İslam Ahlak Felsefesi
1
1 HAFTA
1. Ahlakın Tanımı, Konusu, Gayesi ve Kısımları
Olgu, harici dünyada meydana gelen ve nesnel olarak ölçülebilen bir olaydır. Yağmurun yağması, 1529’da
Viyana şehrinin Müslümanlar tarafından kuşatılmış olması, biri fiziksel diğeri tarihsel alanda ortaya çıkan
olgulardır. Viyana’nın kuşatılması Müslümanlar nezdinde iyi, Hıristiyanlarca kötüdür.
1.1.Ahlakın Tanımı
Ahlak kelimesi, huy, seciye, tabiat, din ve yaratılış anlamlarına gelen Arapça “hulk” kelimesinin çoğuludur. Ahlak
literatüründe “hulk” ile “halk” kelimeleri arasında fark gözetilerek “hulk” ile insanın iç davranışları, halk ile
insanın dış yönü kastedilmektedir. Buna göre hulk ruhun halk ise bedenin vasfı olmaktadır.
Terim olarak “ahlak, insan nefsinde yerleşen öyle bir melekedir ki eylem ve fiiller hiçbir zorlama olmaksızın,
düşünüp taşınmadan kolaylıkla ve rahatlıkla ortaya çıkar” diye tarif edilir.
Eğer bir durum gülme ve ağlama gibi insan nefsinde sabit bir durumda olmayıp çok çabuk değişen şekildeki
fiillerden ise “hal”; şecaat ve cömertlik gibi insan nefsinde sabit bir duruma kavuşan davranışlardan ise
“meleke” denir. Meleke halinde ortaya çıkan davranışlar, iyi ve olumlu özellikler taşırsa buna iyi ahlak, güzel
ahlak (ahlak-i hamide, fezail-i ahlak); kötü ve yanlış özellikler gösterirse buna kötü ahlak (ahlak-ı zemime, ahlak-ı
seyyie, ahlak-ı redie, ahlak-ı kabiha, su-i ahlak) denir. Buraya kadar anlatılanlardan iki husus dikkatimizi
çekmektedir:
1. Ahlak (huy), nefiste yerleşmiş, düşünme ve zorlama olmadan kolaylıkla meydana gelen davranıştır.
2. Ahlaki bir davranış, seçme ve iradeyle mümkündür.
1.2. Ahlak İlmi
Ahlak ilmi hakkında birçok tarifler yapılmıştır.
“Hayır, ve şerrin ne olduğunu bildiren bir ilim”;
“Ahlak, iyilik yapmak ve kötülükten sakınmak için uyulması gereken kuralları öğreten bir ilimdir”
Kısaca Ahlak ilmi, bütün ahlaki olayları metotlu bir şekilde inceleyen bir ilimdir.
1.3. Ahlak İlminin Konusu
Ahlâk ilkeleri ve kuralları, evrensel ve değişmezdir. Bir kişinin ve toplumun iyi olan ahlâkının bozulması ve
değişmesi, temel ahlâk ilkelerinin değişmesi anlamına gelmez.
İslam medeniyetinde ahlak ilminin konusu, iyi ve kötü huyların sahibi olarak bizzat insandır. İnsanın maddi
unsurlarının yanında ruhi kuvvetler ve insanın yapması gereken vazifeler ahlak ilminin konusunu oluşturur.
İslam Ahlak Felsefesi
2
1.4. Ahlak İlminin Gayesi
Ahlaki bakımdan yalancılık, korkaklık, iffetsizlik, kıskançlık, kibir, iftira vb. şeyler birer hastalıktır. Bunların teşhis
ve tedavisini ahlak ilmi gösterir. Kısaca ahlak ilminin gayesi, “iki cihan mutluluğunu sağlamaktır”
“Saika ya da daiye, insanı en kolay şekilde faaliyete geçiren vakıaya denir.”
2. Ahlak- Din İlişkisi
Din, ahlaki kuralları, insani görevleri ve hayatı düzenleyen esasları insanlara öğreten ilk müessesedir. Buna göre
insanlığın ahlak tarihiyle dinlerin tarihi aynıdır.
Din ile ahlak, insanın güvenliğini, huzur ve mutluluğunu gaye edinip insanın kötü huy ve davranışlardan
arındırılıp olgunluğa kavuşturulmasını hedefler. İki temel gerekçesi vardır. İlk olarak Tanrı’nın iradesi ahlaki
değer ve kanunun sebebidir. İkinci olarak da Tanrı’nın iradesi ahlak alanına tamamlayıcı etkide bulunmaktadır.
İslam dini, itikat, ibadet-muamelat ve ahlak bölümlerinden oluşmaktadır.
3. Ahlakın Kaynağı
Ahlakın temellendirilmesi üç kaynağa dayanılarak gerçekleşir. Başvurulan bu üç kaynak, Tanrı, evren ve insandır.
3.1.Dindışı Temellere Dayanan Ahlak Felsefeleri
3.1. a. Kozmolojik Temellendirme
İnsan ile evren arasında bir uyum olduğunu kabul eden, ahlaki değerleri temellendirmeleri kozmolojik bakış
açısıyla yapılmaktadır. Bu anlayışa göre insan ile evrendeki düzen arasında bir devamlılık söz konusudur. Bu
anlamda iyi, doğru, adalet gibi ahlaki hayata dair değerler kozmosla uyum içindeki bir hayat anlamına gelir.
Evren insana göre makrokozmos; insan ise evrene göre mikrokozmos’tur. Bu tarz temellendirmede
bulunanların başında Stoacılar gelir. Onlara göre ahlakın temel ilkesi “ doğa ile uyum içinde yaşamaktır.”
3.1.b. Antropolojik Temellendirme
Ahlaki değerleri ve hayatı insanı merkeze alarak yapan temellendirme çeşitlerine antropolojik temellendirme
adı verilir.
3.1.c. Akli Temellendirme
Ahlaki hayatı akılla temellendirmenin bilinen en eski örneği Sokrates’te görülür. Ahlakı akıl ile
temellendirenlerden biri de Aristoteles’tir. Ona göre ahlakın nihai gayesi, insan için en iyi olan şeyin elde
edilmesidir.
Düşünce erdemleri, bilgelik veya düşünceyle belirlenen, kendilerine ezeli-ebedi varlıkları, en yüksek varlıkları, ilk
ilkeleri konu edinen erdemlerdir. Ahlaki erdemler, pratik aklın ürünü olup, cesaret, cömertlik, ölçülülük gibi
ruhun arzulayan kısmının erdemleridir. Düşünce erdemleri, eğitim ile ahlak erdemleri de alışkanlık ile elde
edilir.
Ödev ahlakı (Deontolojik Etik) adı verilen teoriyle ahlakı akıl ile temellendiren filozoflardan birisi de Kant’tır.
Kant’a göre herkesin üzerinde uzlaşacağı adı mutluluk denilen “en iyi” yoktur. Ahlakı, mutluluk gibi bir amaca
bağlamak yanlıştır.
İslam Ahlak Felsefesi
3
3.1.d. Sezgisel Temellendirme
Sezgi, bir şeyin doğrudan doğruya ve aracısız olarak kavranması, bilinmesi anlamına gelir. Sezgiyle kavranan bilgi
ve değerler, objektif tabiata sahip olup bütün insanlar için geçerlidir.
Ahlaki değer ve ilkeleri sezgi yoluyla kavrama gücü bütün insanlarda kuvve halinde bulunur. Bu tür bilgi yoluyla
elde edilen ahlaki değerler, tabii olmayan, fıtri, basit ve apaçık olarak bilinirler.
2 HAFTA
1. Ahlak İlminin Diğer İlimlerle Olan İlişkisi
Sosyal bilimler, gerek bireysel gerekse toplumsal insan davranışlarını nasıl, neden ve neye göre olduklarını
açıklayacak model ve ilkeleri ortaya koymakla ilgilenir.
1.1.Felsefi İlimler-Ahlak İlişkisi
Ahlak, İslam düşüncesinde felsefe/hikmet kapsamından değerlendirilen ilimlerdendir. Zira insan hem
bilen/nazari hem de eylemde/amel bulunan bir varlıktır. Bu özellikleri hasebiyle insan teorik ve pratik tabiata
sahiptir. Ahlaklı olmak sadece eylemlerle gerçekleşen bir durum değildir.
Hicri 3-6./m. 9-12. yüzyıllar arası İslam Felsefesinin en parlak dönemidir. Bilinen en meşhur filozoflar (Farabi,
İbn Miskeveyh, Đbn Sina, Gazali) dır.
Teorik ve pratik ilimleri kapsayan felsefe, insana bütün erdemleri kazandırıp onu hem bu dünyada hem de
ahirette yüce mutluluğa ulaşmasını sağlar.
1.1.a. İlimlerin Taksimi: Teorik ve Pratik İlimler
İnsani nefis, sahip olduğu akıl melekesiyle diğer canlılardan ayrılır. Nefsin akli yönü, bilen (âlime) ve yapan
(amile) şeklinde iki farklı kuvveye sahiptir. Filozoflar, bilgileri Yapıp etmelerle ilgisi olmayıp sadece bilmeyle ilgili
olanları teorik (nazari); bilmenin yanında eylem ve davranışlarla ilgili olanları da pratik (ameli) ilimler şeklinde
tasnif etmektedirler.
Teorik ilimler üç ana gruba ayrılır: 1. Madenler, botoloji, zooloji, biyoloji, psikoloji, sema ve alem ilimlerini
içeren fizik ilimler2. Aritmetik, geometri, optik, astronomi, müzik gibi ilimleri içeren matematik ilimler3.
Metafizik ilimler. Pratik İlimler, 1. Ahlak ilmi 2. Ev idaresi 3. Siyaset ilmi şeklinde üçe ayrılmaktadır.
1.2. Ahlak-Hukuk İlişkisi
Ahlak ve hukuk, fert ve toplum hayatının vazgeçilmez iki temel direğidir. Mesela, herkesin mal ve mülk edinme
hakkı vardır. Edinilen mal ve mülk dokunulmazdır. Bu husus hem din, hem ahlâk, hem hukuk kuralıdır. Hukukta
ceza ferde dışsal baskı şeklinde iken ahlakta ceza ve mükafat hem dışsal hem de içseldir. Hukuk, bireylerin dışa
yansıyan davranışlarının düzenlenmesi olarak siyasi egemen iktidar tarafından belirlenen kurallardan oluşur. Bu
kurallar kanun koyucular tarafından belirlenir, mahkemelerce uygulanır.
İslam Ahlak Felsefesi
4
Doğal hukuk, bütün insanlar ve toplumlar tarafından bağlayıcılığı kabul edilen hukuk ilkeleri olarak insanın
aklıyla bulduğu, bağlayıcılığını devletten almayan devlet hukukunun değerlendirilmesinde yararlanılan adalet
ilkeleridir.
Pozitif hukuk ise devletin yetkili organlarınca çıkarılan hukuk kurallarını, mahkemelerce kabul edilen ve
uygulanan örf, âdet ilkelerini ve bağlayıcı mahkeme içtihatlarını kapsamına alan ve geçerliği bütün ülkelerde
devlet tarafından sağlanan hukuktur.
Sonuç itibariyle hukuk, pratik olarak insan davranışlarını düzenleyen ilkeleri incelerken ahlak iyilik, mutluluk,
erdem, ödev gibi pratik ilkeleri inceler.
1.3. Ahlak-Psikoloji
Ahlakın sahası değerler, psikolojinin sahası realitelerdir. Ahlak insan davranışlarını iyi-kötü, erdemli-erdemsiz
açısından değerlendirmeye tâbi tutarken psikoloji bu konularda tarafsızdır. Ahlak ise her zaman erdemli olanın
yani iyinin yanındadır. Psikolojinin kanun ve kuralları tasviri iken ahlakın kanun ve ilkeleri normatifdir. Psikoloji
iradeli-iradesiz bütün insan davranışlarıyla ilgilenirken ahlak iradeye taalluk eden eylemlerle ilgilidir.
2. Ahlakla İlgili Kavramlar
2.1. Değer Kavramı
2.1.a. Soyut Olarak Değer
a. Dar manada “İyi, arzu edilir veya değerli” gibi terimlerin ifade ettiği şey karşılığında.
b. Her türlü “doğruluk, yükümlülük, erdem, güzellik, hakikat” gibi kavramları içerecek şekilde daha geniş
manalarda kullanılır.
2.1.b. Somut Olarak Değer,
“Değerlendirilen, değerli olduğuna hükmedilen, iyi veya arzu edilir olduğu düşünülen” şey için kullanılır.
2.1.c. Öznel Tanımlara Göre Değer,
Öznel yaklaşıma göre değer kişinin arzu, eğilim ve duygularından söz etmek için kullandığı kavramların diğer bir
şeklidir. Bu anlayışa göre “bu iyidir” gibi ahlaki yargılar “bunu arzu ediyorum” şeklinde
algılanmaktadır.Değerlerin objektif bir varlıkları yoktur, özneye bağlı varlık kazanmakta, “olanı” değil “olması
gerekeni” ifade etmektedir.
2.1.d. Nesnel Tanımlara Göre Değer
1. Hazcı değerler, olumlu değerler haz; olumsuz değerler acılardır. Bu anlayışa göre değerlerin tabiatını
belirleyen hazdır.
2. Bilgisel değerler, olumlu olanları doğru; olumsuz olanları yanlıştır.
3. Ahlaki değerler, olumlu olanı iyi; olumsuz olanına kötü denir.
4. Estetik değerler, olumlu olanı güzel; olumsuz olanı çirkindir.
5. Dini değerler, olumlu olanları sevap (hayır, helal), olumsuz olanları günahtır (haram).
İslam Ahlak Felsefesi
5
2.2. Etik
Etik, “pratik bir etkinlik alanı olan ahlakı teorik bir inceleme konusu kılan felsefe disiplinidir.” Etik, felsefenin
ahlak alanıyla ilgili olan yönüne denir. Ahlakta var olan üç husus:
1. İnsanın yapısı
2. Hayatın tamamını kuşatan felsefe olması
3. Davranışı yöneten ilke ve kurallar olması.
2.3. Niyet
Bir eylemi yerine getirirken eylem boyunca neredeyse hiç değişmeden kalan bir karar, kasıt ve azme niyet denir.
İnsanın ahlaki değeri, zahiri olarak yaptığı fiillerden ziyade bu fiillerin arkasında yatan niyetlerde gizlidir.
Gazali’ye göre bir eylemin geçirdiği aşamalar:
1. Hâtır ve hadis-i nefs (dürtü ve uyarılma)
2. Rağbet ve meyil
3. Hüküm
4. Kesin karar ve niyet
5. Fiil.
2.4. Sorumluluk
Sorumluluk, etimolojik olarak, sorumlu olmak, bir şeye cevap vermek, bu konuda birine hesap vermek zorunda
olmak demektir. Ahlaki sorumluluk ise, akıl sahiplerinin kasd ve azim ile yaptıkları fiilden doğan sorumluluğa
denilmektedir.
Ahlak felsefesinde, “insanları ahlaki kanuna uymalarını sağlayan şeylere ahlaki müeyyide” denilir. İnsanın eylem
ve hareketlerinin meydana gelmesine etki eden beş merci ve otorite bulunmaktadır:
1. Ferdi ve ruhi yapısında bulunan vicdani otorite,
2. İnsanı kuşatan yakın veya uzak çevre yani toplum otoritesi,
3. İnsanı aşan, en yüksek kudret sahibi olan İlahi otorite,
4. Kanuni otorite.
İslam ahlak düşüncesinde, ahlaki mesuliyet şahsidir, hiçbir kimse başkasının yaptığı fiil ve hareketlerden
sorumlu değildir.
İslam Ahlak Felsefesi
6
2.5. Vicdan
Vicdanla ilgili felsefede farklı görüşler bulunur.
1. Vicdan, içgüdüde bulunan ahlaki bir hasse, tabii ve deruni bir ilhamdır.
2. Vicdan, fıtrî olmayıp tekâmülden doğan bir tevarüs sonucudur.
3. Vicdan tecrübelerin sonucudur.
4. Vicdan, tecrübe sonucu olmaktan daha ziyade fıtrîdir.
2.6. Hürriyet
İslam düşüncesinde ahlak üç tür hürriyet anlayışından bahsedilir:
1. Sosyal ahlak açısından ele alınan hürriyettir.
2. Kişinin hırslarından ve benliğinin tuzaklarından kurtulması olarak anlaşılan manevi hürriyettir.
3. Ahlak felsefesi açısından ele alınan irade hürriyetidir.
3 HAFTA
1. GELENEKSEL AHLAK
1.1. Cahiliye Dönemi Ahlak Anlayışı
Hz. Muhammed (s.a.s.) peygamber olarak gönderilmesinden önceki zamana “Cahiliye devri” denilir. Cahiliye
dönemi ahlâk, kamu vicdanının iyi olarak kabul ettiği örfe dayanıyor ve buna uyan insanlar, iyi ve erdemli kişiler
sayılıyordu.
Hilfu’l-fudul denilen erdemliler meclisi de güzel ahlâk sahibi kişilerden oluşuyordu. Manevi güç olarak zikredilen
hususlar Cahiliye dönemi Arapların değer anlayışında ise yiğitlik ve mertliğin en üst düzeyini ifade etmekle
birlikte “övülmeye değer her şey” diyebileceğimiz mürüe (mürüvvet) kavramıdır.
ise yiğitlik ve mertliğin en üst düzeyini ifade etmekle birlikte “övülmeye değer her şey” diyebileceğimiz mürüe
(mürüvvet) kavramıdır. Cahiliye dönemi ahlak anlayışı evrensel bir ahlak olmaktan çok uzak kabile taassubuna
dayalı bir ahlaktır. Cahiliye dönemi Arapları arasında en önemli erdemlerden birisi de öç alma olmaktadır. Bu
ahlaka göre iyilik için iyilik yapmak değil, onur kazanmak için iyilik yapılmaktadır.
Cahiliye ahlakının egoist, gurur ve kibirli özelliğini yansıtan kavramlardan biri de asabiyettir. Asabiyet, kabile
fertleri arasında kayıtsız şartsız dayanışmayı ifade eden cahiliye dönemi hayatının en önemli esaslarından
biridir.
İslam Ahlak Felsefesi
7
1.2. Kuran ve Sünnet de Ahlak
İyi-kötü gibi sıfatlar doğuştan zati bir özellik olmayıp insanın yapıp etmeleriyle sonradan kazanılan niteliklerdir.
İyilik yapanlara cennet ve uhrevi nimetler vaad edilirken, kötülük yapanlara cehennem azabıyla ikaz
edilmektedir. Kuran ve hadiste zikredilen bu hususlar ahlaki hayatın bireysel ve toplumsal olarak tanzim
edilmesini sağlayan en önemli etkenlerdir.
Kur’an-ı Kerim’in ilgili olduğu önemli konulardan biri de insanın mutluluğu meselesidir. Bu çerçevede insanın
mutluluğu ancak Allah’a itaatle mümkündür.
1.3. Kur’an ve Sünnet’teki Temel Ahlaki Kavramlar
Bu bağlamda Kuran ve sünnette geçen konumuzla ilgili terimleri ele alacağız.
1.3.a. Hasene
Kur’an-ı Kerim’deki birçok ayette geçen “hasene” kavramı “yiyecek, içecek gibi maddi” “sözün en güzeli gibi
manevi” iyiyi belirleyen anlamlarda kullanılmaktadır. Hasene kavramı harici iyilik anlamıyla da kullanılmaktadır.
Bu anlamı dikkate alındığında “sıkıntı, bela, musibet, kötü şans ve kötülük” manalarına gelen “seyyie”
kavramıyla beraber zikredilmektedir.
1.3.b. Tayyib
Kur’an-ı Kerim’de dünyevi ve uhrevi mutluluk karşılığında kullanılan kavramlardan bir tanesi de “tayyib”
kelimesidir.
“Allah müminleri şu üzerinde bulunduğunuz halde bırakacak değildir; iyiyi (tayyib) kötüden ayıracaktır. Al-i
İmran 3/179”.
1.3.c. Said
İslam filozofları bu manada ele alınan mutluluk kavramı karşılığı filozoflar genellikle “es-saâdetü’l-kusva”
terimini kullanmaktadırlar. Ayetlerde said ve şâki kavramları gerçek mutluluk ve mutsuzluk karşılığında
kullanılmaktadır. Buna göre hakiki mutluluk ve mutsuzluk uhrevi âlemde olacaktır.
1.3.d. Salâh
Kur’an-ı Kerim’de ahlaki yetkinliği anlatan kavramlarından bir tanesi de salâh kelimesidir. Özellikle iman
kelimesinin geçtiği bütün yerlerde salâh kelimesi de geçmektedir. Bu salâh kavramının imanın mütemmim bir
cüzü gibi değerlendirildiğini göstermektedir. İyi işve davranışta bulunan kişi ve toplumlar Kuran- Kerim’de
erdemli insanlar (salihler) olarak nitelenmektedir.
İslam ahlakı sorumluluğu şu şartlara bağlar:
1. Akli yeterlilik
2. Mükellefiyetin bilinmesi
3. Kasıt ve niyet
4. İrade hürriyeti
İslam Ahlak Felsefesi
8
2. Gelenekçi Ahlak Kitapları
Gelenekçi ahlak ile ahlak konularına İslam’ın ilk dönemlerindeki bakış açısıyla ele alan Kuran ve Sünneti, ahlakın
asli ve mutlak kaynağı olarak kabul eden bu kaynakların ortaya koyduğu ahlakı, her türlü beşeri ahlak
görüşünün üstünde tutan çalışmalar kastedilmektedir.
1. Abdullah Mübarek(ö.187/797), Kitabü’z-Zühd ve’r-Rekaik
2. Ahmed b. Hanbel (ö.241/855), ez-Zühd
3. Buhari (ö.256/870), el-Edebü’l-Müfred
4. Ebubekir Hüseyin b. Abdullah Acurri(ö.360/970), Ahlaku’l-Ulema ve Ahlaku Hameleti’l Kuran
5. Ebu Muhammed Abdullah el-Isfehani (ö.369/979), Ahlaku’n-Nebi ve Adabuh
6. Muhammed b. Cafer el-Haraiti (ö.327/939), Mekarimül Ahlak ve Mealiha
7. İbn Hibban el-Büsti (ö. 354/965), Ravzatü’
8. Maverdi (ö.450/1058), Edebü’d-Dünya ve’d-Din
9. İbn Hazm(ö.456/1064), Ahlak ve’s-Siyer fi Müdavati’n-Nüfus
2.1. Edebü’d-Dünya ve’d-Din
Edebü'd-dünyâ ve'd-dîn adlı eserinde Maverdi, dinî ve dünyevî açıdan hayatın ölçü ve kurallarını (âdâb)
araştırdığını ifade etmektedir. Mâverdî, dünya düzeninin tam olarak sağlanabilmesi için altı şartın bulunması
gerekir:
1. Saygı ile uyulan din, 2. Güçlü bir siyasî otorite, 3. Kapsamlı adalet, 4. Genel güvenlik, 5. Yaygın refah, 6. Büyük
bir ümit veya idea.
İnsanların huzurlu yaşaması, gayretlerinin verimli olması, suçsuzun emniyet içinde bulunması, zayıfın rahat
etmesi genel güvenliğe bağlıdır.
4 HAFTA
1. Kelam Ekollerinin Ahlak Görüşleri
Âlem ve insanın Allah tarafından yaratılışı, Allah'ın kozmik gerçekliğe getirdiği düzen, var oluşun anlamı ve
gayesi Kuran’da düşünmenin konusu olarak belirlenirken bizzat Kur'an üzerinde düşünmenin gerekliliği de
vurgulanmaktadır. Kuran’da düşünme etkinliği bağlamına göre nazar, re'y, tefekkür, tezekkür, tedebbür, i'tibar
ve akıl kelimeleriyle ifade edilmiştir.
İslam dünyasında ilk oluşan ilimler "Kur'an ilimleri" denen disiplinlerdir. Söz konusu ilimler, kırâatü'l-Kur'ân,
esbâb-ı nüzul, i'câzü'l-Kur'ân, i'râbü'l-Kur'ân gibi ilmi disiplinlerdir. Kuran ilimlerinden hemen sonra ve büyük
İslam Ahlak Felsefesi
9
ölçüde beraberce gelişen ilmi disiplin hadis ilmidir. Hadis ilminin gelişiminde ehli rey ve ehli hadis şeklindeki
farklılaşma ilk dönemden itibaren olmuştur.
1.1. Ahlakın Kelam İlmiyle İlişkisi
İslâm düşüncesinde, İslâm inancını tutarlı bir şekilde aklî sistem haline getirip açıklayan, itikad esaslarına
yöneltilen eleştiri ve saldırıları aklî yöntemlerle cevaplandıran düşünce geleneğine kelam denir. Kelâm ilmi,
Müslümanların dinî, siyasî ve içtimaî problemler gibi kendi içyapısından kaynaklanan sebeplerle; İslâm dinine
yönelik iyi niyetli veya art düşünceli fikirlerden kaynaklanan dış sebeplerin etkisiyle ortaya çıkmıştır. Allah'ın
varlığı, sıfatları, bilgi problemi, isbât-ı vâcib, ilâhî fiillerin hikmetli oluşu, insanın kendi fiillerinin faili kılınışı,
nübüvvetin gerekliliği ve imanın dindeki yeri gibi başlıklar kelam ilminin incelediği konulardır.
Kelamın ahlakla olan ilişkisi özellikle “kulların fiilleri (ef’al-i ibad)” başta olmak üzere, hürriyet, irade, adalet,
hüsn-kubuh, sorumluluk, yükümlülük, kader, ödül ve ceza konularından dolayıdır.
1.2. Mutezile’nin Ahlak Anlayışı
Gayrimüslimlere karşı dinin anlaşılır bir şekilde anlatmayı, itikadi konuları savunmayı esas alan Mutezile’nin
ahlakla ilgili görüşleri, kelamî problemlere bağlı olarak ortaya çıkar. Usul-i hamse diye isimlendirilen tevhid,
adalet, emri bil ma’ruf nehyi ani’l münker, vad ve’l Vaid, menzile beyne’l menzileteyn şeklindeki beş prensip
Mutezile düşüncesinin ana omurgasını oluşturur.
Mutezili düşünürler kendilerini, “Adalet ehli” olarak tanımlar emri bil ma’ruf nehyi ani’l münker, vad ve’l Vaid ve
menzile beyne’l menzileteyn prensipleri, adalet gereği olduğundan bu prensibe irca ederek beş prensip
“usuleyn” (iki asıl) şeklinde de gösterilir. Müslümanlar üzerine farz olan emri bil ma’ruf nehyiani’l münker,
kötülüğe karşı koymak ve iyiliği emretmek anlamlarına gelir. Vad ve’l vaid, Allah’ın iyilik yapanları
ödüllendirmesi, kötülük yapanları cezalandırmasının zorunluluğu şeklinde anlaşılır. Menzile beyne’l
menzileteyn, büyük günah işleyenler ne Müslüman ne de kâfir sayılırlar, bu ikisi arasında bir konumdadırlar;
cennetle cehennem arasında A’raf denilen yerde tutulması anlamına gelmektedir.
Mutezile anlayışı, Allah’ı her türlü eksik ve noksanlıktan münezzeh tutarak Allah’ın mutlak ve kemal sahibi
olduğunu esas alan bir düşünceye sahiptir. Dini alanda olduğu gibi ahlaki alanda da insan hürriyeti esastır. İnsan
davranışları üzerinde ilahi bir müdahale söz konusu değildir. İnsanın yaptığı eylem ve davranışlarının sonucu
olarak ödüllendirilmesi veya cezalandırılabilmesi için iyiyi kötüden ayırabilecek akıl melekesine sahip olmalıdır.
1.2.a. Değerlerin Özelliği
Onlara göre ahlaki değerler, fiillerin değişmez niteliğidir. Aklın, değerler hakkındaki bilgisi kesin ve güvenilirdir.
Çünkü iyilik ve kötülüğün bilgisi, akla yerleştirilmiştir.
Ahlaki nesnellik, iyilik, kötülük, doğruluk, adalet gibi değerlerin herhangi bir faili dikkate almadan ondan
bağımsız olarak nesnede gerçek olarak var olduğunu savunan düşünceye denir. İnsanın, doğru söylemesi,
adaletli davranması gibi iyiliklere yönelmesi, yalan, zulüm gibi kötülüklerden uzak durması gerekir.
Bir şey iyi olduğu için Allah emretmekte; bir şeyde zati olarak kötü olduğu için Allah nehyetmektedir.
Mutezile, ahlaki değerlerin akılla bilinebileceği görüşünü Nahl 16/90” ayetiyle temellendirmektedir. Ayette
geçen adalet, ihsan, kötü, fena (fahşa ve’l-münker) gibi değerler onlara göre Allah tarafından emir ve yasak
edilmeden önce fiillerde “sabit olan gerçek özelliklerdir.”
İslam Ahlak Felsefesi
10
1.2.b. Değer Olarak Hikmet ve İrade Hürriyeti
Hikmet, Allah’ın kemalini ifade etmektedir. Buna göre hakim olan Allah, her işi hikmete ve bir gayeye göre
yapar çünkü Mutezile’y e göre gayesiz eylemler boş ve anlamsızdır (sefeh abes). Fakat Allah kendisi için değil
insanların faydasını gaye edinmektedir.
Mutezile, bütün eylem ve davranışların sorumlusu olarak Allah’ın kudretine ve kadere havale edilmesini,
Allah’ın adalet prensibine aykırı bulur.
Mutezileye göre insanların fiillerinin yaratıcısı Allah değil, insanların kendileridir. Fakat fiilleri yaratacak güç
insana Allah tarafından verilmiştir. Bundan dolayı insan, eylem ve fiillerinden ötürü Allah’a karşı sorumludur.
Mutezile sorumluluk ilkesi yanında insanın iyi ve kötüyü yapabilecek kudrete de sahip olması gerektiğini
savunmaktadır. Fiili gerçekleştiren failin en önemli özelliği onun o fiili yapabilme gücüdür (kudret ve istidat).
İstidat, “fiili yapma ya da terk etme gücü” insanda fiili yapmadan önce fiili yapma gücünün bulunması anlamına
gelmektedir.
Seçme hürriyeti kısıtlanan veya hürriyet hakkından mahrum olan insanının davranışları ahlaki değerlendirmeye
tabi tutulamaz. Aynı şekilde şuurunu kaybetmiş veya uyuyan bir kimseyle, çocukların davranışları iyi ya da kötü
diye nitelenemez. İnsanın eylemlerinden sorumlu tutulabilmesi, insanda irade, kudret, kasıt ve ilim olmasını
gerektirir. Mutezili düşünceye göre akıl, kudret, hürriyet gibi hususlarda eksik ve noksanlık bulunursa ahlaki
hükümler vermek mümkün değildir.
1.2.c. Ahlaki Kötülük - Metafizik Kötülük Ayrımı
İnsanın ahlaki anlamda yükümlü olmasını Allah’ın adaleti ilkesine bağlayan Mutezile, iyilik-kötülük konusunu da
geniş bir şekilde ele almaktadır. fesad anlamına gelen ve “kabih” terimiyle ifade ederler. İrade hürriyeti sadece
ahlaki kötülük için söz konusudur.
Metafizik şer kapsamındaki hususlar insan güç ve kudretini aşan olaylar olduğu için insan sorumluluğu dışında
değerlendirilir. Bunlar sadece Allah’ın takdirine bağlıdır. Onlara göre metafizik şerri Allah’a izafe etmek, O’nun
adalet ve hikmetine aykırı değildir.
Mutezile düşüncesine göre ahlaki değerlerin aklen bilinmesi, vahyi gereksiz hale getirmek amacıyla değil, İslam
dışındaki diğer din ve düşüncelerde bulunan inanç ve ilkeleri reddetmek, bunlara karşı İslam’ın hak din
olduğunu ispatlamak gayesi bulunmaktadır.
1.3. Eşariyye’nin Ahlak Anlayışı
Eşariyye göre Allah, bütün işlerinde adaleti gözeterek, iyilik yapanlara ödül, kötülük yapanlara da ceza vermek
zorundadır. Aynı şekilde insanlar için en faydalı olanı emretmesi ve peygamberler göndermesi O’nun için
zorunludur.
Sünnî kelâmın o dönemlerde İslâm dünyasının en önemli kültür havzasını oluşturan Ortadoğu'daki asıl kurucusu
Ebü'l-Hasan el-Eş'arî’dir. İmam Hasan el-Eş’ari Kuran’ın yaratılması (halku’l Kuran), Allah’ın gözle görülmesi
(ruyetullah), salah-aslah, va’d ve’l-vaid, insanın kendi fiillerinin yaratıcısı (efal-i ibad) olduğu fikri, İmam Eşari
tarafından en çok eleştirilen konulardır.
1.3.a.Ahlaki Değerlerin Tabiatı
İslam Ahlak Felsefesi
11
Allah, dilediğini dilediği gibi yapan, her şeye gücü yeten mutlak kudret ve irade sahibi bir varlık olarak tarif
edilir. İyi, kötü gibi ahlaki nitelikler, Allah’ın emir ve yasaklarıyla ortaya çıkar. Bu düşünceyi İmam Eşari şu
şekilde ifade etmektedir: “yalan sadece Allah kötü kıldığı için kötüdür. Allah yalanı iyi kılsaydı şüphesiz iyi
olurdu; eğer yalanı emretseydi O’na hiçbir itiraz olmazdı.”
İnsan açısından ahlaki değerler, İlahi hitaba muhatap olduktan sonra tezahür eder. Şeriat gelmeden önce insan
fiillerinin ahlaki hükmü olmaz.
Eşarilik, Mutezile’nin aksine aklı, farz, vacip, iyi, kötü gibi hüküm koyan mertebeye asla koymamıştır. Eşari
düşüncesinin ortaya koyduğu bu perspektife göre akıl, kendi başına bir fiilin iyi veya kötü olduğu şeklinde
hüküm verme gücüne sahip değildir. Fiillerin taşıdığı değerler, akla göre değil, dinin açıklamalarıyla tespit edilir.
Değerlerin akli değil nakli olduğunu Eşari şu şekilde ifade eder: “bütün vacipler naklidir, akıl hiçbir şeyi vacip
kılamaz. Aklın bir şeyi iyi veya kötü yapması da düşünülemez. Nimet verene şükür, itaat edenin ödül, isyan
edenin ceza görmesi, akılla değil nakil yoluyladır. Allah’a akıl yoluyla ne lütuf ne de en iyiyi yaratma (aslah)
hiçbir şey gerekmez.”
1.3.b. Eşari’ye Düşüncesine Göre İnsan Hürriyet
Mutezile, insanın kendi fiillerinin yaratıcısı olduğunu söyleyerek ahlak alanında irade hürriyetini esas alır.
Eşariyye mezhebi ise bu şekilde bir düşüncenin Allah’ın kudret ve iradesini sınırlandırarak Allah’ın gücünün
mutlaklığına gölge düşürdüğünü ileri sürerek konuya farklı bir şekilde yaklaşır.
Eşari’ye göre insan fiilleri, zorunlu ve kazanılmış(müktesep) şeklinde ikiye ayrılır. “Hasta olan birinin titremesi
veya soğuk algınlığına kapılmış bir kimsenin hapşırması, öksürmesi gibi insanın istemeden yapmaya zorlandığı
arzu etmeksizin üstlenmek durumunda kaldığı fiiller” zorunlu fiiller; bu kısmın dışındaki bütün fiiller de
kazanılmış fiiller kapsamına girer.
Zorunlu fiiller, insanın gücü dışında meydana geldiği için insan ahlaken sorumlu değildir.
1.3.c. Eşariye Düşüncesinde Kötülük Problemi
Eşariye mezhebi, Selef inancının takipçisi olarak hayrın da şerrin de yaratıcısı olarak Allah’ı kabul etmektedir. Bu
düşünceyi İmam Eşari, “Şer yüce Allah’tandır; fakat Allah şerri, kendisi için değil başkası için şer olarak
yaratmıştır” şeklinde ifade etmektedir.
İyi fiilleri olduğu gibi kötü fiilleri de Allah yaratmıştır. Fakat kötüyü kendisi için değil insanlar için yaratmıştır.
Eşariye göre her şeye gücü yeten her şeyi bilen ve her bakımdan yetkin olan Allah’ın iradesi ahlakın temelidir.
1.4 Maturidiyye’nin Ahlak Anlayışı
Maturidiyye mezhebi, ehl-i sünnet’ i oluşturan iki mezhepten biridir.
Ahlaki sorumluluk ve yükümlülüğün temellendirilmesinde Eşariye’ye yakın dururken, ahlaki değerler hususunda
Mutezile’nin paralelinde düşünmektedir. Maturidiye düşüncesinin Eşari ve Mutezile düşüncesini bir araya
getirerek eklektik bir düşünce olduğu anlamına gelmemektedir.
İslam Ahlak Felsefesi
12
1.4.a. Ahlaki Değerlerin Mahiyeti
Maturidiye düş üncesine göre, adalet, doğruluk gibi kendinde iyi olan ahlaki fiillerin iyiliği aklen zorunlu;
kötülüğü de aklen imkânsızdır. Zulüm ve yalan gibi fiillerin de kötülüğü aklen zorunlu iyiliği imkânsızdır. O halde
iyilik, kötülük gibi değerler, objektif bir tabiata sahip olup insan bu değerleri akılla kavrar.
Maturidi düşüncesine göre ahlaki değerleri tespit etmede akıl potansiyel olarak yeterli olsa bile bedensel ya da
ruhsal sebeplerden dolayı doğru karar vermede problem yaşayabilir. Bütün bunlardan dolayı Allah’ın
Peygamber göndermesi, vahiyle emir ve yasakları netleştirmesi akıl için bir kolaylaştırma ve yardımdır.
Durumdan duruma değişmeksizin her zaman kendinde iyi olan ve bizatihi kötü olan şeyler aklen kavranır. Temel
ahlak ilkelerini insan akılla belirleyebilmektedir. Maturidi düşünceye göre ödül ve ceza, iyilik yapanları teşvik,
kötülük yapanları da korkutmak (terhib) içindir.
1.4.b. Adalet
Maturidiye göre insan aklı, ahlaki değerlerin tabiatını bilebilecek potansiyele sahiptir. Bundan dolayı güç sahibi
olmayan birinin yükümlü tutulması görüşüne (teklif-i ma la yutak) karşı çıkmaktadır. İmam Maturidi Mutezile ve
Eşariye düşüncesinin arasında orta bir yerde durmaktadır.
İmam Maturidi’ye göre insan eylemlerinin hepsi Allah tarafından yaratılmaktadır ki bu durum Allah’ın hikmetine
mugayir değildir. Çünkü Allah’ın fiillerinde hikmet olması zorunlu bir durum değildir.
1.4.c. Hürriyet
İmam Maturidi’ye göre insan sahip olduğu kudretle, birbirine aykırı ahlaki değer taşıyan fiillerden birini seçme
ve yapma hürriyetine sahiptir. Ayrıca Maturidiye düşüncesine göre “yaratılmış kudret, zorunluluğun değil
hürriyetin sebebidir.”
2. Hüsun- Kubuh veya Euthyphron Problemi
Ahlak felsefesinin en eski ve en önemli problemi ilk defa Eflatun’un Euthpyron diyalogunda tartışılmıştır.
İslam düşüncesinde ise bu problem hüsun-kubuh adı altında yapılır ve iki temel soru çerçevesinde cereyan eder:
1. İyi, kötü gibi ahlaki değerlerin ontolojik statüleri nedir?
2. Bu ahlaki değerlerin bilgisinin kaynağı nedir?” Mutezile mezhebi, ahlaki değerlerin Allah iradesinden
bağımsız, gerçek bir varoluşa sahip olduğunu kabul eder. Bir davranışın iyi veya kötü diye nitelenmesi Allah’ın
emir ve yasaklamasıyla değil, o davranışta bulunan fayda veya zarardan dolayıdır. Allah iradesinden bağımsız ve
objektif bir varlığa sahip olan değerler ancak insan aklıyla bilinir. Allah tarafından emredilen davranışlar iyi;
yasaklananlar ise kötüdür. İlahi emir ve yasaklarla belirlenen ahlaki değerler, ancak vahiyle bilinirler.
Maturidi Ona göre ahlaki değerler, ontolojik olarak objektiftir.
İslam Ahlak Felsefesi
13
5 HAFTA
İSLAM AHLAK FELSEFESİNE ETKİ EDEN YABANCI KAYNAKLAR
İslam medeniyetine etki eden yabancı kaynaklar, önem sırasına göre klasik Yunan ve Helenistik felsefeleri, İran
ve Hind düşünceleridir.
2. İlkçağ Ahlak Felsefesi
2.1.Demokritos
Ona göre var olan, meydana gelmemiştir, yok olmayacaktır, değişmezdir. Bu var olanın dışında bir de var
olmayan, yani boşluk, uzay da vardır.
Duyular asıl gerçeği, yani atomları bilecek kadar keskin değildir. Duyu bilgisi nesnelerin gerçek yapısını
kavrayamaz bunu ancak düşünen akıl kavrayabilir. Göreli iyi olanlar, maddi-duyusal sevinçler, güzellik ve
zenginlik gibi şeylerdir. Mutlak iyi ise ruhun iyi bir durumda (euthymia) bulunmasıdır.
Demokritos’a göre ilk yapılacak şey duygulanımları (affektleri) yenmektir. İnsanların yapıp ettiklerinin ölçüsü
ona göre haz ve acıdır.
Kısaca Demokritos, mutlu olmak için ruh dinginliğine ulaşmak, bunun için her türlü tutkudan, duygusal
gelgitlerden kaçınmak gerektiğini söyler. İnsanın yapmış olduğu hatalar ve kötülüklerin sebebi bilgisizlik, daha
iyinin bilinmemesidir.
Demokritos Felsefe tarihinde ilk defa ruhun iyi durumda olmasını (euthymia) insanın amacı olarak ortaya
koymuştur.
2.2. Sofistler
Protagoras’ın ifade ettiği “insan her şeyin ölçüsüdür” sözü Sofistleri en iyi şekilde izah eden bir sözdür. Bu
anlayışa göre hakikat yoktur. O yüzden duyu ve aklın ulaşılabileceği bir hakikat olamaz. İnsan deneyim ve
tecrübeleri ile bilgi edinir.
Bu anlayışın yanında Atina’da demokrasiyle birlikte ortaya çıkan belli bir yetişme biçimi, “başarılı yurttaş nasıl
yetişir?” sorusunu gündeme getirir. Onlara göre kesin ve genel geçer bir doğru olmadığından genel geçer bir
ahlak da olmaz.
İnsan her şeyin ölçüsü olması hasebiyle eylemlerinde de her şeyin ölçüsüdür. Aynı şey birine iyi görünürken, bir
başkasına zararlı görünebilir. Çünkü iyi de doğru gibi relatiftir. Onlara göre ahlak kuralları insan eliyle konulmuş
kurallardır.
İslam Ahlak Felsefesi
14
2.3. Sokrates
M.Ö.470 civarında doğduğu varsayılan ve 339 yılında zehirlenerek öldürülen Sokrates, ilk Atinalı filozoftur.
Platon’un diyalogları üzerinden Batı düşünce ve ruhuna en güçlü şekilde etki eden ve ilham kaynağı olan bir
filozoftur.
Sokrates’in felsefi amacı ve yöntemi, insan yaşamının sorunlarını irdeleyerek genel geçer bir bilginin dolayısıyla
genel geçer bir ahlakın ispatlanmasına yöneliktir. Ona göre erdem ve bilgi, tek ve aynı şeydir. İnsan doğru bir
bilgiye sahipse aynı zamanda adil de olur.
Peki, “erdem denilen bilginin içeriği nedir?” sorusuna Sokrates, İyi ve doğrunun ne olduğunu bilen kimse
erdemlidir, adildir, yiğittir. Yani erdemli olmakla kazanılan mutluluk aynı zamanda ahlaklılıkla bir olmaktadır.
2.4. Sokratesçi Okullar
Kendisinden sonra Sokratesçi dört okul oluşmuştur. Bunlar;
Megara Okulu (kurucusu Euklides);
Elis-Eratria Okulu (kurucusu Elisli Phaidon);
Kynikler ve Kyrene Okulu.
Bu dört okuldan kynikler okulu ile kyrene okulu en önemlileridir.
Yunanca ‘köpek, köpeksi’ gibi anlamlara gelen Kynik okulunun kurucusu Atinalı Antisthenestir. O ahlaki
amaçlara hizmet etmeyen her bilgiyi gereksiz hatta zararlı görür. O ve okuluna göre erdem eylem işidir, söz ve
bilgi gereksizdir. Bundan dolayı mantık ve fizik araştırmaları gereksizdir. Ona göre bilgi, insanları erdemli
yapmaya erdem de mutluluğa ulaştırmalıdır. İnsan sadece düşünce ve ahlak eylemlerinde özgürdür.
Kynikler için ‘en yüksek erdem’ entelektüel erdem olan bilgidir. Bu da akılla, düşünüp taşınma ile elde edilir.
Kynikler insana köpek gibi yaşamayı, evsiz, barksız, bekâr, ailesiz, toplumdan uzak bir hayat sürmeyi tavsiye
etmektedir. Hazdan bir düşmandan kaçar gibi kaçılmalıdır. Onlar belli bir devletin yurttaşı değil, dünya yurttaşı
olmak istiyorlardı.
Hazzı istemek insan için en doğal duygu olduğundan dolayı hazzı sağlayan şey iyi, acı veren şey kötüdür, bu ikisi
dışında kalan şeylere de aldırılmamalıdır. Böylece haz, iyinin kendisi olmuş oluyor. Aristoppas anlayışıyla
Aristoppas Hedonism’in (hazcılık) kurucusu olmuştur.
2.5. Platon
Platon felsefesinin anahtar kavramı, idea ’dır. İdealar, gerçek iken, algılanan dünya gerçek dünyanın bir
yansıması, kopyasıdır. İdealar hakkındaki bilgi, tam ve eksiksiz hakikatin bilgisi olmanın yanında insan
eylemlerinin de amacıdır. Ona göre insanın ahlaki fiillerinin amacı “en yüksek iyi” olan mutluluğa ulaşmaktır.
Onun etiğinde üç önemli nokta bulunmaktadır:
1. Ahlaksal eylemlerimizin son ereği olan ‘en yüksek iyi’
2. İyinin tek kişide gerçekleşmesi olan ‘erdem’
3. İyinin topluluk yaşamında gerçekleşmesi olan ‘devlet’.
İslam Ahlak Felsefesi
15
Filozofa göre mutluluğun biricik yolu erdemdir. Erdem, öğrenme ile kazanılmış bir bilgi değildir. Ona göre erdem
ne doğa vergisidir ne de öğrenilebilir, ona sahip olanlara bir Tanrı vergisidir, akılla ilgisi yoktur
Platon insanları bilgiyi seven, şerefi seven ve zenginliği seven şeklinde üçe ayırır. Toplumsal açıdan bakarsak bu
üç sınıf, işçiler, savaşçılar ve yöneticiler olarak karşımıza çıkar. Platon erdemlerin başına adaleti koymuştur. Bu
erdemi kendisinde gerçekleştiren insan en yetkin insandır.
Devletin görevi, insanlar arasında güven ve adaleti sağlamaktır. Buna göre devletin görevi, insanların ortak
hayat alanlarını bunları mutluluk sağlayacak şekilde düzenlemektir.
Arzulara karşılık gelen besleyenler (işçiler, köylüler) topluluğun maddesel temellerini sağlarlar. İradeye karşılık
olan koruyucular (asker, polis) takımı da bütünü göz önünde tutup korumalıdır. Bunların erdemi ise; cesarettir.
Bunların da üstünde olan son takımda yöneticiler takımıdır. Bunlar çok ciddi bir eğitimden geçirilmeli ve felsefe
okumalıdırlar. Bunların erdemi de; bilgeliktir.
Platon’un ahlakı toplumsal bir ahlaktır. Bunun için o bireyin değil toplumun mutluluğunu göz önünde
bulundurup araştırır.
2.6. Aristoteles
Aristoteles iyiyi, “her şeyin yöneldiği, eğilim duyduğu amaç” diye tanımlar. Ona göre bilim başlıca üçe ayrılır:
kendi kendisi için araştırıldığında teoriktir, davranışlarımız için kurallar koymak üzere araştırıldığında pratiktir;
yararlı ya da güzel, iyi şeyleri yaratmak için araştırıldığında poetiktir.
Aristoteles’e göre ruh sahibi varlıklar, birbirinden farklı üç gruba ayrılırlar: bitkiler, hayvanlar ve insan.
Ona göre hayvansal ruh, bitki ruhunu, insan ruhu hem hayvansal hem de bitki ruhunu içine alır. İnsan ruhunun
en önemli özelliği akıl sahibi olmasıdır.
Ona göre erdemler iki çeşittir: Dianoetik erdemler (akla uygun erdemler, düşünce erdemleri) ve ahlakla ilgili
erdemler. Dianoetik erdemler aklın etkinliği ile ilgilidir. Dianoetik erdemlerin yeri düşüncedir, ahlak
erdemlerinin yeri iradedir.
Ahlaki erdem, ancak alışma ve tekrar yolu ile gerçekleşir. Aristoteles’in ahlakı gayeci (teleolojik), mutlulukçu ve
rasyonalist bir ahlaktır.Her varlık basamağının kendine özgü bir en yüksek iyisi vardır. Bunun insan için ne
olduğunu belirlemek ahlakın ödevidir.
İnsana özgü mutluluk erdemli eylemdir. Mutluluk akla uygun erdemli eylemde bulunur.
2.7. Stoa Ahlakı
Stoa Okulunun kurucusu, Kıbrıslı Zenon’dur. Stoacılık, Büyük İskender’den sonra Roma düşüncesine hâkim
olmuş ve Hıristiyanlığı derinden etkilemiş bir öğretidir.
‘Yalnız erdem iyidir, mutluluk da yalnız erdemde bulunur.’
Erdem doğa ile uygun yaşamaya ya da doğayla uyum içinde olmayla kazanılır. Onlara göre doğayı yöneten
Logos(akıl)’tur. Stoalıların psikolojisine göre, insan, beden ve ruhun birleşimidir, ruhun özü de akıldır.
Haz da onlara göre hiçbir zaman iyi olamaz, yaşamın en yüksek ereği olamaz. Erdem yüksektir, sarsılmazdır,
kalıcıdır, haz ise aşağıdır, gelip geçicidir
İslam Ahlak Felsefesi
16
2.8.Epikuros
Epikuros’a göre felsefenin ereği insanı mutluluğa ulaştırmaktır. Felsefesinde ehtik, yani pratik felsefe en
tepededir.
‘Haz bütün eylemlerimizin ereği olmalıdır’ diyen filozofa göre haz, biricik iyi, mutlak değerdir, biricik mutlak
kötü de acıdır.
Epikuros sisteminde mutluluk erdemden, erdem de mutluluktan ayrılmaz. Ona göre erdemi sırf kendisi için
istemek boş bir kuruntudur,
İslam filozofları, daha çok Sokrat, Platon, Aristoteles ve Yeni-Plâtonculuğa ilgi duymuşlardır. Platon’un ruhun
arındırılması, fazilet-rezilet anlayışı, faziletlerin sınıflandırılması, toplumun özellikleri ve sınıflandırılması gibi
konular Farabi, İhvan-ı Safa, Aristoteles’in itidal teorisi ve nefis anlayışı ve buna bağlı erdem görüşü de İslam
Ahlak filozoflarınca Ölüm korkusu ve tedavisi hakkında Stoacı görüşler de Kindi, Ebu Bekir Razi ve İbn
Miskeveyh tarafından kullanılmıştır.
6 HAFTA
1. İslam Felsefe Geleneğinde Ahlak
İslam filozofları, felsefeyi (hikmet) “insanın gücü yettiği nispette dış varlıkları bizzat bulundukları durumda ne
halde iseler o şekilde bilmek” olarak tanımlar. İslam filozofları, Aristoteles geleneğin takip ederek ilimleri, teorik
ve pratik diye ikiye ayırırlar.
1.1. Kindi
Ebu Yusuf Yakup b. İshak el-Kindi (ö.252/866), ilk İslam filozofu olarak bilinir.
Kindi, İslam medeniyetine önemli katkılarda bulunmuş felsefî ve ilmî anlamda bir okul ve akımın (Meşşai)
kurucusudur.
Özellikle tercüme hareketinin kurumsal hale geldiği Beytül-Hikme çatısı altında üst düzey bir konumda görev
yapması, ilmi faaliyetlerinin sağlıklı zeminde ilerlemesine sebep olmuştur. İslam felsefesinin oluşum ve gelişim
dönemini başlatan ve onu verimli bir düzeye ulaştıran ilk İslâm filozofudur. Kindi’nin ahlakla ilgili olan eserleri,
“Risale fi'l-ahlâk” ve “Risale fi'l-hîle li-defi'l-ahzan” yazmıştır.
1.1.a. Kindi’de Felsefe-Ahlak İlişkisi
Kindi, felsefenin
“hikmet sevgisi”;
“İnsanın gücü ölçüsünde Allah'ın fiillerine benzemesi”;
“Ölümü önemsemek”;
“Sanatların sanatı ve hikmetlerin hikmeti”;
İslam Ahlak Felsefesi
17
“İnsanın kendini bilmesi”;
“İnsanın gücü ölçüsünde ebedî ve küllî olan varlıkların mahiyet ve hakikatini bilmesi” şeklinde altı farklı tanımını
verir.
Dinî (ilâhî) ilimlerin kaynağı vahiydir. Vahiy bilgisi insan fıtratına uygun olduğundan akıl onu kabul etmek
durumundadır.
Felsefi ilimler, doğrudan ilim ve alet ilmi diye ikiye ayrılır. Kendisi için talep edilen ilimler, teorik ve pratik diye iki
kısımda ele alınır. Teorik ilimler, fizik, psikoloji ve metafizikten müteşekkildir. Pratik ilimler ise ahlâk ve
siyasetten ibarettir. Alet ilimleri ise başka ilimlere giriş mahiyetinde olup mantık ve matematikten ibarettir.
1.1.b. Kindi’de Ahlak- Nefis İlişkisi
İslam felsefe tarihinde nefsin ahlakla olan ilişkisi ilk defa Kindi tarafından kurulmuş. Nefis, Kindi’ye göre üç
anlama gelmektedir:
1. Canlılık yeteneği bulunan, doğal cismin tamamlanmış halidir.
2. Kuvve halinde canlı olan doğal bir cismin ilk yetkinliğidir.
3. Kendiliğinden hareket eden ve birçok güce sahip akli bir cevherdir.
“Nefis, birbirine zıt olan şehvet ve öfke güçlerinin yanında bir de akıl gücüne sahiptir, öfke gücü insanı kin ve
öfkeye sevk eder; fakat düşünen nefis ona engel olur.
Kindi’ye göre insan nefsinin mahiyetini, arzu (şehvet), öfke ve akıl denilen üç güç oluşturur. Bunlardan arzu gücü
domuza, öfke gücü köpeğe, akıl gücü de meleğe benzer.
1.1.c. Erdem Anlayışı
Kindi’ye göre erdem, insana özgü üstün ahlak biçimidir. Nefse ait olan erdemler dört tanedir.
1. Hikmet:
2. Yiğitlik:
3. İffet:
4. İtidal: “Fiil ve davranışların normal ve dengeli olması” anlamında kullanılır.
1.1.d. Risale fi'l-Hîle li-Defi'l-Ahzan ve Üzüntüden Kurtulma
Kindî'ye göre ahlâkın amacı, huzur ve mutluluğa engel olan her şeyi ortadan kaldırarak mutlu bir hayata
kavuşmaktır. Acı, elem ve mutsuzluğu yenerek mutlu ve ahlaklı bir hayat olabilmesi için Kindi “Risale fi'l-hîle lidefi'l-ahzan”
adlı eseri yazmıştır. İslam dünyasında felsefi tarzda yazılan ilk ahlak kitabıdır.
1.2. Ebu Bekir Râzi
Tıptaki otorite ve üstünlüğünden dolayı İslam dünyasının en büyük hekimi kabul edilerek Calinusu’l-Arab diye
isimlendirilmiştir. Ahlakla ilgili en önemli eseri, “et-Tıbbu’r-Ruhani”dir. Ahlak felsefesi açısından önem arz eden
diğer eseri “es-Siretü’l-Felsefiyye”dir.
İslam Ahlak Felsefesi
18
1.2.1. Ebu Bekir Râzi’nin Ahlak Anlayışı
Akıl, Allah’ın insana bahşettiği en üstün ve en faydalı bir nimettir. Râzi, akıl ile hevayı insan nefsinde birbirleriyle
çelişen farklı talep ve eğilimler olarak belirler.
1.2.3. Ahlak-Nefis-Akıl İlişkisi
Nefis, nefsi natıka (= nefsi ilahiye), nefsi gazabiyye (= nefsi hayvaniyye) ve nefsi şehvaniye (= nefsi nebatiye)
şeklinde üç kısma ayrılır.
“Nebati nefsin tefriti bedenin beslenme ve büyüme ile ilgili ihtiyaçlarını karşılayamamasıdır.
Hayvani nefsin tefriti ihtiyaç duyduğunda şehvani nefsi kontrol altına azalmasına imkân verecek cesaret gibi
özelliklere sahip olmamasıdır.
Natık nefsin tefriti, bu dünyaya hayret etmemesi, âlem hakkında düşünmemesi, kâinattaki her şeyi özellikle
bedeni ve onun öldükten sonraki durumunu bilmeyi istememesidir.
Râzi’ye göre bunlardan en üstünü, insanı insan yapan özelliği bulunan nefsi natıkadır.
1.2.4. Ahlak-Tıp İlişkisi
Bu konuyla ilgili Ebu Bekir Râzi, et-Tıbbu’r-Ruhani adlı eseri ele almıştır. Razi, insan nefsinde (ruhunda) meydana
gelen değişmelerin, beden sağlığını etkilediğini dolayısıyla beden tabibinin aynı zamanda ruh tabibi olması
gerektiğini söyler. Hatta bu amaçla yazdığı et-Tıbbu’r-Ruhani adlı eserinde ruhani tabiplik için bazı kesin kurallar
koymuştur.
1.2.5. Hayatın Amacı Olarak Mutluluk
Ahlak felsefesinde, insan düşünce ve davranışlarının nihai hedefi olarak mutluluğu gören düşüncelere genel
olarak eudaimonizm denir. Ebu Bekir Râzi’nin genel düş üncesine bakıldığında onun da eudaimonist bir ahlak
anlayışına sahip olduğu anlaşılmaktadır.
Şehvet ve öfke gücü, akıl tarafından idare edilmediği takdirde arzu ve isteklerde sınır tanımaz. Râzi, mutlu
olabilmek için hem bedenen hem de ruhen sağlıklı olmak gerektiğini söyler. . Mutluluğu engelleyen bu
hastalıklar, nefsin kuvvelerinden kaynaklanmaktadır.
1.2.6. Üzüntü Ve Ölüm Korkusu
Ona göre insanı bu şekilde motive eden akıl değil, heva ve arzulardır. Râzi’ye göre elde edilebilecek en üst
seviyedeki şeylere ulaşılsa bile nefsin isteği bitmez. Râzi’nin tanımına göre üzüntü, akıldan değil heva
isteklerden kaynaklanan ruhi bir hastalıktır.
Ölüm duygusu, insani korkuların temel sebeplerinden biridir. Çünkü ölüm korkusu, akla baskı yaparak, aşırı
endişeye sevk ederek hayatın vehim ve gelecek endişesiyle geçmesine sebep olur.
1.3. İhvan-ı Safa
İhvan-ı Safa, Basra’da kurulmuş gizli bir cemiyet olup tam adı İhvânü’s-Safâve Hullânü'l-Vefâve Ehlü'l-Adl ve
Ebnâü'l-Hamd'dir.
İslam Ahlak Felsefesi
19
Dinî, felsefî ve siyasî çekişmelerin yaygın olduğu Abbasî Devleti'nin son zamanlarında kurulmuş olan İhvan-ı Safa
fikir ve mezhep çekişmelerini gidermeyi, kardeşlik ve yardımlaşmayı yerleştirmeyi hedeflerken aynı zamanda
bozulmuş olan dini, felsefe ile yeniden temizlemeye çalışır.
Eklektik düşünceleri, Tevrat, İncil, Kuran gibi kutsal kitaplar, felsefe, metafizik, tabiat bilimlerine ait jeoloji,
zooloji ve botanik, kitaplarına dayanır.
1.3.1. Din-Felsefe İlişkisi
Bu anlamdaki felsefenin amacı, insanın imkânları ölçüsünde Allah’ın ahlakıyla ahlaklaşmasını sağlamasıdır.
İhvân-ı Safa’ya göre bu manada filozof ile gerçek dindar arasında fark yoktur. Hatta nübüvvetten sonra en
şerefli meslek felsefedir. Bütün bunlar da zaten İhvan-ı Safa’ya göre ilahi niteliklerdir.
7 HAFTA
İhvan-ı Safa ve Fârâbî
1.1. İhvan-ı Safa’nın Ahlak Anlayışı Olarak Ahlât-ı Erbaa
İhvân-ı Safa ahlakı "insanın her organının potansiyel olarak sahip olduğu bir fiil veya davranışı ya da sanatı uzun
uzun düşünmeden ortaya koyması" şeklinde tanımlar. Ahlaki meleke ve huy sahibi olmanın onlara göre dört
şartı vardır:
1. Ahlât-ı Erbaa: Onlara göre ahlak ile huy arasında yakın bir ilişki vardır ve bu ilişkinin sebebi, Ahlât-ı Erbaa
denilen dört sıvının insanın hem fizyoloji ve biyolojisini hem de ahlaki yapısını belirlemesidir. Bu teoriye göre
dört unsurun (toprak, su, hava, ateş) insan bedenindeki karşılığı olarak kan, balgam, kara safra ve sarı safra
olmak üzere dört sıvı vardır. Bu anlayışa göre sağlık, vücuttaki bu sıvıların dengede olu şuna, hastalık ise bu
dengenin bozulmasına bağlıdır.
Mahrûr (Demevî), kanın hâkim olduğu grup olup sıcakkanlı, sokulgan, çabuk değişmeye meyyal kimselerdir.
Çoğunlukla yiğit, cömert, çabuk öfkelenen ve öfkesi çabuk geçen, zeki ve hayal gücü geniş bir tabiata
sahiptirler. Mebrüd balgamın hakim olduğu bu soğuk tabiatlar, korkak, tembel ve ilme hevesi olamayan
kimselerdir. Mertub, tabiatlılar, sarı safra sıvısı hakim olup, hassas ve heyecanlı, fazla zeki olmayan, yumuşak
huylu kimselerdir. Yâbis (Sevdai) tiplerde ise kanlarında siyah safra egemen olup, üçünün aksine sabırlı, azimli,
zor ikna olan, kindar, kötümser ve cimri karakterlerdir.
2. İklim Ve Tabii Şartlar: Şöyle ki vücuda alınan besinler dört sıvıya dönüşürken ilkbahar kan üzerinde, yaz
safra, sonbahar sevda, kışda balgam üzerinde etkili olup onları harekete geçirir.
3. Burçlar: Ay-altı âlemde bulunan varlıklar bünyelerindeki sıvılardan dolayı, ay-üstü âlemdeki gezegenlerin
etkisine girerler.
4. Sosyal çevre: ahlakın şekillenmesinde fizikî coğrafya, insanların içinde doğdukları gelenek ve aldıkları
eğitimin rolü büyüktür.
41.2. Mutluluk Anlayışı
İslam Ahlak Felsefesi
20
İhvân-ı Safa, Dünyevi mutluluk, “her varlığın en iyi durumlarla en mükemmel gayelere doğru ilerlerken en uzun
süre yaşaması ahiret mutluluğu ise “her nefsin yine en iyi durumlarda ve en yetkin gayelere doğru yükselerek
ebediyen varlığını sürdürmesidir.
Davranışları bozuk, cahil, ahlâkı kötü kimselerin nefsi onlara göre "bilkuvve şeytan", nefisleri bedenlerinden
ayrıldıktan sonra da "bilfiil şeytandır." Ahlaki olgunluğa ulaşan insan ise "bilkuvve melek" ruhu bedenden
ayrıldıktan sonra da "bilfiil melek" olur.
2. FÂRÂBÎ
Ebû Nasr Muhammed b. Muhammed b. Tarhan b. Uzluğel-Fârâbî et-Tür İslâm dünyasında Kindi ile başlayan
felsefî hareketin en önemli filozoflarından biridir. Meşşâî akım adı verilen ekole yaptığı büyük katkılardan dolayı
Muallim-i Evvel olan Aristo'dan sonra "Muallim-i Sânî' unvanı ona verilmiştir.
Fârâbî’nin ahlak teorisi, siyasetten bağımsız değildir. Fârâbî’nin esas amacı, insanın mutluluğudur. Zira Fârâbî’ye
göre insan tabiatı gereği sosyal bir varlıktır.
Altı kısım ve on dokuz bölümden oluşan el-Medinetü’l- Fazıla (İdeal Devlet) adlı eseri ahlak ve siyasi konulara
dair sadece iki kısım beş bölüm ayırır.
2.1. Fârâbî’nin Metafizik Sistemi
Fârâbi’ye göre felsefe varlık olarak varlığın bilgisidir yani bütün kâinatı önümüze seren ve her şeyi kuşatan küllî
bir ilimdir. En açık ve en bedihi olan varlık iki kısımdır: birisi düşünüldüğünde varlığı vacip ve zorunlu olur aksi
takdirde varlığın meydana gelmesi ve devamı muhaldir. İkincisi bu tür bir varlık olmayıp, varlığı ve yokluğu eşit
olup var olabilmesi için illete muhtaç olan varlıktır. İlki Vacibu’l Vücud olup, varlığı için hiç bir illete ihtiyacı
yoktur. Her türlü noksanlıklardan münezzehtir.
İnsan aklının ulaşabildiği en kutsal varlık olan Tanrı'dır. İkincisi, filozofun "ikinciler" ve "maddeden ayrık akıllar"
adını verdiği dokuz akıldan oluşan varlık alanıdır.
Suret aktif ve şekil verici, madde ise pasif ve verilen şekli kabul edici ilkenin birleşmesiyle ay altı âlemde
öncelikle dört unsur (toprak, su, hava ve ateş) oluşur. Daha sonra inorganik varlıklar (madenler), onlardan sonra
organik varlıklar (bitki, hayvan, insan) oluşur. Fârâbi’nin cisimler âlemi derken kastettiği, dört unsur, madenler,
bitki, hayvan, insan ve gök cisimlerini içeren bütün maddî kâinattır.
Ay-üstü ile ay altı âlemi arasındaki irtibat, dinî terminolojide Cebrail veya Rûhu’l-kudüs; Fârâbî düşüncesinde ise
faal akıl adı verilen varlık tarafından kurulur.
2.2. İnsan Anlayışı
Varlık mertebelenmesine göre tabiat âleminin en yetkin varlığı insandır. Platon nefsi, “şehvani, gazabi ve natık”
şeklinde bölümlere ayırırken, Aristoteles “nebati, hayvani ve insani” şeklinde taksim eder. Fârâbî’ye göre nefis,
beslenme, duyu, hayal, arzu ve akıl olmak üzere beş temel güce sahiptir.
2.3. Fârâbî’nin Akıl Anlayışı
Akılla ilgili müstakil eser yazan ilk İslam filozofu Kindi’den sonra konuyu daha kapsamlı daha sistematik ve daha
orjinal bir şekilde ele alan Fârâbî’dir. Ona göre akıl, bil-kuvve (heyulani), bil-fiil (meleke) ve müstefad akıl olmak
üzere üç kısma ayırır. Bil-kuvve akıl, insanın doğuştan sahip olduğu ve bütün varlıkların mahiyet ve suretlerini
maddelerinden soyutlama gücü ve istidadına sahip cevherdir.
İslam Ahlak Felsefesi
21
Bil-fiil akıl, bil-kuvve aklın kendine özgü fiilini yapmaya başlamasıyla yani ilk yetkinliğin meydana gelmesiyle
ortaya çıkar.
Müstefad akıl artık sadece maddi varlıkları değil maddeden mufarık olan mücerrede varlıkları da idrak eden
akıldır.
Faal akıl, insanın dışında olan mufarık akılların sonuncusudur. Özü itibariyle tek olan bu akla karşılık olarak
Fârâbî, “Ruhul-emin, ruhul-kudus” adlarını da kullanır.
2.4. Mutluluk
Mutluluk konusunu ilk defa sistemli bir şekilde ele alan İslam filozofu Fârâbî’dir. O, mutluluğu şu şekilde
tanımlar: “mutluluk, her insanın arzuladığı bir amaçtır.
Fârâbî’nin ifadesiyle bir yetkinlik olarak mutluluk, insan var oluşunun sebebidir. Bu insana özgü olana “en yüce
mutluluk” denir. Fârâbi’ye göre ise gerçek ve en yüksek mutluluk bilgiyle aydınlanmaktır.
2.5. Mutluluk Ahlak İlişkisinin Şartı Olarak Erdem
1. Nazarî erdemler, insanda doğuştan gelen evveli ve bedihi bilgi türlerinden başlayarak bütün teorik ilim
dallarını ve varlığın en son ve en yüksek ilkesi olan Allah ile diğer varlıklar hakkındaki bilgilerden ibarettir.
2. fikrî erdemler, düşünme gücünün fert ve millet için en yararlıyı araştırma çabasıdır. Buna göre hikmet,
akıllılık, anlayış gibi nitelikler fikir erdemidir.
3. Ahlâkî erdemler insanın iradeli davranışlarında her türlü aşırılıktan uzak olarak iyiyi, doğruyu ve güzeli
amaç edinmesidir. Yiğitlik, iffet, cömertlik ve adalet gibi istekle ilgili olan erdemler bu kategoriye girer.
4. Amelî (sanatsal) erdemler, insanın çeşitli sanat ve mesleklere karşı eğilimlerini geliştirerek o alanda iyi
yetişmesi anlamına gelmektedir.
2.6. Ahlak Mutluluk İlişkisinin Sosyal Yönü: Mutlu Toplum
İnsan, Kemale erebilmek için insana potansiyel (fıtri tabiat) verilmiştir.
Fârâbî, ilk ilke dediği gibi ilk reis, ilk başkan, gerçek filozof, peygamber imam, kanun koyucu ve melik de
demektedir. Ona göre bu insan, insanlığın en üst mertebesinde ve mutluluğun en yüksek derecesinde bulunan
kimsedir. Onun ideal şehri, dolayısıyla ideal yönetim ve toplumu “el-Medînetü’l-fâzıla” yani “Erdemli Şehir”
adını alır.
DUA İLE vesselam…
Abdulvahit TOKMAKÇI
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder