakla birlikte canlı hayvanların bedenleri necis olmayıp
salya, idrar ve dışkıları etinin hükmüne tâbi olarak ağır veya hafif necis
sayılır. Hayvanların derisi tabaklanınca temiz olur.
Hanefîler:
Domuz
derisini hariç tutarlar
Şâfiîler: Domuz ve köpek
derisini hariç tutarlar
Meytenin
(murdar hayvan) derisinin tabaklanınca temiz olacağı görüşündedir.
Hanefîler'e
göre:
Meytenin, içine kan nüfuz etmeyen boynuz, kemik, tüy, diş gibi katı cüzleri de
temizdir.
Hanefî
ve Mâlikîler'e göre: Meni necis olsa da
kurumuş ise ovalamakla temizlenmiş sayılır.
Ağır necâset ile hafif necâset
arasında kirlenmeye yol açma yönüyle bir fark yoktur, ikisi de kirlilik
sebebidir. Bu ayırım daha çok namazın sıhhatine engel olup olmama yönüyledir.
Ağır sayılan necis madde eğer katı ise
: Yaklaşık 3.5 gramı
(1 dirhem),
Ağır sayılan necis madde eğer sıvı ise
: El ayasını (avuç
içi) kapsayacak miktarı ve fazlası vücut, elbise veya namaz kılınacak yerde
bulununca namazın sıhhatine engel olur.
Hafif necâsetin ise bir uzvun veya onu örten elbisenin (1/4)
dörtte birinden az miktarına bulaşmış olması namazın sıhhatine engel
olmaz.
Temiz olmayan bir maddenin hoşgörü
sınırını aşmayan miktarı ile namaz kılmak mekruh sayıldığından, namaza
başlanmadan önce her türlü kir ve pis maddelerden temizlenmek gerekir.
b)
Hades
Hades
fıkıh dilinde, abdestsizlik veya cünüplük sebebiyle insanda meydana geldiği var
sayılan hükmî kirliliği veya bu kirliliğin sebebini ifade eder. Hades, büyük
hades ve küçük hades şeklinde ikiye ayrılır.
Büyük
hades:
Gusülle giderilebilen “cünüplük (cenâbet), hayız ve nifas” gibi hükmî
kirlilikler.
Küçük
hades:
Abdestle giderilebilen hükmî kirlilik.
Büyük
hükmî temizlik:
Gusül
Küçük
hükmî temizlik: Abdest
Buna
göre cünüplük, hayız ve nifas halleri büyük hükmî kirlilik halini, abdesti
bozan sebeplerin varlığı da küçük hükmî kirlilik halini doğurur.
__________________________________________________________________________________
Necaset: Maddî kirlilik
Hades: Hükmî kirlilik
Necâsetten
tahâret:
Görünür kir ve pisliklerin giderilmesi.
Hadesten
tahâret: Abdestsizlik
halinin giderilmesi.
Necis:
Pis
Necâset-i
galîza: Ağır
pislik
Necâset-i
hafîfe: Hafif
pislik
--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
C)
TEMİZLEME YOLLARI
Hükmî
kirlilik hali demek olan hades’ten, hükmî temizlik usulü olan ve her
birinin kendine mahsus ayrıntılı hükümleri bulunan abdest, gusül ve teyemmümle
temizlenilir. Dinen temiz sayılmayan maddî kirliliğin (necâset) ise
çeşitli yol ve usullerle giderilmesi mümkündür.
Hanefîler: Necâseti temizleme
yolları konusunda sosyal şartlar ve ihtiyaçlar dikkate alınarak daha toleranslı
davranılmış ve kolaylık ilkesine ağırlık verilmiştir.
Mâlikîler: Bu konuda Hanefî
mezhebine yakındır.
Şâfiî
ve Hanbelîler:
Namazın sıhhatine engel olur düşüncesiyle temizlik konusunda daha sıkı şartlar
getirmişlerdir.
İçine
necis bir maddenin düştüğü havuz, depo ve kuyuların temizliği ile büyük ve
küçük abdest bozduktan sonra yapılacak beden temizliği ayrı bir önem taşır
a)
Depo ve Kuyuların Temizlenmesi
Suya
dinen pis sayılan veya sağlık açısından zararlı bir maddenin düşmesi halinde bu
depo, havuz ve kuyunun mümkün olduğu miktarda boşaltılması, ayrıca fen
bilimleri ve sağlık açısından da yeterli düzeyde ve usulde temizliğin
sağlanması gerekir.
b)
İstibrâ ve İstincâ
İstibrâ:
Küçük
abdest bozduktan sonra idrar yolunda kalabilecek idrar damla ve sızıntılarının
tamamen kesilmesi için bir süre bekleme, bundan sonra vücuttaki idrar
sızıntılarını temizleme işlemine fıkıh dilinde "istibrâ"
denilir. Özellikle erkekler açısından istibrâ daha önemlidir. Şayet özür hali
söz konusu değilse vücuttan idrar sızıntısı olduğu sürece abdest geçerli olmaz.
Bunun için de idrarın vücuttan iyice çıkmasını beklemek, bu amaçla biraz
hareket etmek, yürümek veya öksürmek gerekebilir. İdrar sonrası abdest
alınmayacak olsa bile, temizlik iyi yapılmadığında geriye kalan idrar sızıntısı
elbiseye bulaşacağından bu temizliğe dikkat edilmesi her zaman önemini
korumaktadır. Bunun için Hz. Peygamber idrardan sakınmayı emretmiş, kabir
azabının çoğunun idrardan sakınmama sebebiyle olacağını haber vermiştir.
İstincâ:
Büyük
abdest yaptıktan sonraki temizliktir. Temizlik sol elle yapılmalı, suyun ve
diğer temizlik araçlarının kullanımında israftan kaçınılmalı, fakat temizliğin
titizlikle yapılmasından da ödün verilmemelidir. Bu itibarla Batı toplumlarında
yaygın olduğu şekliyle sadece tuvalet kâğıdı ile temizlenmenin yetersiz
olduğunu, su ile temizlik yapıldıktan sonra avret yerinin bez veya tuvalet
kâğıdı ile kurulanmasının sağlık ve temizlik açısından daha uygun hatta gerekli
olduğunu belirtmek gerekir.
__________________________________________________________________________________
İstibrâ:
Küçük
abdest temizliği.
İstincâ:
Büyük
abdest temizliği.
--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
III.
ABDEST
A)
MAHİYETİ ve ÖNEMİ
Farsça
âb (su) ve dest (el) kelimelerinden oluşan ve "el suyu" anlamına
gelen abdest, belirli ibadetlerin ifasının ön şartı olan ve kendisi de ibadet
mahiyetinde görülen bir nevi hükmî temizliktir. Arapça karşılığı güzellik,
temizlik ve parlaklık anlamına gelen "vudû"dur. Fıkıhta abdest,
"belli uzuvları usulüne uygun olarak su ile yıkamak ve bazılarını da
eldeki su ıslaklığı ile meshetmek" şeklindeki ibadet temizliği olarak
tarif edilir.
B)
ABDESTİN GEREKLİLİĞİ
Abdest
başlı başına ve bizzat amaç olan bir ibadet değil belli ibadetleri yapmayı
mubah kılan, kulun bu ibadetlere mânen ve ruhen hazırlanmasına ve bu
ibadetlerden âzami verim elde etmesine yardımcı olan vasıta (vesile) ibadettir.
C)
ABDESTİN FARZLARI
1.
Yüzü yıkamak.
2.
Kolları dirseklerle birlikte yıkamak.
3.
Başı meshetmek.
4.
Ayakları topuklarla birlikte yıkamak.
Abdestin
bu dört farzında Sünnî fıkıh mezhepleri ittifak etmiştir. Ancak Hanefî
mezhebinin dışında kalan diğer üç Sünnî mezhebin buna bazı şartları da ilâve
ettiği görülür. Meselâ niyet bu üç mezhebe göre, abdeste başlarken besmele
çekmek Hanbelîler'e göre, dört farzın âyette sayılan sıraya uygun yapılması
(tertîb) Şâfiî ve Hanbelîler'e göre, bu işlemlerin ara verilmeden yapılması
(muvâlât) Mâlikî ve Hanbelîler'e göre farzdır. Ca‘ferîler, abdestle ilgili
âyetin ifade tarzından hareketle ayakların yıkanmasının değil meshedilmesinin
farz olduğunu ileri sürmüşlerdir. Bu görüşe yakın olan bazı Sünnî âlimler de
vardır.
D)
ABDESTİN SÜNNETLERİ ve ÂDÂBI
1-
Abdest almaya niyet etmek, başlarken besmele çekmek
2-
Elleri bileklerle birlikte üç defa yıkamak
3-
Ağız ve buruna su çekip iyi bir ağız ve burun temizliği (mazmaza ve istinşak) yapmak
4-
Misvak kullanmak veya dişleri fırçalamak
5-
Sakalın içine su girmesini sağlamak
6-
El parmaklarını birbirine sokup ovuşturmak
7-
Başın tamamını elin ıslaklığıyla meshetmek
8-
Boynu meshetmek
9-
Abdest uzuvlarını yıkarken bu sayılan sıraya uymak
10-
Abdeste sağ uzuvlardan başlamak, bu uzuvları üçer defa yıkamak ve su ile iyice
ovmak (delk)
11-
Abdeste ara vermeden tamamlamak
Abdestin
bu sayılan sünnetlerine ilâve olarak abdestin âdâbı olarak da; abdest alırken
–mümkünse– kıbleye dönmek, abdest sularını vücuda ve elbiseye sıçratmamak,
dünya işlerine ilişkin konuşmayıp abdest dualarını veya bildiği dualardan okumak,
suyu ölçülü kullanmak, abdest sonunda kelime-i şehâdet getirmek gibi fiiller tavsiye edilir.
__________________________________________________________________________________
Mazmaza: Ağzı su ile
çalkalamak (gargara yapmak)
İstinşak: Burnu su ile temizlemek.
Delk: Ovmak (uzuvları su
ile ovmak)
__________________________________________________________________________________
E)
ABDESTİ BOZAN DURUMLAR
1. İdrar ve dışkı
yollarından idrar, dışkı, meni, mezi, kan gibi bir necâsetin, herhangi bir
sıvının veya maddenin çıkması, yellenmek.
2. Vücudun herhangi
bir yerinden kan, irin veya herhangi bir maddenin çıkması. Ağızdan çıkan akıcı
haldeki kan, tükürükten fazla veya ona eşit ise abdesti bozar. Vücuttan
çıkan kan akmadığı veya çıktığı yerin çevresine dağılmadığı sürece abdesti
bozmaz. Yaradan çıkan irin ve sarı su da böyledir. Çıktığı yerin dışına
kendiliğinden dağılmayan bu sıvıların silinmesi halinde de abdest bozulmaz.
Şâfiî
ve Mâlikîler'e göre:
İdrar ve dışkı yolları hariç, vücuttan çıkan kan ve benzeri sıvı maddeler
abdesti bozmaz.
3. Ağız dolusu
kusmak. Kusulan şey ister yemek, ister safra veya kan olsun, abdest bozulur.
4. Bayılma, delirme,
sarhoş olma, uyuma gibi şuurun kontrolüne engel olan durumlar. Uyku dışındaki
şuur kaybına yol açan durumların süresi ve o esnada kişinin konumu ne olursa
olsun abdest bozulur. Uyku halinde ise, kişinin farkında olmadan abdestinin
bozulmuş olması ihtimalinin derecesi ölçü alınır. Bu sebeple yatarak derin
uykuya dalma abdesti bozar, uyku ile uyanıklık arasındaki hal ise
bozmaz. Oturduğu yerden uyuklamada oturuşun şekli kadar bu kimsenin durumu,
abdestin bozulma ihtimalinin kuvvet derecesi de önemlidir. Bundan dolayı
tereddütlü durumlarda abdest alınması tavsiye edilir.
5. Namazda yakındaki
şahısların duyabileceği şekilde sesli olarak gülmek.
Hanefîler'e göre: Rükûlu ve secdeli
namazda sesli gülme abdesti de bozar.
Diğer mezheplere
göre:
Sadece namazın bozulacağı görüşündedir.
6. Cinsî münasebet
veya fâhiş (aşırı) temas ve dokunma.
Hanefîler'e
göre: Erkekle
kadının tenlerinin birbirine değmesi ile abdest bozulmasa da çıplak olarak veya
arada bedenlerin sıcaklığının hissedilmesini engelleyecek bir giysi
bulunmaksızın erkek ve kadının aşırı derecede şehevî teması, oynaşma ve
kucaklaşması abdesti bozar. Hanefî fakihlerinin çoğunluğu temasın aşırılığında
erkeğin cinsel organının sertleşmesini ölçü alırken, İmam Muhammed mezi gibi
bir yaşlık çıkmadıkça abdestin bozulmayacağı görüşündedir.
Şâfiîler'e
göre: Erkek
ve kadının tenlerinin birbirine değmesi
Mâlikî
ve Hanbelîler'e göre: Temastan cinsel haz duyulması halinde abdest bozulur.
7. Mazeret halinin
sona ermesi. Su bulamadığı için teyemmüm eden kimse suyu bulunca, mest üzerine
mesh yapan kimsenin (yolcu olanlara üç, yolcu olmayanlara bir gün olarak
tanınan) mesh süresi dolunca, özürlü kimse için de namaz vakti çıkınca abdesti
bozulmuş olur.
Hanefîler'in
dışındaki üç mezhebe göre: Bir kimsenin kendi cinsel organına temas da abdesti
bozar.
Bir
kimse abdest aldığını kesin olarak bilse de abdestinin bozulup bozulmadığında
tereddüt etse, Mâlikîler'e göre: Abdesti
bozulmuş olur.
Diğer üç mezhebe
göre:
Bu durumda abdest bozulmuş sayılmaz.
Ağlamak,
gözden yaş gelmesi, kabuk bağlamış bir yaranın kabuğunun kan çıkmaksızın
düşmesi, tükürük ve sümüğe az miktarda kan karışması, ağız dolusu olmayan
kusma, ısırılan elma, ayva gibi sert bir meyve veya kullanılan misvak-diş
fırçası üzerindeki akıcılığı olmayan kan (diş eti kanaması hariç), sivrisinek,
pire gibi haşeratın emdiği kan, namazda uyuklama, namazda sessiz gülme, tırnak
kesme, tıraş olma kural olarak abdesti bozmaz. Abdestin bozulup bozulmadığıyla
ilgili görüş ayrılığı bulunan konularda ihtiyatlı davranmak uygun olur. Özellikle
imam olan kimselerin abdestinin diğer mezheplere göre de bozulmamış olmasına
özen göstermesi şart değilse de yerinde bir davranıştır.
Dört
Meshebe göre:
Başın dörtte birini meshetmek yeterli ise de iki elle başın tamamının
meshedilmesi –sağlık bakımından endişe verici bir durum yoksa– sünnettir.
G)
ÖZÜRLÜNÜN ABDESTİ
En
az bir namaz vakti süresince devam eden bedenî rahatsızlıklar özür hali
sayılır. Özürlü kimse her namaz vakti için abdest alır, bu özür halinin abdesti bozmadığı var
sayılarak o vakit içinde aldığı abdestle, onu bozan yeni bir durum meydana
gelmedikçe, dilediği kadar farz, vâcip, sünnet, eda
ve kazâ namazı, cuma ve bayram namazı
kılabilir, Kâbe'yi tavaf edebilir, Mushaf’ı tutabilir.
Namaz vaktinin çıkmasıyla özürlü kimsenin abdesti bozulmuş olur, yeni namaz
vaktinde tekrar abdest alması gerekir. Özürlü kimsenin abdesti özür hali
dışında abdesti bozan ikinci bir sebeple de bozulur. Meselâ idrarını tutamayan
kimsenin burnu kanamakla abdesti bozulur.
İmam
Şâfiî'ye göre: Özürlü kimsenin
her namaz için ayrı abdest alması gerekir. Özürlü kimsenin bu sebeple
elbisesine bulaşan idrar, kan özür devam ettiği sürece namazın sıhhatine engel
olmaz. Kadınlar için aybaşı ve loğusalık hali farklı fıkhî hükümlere tâbi olup
bunun dışında kalan kanamalar ve devamlı akıntılar (istihâze) özür hali
sayılır.
H)
MESH
Mesh,
bir şey üzerinde eli gezdirmek, o şeyi elle silmek demektir. Fıkıhta mesh, bir
nevi hükmî temizlik işlemi olup abdestte elin ıslaklığıyla bir uzuv, mest veya
sargı üzerinde, teyemmümde ise yüz ve kollar üzerinde toprakla yapılan sembolik
temizlik çeşididir. Abdest alırken baş, boyun ve kulakların meshedilmesi
abdestin ilkten (aslî) hükmü, mest ve sargı üzerine mesh ise yıkama
yerine geçen (bedel, halef) bir işlemdir.
a)
Mest Üzerine Mesh
Abdest
alırken mestin üzerinde elin üç parmağı kadar yerin elin ıslaklığıyla bir defa
meshedilmesi gerekir ve yeterli olur. Bunun için mestin abdestli olarak
giyilmiş, mestin ayağın abdestte yıkanması gereken yerlerini tamamen kaplamış,
ayrıca dayanıklı ve sağlam bir maddeden yapılmış olması aranır. Mest ile
yaklaşık 6 kilometre yürünebilmesi veya bırakıldığında dik durabilmesi bu
dayanıklılık ve sağlamlığın ölçüsü olarak zikredilir. Mestin topuktan aşağı
kısmında, altında veya üstünde ayak parmaklardan üçü girecek şekilde bir
deliğin, yarık veya yırtığın bulunmaması, mestin içine su almaması da gerekir.
Üzerine deri kaplanmış veya altlarına pençe vurulmuş çorap üzerine mesh
edilebilir. Hanefî fakihlerinden Ebû Yûsuf ve İmam Muhammed, altına pençe
vurulmuş olması şartını aramaksızın kalın ve içini göstermeyen dayanıklı keçe
ve yün çoraplar üzerine, bir grup fakih ise bu şartları da aramayarak çorap
üzerine meshedilebileceği görüşündedir.
Meshi Bozan
Durumlar
Abdesti
bozan durumlar mest üzerine meshi de bozar. Üzerine meshedilen mestin ayaktan
çıkması veya çıkarılması, mestin içine giren suyun bir ayağın yarıdan fazlasını
ıslatması, mesh süresinin sona ermesi meshi bozar.
Mest
üzerine meshin süresi:
Yolcu olmayanlar için bir gün bir gece (24 saat), yolcular için üç gün üç
gecedir (72 saat). Bu süre, mestin abdestli olarak giyilmesinden sonra
ilk hadesten yani abdesti bozan ilk durumdan başlar. Bu süre dolduktan
sonra, ayaklar su ile yıkanarak abdest alınıp gerekiyorsa mest tekrar
giyilmelidir. Öte yandan, ayaklarını yıkamak suretiyle abdestli olan
kimsenin bu abdesti devam ettiği sürece mestleri çıkarıp giymesiyle abdesti
bozulmaz. Mestlerin üzerine meshetmek suretiyle abdestli olup mestlerini
çıkaran kimse, sadece ayaklarını yıkayarak abdestini tamamlayabilir.
b)
Sargı Üzerine Mesh
Üzerinde
sargı bulunan bir organın abdest alırken su ile yıkanması sağlık açısından
zararlı ise, bu sargı çözülmeyip üzerinin meshedilmesiyle yetinilir. Yapılan bu
mesh o uzvu hükmen yıkama sayılır. Hatta mesh de zararlı ise ondan da
vazgeçilebilir. Sargının çoğunluğunu sadece bir defa meshetmek yeterlidir.
Sargının abdestsiz veya cünüp iken sarılmış olması meshe engel olmadığı gibi bu
meshin süresi de yoktur. Özür hali devam ettiği sürece sargı üzerine
meshedilebilir.
Üzerindeki
ilâç, merhem bulunan yaraların meshi de sargı üzerine mesh hükmündedir.
Doldurulmuş
veya kaplanmış dişler de sargılı veya merhemli yara –veya suyun deriye
ulaşmasını engelleyen fakat çıkarılması zor olan boya vb.nin bulaştığı organ–
gibidir. Suyun kaplama ve dolguya ulaşması yeterlidir.
IV.
GUSÜL
Sözlükte
gusül (gasl ve gusl) "bir şeyi su ile yıkamayı", fıkıh ilminde ise
"bütün vücudun temiz su ile yıkanması şeklinde yapılan hükmî temizlik
işlemi"ni ifade eder. Fıkıhta abdeste küçük temizlik, abdest almayı
gerektiren hallere küçük kirlilik (hades-i asgar), gusle büyük temizlik,
guslü gerektiren hallere de büyük kirlilik (hades-i ekber) denilir.
Guslün Türkçe'deki bir başka adı da boy abdestidir.
A)
GUSLÜ GEREKTİREN DURUMLAR
Esasen
hükmî-dinî temizlenme ve arınma vasıtası olan guslün sebebi hükmî kirliliktir.
Bu sebeple hükmî kirlilik hali sayılan cünüplük, hayız ve nifas halleri guslü
gerektiren üç temel sebeptir.
Cünüp
kimsenin oruca devam etmesi veya namaz vaktine kadar yıkanmayı geciktirmesi
günah sayılmayıp namazın kılınabileceği son vakit öncesinde gusletmesi farz
görülmüştür.
a)
Cünüplük
Fıkıh
dilinde cünüplük (=cenâbet), cinsî münasebet veya şehvetle meninin gelmesi
(inzal) sebepleriyle meydana gelen ve belirli ibadetlerin yapılmasına engel
olan hükmî kirlilik halinin adıdır. Meni gelsin veya gelmesin cinsî münasebet
sonunda kadın da erkek de cünüp olur. Cünüplüğe yol açan cinsî münasebetin
ölçüsü ve başlangıç sınırı, erkeklik organının sünnet kısmının girmiş
olmasıdır. Erkek veya kadından şehvetle (cinsî zevk vererek) meninin gelmesi
cünüplüğün ikinci sebebidir. Meninin uyku halinde veya uyanıkken, iradî ya da
gayri iradî gelmesi sonucu değiştirmez.
Fakihlerin
çoğunluğuna göre:
Cünüplük için meninin şehvetle gelmesini şart gördüklerinden,
ağır
kaldırma, düşme, hastalık gibi sebeplerle meninin gelmesini cünüplük sebebi
saymazlar.
Şâfiîlere
göre: Şehvetle
veya ağır kaldırma, düşme, hastalık gibi sebeplerle meninin gelmesini cünüplük
sebebi sayarlar.
Uyandığında
ihtilâm olduğunu hatırlamamakla birlikte elbisesinde meni bulaşığı gören
kimsenin gusletmesi gerekir. Buna karşılık ihtilâm olduğunu hatırladığı halde
elbisesinde böyle bir iz görmeyen kimsenin ise gusletmesi gerekmez.
Cünüp
olan kimsenin farz veya nâfile herhangi bir namaz kılması, tilâvet secdesi
yapması, Kâbe'yi tavaf etmesi, Mushaf'ı eline alması, camiye girmesi ve orada
bulunması câiz görülmez. Bu kimseler dua ve zikir maksadıyla besmele çekip
Fâtiha, İhlâs, Âyetü'l-kürsî gibi sûre ve âyetleri okuyabilirler. Cünüp
kimsenin bu halini herhangi bir farz namazın ifası vaktine kadar geciktirmesi
ve bu arada yeme içme de dahil beşerî ve sosyal faaliyetlerini sürdürmesi
fıkhen câiz ise de bir an önce cünüplükten kurtulması, bunun için de ilk
fırsatta boy abdesti alması, değilse cinsel organını, el ve ağzını yıkaması
tavsiye edilmiştir.
b)
Hayız ve Nifas
Hayız
(ay başı) ve nifas (loğusalık) kanlarının kesilmesiyle veya bu iki hal için
öngörülen âzami sürelerin dolmasıyla gusül gerekli olur. Bu süreyi aşan
kanamalar özür hali (istihâze) sayıldığından bu tür kanamanın sona
ermesi halinde gusül gerekmez.
Hayız
ve nifas halindeki kadının hükmü cünüp kimseninki gibidir. Ayrıca bu durumdaki
kadınların cinsel ilişkide bulunması haramdır, oruç tutması da câiz değildir.
Yeni
müslüman olmuş bir kimsenin sırf bu sebeple gusletmesi,
Mâlikî
ve Hanbelîlere
göre: Vâcip,
Hanefî
ve Şâfiîler'e göre:
Mendup bir davranıştır. Cünüp ise gusletmesinin gerekliliğinde ittifak vardır.
B)
GUSLÜN FARZLARI
1-Ağza
su almak (mazmaza),
2-
Burna su çekmek (istinşak)
3-Bütün
vücudu yıkamak
Mâlikî
ve Şâfiîler ile Şîa'dan Ca‘ferîler'e göre:Ağız
ve burnun içini yıkamak sünnettir.
Mâlikîler'e
göre:
Vücudu ovalamak ve gusül işlemlerinin arasını açmamak da guslün
farzlarındandır.
*Gusülde niyet*
Hanefîler'e
göre: Sünnet.
Diğer
üç mezheb’e göre:
Farz
C)
GUSLÜN SÜNNETLERİ ve ÂDÂBI
Gusle
besmele ve niyet ile başlamak, öncelikle elleri ve avret yerini yıkamak, bedenin
herhangi bir yerinde kir ve pislik varsa onu gidermek, sonra namaz abdesti gibi
abdest almak, fakat su birikintisi varsa ayakların yıkanmasını sona bırakmak,
abdestten sonra önce üç defa başa, sonra sağ, sonra sol omuza su dökmek, sonra
diğer uzuvları yıkamak, her defasında bedeni iyi ovuşturmak, her âzayı üçer
defa yıkamak, suyun kullanımında aşırı davranmamak, avret yerlerini örterek
yıkanmak, gusül esnasında konuşmamak,
gusülden sonra çabucak giyinmek guslün belli başlı sünnet ve âdâbındandır.
Abdestin âdâbı sayılan diğer güzel davranışlar gusül için de geçerlidir. Hz.
Peygamber hamama bir örtü ile girilmesini emretmiş, avret yerlerini açarak veya
çıplak yıkanan kimselere meleklerin lânet edeceğini haber vermiştir.
V.
TEYEMMÜM
Sözlükte
"bir işe yönelmek, bir şeyi kastetmek" anlamına gelen teyemmüm dinî
literatürde, suyu temin etme veya kullanma imkânının bulunmadığı durumlarda
hadesi yani büyük ve küçük hükmî kirliliği
gidermek maksadıyla, temiz toprak veya yer kabuğundan sayılan bir
maddeye sürülen ellerle yüzü ve iki kolu meshetmekten ibaret hükmî temizlik
demektir.
A)
TEYEMMÜMÜN SEBEPLERİ
Teyemmüm
abdest ve gusül yerine geçen bir bedel ve istisnaî hüküm olup ancak belli bir
mazeretin bulunması halinde yapılabilir. Bu mazeretler de iki grupta
toplanabilir:
1.
Abdest veya gusle yetecek miktarda suyun bulunmaması.
2.
Suyu kullanmayı engelleyen fiilî bir durumun veya suyu kullanmamak için dinen
geçerli bir mazeretin/engelin bulunması.
Teyemmümün
Şartları
1-Yüzü
meshetmek
2-İki
kolu meshetmek
B)
TEYEMMÜMÜN YAPILIŞI
Teyemmüme
başlarken besmele çekmek, sıraya riayet etmek yani önce yüzü sonra kolları
meshetmek, bunları yaparken ara vermemek, elleri toprağa vurduğunda ileri geri
hareket ettirmek ve toprağın parmak aralarına girmesini sağlamak, ellerini
topraktan kaldırınca parmaklardaki toz ve toprakları silkelemek teyemmümün
sünnet ve âdâbı olarak sayılır.
Temiz,
kuru ve tozlu toprakla teyemmüm edilebileceği gibi taş, kum, çakıl, tuğla,
kiremit gibi maddelerle de yapılabilir. İki elin iç yüzü, yüzün meshi ve
kolların meshi için ayrı ayrı toprağa sürülür. Birincide iki elin içiyle yüzün
tamamı, ikincisinde sol elin içi ile sağ el ve kol, sağ elin içi ile sol el ve
kol dirseklerle birlikte tamamen meshedilir.
Hanefîler: Namaz vakti
girmeden teyemmüm edilmesi câizdir. Su bulunmadığı, mazeret hali kalkmadığı
sürece bir kimse yaptığı teyemmümle dilediği kadar farz ve nâfile namaz
kılabilir.
Diğer
üç mezhebe göre:
Teyemmümün geçerli olabilmesi için namaz vaktinin girmiş olması gerekir ve bir
teyemmümle birden fazla farz namaz kılınamaz.
Hanbelîler: Birden fazla kazâ
namazı kılınabileceği görüşündedir.
C)
TEYEMMÜMÜ BOZAN DURUMLAR
1.
Abdesti bozan ve guslü gerektiren durumlar teyemmümü de bozar. Çünkü teyemmüm
bu ikisinden bedeldir. Cünüp olan kimse teyemmüm yaptıktan sonra abdesti bozan
bir durum meydana gelse, yalnız abdesti bozulmuş olur, cünüplük hali geri
gelmez.
2.
Hastalık, tehlike, şiddetli soğuk, suyu elde edecek araç ve gerecin yokluğu
gibi teyemmümü mubah hale getiren bir mazeret sebebiyle teyemmüm yapılmış da bu
mazeret hali ortadan kalkmışsa, teyemmüm bozulmuş olur.
3.
Yaptığı teyemmümle namaz kılan kimse namaz esnasında suyu görürse veya su
bulunursa, teyemmümü bozulmuş olur. Namazı teyemmümle kıldıktan sonra su
bulunursa vakit çıkmamış bile olsa kılınan bu namazın iadesi gerekmez.
Şâfiîler
bu
durumda iadeyi gerekli görür. Namaz vakti çıktıktan sonra ise iadenin
gerekmediğinde görüş birliği vardır.
VI.
KADINLARA MAHSUS HALLER
Kadınların
fizyolojik yapılarından kaynaklanan özel durumlar, temizlenme başta olmak üzere
fıkhın çeşitli alanlarını ilgilendiren ayrı hükümlerin sevkedilmesini gerekli
kılmıştır. Bu fıkhî hükümlerin bilinmesi mükellefleri yakından veya şahsen
alâkadar ettiğinden, ilmihal bilgileri arasında yer alır.
İlmihal
dilinde, kadınlara mahsus haller denince hayız, nifas ve istihâze terimleriyle
ifade edilen üç durum kastedilir. Yetişkin bir kadının cinsel organından üç
türlü kan gelir. Birincisi yaratılışları gereği belirli yaşlar arasında ve belirli
periyotlarla gelen hayız kanıdır. İkincisi doğumdan sonra belirli bir süre
gelen nifas (loğusalık) kanıdır. Üçüncüsü ise bu ikisi dışında kalan ve genelde
bir hastalıktan kaynaklanan istihâze (özür) kanıdır. Bu üç durum, temizlik,
namaz, oruç, Kur'an okuma, hac, cinsî münasebet, boşanma gibi birçok hükümle
irtibatlı olduğundan fıkıh kitaplarında önemle ele alınır ve
ayrıntılı
biçimde incelenir.
A)
HAYIZ
Fıkıh
ilminde hayız, ergenlik çağına giren sağlıklı kadının rahminden düzenli aralıklarla
akan kanı ifade eder. Kadınlarda ergenlikten menopoza kadar görülen bu
fizyolojik olaya da hayız hali (mensturasyon, regl), âdet görme, âdet kanaması,
aybaşı hali gibi isimler verilir.
a)
Süresi
Hanefî
mezhebine göre :
Âdetin en az süresi 3, en uzun süresi 10 gündür. İki âdet arasında kalan en az
temizlik süresi de 15 gündür.
b)
Dinî Hükümler
Hayız,
bir nevi abdestsizlik ve cünüplük hali, yani hükmî kirlilik (hades) veya mazeret
kabul edilir. Hayızlı kadının namaz kılmasının ve oruç tutmasının câiz ve sahih
olmadığında, yani hayzın bu iki ibadetin ifasına engel bir mazeret sayıldığında
fakihler görüş birliğindedir. Hayız süresince terkedilen
namazların
kazâ edilmesinin gerekmediği, oruçların ise temizlendikten sonra tutulacağı
hususlarında da görüş birliği vardır.
Kâbe'yi
tavaf hariç hacla ilgili bütün işlemleri
ve ibadetleri (menâsik) yapabilir. Haccın rüknü olan ziyaret (ifâza)
tavafını yapmak üzere temizleninceye kadar Mekke'de bekler.
Hanefîler'e
göre:
Hayızlı olarak tavaf yapılması geçerli olmakla birlikte ceza kurbanı kesilmesi
gerekir.
Kur'an
okuması ve Mushaf'ı eline alması, mescide girip orada kalması, Hanefîler de
dahil fakihlerin çoğunluğuna göre câiz değildir. Bu konuda hayızlı kadın cünüp
kimse gibidir. İhtiyaç halinde mescide girebilirler, dua ve zikir niyetiyle dua
âyetlerini, Fâtiha, İhlâs gibi sûreleri besmeleyi, kelime-i tevhid ve şehâdeti
okuyabilirler.
Mâlikî
fakihleri
Bazı
sahâbe ve tâbiîn âlimlerinden rivayet edilen görüşlerin desteğiyle, kadının
hayız süresi içinde Kur'an okuyabileceğini, fakat hayız kanı kesildiği
andan itibaren gusledip temizleninceye kadar cünüp hükmünde olup Kur'an
okuyamayacağını belirtmişlerdir.
İbn
Hazm bu şartı da aramaz. Mâlikîler ve İbn Hazm dahil bir grup İslâm bilgini, cünüplük
halinin iradî, hayızın ise gayri iradî oluşundan hareketle
hayızlı kadın lehine bir ayırım yapmayı gerekli görmüş, özellikle Mâlikîler kadınların
Kur'an öğretimi ve öğrenimi için böyle bir ruhsata ihtiyacı bulunduğu
noktasından hareket etmişlerdir.
Hayızlı
kadının hayız sebebiyle ibadet edememesi, Kur'an okuyamaması dinin kendisine
tanıdığı bir muafiyettir. Fakat Kur'an öğretimi ve öğrenimi ile meşgul olan
kadınlar, hatta mazeret beyan etmesinin kendisini zor durumda bırakacağı bir
ortamda bulunan kadınlar yukarıdaki ruhsattan yararlanarak hayızlı oldukları
halde Mushaf'ı ellerine alıp, Kur'an okuyup dinleyebilirler.
B)
NİFAS
Fıkıh
dilinde nifas yani loğusalık, doğumdan hemen sonra kadının cinsel organından
gelen kan veya bu şekilde kan gelmesinin sebep olduğu hükmî kirlilik (hades) halinin
adıdır. Böyle kadına da loğusa (nüfesâ) tabir edilir.
Ancak
doğum yapan kadının ne zaman ibadetleri ifa etmeye başlayabileceğine açıklık
getirme maksadıyla nifas kanı için âzami süre koymanın ve bu süreden sonra akan
kanın hastalık (istihâze,
özür) kanı sayılmasının
yararlı olacağını düşünmüşlerdir.
*Nifas
için âzami(en uzun) süre.*
Hanefî
ve Hanbelîler: 40
gün.
Mâlikî
ve Şafiîler: 60 gün, olarak belirlemişlerdir.
Normal
doğumla veya el, ayak gibi uzuvları belirmiş olan bir çocuğun düşmesiyle nifas
hali meydana gelir.
Daha önceki dönemdeki düşükler için nifas hükümleri uygulanmaz. Nifasın âzami
süresi içinde fâsılalı (aralıklı) olarak görülen temizlik de nifastan sayılır.
*Kadınların
hayız hali ile ilgili dinî hükümler nifas için de geçerlidir.*
Nifas
halindeki kadınlar, namaz kılamaz, oruç tutamaz, Mushaf'ı eline alamaz, Kur'an
okuyamaz, mescide giremez, Kâbe'yi tavaf edemez, cinsel ilişkide bulunamaz. Bu
sürede terkettiği namazları kazâ etmez, fakat tutamadığı farz ve vâcip
oruçları sonradan kazâ eder.
Nifas
hali sona eren kadının gusletmesi gerekir. Gusletmedikçe belirtilen ibadetleri
eda edemez. Cinsel ilişkinin helâl olabilmesi için nifas kanı kesildikten sonra
kadının gusletmesi veya (Hanefîler'e göre) bir namaz vakti kadar
sürenin geçmesi gerekir.
C)
İSTİHÂZE
Rahim
içi damarlardan hayız ve nifas hali dışında ve bir hastalık veya yapısal
bozukluk sebebiyle gelen kana istihâze (özür kanı) denilir. Diğer bir
ifadeyle istihâze, kadının âdet ve loğusalık dışındaki
kanamalarının genel adıdır.
“İstihâze
kanı, dinmeyen burun kanaması, tutulamayan idrar veya bir yaradan sürekli kan
akması gibi sadece abdesti bozan bir özür (mazeret) halidir”. Bu
durumdaki kadın gerekli maddî-bedenî temizliği yapar, tedbirleri alır ve özürlü
kimselere tanınan ruhsat ve muafiyetleri kullanarak her bir namaz vakti için
ayrı ayrı abdest alıp ibadetlerini eda eder. Alınan bu abdestle o vakit
içindeki bütün farz, vâcip ve nâfile, eda ve kazâ namazları kılabilir.
Şâfiî
ve Mâlikîler'e göre :
Her bir farz namaz için ayrıca abdest almak gerekir.
__________________________________________________________________________________
Hayız:
Adet,
aybaşı, kanaması.
Nifas:
Loğusalık
hali.
Nüfesâ:
Loğusa
kadın.
İstihâze:
Özür
kanı.
__________________________________________________________________________________
DÖRT MEZHEBE GÖRE
TEMİZLİK KONUSU
Sular
Hanefîler dışındaki diğer mezheplerde sular
genellikle
1. Temiz ve temizleyici sular,
2. Temiz fakat temizleyici olmayan sular,
3. Temiz olmayan,(necis) sular,
Durgun suyun derinlik ve hacmi
Hanefîler'e göre: 50 m2 olması
Şâfiî ve Hanbelîler'e göre: Hacminin iki kulle (yaklaşık 206 litre) ve daha fazla miktarda olması
halinde büyük havuz hükmünü alır.
Mâlikîler'e göre: Normal abdest ve gusül suyu kabının alacağı su az su hükmündedir.
Necis (pis)
Mâlikî ve Hanbelîler: Eti yenen hayvanların idrar ve dışkısını necis saymazlar.
Şâfiîler: Necis sayar.
Hanefîler: Tavuk, kaz gibi
kümes hayvanlarının dışkıları “necâset-i galîza” (ağır pislik)
Sığır, koyun, geyik gibi dört ayaklı hayvanlarınki
ise “necâset-i hafîfe” (hafif pislik) olarak nitelendirilir. At, eşek ve
katırın idrar ve dışkısı ile havada pislemeleri sebebiyle sakınılması zor
olduğu için, atmaca, kartal, güvercin gibi kuşların dışkıları, hafif pislik
grubundadır.
Hayvanların derisi tabaklanınca temiz olurmu.
Hanefîler: Domuz derisini hariç tutarlar
Şâfiîler: Domuz ve köpek derisini hariç tutarlar Meytenin (murdar hayvan)
derisinin tabaklanınca temiz olacağı görüşündedir.
Hanefîler'e
göre: Meytenin, içine kan nüfuz etmeyen boynuz, kemik,
tüy, diş gibi katı cüzleri de temizdir.
Hanefî ve Mâlikîler'e göre: Meni necis olsa da kurumuş ise ovalamakla temizlenmiş sayılır.
--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
ABDESTİN FARZLARI
Hanefî mezhebinin dışında kalan diğer üç Sünnî
mezhebin buna bazı şartları da ilâve ettiği görülür. niyet
Üç mezhebe göre, niyet abdeste başlarken besmele çekmek farz.
Hanbelîler'e göre, dört
farzın âyette sayılan sıraya uygun yapılması (tertîb) farz.
Şâfiî ve Hanbelîler'e göre, bu işlemlerin ara verilmeden yapılması (muvâlât) Mâlikî ve
Hanbelîler'e göre farzdır.
Ca‘ferîler, abdestle ilgili
âyetin ifade tarzından hareketle ayakların yıkanmasının değil meshedilmesinin
farz olduğunu ileri sürmüşlerdir.
Abdesti bozan şeyler
Şâfiî ve Mâlikîler'e göre: İdrar ve dışkı yolları hariç, vücuttan çıkan kan ve benzeri sıvı
maddeler abdesti bozmaz.
Şâfiîler'e
göre: Erkek ve kadının tenlerinin birbirine değmesi
Mâlikî ve Hanbelîler'e göre: Temastan cinsel haz duyulması halinde abdest bozulur.
Hanefîler'in dışındaki üç mezhebe göre: Bir kimsenin kendi cinsel organına temas da abdesti bozar.
Bir kimse
abdest aldığını kesin olarak bilse de abdestinin bozulup bozulmadığında
tereddüt etse Mâlikîler'e göre: Abdesti bozulmuş olur.
Diğer üç mezhebe göre: Bu durumda abdest bozulmuş sayılmaz.
Namazda
yakındaki şahısların duyabileceği şekilde sesli olarak gülmek.
Hanefîler'e
göre: Rükûlu ve secdeli namazda sesli gülme abdesti de
bozar.
Diğer mezheplere göre: Sadece namazın bozulacağı görüşündedir.
Dört Meshebe göre: Başın dörtte birini meshetmek yeterli ise de iki elle başın tamamının
meshedilmesi –sağlık bakımından endişe verici bir durum yoksa– sünnettir.
--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
ÖZÜRLÜNÜN ABDESTİ
İmam Şâfiî'ye göre: Özürlü kimsenin her namaz için ayrı abdest alması gerekir. Özürlü
kimsenin bu sebeple elbisesine bulaşan idrar, kan özür devam ettiği sürece
namazın sıhhatine engel olmaz. Kadınlar için aybaşı ve loğusalık hali farklı
fıkhî hükümlere tâbi olup bunun dışında kalan kanamalar ve devamlı akıntılar (istihâze)
özür hali sayılır.
Cünüplük
Fakihlerin
çoğunluğuna göre: Cünüplük için meninin şehvetle gelmesini şart
gördüklerinden,
ağır kaldırma,
düşme, hastalık gibi sebeplerle meninin gelmesini cünüplük sebebi saymazlar.
Şâfiîlere göre: Şehvetle
veya ağır kaldırma, düşme, hastalık gibi sebeplerle meninin gelmesini cünüplük
sebebi sayarlar.
Yeni müslüman olmuş bir kimsenin gusletmesi
Mâlikî ve Hanbelîlere göre: Vâcip,
Hanefî ve Şâfiîler'e göre: Mendup bir davranıştır. Cünüp ise gusletmesinin gerekliliğinde ittifak
vardır.
----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
GUSLÜN FARZLARI
Mâlikî ve
Şâfiîler ile Şîa'dan Ca‘ferîler'e göre:Ağız ve burnun
içini yıkamak sünnettir.
Mâlikîler'e göre: Vücudu ovalamak ve gusül işlemlerinin arasını açmamak da guslün
farzlarındandır.
Gusülde niyet
Hanefîler'e
göre: Sünnet.
Diğer üç mezheb’e göre: Farz
--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
TEYEMMÜMÜN
Hanefîler: Namaz vakti girmeden teyemmüm edilmesi câizdir. Su bulunmadığı,
mazeret hali kalkmadığı sürece bir kimse yaptığı teyemmümle dilediği kadar farz
ve nâfile namaz kılabilir.
Diğer üç
mezhebe göre: Teyemmümün geçerli olabilmesi için namaz vaktinin
girmiş olması gerekir ve bir teyemmümle birden fazla farz namaz kılınamaz.
Hanbelîler: Birden fazla
kazâ namazı kılınabileceği görüşündedir.
Yaptığı teyemmümle namaz kılan kimse namaz
esnasında suyu görürse veya su bulunursa, teyemmümü bozulmuş olur. Namazı
teyemmümle kıldıktan sonra su bulunursa vakit çıkmamış bile olsa kılınan bu
namazın iadesi gerekmez.
Şâfiîler bu durumda
iadeyi gerekli görür. Namaz vakti çıktıktan sonra ise iadenin gerekmediğinde
görüş birliği vardır.
--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
HAYIZ SÜRESİ
Hanefî mezhebine göre : Âdetin en az süresi 3, en uzun süresi 10 gündür. İki âdet arasında kalan
en az temizlik süresi de 15 gündür.
Kâbe'yi tavaf hariç hacla ilgili bütün işlemleri ve
ibadetleri (menâsik) yapabilir. Haccın rüknü olan ziyaret (ifâza)
tavafını yapmak üzere temizleninceye kadar Mekke'de bekler.
Hanefîler'e göre: Hayızlı olarak tavaf yapılması geçerli olmakla birlikte ceza kurbanı
kesilmesi gerekir.
Mâlikî fakihleri: Kadının hayız süresi içinde Kur'an okuyabileceğini, fakat hayız kanı
kesildiği andan itibaren gusledip temizleninceye kadar cünüp hükmünde olup
Kur'an okuyamayacağını belirtmişlerdir.
--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
NİFAS (loğusa)
Nifas için
âzami(en uzun) süre.*
Hanefî ve
Hanbelîler: 40 gün.
Mâlikî ve Şafiîler: 60 gün, olarak belirlemişlerdir.
--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
İSTİHÂZE (özür kanı)
Hanefilere göre: Bu
durumdaki kadın gerekli maddî-bedenî temizliği yapar, tedbirleri alır ve özürlü
kimselere tanınan ruhsat ve muafiyetleri kullanarak her bir namaz vakti için
ayrı ayrı abdest alıp ibadetlerini eda eder. Alınan bu abdestle o vakit
içindeki bütün farz, vâcip ve nâfile, eda ve kazâ namazları kılabilir.
Şâfiî ve Mâlikîler'e göre : Her bir farz namaz için ayrıca abdest almak gerekir.
Temizlik Terimleri (sözlük)
Mutlak Su : Yaratıldığı tabii halini koruyan, mahiyetini
değiştirecek başka maddeler karışmamış suya mutlak su denilir. Yağmur, kar,
deniz, ırmak, kaynak ve kuyu suları normalde
böyledir. Mutlak suyun üç özelliği ve iki tabiatı vardır.
Üç Özelliği: Rengi, kokusu
ve tadı.
İki tabiatı: İnceliği ve
akıcılığı.
Suyun temizleyici sayılması
: Abdest ve gusül gibi hükmî temizlik aracı olabilmesinin câiz oluşunu ifade
eder.
Suyun temiz sayılması :
Diğer maddî temizlik ve kullanım aracı olabilmesini ifade eder.
Hem temiz Hemde temizleyici
olan sular : Rengi, kokusu ve tadı bozulmamış, içine pis bir madde
karışmamış, kullanılması mekruh ve şüpheli hale gelmemiş sular hem temiz hem de
temizleyici sayılırlar. Tabiatta normal halde bulunan mutlak sular kural olarak
böyledir. İnsanın, at, deve, sığır, koyun ve
keçi gibi eti yenen hayvanların ve kuşların artığı sular
da, bu sulara maddî bir pislik bulaşmadığı sürece kural olarak hem temiz hem
temizleyicidir.
Temiz ve temizleyici olmakla
birlikte kullanılması mekruh olan sular : Tavuk gibi eti yenen, kedi gibi
eti yenmeyen evcil hayvanların, çaylak, doğan gibi yırtıcı kuşların artığı
sular böyledir.
Mâ-i müsta‘mel : Abdest,
gusül gibi hükmî temizlikte kullanılmış olan sular; Maddî bakımdan
temiz olsalar bile ikinci defa hükmî temizlikte kullanılamaz.
Temiz ve temizleyici olmayan
sular: İçine pislik düştüğü kesin olarak veya galip zan ile bilinen –tanımı
aşağıda gelecek olan– az miktardaki sular ile içine düşen pislikten dolayı
rengi, tadı veya kokusu bozulan büyük su birikintileri ve akarsular böyledir.
Köpeğin, eti yenmeyen vahşi hayvanların artığı sular da temiz değildir.
Eşek ve eşekten doğan katırın
artığı suların hükmî temizlikte kullanılıp kullanılmayacağı ise şüphelidir.
Temiz su bulunmadığında bunlarla abdest ve gusül alınır ve ayrıca
teyemmüm yapılır.
Mukayyet Su : İçine temiz
bir maddenin katılmasıyla incelik ve akıcılığını kaybeden mutlak sulara veya
tabii bir oluşumla meydana gelip özel bir isimle anılan sulara "mukayyet
su" tabir edilir. Gül suyu, meyve suyu, maden suyu, diğer
helâl meşrubat türleri veya içinde nohut, mercimek benzeri temiz şeylerin
pişmesiyle incelik ve akıcılığını kaybeden sular böyledir. “Mutlak sular temiz
ve temizleyicilik özelliğini kaybetmediği sürece hem maddî pisliğin
temizlenmesinde hem de hükmî temizlikte kullanılabilirken mukayyet sular,
normal su bulunmadığı zaman sadece maddî temizlikte kullanılabilir.”
Büyük hades: Gusülle
giderilebilen “cünüplük (cenâbet), hayız ve nifas” gibi hükmî kirlilikler.
Küçük hades: Abdestle
giderilebilen hükmî kirlilik.
Büyük hükmî temizlik:
Gusül
Küçük hükmî temizlik:
Abdest
Necaset: Maddî kirlilik
Hades: Hükmî kirlilik
Necâsetten tahâret:
Görünür kir ve pisliklerin giderilmesi.
Hadesten tahâret:
Abdestsizlik halinin giderilmesi.
Necis: Pis
Necâset-i galîza: Ağır
pislik . Tavuk, kaz gibi kümes hayvanlarının dışkıları.
Necâset-i hafîfe: Hafif
pislik. Sığır, koyun, geyik gibi dört ayaklı hayvanlarınki ve At, eşek ve
katırın idrar ve dışkısı ile havada pislemeleri sebebiyle sakınılması zor
olduğu için, atmaca, kartal, güvercin gibi kuşların dışkıları, hafif pislik
grubundadır.
İstibrâ: Küçük abdest
temizliği.
İstincâ: Büyük abdest
temizliği.
Mazmaza: Ağzı su ile
çalkalamak (gargara yapmak)
İstinşak: Burnu su ile
temizlemek.
Delk: Ovmak (uzuvları su
ile ovmak)
Bedel, Halef : Mest ve sargı
üzerine mesh’in yıkama yerine geçmesi.
Hades-i asgar : Abdest
almayı gerektiren küçük kirlilik.
Hades-i ekber : Guslü
gerektiren büyük kirlilik.
Teyemmüm : Sözlükte
"bir işe yönelmek, bir şeyi kastetmek"
Hayız: Adet, aybaşı,
kanaması.
Nifas: Loğusalık hali.
Nüfesâ: Loğusa kadın.
İstihâze: Özür kanı. Rahim
içi damarlardan hayız ve nifas hali dışında ve bir hastalık veya yapısal
bozukluk sebebiyle gelen kana istihâze (özür kanı) denilir.
6. Derecesi ne kadar
yüksek olursa olsun bir velî günah işleyebilir. Peygamberlerden başkası
günahsız değildir. Ancak günah işleyen velîler günahta ısrar etmezler,
ederlerse velî sıfatını kaybederler. Fâsık ve fâcir (günahkâr) bir kişi özel
anlamda velî, yani Hak dostu olamaz. Bunlardan uzak durmalıdır.
7. Velîlerin, akıl ve
dinî hükümlerle bağdaşmaz görünen sözlerini işitenler ve bu tür hallerini görenler bu konularda
onları kendilerine örnek almamalı, delil saymamalı, bu tür söz ve ifadeleri
onların özel yaşayışı veya hatası sayıp kendileri şeriatın hükümlerine bağlı
kalmalıdırlar. Çünkü dinin açık hükümlerine, emir ve yasaklarına bağlı olmak
esastır. Bu olmadan tasavvuf da olmaz.
8. Tasavvuf alanında
müslümanlar asırlar boyu olgunlaşarak gelişen kültür birikimi ve gelenek
sebebiyle zengin bir mirasa, büyük bir ilim ve irfan hazinesine sahiptir. Bir
müslüman tasavvuf kitaplarını okuyabilir, tasavvufî düşünceden yararlanabilir.
Bunun için tasavvuf yoluna girmesi ve bir şeyhe bağlanması gerekmez. Ancak
tasavvuf kitaplarında gördüğü her şeyi doğru kabul etmemelidir. İnsan elinden
çıkan her kitapta doğru da yanlış da vardır. Yanlışı olmayan tek kitap Kur'ân-ı
Kerîm'dir.
9. Velîlerin kerameti
vardır ve haktır. Bir velînin velî olması için kerameti olması da şart
değildir. En büyük keramet iyi bir ahlâk sahibi olmaktır. Hatta istikamet
(doğruluk, dürüstlük) kerametten üstündür. Mânevî kerametler maddî
kerametlerden çok daha makbuldür. Bu sebeple kerametleri ve menkıbeleri ölçü
almamak ve abartmamak gerekir.
10. Velîler keşf ve
ilham denilen bir yolla Allah'tan bazan özel bilgiler alabilirler. Güvenilir
olup olmamaları, çeşitli yorumlara açık bulunmaları bakımından bu tür
bilgilerin çeşitli dereceleri vardır. Keşf ve ilham yoluyla elde edilen en
sağlam bilgiler bile ancak ilhama mazhar olan kişinin kendisi için delil olabilir.
Başkaları için bağlayıcı delil değildir. Bu tür bilgilerden yararlanmak için
bunların Kur'an ve hadislerin açık ve kesin hükümlerine aykırı olmaması
şarttır. Ebû Saîd el-Harrâz'ın dediği gibi: "Zâhirî hükümlere aykırı olan
her bâtın bâtıldır."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder