Mantık 1. Ünite
Mantık sözcüğünün Kaynağı ve Anlamı
Mantık sözcüğü yunanca logice sözcüğünün karşılığıdır. Logice sözcüğü Yunanca söz-konuşma ve akıl-düşünme anlamına gelen logos kelimesinin dönüştürülmüş şeklidir. Mantık kelimesi de aynı anlama gelmektedir.
Arapça “nutk” kelimesinden türemiştir. Nutk kelimesi de Düşünmek, konuşmak, söylemek,cevap vermek anlamına gelir.
Mantık teriminin anlamı
Necati Öner, mantık sözcüğünün kavramsal anlamını ortaya koyarken onun önce belli bir düşünme tarzını ifade ettiğini ikinci olarak özel bir bilimin adı olduğunu belirtmektedir. Ona göre, mantıklı dediğimiz düşünme biçimi insanın yaratılışından itibaren vardır. Ancak mantık biliminin kuruluşu daha sonraları olmuştur.
Mantık bilimi, mantıklı denen düşünme tarzını kendisine konu alarak mantıklı düşünmenin
düzenli olarak tespitini yapmaktadır. Mantıklı düşünmeye, doğru düşünme veya tutarlı düşünme de denilir. Mantıklı düşünmede, tutarlılık esastır. Tutarlı düşünme ise akıl yürütmenin akıl ilkeleri denen
ilkelere uygun olması ile mümkün olmaktadır.
Mantık biliminin tanımı
Burada söz konusu olan mantık bilimi “Klasik mantık”tır. Klasik veya geleneksel mantık, Aristoteles’in kurduğu ve daha sonraları Megara ve Stoa okullarının ve ortaçağ filozoflarının geliştirdiği mantık sistemidir. Bu mantık sisteminin en önemli özellikleri formel (suri) olması, doğru-yanlış diye iki doğruluk değerine sahip olması; mantık ilkeleri denen özdeşlik, çelişmezlik, üçüncü halin imkansızlığı ve yeter sebep ilkesine dayanmasıdır. Bu mantık sistemlerinde en temel konular, kavram, önerme ve akılyürütme konularıdır.
Mantık önce mantıklı denen belli bir düşünme tarzını ifade eder, ikinci olarak özel bir bilimin adıdır. Mantıklı düşünme ile mantık bilimi arasında sıkı bir ilişki vardır. Mantık bilimi, mantıklı düşünmenin düzenli olarak tespitini yapmaktadır. Bir yönü ile mantık bir bilim olarak kabul edilir; diğer yönü ile de mantık bir sanat ve teknik olarak görülür.
Mantık hakkında pek çok tanım yapılmaktadır: bilinenden bilinmeyenin elde edilmesine vasıta olan bilimdir; hakikata sevkeden zihin işlemlerinin bilimidir; doğru düşünmenin yöntemi veya doğru düşünmenin kurallarını konu edinen bilimdir; çıkarımların geçerliliği ile önerme kümelerinin tutarlılığını denetleyen yöntem veya geçerlilik ile tutarsızlığı belirleyen kuralları konu edinen bilimdir.
Mantık, esas itibariyle düşünme sürecinin kendisiyle ilgilenmediği gibi her düşünce biçimini de konu olarak incelemez; yalnızca belli bir düşünce biçimini daha doğrusu akılyürütme biçimini inceler. Çünkü, her akılyürütme bir düşünmedir; ancak her düşünme bir akılyürütme değildir. Akılyürütmeden de daha çok dedüksiyon anlaşılır; dedüksiyondan da dedüksiyonun en mükemmel şekli olan kıyas anlaşılır. Kıyasta da geçerli çıkarımların biçimleri ve bu biçimleri mümkün kılan kurallar araştırılır.
Mantıkçı Teo Grünberg’e göre de genellikle mantık, doğru düşünmenin yöntemi veya doğru düşünmenin kurallarını konu edinen bilim olarak tanımlanır. Mantık, çıkarımların geçerliliği ile önerme kümelerinin tutarlılığını denetleyen yöntem veya geçerlilik ile tutarsızlığı belirleyen kuralları konu edinen bilimdir.
Mantıkçı Lukasiewicz mantığın, sadece düşüncenin formuyla ilgilenmesi açısından, formel bir bilim olduğunu; tek tek objelerle ilgilenmeksizin sadece düşünme tarzımızla ilgili olduğunu belirtir. Eğer mantık düşünmenin kurallarının bilimi ise o zaman formel mantık düşüncenin formlarının incelenmesidir, demektir.
Formel mantık, düşünmenin salt formlarının öğretisi, mantıksal düşünmenin bilimi, doğru düşünme kurallarının bilgisi, akılyürütmenin bilimi ve ispat bilimi gibi çeşitli şekillerde tanımlanmaktadır. Formel
mantığın tanımlanmasında dikkati çeken temel nokta varlıkla ilişkisinden bağımsız olarak sadece düşünme formlarının veya dilsel ifade formlarının bir öğretisi olmasıdır. Mantık düşünüşün sadece işleme yollarının, işleme şekillerinin bilimidir. Mantıkta düşünüşün içerikten sıyrılmış olarak işlemesi esastır.
Mantığın bir de amacına göre tanımı yapılır. “Mantık zihni hatadan koruyan bir fen, bir alettir; “Mantık şeylerin bilgisinde aklını iyi kullanma sanatıdır”Burada mantık bir düşünme sanatı olarak görülmektedir.
Mantık felsefenin bir disiplini midir? Yoksa felsefe yapmanın, bilimi kurmanın metodu mudur?
Stoacılar mantığın felsefenin bir kısmı olduğunu iddia ettiler; Aristocular mantığın felsefenin yalnızca bir aleti olduğunu söylediler; Platoncular ise mantığın eşit olarak hem felsefenin bir kısmı hem de aleti
olduğu görüşündeydiler.
Aristoteles yorumcularından Ammonius,Plâtoncuların fikrini kabul ederek şöyle bir uzlaştırma denemesine girmiştir: Ona göre eğer kıyası gerçek terimleri (concrete) açısından
ele alırsak o zaman mantığa felsefenin bir kısmı gibi bakabiliriz. Eğer kıyası harfler (semboller) içinde ifade edilen soyut kurallar olarak görürsek Aristocuların Aristoteles’i takibederek yaptıkları gibi o zaman mantığı felsefenin bir aleti olarak kabul edebiliriz.
Aynı tartışma İslam mantık tarihinde de önemli bir yer tutmuştur. İbn Sina’ya göre mantık ister felsefenin bir kısmı sayılsın isterse felsefeden bağımsız olsun daima bir alettir. Afrodisiaslı İskender’den Gelenbevi (1730-1791)’ye kadar bütün İslam mantıkçılarının müşterek ve umumi
mesele mantığın sanat mı ilim mi olduğu konusu idi. Aristoteles’in bilimler sınıflamasında mantığa yer vermediği söylenmektedir. Onun, mantığı bilim olarak değil de zaruri ve ispatçı bilimin aleti olarak gördüğü fikri yaygındır. İslam düşünürlerinde de bu fikrin ağır bastığı belirtilmektedir.
Mantık felsefenin bir kısmı bir disiplini sayıldığında felsefenin bölümleri olan fizik, metafizik, etik, matematik gibi bir reel varlık alanının bilgisi olmaktadır. Felsefeden bağımsız bir alet (enstrüman) olarak kabul edildiğinde bilimlere giriş, bilimi ve felsefeyi kurmanın, felsefe yapmanın bir metodu olmaktadır.Arista’nun mantığı felsefenin bir dalı olarak görmediği aşikardır. O Mantığı bilimlere giriş yapılacak bir alet olarak görür. Yazdığı mantık kitabının adı da “Organon” dur. Organon alet manasına gelmektedir.
MANTIĞIN TARİHÇESİ
Gerek İslam dünyasında gerekse Batı’da asırlar boyunca hakim olmuş mantık Aristoteles mantığıdır.
Mantık biliminin kurucusu Aristoteles (M.Ö. 384-322) dir. Aristoteles’den önce Elea okulu ve Sofistler mantık biliminin kurulması için hazırlık çalışmaları yapmışlardır. Bunların münakaşalarında
Dikkatin mantıklı düşünme üzerine çekildiğini görüyoruz. Fakat mantığı bir disiplin olarak kurma şerefi Aristoteles’e aittir.
Aristoteles'in ölümünden sonra eserleri, öğrencileri tarafından toplanıp tasnif edilmiştir. Bu tasnif işinde en önde gelen kişi kendisinden sonra kurduğu lisenin (Lykyum) başına geçen Theophrastus'tur.
Aristoteles'in eserleri M.Ö.70 yıllarında o zamanki Aristoteles okulunun başında bulunan Andronikos tarafından bir katalogla yayınlanmıştır. İşte bu gün elimizdeki temel kaynak bu kitaptır. Bu eserlere ORGANON adı verilmiştir.
Farabi’nin bizzat kendisinin mantık tarihini gelişme dönemleri itibariyle tasnifi dikkate şayan bir özellik
arzetmektedir. Rescher’e göre Farabi Mantık’ın gelişmesini beş dönemde ele almaktadır. Bu dönemler sırasıyla şunlardır: I. Erken Yunan Donemi. Bu dönem Aristoteles ve ilk takipçilerini içine alır. II. Donem: İskenderiye dönemi. III. Dönem: Hıristiyanlık gelinceye kadar ki Roma Hâkimiyeti dönemi IV. Dönem İslam gelinceye kadarki Hıristiyan üstünlüğü dönemi. V. Dönem de İslami dönemdir.
Mantığın kurucusu Aristoteles mantık konularını “Organon” adı altında yazdığı altı kitapta incelemiştir. Altı kitap şunlardan ibarettir: Kategoriler, Önermeler, Birinci Analitikler, İkinci Analitikler, Topikler
ve Sofistik Deliller. Aristoteles bu kitaplarda kavramlar, hükümler, akılyürütmeler ve çeşitli ispat şekilleri üzerinde durmaktadır. Aristonun kitaplarına “Organon” adını kendisi değil, ondan sonra gelen öğrencileri vermiştir.
Batı’da ortaya çıkan mantık çalışmaları, özellikle 12. Yüzyıdan sonraki çalışmalar İslam mantık külliyatının Latince’ye, Ispanyolca’ya ve Italyanca’ya çevrilmesinden sonra hız kazanmıştır.
Gerçektende Batılılar Aristoteles mantığını bir bütün halinde ancak Müslümanlardan öğrenmişlerdir. İslam mantık tarihi incelendiğinde Organon’un tümünün işlendiği ve buna ilaveten diğer mantık anlayışlarına özellikle Stoacı mantık anlayışına, Megara okulunun görüşlerine de yer verildiği görülmektedir. Ancak onlar bu farklı mantık görüşlerini Aristoteles mantığına bir katkı olarak görmüşlerdir. Şu sebeple ki, onların nazarında mantık bir bütündür ve bunlar birbirini tamamlamışlardır.
ARİTOTELES MANTIĞININ İSLAM DÜNYASINA GİRİŞİ
Başlangıçta müslümanlar temel kaynaklara vakıf değildiler; onların Antik-Çağ Yunan felsefesi ve Aristoteles mantığı ile ilk temasları Yunancayı bilmediklerinden, dolaylı yollardan olmuştur. Bu ara dönemde, Yunan felsefe ve mantığının İslam dünyasına girişinde Süryanilerin etkin olduğu bir gerçektir.
Hıristiyanlığın Roma'da resmi din olarak kabul edilmesinden sonra, bu dinle çelişkili görülen felsefe ve felsefeyle ilgili ilimler gözden düşmüşler; Roma ve Atina felsefe mektepleri zayıflamışlardı.
Abbasiler'in ilk dönemlerinde Yunanca’dan yapılan bilim, felsefe ve mantık kitaplarının tercümesi İslam dünyasında bilimin ve felsefenin gelişmesine büyük katkıda bulunmuştur. Bu tercüme faaliyeti büyük oranda Süryanilerin elindeydi.
İlk mantık kitabı yazanlar, Suriyeli Hıristiyanlar olan Süryanilerdir. Onların Arapça’ya çevrilen mantık çalışmaları İslam mantığının gelişmesi yönünde bir hazırlık aşamasıdır. Süryani mekteplerinde Aristoteles’in "Organon"unun ilk dört kitabı asıl kitapları oluşturur. 9. Yüzyılın ilk yarısında bazen Süryanice'den bazen de Yunanca'dan Arapça'ya çevrilen bu tercümeler ilk İslam mantıkçılarının zeminini oluşturmuştur.
Süryaniler özellikle mantığa çok önem vermişler ve felsefeye dair pek çok tetkik, şerh ve tercümeler vücuda getirmişlerdir. Süryanilerin mantık çalışmaları orijinal olmaları bakımından değil, fakat Siiryaniler'in müslümanlara Aristo mantığını nakletmeleri bakımından önemlidir. Oysa müslümanlar Süryanileri zamanla bu konuda oldukça geride bırakmışlar ve büyük başarı sağlamışlardır.
Batı karanlık yüzyıllardan sonra kaybolmuş felsefe ve mantığı Müslümanlar sayesinde yeniden keşfetmiştir. 12. Yüzyıla kadar Batı’da Aristoteles’in var olan eserleri "Kategoriler" ve “Önermeler” kitabıyla sınırlıydı.
Batı’da ortaya çıkan mantık çalışmaları, özellikle 12. Yüzyıdan sonraki çalışmalar İslam mantık külliyatının Latince'ye, İspanyolca'ya ve İtalyanca'ya çevrilmesinden sonra hız kazanmıştır.
İslam mantık tarihi incelendiğinde Organon'un tümünün işlendiği ve buna ilaveten diğer mantık anlayışlarına özellikle Stoacı mantık anlayışına, Megara okulunun görüşlerine de yer verildiği görülmektedir. Ancak onlar bu farklı mantık görüşlerini Aristoteles mantığına bir katkı olarak görmüşlerdir. Şu sebeple ki, onların nazarında mantık bir bütündür ve bunlar birbirini tamamlamışlardır.
İslamda Arapça’ya yapılan ilk tercümeler Halid b. Yezid b. Muaviye (Ö. 85 H. / 704 m.) tarafından yaptırılmıştır. Halid, İskenderiye Akademisinden Arapça bilen âlimleri Dimaşk’a çağırarak kimya, tıp
ve nücümle ilgili kitapları Yunanca’dan Arapça’ya çevirtmiştir. İslam dünyasında tercüme faaliyetleri Abbasiler zamanında hız kazanmıştır.
Abbasiler’de bilhassa Me’mun döneminden başlamak üzere X. Asrın sonlarına kadar birçok meşhur mütercimler yetişti.
İlk defa halife el-Mansur (754-755) zamanında Aristoteles’in Organon’unun Arapçaya tercüme edilmesi istenmiştir.
İslam âleminde en büyük mütercimlerden biri olan Huneyn ibn Ishak ise Ketegorileri Arapça’ya tercüme etmiş, Önermeler kitabını, Birinci ve İkinci Analitiklerin bir kısmını Süryanice’ye çevirmiştir. Ondan sonra oğlu İshak ibn Huneyn (Ö.911) bazen Süryanice’den bazen de Yunanca’dan İsagoji hariç bütün mantık külliyatını Arapça’ya tercüme etmiştir. İshak’ın Organon tercümesine el-Dustur (Ana kitap) deniyordu.
İlk devirde İslam mantık tarihindeki çalışmalar Bağdat ekolüyle sınırlıyken bir asır süren tercüme devrini müteakip orijinal incelemeler ve eserler yazılmağa başlandı. Tercüme olmayan ilk mantık çalışmaları Kindi (803-873) ile başlamıştır. Kindi, Aristoteles mantığını, İsagoji’yi dışarıda bırakıp sekiz kitap olarak inceleyen Müslüman mantıkçıdır.
mantıkçının Farabi olduğu fikri varsa da Kindi Farabi’den önce “Kemmiyat’u Kütüb’i Aristatilis”adlı eserinde Aristoteles mantığını sekiz bölümde ele almıştır.
İslam’dan önce Aristoteles’in mantık kitaplarının başına Rodos’lu Andronicus ve Ammonius tarafından “İsagoji”nin; sonuna “Poetik” ve “Retorik”in katılmasıyla “Organon” dokuz kitaba çıkarılmıştı.
Kindi ve Farabi “İsagoji”yi Organon’dan çıkararak kitap sayısını sekize indirdiler ve İsagoji”yi ayrı bir kitap olarak ele aldılar. Fakat kendilerinden sonra gelen İbn Sina eski Hellenistik geleneğe
uyarak “İsagoji”yi tekrar mantık kitaplarına ekledi ve Organon’u dokuz kitap olarak ele aldı.
İslam düşüncesinde mantığın esasını, Grek tefsircilerinin Stoacı ve Yenieflatuncu temayüllerle değişmiş Aristoteles mantığı teşkil eder.Grek tefsircilerinin Aristoteles mantığında yaptıkları değişiklik o mantığın esası ile ilgili değildir. Belki o mantığa yapılan yeni ilavelerdir. İşte İslam filozofları da Aristoteles’in Grek tefsircilerinin fikirlerine de mantık kitaplarında yer vermişlerdir.
Süryani ve Müslüman mantıkçıların “Retorika” ve “Poetika”yı Organon’a dahil etmeleri aslında Simplicius’ (533) a kadar geri gider. Kindi’ye göre Aristoteles mantığının asıl konusu Kıyasın incelenmesidir. Kindi’nin zamanında Süryani ve Müslüman mantıkçılar Birinci Analitikler’in 7. Bölümünün sonuna (kategorik kıyasın sonu) kadar araştırmalarını devam ettirmişlerdir. Kindi’ye göre sekiz kitapvardır ve bunlardan ilk üçü yani “Kategoriler”, “Önermeler” ve “Birinci Analitikler” en
önemlileridir.
İSLAM MANTIK KÜLLİYATININ TEŞEKKÜLÜ
İlk devirde İslam mantık tarihi özellikle Bagdat ekolüyle daha çok Süryaniler’in mantık çalışmalarına bağlı kalmışken daha sonraki devirde özellikle Farabi devrinde, Aristoteles’in mantık şarihlerinden
Alexander d’ Aphrodisias, Simplicius, Ammonius gibi kimselerin çalışmaları ile, Galen’in ve az da olsa Stoacıların mantık alanındaki çalışmaları, İslamdaki mantık anlayışının gelişmesine yardımcı olmuştur.
9. Yüzyılın sonunda ve 10. Yüzyıl boyunca mantık çalışmaları, Bağdat’da toplanmış, Süryani mantıkçılarının oluşturduğu Bagdat ekolünün elindeydi. Bu ekolün oncüsü Ebu Bişr Matta ibn Yunan’dı. Takipçileri de onun öğrencileriydi. Yahya İbn Adiy’in ve Farabi’nin onun öğrencisidir. Farabi Bağdat ekolüne mensuptu. Zira kendisi mantığı özellikle “Burhan” kitabını orada bulunan Yuhanna ibn Haylan’dan okumuştu.
Süryaniler’in Aristoculugu ile Müslüman filozofların Aristoculuğu arasında çok önemli farklar vardır.
Süryani mekteplerinde Aristoteles’in sistemi tam teşekkül etmemişken, İslam filozofları araştırma ve inceleme bakımından onları kat kat geride bırakmışlar ve onların işlemedikleri Aristoteles’in fizik, metafizik, psikoloji ve ahlakla ilgili kitaplarını da tümü ile ele almışlardır.
İslam inancıyla tanışan Arap ve diğer toplumlar bu yeni inancın verdiği heyecanla hayatlarını tanzim
ederken akılgücü ve zihin kudretlerini geliştirme konusunda o zamana kadar ki insanlığın ortaya koyduğu felsefe ve bilim verilerini elde etmede çok istekli olmuşlardır. Özellikle Aristoteles felsefesini ve mantığını ön planda tutmuşlar, mantığı da hem bir metot hem de dini düşüncelerini savunmada bir alet olarak kabul etmişlerdir. Bu nedenle İslam filozoflarının sisteminde ve daha sonra İslam düşüncesi içinde mantığın çok önemli bir yeri olmuştur.
Tercüme devrini müteakip diğer sahalarda olduğu gibi mantık sahasında da birçok eserler telif edilmiş; Kindi, Farabi, İbn Sina, İbn Rüşd, Fahruddin Razi, Seyyid Şerif gibi düşünürler mantık’ı ilmi spekülasyonlarının başlangıcı, sistemlerinin temeli saymışlardır.
İslam düşüncesinde Filozoflar gibi kelamcılarda mantığı kullanarak aklı yorumlara müracaat etmişlerdir. Başta mutezile kelamcıları olmak üzere bazı İslam kelamcıları gerek İslam filozoflarından gerekse Aristoteles ve Eflatun’dan bazı meselelerde, vardığı sonuçlar farklı olsa bile etkilenmişlerdir. Bu etkilendikleri konulardan biri cedel (diyalektik) metodunun kullanılmasıdır.Hatta klasik mantığın bir konusu olan modalite teorisinin de İbn Hazm vasıtasıyla İslam fıkhına hükümler konusunda uyarlandığını da görebiliriz.
Müslümanların diğer din mensuplarıyla yaptıkları tartışmalarda, karşı tarafın Aristoteles mantığının fikirlerini kullanarak cevap vermelri müslümanların bilhassa mantığı iyice öğrenmelerini sağlamıştır.
Daha sonra Kindi, Farabi ve İbn Sina gibi filozofların mantığı daha geniş planda incelemeleri ve savunmaları ile birlikte mantık büyük bir gelişme göstermiştir. Buraya kadar zikredilen İslam devresindeki Hıristiyan ve Müslüman mantıkçılar eserlerini ekseriya Arapça yazmışlar veyahut Yunanca eserleri Süryanice tercümelerinden veya doğrudan doğruya asıllarından Arap diline nakletmişlerdir. Bundan sonraki dönem (X.Yüzyıl) orijinal kitapların yazılmağa başlandığı İslam mantık çalışmalarının teşekkül devresidir. İslam aleminde tercüme devrinden sonra mantık’a dair yeni araştırmalar Farabi ile başlamaktadır. Farabi, mantık tercümeleri ve şerhlerini incelemiş, onların eksiklerini tamamlamağa çalışmış, özellikle de Kindi’nin şerhleri üzerinde durarak bu konuda
yazdığı eserlerle “Muallim’i Sani” unvanını kazanmıştır.
Mantık çalışmaları X. Asırda Ebu Nasr el-Farabi (870-950) ile en yüksek olgunluğuna erişmiştir. Farabi Aristoteles mantığının hemen bütün kitaplarıyla meşgul olmuştur. İbnu’l- Mukaffa, Kindi ve diğer mantıkçıların müphem bıraktıkları veya çözemedikleri mantık problemlerini Farabi, artık müphem hiçbir nokta bırakmadan çözmüştür.
Farabi Aristoteles in mantık çalışmalarını yorumlamış olsa da bu iki filozofun arasında temelde bir anlayış farkı vardır. İki filozofun yaşadıkları asırların farklılığı göze alındığında Farabi Aristoteles mantığını farklı problemlere uygulamıştır.
Farabi söz konusu olunca mantığı sadece sözlü bir gelenek olarak telakki etmek gerçeğe
uygun değildir. Tam tersine Farabi, mantığı bir bilim dalı olarak görmektedir. O bilimler sınıflamasında mantığa da yer verir, şöyle ki; ilimlerin konu ve elde edilişleri yönünden sınıflandırılmasında kabul
ettiği bilimlerden biri de “mantık bilimi”dir. Mantık ona göre Gramer ve Linguistik; Riyaziyat (matematik), Fizik, Metafizik; Medeni ve İslami ilimler grubu içinde kendi başına ayrı bir bilimdir. O “İhsaul -Ulum” adlı kitabında ilimleri ilk önce beş ana kısma böler: 1- Dil ilmi, 2-Mantık ilmi, 3- T’alimi ilimler, 4- İlahiyat, 5-Teknik ilimler.
Mantıkçı Bingöl’e göre Farabi mantığı dokuz bolüm halinde inceleyen ilk filozoftur. O, bu ilmin tamamını teşkil eden dokuz kitabı şöyle isimlendiriyordu:
1. al-Madhal (isagoji)
2. al-Makulat (kategoriler)
3. Kitab al- Ibare (peri-ermeneias)
4. Tahlil al- Kıyas (I. Analitikler)
5. Kitab al-Burhan (II. Analitikler)
6. Al-Cedel (topika)
7. Sofistika
8. Al-Hitabet (retorik)
9. Al-Şiir (poetika).
Farabi’nin eserlerinin birçoğu bu gün mevcuttur. Bizzat bizim gördüğümüz yazma eserleri şunlardır:”Risale Fi Tefsir’i Kitabi’1 Medhal fi Sinaat’il-Mantık”, Ayasofya K. 4839/6 numarada kayıtlı; “Mantık al-Semaniyye” Hamidiye 812’de kayıtlı. Diğer eserleri: “Kitab’ul-Burhan”, “Şerhu Kitab’il-Burhan”, “Şerait’ul-Yakin”.
İslam mantık tarihinde mantığa ilk muntazam şeklini veren İbn Sina (H.370-428; M. 980-1037) dir. O, “Kaside Fi’l-Mantık”, “eŞ-Şifa”, “en-Necat”, “el-İsarat ve’t-Tenbihat” adlı eserlerinin birer mühim bahsini
mantık hakkındaki tetkiklerine ayırmıştır.
İbn Sina ilk önce, Buhara’da Ebu Abdullah en-Natili isminde bir filozoftan “lsagoji”yi okumuştur. Kindi ve Farabi “İsagoji”yi ayrı bir kitap olarak görüp Organon’dan çıkararak mantık kıtaplarını sekize indirirken, İbn Sina, eski Hellenistik geleneğe uyarak “İsagoji”yi tekrar mantık kitaplarına ekledi ve “Organon”u dokuz kitap olarak ele aldı. Ayrıca Farabi’de daağınık bir halde bulunan mantık onda derlenmiş,toplanmış ve ilk muntazam şeklini almıştır. Bu nedenle Farabi’den sonra en önemli İslam mantıkçısı olarak İbn Sina görülmektedir.
İbn Sina Aristoteles mantığını savunmuşsa da Aristoteles’in Yunan tefsircilerinin eserlerini de okumuş, tanım teorisinde Sokrat, Eflatun ve Calinos’tan da istifade etmiş; hüküm mantığında Stoacıların fikirlerine de yer vermiştir. İbn Sina Yeni-Eflatuncu Alexandre d’Aphrodise gibi ve Plutarque gibi diğer bazi düşünürlerle birlikte mantığı bir alet olarak görmüştür. Buna bağlı olarak kendisinden sonra genel olarak mantık daha çok bir alet olarak görülmüştür. Ibn Sina ile birlikte Aristoteles mantığı bazı Stoacı etkilerle muhteva bakımından daha da zenginleşti ve derinleşti.
İbn Sina’nın mantık kitaplarını İsagoji, Kategoriler, Önermeler, Birinci Analitikler, İkinci Analitikler, Topikler, Sofistik Delilerin çürütülmesi, Retorika ve Poetica şeklinde sıralamasında Aristoteles’in payının olduğu şüphelidir. Bu sırayı tanzim eden Alexandre d’ Aphrodisia ile Aristoteles’in daha sonraki talebeleriydi. Ancak Alexandre, “Retorika” ve “Poetika’”yı “Organon”’a dâhil etmediği halde Ammonios ve Simplicius dâhil ediyorlardı.
İbn Sina XI. Yüzyılın ilk çeyreğinin en orijinal ve verimli mantıkçısıdır. Mantık alanında hatırı sayılır yenilikler getirmiştir. O, Bağdat ekolüne çok şey borçlu olmasına rağmen bu ekole hiç katkıda bulunmamış, bilakis mantığı Aristocu metinlerin bir araştırması olarak ele alan Bagdat
ekolünü tenkit etmiştir. Artık İbn Sina ve onun hâkim olduğu mantık geleneği için bir mantık kitabı Aristoteles’in kitaplarının şerhi değil, bağımsız kendi kendine yeterli ayrı özel bir kitaptır. Bu bağımsız çalışmalar da kendi tarzını oluşturacaktır.
İbn Sina mantık ve felsefe ile ilgili çalışmalarını Bagdat okulunun Batıcı yaklaşımına tam ters biçimde Doğucu bir sitille ortaya koyar. Bu “Doğu Mantığı” Farabi’nin tarzından ve tabiî ki önceki Aristoculardan
farklıdır. Bu nedenle İbn Sina, mantığına Galen’den, özellikle de Stoacı kaynaklardan bazı unsurlar sokmuştur.
İbn Sina’nın Bağdat ekolünü tenkidi ve Aristocu doktrinden kısmen de olsa ayrılması genel bir kabul görmüş değildir. Batı okulunun müdavimleri İbn Sina’nın bu yeni katkılarına karşı çıkmıştır. Batı okulunun
en önemli temsilcileri Fahruddin er-Razi (1148-1209) ve onun takipçileri Khunaci (l194-1249) ve Siracüddin el- Urmevi (l198-1283) dir. Bu mantıkçılar yalnızca İbn Sina’nın Aristoteles’den ayrılışını etraflıca tenkit etmekle kalmadılar, aynı zamanda hem kendileri zamanında hem de kendilerinden sonraki zamanlarda da standart hale gelen temel kitaplar da yazdılar.
Türk-İslam dünyasında Farabi’nin ve İbn Sina’nın temsil ettiği mantık anlayışları yaygındı. XI. Asırdan sonra mantık sahasında büyük eserler verildiğini görmüyoruz.
XI Yüzyılın sonlarında en önemli mantıkçı olarak Gazzali(450-505;1059-111 l)yi görüyoruz. Doğu ve Batı düşüncesine en az İbn Sina kadar tesir etmiş birisidir.
Gazzali’yi adım adım takip etmiş bir ekol ve ona sımsıkı bağlı bir öğrenci gurubu olmamasına rağmen genelde
onun çizdiği yolda yürümüş birçok düşünür gurubu vardır. Bunlar
daha çok kelamcı ve filozof kimselerdi. Başka bir değişle filozof kelamcılardı. Bunların başında Gazzali’yi özellikle filozofları tenkit konusunda takip eden Şehristani (1076-1153), Fahreddin Razi (1149-1209)
gelir.
Gazzali filozofları tenkit ederken özellikle ontoloji sahasında öyle görüşler ileri sürmüştür ki,
bunlar okazyonalizm, indeterminizm, konvansiyonalizm gibi modern felsefede işlenen görüşlerden başka bir şey değildir. Gazzali Hicri beşinci asırda mantığı felsefenin, ilmin başlangıcı olarak gorüp “Miyar’ul-ilm” ve “Kitab’u Mihakk’in-Nazar fi’1-Mantık ve’1-Usul” adlı kitaplar yazarak mantığı İslam düşüncesinin vaz geçilmez bir düsturu olarak yerleştirdi. Mantık karşıtı tavrlara karşı mantığı savunmuştur. “Mantık Bilmeyenin İlmine Güven Olmaz” (es-Saidith.Kahire, s. 7) diyerek mantığın genel kabul görmesine vesile olmuştur.
Aslında mantık ilminin genel kabul görmesi mantık kitaplarının Arapça’ya tercümesinden yaklaşık olarak iki buçuk asır sonra gerçekleşmiştir. Bu süre zarfında, mantık’ın kullanılmasında bir mahzurun bulunup bulunmadığı tartışmaları devam etmiştir.
Mütekaddimin adını alan Gazzali’den önceki kelamcıların, mantık’ı benimsemedikleri gibi tenkit etmek için kitaplar dahi yazdıkları belirtilir. Bazılarına göre, Gazzali’den sonra gelen “Muteahhirin” alimleri, daha
önceki mantık düzeninde bazı değişiklikler yapmış (es, Saidi, A.g.e.,s. 7.) iken, Öner’e göre ise İbn Sina’dan sonra yetişen mantıkçılar yazdıkları mantık kitaplarında bu değişiklikleri yapmışlardır. (Öner. 1991,
s. 9.) Yapılan bu değişikliklere gelince, Tanım bahsinin Burhan kısmından çıkarılarak beş tümele ilave edildiğini; Kategoriler konusunun mantık konuları arasından çıkarıldığını bunun yanında Önermeler
konusuna delalet ve döndürme konusunun sokulduğunu; daha sonra da kıyas konusunda genel olarak sonuç veren kıyas şekilleri ile ilgilenilerek,kıyasın maddelerinin (beş sanat: burhan, cedel, hitabet, şiir ve safsata) ihmal edildiğini görüyoruz.
XII. Asır mantıkçılarından Endülüste yetişmiş ve büyük İslam filozoflarından biri olan İbn Rüşd (Ö.1126-1198)’ü görüyoruz: “Kitabu’l-Külliyat”, “Kitabu’z-Zaruri Fi’l- Mantık (Organon’un butün kitaplarıyla,
Porphyrios’un “İsagoji”sinin kısaltmasıdır.) onun en önemli eseridir.
Bir diğer XII. Asır İslam mantıkçısı Fahreddin er-Razi (Ö.1209)dır. Yunan mantığını İslam aleminde artık klişe haline getirmiştir. “Kitab’ul-Mübeyyin Fi’1-Mantık” ve “el-Muhassal” adlı kitapları bilinmektedir.
XII. Asrın en önemli mantıkçısı Şemseddin es-Semerkandi (Ö.1204) de “Kistas’ul-Efkar Fi Tahkik’il-Esrar” adlı mantık kitabını yazmıştır. Eserleri çok okunmuş bir mantıkçıdır.
XIII. Yüyıl mantıkçıları arasında ise önde gelen mantıkçı Nasireddin et-Tusi ( 1201 -1274) dir. “Esasu’l-iktibas” adlı kitabı İbn Sina’ya dayanılarak yazılmıştır. (KekIik, 1969, s. 82) Onun ayrıca “Kitabu’t-Tecrid” ve İbn Sina’nin el-İşarat ve’t-Tenbihat adlı kitabının şerhi olan “Şerhu’lİşarat” adlı bir mantık kitabı daha vardır. XIII. Yüzyıl mantıkçılarından en önemlisi hiç şüphesiz Siraceddin Muhammed İbn Ebi Bekr el-Urmevi
(1198-1283) dir. “Beyanu’1-Hakk”, “Kitabu’I-Menahic” ve “Metaliu’l-Envar” adlı kitapları vardır. Bunların içinde en meşhuru “Metaliu’l-Envar” adlı kitaptır.
XIII. Yüzyıldan sonra mantık alanında pek orijinal kitaplar yazılmamıştır. Mantıkla ilgili çalışmalar daha çok önceki önemli genel kabul görmüş, kitapların şerh ve haşiyeleri ile sınırlı kalmıştır. Bu yüzyıldan sonraki özellikle XIV. Yüzyıl mantıkçılarının önemli bir özelliği de aynı zamanda kelamcı olmalarıdır.
XIV. Yüzyılın en ünlü mantıkçıları da sırasıyla şunlardır: Kadi Adududdin Abdurrahman b. Ahmed el-İci (12??-1355) nazari bir ilahiyat kurmak maksadıyla yazmış olduğu “el-Mevakif” adlı eserin birinci kısmını mantık bahislerine ayırmıştır.
XIV. Yüzyıl Türk mantıkçılarından olan Molla Fenari de mantık eseriyle düşünce tarihimizde önemli bir yer almıştır. “Risale-i Esiriyye (yani Ebheri’nin eserine yazdığı şerhi) asırlarca medreselerde okutulmuştur.
XIV. Asrın çok önemli diğer bir Türk mantıkçısı Seyyid Şerif Cürcani’dir.
İlim otoriteleri et-Taftazani’yi müttekaddimin âlimlerinin sonuncusu; el-Cürcani’yi ise meteahhirin âlimlerinin ilki sayarlar. Akli ilimlerden felsefe ve mantığa dair yazmış olduğu eserler onu bu konularda da üstat yapmıştır. Kelam ilmine dair telif ettiği “Şerhu’l-Mevakif”adlı eseri 600 yıldan beri bu sahada medreselerin baş kitabi olarak kabul edilmiştir.
XIV. Asrın önemli âlimi Taftazani (Ö.l389) “Tehzibu’l-Mantık” adlı eseriyle mantıkta yeni bir ekol vücuda getirdi. Bundan başka “Tezhibu’l-Mantık ve’l-Kelam” adlı kelam ve mantığa dair bir kitap daha yazdı.
(Keklik, 1969, s. 67) Taftazani ile Cürcani arasındaki tartışmalar çok dikkati çekmiştir. Akli ve felsefi ilimlerde zamanın en büyük âlimi et-Taftazani, Timur’un meclisinde önemli bir mevkie sahipti.
İlim adamları bir kısmı et-Taftazani bir kısmı da el-Cürcani taraftarı olarak ikiye ayrıldı. Bu iki alim arasındaki görüş ayrılıkları ulema arasında asırlarca ihtilaf konusu oldu ve Cürcani ve Taftazani taraftarı olma durumu büyük alimlerin başlıca özelliklerinden biri sayıldı.
gerileme dönemlerinde en önemli Osmanlı mantıkçılarından bazıları Hocazade (Ö. 1487), Yanyali Esad Efendi
(Ö.1730) ve İsmail Gelenbevi’dir. Bunların içinden Gelenbevi’nin asrının en büyük mantıkçısı olduğunda
şüphe yoktur. A.g.e., s.15.) Gelenbevi mantık, matematik ve kelam ilmindeki eserleriyle XVIII. Asır Osmanlı külürünü bize aktaran tek bilgindir. Onun en önemli mantık kitaplarından bazıları şunlardır: “Risaletü’1-Adab”, “Haşiyeala Tehzib al- Mantık ve’l- Kelam”, “al-Burhan fi ilmi’l-Mizan”.
Gelenbevi, yazdığı eserleriyle, Aristoteles mantığına dayalı, Farabi ve İbn Sina geleneğine bağli, Türk-İslam mantıkçıları silsilesinin son halkalarından biridir.
Avrupa’da Renaissance’den sonra pozitif bilimlerde baş gösteren gelişmeler o çağa kadar hakim olan Aristoteles mantığının yetersizliği fikrini doğurmuş ve bu mantığı genişletme amacıyla çalışmalar başlamıştır. Bilindiği gibi Francis Bacon (1561-1626), Yeni Organon adlı kitabında yeni mantık hareketinin önemli bir aşamasını gerçekleştirmiştir.
Mantığa yeni bir yön kazandıran, bilimin akılyürütme şekillerini ortaya koyan ve
bu itibarla Aristoteles’e karşı yeni mantığın asıl kurucusu olan Rene Descartes (1596-1650)’tır. Netice itibariyle Tanzimat öncesi Türk düşünce hayatına baktığımızda bilim, felsefe ve mantık alanında Batıda meydana gelen gelişmelerden habersiz; kendi içine kapanmış, bilim ve felsefe alanında yeni bir şeyler üretemeyen, sürekli eskinin devamı niteliğinde ve dini bilgilere ağırlık veren çalışmalarla ve skolâstik felsefeyle meşgul olduğunu görüyoruz.
Osmanlılarda bilim anlayışı imparatorluğu ıslah gayesiyle acilen yeni eğitim kurumları ile yenileşmeye başlar. Bu yenilik Batıda gelişen müspet bilimlere karşı duyulan ilgidirOsmanlı medreselerinde erken dönemde matematik öğrenimi gelişmeye başlamıştı. İlk ünlü matematikçi Kadizade Rumi Türkistan’a gitmiş, hayatını Uluğ Bey’in kurduğu medrese ve rasathanede geçirmişti. Kadizade’nin öğrencisi Ali Kuşçu ile Türkistan’dan Türkiye’ye gelmiş ve eserlerini bu memlekette vermiştir.
Değerlendirme soruları
1. Mantıklı düşünmenin en temel özelliği hangisidir?
a. Doğru olması
b. gerçekçi olması
c. tümdengelimsel olması
d. tutarlı olması
2. Aşağıdakilerin hangisi mantığı oluşturan soyut zihinsel
varlıklardan değildir?
a. Obje
b. kavram
c. kavramlar arası ilişkiler
d. kategoriler
3. Hangi mantık tanımı Aristocu mantık anlayışını ifade eder?
a. Mantık var olanın genel niteliklerinin bilimidir, bir başka
ifadeyle varlık bilimidir
b. Mantık herhangi belirlenmemiş nesnenin fiziğidir; bir doğa
bilimidir.
c. Mantık, düşünüşün ideal kanunlarının bilimidir; ideal bir varlık
bilimidir.
d. Mantık doğru düşünme sanatı, bilimin aleti, metodudur.
4. Mantık konularının sıralamasını doğru bir şekilde gösteren şık
hangisidir?
I. Kavram, önerme, kıyas, ispat teorileri
II. önerme, kavram, kıyas, ispat teorileri
III. ispat teorileri kavram, önerme, kıyas,
IV. kıyas, kavram, önerme, ispat teorileri
a. I
b. II
c. III
d. IV
5. Mantık biliminin gelişme evrelerini I. Erken Yunan Donemi, II.
İskenderiye dönemi. III. Hıristiyanlık öncesi Roma Hâkimiyeti
dönemi, IV. İslam öncesi Hıristiyan üstünlüğü dönemi, V. İslami
dönem olarak, tasnif eden filozof kimdir?
a. Kindi
b. Farabi
c. İbn Sina
d. Yahya İbn Adiy
6. Organon Külliyatını oluşturan hangi kitapta kıyas teorisi
incelenmektedir?
I. Kategoriler
II. önermeler
III. Topika
IV. Rhetorika
a. I
b. II
c. III
d. IV
e. Hiç biri
Cevap anahtarı
1:D 2:A 3:D 4:A 5:B 6:E
MANTIK-2. ÜNİTE
** Mantık ilkeleri, mantığın en temel konuları olan kavram, önerme ve akıl yürütmeler için vazgeçilmez, olmazsa olmaz şartlarındandır.
** Mantık ilkeleri, diğer bütün doğruların formüle edilmesini sağlar. Mantık ilkelerini varsaymaksızın değil bilimsel ve felsefi düşünüş günlük düşünme bile gerçekleşmez. Bu mantık ilkelerinin doğruluğu salt mantık içinde kendiliğindendir. Doğruluğunu akıldan alırlar. Akıl bu ilkeler olmadan normal bir şekilde düşünemez
** Mantık özdeşlik, çelişmezlik, üçüncü şıkkın imkânsızlığı gibi üç temel ilkeye dayalı bir sitemdir. Bu üç ilkeyi ilk defa Aristoteles’in formüle etmiştir.
** Klasik anlayışa göre bir ilke, varlığı ve gerçekliği bir başka şeye dayanmayan, tersine bilgi etkinliğini de olanaklı kılan şeyler olarak vardırlar. Yani rasyonel, zorunlu ilk koşul veya koşulsuz olarak kavranırlar.
** Mantık ilkeleri denince, genellikle şu dört ilkeden bahsedilir: özdeşlik, çelişmezlik, üçüncü şıkkın imkânsızlığı ve yeter sebep ilkesi. Bu ilkelerden yeter sebep ilkesi bazı mantıkçılarca mantık ilkesi olarak görülmemektedir.
** Yeter sebep ilkesini diğer ilkeler ilk ilave eden Leibnz’dir. Takipçisi Wolf ‘dür. Eseri “Monadoloji’dir. Wolf’e (Yeter sebep ilkesi konusunda)karşı çıkan Kant’tır.
** Öner, yeter sebep ilkesinin diğer üç ilkeden farklı olduğunu ve onlardan ayrı bir tabiatının bulunduğunu söylemektedir. Ona göre yeter sebep ilkesinin diğer üç ilkeyle bir ilişkisi yokken, üç ilke kendi aralarında birbirlerine bağlıdır.
** Aristoteles’e göre ilkeleri, formların zorunlu bağıntılarından çıkarırız. Aristoteles’in hocası Platon’a göre ise ilkelerin kaynağı ideler âlemidir. Biz onları sonra hatırlarız. Yeniçağın rasyonalist filozofu Descartes’e göre de bizde doğuştan varolan bu fikirleri sezgiyle zihnimizde doğrudan doğruya açık ve seçik olarak kavrarız. Aristoteles, böyle bir anlayış doğrultusunda, büyük ölçüde ontolojinin kurucusu sayılır.
** Kant, mantık ilkelerini varlık yasaları olarak görmez. Onlar bize varlığın yapısını açan şeyler değil, fenomenlerin bilgisini sağlayan a priori bilgi koşullarıdır. Öyle ki, Kant’a göre Aristoteles’den beri felsefeye egemen olan mantık-varlık özdeşliği düşüncesi büyük bir yanılgı içerir.
** Mantık İlkeleri kısaca şöyle açıklayabiliriz:
Özdeşlik İlkesi: A , A’dır, sembolüyle gösterilmektedir.(bir şey varsa vardır)
Çelişmezlik İlkesi: A, non-A’ değildir; bir başka ifadeyle A,A-olmayan’ değildir.(bir şey aynı anda hem var hem yok olamaz)
Üçüncü Şıkkın İmkansızlığı İlkesi: Her şey ya A ya da A-olmayandır; üçüncü bir hal imkansızdır.(Bir şey ya vardır, ya yoktur, üçüncü bir hal olamaz.)
4- Yeter Sebep İlkesi: A nerede görünürse görünsün, B de düşüncede ona ilave edilir. (Hiç bir şey sebepsiz değildir; Var olan her şeyin bir varoluş sebebi vardır.)
** Mantık ilkelerinin kaynağı konusunda ileri sürülen görüşleri 1) Rasyonalist: doğuştan zihnimizde hazır halde mevcuttur. 2) Ampirist: 3) Psikolojik, 4) Sosyolojik açılamalar olarak sıralayabiliriz
** Mantık ilkeleri
-Rasyonalizme göre a priori, değişmez, zorunlu ve evrenseldir. Onlara göre evrensel nitelikli bu doğrular, gözlem ve deneye dayalı tümevarımsal genelleme ile değil, sezgiyle apaçık
olarak kavranır.
-Ampirizm ise, mantık ilkelerinin deneyim yoluyla sonradan a posteriori olarak zihnimizde oluştukları tezini savunur. İşe bu mantık ilkelerinin sonradan kazanılması, a posteriori olması birbirine zıt iki görüşün doğmasına neden olmuştur.
Birincisi “psikolojism” ikincisi “sosyolojizm”dir. Ampiristlerin mantık ilkelerini kaynağı itibariyle izah edişleri psikolojizme girmektedir. Psikolojizmde Mantık ilkelerinin ve özellikle özdeşlik ilkesinin kaynağı psişik “ben bilinci”dir. Psikolojizm, mantık ilkelerini, bütün insanların düşünce yapısına göre temellendirir. Böylece de ilkelerin deneysel olmalarından dolayı mümkün
ve yanlış olabileceğini öne sürer. Psikolojizm salt doğrunun olmadığınıda iddia eder. Bu nedenle onda rölativizm vardır.Psikolojizme göre de, mantığın kanunları deneysel olup, gerçekte tümevarım yoluyla elde edilen genellemelerdir. Bu nedenle ampirist ve psikolojist yorumlarda, mantık ilkeleri zorunlu doğrular değil, mümkün ve izafi doğrulardır. John Locke, David Hume vb. gibi filozofların konuyla ilgili açıklamaları psikolojik tasavvurlar içermektedir.
Psikolojizmin yanında mantık ilke ve kanunlarının kaynağı ile ilgili sosyolojizmin de dikkate değer görüşleri vardır. Durkheim, Mauss, Hubert, Granet gibi bazı sosyologlar mantıklı düşüncenin temelini teşkil eden zihin fonksiyonlarının toplumsal bir menşee sahip olduklarını göstermeğe çalışmışlardır.
Mantık ilkelerinin kaynağı ve neliği sorunu, bu gün de felsefe tartışmalarının konusu olmaya devam etmektedir. Mantık ilkeleriyle ilgili en önemli tartışma bu ilkelerin varlığa tatbikinde ortaya çıkmıştır.
Mantığın üç temel ilkesinin, varlığa tatbikinden çıkan sonuçlar, bu ilkelerin varlıkta geçerli olduğu, geçerliliğinin sınırlı olduğu, ya da geçerli olmadığı şeklindedir.
Mantık ilkelerinin, yalnız zihne ait olduğu, yalnız varlığa ait olduğu, hem zihne hem de varlığa ait olduğu düşüncesinin yanında ne zihinde ne de varlıkta sadece insanın psişik yapısında veya toplumsal yapıda bulunduğu tarzında görüşler de vardır.
Bu bakış açılarına göre mantık ilkeleri ya evrensel, zorunlu, genel geçer ya da göreli, sınırlı olmaktadırlar. Mantık ilkelerinin felsefe, bilim ve mantıkta ne gibi etkisinin olduğu yapılan tartışmalardan ortaya çıkmaktadır. Bu bakımdan mantık ilkeleri mantık biliminde en temel ilkelerdir. Ancak bu bakış açısı klasik mantık içindir. Başka mantık sistemleri söz konusu olunca, ilkelerle ilgili, yorumlar değişmektedir. Bu yorumlara bağlı olarak, mantıkta değişmeler ve gelişmeler ortaya çıkmıştır.
Notlar:
* Mantık ilkeleri zorunlu olarak doğrudur; eğer mantık ilkeleri doğru olmazsa diğer doğruların düşünülmesi formüle edilmesi mümkün değildir.
* Her şeyi ispata çalışan bir zihin, kısır bir döngüye, aşırı şüpheciliğe düşer ve sonuçta da inkârcılığa varır.
*Kişisel özdeşliği ruh ve zihin gibi komşu kavram ve sorunlardan ayırt edip ilk kez belirleyen Locke’tur.
*Psikolojizm, mantık ilkelerini, bütün insanların düşünce yapısına göre temellendirir.
* Felsefe tarihi açısından bakıldığında, ontoloji, Aristoteles’den Yeniçağ felsefesine kadar, felsefenin temel disiplini sayılmıştır; Yeniçağ felsefesi ise, ontoloji yerine epistemolojiyi temel disiplin görmektedir.
*Parmenides mantıksal ilke fikrini düşünme sürecine sokan ve kendi düşüncesinde bunu yaşayan, bu ilke fikrinin bilincinde olan ilk filozoftur.
*Ontoloji, Aristoteles’dan beri, genel görevi itibariyle, varlık ilkelerini ve varlığın yapısını araştıran bir disiplin olarak görülmüştür.
*Mantık ilkeleri aynı zamanda varlık yasalarıdır.
*Ontolojide üç temel ilkenin yanına eklenen yeter sebep ilkesini, tamamen mantık dışına atmak, Yeniçağ felsefesinin Hume’la birlikte gerçekleştirdiği bir düşünsel işlem olmuştur.
* Özdeşlik ilkesi, ontolojide “her varolan kendisiyle özdeştir” biçiminde formüle edilir.
*Mantığın üç temel ilkesinin, varlığa tatbikinden çıkan sonuçlar olarak şunları söyleyebiliriz: bu ilkelerin varlıkta geçerli olduğu, geçerliliğinin sınırlı olduğu, ya da geçerli olmadığı şeklindedir
*Üçüncü şıkkın imkansızlığı ilkesini ilk defa Aristoteles sistemli bir şekilde işlemiştir.
*Yeter sebep ilkesine göre her olgunun bir nedeni vardır.
*Hume’a göre zihnin türlü türlü düşünce veya fikirleri arasında bir bağlantı prensibinin bulunduğu açıktır. Bu bağlantı biçimi üçe ayrılmaktadır: 1)Benzerlikler, 2) Zaman ve mekanda bitişiklik veya yanyanalık), 3) Neden-etki).
*Amaçsallık ilkesine göre her şeyin bir sonu vardır.
*Yeter sebep ilkesinin temelinde evrende bir bütünlük ve düzenlilik olduğu düşüncesi yatmaktadır.
*Mantık, özdeşlik, çelişmezlik ve üçüncü şıkkın imkansızlığı ilkeleri üzerinde kurulu salt formel bir sitemdir.
*Leibniz’e göre iki türlügerçek vardır: Akıl gerçekleri, olgu gerçekleri.
*Felsefede ve bilimde doğruluk bilgimizin nesnesine, gerçekliğe uygunluğudur,iken Mantıkta doğruluk ise, düşünme ilke ve kurallarına uygunluğu ifade eder.
*Özdeşlik ilkesi doğru düşünme için zihnin uyması gerekli ana ilkedir.
*Mantıkta özdeşlik ilkesinden sonra çelişmezlik ilkesi gelir.
*Üçüncü şıkkın imkansızlığı ilkesi, alternatif (mütekabil) ilkesi diye de isimlendirilir.
*Çelişmezlik ilkesi, iki önermeden birinin doğru diğerinin yanlış olması gerektiğini ortaya koyar.
SORULAR
1-“Mantık ilkeleri” adını bir başka şekilde nasıl ifade edebiliriz:
a. Akıl ilkeleri ya da zihin ilkeleri
b. varlık ilkeleri
c. düşünme yasaları
d. bilginin normatif yasaları
e. hepsi
2-Mantık ilkelerinin formel yapıda olması ne demektir?
a. İçeriksel olması demektir
b. varlığa ait olması demektir
c. akıl tarafından soyutlanarak elde edilmesi demektir
d. fiziksel olmaması demektir
3. İlk defa yeter sebep ilkesini diğer ilkelere ilave eden filozof
kimdir?
a. Parmenides
b. Aristoteles
c. Hegel
d. Leibniz
4- Bir şey aynı zamanda hem kendisi hem de başka bir şey olamaz,
ifadesi hangi ilkeyi açıklamaktadır?
a. özdeşlik
b. çelişmezlik
c. üçüncü şıkkın imkansızlığı
d. yeter sebep ilkesi
5. Mantık ilkelerinin kaynağı konusunda ileri sürülen görüşleri kaç
grupta inceleyebiliriz?
a. rasyonalist
b. ampirist
c. psikolojik
d. soyolojik
e. hepsi
6. ……….tüm bilgilerimizin kaynağını deneyimde bulur ve mantık
ilkelerinin de deneyim sonrası, a posteriori oluştuğu tezini
savunur.
Yukarıdaki ifadede boşluğu en uygun gelen şıkla tamamlayınız
a. rasyonalizm
b. ampirizm
c. sensüalizm
d. pragmatizm
Cevaplar
1-E 2-D 3-D 4-B 5-E 6-B
3. 4. Üniteler eklenmediği için özetler mevcut değil .
5. Ünite
AKIL YÜRÜTMENİN TANIMI
Akıl yürütme, bilinen hükümlerden yeni bir hüküm çıkarmaktır. Çıkarılan bu hükme sonuç denir.
Her akıl yürütme en az iki hükümden meydana gelir. Hükümlerden biri öncül diğeri sonuçtur. Öncül, bilinen veya kabul edilen bir şeyi gösterir. Sonuç ise öncülü takip eden ve onun yardımıyla bilinen veya kabul edilen bir şey demektir.
Akıl yürütmenin üç görevi vardır:
1. Henüz bilinmeyen gerçeklerin zihinde belirmesini sağlar.
2. Henüz yakîni olarak bilmediğimiz gerçekleri ispata yarar
3. Kapalı bir gerçekliği açıklar.
Akıl yürütmek, gerçeklikler arasındaki ilişkiyi, bu ilişkilerin tabi olduğu düzeni kavramaktır.
İslam dünyasında yetişmiş mantıkçılar, Mantığı tasavvurlar ve tasdikler diye ikiye ayırmaktadırlar. Tasavvurlar bölümünde, enine boyuna incelenen konu kavram konusudur. Tasdikler bölümü de kendi içinde ikiye ayrılmaktadır. Birinci bölüm hükümlerin incelendiği bölümdür. Bu bölümü akıl yürütmelerin ele alındığı bölüm takib etmektedir
İslam Dünyasında yetişmiş mantıkçılar, kıyasta, öncüllerin ulaşmamızı sağladığı önermeye, henüz o noktaya ulaşılmamışken matlub, ulaşıldıktan sonra ise netice demektedirler
Sonucu ispatlanmış sayarak söze başlamaya İslam Dünyasında yetişen mantıkçılar müsadere ale'l-matlub demektedirler
AKIL YÜRÜTME TÜRLERİ
Öncüllerle sonucun ilişkisi bakımından akıl yürütmeler dörde ayrılır.
Birincisi, öncüllerin başka bir bilgiye ihtiyaç olmaksızın sonucu gerektirdiği akıl yürütme
Tek bir öncülle sonuca giden akıl yürütmelere doğrudan akıl yürütmeler birden fazla öncülle sonuca giden akıl yürütmelere de dolaylı akıl yürütmeler denmektedir.
İkincisi, öncüllerin dışardan bir takviye ile birlikte sonucu gerektirdiği akıl yürütme.
Üçüncüsü, öncülleri ters döndürme ile sonucu gerektirecek hale getirilen akıl yürütme.
Dördüncüsü, öncüllerle sonuç arasında zorunlu bir bağın bulunmadığı zannî sonuç veren akıl yürütme.
Birinci maddede söz konusu olan akıl yürütme kıyastır.
Öncüllerin dışardan bir takviye ile birlikte sonucu gerektirdiği akıl yürütmeye eşitlik kıyası denen kıyas örnek verilmektedir. Eşitlik kıyasının işleyişi şöyledir:
A=B
B=C
A=C
Buradaki A=C sonucu sadece öncüllere dayanılarak elde edilmiş bir sonuç değildir. Bu kıyasta, öncüllerde bulunmayan "iki eşit şeyden birine eşit olan diğerine de eşittir" bilgisi gizli bir şekilde bizi yönlendirmektedir.
Öncülleri ters döndürülerek sonucu gerektirecek hale getirilen akıl yürütmeye şöyle bir örnek verilmektedir:
Her insan cisimdir
hükmünü ispat için aşağıdaki öncüllerden yola çıkıldığını varsayalım.
Her insan canlıdır.
Her cisim olmayan canlı olmayandır.
Buradaki ikinci öncül ters döndürülerek Her canlı cisimdir
önermesi elde edildikten sonra
Her insan canlıdır Her canlı cisimdir Her insan cisimdir
kıyasına ulaşılmış olur.
Öncüllerin ve Sonucun Tekil veya Tümel Oluşu Bakımından Akıl yürütme Türleri
Bu sınıflandırmaya göre akıl yürütmeler başlıca üç kısma ayrılır: Tümevarım, Talil ve Temsil.
TÜMEVARIM
Tümevarım yapmak, tekilden tümeli, başka bir deyişle özelden geneli elde etmektir. Görülen birçok olaydan bir genel konuya geçmektir. Mesela," bu odunun, bu demirin, bu bakırın sıcaklıkla hacmi genişliyor; öyle ise sıcaklık cisimlerin hacmini genişletmektedir" demek bir tümevarımdır.
Tümevarım, bir tür genellemedir Sıradan bir genelleme ile de genel tasavvurlara ulaşılabilir. Tümevarımı sıradan genellemelerden ayıran, onunla genel kanunlar veya tümel hükümlere varabilmemizdir.
TALİL
Talil yapmak önceden bilinen veya varsayılan genel gerçekliklerden özel bir gerçekliğe geçmektir. Mesela;
Bütün ısınan cisimlerin hacmi genişler.
Tren yolu rayları ısınmıştır.
O halde tren yolu raylarının hacmi genişlemiştir.
demek bir talil yapmaktır.
Talil, tekil bir durumu genel bir hükmün içine sokmaktır. Bu durum her zaman tek bir olay olmayabilir. Yine de dahil edildiği genel hükme göre tekil sayılır.
Talil şöyle tanımlanabilir:
"Bir olaydan veya bir nitelikten, önceden bilinen veya varsayılan kanun sebebiyle diğer bir olayı veya diğer bir niteliği sonuç olarak çıkarmaktır ki bu kanun, bu iki olayı veya bu iki niteliği birbirine bağlar."
Bazı mantıkçılar talili yükselen talil ve inen talil olarak ikiye ayırmaktadırlar.
YÜKSELEN TALİL: Bir talil, tecrübe vasıtasıyla elde edilmişse yükselen talil adını alır. Bir tekil durumu bilen insan, onu anlamaya ve onda etkili olan sebebi veya ona ait diğer bilgileri elde etmeye yönelir.
Mesela;
Kar beyazdır. (bilinen bir olay)
Öyle ise ışığı tamamen yansıtır. (elde edilen sonuç)
Çünkü her beyaz olan şey,ışığı tamamen yansıtır(her iki olayı birbirine bağlayan kanun)
Bu talile yansımalı talil de denir. Çünkü bu talil, tek bir olayı genel bir hükme çevirmekte, başka bir deyişle tek bir olaydan tümel bir hükme yükselmektedir.
Bu tür talili tümevarımla karıştırmamak gerekir.
İNEN TALİL: Bu talile doğrudan talil de denir. Bu tür talilde, genel bir il¬kenin kabul edildiğinden yola çıkılarak bu genel ilkeye dahil olabilen tekil durumlara bu ilkeyi uygulamak için, tekil durumların hangileri olduğu araştırılır.
Mesela, sıcaklığın cisimlerin hacmini genişlettiği bilindiğinden, ci¬simlerin ısıtılacağı birbirinden farklı durumların tamamı üzerinde araştırma yapılacak ve bu durumlar göz önünde bulundurularak ne¬relerde cisimlerin hacminin genişlediği ortaya çıkarılacaktır.
Yükselen talilde olduğu gibi inen talilde de üç tasdik bulunmaktadır.
Birinci tasdik bir tümel hükmü yani bilinen iki terim arasındaki zo¬runlu bağı ifade eder. Bütün insanlar ölümlüdür gibi.
İkinci tasdik bu iki terimden birinin bir tekil durumda var olduğunu olumlu bir ifade içerisinde bildirir. Ben insanım gibi.
Üçüncü tasdik ise tümel hükmündeki diğer terimle ikinci tasdikteki tekil durum arasında bağ kurar. Ben de ölümlüyüm gibi.
TEMSİL
Temsil adı verilen akılyürütme diğerlerinden daha basittir. Temsilde yapılan şey, bir özel durumdan diğer bir özel duruma, bir tekilden diğer bir tekile geçmektir.
Mesela, bir çocuk parmağını ilk defa bir mum alevine yaklaştırıp ya¬kıyor. Bu olaydan sonra parmaklarını bir daha başka bir mum alevine yaklaştırmak istemiyor. Çünkü birinci seferde yandığı gibi parmakla¬rının yanacağını biliyor.
Bir akılyürütmede öncüller hiç bir şarta bağlı olmayarak kabul edilmiş ise ondan elde edilecek sonuç kesin olur. Öncüller doğru olursa sonu¬cun doğru olmaması düşünülemez. Mesela;
Bütün cisimler tartılabilir niteliktedir. Hava da cisimdir.
O halde hava da tartılabilir niteliktedir.
akılyürütmesinde hem öncülller hem de sonuç doğrudur.
Bazen öncüller kabul edilmiş olduğu halde, sonucun kesin olması bir şarta bağlı olmaksızın mümkün olmaz. Bu durumda öncüller doğru olduğu halde sonuç kesin olmaz. Mesela;
Bir cisim olan hava tartılabilir niteliktedir.
Bir cisim olan su tartılabilir niteliktedir.
O halde bütün cisimler tartılabilir niteliktedir.
akılyürütmesinde öncüller sonucun doğruluğunu garanti edemez. Çünkü sonuç, öncüllerden daha kapsamlıdır. Halbuki bir akılyürüt-mede sonuç öncüllerden daha kapsamlı olamaz.
Doğrudan ve Dolaylı Akılyürütmeler
Şekil açısından bakıldığında, akılyürütmeler, biri, tek bir önermeyle sonuca ulaşan diğeri de en az iki öncülle yapılan akılyürütmeler olmak üzere iki kısma ayrılır. Birine doğrudan, diğerine de dolaylı akılyürüt-me denmektedir.
Doğrudan Akılyürütmeler
Doğrudan akılyürütmelerde biri öncül diğeri sonuç olmak üzere iki önerme bulunur. Birincisi doğruluğuna kani olunan önerme diğeri de bu önermeden çıkarılan sonuçtur. Doğrudan akılyürütme iki şekilde olur. Bunlardan birine tekabül, diğerine de döndürme denir.
TEKABÜL: Tümel olumlu bir önermeyle işe başladığımızı varsayarsak tekabül, bu önermenin doğruluğundan veya yanlışlığından, olumsu¬zu olan veya tikeli olan yahut da hem olumsuzu hem tikeli olan diğer bir önermenin doğruluğunu veya yanlışlığını sonuç olarak çıkarmak için yapılan karşılaştırmadır
Nicelik bakımından farklılık, önermelerden birinin tümel, diğerinin ti¬kel olması demektir. Nitelik bakımından farklılık, önermelerin birinin olumlu diğerinin olumsuz olması demektir.
Konu ve yüklemi aynı olan iki önerme arasında tekabül şu durumlar¬da gerçekleşir:
1. Biri tümel, diğeri tikel olursa,
2. Biri olumlu, diğeri olumsuz olursa,
3. Biri hem olumlu hem tümel, diğeri hem olumsuz hem tikel veya biri hem olumlu hem tikel, diğeri hem olumsuz hem tümel olursa.
Buna göre tekabül, nitelikle ilgili olan, nicelikle ilgili olan ve hem nite¬lik hem de nicelikle ilgili olan olmak üzere üçe ayrılır.
Nicelikle ilgili olan tekabül: İki önermeden birinin tümel, diğerinin tikel olmasıyla gerçekleşir. Buna altıklık (tedahül) denir.
Altıklığın kuralları:
1. Tümel önerme doğru olursa tikel önerme de doğru olur. Mesela;
Bütün insanlar ölümlüdür,
önermesi doğru olduğuna göre; Bazı insanlar ölümlüdür,
önermesi de doğru olacaktır.
2. Yanlış tümel olumludan altıklığa ait bir sonuç çıkarılamaz. Çün-
kü tümel olumlunun yanlış olması durumunda tikel
olumlu bazen
doğru bazen yanlış olur.
Bütün insanlar doktordur, yanlış önermesinin altığı olan,
Bazı insanlar doktordur, önermesi doğrudur. Yine yanlış olan
Bütün insanlar taştır örneğinde ise bu önermenin altığı olan
Bazı insanlar taştır, önermesi de yanlıştır.
3. Tikel önerme doğru olursa yine sonuç çıkmaz. Çünkü tikel öner-
menin doğru olduğu bazı durumlarda tümel önerme de doğru,
yine tikel önermenin doğru olduğu bazı durumlarda ise tümel
önerme yanlış olur. Mesela;
Bazı insanlar ölümlüdür, önermesi doğrudur. Bunun altlığı olan
Bütün insanlar ölümlüdür, önermesi de doğrudur. Halbuki,
Bazı insanlar doktordur, önermesi doğru, onun altlığı olan
Bütün insanlar doktordur, önermesi yanlıştır. 4. Tikel önerme yanlış olursa tümel önerme de yanlış olur. Mesela;
Bazı insanlar taştır, önermesi yanlış, onun altığı olan
Bütün insanlar taştır, önermesi de yanlıştır.
Nitelikle ilgili tekabül: İki önermeden birinin olumlu diğerinin olum¬suz olmasıyla gerçekleşir. Nitelikle ilgili tekabül, iki tümel önerme arasında olursa buna karşıtlık (tezad) denir, iki tikel arasında olursa buna da alt karşıtlık (duhul tahte't-tezat) denir
Karşıtlığın kuralları:
1. Karşıt iki önermeden biri doğru olursa diğeri yanlış olur. Mesela;
Bütün insanlar ölümlüdür, doğru önermesinin karşıtı yanlış olan
Hiçbir insan ölümlü değildir, önermesidir.
2. Karşıt iki önermeden biri yanlış olursa sonuç çıkmaz. Diğeri doğru
da olabilir yanlış da olabilir. Mesela;
Bütün insanlar ölümsüzdür,
yanlış önermesinin karşıtı olan
Hiçbir insan ölümsüz değildir,
önermesi doğrudur. Halbuki, Bütün insanlar doktordur, yanlış önermesinin karşıtı olan Hiçbir insan doktor değildir, önermesi de yanlıştır. 3. Karşıt önermelerin ikisi birden yanlış olabilir
1. İki altkarşıt önermeden biri yanlış olursa diğeri doğru olur. Mesela
yanlış olan,
Bazı insanlar taştır, önermesinin alt karşıtı olan
Bazı insanlar taş değildir önermesi doğrudur.
2. İki altkarşıt önermeden biri doğru olursa diğeri hakkında bir hü-
küm verilemez. Çünkü doğru olan önermenin alt karşıtı, bazen
doğru bazen de yanlış olur. Mesela, doğru olan;
Bazı insanlar doktordur, önermesinin alt karşıtı
Bazı insanlar doktor değildir, önermesidir ki o da doğrudur. Ama yine doğru olan
Bazı insanlar ölümlüdür, önermesinin alt karşıtı
Bazı insanlar ölümlü değildir, önermesidir ve yanlıştır.
3. Alt karşıt önermelerin ikisi birden doğru olabilir.
Hem nitelik hem nicelikle ilgili olan tekabül: İki önermeden biri olumlu diğeri olumsuz olmakla beraber biri tümel diğeri tikel olursa bu tekabüle çelişiklik (tenakuz) denir.
Çelişikliğin kuralları:
1. Çelişik iki önermeden biri doğru olursa diğeri yanlış olur. Mesela;
Bazı insanlar ölümlüdür, doğru önermesinin çelişiği
Hiçbir insan ölümlü değildir, önermesidir. Bu önerme yanlış bir önermedir.
2. Çelişik iki önermeden biri yanlış olursa diğeri doğru olur. Mesela;
Bütün insanlar ileri görüşlüdür, önermesi yanlış olduğundan çelişiği olan
Bazı insanlar ileri görüşlü değildir, önermesi doğru olur.
Tümel olumlunun çelişiği tikel olumsuz, tümel olumsuzun çelişi¬ği tikel olumludur. Tikel olumlunun çelişiği tümel olumsuz, tikel olumsuzun çelişiği tümel olumludur.
3. Çelişik önermelerin ikisi birden doğru, ikisi birden yanlış olamaz.
Bu kural akıl ilkeleri arasında üçüncü şıkkın imkansızlığı ilkesi
diye ifade edilen ilkedir
DÖNDÜRME: Bir önermenin anlamını değiştirmeksizin konusunu yüklem, yüklemini konu yapmaya
döndürme denir.Döndürme,bir önermeden yeni bir önerme çıkarmaktır.
Mesela döndürmeyle;
Hiçbir bitki insan değildir
önermesinden
Hiçbir insan bitki değildir sonucu çıkarılabilir.
Döndürme,şu iki kurala dayanır:
1.Olumlu önermelerde yüklem tikel olarak alınır.
2.Olumsuzlarda ise,yüklem tümel olarak alınır.
Döndürme çeşitleri: Döndürme üç çeşittir. Basit döndürme, ilinti ile döndürme ve çelişiğin döndürülmesi diğer adıyla menfi döndürme.
Basit döndürme: Bu döndürmede asıl önermenin niceliği aynen kalır.
Bazı insanlar âdildir. Bazı âdil olanlar insandır.
örneğinde olduğu gibi.
İlintiyle döndürme: Bu döndürmede asıl önerme tümel iken döndürül¬müş şekli tikel olur.
Bütün insanlar canlıdır. Bazı canlılar insandır.
örneğinde olduğu gibi. İlintiyle döndürme tümel olumluya has dön¬dürme çeşididir.
Çelişiğin döndürülmesi veya menfi döndürme: Bu döndürme çeşidinde konu ile yüklemin çelişiği alındıktan sonra asıl önerme basit döndür-medeki gibi döndürülür.
Bazı insanlar âdil değildir. önermesi döndürülmek istendiğinde önce
Bazı insan olmayanlar âdil olmayanlar değildir şeklini alır. Bu da;
Bazı âdil olmayanlar insandır demektir.
DÖNDÜRMENİN KURALLARI
1. Tümel olumlu bir önerme genellikle ilintiyle döndürme şeklinde döndürülür. Yani döndürülmüş şekli tikel olumlu olur.
Bütün kuşlar iki ayaklıdır. önermesinin döndürülmüş şekli
Bazı iki ayaklılar kuştur önermesidir.
Bununla birlikte tümel olumlu bir önermede konunun kapsamıyla yüklemin kapsamı birbirine eşit olursa, başka bir ifadeyle, yüklem de konu gibi tümel olursa o zaman böyle bir önermenin döndürül¬müş şekli de tümel olumlu bir önerme olur. Bu durumda döndür¬me basit döndürme şeklinde yapılmış demektir.
Bütün insanlar düşünendir. Bütün düşünenler insandır
örneğinde olduğu gibi.
Tümel olumlu bir önerme çelişiğin döndürülmesi şeklinde de dön-dürülebilir.
Bütün insanlar ölümlüdür.
Bütün ölümlü olmayanlar insan olmayanlardır
örneğinde olduğu gibi.
2. Tümel olumsuz bir önerme yalnız basit döndürme yoluyla döndü¬rülür. Dolayısıyla döndürülmüş hali de tümel olumsuz bir önerme¬dir.
Hiçbir balık karada yaşayan değildir. Hiçbir karada yaşayan balık değildir.
örneğinde olduğu gibi.
3- Tikel olumlu bir önerme de yalnız basit döndürme yoluyla dön¬dürülür ve döndürülmüş şekli de tikel olumlu olur.
Bazı memeliler suda yaşar. Bazı suda yaşayanlar memelidir.
örneğinde olduğu gibi.
4. Tikel olumsuz, basit döndürme yoluyla da ilintiyle döndürme yo¬luyla da döndürülemez. Ancak çelişiğin döndürülmesi yoluyla döndürülebilir. Çünkü olumlu önermelerin yüklemi tikel, olumsuz önermelerin yüklemi tümel olduğundan tümel olumlu genellikle tikel olumluya, tikel olumlu daima tikel olumluya, tümel olumsuz daima tümel olumsuza döndürüldüğü gibi tikel olumsuz önerme¬nin de döndürüldüğü zaman tümel bir önerme olması gerekir.
Mesela,
Bazı insanlar âdil değildir önermesini döndürecek olursak
Hiçbir âdil insan değildir. gibi yanlış bir sonuca varmış oluruz.
Tikel olumsuzun, çelişiğin döndürülmesi yoluyla döndürülmesi aşağıdaki örnekteki gibidir:
Buna göre,
Bazı insanlar âdil değildir önermesi, terimlerinin çelişiği alınarak döndürüldüğü zaman
Hiçbir âdil almayan insan olmayan değildir şeklini alır ki bu da,
Bütün âdil olmayanlar insandır demektir.
Menfi döndürme: Bu döndürme, ancak tikel olumsuza uygulanabilen bir döndürme yoludur. Şöyle yapılır:
Tikel olumsuz önce muadili olan tikel olumluya dönüştürülür.(Mua-dili olan tikel olumlu demek yüklemi menfi olan önerme demektir.
Mesela olumsuz bir önermenin yükleminin kuş terimi olduğunu dü¬şünelim. Önerme kuş değildir diye bitecektir. kuş değildir sözü yerine kuş olmayandır dediğimiz zaman anlamda bir değişiklik olmamış ama önerme olumlu olmuştur.)
Bu işlemden sonra tikel olumlu halini almış olan önerme basit döndür¬meyle döndürülebilir. Mesela,
Bazı madenler katı değildir önermesi
Bazı madenler katı olmayandır şeklinde olumlu bir önerme haline getirildikten sonra
Bazı katı olmayanlar madendir şeklinde bir önermeye döndürülebilir.
İslam dünyasında yetişmiş mantıkçılar tekabül ve döndürme'yi önerme¬ler arası ilişkilerden saymışlardır.
Bu mantıkçılar, çelişki ve döndürmeyle beraber şartlı önermelerin bir¬birini gerektirmesini de ele almışlardır. Mesela tikel olumlu bir bitişik şartlı önerme mukaddemin aynı ve tâlinin çelişiğinden oluşmuş mani-atu'l cemi olan ayrık şartlı bir önermeyi gerektirir. Mesela bitişik şartlı ve tikel olumlu olan,
Bazen hava çok soğuk olursa sokaklar buzlanır.
Önermesi
Ya hava çok soğuktur ya da sokaklar buzlanmamıştır.
önermesini gerektirir. Bu önerme de maniatu'l-cemidir. Çünkü hem havanın çok soğuk olması hem de sokakların buzla Ya hava çok soğuktur ya da sokaklar buzlanmamıştır.
Değerlendirme Soruları
1. A=B B=C A=C şeklindeki ifadeye ne ad verilir?
a. Şartlı kıyas
b. Yüklemli kıyas
c. Seçmeli kıyas
d. Eşitlik kıyası
e. Doğrudan akıl yürütme
2. "Bir tür genellemedir" sözü hangi akılyürütme biçimi ile ilgili
olarak söylenmiştir?
a. Temsil
b. Tümevarım
c. Talil
d. Kıyas
e. Eşitlik kıyası
3. Talilin genel tanımı aşağıdakilerden hangisidir?
a. Bir olaydan veya bir nitelikten, önceden bilinen veya varsayılan
kanun sebebiyle diğer bir olayı veya diğer bir niteliği
çıkarmaktır.
b. Tekilden tümeli, başka bir deyişle özelden geneli çıkarmaktır.
c. Bir özelden diğer bir özeli, bir tekilden diğer bir tekili elde
etmektir.
d. Öncüllerin dışardan bir takviye ile sonucu gerektirdiği
akıl yürütmedir.
e. Öncülleri, ters döndürme ile sonucu gerektirecek hale getirilen
akıl yürütmedir.
4. Biri doğru olursa diğeri de doğru olur sözü aşağıdakilerden hangi
ikili için söylenebilir.
a. Tümel olumlu ile tümel olumsuz
b. Tümel olumlu ile tikel olumsuz
c. Tümel olumlu ile tikel olumlu
d. Tümel olumsuz ile tikel olumlu
e. Tümel olumsuz ile tümel olumlu
5. Tümel olumlu bir önerme döndürüldüğünde, genlikle;
a. Tümel olumlu olarak kalır.
b. Tikel olumsuz olur.
c. Tikel olumlu olur.
d. Tümel olumsuz olur.
e. Konusu tümel, yüklemi tikel olur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder